HZ MEVLÂNA VE ESERLERİ
Tarihte milletlere asırlarca takip edecekleri
istikametleri göstermeyi başarmış büyük âlimler vardır. Bu alimlerin eskimeyen söz ve fikirlerini bize kadar ulaştıran onların önemli eserleridir. Biz onları
ancak eserlerinden tanıyabilir, öğrenebiliriz.
İlerlemenin ve yükselmenin ilk şartı da geçmişi iyi bilmektir. Çünkü herhangi
bir konuda çalışan insan, geçmişte o hususla ilgili yapılan çalışmaları
bilmez, o konudaki eserleri tanımazsa, belki de çalışmaları sonunda eskilerin
tekrarından öteye gidemez.
Bu itibarla ilim erbabının, kendi ihtisas alanlarına giren-bazıları
sonradan basılmış olsa bile hattatlar tarafından büyük bir titizlik ve emekle
yazılıp kütüphane köşelerini süsleyen paha biçilmez değerdeki el yazma eserleri
tanımaları ve bilmeleri gerekir.
Konya
birçok medeniyete beşiklik etmiştir. Aynı zamanda Selçıklular’dan
günümüze de bir kültür başkentidir. Bir çok önemli ilim adamanın eserleri burada
toplanmış, büyük bir kısmı değişik sebeplerle günümüze ulaşamasa da yine de
azımsanmayacak sayıda eser
bulunmaktadır.
Bu önemli
eserlerden bir kısmı da Hz Mevlana’ya
ait veya onunla ilgili olanlarıdır.
Hz.
Mevlana bu eserlerle dünya var oldukça hoşgörünün sembolü olarak kalacak ve
iyilikle anılacaktır.
Hz. Mevlana Horasandan alıp getirdiği aşk ateşini Anadolu’nun
bağrında Konya’da kemale erdirmiş bir mutasavvıf ve bir ilim adamı olarak
gönüller yapmaya ve yakmaya devam ediyor.
Farklılıkları
birer zenginlik olarak görmeyi insana bakış açısının temeline koyan Hz.Mevlana
barış ve hoşgörünün en zirve isimlerinden biri olmasıyla düşünce dünyasında
büyük bir çığır açmış fikirleri çağı aşarak günümüze kadar gelmiştir.
Bu çalışmada pek çok yazma eserin toplandığı ,ülkemizin en
büyük iki yazma eserler kütüphanesinden biri olan Konya Bölge yazma Eserler kütüphanesinde
bulunan “Hz. Mevlana ve Mevlevilikle ile ilgili Osmanlı Döneminde yazılmış el yazması ve basma eserlerin” tasnifi yapılmaya çalışıldı. Böylece kısaca da olsa onların
tanıtılması amaçlandı.
Çalışmaya kütüphane kayıt
defterlerinden, devir listelerinden, tespit fişlerinden,
Dünyanın
ve ülkemizin değişik kütüphanelerinden alınan dijital arşivden, Hz Mevlana ile
ilgili el yazması ve matbu eserleri tespit ile başlandı.
Sonra tespit edilen ve dikkat çeken bütün
eserler incelenerek cilt, kâğıt ve yazı özellikleri, kaç satır, ve varak olduğu, iç ve dış ebadı, , kısaca
hangi konularda bahsettiği, birden çok eserle birlikte ciltlenmiş ise, o
mecmuanın kaçıncı yaprakları arasında yer aldığı.. vb. bilgiler toplandı
.
Daha sonra ilgili bibliyografya ve biyografi kitaplarına müracaat edilerek eser
ve müellifler hakkında daha detaylı bilgiler derlendi. Adı bilinip müellifi
belli olmayan, yahut müellifi bilinip de ne zaman yaşadığı ve eserin telif
tarihi bilinmeyen durumlarda bunlardan istifade
edildi..
Bütün bu çalışmalar tamamlandıktan
sonra telif tarihleri belli olan eserlerin telif tarihlerinden, telif tarihleri
bilinmeyenlerin ise müelliflerinin doğum ve ölüm tarihlerinden istifade ederek,
bunlardan hiçbiri bilinmiyorsa ve eserin istinsah kaydında istinsah tarihi
yazılmış ise bu kayıttan istifade ederek 1299
dan önce ve 1 Kasım 1922 den
sonra telif ve istinsah edilen eserleri ayrıldı. Matbularda da benzer bir yol
izlendi.
