Dünyanın en zengin kütüphaneleri İslâm Âlemindeydi…
Tayşi,
“Avrupa Rönesans hareketini Müslüman ilim adamlarının eserlerinden istifade
ettikten sonra başlattı” dedi
Millet
Kütüphanesi’ne gidenler Mehmed Serhan Tayşi Bey’i idareciliğinin yanı sıra
araştırmacıların dostu ve yardımcısı olarak görürler. Mehmed Bey herkesle teker
teker alakadar olur, okuyamadıkları metinleri çözmeye çalışır. Bir yandan da
doktora çalışmasını devam ettiren Mehmed Serhan Tayşi Bey’le kütüphanenin
kültür dünyamızdaki yeri ve umumi olarak kütüphane çerçevesinde bir sohbetimiz
oldu.
Kütüphanelerin dünya medeniyeti ve
kültürü ile kültür dünyamızdaki yeri üzerine şunları söylüyor Mehmed Bey:
“Dünya tarihi açısından düşünürsek, kütüphaneler, medeniyetler arasında bir
köprü teşkil ederler. Zira milletlerin din, fikir, ahlak, siyaset gibi bütün
yaşayışını ifade eden kültür mahsulleri kütüphanelerde bulunmaktadır. Bilindiği
üzere beşer medeniyeti çeşitli kültür dairelerinden oluşmaktadır. Bir kültür dairesi
zaafa uğradığında medeniyet meşalesini diğer kültür dairesi almaktadır. Bu
görüşte ilahi bir hikmet yatmaktadır. Nitekim mukaddes kitabımız Kur’an-ı
Kerim’de “Biz sizi çeşitli milletlere ve dillere ayırdık. Ta ki görüşüp
tanışasınız diye. Dileseydik sizi bir millet yapardık.” ayeti ayrı kültür
daireleri teşekkül etmesinin hikmetini bize açıkça göstermektedir. Eğer
medeniyetler arasında benzerlik olursa, yani dünya tek bir medeniyet altına
girerse ve bu medeniyet de dejenere olursa bu, bütün dünya medeniyetinin
felaketi olacaktır.
İslam’da bir tercüme faaliyeti
başlatıldı.
Mütefekkir İbn Haldun da eserinde bu
tezi doğrulamaktadır. Yine bilinen bir gerçektir ki milletler ölür, tarih
sahnesinden silinir, fakat onları kültür mahsulleri diğer milletler tarafından
kullanılmaya devam eder. Bu kültür malzemeleri iki türlüdür. Ya arkeolojik
malzemedir veya yazılı malzemedir. İşte bu yazılı malzemelerin (parşömen,
tuğla, papirüs ve nihayet kâğıt üzerinde) saklandığı ve istifadeye arz edildiği
yerler, ilk çağlardan bugüne kadar kütüphaneler ola gelmiştir.
Meseleye İslami perspektiften
bakacak olursak; İslam'ın zuhurundan itibaren yirmi yıl içinde İslam
fetihlerinin üç kıtaya yayıldığını, Asya, Avrupa ve Afrika'yı Allah'ın
birliğine davet ettiğini ve fethettiğini görüyoruz. Bu fütuhat sırasında ele
geçen kitaplar ve kütüphaneler hangi dilde ve mevzuda olursa olsun, derhal
Arapçaya tercüme edilerek İslam'da bir tercüme faaliyeti başlatılmış, bir anada
eski medeniyetlerin zirvesi aşılarak yepyeni bir İslam kültür ve medeniyeti
zirveye doğru tırmanmaya başlamıştır. Bu hususu Ord.Prof. Hilmi Ziya Ülken'in
"İslam'da Tercümenin Rolü" adlı eserinde bütün ayrıntılarıyla
görmekteyiz.
