KONYANIN KISA TARİHİ
A ) İlk çağlarda Konya
Konya yöresinde bulunan Çatalhöyük’te yapılan
kazılardan anlaşıldığına göre iskân M.Ö.7000 yılına kadar inmektedir.
Paleolitik yani taş devrine ait eserlere şimdilik rastlanmamıştır. Neolitik,
yani cilâlı taş devri, diğer devirlere nispetle daha yaygındır. Hem
Beyşehir-Çukurkent köyü höyüğünde hem de Konya Alâeddin Tepesinde ve diğer
sınır höyüklerde bu devre ait kalıntılara rastlanmıştır[1].
Arkeolog J.Mellaart’ın Çumra ya bağlı küçük köy civarındaki Çatal höyükte 1961
de ele geçirdiği buluntular Konya yöresi tarihinin M.Ö.7000 yılına kadar
götürmektedir. Neolitik çağı Kalkolitik çağ takip eder. Anadolu’nun bir çok
yerlerindeki höyükler bu devre aittir. Bakır çağına ait höyükler de oldukça
yaygındır. Proto-Hitit ve Hititlerle bu çağ en verimli devresini yaşamıştır[2].
Konya uzun zaman Hititlerin hâkimiyeti altında
kaldıktan[3] ve bu egemenliğin M.Ö.1200 yılında
çökmesinden sonra da Hitit tesiri Güney-Doğu Anadolu da yaşamaya devam
etmiştir. Konya – Ereğli – İvriz kabartmaları bu devrin örnekleridir. Bir
müddet de Konya Frigler hükmetmişlerdir. Hitit egemenliğine batıdan gelerek son
veren Frigler M.Ö. VIII. Ve VII. Yüzyıllarda Konya yı önemli bir frig şehri
yapmışlardır. Alâeddin Tepesi kazılarda bol miktarda Frig çanak çömleğine ve
kalın bir frig İskânına rastlanmıştır. Artık bu devirde Konya nın ismi bugünkü
söyleyişe yakın olarak Kawania’dır[4].
Friglerin önemli bir şehri olan Konya,
Kimmerlerin Friglere son vermesinden sonra Lidyalıların eline geçti. Bir müddet
Lidya hâkimiyetinde kaldıktan sonra, Lidya kralı Kreusos ( M.Ö. 561–554 )
zamanında, Anadolu’nun büyük bir kısmı ile beraber Konya da Persler’in eline
geçmiş ve Anadolu satraplığı içinde kalmıştır.13 Bu tarihten büyük
iskenderin ana doluyu istilâ ettiği tarihe kadar ( M.Ö.333) Anadolu birlikten
mahrumdur. Burada bağımsız Valilikler kurulmuştur. Bu valilerden birisi olan
sard, yani ( Lidya sadrapı ) II. Darius’un oğlu Cyrus, Anadolu’yu baştanbaşa
geçerek Konya ya gelmiş ve burada üç gün oturmuştur. Burası Frigya nın son
şehri idi[5].
Konya, Büyük İskenderin doğu Avrupa ile Batı
Asya ve kuzey doğu Afrika’yı birleştirmesinden sonra gelişmeye başladı. Çünkü
Konya bu üç istikameti birleştiren en önemli yol üzerinde bulunuyordu. Anadolu
Selçuklularının Konya’yı başkent yapmış olmaların sebebi de, orta Anadolu’da
doğu ve batıya giden büyük yol üzerinde bulunmasıyla ilgilidir[6].
