MEVLEVÎLİK KÜLTÜRÜ IŞIĞINDA HAZRET-İ MEVLÂNA İSTİFLİ HAT LEVHALARI
MEVLEVÎLİK KÜLTÜRÜ IŞIĞINDA
HAZRET-İ MEVLÂNA İSTİFLİ HAT LEVHALARI
Fatih ÖZKAFA*
“Bütün
sanatlar,
iyice bil ki
vahiyden meydana gelmiştir;
önce böyledir; sonra akıl bir şeyler katar ona”[1]
İnsanın kemâle
erişmesinin, hakîkati tahkik ederek, körlükten, sağırlıktan ve ayak bağlarından
kendini kurtararak mümkün olabileceğini vurgulayan Mevlevîlik düşüncesi, sanatı
hiçbir zaman irfandan uzakta tutmamıştır. Hatta öyle ki; Mutlak Sanatkâr’ın
sonsuz yaratıcı kudretinden, insanın ilham almasını ve bütün hayatını estetize
etmesini tavsiye etmiştir.[2]
Bu düşünceden
hareketle, bir Mevlevînin, gerek dergâh içinde gerekse dışında, yani bütün
sosyal hayatında titizlikle uyması gereken prensipler ortaya çıkmıştır.[3] Dolayısıyla,
davranışlarındaki ve ifadelerindeki zarafetten, farklılıktan, bir kimsenin
Mevlevî, en azından Mevlânâ muhibbi olduğunu anlamak hiç de güç olmamıştır.
Yani Hz. Mevlâna ve onun yolunu izleyenler, sanatı sadece eser ibda etmek
olarak değil; bunun da ötesinde, bir hayat tarzı şeklinde düşünmüşlerdir. Bu
yüzdendir ki; o eşikten geçenlerin, nefis terbiyesi yanında bir de sanat
terbiyesinden nasipkâr oldukları şüphesizdir. Dervişmeşreplik ve çelebilimizaçlık sıfatlarını haiz olabilmek için geçilen
ince tezgâhla, hat sanatı gibi klasik sanatlarımızın hem çileli hem cilveli
meşk serüveninin benzerliğinden olacak; Mevlevilik ve hattatlık sıfatları
çoğunlukla aynı şahıslarda cem’oluvermiştir. Yine bu sebeptendir ki;
hattatlardan müzehhiplere, mücellitlerden ebru sanatkârlarına, neyzenlerden
bestekârlara, kalemkârlardan naht ustalarına, hattâ saat zanaatkârlarına
varıncaya kadar sayısız zarif insan, aslında Mevlevîdir.[4] Bu
gerçeğin kökeninde, ikrar veren bir Mevlevî dervişine önce sema
meşkettirilmesi, daha sonra da okuma yazmanın yanı sıra bir de sanat öğretilmesi
usûlünün uygulanması yatmaktadır. Okuma yazmanın bile ayrıcalıklı sayılmaya
yeter hüner olduğu devirler düşünüldüğünde, dergâhta yetişen bir dervişin o
toplumun nezdindeki yeri ve bir eğitim kurumu olarak dergâhın önemi dikkate
şâyân bir husustur. Bununla birlikte, Hz. Mevlânâ ve takipçileri, dervişlerin,
haysiyetlerini muhafaza ederek rızıklarını temin etmeleri hususunda hassas
oldukları için bu sanat eğitimine önem veriyorlardı.[5] Yani
sanat, çalışmayanlara kapalı olan rızık kapısının anahtarı olduğu için, dervişleri dilenmekten
alıkoymak, onların hor görülen değil; insanlara faydalı olan muteber
şahsiyetler olmasını sağlamak için, aynı zamanda sanatın özünde var olan
güzellik duygusunu hayatlarına da yansıtabilmeleri için öğretiliyordu.
Dervişlerin
madden ve manen gönendikleri bu eğitimin sadece bireysel değil toplumsal
sonuçları da müspet olmuştur. Batıdaki bazı rahiplerin, ilim ve sanat
eserleriyle Hristiyan medeniyetine yaptıkları katkının çok çok ötesinde,
Mevlevî dervişler Türk-İslâm kültür ve medeniyetine katkı sağlamışlardır.[6] Denilebilir
ki; sanata en çok önem veren ve en çok sanatkâr yetiştiren tasavvufî kurum
Mevlevîliktir. Bu yüzden, Türk Sanatı Tarihi’ni değerlendirirken Hz.
Mevlâna’yı, mürîdânını ve muhibbânını zikretmemek büyük bir eksiklik olacaktır.[7] Türk
Musikîsi Tarihi, Türk Hat Sanatı Tarihi, asla Mevlevîlikten soyutlanarak
incelenemez. Üstelik bu sanatlar, Türk Sanatı’nı dünyaya tanıtan, Türk estetik
zevkını ifşa eden pencerelerdir.
Hat
sanatı, Türk hattatların tarihten tevarüs ettikleri estetik birikimi daha da
ileriye götürerek çizgilerin musikisini zirveye taşımaları sonucunda, Türkler’in
dünyaya örnek oldukları bir sanat haline gelmiştir.[8] Önemi
Kur’an-ı Kerim’e dayanan hat sanatının daha estetik bir seviyeye ulaşmasında, yukarıda
bahsedildiği gibi, Mevlevî hattatların büyük katkısı olmuştur. Gönülleri Hz.