Müslüman ilim öncüleri
İslam ilimlerinde; tıpta: Ebubekir Râzi'yi, İbni Sina'yı, felsefede;
Elkindî ve Farabi'yi, Musikide; Farabi, Ebul Ferec İsfahani'yi , Abdülkadiri
Meragî'yi, fizik ve matematik ilimlerinde; El Cabirî, İbn-i Haysemî, bütün
ilimlerde mütehassıs olan El Birünî, edebiyatta ve dinî ilimlerde; El Gazalî,
Muhiddin-i Arabî, Matematik ve felsefede; İbn-i Rüşd gibi İslam dahilerin arka
planında bu tercüme ve büyük kütüphanecilik faaliyetleri yatmaktadır. Biz o
asırlarda çeşitli İslam devlet ve beyliklerinde birer ikişer milyonluk büyük
kütüphanelerin varlığını müşahede etmekteyiz. İslam dünyası bir talihsizlik
eseri olarak veya bir ilahi takdirin neticesi olarak Moğol istilası neticesinde
kültürümüzde gördüğü tahribat üzerine zaafa uğramış, gerek haçlı seferleri,
gerekse diğer ticari ve kültürel münasebetler dolayısıyla Batı'nın özellikle
din adamları ve maceraperestleri Doğu'nun göz kamaştırıcı imkânlarına sahip
olabilmek gayesiyle önce Arapçayı öğrenmişler ve bu vesile ile İslami ilimleri
kendi dillerine aktararak asılları kaybolmuş eski Yunan ve Latin ilim ve kültür
eserlerini Arapçadan öğrenmişlerdir. Böylece Batı'da bir Rönesans başlamıştır.
İslam’da mütebahhir (deniz gibi) âlim o asırdan yüzlerce yıl sonrasına ses
verebilen ve İslam Rönesanssını,
silkinişini hazırlamak gayesiyle asrının en nazik zamanında batıni
fikirlere ve İslam kültürünü kemiren unsurlara cihad bayrağını açan
El-Gazalî'nin gayretleri, çevre şartlarının kifayetli olmaması sebebiyle kâfi
gelmemiştir. Batı 1940'tan itibaren Leiden'de (Hollanda) Şark Araştırmaları
Enstitüsü kurarak "İslam Ansiklopedisi" faaliyeti adı altında,
oryantalizm (şarkiyatçılık) temellerini atmakla hem İslam tercüme
faaliyetlerinde, hem de Batı tercüme faaliyetlerinde muhtelit rol oynayan
Yahudi tercüman ve ilim adamları şimdi de tarih sahnesine, sermaye ve kapitalist
rejimlerin müessese olarak kurucusu çıkan beynelmilel teşkilatlar, Oryantalizme
sahip çıkmışlar, bir taraftan Şarkın (İslam'ın) değerli eserlerini çalarak,
satın alarak veya fotokopi yoluyla açtıkları büyük Şarkiyat Enstitülerinde
toplamayı başarmışlardır. Avrupa kültürünün bugün ki seviyesinin altında Doğu
kültürlerine hâkimiyet yatmaktadır. Bu hakimiyet fikri ikili bir rol
oynamaktadır. Bir taraftan İslam'ın kültürünü araştırırken diğer taraftan da bu
kültür eserlerini kendi lehine, bizim aleyhimize tahrif ederek neşriyat halinde
bize yanlış aksettirmektedir. Bu hareket İslam milletlerinin yeni nesillerini
komplekslere, aşağılık hissine sürüklemektedir. Şayet biz kültürümüzde yeniden
bir reorganizasyon, bir Rönesans, bir ihya hareketi yapmak istiyorsak, en az
Batılıların değer verdiği kadar eski eserlerimize, kütüphane, kitap, eski
binalara, azami ilgiyi göstermek ve onları yeni kuşaklara tanıtacak programları
hazırlamak zorundayız. Bu programlar vasıflı kütüphane ve kütüphaneciden geçer.
Bu sözümüzle biz, ilimle kültür arasında kütüphanelerin rasyonel bağlar kuran
bir müessese olduğunu belirtmek istiyoruz.
Kütüphanecilik henüz emekleme
safhasında
Kütüphanelerin kültür dünyasındaki
yeri hususunda bu değerlendirmeyi yapan Mehmed Bey, "Kütüphane sayısının kifayetli
olup olmadığı" hususunda da şunları söylüyor:
"Az önce bahsettiğimiz
bilgilerin ışığında meseleye bakacak olursak, kütüphanecilik henüz emekleme
safhasındadır. Eski Belediyeler Kanunu'na göre, 20 bin olan bir yerleşim yerine
sahip belediye teşkilatının, en az nüfus başına bir kitap olmak üzere 20 bin
adetlik kütüphane açması lazımdır. Tıpkı kanalizasyon açmak, yol yapmak, su
getirmek, elektrik getirmek gibi, kütüphaneler de alt yapının temel taşıdır.
