KONYANIN KISA TARİHİ


A ) İlk çağlarda Konya
  Konya yöresinde bulunan Çatalhöyük’te yapılan kazılardan anlaşıldığına göre iskân M.Ö.7000 yılına kadar inmektedir. Paleolitik yani taş devrine ait eserlere şimdilik rastlanmamıştır. Neolitik, yani cilâlı taş devri, diğer devirlere nispetle daha yaygındır. Hem Beyşehir-Çukurkent köyü höyüğünde hem de Konya Alâeddin Tepesinde ve diğer sınır höyüklerde bu devre ait kalıntılara rastlanmıştır[1]. Arkeolog J.Mellaart’ın Çumra ya bağlı küçük köy civarındaki Çatal höyükte 1961 de ele geçirdiği buluntular Konya yöresi tarihinin M.Ö.7000 yılına kadar götürmektedir. Neolitik çağı Kalkolitik çağ takip eder. Anadolu’nun bir çok yerlerindeki höyükler bu devre aittir. Bakır çağına ait höyükler de oldukça yaygındır. Proto-Hitit ve Hititlerle bu çağ en verimli devresini yaşamıştır[2]
  Konya uzun zaman Hititlerin hâkimiyeti altında kaldıktan[3]  ve bu egemenliğin M.Ö.1200 yılında çökmesinden sonra da Hitit tesiri Güney-Doğu Anadolu da yaşamaya devam etmiştir. Konya – Ereğli – İvriz kabartmaları bu devrin örnekleridir. Bir müddet de Konya Frigler hükmetmişlerdir. Hitit egemenliğine batıdan gelerek son veren Frigler M.Ö. VIII. Ve VII. Yüzyıllarda Konya yı önemli bir frig şehri yapmışlardır. Alâeddin Tepesi kazılarda bol miktarda Frig çanak çömleğine ve kalın bir frig İskânına rastlanmıştır. Artık bu devirde Konya nın ismi bugünkü söyleyişe yakın olarak Kawania’dır[4].
  Friglerin önemli bir şehri olan Konya, Kimmerlerin Friglere son vermesinden sonra Lidyalıların eline geçti. Bir müddet Lidya hâkimiyetinde kaldıktan sonra, Lidya kralı Kreusos ( M.Ö. 561–554 ) zamanında, Anadolu’nun büyük bir kısmı ile beraber Konya da Persler’in eline geçmiş ve Anadolu satraplığı içinde kalmıştır.13 Bu tarihten büyük iskenderin ana doluyu istilâ ettiği tarihe kadar ( M.Ö.333) Anadolu birlikten mahrumdur. Burada bağımsız Valilikler kurulmuştur. Bu valilerden birisi olan sard, yani ( Lidya sadrapı ) II. Darius’un oğlu Cyrus, Anadolu’yu baştanbaşa geçerek Konya ya gelmiş ve burada üç gün oturmuştur. Burası Frigya nın son şehri idi[5].
  Konya, Büyük İskenderin doğu Avrupa ile Batı Asya ve kuzey doğu Afrika’yı birleştirmesinden sonra gelişmeye başladı. Çünkü Konya bu üç istikameti birleştiren en önemli yol üzerinde bulunuyordu. Anadolu Selçuklularının Konya’yı başkent yapmış olmaların sebebi de, orta Anadolu’da doğu ve batıya giden büyük yol üzerinde bulunmasıyla ilgilidir[6].