Mevlâna aşkıyla yanan musikîşinaslar güfteleriyle ve besteleriyle, semazenler
semalarıyla, neyzenler kamışın ötelerden getirdiği sırlı nida ile ateşlerini
dindirmeye çalışırlarken, hattatlar da yine kamıştan ma’mül kalemlerini alıp
“Yâ Hazret-i Mevlânâ” yazarak bir nebze ona yaklaşmak istemişlerdir. Öyle ki;
bu ibareyi, değişik yazı çeşitleri ve istiflerle yazmayan Mevlevî hattat yok
denilebilir. İnsanların sevdikleri kişilerin resimlerine bakarak hasret
giderdikleri ma’lûmdur. Hattatlar ise bu hasreti, İslâm’ın, özellikle ilk
dönemlerinde ihtimal dahilinde olan puta tapma tehlikesi nedeniyle resme ve
heykele karşı veya mesafeli hükümleri nedeniyle,[9]
sevdikleri kişilerin isimlerini en güzel biçimde yazarak gidermek
istemişlerdir. Bu, aynı zamanda bir yakarış, bir himmet talebi, bir istimdad
olarak düşünülmüştür. Hattatların sıkça yazdıkları “Şefaat Yâ Rasûlallah”,
“Dahiylek Yâ Rasûlallah”, “Meded Yâ Hazret-i Mevlânâ” levhaları bunlara
örnektir. Müslüman sanatkârları resimden ziyade hat sanatına yönelten,
özellikle hadis-i şerif kaynaklı dini gerekçelerin[10] yanı
sıra, Hz. Mevlâna ile ilgili bazı menkıbeler de rivayet edilmiştir. Bunlardan
biri de muhibbelerinden Gürcü Hatun’un, Aynüddevle adlı ressama Hazret-i Pîr’in
portresini yaptırmak istemesi hikayesidir. Rivayete göre; Hz. Mevlânâ, ressama
“yapabilirsen ne âlâ” demiş ve ressam, Hazret’in yüzüne, resmini yapmak için
fırçasını kaldırıp her bakışında onu başka bir surette görmüş. Defalarca
denediyse de resminin bir türlü Hazret’e benzemediğini görünce bir nâra atıp
malzemelerini fırlatarak vecde gelmiş.[11]
Tabii
ki; Mevlevilerin, Matbah-ı Şerifte
aldıkları terbiye muktezasınca, incelikleri ve güzellikleri her fırsatta
gözetmeleri sonucunda ortaya çok manidar eserler çıkmıştır. Destarlı Mevlevî
sikkesi formundaki “Yâ Hazret-i Mevlânâ kuddise sirruhü’l-a’lâ” istifleri,
bunun en güzel örnekleridir.[12] Bu ibareyi
yazmak, hattatlar arasında, özellikle de Mevlevî hattatlar arasında bir gelenek
olmuştur. Hattâ, ta’lik yazı çeşidiyle bu ibareyi yazan hattatların hepsi,
“Hazret” kelimesindeki “te” harfini
keşideli olarak yazmışlar ve bu şekildeki “Yâ Hazret-i Mevlânâ” yazıları,
tıpkı, oklu besmele olarak tabir edilen keşideli besmele gibi bir klasik haline
gelmiştir. Dolayısıyla, gerek destarlı sikke formunda, gerekse düz satır
üzerine ta’lik hattıyla yazılmış “Yâ Hazret-i Mevlânâ” levhaları, oklu besmele,
hilye-i saadet, sülüs nesih kıt’a gibi her hattatın hem de birden çok yazdığı
temel hat eserleri arasına girmiştir.
Sonuç
olarak; Hz. Mevlâna’nın manevi
düsturlarını bütün hayatlarına sindirme gayretinden hareketle eserlerini ibdâ
etmeye çalışan sanatkârlar, sanatı da bir ibadet olarak değerlendirmişler ve bu
samimiyetle ortaya çıkan ürünler, yüzyıllardır hiçbir değer yitirmeksizin yeni
nesilleri heyecanlandıra gelmiştir.
[1] Mesnevî-i Ma’nevî, c. IV, 1297
[2]
CUNBUR, Müjgân, “Mevlâna’ya Göre Sanat ve
Sanatkâr”, 4. Millî Mevlâna
Kongresi, Tebliğler, Konya 1991, s.67-74; YAKIT, İsmail, “Mevlâna’da Sanat” X. Millî Mevlâna Kongresi, Tebliğler I, Konya 2002, s. 51-59;
DERMAN, M. Uğur, “Mevlevîlikde San’at”, Organorama 5, Ekim 1973, s10-14.
[3] GÖLPINARLI, Abdülbaki, Mevlevî Adâb ve Erkânı, İstanbul 1963, s. 5-151.
[4]
UZLUK, Şahabeddin, “Türk Nakş Tarihinde
Mevlevîler”, Millî Mecmua, S.
