SULTANÜ'L-VAİZÎN TAHİR BÜYÜK KÖRÜKÇÜ
SULTAN’ÜL VÂİZÎN TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ,
(1926-2011)
Bekir
ŞAHİN[1]
Bir milletin geleceği İlmî ve fikri yönden gelişmesi, geçmişteki kültür
mirasını çok iyi bilmesine ve benimsemesine bağlıdır. Kültür mirasının temel
taşları ise yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdir. Bu tarihe mal olmuş büyük
şahsiyetleri takdir etmeyip, yeni kuşaklara aktarmadığımız sürece, onlar
kendilerine başka kültürlerin ürünü olan şahsiyetleri örnek alacak, dolayısıyla
bir tür kültürel yozlaşma ortaya çıkacaktır. Bu sebeple İslâm âlemi,
yetiştirdiği alimleri iyi tanımak ve onların kristalleşmiş fikir ve
davranışlarını örnek almak durumundadır.
Unutulmamalıdır ki, toplumun
manevî dinamikleri vardır. Bunlar iyiliğe, güzelliğe, hayra açık olan
insanların gönüllerini aydınlatırlar. Onların manevî ışıkları, sonradan gelen
nesilleri de aydınlatmaya devam eder.
Mensubu oldukları milletleri
sonsuzlaştıran bu şahsiyetler, yalnızca kendi asırlarındaki insanları değil,
sonradan gelecek olan kuşakları da etkileyerek yüceltirler. Onların yüksek fikirleri,
yaptıkları işleri ve ilmî çalışmaları insanlığa ve ümmete bırakılan mirasların
en şereflisi ve en ihtişamlısıdır. Onlar geçmişle bugünü birbirine bağlamakta,
geleceğin daha iyi olmasına yardım etmektedirler. İlim ve hal insanları ayak
bastıkları toprakları etkiler daha sonra da etkileri gittikçe yayılır.
Dünya’da özellikle İslam Coğrafyasında düşmanlıkların sonlandırılması
ilim ve hal sahibi insanların İslam anlayışında saklıdır.
Tahir Büyükkörükçü Konya
topraklarında yetişen manevi mimarlardan biridir. Tahir Büyükkörükçü Hoca Osmanlı'dan
Cumhuriyet'e geçişte köprü vazifesi görmüş, ülkenin uzun süren siyasi ve idari
anlamda sıkıntılarının yaşandığı bir döneme şahitlik etmiştir. Bu sıkıntılar
Tahir Hoca’nın hayatına yansımış ancak bu
dönemlerde bile idealinden vazgeçmemiştir.
O dönemin sıkıntılarını yaşayan diğer dostları gibi tevekkül etmiş”
Neylerse mevlam güzel eyler” teslimiyeti göstermiştir.
Stresin, manevî hastalıkların ve aile içi geçimsizliklerin hayli arttığı
günümüzde Tahir Büyükkörükçü Hoca ve onun gibi şahsiyetlerin nefes ve
himmetlerine çok ihtiyaç vardır. Ülkemizin ve insanlığın maddî ve dünyevî taleplerinin
artması ile birlikte ruhi hayatımız ciddi aşınma ve savrulmaya maruz
kalmaktadır
İşte tam bu noktada topluma –tabir-i
caizse- terapi yapacak, onlara yaratıcılarını hatırlatıp, sevdirecek örnek
şahsiyetlere dünden daha fazla muhtaç olduğumuz izahtan vârestedir.
Türkiye’de yıllarca resmi
kurumlarımız kültürün bir millet hayatındaki önemi üzerinde durmamış, zihin yormamıştır.
Ülke gelişmesi maalesef parasal zenginlik olarak görülmüş ama asıl zenginliğin
parasal değerlerin kültürün emrine verilmesi olduğu ihmal edilmiştir.
Konya’nın
Ulu Irmak mahallesinde 23. 03.1926 tarihinde doğdu. Babası Körükçüler’den
Marangoz Mehmed Efendi (1907-1964), annesi Dülgerzâdeler’den Aliye Hanım’dır
(1906-1958). Tahir Büyükkörükçü Hoca, ilk eğitimini, Mahalle hocalarından olan
Bahçıvan İsmail Efendi’den aldı. İlkokulun ardından Konya Erkek Ortaokulu’na
kaydoldu (1939).
Bu arada Kur’an eğitimi aldı ve tecvid
okudu. Ortaokulun son sınıfında iken dinlediği Hacı İsa Rûhi Efendi’nin (Bolay)
vaazından etkilenerek 1942’de resmî öğrenimini yarıda bırakıp İslâm ilimleri
tahsiline başladı ve dört yıllık eğitiminden sonra icâzet aldı.
Bu sırada Hacıveyiszâde Mustafa Kurucu’dan hadis,
ahlâk, fıkıh, tefsir, akait, meani, beyan, bediî dersleri aldı.
Müsevvid Mehmet Bülbül Efendi’den ferâiz, Hacı Hâkî
Efendi’den (İzler) farsça, Hacı Haydar Efendi’den (Ulukapı) kıraat tahsil etti.
Bu yıllarda Konya il merkezindeki mescidlerde vaazlar verdi.[2]
Askerliğini
İzmir Foça’da tamamladı (1946-1949). İleride ismiyle özdeşleşecek olan Kapu
Camii’nde ilk vaazlarını askerden izinli geldiği ramazan ayının son günlerinde
yaptı.
Askerlik dönüşü vaazlarına devam ettiği
sırada Konya’da bir vaazını dinleyen dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi
Akseki’nin talimatıyla Konya merkez vaizliğine tayin edildi (28 Şubat 1950).
Vaaz ve sohbetlerine gösterilen büyük ilgi
nedeniyle ilk görev yeri olan Asri Cami’den Şerafeddin Camii’ne nakledildi.
15/05/1957 tarihinde Atçekenler’den Fahriye
Hanım’la evlendi. Fahriye Hanım’ın 06/09/2003 tarihinde vefatından sonra
08/01/2004 tarihinde Aliye Hanım’la
evlendi.
Vaizliğinin yanı sıra gençlere dersler
okuttu. Bu gençler arasında Hasan Hüseyin Varol, Ermenekli İbrahim Koçaslı,
Eğisteli Kerim, Memiş Yöntem, Ahmet Küçük, Mehmet Cinkara, Bekir Doğanay,
Mehmet Kabakçı gibi şahsiyetler vardı.
Güvenlik güçlerince derslerinden birisine
yapılan ani baskın sonrası on üç, on yedi yaş arasındaki on dört çocuğa Arap
harfleri ve Arapça sarf ve nahiv tedris ettirmek suçuyla kısa süre başkanlık
emrinden alındı (28 Mart-15
Mayıs).[3]
1951’de açılan Konya İmam Hatip Okulun’da
Hacıveiszâde Mustafa efendi ile birlikte Arapça öğretmenliği yaptı (1952-1953).
1952 yılında hacca gitti. Vaizlik görevini sürdürürken açılan imtihanı
kazanarak Sancıoğlu (Boncuk ) Camii imam hatipliğini de üstlendi (15 Şubat
1956). Hafızlık için önemli bir merkez olan Bulgur Tekkesi’nde başladığı, ancak
askerlik görevi vesilesiyle ara verdiği hafızlığını da bu sırada tamamladı.
27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra
maruz kaldığı baskılara rağmen vaazlarına devam etti. Hakkında yürütülen
tahkikattan somut bir netice alınmadığı halde önce başkanlık emrine alındı ve
ardından burdur merkez vaizliğine gönderildi. (20 ağustos 1964)[4]
Tahir Büyükkörükçü Hoca: “O günler çok sıkıntılı günlerdi. Nedensiz,
niçinsiz tutuklamalar oluyor, gidenlerden haber alınamıyordu. Bu adamlar beni de
almaya gelirlerse çamaşır, pijama almama bile müsaade etmezler diye, sekiz ay
çantam odamda hazır bekledim. Çok îmalı sözler duyardım. Ancak bir tek vaazımdan
geri kalmadım.” diye anlatırdı.