Meseleye bu açıdan baktığımızda, mesela Fatih kazasını ele alalım. Son nüfus
sayımına göre 900 bine yakın nüfusu vardı. Fatih ilçesinde 7 kütüphane hizmet
vermektedir. Bu kütüphanelerin kitap adetleri toplansa 50 bini ancak
bulmaktadır. Bu rakamlar diğer illere, İstanbul'un diğer kazalarına teşmil
edildiğinde bu açık daha da büyür. Görüleceği üzere kütüphanelerimiz hem yer
bakımından, hem de kitap sayısı bakımından, vasıflı personel ve sistem
bakımından Avrupa standartlarıyla kıyas edilemeyecek durumdadır.
Osmanlı kütüphanelerinin müdür ve mütehassısları
olan birinci ve ikinci Hafız-ı Kütübler genellikle Ders-iÂm (doktor) ve
müderrislerden (profesör) seçilmekte iken (vakıflarda böyle kaydedilmektedir.)
Halen büyük vasıflı personel açığı görülmektedir. Avrupa kütüphanelerinin idarî
ve ihtisas mekanizmalarında imza yetkisine sahip kişiler genellikle profesör ve
doçent titrine sahiptirler. Kütüphanecilik bir ihtisas mesleğidir. Kitapsa
ilmin temelidir.Eğer bir kültür kalkınması olacaksa kütüphaneler de bu
kalkınmada yerini alacaksa kütüphaneler yeniden gözden geçirilmeli ve ihya
edilmelidir.
Eskiden kütüphaneler vakıflarla
zenginleştirilmişti.
Mehmed Serhan Tayşi Bey, yurdumuzda
birahane ve kahvehane sayısının kütüphane sayısından kat be kat fazla oluş
tezadı için de şunları söylüyor: " Bunu kültür politikasıyla
değerlendirmek istiyoruz. Avrupa'da kütüphaneler iki tür zümreye hitap etmektedir.
1. Araştırmacılar 2. Hobi sahipleri, yani boş zamanlarını değerlendirmek
isteyen kişiler. Bugün ülkemizde; vaktiyle ecdadımızın yaptığı gibi kahvehane
yerine kıraathane açılmış olsaydı, kumar ve içki yerine ilmi ve kültürel
meselelerin tartışıldığı mekanlar olsaydı...Ki bu yerler kütüphane olabilirdi.
Kütüphanelere bir emekli gelebilmeli. Alıp gazeteyi, kitabı okumalı. 1000
kişilik salonumuz olmalı. Müzik dinleme yeri, lisan öğrenme laboratuarı olmalı.
Tablolar, minyatürler olmalı. Bu tablo ve minyatürler isteyenlere verilmeli.
Alan şahıs bir hafta iki hafta evinde astıktan sonra getirip yenisini
alabilmeli. Talebe, parasıyla alamadığı kitapları alıp götürüp okuduktan sonra
geri getirmeli. Kütüphaneler işte bu gibi
kültürün her bölümünde hizmet verebilir."
Mehmed Bey kütüphaneye olan alaka
içinde şunları söylüyor: " Kütüphaneler bugün bütün imkânsızlıklara rağmen
şahsi teşebbüsleri sebebiyle çevresinde oldukça tesirli olmakta iseler de
esasta kütüphanelerle halk arasında açıkça görülen bir kopukluk vardır.
Bunların sebepleri pek çoktur ve değişik menşelidir.
1.
Eğitim sırasında liselilere okuma alışkanlığı verilmemesi bu sebeple kitap
sevgisinin bulunmayışı. Okuryazarlıkla yetinilmesi, halkın sadece gazete
malumatlarıyla yetinmesi, gerekli meseleleri tahkik edebilecek bir seviyede
bulunmaması
2.
Televizyonun, çizgi ve renge dayalı neşriyatın okumaya zaman ayırtmaması. Artık
nesiller, görerek öğrenmeye doğru araştırma yapmaksızın bilgi sahibi olmaya,
araştırma tembelliğine doğru itilmektedir. Bu ise ilerde robotlaşmış,
yönlendirilmiş nesillerle bizi karşı karşıya getirecektir.
Kişmir, okul, üniversite ve
kütüphanelerin işler hale getirilmesi gerektiğini ifade etti
Gençleri birahane tuzaklarından
kurtarmak lazım
Yılların
kütüphanecisi Celaleddin Kişmir Beyle kütüphane dünyası üzerine sohbet
ediyoruz. 30 yıllık kütüphaneci Celaleddin Bey kütüphanelerin kültür
dünyamızdaki yeri üzerine şunları söylüyor: “Kütüphaneler, medeniyetin
ilerlemesinde, toplulukların yükselmesi ve zamana ayak uydurmasında mühim rol
oynayan yerlerdir. Kültür, sanat ve diğer mevzulardaki birikimleri ancak
kütüphanelerde bulabilir ve faydalanabiliriz.