Roma çağındaki gelişmeler, Konya’yı çağının
önemli bir şehri yapmıştır. Artık bu devrede Konya İkonium adı ile Likaonya
bölgesinin en önemli şehirlerinden birisi olarak görülür. Kuzeyde Galatia,
doğuda Capadocia, güneyde; Cilicia, Pamphilia ve Antiochia, batıda Phrygia ve
Psidia bölgeleri ile çevrili bulunan Likaonya M.Ö. I. Yüzyılda Phrygia nın bir
kısmı ile birlikte Cilicia ( Kilikya ) eyaletine katılmıştır. Diğer taraftan
Amyntas M.Ö.40. yıllarında bu bölgede kurduğu krallığına İcanium’u merkez
yapmıştı. Amyntas’ın ölümünden ( M.Ö.25) sonra Konya Romalıların Provincia
Galatia sına dâhil edildi. M.S. 41 de şehrin adı Roma imparatoru Claudius adına
izafetle “ Claudiconium” oldu. II. Yüzyılda Hadrianus, Konya’yı bir roma
kolonisi yapmış ve bundan sonra adı sikke ve kitabelerde “ Colonia Aeila
Hadriana Augusta İconiensium” şeklinde geçmiştir[7].
Konya ilk hristiyan devrinde de önemli bir yer işgal eder. Pisidia Antiokheia
sında ( Yalvaç ) bir havra da vaaz vermekte olan, Havarium dan Pavlus (St.
Paul) , 47 yıllarında, barınamayınca İconium’a gelmiş ve burada vaazlarına
devam etmiştir[8].
Roma imparatoru büyük Theodosius, memleketi
iki oğluna verdiğinden onun 395 yılında ölümüyle devlet ikiye bölündü. Merkezi
İstanbul olan Bizans İmparatorluğu Likaonya bölgesi ile Konya ya hâkim oldu.
İstanbul un Doğu Roma Merkezi olması ile M.Ö. III. Yüzyıldan beri Anadolu’da
başlayan canlılık bozulmaya başladı. Batıda, Efesos’a yönelen ve üzerindeki
şehirleri canlandıran yollar ehemmiyetlerini tamamıyla kaybederek adî köy
yolları derecesine indiler[9].
Fakat Konya, sadece Efesos’a değil İstanbul’a giden yolların üzerinde olduğu
için varlığını sürdürdü.
b) Orta Çağlarda Konya
Bizans döneminde Konya’nın adı İconium ve
Coniyeh olarak okunmaktadır. Şemseddin Saminin Kâmüsü’l-Alâm’ında Konya
hakkında verdiği bilgiye göre, güya Konya şehrine bir Ejderha musallat olur,
kadın ve kızları yer. Nihayet Jüpiter’in oğlu Persiyus ejderhayı öldürerek
halkı bu belâdan kurtarır. Halkta ona olan şükranlarını belirtmek için şehrin
bir kapısı üzerine Persiyus’un bir resmini koyar. Resim demek olan “ ikon” dan
dolayı şehre ikonium adı verilmiştir.
c) Anadolu Selçukluları Devrinde Konya
Türklerin Anadolu da Konya şehrine ilk
gelişleri 1069 yılında olmuştur. Malazgirt zaferinden iki sene önce geçen bu
olayda, tahkimatı pek iyi olmayan Konya’yı yağma ederek geri döndüler. Bu
seferler düzensiz olup keşif ve ganimet maksadı ile yapılıyordu[10].
Fakat Konya kesin olarak Malazgirt zaferinden sonra fethedildi. Anonim
Selçuknameye göre Konya ve Gavale Kalesi Süleyman şah tarafından alınmıştır[11].
fetihle alâkalı olan bir türk rivayetine göre ise Atatürk kız Lisesi arkasında
şimdi bir tekkesi bulunan Ali Gav , Konya’nın asıl fatihi olarak bilinir. Çünkü
Konya Kal’asının bir türlü düşürülmemesi üzerine öküz postuna bürünen Ali Gav,
sığırları içinde gizlice kaleye girmiş ve gece kapıyı açarak kalenin ele
geçirilmesini sağlamıştır[12].
Konya’nın kesin olarak ne zaman fethedildiği
belli değildir. Ancak Uzluk, Anonim Selçuknamede ki dipnotta bu tarihi 1079
olarak belirtmiştir[13].
Osman Turan, Anadolu Selçuklu Devletinin 1075’de kurulduğunu ve ilk başkentinin
İznik olduğunu kaydeder[14].