  Roma çağındaki gelişmeler, Konya’yı çağının önemli bir şehri yapmıştır. Artık bu devrede Konya İkonium adı ile Likaonya bölgesinin en önemli şehirlerinden birisi olarak görülür. Kuzeyde Galatia, doğuda Capadocia, güneyde; Cilicia, Pamphilia ve Antiochia, batıda Phrygia ve Psidia bölgeleri ile çevrili bulunan Likaonya M.Ö. I. Yüzyılda Phrygia nın bir kısmı ile birlikte Cilicia ( Kilikya ) eyaletine katılmıştır. Diğer taraftan Amyntas M.Ö.40. yıllarında bu bölgede kurduğu krallığına İcanium’u merkez yapmıştı. Amyntas’ın ölümünden ( M.Ö.25) sonra Konya Romalıların Provincia Galatia sına dâhil edildi. M.S. 41 de şehrin adı Roma imparatoru Claudius adına izafetle “ Claudiconium” oldu. II. Yüzyılda Hadrianus, Konya’yı bir roma kolonisi yapmış ve bundan sonra adı sikke ve kitabelerde “ Colonia Aeila Hadriana Augusta İconiensium” şeklinde geçmiştir[7]. Konya ilk hristiyan devrinde de önemli bir yer işgal eder. Pisidia Antiokheia sında ( Yalvaç ) bir havra da vaaz vermekte olan, Havarium dan Pavlus (St. Paul) , 47 yıllarında, barınamayınca İconium’a gelmiş ve burada vaazlarına devam etmiştir[8].
  Roma imparatoru büyük Theodosius, memleketi iki oğluna verdiğinden onun 395 yılında ölümüyle devlet ikiye bölündü. Merkezi İstanbul olan Bizans İmparatorluğu Likaonya bölgesi ile Konya ya hâkim oldu. İstanbul un Doğu Roma Merkezi olması ile M.Ö. III. Yüzyıldan beri Anadolu’da başlayan canlılık bozulmaya başladı. Batıda, Efesos’a yönelen ve üzerindeki şehirleri canlandıran yollar ehemmiyetlerini tamamıyla kaybederek adî köy yolları derecesine indiler[9]. Fakat Konya, sadece Efesos’a değil İstanbul’a giden yolların üzerinde olduğu için varlığını sürdürdü.
b) Orta Çağlarda Konya
  Bizans döneminde Konya’nın adı İconium ve Coniyeh olarak okunmaktadır. Şemseddin Saminin Kâmüsü’l-Alâm’ında Konya hakkında verdiği bilgiye göre, güya Konya şehrine bir Ejderha musallat olur, kadın ve kızları yer. Nihayet Jüpiter’in oğlu Persiyus ejderhayı öldürerek halkı bu belâdan kurtarır. Halkta ona olan şükranlarını belirtmek için şehrin bir kapısı üzerine Persiyus’un bir resmini koyar. Resim demek olan “ ikon” dan dolayı şehre ikonium adı verilmiştir.
c) Anadolu Selçukluları Devrinde Konya
  Türklerin Anadolu da Konya şehrine ilk gelişleri 1069 yılında olmuştur. Malazgirt zaferinden iki sene önce geçen bu olayda, tahkimatı pek iyi olmayan Konya’yı yağma ederek geri döndüler. Bu seferler düzensiz olup keşif ve ganimet maksadı ile yapılıyordu[10]. Fakat Konya kesin olarak Malazgirt zaferinden sonra fethedildi. Anonim Selçuknameye göre Konya ve Gavale Kalesi Süleyman şah tarafından alınmıştır[11]. fetihle alâkalı olan bir türk rivayetine göre ise Atatürk kız Lisesi arkasında şimdi bir tekkesi bulunan Ali Gav , Konya’nın asıl fatihi olarak bilinir. Çünkü Konya Kal’asının bir türlü düşürülmemesi üzerine öküz postuna bürünen Ali Gav, sığırları içinde gizlice kaleye girmiş ve gece kapıyı açarak kalenin ele geçirilmesini sağlamıştır[12].