Ancak
matbuların sayısının fazla oluğu görülünce zamanın sınırlı olmasını göz önüne
alınaral bir çoğu burada zikredilemedi. Eserlerin sıralanışında; Öncelikle Hz.
Mevlana’nın eserlerine yer verildi..
Daha sonra mesnevi, şerhleri tanıtıldı. Arkasından da Mevlana ve Mevlevilikle
ilgili önemli eserler sıraya konuldu.
Çalışmada verilen tarihler hicridir.
Eserin adının karşısına, sağ tarafa yazılan numaralar, kitabın kütüphanedeki
kayıt numarasıdır. Gerek kitap, gerekse müellif adlarının yazılışında TÜYOTOK Yazılış
biçimleri esas alındı.
Mesnevi;
Edebi
bir türün adı olmasına rağmen şöhreti nedeniyle Hz. Mevlana’nın bu türde
yazdığı esere âlem olmuştur.
Mevlana bu eserinde hakikatleri tasavvufi bir
bakış açısıyla görünüşte daha basit olan hikâye ve temsil yolunu kullanarak
beyitler halinde aktarmayı hedeflemiştir.
Türk-İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip olan
Mevlana mesnevi adlı eserinde Kur’an ayetlerine ve hadislere yer vermiş bir
kısım ayetleri doğrudan tefsir etmiştir
Mesnevinin
oluşumunda Mevlana’nın tarihselliği perspektifiyle Kur’anî bir kültürün önemli
etkisi olduğu, sunumunda ise farklı kaynakların birikiminin kullanılması sonucu
yer yer Kur’an’dan ayrılan yönleri olsa da Kur’an da kullanılan hikâye ve
temsil üslubunun tercih edildiği
tasavvufi hakikatleri daha kolay anlaşılır bir şekilde aktarıldığı
gözlenmektedir.
Ayrıca
içerisinde, atasözleri, temsiller ve fıkralar bulunmaktadır.Yaklaşık 26 bin
beyitten meydana gelmiştir.
Hz.
Mevlana’nın en çok okunan ve üzerinde ençok çalışma yapılan eseridir.
Kütüphanemizde 2 si dijital kopya olmak üzere 16 Yazma,15’ide matbu olmak üzere
toplam; 33 mesnevi bulunmaktadır.
Mesnevi
Şerhi: Cevahir-i Bevahir-i Mesnevi ( Sarı Abdullah)
Ömrü boyunca devlete hizmetin yanında,
ilim meşgûl olan Sarı Abdullah Efendinin
çeşitli tasavvuf büyükleriyle münâsebeti olmuş, kendi eserinde; aslen Bayramî, meşrebce Celvetî, terbiyece Mevlevî
olduğunu belirtmiştir.
Mevlevîlerden Mesnevî şârihi Ankaravî'nin
feyzinden istifâde etti.
İlimdeki üstünlüğü yanında hat sanatında da üstâd olan Sarı Abdullah Efendinin, reîs-ül-küttâb iken yazdığı, Abdülmecîd Sivâsî Dergâhının Vakfiyesi, sanattaki üstünlüğünün isbâtıdır. . Abdullah Efendi "Abdî" mahlası ve"Sarı" lakabıyla meşhûr oldu. 1660 (H.1071) senesinde İstanbul'da vefât edip, Topkapı'dan Maltepe'ye giden yolun kenarında, set üstüne defnedildi
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevî'sine yaptığı; Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adındaki Türkçe şerhidir. Eser İstanbul'da basılmıştır.
İlimdeki üstünlüğü yanında hat sanatında da üstâd olan Sarı Abdullah Efendinin, reîs-ül-küttâb iken yazdığı, Abdülmecîd Sivâsî Dergâhının Vakfiyesi, sanattaki üstünlüğünün isbâtıdır. . Abdullah Efendi "Abdî" mahlası ve"Sarı" lakabıyla meşhûr oldu. 1660 (H.1071) senesinde İstanbul'da vefât edip, Topkapı'dan Maltepe'ye giden yolun kenarında, set üstüne defnedildi
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevî'sine yaptığı; Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adındaki Türkçe şerhidir. Eser İstanbul'da basılmıştır.