Lâkin bu devletin kuruluşunu birkaç sene sonrası olarak gösterenler de vardır.26
İ.H.Konyalı ise hemşehrilik sâiki ile olsa gerek Anadolu Selçuklu Devletinin
Konya olduğunu kaydeder. Bununla beraber 20 Haziran 1097 de Dorileon (
Eskişehir) önlerinde yapılan savaşın kaybedilmesi üzerine I.Kılıç Arslan
(1092-1107) Konya’yı başkent yapmış (1097) , şehir devletin yıkılışına kadar bu
özelliğini korumuştur[15].28
I. Kılıç Arslan’ın 14 Haziran 1107 yılında
Habur nehrinde boğulması üzerine Anadolu Selçuklu devleti ikinci defa sultansız
kaldıktan sonra Kılıç Arslan’ın oğlu Şehinşah (1110-116) Konya da tahta oturdu.
Fakat diğer kardeşi Mesud Danişmendoğulları’nın yardımıyla idareyi ondan
Konya’da devraldı. Haçlı seferlerinin yaptığı tahribat ve moral çöküklüğü I.
Mesud (1116-1155) ve onun oğlu II. Kılıç Arslan zamanında düzeltilmiş,
Selçuklular bu dönemde kuvvetlenmişler, diğer Türk beyleri ve özellikle
Danişmenoğullarını itaat altına almışlardır. Bu dönem Selçuklu devletinin
köklenip güçlenmesinde etkili olmuştur. Bilhassa II. Kılıç Arslan devrinde
Konya’nın etrafına ribatlar yapılmış ve böylece hem yolcuların barınmaları ve
hem de korunmaları sağlanmıştır. Bu imar hareketine oğulları ve torunları
zamanında da devam edilmiştir. Özellikle Konya-Kayseri yolu üzerinde
kervansarayların sayıları çoğalmıştır[16].
İlk haçlı seferinde müthiş bir yağma ve
tahribata uğrayan Konya[17] bir
kere de III. Haçlı seferinde Friedrich tarafından tahrip edildi. 18 Mayıs
1190’da Konya kal’ası önünde yapılan savaşı kazanan Alman ordusu, surları
aşarak çarşıları yağma etti, pek çok insan öldürüldü. Nihayet Sultan’la yapılan
anlaşmadan sonra haçlılar Kilikya’ya geçtiler[18].
Bu hadiseden sonra II. Kılıç Arslan Konya’yı
imar etmiş, bir köşkle Alâeddin camii içindeki türbeyi yaptırmıştır.
II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sorma en küçük
oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1192-1196) birinci defa olarak Konya’da hükümdar
oldu ise de ağabeyisi II. Rükneddin Süleyman Şah (1196-1204) Konya’yı
kardeşinden deviralarak hakimiyeti ele geçirdi. Onun genç yaşta ölümü üzerine
(1204), yerine oğlu III. Kılıç Arslan geçti. Takriben sekiz aylık saltanatının
sonunda I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1205-1211) ikinci defa Konya’da tahta çıktı[19].
Fakat Keyhüsrev’in İmparator Alexios’un
kışkırtmasıyla, İznik imparatoru Theodore Laskaris ile yaptığı Alaşehir
savaşında şehit olması üzerine (1211) i cenazesi Konya’ya getirilerek babasının
kümbetine defnedildi[20].
Yerine oğlu I.İzzettin Keykavus (1211-1220) geçti. Böylece Selçuklu tarihinde
yeni bir dönem başlamış oldu. Ülkenin Bizansla olan sınırında yarım yüzyılı
aşan bir sulh devri görüldü. Keyhüsrev’in oğulları döneminde selçulu siyasi
gücü en yüksek derecesini buldu. Keyhüsrev’in güneyde Antalya’yı fethinden
(1207) sonra, I.İzzettin Keykavus da 1214’de Sinop’u ele geçirerek ticaretin
kuzeyde ve güneyde ferahlamasını sağladı. Fakat onunda genç yaşta vereme
tutularak ölmesi üzerine Konya tahtına hayatını bağışladığı kardeşi I. Alâeddin
Keykubat (1220-1237) geçmiş oldu. “Uluğ Keykubad” olarak anılan ve Anadolu
Selçuklu devletinin en büyük sultanı bulunan bu hükümdar zamanında ülkenin dış
siyasi ehemmiyeti tamam olmuş ve içeride memleket imarı, bilim ve diğer
alanlarda büyük bir gelişme başlamıştır. Bu arada Alâiye nin fethi ( 1223) ve
diğer limanların fethedilmiş olması Selçuklu ülkesinin iktisadi gelişmesini bir
hayli etkilemiştir.