  Konya’nın kesin olarak ne zaman fethedildiği belli değildir. Ancak Uzluk, Anonim Selçuknamede ki dipnotta bu tarihi 1079 olarak belirtmiştir[13]. Osman Turan, Anadolu Selçuklu Devletinin 1075’de kurulduğunu ve ilk başkentinin İznik olduğunu kaydeder[14]. Lâkin bu devletin kuruluşunu birkaç sene sonrası olarak gösterenler de vardır.26 İ.H.Konyalı ise hemşehrilik sâiki ile olsa gerek Anadolu Selçuklu Devletinin Konya olduğunu kaydeder. Bununla beraber 20 Haziran 1097 de Dorileon ( Eskişehir) önlerinde yapılan savaşın kaybedilmesi üzerine I.Kılıç Arslan (1092-1107) Konya’yı başkent yapmış (1097) , şehir devletin yıkılışına kadar bu özelliğini korumuştur[15].28
  I. Kılıç Arslan’ın 14 Haziran 1107 yılında Habur nehrinde boğulması üzerine Anadolu Selçuklu devleti ikinci defa sultansız kaldıktan sonra Kılıç Arslan’ın oğlu Şehinşah (1110-116) Konya da tahta oturdu. Fakat diğer kardeşi Mesud Danişmendoğulları’nın yardımıyla idareyi ondan Konya’da devraldı. Haçlı seferlerinin yaptığı tahribat ve moral çöküklüğü I. Mesud (1116-1155) ve onun oğlu II. Kılıç Arslan zamanında düzeltilmiş, Selçuklular bu dönemde kuvvetlenmişler, diğer Türk beyleri ve özellikle Danişmenoğullarını itaat altına almışlardır. Bu dönem Selçuklu devletinin köklenip güçlenmesinde etkili olmuştur. Bilhassa II. Kılıç Arslan devrinde Konya’nın etrafına ribatlar yapılmış ve böylece hem yolcuların barınmaları ve hem de korunmaları sağlanmıştır. Bu imar hareketine oğulları ve torunları zamanında da devam edilmiştir. Özellikle Konya-Kayseri yolu üzerinde kervansarayların sayıları çoğalmıştır[16].
  İlk haçlı seferinde müthiş bir yağma ve tahribata uğrayan Konya[17] bir kere de III. Haçlı seferinde Friedrich tarafından tahrip edildi. 18 Mayıs 1190’da Konya kal’ası önünde yapılan savaşı kazanan Alman ordusu, surları aşarak çarşıları yağma etti, pek çok insan öldürüldü. Nihayet Sultan’la yapılan anlaşmadan sonra haçlılar Kilikya’ya geçtiler[18].
  Bu hadiseden sonra II. Kılıç Arslan Konya’yı imar etmiş, bir köşkle Alâeddin camii içindeki türbeyi yaptırmıştır.
  II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sorma en küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1192-1196) birinci defa olarak Konya’da hükümdar oldu ise de ağabeyisi II. Rükneddin Süleyman Şah (1196-1204) Konya’yı kardeşinden deviralarak hakimiyeti ele geçirdi. Onun genç yaşta ölümü üzerine (1204), yerine oğlu III. Kılıç Arslan geçti. Takriben sekiz aylık saltanatının sonunda I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1205-1211) ikinci defa Konya’da tahta çıktı[19].
  Fakat Keyhüsrev’in İmparator Alexios’un kışkırtmasıyla, İznik imparatoru Theodore Laskaris ile yaptığı Alaşehir savaşında şehit olması üzerine (1211) i cenazesi Konya’ya getirilerek babasının kümbetine defnedildi[20]. Yerine oğlu I.İzzettin Keykavus (1211-1220) geçti. Böylece Selçuklu tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu. Ülkenin Bizansla olan sınırında yarım yüzyılı aşan bir sulh devri görüldü. Keyhüsrev’in oğulları döneminde selçulu siyasi gücü en yüksek derecesini buldu. Keyhüsrev’in güneyde Antalya’yı fethinden (1207) sonra, I.İzzettin Keykavus da 1214’de Sinop’u ele geçirerek ticaretin kuzeyde ve güneyde ferahlamasını sağladı. Fakat onunda genç yaşta vereme tutularak ölmesi üzerine Konya tahtına hayatını bağışladığı kardeşi I. Alâeddin Keykubat (1220-1237) geçmiş oldu. “Uluğ Keykubad” olarak anılan ve Anadolu Selçuklu devletinin en büyük sultanı bulunan bu hükümdar zamanında ülkenin dış siyasi ehemmiyeti tamam olmuş ve içeride memleket imarı, bilim ve diğer alanlarda büyük bir gelişme başlamıştır. Bu arada Alâiye nin fethi ( 1223) ve diğer limanların fethedilmiş olması Selçuklu ülkesinin iktisadi gelişmesini bir hayli etkilemiştir.