Prizrenli
Şem'i
Prizren, Osmanlı idaresi döneminde Balkan
şehirleri arasında tanınmış kültür merkezlerinden birydi. Prizren 21 Haziran
1455 yılında Osmanlılar tarafından
fethedilmiş, buraların fethedilmesiyle, bu
topraklara yerleşen kimi Türk
aileleriyle birlikte getirdikleri din,
dil, gelenek, görenek, adet ile birlikte Türk edebiyatı ürünleri de Anadolu'da
olduğu gibi Balkanlar'da da yerleşip genişlemiştir.
Prizren'de, XVI. yüzyılın ilk yarısında, Kanunî
Sultan Süleyman döneminde yaşadığını şiirlerinden açıkça anlaşılmaktadır.
DİVAN-I KEBİR
.
Hazreti Mevlâna’nın “Âşıklar Divânım” diye
adlandırdığı bu mübarek kitabı bazı araştırmacılar; “Şemsî” diye anarlar. “Büyük Divan” anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlâna’nın
heyecanla, gönül coşkunluğuyla söylediği ilahî aşk şiirlerini toplayan
kitabının özgün adıdır. Çoğunluğu Farsça olmak üzere, Arapça, Rumca ve Türkçe
şiirlerde yer almaktadır.
Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî
beyitlerinin toplamının iki mislidir. Divân-ı Kebîr, en eski nüshaya göre 44834
beyittir. Rubaisindeki 3530 beyit bunun dışındadır. Rubaî beyitlerini de dâhil
edersek, beyit sayısı elli bine yaklaşmaktadır.
Mevlâna Divân’daki birçok gazellerde
mesnevî hikâyelerini özetlemiştir. Mesnevideki konuların birçoğu Divânda da
geçmektedir. Divanla Mesnevi üslup, ifade ve konu bakımından aynıdır; yalnız bu
iki eserde tarz ve vezin farkı vardır.
Mevlânâ hem Mesnevi de hem de Divân’ında
Horasan ilinin halk Farsçasını kullanmıştır. Nasıl yaşayışında halktan
ayrılmamışsa, sözü de özü gibi halkla birleşmiştir. Halktan ayrı söz söylememiştir.
Halkın kullandığı örfî mecazlar, atasözleri,
şiirlerinde pek çoktur. Halk gelenekleri, inançları şiirinin ana temalardandır. Böyle olmakla
beraber,”amiyanelik” hiç yoktur.
Mevlânâ gazellerinin sonlarında, kendi adı
yerine hep Şems-i Tebrîzî adını kullanmıştır. Nadir olarak bazı gazellerinde,
Selahaddîn-i Zerkubî adını anmış, bazen de “Hâmuş” (Suskun) lakabını kullanmıştır.
Bu durumu bilmeyenler, Divan-ı Şems-i
Tebrîzî kitabında bulunan şiirleri
Şems’in yazdığını zannederler. Hz. Şems’in şiiri yoktur, onun sadece Makalât isimli
bir eseri vardır.
Zaten Mevlânâ Şems ile buluşmamış olsaydı,
o coşkun, heyecanlı şiirleri içeren Divan-ı Kebîr de meydana gelmezdi. Nitekim
Hz. Mevlânâ “Tebrizli Şems bana İskender gibi, taç, taht, saltanat, verdi de
ben mana ordusu’nun başkumandanı oldum.” demiştir.
Mecalis-i Seba':
Mecali-i
Seb'a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlana’nın yedi meclisi nın yedi vaazınin
not edilmesinden meydana gelmiştir.
Mevlana’nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya
oglu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydi ile
eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlenmesi yapıldıktan sonra Mevlana’nın
tashihinden geç mis olması kuvvetle muhtemeldir.
Mevlana
tarafından seçilen her Hadis sosyal konularla ilgilidir.. Mevlana yedi mecliste
her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başlamakta, açıklanacak
konuları ve tasavvufi görüşlerini hikâye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir.
Bu üslup Mesnevi'nin yazılısında da
aynen kullanilmistir.