Burdur Günleri
Burdur ve Isparta’da:
Kendisi resmen, Diyanet’in vaizi idi. Konya’da uyandırdığı dini heyecan
bazılarını korkutmuştu. 1964 yılında Burdur’a tayini çıktı. Hoca Efendi gün
için Konya’ya nazaran daha değişik bir yapıya sahip olan bu küçük ilimizde
yalnız kalması hedeflendi. Ancak
Burdurlular yeni hocalarına o kadar sahip çıkmışlar, o kadar çok sevmişlerdi
ki, o günlerini, “Ensârın Muhacirîne sahip çıktıkları gibi Burdur’lu kardeşlerimiz
de bize sahip çıktı, hiç yalnızlık çekmedik, hiç garip kalmadık.” diyerek
anlatırdı.
Ali Ulvi Kurucu hatıratında
bu günleri şöyle anlatıyor; Burdur’a gönderilmesi, tabii Burdur’lular için bir
nimet oldu. Burdur’dan gelen hacılara onu sorardım. Hepsi kendisini hayırla
anarak şöyle derlerdi: “Allah
razı olsun, Tahir Hoca’mızın gelmesiyle, Burdur ve Isparta yeniden canlandı.
Biz, cihat nedir, ilmî sohbet nedir, zikir nedir, fikir nedir bunları
bilmezdik. Tahir Hocamız, çocuklarımızı okutmamız, İmam Hatip Okulları’na
vermemiz için bizleri uyandırdı. Eskiden İmam Hatip Okullarına hep köylerden
çocuk gelirken, Şimdi artık şehirlilerin de çocuklarını İmam Hatip Okullarına
gönderdiğine şahit oluyoruz.” [5]
Yapılan
vaazlar sonucu, Burdur ile Isparta adeta tek il olmuş, civar vilayetlere ve
ilçelere Tahir Hoca konuşmalara gitmiştir. Cuma vaazlarına ise Isparta’dan otobüslerle gelip dönmüştür. Bir
hoca olarak ilk salon konuşmasını 1965’te Burdur’dan giderek Denizli’de
yapmıştır.
Tahir Hoca Efendi’nin Burdur
hatıralarının en önemlilerinden biri de Üstâd Necip Fazıl’la tanışmasıdır.
Konferans için Burdur’a gelen üstâd, halkın sitayişkâr övgülerle kendisinden
bahsettikleri hocalarını yakından tanımak ister. Akşam kaldığı evde banttan bir
vaazını dinler. Ertesi gün verdiği konferansında da bizzat tanışırlar. Kolay
kolay kimseyi beğenmeyen üstâd, Tahir Hoca Efendi’yi çok sever ve onun
hakkındaki o ilk ve meşhur yazısını yazar. Bu ilk tanışmadan sonra karşılıklı,
çok seviyeli bir dostluk üstâdın vefatına kadar devam eder.
Necip Fazıl kendisini
dinledikten sonra tebrik etmiş ve şunları söylemiştir: “Tahir Büyükkörükçü’yü, çölde, bir çorak
vadide yetişmiş bir güle benzettim. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra, Arapça
okumak, din ilimlerini tahsil etmek şöyle dursun, Kur’an-ı Kerim’in bile yasak
olduğu bir devirde, böyle bir vaiz, böyle anlayışlı bir insan, söylediklerini,
benim gibi müşkülperest bir kimseye dahi dinletebiliyorsa, bu kabiliyeti bir
deha eseri ve bunu İslâm’ın bir mucizesi olarak sayarım. İslâm, meyvelerini ve
mucize şafağını ufuklardan sökmeye başlamıştır.’’
Üstâd, Burdur’da ilk karşılaştıklarında,
“Noktalama” köşesinde İstanbul’a şu kısa notu geçer:
DİN ADAMI
Bu vatanın kaldırımları fildişinden ve
evleri billûrdan, hayal üstü bir madde ve mânâ kemâline ulaşmış bir başkenti,
sitesi (metropolis)i olsaydı da, bu başkentin 1 milyon kişilik büyük mâbedinde,
her evin her odasında bir hoparlör içinde sesi uğuldayan bir üstün kelâm ve
hakikat vâizi bulunsaydı, onu bile bana hor gösterecek çapta, gerçeklikte ve
derinlikte bir din adamına, 25.000 nüfuslu Burdur Kasabası’nda rastladım.
Gelince anlatırım. [6]
O seyahatinden İstanbul’a döndükten sonra
“Çerçeve” de şunları yazar:
’’Tahir
Büyükkörükçü, şöhretini uzaktan duyduğum, fakat şahsıyla, eserini ve tesirini
Burdur Kasabası’nda gördüğüm Tahir Büyükkörükçü, öteden beri vasıflarını hayalimde
yaşattığım üstün din adamının hâlis örneği… Öyle ki, insan, döküm işiyle elde
edilebilen bir varlık olsaydı, Tahir Hoca’yı kumda açılmış bir kalıp gibi,
model diye gösterebilirdim. Bütün din adamları, madenlerinizi o kalıpta
dondurup Tahir Hoca şeklinde meydana çıkın.
Madde
bakımından mümkün olmayan bu döküm işi, unutmayalım ki, ruh yönünden kabildir ;
ve ruhların birbiri içinde erimesi, Allah’ın imkân âlemine bahşettiği bir
keyfiyettir. O halde ruhlar, mâdenlerini yine Tahir Hoca’nın kalıbında dondurup
şekillensin… Husûsiyle din telkinine memur insanlar…
Tahir Büyükkörükçü, din adamında, ilmin
ruha dönüşünü ve ruhun, bir taraftan en iyi ahlâka yuva oluşunu, bir taraftan
da her mukavemeti eritici bir “nâr-ı beyzâ” potası haline gelişini, topuğundan
saçına kadar heykelleştirmekte… O, büyük dâvânın mukaddes ölçülerini (pasif)
bir nakil plânında geveleyen köhne bir ses ustuvanesi değil, aynı ölçülerin
dost ve düşman bütün kutuplarını tanıyan ve cemiyetteki her tatbik şeklini
bilen yepyeni bir nida hançeresi…
Burdur gibi bir köşeye itilmiş, tıkılmış
olan bu nida, kendisini 24 cami ile oradaki tugaya ve hapishaneye bağlayan,
böylece bütün Burdur’u fıkır fıkır kaynatan nakil şebekesiyle, gönül isterdi
ki, bütün Türkiye’yi filesi içine alsın…
Burdur, bütün vatanın hasret çektiği din
adamı örneğini koynunda barındırdığından, bütün vatan da, bunca ölü, sakat veya
sapık misaller içinde numunelik şahsiyetin Burdur’da bulunduğundan haberli
midir?”.[7]
1968 yılında bir siyasi parti liderinin
Büyük Millet Meclisi kürsüsünde yaptığı konuşma üzerine de yine “Çerçeve” adlı
köşesinde şunları yazmıştı:
Konya Müftüsü
Konya Müftüsünden ne isterler? Onu belli
başlı bir şahıs olarak mı ele alırlar, bir makam veya bir sembol diye mi? Hakkında
menfî sıfatların hepsini tükettiğimiz ve yenisini bulmakta âciz kaldığımız
ihtiyar Paşa, asıl alâkalı isimleri anmaktan çekindiği için, “Konya Müftüsü”nü
bir kere ağzına alır ve ondan sonra bu tabir sloganlaşır. Konya Müftüsü aşağı,
Konya Müftüsü yukarı!.. Hattâ mâhut gazetenin yazarı, Konya Müftüsü’nü üç ayaklı
sehpanın bir ayağı olarak göstermeye kadar gider; başka bir gazetede “günün
ansiklopedisi” şeklinde, bu yedi başlı, kırk kollu ve yetmiş ayaklı canavarın
kafa kâğıdını neşretmeye kalkar. Konya Müftüsü, Tahir Büyükkörükçü isimli,
ruhta ve maddede genç ve dinç, derin ve gerçek bir Müslümandır; ve din adamları
içinde vecd, ihlâs, irfan ve idrak bakımından sayısı birkaçı geçmeyen müstesnâ
örneklerden biridir.