  Bu sıralarda Şeyh Şahabettin-i Suhreverdi[21] Konya’yı ziyaret etmiş ve saltanül-ulema bahaüd-din Veled ve oğlu Hz Mevlana gibi büyük mutasavvıflar da yine onun zamanında Konya’ya teşrif etmişlerdir. Ayrıca sultan bir çok Anadolu şehirlerinin ve Konya nın etrafına sur çevirttirmiş, Beyşehir gölü civarında Kubâdâbâd, Kayseri civarında Kubâdiye saraylarını yaptırmıştır. Yarım kalan Alâeddin tepesindeki eserleri ve Kılıç Arslan Köşkünü de yeni baştan yaptırmıştır. Kendisine baş kaldıran Beyleri Kayseri’de bertaraf ederek devlet otoritesini esaslı bir şekilde sağlamıştır. Konya, Alâeddin Keykubat devrinde ihtişamının en yüksek derecesine ulaşmıştır. Bir daha da tarih boyunca bu derece mamurluğa kavuşmadı[22].
  Bu bakımdan ülkesini zirveye ulaştıran “ Uluğ Keykubad’ın 1237 yılında vakitsiz ölümü üzerine yerine büyük oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237–1246) geçti. Bunun önemi, ülkenin önce iç, daha sonrada dış tehlike ile savaşmasıyla geçti. Zamanında Sa’deddin Köpek adlı bir emirin kışkırtması ile tecrübeli bazı devlet ileri gelenleri öldürülmüş, bundan korkan bazı devlet adamları Eyyubiler’e sığınmışlardır[23]. Bu kargaşadan ve Moğolların önünden kaçanların meydana getirdiği karışıklıktan doğan Baba İshak isyanı (1240) bastırılmış, fakat ne yazık ki Alâeddin Keykubad’ın en çok korktuğu şey gerçekleşerek 1243 yılında Selçuklu ordusu, Moğol kumandanı Baycu Noyan’a yenilmiştir. Bu sebeple ülkenin askeri gücü, büyük bir darbe yemiştir[24]. Bundan sonra Anadolu ancak vergi karşılığında Moğol istilasından kurtulabilmiştir. Fakat II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1246 yılında ölümüyle yerine büyük oğlu II.İzzettin Keykavus ( 1246-1249;1249-1254;1257-1259;1259-1262) geçti ki henüz daha çocuktu. Diğer kardeşleri II. Alâeddin Keykubat ve IV. Kılıç Arslan’ın naipleride 1249’dan sonra saltanata iştirak ettiler. Böylece Konya’da üç çocuk sultan; II.İzzettin Keykavus, II.Alâeddin Keykubat (1249-1254) ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan ( 1254-1257;1259-1262 ve müstakil olarak 1262-1266) tahta oturdular[25]. Bu üç kardeşin idarelerini zamanın en büyük devlet adamı Celâleddin Karatay sağladı. Sahib ata Fahreddin Ali ile birlikte aldıkları yararlı tedbirler sayesinde devletin çökmesi geciktirildi. Bu devlet adamları Konya’da çok kıymetli sanat eserleri bıraktılar.