42, 1 Ağustos 1341, s. 680; ERGUN, S. Nüzhet, Türk Musikî Antolojisi,
c.II, s. 405-406; EDİBOĞLU, B.Süha, Ünlü
Türk Bestekârları, İstanbul 1962, s.51-59; ÜNVER, A. Süheyl, Türk İnce Sanatları Tarihi Üzerine,
Atatürk Konferansları I, Ankara 1964, s.103-153.
[5] DERMAN, M. Uğur, “Mevlevîlik ve San’at”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik,
Konya 2002, s. 205.
[6]
UZLUK, Şahabettin, Mevlevilikte Resim
Resimde Mevleviler, Ankara 1957, s.1; KÜÇÜK, Sezai, “İstanbul Mevlevîhanelerinin Türk Sanat ve Edebiyat Hayatına Katkıları
(XIX. Asır)”, Türk Kültürü,
Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, Bildiriler, Konya
2007, s. 507-527; ARBAŞ, Hamit, “Mevlevî
Sanatçılar”, Osmanlı, Ankara
1999, c. XI, s. 93-99; İNAL, İ. M. Kemal, Son
Hattatlar, İstanbul 1955, s.
481-644; ÖZSAYINER, Z. Cihan, “Mevlevî
Hattatlar”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara 1992, s. 124-125; ALPARSLAN, Ali, “Türk
Yazı Sanatı ve Mevlevîlik”, Türk Hattatları (RADO, Şevket), s. 206-209; DERMAN, M.Uğur,
“Mevlevîlikte Sanat”, Mevlâna Güldestesi, Ankara 1974, s. 68;
DERMAN, M.U., “Mevlevîlik ve San’at”,
Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve
Mevlevîlik, Konya 2002, s. 203-212;
BAYAT, A.Haydar, “Hüsn-i Hat Sanatında
Mevlevîlik ve Mevlevîler”, 4. Millî
Mevlâna Kongresi, Konya 1991, s. 81-99; HABİB, Hat ve Hattatân, İstanbul 1305, s. 240-261; ALPARSLAN, Ali, “İslâm Yazı Sanatı ‘Hattatlık’a Mevlevîler
Önemli Katkıda Bulundu”, Milliyet
Sanat Dergisi, S.58, 1973, s. 9-15; GÜNÜÇ, Fevzi, “Mevlâna Düşüncesinde San’at ve San’atkâr Anlayışı”
(yayında).
[7]
ÇELEBİ, Asaf Halet, Mevlâna ve
Mevlevîlik, İstanbul 1957, s. 148; KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1981, s. 246-248; CAN, Şefik, Mevlâna, Hayatı Şahsiyeti, Fikirleri,
İstanbul 1995, s. 198-202; GÖLPINARLI, A. Mevlâna’dan
Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 449-456.
[8]
YAZIR, M.Bedreddin, Medeniyet Aleminde
Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli, Ankara 1981, s. 53-60; SERİN,
Muhiddin, Hat Sanatı ve Meşhur
Hattatlar, İstanbul 1999, s.
93-193; ALPARSLAN, Ali, Osmanlı Hat
Sanatı Tarihi, İstanbul 1999, s.
103-139, ÂLİ, Mustafa, Menâkıb-ı
Hünerverân, İstanbul 1926, s. 10-53; MÜSTAKİMZADE, S.Saadeddin, Tuhfe-i Hattatîn, İstanbul 1928, s.
60-78; SUYOLCUZADE, M. Necib; Devhatü’l-Küttâb,
İstanbul 1942, s.18-105.
[9]
İPŞİROĞLU, M. Şevket, İslâm’da Resim
Yasağı ve Sonuçları, İstanbul
2005, s. 19-35; ÇAM, Nusret, İslâm’da
Sanat Sanatta İslâm, Ankara 1999, s. 18-58; AYVAZOĞLU, Beşir, Aşk Estetiği, İstanbul 1995, s. 36-42.
[10] Bu
konuyla bağlantılı olarak hat sanatındaki “yazı-resim”ler hakkında çeşitli
görüşler için bkz.: BOYDAŞ, Nihat, Ta’lik
Yazıya Plastik Değer Açısından Bir Yaklaşım, İstanbul 1994, s. 72-74;
BAYAT, A.Haydar, “Hüsn-i Hat Sanatında Mevlevîlik ve Mevlevîler”, 4. Millî Mevlâna Kongresi, Konya 1991,
s. 94-96.
[11] BAŞBUĞ, Mehmet, F. Başbuğ , “Mevlâna ve Mevlevilik Felsefesinin Resim
Sanatına Etkisi”, Türk Kültürü,
Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, Bildiriler, Konya
2007, s. 490. (O.Şekerci, “İslam’da Resim
ve Heykelin Yeri”, İstanbul’dan naklen)
[12]
ÖNDER, Mehmet, “Türk Hat Sanatında
Sikkeli Yazı Levhaları”, Antika,
S.36, 1988, s. 36-37; GÜNÜÇ, Fevzi, “Hat
San’atında Hazret-i Mevlâna İsimli Mevlevî Sikkesi Biçimindeki İstifler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Konya
2002, s. 213-220
Yorumlar