Bu dâvânın (fors motris) dedikleri
muharrik kuvvetlerin dile almaktan korkup da Tahir Büyükkörükçü’yü makam
ismiyle hedef tutmak, din adamları tarafından kanunsuz bir hareket köpürtüldüğü
yolunda bazı mercileri ve zümreleri kışkırtmak içindir ve her zaman olduğu gibi
tâbiyelerin en denîsidir. Yalnız makam ismiyle anılan Tahir Büyükkörükçü, asıl
bu ismin arkasındaki temsilci mânâ ile ele alınıyor, böylece şeriatin harekete
geçtiği ve her şeyi silip süpürmek üzere olduğu tarzında bir hava yayılmak
isteniliyor.
Ve işin en hazin tarafı, cevap vermeye
tenezzül etmeyecek olan bu makamın asîl sükûtu, kendilerince zaaf telâkkî
edildiği için hücum istikameti kolayca o tarafa çevriliyor ve hakikatte
mimledikleri hedef, üzerlerine yalın kılıç gelmesin diye bir ân görmemezliğe
getiriliyor.
Sevgili Tahir Büyükkörükçü!
İslâm dâvasının, bokstaki antrenman
yastığı gibi, tokatlanacak insanı olarak seni seçenlere teşekkür et ve bu
halinden Allah’a hamdet!.
Necip Fazıl Kısakürek[8]
Konya
Müftülüğü
1965 yılında yapılan seçimlerde siyasi
iktidarın değişmesi sonucu, o gün Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olan Yaşar
Tunagür, Hoca Efendi’nin ısrarlarıyla, sürgünle çıkarıldığı Konya’ya müftü
olarak döner (3 Mart 1966). Altı yıl devam eden müftülük yılları unutulmaz
hizmetlerin yapıldığı yıllardır.
Konya’ya meşhur üstatlar getirtilerek
önemli konularda hocalara dersler verdirilir. Konya’mıza, bugün Meram Müftülüğü
olarak hizmet vermeye devam eden müftülük binası kazandırılır. Müftülük yaptığı
yıllarda vaaz etmekten ve çevre illerde konferanslar vermekten hiç geri
kalmamıştır. Müftülük de devamlı kürsüde olmuştur.
Altı yıl süren bu görevin ardından tekrar
vaizliğe döndüyse de bir yıl sonra emekliye ayrıldı (20 Haziran 1973).
Yirmi beş kadar arkadaşı ile geniş
bahçelerin içine yapılan, yüksek duvarları sayesinde birbirini hiç görmeyen
evlerin meydana getirdiği mahalleye, “Erenköy” adını verdi. “Sadece ezan ve kuş
sesi duyulur.” dediği mahallesi, hâlâ Konya’nın mutena bir semtidir. 1970’de
kurulmasına öncülük ettiği Konya Selçuklu ilçesi Erenköy mahallesinde fahri
imamlık yaptı (1971-1975). Sabah namazlarından sonra tefsîr dersleri yapılırdı.
Cuma va´zlarına ve haftada en az bir defa yapılan yatsı namazı sohbetlerine
şehirden de gelen büyük cemaatler iştirak ederdi.
Hac mevsiminde Haremeyn’de vaazlar
verdi. 1976 dan itibaren irşat hizmetlerini Avrupa ülkelerine taşıdı.
1977
yılında, MSP milletvekili olur. Bu görev de konuşmalar ve konferanslar için bir
fırsat olarak değerlendirilir. Birçok ilimiz konuşmalardan istifade eder. Zira
Tahir Hoca milletvekili de olsa aslında bir vâizdir ve o görevine devam
etmektedir. Milletvekilliği avantajı, usûlüne uygun olarak tebliğ için vesile
kılınmıştır.
Niçin
MSP’den Milletvekili olduğunu şu şekilde izah eder:
Niçin
Milli selamet evet dedim
ezelden ebede akan tek hakikatin kalpler ve
ruhlar yıkayıp hayat veren güçlü ve Ulvi davanın ilmin hizmetinde geçen 30
senelik tebliğ ve irşad devrinde zaman zaman uzak ve yakından siyasete atılmak
için ciddi teklifler oldu siyaset sahasındaki çalışmalarımızda vatan ve millet
için çok faydalı olacağı söylendi her seferinde bu samimi tekliflere verdiği
cevap böyle bir şeyi hiç düşünmüyorum ilmin içinde ve Kitaplarımın gölgesinde
öleceğim Bu defa gördüm ki memleketimiz çeşitli bakirelere sürüklenmek
istenmektedir ve Necip milletimizin her
gün Biraz daha tedirgin eden korkunç hadiseler sahnelenmektedir buna mukabil Vatan ve milletini sevenleri
gösterdiği feragat ve gayret ıslahat ve Kalkınma faaliyetleri fenalık ve yıkıma
mani olma çabaları görmezlikten gelinemez.
bu kadro içerisinde Milli selamet in fedakar
ilgili samimi şahsiyetli Vatansever lideri dirayetsiz ve kifayetsiz kişilerin
içerisinde idaresinde çile çekmiş büyük milletimizin Öz evladı Profesör Doktor
Necmettin Erbakan ve etrafında toplanan ihlaslı yürekli açık gönüllü
meselelerimizi çok iyi bilen davasında varlığını adamış seçkin arkadaşların
memleket işlerini ciddiyetle ve büyük bir vukufla bu ele alarak yorulmadan ve
bıkmadan çalışmaları ve son birkaç sene içerisinde manevi ve maddi sahada
inkârı Kabil olmayan başarılara ulaşıp gözle görülür elle tutulur eserler verip
memleket evladına rahat bir nefes alma imkanı sağlamış bulunmaları beni harekete
geçirmiş bu fedakar ve iyi niyetli memleket evlatlarını yalnız bırakmanın doğru
olmayacağı fikrimi vermiştir yukarıda işaret ettiğim gibi bu kere de
kendilerinden reddi Kabil olmayan beraber çalışma teklifleri gelmiş ve tarafımdan bu samimi arzunun kabulü
zaruret olmuştur hemen şunu ifade etmek isterim ki külli ve Kahır iradenin
kaderin gücü irade mi kırmış ve beni siyasi kadronun içine itmiştir Talip
olarak değil matlup olarak bundan böyle bu sahada millet ve memleket hizmetinde
son takat ve varlığını ortaya koyarak bu inançlı ve başarılı kardeşlerimle
birlikte çalışmaya karar vermiş bulunuyorum
sadece şunu kaydetmek isterim ki Milli selamet benim için bir parti bir
siyaset Ocağı değildir çok hayırlı ve verimli çalışma zemini ve nurlu
geleceğimiz için Ümit kaynağıdır Milli selamet Vicdan hürriyeti ve inanç ve
manevi değerlere azami Saygılı ve bunların koruyucusudur
Milli
selamet milli mearif tahakkukunda gayret sarf etmekte geleceğimizin teminatı
olan Gençliğimizi İrfan ahlak ve yüksek seciye vatan sevgisi ile mücehhez olgun
İnançlı bir nesil olarak yetiştirmemizin Azmi içerisindedir.