  Celâleddin Karatay’ın ölümünden sonra II. İzzettin Keykavus idareyi tek başına ele alarak Moğollara karşı mücadeleye başladı. 1256 yılında Moğolların Anadolu Genel Valisi Baycu Noyan üzerine yürüdüyse de Sultanhanı önlerinde yapılan savaşta yenildi. Bu savaşta kadı İzzetinde ölenler arasında idi. Buradan hareket eden Moğol ordusu Konya’yı kuşattı. Fakat şehir halkının tedbirleriyle Konya yıkılmaktan zor kurtuldu. Bu arada Konya Kal’ası nın bazı kuleleri yıktırmıştır[26]. Anonim Selçukname, İbni Bibi’ye uygun olarak Konya’nın kurtuluşunu Nizameddin Ali bin İl-Almış’ın dört katır yükü ağırlığında altın ve mücevherat götürerek şehri satın almasına atfeder. Baycu şehrin iç ve dış surlarındaki bütün burçlarının derhal yıkılmasını emretti. Fakat sultanların türbesi ( Künbed hane-i salâtin) ihtiva eden iç surlara dokunulmaması rica ve niyaz edildikten sonra yalnız dış surların burçları tahrip edildi.
IV. Kılıç Arslan’ın yerine henüz küçük olan oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266–1284) geçti. Artık bu zamanda ülkenin ve dış güvenliğini İlhanlı ordusu sağlıyordu.
  Selçuklu idaresinin “ Uç “ Türkmenleri ile münasebetlerini olumsuz bir şekle sokması ve Anadolunun İlhanlı idaresine girmesi, XIII. Yüzyılın ortalarından itibaren bir kısım Türklerin ve bilhassa bunların içinde Karamanoğulları[27]’nın güçlenmelerine yol açtı. İşte III. Keyhüsrev zamanında Karamanoğlu Mehmet Bey Muineddin Süleyman Pervanenin idamı , Memlük sultanı Baybars’ın Kayseri’ye kadar gelmesi ve Sultan ile sahip ata Fahrettin Ali’nin çekişmeleri gibi karışıklıktan istifade ile 1277’de Konya üzerine yürümüş ve burada sağlam bir şekilde tutunmak için Cimri ( Gıyaseddin Siyavuş)’yi ortaya çıkarmıştı.
III. Gıyaseddin Keyhüsrev 1283 yılında Moğollar tarafından Erzincan’da öldürülmüştür. Bunun üzerine tahta II: Gıyaseddin Mesud ( 1284–1286 ve 1302–1310) oturdu. Bu devrede İlhanlı baskısı daha da arttı. Asayiş ve huzur günden güne bozuldu. Âsi Moğol Beyleri Anadolu’yu viraneye döndürdüler. Moğol hükümdarı gazan Han, II. Mesud’u Hemedan’a çağırarak burada tuttu. 1298’de Anadolu’ya hükümdar olarak III. Alâeddin Keykubat (1298–1302)’ı gönderdi. Alâeddin yanında Moğol Beyleri ile gelerek Konya’da tahta oturdu. Fakat emirlerin yer yer yaptıkları isyanlar karşısında tutunamayıp Diyarbakır’a kaçtı. Tekrar Konya ya gönderilmişse de yolda Ürgüp’e kaçmış ve yakalanarak İsfahan’a sürülmüştür. Orada öldürüldü. Onun yerine Mesud ikinci defa tahta çıktı. Fakat varlığı ile yokluğu bir olan bu Sultan’ın ölümü ile Anadolu Selçuklu devleti de son buldu.
  Konya’da bozulan güvenliği Ahi lideri sağlamaya çalışmışlar, ancak Karamanoğulları bu gibi kimseleri bertaraf ederek Konya’ya hâkim olmuşlardır. Bu devirde Konya, Karamanoğullarının başkenti olmasına rağmen kültür şehri olarak varlığını devam ettirdi.