Mektubat:
Mevlana’nın basta Selçuklu Hükümdarlarına ve
devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen
dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet
mektuptur. Mevlana bu mektuplarında, edebi mektup yazma kaidelerine uymamış,
aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında "kulunuz, bendeniz"
gibi kelimelere hiç yer vermemiştir. Hitaplarında mevki ve memuriyet adları
müstesna, mektup yazdigi kisinin aklına, İnancına ve yaptığı iyi islere göre
kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflarla hitap etmiştir.
Mevlevî evradı,
Mevlânâ’nın ve Mevlevî
büyüklerinin sürekli okudukları, en’âmı şerif gibi bir dua mecmuası olup
surelerden, dua âyetlerden, Hz. Peygamberin mübarek dualarından, esmâu’l-Hüsnadan,Salavat-ı
Şerifelerden Hz. Mevlâna’nın devamlı okuduğu dualardan oluşmaktadır.[1]
Maarif :
Sultanü’l-Ulema
Bahaddin Veled Mevlana’yı küçük yaştan itibaren okutan, eğiten, terbiye eden
Bahaddin Velet’in Mevlana’nın düşünce dünyasında bugün etkisi olmuştur. Babası öldükten sonra eseri olan
maarifi sabahlara kadar okuduğunu ve elinden hiç düşürmediği kaynaklardan
öğrenmekteyiz.
Eflaki
Şöyle Rivayet eder;
Krre
Hatun:(Mevlananın Eşi) demiştir ki, bizim evde adam boynunda bir şamdan vardı
Mevlana akşamdan sabah şafak sökünceye kadar ayakta durarak o şamdanın ışığında
babası Bahaddin Veled’in maarifinii mütala ededir.
Veledname (ibtida-name):
Sultan
Veled tarafından yazılmış manzum bir
eserdir. H.690(1291) Rebiu’l-Evveli başında başlamış aynı yılın camazuu’l-Ahir
ayının dördünde bitirdiğini kaydetmektedir. (C1. CS-35) daha çok tasavvufa ve
mevleviliğe ait mevzularda bahseden bu eser tamamiyle didaktik bir mahiyet
arzeder. Aşağı yukarı onbin beyitten ibarettir. (Eflâki 1 S.36)
İntihaname;
Sultan
Veled’in Mesnevi tarzında yazdığı eserlerin 3.sünü teşkil eden bu eser 3.defter
adını almıştır. İlk iki eser ile aynı tarzda yazılmıştır. (41–42)
Camiu’l-Ayat;
Mesnevide
geçen ayet ve hadislerle Arapça beyitler ve anlaşılması güç olan bazı beyitler
hakkında Türkçe bir eserdir.
Minhâcü’l-Fukâra:
Tasavvufi konularla birlikte dervişlerin
hallerinden ve sülûk mertebelerinden bahseden bir eser olup, metinde, Mesnevi ile Futûhât-i Mekkiye’den
alıntılarda bulunulmuş, bunlar ayet, hadis ve büyük şeyhlerin sözleriyle teyid
edilmiştir.
HZ.Mevlana’nın
menkıbeleri ilk defa müritlerinden Feridun İbn-i Ahmet Sipehsalar tarafından
yazılmıştır. Mevlevilik konusunda
birinci derece kaynaklar arasında zikredilebilir.
Tercüme-i Sevakıb;
Hz. Mevlana ve dostları, mutasavvıf, manevi
birer öğretmen ve erdem sahibi kişilerdi. Onların erdem zenginliği ve örnek
yaşam tarzları insanlığa hep örnek olmuştur.
Arif ve
sufilerin meclisleri, şair ve ediplerin toplantılarında, ehl-i hikmetin ders
halkalarında onların şiirleri okunmuş, menkıbeleri dinlenmiş,Belh’ten yayılan
Işık; ediplere, şairlere, ressamlara ilham kaynağı olmuştur.
Arastrmacılar, yazarlar Hz Mevlâna ve
dostlarının hayatı, fikri özellikleri konusunda yüzlerce inceleme, araştırma
yapmışlardır. Ancak bazi kaynaklar gerektigi ve layık olduğu sekilde
tanıtılamamıştır. Bu temel kaynaklardan
biri de Sevakıbu’l Menakıb (Hikayelerin
Işık Kaynağı) isimli önemli eserdir.