Bu sıralarda Şeyh Şahabettin-i Suhreverdi[21]
Konya’yı ziyaret etmiş ve saltanül-ulema bahaüd-din Veled ve oğlu Hz Mevlana
gibi büyük mutasavvıflar da yine onun zamanında Konya’ya teşrif etmişlerdir.
Ayrıca sultan bir çok Anadolu şehirlerinin ve Konya nın etrafına sur
çevirttirmiş, Beyşehir gölü civarında Kubâdâbâd, Kayseri civarında Kubâdiye
saraylarını yaptırmıştır. Yarım kalan Alâeddin tepesindeki eserleri ve Kılıç
Arslan Köşkünü de yeni baştan yaptırmıştır. Kendisine baş kaldıran Beyleri
Kayseri’de bertaraf ederek devlet otoritesini esaslı bir şekilde sağlamıştır. Konya,
Alâeddin Keykubat devrinde ihtişamının en yüksek derecesine ulaşmıştır. Bir
daha da tarih boyunca bu derece mamurluğa kavuşmadı[22].
Bu bakımdan ülkesini zirveye ulaştıran “ Uluğ
Keykubad’ın 1237 yılında vakitsiz ölümü üzerine yerine büyük oğlu II.
Gıyaseddin Keyhüsrev (1237–1246) geçti. Bunun önemi, ülkenin önce iç, daha
sonrada dış tehlike ile savaşmasıyla geçti. Zamanında Sa’deddin Köpek adlı bir
emirin kışkırtması ile tecrübeli bazı devlet ileri gelenleri öldürülmüş, bundan
korkan bazı devlet adamları Eyyubiler’e sığınmışlardır[23]. Bu
kargaşadan ve Moğolların önünden kaçanların meydana getirdiği karışıklıktan
doğan Baba İshak isyanı (1240) bastırılmış, fakat ne yazık ki Alâeddin
Keykubad’ın en çok korktuğu şey gerçekleşerek 1243 yılında Selçuklu ordusu,
Moğol kumandanı Baycu Noyan’a yenilmiştir. Bu sebeple ülkenin askeri gücü,
büyük bir darbe yemiştir[24].
Bundan sonra Anadolu ancak vergi karşılığında Moğol istilasından
kurtulabilmiştir. Fakat II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1246 yılında ölümüyle yerine
büyük oğlu II.İzzettin Keykavus ( 1246-1249;1249-1254;1257-1259;1259-1262)
geçti ki henüz daha çocuktu. Diğer kardeşleri II. Alâeddin Keykubat ve IV.
Kılıç Arslan’ın naipleride 1249’dan sonra saltanata iştirak ettiler. Böylece
Konya’da üç çocuk sultan; II.İzzettin Keykavus, II.Alâeddin Keykubat
(1249-1254) ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan ( 1254-1257;1259-1262 ve müstakil
olarak 1262-1266) tahta oturdular[25]. Bu
üç kardeşin idarelerini zamanın en büyük devlet adamı Celâleddin Karatay
sağladı. Sahib ata Fahreddin Ali ile birlikte aldıkları yararlı tedbirler
sayesinde devletin çökmesi geciktirildi. Bu devlet adamları Konya’da çok
kıymetli sanat eserleri bıraktılar.
Celâleddin Karatay’ın ölümünden sonra II.