Milli selamet Şanlı tarihimize bağlı yüksek
seviyeli ve her sahada en ileri bir atinin
yolcusudur Milli selamet teknik ve sanatı en ince hat ve çizgileriyle
rayına oturtmak da ve tatbikatında dost ve düşman en iyi şekilde örnek
olmaktadır.
Milli selamet yıllarca ihmal edilmiş yurt
sathını en ücra köşesine kadar faydalı Tesisler verimli iş yerleri ve
Fabrikalar ile donatmaktadır ve donatacaktır.
Milli selamet ağır sanayi ve harp Sanayi'nde
ilk dev adımdır Bu haliyle işsizlik ve yokluğa dur deme imkanı sağlayıp yurt
dışında çalışan milyona yakın Çelik yapılı memleket evladına çalışma ve rızık
kapılarını arkasına kadar açacaktır
Milli
selamet büyük ve güçlü Türkiye'nin gerçek mimarı ve hakiki kurucusu olma
yolundadır Milli selamet Vatan sathına yayılmış sefahate şehvet tellalına
irtikap ve tefeciliği hıyanet ve cinayet mutlaka mani olacak müeyyideleri
getirecektir
Milli
selamet hedefine vardır ve gayesine ulaşırsa Hakimler ve mahkemeler rahat
idareciler ve emniyetçiler huzur içerisinde Hapishaneler boş kalacaktır artık o
gün bankalar soyunmayacak Yollar kesilmeyecek devlet ve millet malına tecavüz
edilmeyecektir
Milli
selamet sadece taraftarları için değil en amansız muhalifleri için dahi faydalı
olacak takdirlerini kısa zamanda kazanacak ve tek yolun Saadet ve selameti
giden yolun nereden geçtiğini mutlaka gösterecektir
Milli selamet cesaret ve kudretini Haktan
adaletten dürüstlükten milli Duygulardan Tek yönlü ve samimi olarak
yürümektedir
Milli
selamet hücre faaliyetlerine Gönül veren karanlık localardan emir alan
insanların Partisi olmamıştır ve ebediyen olmayacaktır da
Milli
selamet tembellerin muhterisler inkarcıların yeri değil mal ve canını millet ve
vatanı seve seve adayanların Gönül karargahıdır
Milli
selamet gittim gördüm bütün ehli Salih'i şimdiden telaşa düşüren Siyonizm ve
komünizm Tamam ve ümitlerini Kıran harekettir
Milli
selamet başkalarına bizden değildir diye nefret ve kin ve bakanların Teşkilatı
değil gerçeğe Gönül veren ve hakka hizmet etmek isteyen her ferde sevgi ve
merhametle kucağını açanların adıdır
Milli selamet selameti milliyemizin kati teminatı olduğu için saflarında yer
alıyorum ve sonuna kadar hizmet aşkıyla çalışmakta kararlıyım yaralarımızın
yardımı bizimledir. Tahir
Büyükkörükçü
Ancak
12 Eylül darbesi birçok siyasi gibi onu da mahkûm eder. On bir aylık tutukluluk
dönemi ve beş sene devam mahkemeler, Tahir Hoca Efendi’yi hem Haremeyn
seferlerinden hem de konuşmalardan alıkoyar. Bu arada Erenköy’deki evinde,
kütüphanesine kapanır ve mutalâlarına devam eder.
Hapishane
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra gözetim
altına alınıp mahkeme kararıyla tutuklandı ve on bir aya varan tutukluluk süresinin ardından yargılanmak üzere serbest
bırakıldı (25 Temmuz 1981). Ankara sıkı yönetim komutanlığı askeri mahkemesi
tarafından tutuksuz Yargılama neticesinde verilen 3 yıl ağır hapis cezası
temyiz edildi (28 Şubat 1983).
1982 anayasasında şekillendirilen yeni
yasayla kendisine 10 yıl siyaset yasağı getirildi. Beş yıla yakın devam eden
mahkeme süresi sonunda beraat etti (3 Şubat 1985). Yurt dışına çıkış yasağının
kaldırılması üzerine Haremeyn’e mücavir oldu(1985-1999). Bu süre içerisinde
Türkiye’de bulunduğu zamanlarda Kapu Camii’nde Cuma vaazlarına devam etti.
1977 yılına kadar aktif siyaset içinde yer
almayan Büyükkörükçü, Necmettin Erbakan’ın Konya’dan Bağımsız milletvekili
adaylığını koyduğu 1969’dan beri Milli Görüş hareketi çizgesindeki siyasal
oluşumlara aktif destek vermiş, 12 Eylül Askeri darbesinden sonra aktif görev
almasa da vefatına kadar söz konusu camia ile yakın ilişkileri sürdürmüş 28
Şubat süreci sonrasında bu camianın içinden çıkan yeni siyasi hareketi
desteklemiştir. Henüz çocukluk çağında tanıyıp sohbetlerinde bulunduğu Nakşî
bendi Halidi silsilesinin Türkiye’deki önemli kollarından Erbili Dergâhı
Postnişini Mahmut Sami Ramazanoğlu’na intisap etmiştir. Burdur’da görev yaptığı
dönemde Şeyhi’nin ders vekilliğini üstlenmiş Erenköy’lü Hikmet Tuzkaya, Yahyalı
Hacı Hasan Dinç, Musa Topbaş, Çarşambalı Mahmut Ustaosmanoğlu, Ali Ulvi Kurucu,
Mehmet Zahit Kotku, Necip Fazıl Kısakürek ve Muhammed Harrani gibi şahsiyetlerle
dostluklar kurmuş Osman Çelebizade Sıdkı
Çelebi’den (Yarkın)[9][10]
icazet alarak Mevlevi Dergâhına da intisap etmiştir.
Büyükkörükçü 1960 yılından itibaren hemen
her yıl gittiği hac ve umre yolculuklarında Suriye ve Irak’ta ilim tahsili için
bulunan Türk öğrencilere maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş, bu seferler
esnasında aldığı birçok Arapça eseri kütüphanesine kazandırmıştır. O yıllarda
Türkiye’de Arapça kitap bulmak zordur. İlk haclarından getirdiği kitaplarının
onun için ayrı bir değeri vardır.
Haremeyn’e mücavir kaldığı yıllarda
Muhammed Ali es-Sabuni ve Muhammed b. Alevi el Malîki gibi şahsiyetlerle
tanışarak dostluklar tesis etmiştir. Türkiye’de İslami hayatın yeniden
canlanması için büyük önem verdiği imam hatip okullarını memleketin geleceğini
inşa edecek ilim yuvaları olarak görmüş bu okullara maddi katkılarda
bulunmuştur.
Her hatip ve vaizin buluşma noktası İslam’ın
temel değerleridir. Bu noktada onlar arasında sarsılmaz bir söylem ve eylem
birliği söz konusudur. Hatip ve vaizleri birbirinden farklı kılan şey ise İslam’ın
temel değerleri üzerine bina edilecek olan hayatın şeklidir. Her hatip ve
vaizin bu hayat inşasında, önceleyip üzerine titrediği ilkeleri, hedefleri ve
adeta kırmızıçizgileri vardır. İşte merhum Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi’nin, ömrünü
adadığı vaaz kürsülerine, dünya ve ahiret saadeti yolunda çizdiği kırmızı çizgileri
(olmazsa olmazları), Allah Ve Resulüne tam teslimiyeti.. Tahir Büyükkörükçü
vaazlarında dinleyicilerinden ısrarla şunu ister. “Allah ve Resulüne mutlak
teslimiyet” Hoca Efendi bütün vaazlarında bu hususa geniş bir yer ayırır. Tahir
Büyükkörükçü vaazlarında dünya ve ahiret mutluluğuna: toplumu da huzura
kavuşturacak olan öğütler sıralar: ’’Cehaletten uzak durma, nefsin isteklerine
uyup haktan bihaber olmama, gizli ya da açık şirke girmeme, Allaha tam bir
teslimiyetle bağlanma, pasif bir iman anlayışıyla insanın her şeyi kadere
yüklememesi, gönlün tamamıyla Allaha teslimi ve her şeyin ondan beklenmesi,
sabırla ve ağır başlılıkla yoluna devam etme, affetmesini bilme, gıybet etmeme,
gazap ve öfkeden uzak durma, Allah’ın varlığından başka hiçbir varlığın
varlığına bağlanmama ve namaz kılma’’ tavsiyelerinde bulunmaktadır.