Kütüphaneler, okulu tamamlayan yönleriyle
de çok mühim bir vazife üslenmiştir. Okulu bitirdikten sonra, kültür ve sanat
sahalarında ilerlemek ve günün meselelerini takip etmek için mutlaka
kütüphanelere müracaat edilmelidir.
Bütün vatandaşların bilgi
edinecekleri ve zamanlarını en iyi şekilde değerlendirecekleri yerler
kütüphanelerdir. Herkes kütüphanelerden istifade ederek serbestçe ve ücretsiz
olarak bilgi hazinelerini genişletebilirler.”
Kütüphane sayısı kifayetsiz
Celaleddin
Kişmir Yurdumuzda kütüphane sayısının kifayetsiz olduğunu ve bu sahada çok
açık bulunduğunu söylüyor. Celaleddin Bey bu hususta şöyle diyor: “Yurdumuzda
kütüphane sayısı kifayetli değil. Yurdumuzda 700 kütüphane var. Buna rağmen
çok sayıda kütüphane açığı vardır. Kaide olarak 20 bin kişiye bir kütüphane düşünülürse
İstanbul’a bile 70 kütüphane dışında daha 600’den fala kütüphaneye ihtiyaç
vardır. Bakırköy, Kadıköy, Fatih gibi milyon veya milyona yakın nüfuslu
ilçelerin bugün kütüphane ihtiyacı çok fazladır.”
Celaleddin
Bey, “Türkiye’deki 700 kütüphaneye mukabil 1,5 milyon birahane bulunmakta ve
kahvehane sayısı buna dâhil değil. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz”
şeklindeki sualimizi şöyle cevaplandırdı:
Gençlere kurulan tuzak
“Bunlar
gençlerimizi uçuruma sürükleyen tuzaklardır. Bu tuzakları
kaldırmak lazım. Bunun için de, okul, üniversite ve kütüphane işler hale
getirilmelidir. Veznecilerde Üniversiteli talebeler kahvehaneye gidip
zamanlarını öldürüyorlar. Hâlbuki üniversitede kütüphaneler tam manasıyla hizmet
verir hale getirilse talebeler boş zamanlarını buralarda
değerlendireceklerdir. Bu sayede hem bilgilerini arttıracak hem de kültürlerini
zenginleştireceklerdir. ’’
Celaleddin
Bey, kütüphaneye olan alaka ile kütüphaneye araştırma ve vazife hazırlama gibi
mecburi olarak gelenler dışında sırf kültürünü arttırmak için gelenlerin nisbetleri
hususunda da şunları söyledi: “Okuyucularımızın % 80’i talebe, % 20’si ise üniversite
mensupları ve araştırmacılardır. Sırf boş vaktini kitap okuyarak değerlendirmek
için kütüphaneye gelenler pek yok maalesef. Cemiyetimizin kitap dünyasıyla alakası
kesik gibi.”
Celaleddin
Kişmir Bey bunun sebepleri ve bu hususta ne yapılması gerektiği mevzularında
da şunları söylüyor: “Bu alakasızlığın birkaç sebebi vardır. Bunun birincisi
kitabın pahalı oluşudur. Bu gerekçeyi ortadan kaldırmak için evlere kitap
verilmelidir. Bizim kütüphanede bunu yapıyoruz. Gezici kütüphaneler
vasıtasıyla halkın ayağına kitap götürülmelidir. Evlere kitap verme servisleri
ve gezici kütüphaneler Batıda çok gelişmiştir. Bizde de bu yönde çalışmalar
genişletilmelidir.
Cemiyetteki
maddi gaile peşinde koşmak da kitaba olan alakayı azaltmıştır. Bu yüzden kitap
sevgisini küçüklükten aşılamak lazımdır. Kitap okumanın ehemmiyetinin
anlatılması lazımdır. Kitap okumak bir alışkanlık haline gerilmelidir.”
Başkanlık Arşivi eski Genel Müdür
Muavini Atilla Çetin:
“Günümüz aydını henüz dilini bile
bilmiyor…”
Atilla Çetin, Osmanlı dönemindeki
aydınların, şimdiki aydınlardan çok daha bilgili olduğunu söyledi.