İzzettin Keykavus idareyi tek başına ele alarak Moğollara karşı mücadeleye
başladı. 1256 yılında Moğolların Anadolu Genel Valisi Baycu Noyan üzerine
yürüdüyse de Sultanhanı önlerinde yapılan savaşta yenildi. Bu savaşta kadı
İzzetinde ölenler arasında idi. Buradan hareket eden Moğol ordusu Konya’yı
kuşattı. Fakat şehir halkının tedbirleriyle Konya yıkılmaktan zor kurtuldu. Bu
arada Konya Kal’ası nın bazı kuleleri yıktırmıştır[26].
Anonim Selçukname, İbni Bibi’ye uygun olarak Konya’nın kurtuluşunu Nizameddin
Ali bin İl-Almış’ın dört katır yükü ağırlığında altın ve mücevherat götürerek
şehri satın almasına atfeder. Baycu şehrin iç ve dış surlarındaki bütün
burçlarının derhal yıkılmasını emretti. Fakat sultanların türbesi ( Künbed
hane-i salâtin) ihtiva eden iç surlara dokunulmaması rica ve niyaz edildikten
sonra yalnız dış surların burçları tahrip edildi.
IV.
Kılıç Arslan’ın yerine henüz küçük olan oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266–1284)
geçti. Artık bu zamanda ülkenin ve dış güvenliğini İlhanlı ordusu sağlıyordu.
Selçuklu idaresinin “ Uç “ Türkmenleri ile
münasebetlerini olumsuz bir şekle sokması ve Anadolunun İlhanlı idaresine
girmesi, XIII. Yüzyılın ortalarından itibaren bir kısım Türklerin ve bilhassa
bunların içinde Karamanoğulları[27]’nın
güçlenmelerine yol açtı. İşte III. Keyhüsrev zamanında Karamanoğlu Mehmet Bey
Muineddin Süleyman Pervanenin idamı , Memlük sultanı Baybars’ın Kayseri’ye
kadar gelmesi ve Sultan ile sahip ata Fahrettin Ali’nin çekişmeleri gibi
karışıklıktan istifade ile 1277’de Konya üzerine yürümüş ve burada sağlam bir
şekilde tutunmak için Cimri ( Gıyaseddin Siyavuş)’yi ortaya çıkarmıştı.
III.
Gıyaseddin Keyhüsrev 1283 yılında Moğollar tarafından Erzincan’da
öldürülmüştür. Bunun üzerine tahta II: Gıyaseddin Mesud ( 1284–1286 ve 1302–1310)
oturdu. Bu devrede İlhanlı baskısı daha da arttı. Asayiş ve huzur günden güne
bozuldu. Âsi Moğol Beyleri Anadolu’yu viraneye döndürdüler. Moğol hükümdarı
gazan Han, II. Mesud’u Hemedan’a çağırarak burada tuttu. 1298’de Anadolu’ya
hükümdar olarak III. Alâeddin Keykubat (1298–1302)’ı gönderdi. Alâeddin yanında
Moğol Beyleri ile gelerek Konya’da tahta oturdu. Fakat emirlerin yer yer
yaptıkları isyanlar karşısında tutunamayıp Diyarbakır’a kaçtı. Tekrar Konya ya
gönderilmişse de yolda Ürgüp’e kaçmış ve yakalanarak İsfahan’a sürülmüştür.
Orada öldürüldü. Onun yerine Mesud ikinci defa tahta çıktı. Fakat varlığı ile
yokluğu bir olan bu Sultan’ın ölümü ile Anadolu Selçuklu devleti de son buldu.
Konya’da bozulan güvenliği Ahi lideri
sağlamaya çalışmışlar, ancak Karamanoğulları bu gibi kimseleri bertaraf ederek
Konya’ya hâkim olmuşlardır. Bu devirde Konya, Karamanoğullarının başkenti
olmasına rağmen kültür şehri olarak varlığını devam ettirdi.