d) Karamanoğulları Devrinde Konya
  Karamanoğlu Mehmet Bey’in Cimri olayı sırasında öldürülmesi üzerine idareyi Güneri Bey alarak Eşrefoğulları ile birlikte tekrar Konya önünde göründüler. Bunun üzerine 1286 yılında Moğollar Larende şehrini yıktılar. Dağlara çekilen Güneri Bey 1299’da ölünce yerine Mehmed Bey’in kardeşi Mahmut Bey geçmiş ve Selçuklu-Moğol mücadelesine devam etmiştir. Ölümünden sonra yerine geçen Yahşi Bey zamanında Moğol ( İlhanlı ) hükümdarı Ebu Said Bahadır Han tarafından Anadolu’ya gönderilen Emir Çoban’la savaşlar yaptı. Bu zamanda Anadolu Selçuklu devleti yıkılmış ve Konya’ya Emir Çoban sahip çıkmıştı. Yahşi Bey’in ölümü üzerine yerine Mahmut bey’in oğlu İbrahim Bey geçti[28].
  Karamanoğulları’nın Konya’ya kesin olarak yerleşmeleri, Emir Çoban’dan sonra isyan eden oğlu Timurtaş Noyan’ın 1327 yılında Memlûklara sığınmasıyla mümkün olmuştur.
  Karamanoğlu İbrahim Bey 1333 yılında kardeşi Halil Bey lehine emirlikten ayrılmışsa da, bir müddet sonra tekrar karaman tahtına oturdu. Ölümünden sonra yerine oğullarından Fahreddin Ahmed Bey geçti. Moğollarla yapılan bir savaşta şehit düşünce yerine Burhaneddin Musa, ondan sonra da Halil Bey’in oğlu Alâeddin Ali Bey hükümdar oldular.
  Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey zamanında Osmanlılar ile ilk münasebetler başladı. I.Murad’ın kızı Nefise Melek Hatun, Alâeddin Ali Bey ile evlendi. Böylece iki beylik arasında akrabalık kurulmuş oldu. Fakat bu durum aradaki dostluğu sağlayamadı. I.Murad’ın rumeli’de olmasını fırsat bilen Karamanoğlu Osmanlı topraklarına girince Murad Gazi Konya’yı kuşattı ( 1387)[29]. Fakat Gazi Sultan Murat Han, kızı Nefise Melek Hatun’un yalvarması üzerine şehre girmekten vazgeçti.
  Fakat I. Murad’ın Kosova’da şehit olması üzerine yeniden bazı yerleri almaktan geri durmadılar. Ancak Yıldırım Beyazid’in süratle Konya üzerine gelmesi üzerine Alâeddin Ali Bey Taş-ili’ne kaçtı. Yıldırım Konya’ya girmiş olmasına rağmen, Alâeddin Ali Bey yeniden af edilerek Akşehir ve Beyşehir Osmanlılarda kalmak kaydıyla Konya kendisine verilmiştir. 796 H. / 1394–1395[30].
  Yıldırımın Niğbolu meşguliyetinden istifade ile yeniden faaliyete geçen Ali Bey, Sarı Timurtaş Paşa’yı esir ederek Konya’ya götürülmesi üzerine Yıldırım Bayezid büyük bir ordu ile (800 H. 1397–1398) Akçay’da Karaman ordusunu bozarak Konya’yı ele geçirdi. Ele geçirdiği Alâeddin Ali Bey’i de Timurtaş Paşa eliyle öldürdü[31]. Sultan Bayezit kız kardeşiyle çocuklarını Bursa’ya göndererek Karaman topraklarının büyük bir kısmını Osmanlı topraklarına ilhak etti.
  Ankara Muharebesinden sonra Karamanoğlu II. Mehmet Bey’in topraklarına sahip çıkmasıyla Osmanlı Karaman çekişmesi yeniden başladı. Karaman oğlu Mehmet Bey 1414’de Bursa’yı yağma edince, Çelebi Mehmet Konya üzerine yürüyerek Karaman ordusunu dağıttı. Fakat padişah Konya önünden ayrılır ayrılmaz başlayan Karaman ayaklanmasını Bayezit Paşa bastırdı ve Mehmed Bey’i de yakaladı. Ancak yeniden affa uğrayarak Konya kendisine bırakıldı[32].