Tek Derdi İslam’dı
Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi, Müslüman’ların
dertleriyle dertlenir, verdiği vaazlar ile halkı bilinçlendirir, dünyanın
çeşitli yerlerindeki mazlum Müslümanların çektiği sıkıntıları dillendirirdi.
Vaazlarını Mesnevi’nin, Sa’di Şirazi’nin, Mevlana Cami’nin Mehmed Akif’in
şiirleri ile süsler, vermiş olduğu bu vaazlar halkın takdirini kazanırdı. Tahir
Efendi’nin verdiği vaazların çoğu görüntü ve ses kaydına alınır, bu vesile ile
birçok kişi o vaazlardan istifade ederdi.
Ali Ulvi Kurucu Hatıratında Tahir Hoca
ile ilgili olarak şunları anlatıyor:
’’1955’te
Konya’ya gittiğimde Doktor Ali Kemal Bey, Dişçi Nuri Bey, Fevzi Özçimi, Hacı
Ahmet Kağnıcı Beyler ve daha başka gönüldaşlarla birlikte Tahir Bey’ de bana
candan alaka gösterdiler. Konya’da bulunduğum bir ay müddet içinde her gece
sohbetlerimiz vardı.
Tahir Büyükkörükçü Bey, Konya’da Kapu
Camii’nde Cuma namazlarından önce vaaz ediyordu. Baktım, vaazlarında benim
şiirlerimden beyitler okuyor. Hele şu beyti çok tekrar ediyor.
Bitmez güzelin vasfı ağaçlar kalem olsa
Hilkât de bütün şi’r ile boydan boya
dolsa
Vaazlarında Mesnevi’yi kürsüye getirmişti.
Bilhassa asrımızın Mesnevi’sini yazan Mehmet Akif’ten Safahat’ten güzel şiirler
okuyordu. Bir gün fakire iltifat olarak dedi ki:
“Ağabeyimiz,
son yazdığınız Gönül Ver, şiirindeki bir beyiti okurken, evde ihtiyar ve
irademi kaybederek Mevlevi dervişleri gibi sema etmişim…”[11]
“Hangi
beyit bu Tahir Efendi?” diye sorduğumda şu mısraları okumuştu.
Her zerrenin Allah diyen ahengini duy
da,
Milyarla dilin andığı Sübhan’a gönül
ver.
Bu beyit çok hoşuna gitmiş; her zerre
Allah diyor, kainat bir zikir hane oluyor; zikir hanede her şey aşk ve şevk
içinde sema ediyor, devran ediyor… Hazret de o devrana katılmış…
Acizane şiirlerimin, böyle münevver,
imanın, Kur’an’nın nuruyla aydınlanmış olan samimi dostlar tarafından takdir
edildiğini görmek, fakire ilham kaynağı oluyordu.
Şeriat,
Hakikat ve Cihad: Tahir
Efendi’nin ilmi olduğu kadar, tasavvuf tarafı da vardır. Nakşi’dir. Sami Efendi
hazretlerine bağlıdır. Şaibesiz, pürüzsüz bir tasavvuf anlayışı vardır.
Derslerinde, hem şeriat, hem hakikat, hem de cihat ruhunun canlandığını
görürdünüz. Kendi cehdi ve gayretiyle
Farsça’yı da öğrenmişti. Mesnevi’yi aslından okuyup hazmetmişti. Mevlana
hazretleri üzerine eserler kaleme aldı.
Allah Resulü(sav)’ne Gönülden Muhabbet:
Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi’nin vaazları dikkatlice dinlendiğinde bu
vaazları Allah resulü(as)’ne birer ’’muhabbetnâme’’ olduğu rahatlıkla
görülecektir.
Medeniyet Tasavvuru: Tahir Büyükkörükçü
Hoca Efendi’nin vaaz üslûbunun en önemli özelliklerinden birisi de sürekli bir
medeniyet vurgusudur. Denilebilir ki Hoca Efendi bir ömür kürsüde İslam
medeniyetin izini sürmüş, kendisini dinleyenleri alıp adeta o çağlara
götürmüştür.
Gönül
İnsanı Olmak: Kendisi de bir gönül insanı olan Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi
bir ömür boyu gönülden konuştu, gönüllü konuştu. Onun en çok üzerinde durduğu hususlardan
birisi insan gönlünün hakkın Kâbesi olduğu, nazargah-ı ilahi olduğudur.
İslam Kardeşliği: Tahir Büyükkörükçü
Hoca Efendi’nin en çok üzerinde durduğu konulardan birisi de İslam
kardeşliğidir
O kelimenin tam anlamıyla “bir hitabet dahisiydi.”
Vaaz etmedeki mahareti sebebiyle Sultan’ül Vaizin olarak anılmıştır. İrşat
faaliyetlerini yaklaşık elli yıl kadar sürdürdüğü Konya ve civarındaki bölge
halkı için bir kanaat önderi haline gelmiştir.
Tahir Hoca Efendinin Vaazının Beslendiği Kaynaklar
Kuran-ı Kerim: Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi
dinleyenlere Kûr’an ayetlerini kelime kelime, tane tane, sindire sindire
anlatır. Kûr’an’ın bir kelimesini bile bazen onu öyle yerlere götürür ki söz
başında metnini okuduğu ayet-i kerimenin mealini bile veremeden vaazını
bitirmek zorunda kalır. Efendimizin
Sünnet-i Seniyyesi: Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi ele aldığı konuyla
ilgili Efendi’mizin Sünnet-i Seniyye’sinden azami derecede istifade eder,
ettirir.[12]
Sohbetlerinde
muhakkak Mesnevi’ye temas eder. Önce Farsça bir beyit okur, ardından
açıklamasını yapar. Her daim lezzetli, tatlı, sade ve narin bir üslubu vardır.
“Ben sizi küfeye doldurup cehenneme göndermeyi değil, sırtıma alıp cennete
götürmeyi istiyorum” der sık sık. Hep cennetin güzelliklerinden bahseder.
Bardağın dolu tarafıyla ilgilenir. Aynı zamanda Muhammed İkbal’i de çok sever,
sürekli O’nun şiirlerinden okur. Ladikli Ahmed Ağa’nın kerametler içeren
menkıbelerini anlatır.
Hoca Efendi edebiyatla ilgilenir,
vaazlarında şiir okumayı ihmal etmezdi. Bilhassa Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî,
Muhammed İkbâl ve Mola Câmi hayranlıkla şiirlerini okuduğu büyüklerdir. Şeyh
Galib, Nâbî gibi Osmanlı şairlerini hep kürsîye çıkarır, Âkif’i de asla
unutmazdı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi’nin vaazlarının besin değeri oldukça yüksekti. Dinleyenleri hiç sıkmadığı gibi onları adeta bir alemden bir aleme götürür dururdu.
Yasaklar ve Yasaklar
Verdiği vaazlarla etki alanı her geçen
gün artmakta, cemaatini camiler almamaktadır. 1960 ihtilalinin sıkıntılı zamanlarında bile
vaazlarına devam eder. Şeriattan, düzenin değişmesi gerektiğinden söz eden bu
vaazlar çok geçmeden yasaklanır, zira sakıncalıdır. Vaizlik belgesi elinden
alınır, 8 ay konuşturulmaz ve nihayetinde sürgüne gönderilir. Peki bir şey
değişir mi? Çıkan oku geri yerine koyabilir misiniz? Elbette hayır, Tahir Hoca
gittiği her yerde konuşmaya devam eder.