d) Karamanoğulları Devrinde Konya
Karamanoğlu Mehmet Bey’in Cimri olayı
sırasında öldürülmesi üzerine idareyi Güneri Bey alarak Eşrefoğulları ile
birlikte tekrar Konya önünde göründüler. Bunun üzerine 1286 yılında Moğollar
Larende şehrini yıktılar. Dağlara çekilen Güneri Bey 1299’da ölünce yerine
Mehmed Bey’in kardeşi Mahmut Bey geçmiş ve Selçuklu-Moğol mücadelesine devam
etmiştir. Ölümünden sonra yerine geçen Yahşi Bey zamanında Moğol ( İlhanlı )
hükümdarı Ebu Said Bahadır Han tarafından Anadolu’ya gönderilen Emir Çoban’la
savaşlar yaptı. Bu zamanda Anadolu Selçuklu devleti yıkılmış ve Konya’ya Emir
Çoban sahip çıkmıştı. Yahşi Bey’in ölümü üzerine yerine Mahmut bey’in oğlu
İbrahim Bey geçti[28].
Karamanoğulları’nın Konya’ya kesin olarak
yerleşmeleri, Emir Çoban’dan sonra isyan eden oğlu Timurtaş Noyan’ın 1327
yılında Memlûklara sığınmasıyla mümkün olmuştur.
Karamanoğlu İbrahim Bey 1333 yılında kardeşi
Halil Bey lehine emirlikten ayrılmışsa da, bir müddet sonra tekrar karaman
tahtına oturdu. Ölümünden sonra yerine oğullarından Fahreddin Ahmed Bey geçti.
Moğollarla yapılan bir savaşta şehit düşünce yerine Burhaneddin Musa, ondan
sonra da Halil Bey’in oğlu Alâeddin Ali Bey hükümdar oldular.
Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey zamanında
Osmanlılar ile ilk münasebetler başladı. I.Murad’ın kızı Nefise Melek Hatun,
Alâeddin Ali Bey ile evlendi. Böylece iki beylik arasında akrabalık kurulmuş
oldu. Fakat bu durum aradaki dostluğu sağlayamadı. I.Murad’ın rumeli’de
olmasını fırsat bilen Karamanoğlu Osmanlı topraklarına girince Murad Gazi
Konya’yı kuşattı ( 1387)[29]. Fakat
Gazi Sultan Murat Han, kızı Nefise Melek Hatun’un yalvarması üzerine şehre
girmekten vazgeçti.
Fakat I. Murad’ın Kosova’da şehit olması
üzerine yeniden bazı yerleri almaktan geri durmadılar. Ancak Yıldırım
Beyazid’in süratle Konya üzerine gelmesi üzerine Alâeddin Ali Bey Taş-ili’ne
kaçtı. Yıldırım Konya’ya girmiş olmasına rağmen, Alâeddin Ali Bey yeniden af
edilerek Akşehir ve Beyşehir Osmanlılarda kalmak kaydıyla Konya kendisine
verilmiştir. 796 H. / 1394–1395[30].
Yıldırımın Niğbolu meşguliyetinden istifade
ile yeniden faaliyete geçen Ali Bey, Sarı Timurtaş Paşa’yı esir ederek Konya’ya
götürülmesi üzerine Yıldırım Bayezid büyük bir ordu ile (800 H. 1397–1398)
Akçay’da Karaman ordusunu bozarak Konya’yı ele geçirdi. Ele geçirdiği Alâeddin
Ali Bey’i de Timurtaş Paşa eliyle öldürdü[31].
Sultan Bayezit kız kardeşiyle çocuklarını Bursa’ya göndererek Karaman topraklarının
büyük bir kısmını Osmanlı topraklarına ilhak etti.
Ankara Muharebesinden sonra Karamanoğlu II.
Mehmet Bey’in topraklarına sahip çıkmasıyla Osmanlı Karaman çekişmesi yeniden
başladı. Karaman oğlu Mehmet Bey 1414’de Bursa’yı yağma edince, Çelebi Mehmet
Konya üzerine yürüyerek Karaman ordusunu dağıttı. Fakat padişah Konya önünden
ayrılır ayrılmaz başlayan Karaman ayaklanmasını Bayezit Paşa bastırdı ve Mehmed
Bey’i de yakaladı. Ancak yeniden affa uğrayarak Konya kendisine bırakıldı[32].