  Bu sırada Mısıra kaçan II. Mehmed Bey’in kardeşi Bengi Ali Bey Memlukların yardımı ile Karaman tahtına çıktıysa da Konya, Mehmed Bey’in oğlu İbrahim Bey’e bağlı kalmıştır. İbrahim Bey zamanı, Karamanlılar’ın en parlak devrini teşkil eder.
Mehmed Bey’in oğlu İbrahim Bey, II. Murad’ın himayesinde idi. Sultan Murad, Hamid-ili’ni Osmanlılara vermesi şartıyla İbrahim Bey’i Konya tahtına oturtarak kız kardeşiyle de evlendirmişti. Fakat İbrahim Bey, II. Murad’ın Rumeli’deki meşguliyetinden faydalanarak Beyşehri’ni zapt edince (1437), Sultan II. Murad, üzerine yürüdü ve Konya’yı aldı. Bununla beraber İbrahim Bey, karısının ve Mevlâna Hamza’nın yalvarmaları ile canını zor kurtardı.(1437)[33].
  Fakat 1442’den Macarlar ile yeniden harp başlayınca İbrahim Bey de Osmanlıların Anadolu’daki topraklarına saldırdı. Bunun üzerine II. Murad, Karaman Beyi aleyhinde kesin olarak aldığı fetva ile harekete geçti. Karaman şehirleri yıkıldı. Taş-ili’ne çekilen İbrahim Bey ile ağır şartlarla sulh yapıldı[34].
  İbrahim Bey’in ölümünden (1463) biraz evvel oğullarından Pîr Ahmed Bey’in bu hareketini kardeşi İshak Bey kabul etmedi. Bu yüzden aralarında mücadele başladı. Ahmed Bey Osmanlıların desteğini kazanmak için Beyşehir’i ve Akşehir’i onlara teslim etti. Buna rağmen hem Akkoyunlular ve hem de Venediklilerle el altından anlaşma yaptı. Bunu duyan Fatih Sultan Mehmed harekete geçti.
  Pîr Ahmed Bey, yardıma gelen Turgutoğulları ile Fatih’i karşıladı. Konya Kal’ası önünde yapılan kanlı savaşta mağlup olan Pîr Ahmed Bey Lârendeye kaçtı. Fatih, Mahmud Paşa’yı onu takiple görevlendirerek, kendiside Konya’yı 872 H./1467 yılında kesin olarak Osmanlı sınırları içine almıştır. (Sadrazam) Mahmud Paşa’yı yerinden eden ve kendisi sadrazam olan Rum Mehmed Paşa Konya ve Lârende’de pek çok katliam ve zulüm yapmıştır[35].   
e) Osmanlılar Devrinde Konya  
  Osmanlılar Karamanoğullarının topraklarını bir eyalet olarak idareye başladılar. İlk Vali olarak da Şehzade Mustafa tayin edildi. İshak Paşa ve Gedik Ahmed Paşa ile Karaman fethini Şehzade Mustafa tamamladı. Fakat 1474 yılında Niğde yakınlarında Bor pazarında vefat edince yerine Sultan Cem gönderildi ki henüz 15 yaşında bulunuyordu. Ondan sonra II. Bayezid’in büyük oğlu Şehzade Abdullah ve onu takiben Şehzade Şahinşah valilik yapmışlardır. Şehzade Şahinşah’ın ölümü üzerine Beyşehiri’de bulunan oğlu Mehmed Şah Çelebi Konya’ya vali olmuştur. Şehzade Ahmed, 1511 yılında Konya’ya geldi ve Mehmed Çelebi’nin elinden Konya’yı alarak hapsettirdi. Fakat babası II. Bayezid’in ricası üzerine serbest bırakılmıştır. Yavuz Sultan Selim tahta geçer geçmez Mehmed Çelebiyi boğdurarak yerine Hemden Paşayı Konya valisi yaptı[36].