1965’de Denizli’de başlayan salon
konuşmaları uzun yıllar çeşitli bölgelerde devam eder. 1968’de İzmir Alsancak
Spor Salonu’nda meşhur bir konuşma yapar. Dönemin siyasilerinin de dikkatini
çekmiştir bu konuşma. İsmet İnönü’nün meclis kürsüsünden şöyle dediği söylenir:
“Düzeninin iki ayağı vardır, biri seçim kanunu, diğeri Konya Müftüsü’dür.”
Vaazları Türkiye sınırını aşar, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Hollanda’da
gurbetçilere çeşitli konferanslar verir.
İnsani ve Ahlaki Şahsiyeti
· Dindar bir yaşantıya meczedilmiş bir şahsiyettir.
·
Konya’da ilim ve irfan birikimiyle
seviye katmış bir şahsiyettir.
· İyilik yapmayı, ihsanda bulunmayı, muhtaçlara yardım
etmeyi kendine vazife sayardı.
·
Misafirperverdi.
·
Allah dostlarına dost, düşmanlarına
karşı düşmandı.
·
Mevlana hayranıydı ve binlerce Mesnevi
beytini vaazlarında ezbere okurdu.
·
Tasavvufta ise ölçüsü Şeriât’tı.
Tasavvuf’a asla dil uzattırmaz ama Şer-i Şerif’e uymayan hallere de asla itibar
etmezdi.
·
Hayır yapmada önde olmayı sever.
Yakınlarına ve çevresine; ’’Nerede bir hayır işi varsa, sizin de mutlaka
payınız, katkınız olsun’’ diye tavsiye ederdi.
·
Hafızlığını tamamlayanları umreye
göndererek ödüllendirirdi.
·
Haftalık sohbetlerinde mutlaka para
toplanır ve bir ihtiyaç sahibine yardım edilirdi.
·
’’Çok çile çektik. Bir iyi gün görelim,
İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim’ derdi.
·
’’Evladım olsa hepsini İmam-Hatip’ten
geçiririm’’ derdi.
·
’’Davamız Allah’ın dostlarına dost,
düşmanlarına düşman olmaktır. Müslüman olarak doğdum, Müslüman olarak
yaşayacağım ve Müslüman olarak öleceğim.’’ Düsturunu
·
Vaazlarında Kur’an , Hadis ve Selef-i Salih’in
sözlerini sık sık söylerdi.
·
Başta Ehl-i Beyt olmak üzere Sahabeye
büyük saygı ifadeleri kullanırdı.
·
Tasavvuf hareketlerinden bahseder,
gençlere sûfi klasiklerini okumalarını tavsiye ederdi.
·
Bediüzzaman’ın Risale’lerinden alıntılar
yapar, onun sözlerini inceden inceye şerh ederdi.
Henüz hayatta iken Konya 3. Organize Sanayi’nde
(2009) vefatından sonra da Konya Erenköy mahallesi yakınlarında (2015) adına
inşa edilen camiler, Meram Gülbahçe’de açılan İmam Hatip Okulu (2014) ve Erenköy’deki
evinde bulunan kütüphanesiyle hatırası yad edilmektedir. Üç kız bir erkek
evladı vardır.
ESERLERİ
1.
Hakîkî Vechesiyle Mevlâna ve Mesnevî
2.
İslâm’da Edeb
3.
Mevlânâ ve Mesnevî Gözüyle Peygamber
Efendimiz
4.
Mübarek Ramazan ve Oruç
5.
Müslüman Peygamberini Tanımalısın
Vefatı:
Koca
bir ömrü ilim, irfan ve dine hizmet uğurunda geçen Tahir Büyük körükçü solunum
yetmezliği rahatsızlığı sebebiyle bir ay boyunca hastanede tedavi görmüş ve 86 yaşındayken 5 Mart 2011 tarihinde 06:00 sularında ruhunu
rabbinin rahmetine teslim etmiştir.
Cenaze namazı Konya Kapu camisinde
oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü tarafından
kıldırılmış, naaşı Üçler Mezarlığı’na omuzlarda onbinlerce müslüman tarafından
götürülmüş ve burada ebedi istirahatgâhına tevdi edilmiştir.
HATIRATLARDA
TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ
TAHİR
HOCA’DA ARAPÇA DERSİ[13]
Hamdolsun
hafızlığı bitirdim. Bununla da hayatımın çizgisini belli etmiş oldum. Çünkü
hafızı Kur’an birisinin bu hafızlığını koruyabilmesi için mutlaka cami
görevlisi olması lazımdır. Değilse farklı iş kollarında çalışan pek çok
arkadaşım da gördüğüm gibi, hafızlığı korumak çok zor olacaktı.
Otuz
yıl imamlık yaptım. Bunun 25 yılı resmi 5 yılı da fahridir. Bu müdded
içerisinde özellikle sabah namazlarının hatimle kıldırdım. Hadr tarzında
okurdum. Birinci rekatta üç saya ikincide ise iki sayfa okurdum. Her 4 ayda bir
hatim yapardım. Bunları yeri gelince genişçe anlatırım, inşallah
Bizim
zamanımızda imam olabilmek için hafız olmak bir bakıma tercih sebebi idi.
İkinci bir sebep de arapça bilmekti… Bizim hedefimiz de imamlık olunca hemen
arapça okuyacak bir hoca aradık. O günlerde merhum Tahir Büyükkörükçü askerden
yeni gelmiş ve merkez vaizi olarak görev yapıyordu. Kısa zamanda ünü-şanı Konya
hududlarını aşmış Türkiye çapında duyulmaya başlamıştı… Çok güzel konuşuyordu.
Ayetleri, hadisleri aynı konuda olunca arka arkaya sıralıyıveriyordu. Gerçekten
çok zeki, rekabeti seven, , mağlubiyeti asla sevmeyen bir kişiydi.
Beş
arkadaş aramızda görüştük. Hocaya müracaatta bulunup ders almak istediğimizi
söyledik. Ümidimiz pek yoktu. Lâkin hoca bizim durumumuza dikkatlice baktı.
“Ama ben çok sıkarım sizi dayanabilecek misiniz?” Dedi. Biz de “nasıl
isterseniz biz ona varız” dedik. “Hepiniz birer saf cümlesi kitabı alın yarın
benim imamlık yaptığım Hamza oğlu mescidine gelin, sabah namazından sonra orada
okuyalım” dedi.
Bendeniz,
Ermeneki İbrahim Koçaşlı, Eğisteli Kerim, Memiş Yöntem, Ahmet Küçük, Mehmet
Cinkara, Bekir Doğanay, Mehmet Kabakçı vs. sonra bu rakam 16 ya çıktı.
Sevinçten uçuyoruz. Hemen gittik hocanın dediği kitapları kitapçı Abdurrahman
Etik’ten aldık. Sabah namazından sonra Hamzoğlu mescidinde toplandık.
Sene
1949’un başları. Sarıyakup mahallesi, Sarıyakup caddesi, Kanara köprüsü
karşısında olan Hamzaoğlu mescidi. Şimdi Cuma kılınan büyük bir camii olmuş.
Hocanın evi oraya yakındı. Orada üç vakit imamlık yapıyordu. Bizim evimizi
Mengene mahallesindeydi. Mengene Camii’nde yakındı. Ben de o camide müezzinlik
yapıyorduk. Evimiz yakın olunca ben herkesten önce gelirdim. Üç tane uzun rahle
yaptırdık. Kitapları onların üzerine koyar okurduk. Arkadaşlarımızın hepsi zeki
çocuklardı. Hocamız da gençti. Çok heyecanlı ve canlıydık. Emsile, Bina ve
Maksud bitti. Arkasından doğrudan Avamil’e geçtik. İzzi ve Merah’ı okumadık.