Bu sırada Mısıra kaçan II. Mehmed Bey’in
kardeşi Bengi Ali Bey Memlukların yardımı ile Karaman tahtına çıktıysa da
Konya, Mehmed Bey’in oğlu İbrahim Bey’e bağlı kalmıştır. İbrahim Bey zamanı,
Karamanlılar’ın en parlak devrini teşkil eder.
Mehmed
Bey’in oğlu İbrahim Bey, II. Murad’ın himayesinde idi. Sultan Murad,
Hamid-ili’ni Osmanlılara vermesi şartıyla İbrahim Bey’i Konya tahtına oturtarak
kız kardeşiyle de evlendirmişti. Fakat İbrahim Bey, II. Murad’ın Rumeli’deki
meşguliyetinden faydalanarak Beyşehri’ni zapt edince (1437), Sultan II. Murad,
üzerine yürüdü ve Konya’yı aldı. Bununla beraber İbrahim Bey, karısının ve
Mevlâna Hamza’nın yalvarmaları ile canını zor kurtardı.(1437)[33].
Fakat 1442’den Macarlar ile yeniden harp
başlayınca İbrahim Bey de Osmanlıların Anadolu’daki topraklarına saldırdı.
Bunun üzerine II. Murad, Karaman Beyi aleyhinde kesin olarak aldığı fetva ile
harekete geçti. Karaman şehirleri yıkıldı. Taş-ili’ne çekilen İbrahim Bey ile
ağır şartlarla sulh yapıldı[34].
İbrahim Bey’in ölümünden (1463) biraz evvel
oğullarından Pîr Ahmed Bey’in bu hareketini kardeşi İshak Bey kabul etmedi. Bu
yüzden aralarında mücadele başladı. Ahmed Bey Osmanlıların desteğini kazanmak
için Beyşehir’i ve Akşehir’i onlara teslim etti. Buna rağmen hem Akkoyunlular
ve hem de Venediklilerle el altından anlaşma yaptı. Bunu duyan Fatih Sultan
Mehmed harekete geçti.
Pîr Ahmed Bey, yardıma gelen Turgutoğulları
ile Fatih’i karşıladı. Konya Kal’ası önünde yapılan kanlı savaşta mağlup olan
Pîr Ahmed Bey Lârendeye kaçtı. Fatih, Mahmud Paşa’yı onu takiple
görevlendirerek, kendiside Konya’yı 872 H./1467 yılında kesin olarak Osmanlı
sınırları içine almıştır. (Sadrazam) Mahmud Paşa’yı yerinden eden ve kendisi
sadrazam olan Rum Mehmed Paşa Konya ve Lârende’de pek çok katliam ve zulüm
yapmıştır[35].
e) Osmanlılar Devrinde Konya
Osmanlılar Karamanoğullarının topraklarını bir
eyalet olarak idareye başladılar. İlk Vali olarak da Şehzade Mustafa tayin
edildi. İshak Paşa ve Gedik Ahmed Paşa ile Karaman fethini Şehzade Mustafa
tamamladı. Fakat 1474 yılında Niğde yakınlarında Bor pazarında vefat edince
yerine Sultan Cem gönderildi ki henüz 15 yaşında bulunuyordu. Ondan sonra II.
Bayezid’in büyük oğlu Şehzade Abdullah ve onu takiben Şehzade Şahinşah valilik
yapmışlardır. Şehzade Şahinşah’ın ölümü üzerine Beyşehiri’de bulunan oğlu
Mehmed Şah Çelebi Konya’ya vali olmuştur. Şehzade Ahmed, 1511 yılında Konya’ya
geldi ve Mehmed Çelebi’nin elinden Konya’yı alarak hapsettirdi. Fakat babası
II. Bayezid’in ricası üzerine serbest bırakılmıştır. Yavuz Sultan Selim tahta
geçer geçmez Mehmed Çelebiyi boğdurarak yerine Hemden Paşayı Konya valisi yaptı[36].