Menakıbü’l-Arifinin isimli menkıbname,
Abdulvehhab b.Celaleddin Muhammed Hemadânı
tarafından incelenerek Farsça olarak kısaltılmış ve Sevakıbu’l-Menakıb ismi verilmiştir. Daha
sonra bu eser; Türkçeye çevrilmiştir.
1589’da da,. lll Murat’a sunulmuş; kendisine sunulan bu iki bölümden etkilenen
sultan onun Türkçesini tamamlaması için; şu anda Karatay ilçemizde metfun
bulunan Mahmud Dede’yi görevlendirilmiştir. Konyaya dönen Mahmud Dede
“Hikayelerin Işık Kaynağı’nın tercümesi” anlamına gelen Tecüme-i Menakıb-ı
Sevakıb adı altında tamamladı. Daha çok Türkiye havzasında bilinen ve bugün
itibariyle 80’in üzerinde yazma nüshası
bulunan ve Mevlana külliyatında önemli bir yer tutan bu eser, büyük üstadın
hayatında ve kerametlerinde büyüleyici panaroma oluşturmaktadır.
O zamanlar Anadolu’da örneği
pek bulunmayan biyografi türü eser olması bakımından önemlidir. Hazreti
Mevlana’nın seçkin dostlarının biyografilerinden bahsetmesi eserin önemini
artırmaktadır.
Topkapıda bulunan nüshada 22 adet minyatür
Morgon Kütüphanesinde bulunan nüshasında
29 minyatür bulunmaktadır. Minyatürler
Menkıbelerde anlatılan olaylar olağan üstü öğelerle bezense de geçmiş
yüzyılların geçeklerini günümüze yansıtmaktadır.
O dönemin meşhur şahsiyetleriden;
Sultan-ül Ulem Bahaeddin Veled, Mevlana
Celtleddin , Ahi Çoban , Müinüddin
Pervane -, Sultan Veled , Şeyh
Şemseddin-i Tebrizi, Selhaddin-i Zerküb-i , Çelebi Arif gibi Hz Mevlana’nın
yakın dostları resm edilmiştir.
Nisabü’l-Mevlevi;
XVI-XVII. yüzyılın ünlü âlim
ve mutasavvıflarından Galata Mevlevîhânesi'nin şeyhi İsmail Ankaravî (öl.
1041/1631) tarafından yazılmıştır. Ünlü Mesnevi Şerhinin yanı sıra gerek
tasavvuf, gerekse Mevlevîlik konusunda birçok değerli eser yazan ve zamanındaki
muarızlarına etkili ve ikna edici cevaplar veren Ankaravî, ömrünün son
yıllarında Şeyhülislâm Yahya Efendi (öl. 1053/1643)'nin de teşvikiyle Nisâbü'l-Mevlevî
isimli Mesnevi seçkisini Farsça olarak kaleme almış, bu eserini de
Minhâcü'l-fukarâ adlı eserine esas aldığı dînî ve tasavvufî konulara göre
tertip etmiştir. Her konunun başında müellifin o bahisle ilgili kısa izahları
vardır.
Sefine-i Nefise-i Mevleviyye;
Mevlevî Tezkiresi olarak bu
asırda Sâkıb Dede'nin (ölm. 1732) Sefine-i Nefise-i Mevleviyye’isimli eseri
önemlidir.
Sonuç olarak Konya Bölge
Yazma Eserler Kütüphanesinde;
Hz Mevlana’nın eserlerinin yanı sıra Mevlevilikle ilgili temel eserler diye
bileceğimiz kitapların bir çoğunun yazma
ve basma nüshaları bulunmaktadır.
Mevlevilikte
ilgili eserler genelde bir birlerinin izah
ve şerhidir.
Bu eserler kültürümüzün ana kaynaklarından bir
kısmını teşkil etmektedir. Korunarak yeni neslin anlayacağı hale getirilmesi en
büyük temennimizdir.
Bu
eserleri bizlere bırakan değerli zevatı minnet ve rahmetle anıyoruz.
Bizleri
sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Yorumlar