O
günlerde Konya’nın çeşitli semtlerinde bazı hocalar arapça okutuyorlardı.
Batmanzâde, Nâsır Efendi, Cemil Efendi, İsa Efendi, Hacıveyiszade Hacı Mustafa
Efendi, Tahir hoca ve emsali hocalar kendi çaplarında arapça okutuyorlardı.
1950seçimleri yapıldı. Demokrat Parti kazandı. Lâkin CHP’nin kalıntıları
bürokratlar hala duruyorlardı. Giderayak halkı sıkıştırıyorlardı.
Bir
sabah ders okumak üzere toplandık. Derse başlamadan önce Hocam “çocuklar…
biliyorsunuz bu memlekette arapça okumak yasak. Konya’nın çeşitli semtlerinde
bazı hocaları emniyete götürmüş ve mahkemeye vermişler. Biz de bu derslere
biraz ara versek mi acaba? Ne dersiniz?” dedi.
O
gün bizim Avamil dersimizin sonuydu. Yani o gün Avamili bitiriyorduk. Hocam’a
“Hocam! Zaten bugün Avamil bitiyor. Onu da bitirelim sonra tatil edelim dedik.
Hocam da uygun buldu. Ve biz o gün Avamilin son dersini bitirdik. İ’rabla
ilgili son cümle şöyleydi: Hayır (ve şer) sadece onun tarafından gelen bir zata
tevekkül ettik” biz bu cümleyi söyledik ve mescidin kapısı açıldı. İçeri
girenler resmi polis, sivil polis, jandarmadan oluşan bir topluluk… kelimenin
tam anlamıyla basıldık. Neye uğradığımızı bilemedik, ne diyeceğimizi de bilemedik.
Benim başıma gelen ikinci olay oldu. Birisi de köyde sıbyan mektebindeyken
olmuştu. Onu o bölümde ifade etmiştim.
Efendim,
kitaplarımızı topladılar, listesini yaptılar hocamı ve arkadaşlarımdan Eğisseli
Kerim’i kitaplarla beraber alıp cipe bindirip emniyete götürdüler. Ekip de
onlarla beraber gitti. Polislerden birisi bizi önüne kattı, elinden
tabancasıyla bizi yaya olarak çarşının içinden halkın korku dolu bakışları
altında emniyete getirdi. O zaman emniyet şimdiki Vilayet binasının altındaydı.
Bir odaya bizi tıktılar. Birine de hocayı koydular. O gün akşama kadar orada
bekledik. Savcının gelmesini beklemişiz. Savcı da kasıtlı olarak gelmesini
geciktiriyordu. Bir taraftan acıktık, diğer taraftan WC’ye gitmemiz icap
ediyor. WC birinci katta. Biz bodrumda duruyorduk. İhtiyacı gelen bir
arkadaşımızı polis tabancasıyla götürüp getiriyordu. Hocanın ifadesini aldılar.
Bize bir şey sormadılar. Akşam olunca bizi bıraktılar. Biz de evimize geldik.
Hocayı mahkemeye verdiler.
Evet
hocayı mahkemeye verdiler ve konuşmasını yasakladılar. Hoca kürsüye çıkamaz
oldu. Konya karıştı. Seçimler yeni yapılmıştı. 1950 seçimini Demokrat Parti
kazanmıştı. CHP kaybetti. Lâkin CHP devrinin bürokratları henüz işbaşındaydı.
Ne isterlerse yapıyorlardı. Taşrada halka olanca zulmü reva görüyorlardı.
Giderayak ne yaparsak kâr diyorlardı.
TAHİR
BÜYÜKKÖRÜKÇÜ BEY[14]
Türkiye’den ilk hacıların gelmeye
başladıkları1947 yılı ve sonrası benim için yepyeni bir devir oldu .Çünkü on
senedir göremediğim milletimi, Medine ve Mekke’de tekrar görebilme imkan ve
fırsatına kavuşmuştum. 1947’de Hacc’a izin verilmiş, seneler süren resmi yasak
kalkmış ve ilk hacı kafilesi gelmişti.
49’da da amcam ve bazı zatlar geldiler.
Bunların arasında Konya alimlerinden İsa Ruhi Efendi de vardı. Şimdi Ankara
İlahiyat Fakültesi hocalarından olan Profesör Süleyman Hayri Bolay’ın
amcasıdır. Kendisiyle Mekke’de görüştüm. O gece bir rüya gördüm.
Bir
Rüya
Rüyamda, İsa Ruhi Efendi Hoca bir
dershanede bulunuyor. İçeride ancak iki veya üç tane talebe var. Dershanenin
avlusundan berrak, billur gibi bir ırmak akıyor. Suyun berraklığı çok hoşuma
gitti, meraklandım…
Sabahleyin Herem-i Şerif’te
hocaefendiyi gördüm. .
“Hocam, bu gece rüyamda sizi gördüm…”
“Hayırdır İnşallah!”
“Konya’daymışsınız, bir dershaneniz
varmış. Dershanede iki üç talebe gördüm, ders okuyorlardı. Avludan da tertemiz
billur gibi bir ırmak akıyordu. Çok hoşuma gitti.”
Hocaefendi cevaben dedi ki:
“Muhterem Hocazadem, be benim için bir
müjdedir, inşallah… Evet hakikaten Konya’da talebelerim var. Birkaç tane
talebem var. Fakat en çok ümit bağladığım, kendisinden birçok şeyler beklediğim
tek talebem var. Tahir Büyükkörükçü adında bir genç. İnşallah bana halef
olacak, beni geçecek.”Ben sordum:
“Efendim, Tahir Efendi sizden okuduğu
gibi, amcamdan da okuyor mu?”
“Evet amcana da gidiyor, amcana da
gidiyor…”
“Efendim, az önce bana hocazadem diye
hitap ettiniz…”
“Ah oğlum, ben ilk ahlak dersini, ilk
fazilet ve takva dersini üstadım dedenden aldım. Cevizaltı medresesinde
kendisinden El Berika’yı okudum.”
Harem-i
Şerif’te Vaaz
Bundan sonra İsa Ruhi Efendi’nin
medhettiği bu Tahir Büyükkörükçü’yü merak etmeye başladım. “Acaba nasıl bir
gençtir?” diyordum. O yıllarda Konya’dan gelen hocalara kendisini soruyordum.
Her biri ayrı ayrı methediyorlardı.
“Kendi kendini iyi yetiştirmiş
vaizlerimdendir. Bugün Konya’da vaazı dinlenen odur. Durmadan okur.”
diyorlardı. Birkaç sene sonra kendisi de Hacc’a geldi.
Eskiden Harem-i Şerif’te ikindiyle
akşam arasında vaaz verilirdi. Tahir Efendi de vaazlara çıktı. Günlerce Türk
hacılarıyla beraber ben de onun vaazını dinledim… Öyle bir buçuk iki saat
durmadan konuşmak ve cemaatinden bir kimseyi kaçırmadan pür dikkat dinlemek,
bilgiyle birlikte başka vasıflara da sahip olmayı icap eder. Dinleyenlerin
aklına, vicdanına, ruhuna hitap etmeyi bilmek lazımdır. En önemlisi de ihlas ve
söylediğinde samimiyet lazımdır.
O sene Hacc’a beraber çıktık. Arafat’ta
Mina’da sohbetler ettik. Görüşmemizde, “Memlekette ilme karşı, dine karşı,
büyük bir aşkın uyandığını, mukavemeti imkansız bir cuş u huruşun meydana
geldiğini müjdelediler.
Sonraki senelerde de geldiğinde
sohbetlerimiz devam etti. kendisine olan sevgim arttı.