Başkanlık Arşivi Eski Genel Müdür
Muavini Atilla Çetin, kütüphanelerimizin pek çok bakımdan diğer dünya
ülkelerinkinden zengin olduğunu söylüyor.
Yılların
kütüphanecisi ve arşiv mütehassısı Atilla Çetin, kütüphanelerin dünya
kültüründeki ve millî kültürümüzdeki yerleri üzerine şunları söylüyor: “Kütüphaneler
en şumûllü manasıyla çeşitli medeniyetlerin kültür birikimi olan eserleri
bünyelerinde toplayan ve muhafaza eden müesseselerdir.
Kütüphanelerde geçmiş medeniyetleri
günümüze bağlayan malzeme ve unsurları bulabiliriz.
Türkiye kütüphaneleri bu bakımlardan
diğer ülke kütüphanelerinden çok daha ehemmiyetlidir. İslâmî devrelerde¬ki
eserleri Türkiye kütüphanelerinde bulmak mümkündür. Hatta İslâm öncesi devirlere
ait pek çok eserler de bulunabilir.
Zengin bir kütüphane tesis edilmiş
Osmanlı imparatorluğu, zengin bir
kütüphane meydana getirmiştir. Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular gibi
Müslüman Türk devletlerine ait eserleri de toplamıştır.
Osmanlı Devleti Müslüman Türk
cemiyetinin şahikası olan devlettir. Bütün Müslüman unsurları bünyesinde toplamıştır.
Bu, eserlere de yansımıştır. Bu bakımdan Türkiye kütüphanelerinin diğer dünya
kütüphanelerinden, farklı bir hususiyeti vardır. Diğer ülkelerin kütüphanelerinden
çok daha zengindir. Çünkü hem Müslüman Türk dünyasının hem de İslâm dünyasının
dil, tarih, gelenek bakımından son derece zengin eserlerini bünyesinde bulundurmaktadır.
Meselâ Süleymaniye Kütüphanesi yazma eserleri bünyesinde toplayan dünyanın en
zengin kütüphanelerindendir.
Osmanlı Devleti Ortadoğu devletleri
içerisinde 500-600 yıllık bir devlet otoritesi kurmuştur. Bütün devletlerden
meşhur müellifler buraya- gelmiştir. Burada pek çok eser toplanmıştır. Ortadoğu
devletleri içerisinde Osmanlı Devleti gibi 5-6 asır hâkimiyet kurmuş başka bir
devlete rastlamıyoruz.
En
iyi şair, en iyi mimar Osmanlı Devleti bünyesinde yetişmiştir. Dünyanın her
tarafından âlimler ve san’atkârlar İstanbul’a akın etmiştir. Siyasi iktidarın
uzun asırlar boyunca hâkim olması kültür dünyasının zenginleşmesini temin
etmiştir.
Osmanlı Devleti her cihette dünyaya
örnek olmuş
Şunu iftiharla söyleyebiliriz ki, 16.
yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu her yönü ile dünyaya örnek olacak bir
hususiyettedir. Siyasi yapısı ile içtimai hayatı ile adaleti ile ve daha pek
çok sahalarda dünyaya örnek olmuştur.
Osmanlı siyasi kudretinin getirdiği
büyük bir potansiyel teşekkül etmiştir. Bu potansiyel zengin kültür
hazinelerini meydana getirmiştir.
Kaçırılan yok edilen eserlere rağmen
Türkiye halen yazma eserler bakımından dünyada önde gelmektedir. Kütüphanelerimiz
bu bakımdan eşsiz zenginliktedir.”
Kütüphanelerin
kültür dünyamızdaki yeri üzerine bu tespitlerde bulunan Atilla Çetin Bey
kütüphane sayısının kifayetli olup olmadığı ve kütüphaneye olan alâka hususunda
görüşlerini de şöyle dile getiriyor: “Yurdumuzdaki kütüphane sayısı çok azdır.
Yıllık basılan kitap adedi de azdır.
Üniversitelere bağlı, Kültür ve
Turizm Bakanlığına bağlı kütüphaneler vardır, fakat bunlar ihtiyaca kâfi gelmemektedir.
Okuma sevgisi aşılanmalı
Esas gaye, sadece alfabeyi bilmek
değildir. Okuma alışkanlığını geliştirmek lâzımdır. Fertlere okuma alışkanlığı,
okuma sevgisi verilmelidir. En ufak mahalleye, en ücra noktaya kadar
kütüphaneyi götürmek lâzımdır.
Yorumlar