Artık bu devirde Konya bölgesinde huzur ve
güven sağlanmıştır. Bu arada Yavuz Sultan Selim birkaç kere Konya’ya gelmiştir.
İlk ziyareti 1512–1513 yıllarından sonra, ikinci defa Şah İsmail üzerine
giderken, Konya’ya gelmiş ( 24 Nisan 1514 ) ve altı gün oturmuştur. Son olarak
1516 yılında Mısır seferi sırasında uğramıştır. Bu ziyaretlerde Hz. Mevlâna
dergâhında onarımlar yaptırmış, dervişlere sadaka dağıtmış, Dutlu denilen yerden
içme suyu getirtmiştir. Ayrıca Konya’da arazi ve nüfus sayımı yaptırmıştır[37].
XVI. yüzyıl içinde Konya Osmanlı devletinin en
önemli bir vilâyeti ve Osmanlı-Suriye ana yolunun mutlaka uğrak verdiği bir
durak olmuştur. Şehir surların dışına taşarak gelişmiştir. Pek çok seyyah
Konya’yı ziyaret etmiştir[38].
[1] Remzi
Oğuz Arık, Ankara-Konya-Eskişehir
Yazılıkaya Gezileri, Ankara 1956, s. 15–20.
[2] Mehmet
Önder, Mevlâna Şehri Konya, Konya
1962, s. 8.
[3] Sedat
Alp, “Karahüyük Hafriyatı”, Türk Arkoloji Dergisi, S. I, Ankara 1956, s. 10.
[4]
Önder, Konya, s. 11.
[5] Besim
Darkot, “Konya”, İslâm Ansiklopedisi,
C. IX, s. 842.
[6]
Önder, Konya, s. 12.
[7]
Mükerrem Usman, “İconium Sikkeleri”, Anıt
Dergisi, S. V, Konya 49, s. 25.
[8]
Önder, Konya, s. 489.
[9] W. M
Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, s. 77.
[10] M. Atlan Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara
1962, s.262.
[11] Feridun Nafiz Uzluk, Anadolu Selçuklu Tarihi, C.III, Ankara
1952, s.23
[12] Süheyl Ünver, “Yetmiş Yıl
Önce Konya”, Belleten, C.XXXI,
Ankara 1967.
[13] Uzluk, Anadolu Selçuklu, s. 23.
[14] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul
1971, s.54.
[15] Önder, Konya, s. 18.
[16] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler,
çev. Yıldız Moran, İstanbul 1979, s. 167.
[17] İbrahi Hakkı Konyalı, Abidelerle Konya Tarihi, Ankara 1997, s. 48.
[18] Konyalı, Abidelerle Konya, s.58.
[19]Turan, Selçuklular Türkiye, s. 266.
[20] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye
(Selçuk Name) I, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 1996, s. 93.
[21] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye
(Selçuk Name) I, s. 93.
[22] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye
(Selçuk Name) I, s. 93.
[23] İbni Bibi, El Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umur’il-Ala’iye
(Selçuk Name) I, s. 190–191.
[24] Turan, Selçuklular Türkiye, s. 436.
[25] Turan, Selçuklular Türkiye, s. 441.
[26] Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi
Vesikalar, Ankara 1958, s. 70.
[27] Konyalı, Abidelerle Konya, s. 70.
[28] Önder, Konya, s. 30.
[29] Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih , (haz. İsmet
Parmaksızoğlu), C. I, Anakara 1999, s. 168.
[30] İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Osmanlı Tarihi, C. III, Ankara 1993,
296.
[31] Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, s. 297.
[32] İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.
I, İstanbul 1971, s. 172.
[33] İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlular,
Ankara, 1984, s. 25.
[34] Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 27–28.
[35] Konyalı, Abidelerle Konya, s. 111.
[36] Önder, Konya, s. 36.
[37] Muzaffer Erdoğan, “Yavuz
Sultan Selim Döneminde Konya”, Anıt,
S. 15, Konya 1950, s. 45.
[38] Mehmet Önder, Seyhatnamelerde Konya, Konya 1948, s. 10–37.
Yorumlar