  Artık bu devirde Konya bölgesinde huzur ve güven sağlanmıştır. Bu arada Yavuz Sultan Selim birkaç kere Konya’ya gelmiştir. İlk ziyareti 1512–1513 yıllarından sonra, ikinci defa Şah İsmail üzerine giderken, Konya’ya gelmiş ( 24 Nisan 1514 ) ve altı gün oturmuştur. Son olarak 1516 yılında Mısır seferi sırasında uğramıştır. Bu ziyaretlerde Hz. Mevlâna dergâhında onarımlar yaptırmış, dervişlere sadaka dağıtmış, Dutlu denilen yerden içme suyu getirtmiştir. Ayrıca Konya’da arazi ve nüfus sayımı yaptırmıştır[37].
  XVI. yüzyıl içinde Konya Osmanlı devletinin en önemli bir vilâyeti ve Osmanlı-Suriye ana yolunun mutlaka uğrak verdiği bir durak olmuştur. Şehir surların dışına taşarak gelişmiştir. Pek çok seyyah Konya’yı ziyaret etmiştir[38].   

     



[1] Remzi Oğuz Arık, Ankara-Konya-Eskişehir Yazılıkaya Gezileri, Ankara 1956, s. 15–20.
[2] Mehmet Önder, Mevlâna Şehri Konya, Konya 1962, s. 8.
[3] Sedat Alp, “Karahüyük Hafriyatı”, Türk Arkoloji Dergisi,  S. I, Ankara 1956, s. 10.
[4] Önder, Konya, s. 11.
[5] Besim Darkot, “Konya”, İslâm Ansiklopedisi, C. IX, s. 842.
[6] Önder, Konya, s. 12.
[7] Mükerrem Usman, “İconium Sikkeleri”, Anıt Dergisi, S. V, Konya 49, s. 25.
[8] Önder, Konya, s. 489.
[9] W. M Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası,  s. 77.
[10] M. Atlan Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara 1962, s.262.
[11] Feridun Nafiz Uzluk, Anadolu Selçuklu Tarihi, C.III, Ankara 1952, s.23
[12] Süheyl Ünver, “Yetmiş Yıl Önce Konya”, Belleten, C.XXXI, Ankara 1967.
[13] Uzluk, Anadolu Selçuklu, s. 23.
[14] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s.54.
[15] Önder, Konya, s. 18.

[16] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Yıldız Moran, İstanbul 1979, s. 167.
[17] İbrahi Hakkı Konyalı, Abidelerle Konya Tarihi,  Ankara 1997, s. 48.
[18] Konyalı, Abidelerle Konya, s.58.
[19]Turan, Selçuklular Türkiye,  s. 266.
[20] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye (Selçuk Name) I, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 1996, s. 93.

[21] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye (Selçuk Name) I,  s. 93.
[22] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye (Selçuk Name) I,  s. 93.
[23] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye (Selçuk Name) I,  s. 190–191.
[24] Turan, Selçuklular Türkiye,  s. 436.
[25] Turan, Selçuklular Türkiye,  s. 441.
[26] Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s. 70.
[27] Konyalı, Abidelerle Konya, s. 70.
[28] Önder, Konya, s. 30.
[29] Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih , (haz. İsmet Parmaksızoğlu), C. I, Anakara 1999, s. 168.
[30] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. III, Ankara 1993, 296.
[31] Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, s. 297.
[32] İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, İstanbul 1971, s. 172.
[33] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlular, Ankara, 1984, s. 25.
[34] Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 27–28.
[35] Konyalı, Abidelerle Konya, s. 111.
[36] Önder, Konya, s. 36.
[37] Muzaffer Erdoğan, “Yavuz Sultan Selim Döneminde Konya”, Anıt, S. 15, Konya 1950, s. 45.
[38] Mehmet Önder, Seyhatnamelerde Konya, Konya 1948, s. 10–37.

Yorumlar

Popüler Yayınlar