Mesnevi ve Mehmet Akif
1955’te Konya’ya gittiğimde Doktor Ali
Kemal Bey, Dişçi Nuri Bey, Fevzi Özçimi, ve Hacı Ahmet Kağnıcı Beyler ve daha
başka gönüldaşlarla birlikte Tahir Bey de bana candan alaka gösterdiler.
Konya’da bulunduğum bir ay müddet içinde her gece sohbetlerimiz vardı.
Tahir Büyükkörükçü Bey, Konya’da Kapı
Camii’nde Cuma namazlarından önce vaaz ediyordu. Baktım, vaazlarında benim
şiirlerimden beyitler okuyor. Hele şu beyti çok tekrar ediyor.
Bitmez güzelin vasfı ağaçlar kalem olsa
Hilkat de bütün şi’r ile boydan boya
dolsa
Vaazlarında Mesnevi’yi kürsüye
getirmişti. Bilhassa asrımızın Mesnevisini yazan Mehmet Akif’ten Safahat’ten
güzel şiirler okuyordu.
Birgün fakire iltifat olarak dedi ki:
“Ağabeyimiz, son yazdığınız Gönül Ver,
şiirindeki bir beyti okurken, evde ihtiyar ve irademi kaybederek Mevlevi
dervişleri gibi sema etmişim…”
“Hangi beyit bu Tahir Efendi?” diye
sorduğumda şu mısraları okumuştu.
Her zerrenin Allah diyen ahengini duy
da,
Milyarla dilin andığı Sübhan’a gönül
ver.
Bu beyit çok hoşuna gitmiş; her zerre
Allah diyor, kainat bir zikirhane oluyor; zikirhanede her şey aşk ve şevk
içinde sema ediyor, devran ediyor… Hazret de o devrana katılmış…
Acizane şiirlerimin, böyle münevver,
imanın, Kur’an’nın nuruyla aydınlanmış olan samimi dostlar tarafından takdir
edildiğini görmek, fakire ilham kaynağı oluyordu.
Şeriat, Hakikat ve Cihad
Tahir Efendi’nin ilmi olduğu kadar,
tasavvuf tarafı da vardır. Nakşi’dir. Sami Efendi hazretlerine bağlıdır.
Şaibesiz, pürüzsüz bir tasavvuf anlayışı vardır. Derslerinde, hem şeriat, hem
hakikat, hem de cihad ruhunun canlandığını görürdünüz.
Kendi cehdi ve gayretiyle Farsça’yı da
öğrenmişti. Mesnevi’yi aslından okuyup hazmetmişti. Mevlana hazretleri üzerine
eserler kaleme aldı.
Vaazlarında, Ayet-i kerime ve hadis-i
şeriflerden mevzular açıklarken, Mesnevi’den, Şair İkbal’den, Mehmet Akif’ten
parçalar okur, misaller getirirdi. Vaazlar çok çekici ve doyurucu olurdu. Böyle
yetişmiş zevatı görmek, İnsanın iman gayretini, dinin geleceği için, baki
kalacağı için ümidini artırır; dinin baki kalacak bir ilahi mucize olduğu
hakikatini ispat eder.
Burdur ve Isparta’da
Kendisi resmen, Diyanet’in vaizi idi.
Sonra Konya’ya müftü oldu. Vaazlarına da devam ederdi. 1970’den sonra Konya’dan
Burdur’a sürgün olarak gönderildi. Konya’da uyandırdığı dini heyecan bazılarını
korkutmuştu.
Burdur’a gönderilmesi, tabii
Burdurlular için bir nimet oldu. Burdur’dan gelen hacılara onu sorardım. Hepsi
kendisini hayırla anarak şöyle derlerdi:
“Allah razı olsun. Tahir Hoca’mızın
gelmesiyle, Burdur ve Isparta yeniden canlandı. Biz, Cihaddır, ilmi sohbettir;
zikir nedir, fikir nedir, bunları bilmezdik… Tahir Hocamız, çocuklarımızı
okutmamız, İmam Hatip Okulları’na vermemiz için bizleri uyandırdı. Eskiden İmam
Hatip’e hep köylerden çocuk gelirdi. Şimdi artık şehirliler de çocuklarını
veriyorlar.
Candan Bir Tebessüm
Tahir Efendi’yle her görüştüğümüzde
amcamızdan mutlaka bahis açar, onu gözyaşlarıyla anardı. Bir seferinde,
Medine-i Münevvere’de Öztürkler’in akika merasiminde idik. Yine amcamdan
bahsederek şöyle dediler:
“ Hocaefendi’mizin, erişilmez, taklidi
güç taraflarından birisi de güler yüzlü oluşuydu. O kadar işi, yorgunluğu
arasında bile yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Öyle zoraki, yapmacık bir
tebessüm değil; candan bir tebessüm, çağlayan halinde coşup taşan bir tebessüm.
Mesela çarşıdan geçiyorlar, talebeliğimizde
beraber giderken görürdük, hamallar yorulmuşlar, dükkanların önünde ayaklarını
uzatmış oturuyorlar… Hocamızın geldiğini görünce hemen ayağa kalkarlar… Hazır
ol! Demeden hamalları ayağa kaldırır… Her birine bir hatır sorması var:
“Nasılsın babam?... Adın neydi senin
?.. Ananızdan babanızdan Allah razı olsun, ne güzel isimler koymuş size.”
“Hamalları öyle ayakta, arkasından
hayran hayran baktırırdı. İşte bunlar hepimizin yapamadığımız şeyler oluyor… bu
Muhammediyyun meşrep olma halidir…”
Tahir Efendi’nin anlattığı bu hal, amcama,
dedemden geçmişti. Din tahsilinin önündeki setler, yasaklar 1950’den sonra
kalkınca, artık amcam, dedemden kalan, babamdan kalan, Zeynelabidin ve Ziya
Efendilerden kalan hizmetlerin hepsini üzerine almış götürmüştü. Allah cümlesine
rahmet eylesin.
Alimler ve Siyaset
Tahir Büyükkörükçü Hoca, bir ara
siyasete de girdi. Konya’dan milletvekili seçildi. Partisi kapatılıp, dava
açılınca, beş sene de hapis yattı ve zindan çilesini de çekti.
Hocaefendilerin bir partiye katılarak
siyasete girmesi, bunun lüzumlu veya doğru olup olmadığı hususuna, Mustafa
Runyun Bey’e dair hatıralarımı arz ederken, bir miktar arz etmiştim.
Bu mesele çok su götürür:
“Herkese hitap edip, irşat vazifesini
yerine getirirken, yalnız bir zümreye ait sayılmak, parti taassupları yüzünden
diğer insanlara hitap ve ders imkanından mahrum kalmak isabetli midir?”
“Bir din alimi, siyasetin çok bozuk
olan şartlarını yerine getirebilir, onlara onlara ayak uydurabilir mi? Yerine
getirirse ve ayak uydurursa, davasına ve şahsiyetine zarar gelmez mi?”
Bir tarafta bu sualler dururken, diğer
taraftan da:
“Samimi, dindar, hak yemez, halkı tanır
ve yapılacak şeyi bilir iyi insanların siyasetten uzak kalmaları, memleketi,
devleti ehil olmayan hatta çıkarcı ve kötü olan kimselerin eline terk etmek
olmaz mı ve bu günah değil mi?” gibi sorular sorulabilir.
Herhalde işin doğrusu, karı, zararı ve
her zamana ait vaziyetin nezaketini göz önüne alarak, nefsinin hilelerine
kapılmadan ve din adamlarının halk üzerindeki tesirinden faydalanmaktan başka
bir şey düşünmeyen politikacı cambazlara aldanmadan; ayrıca aklı eren, hak
söyler dostlarla müşavere ederek, icabına göre karar vermektir.
Talebe Yetiştirmenin Çilesi
Şimdi, her Müslüman’ın dileği gibi
benim de gönlümde bir istek var, o da, Tahir Efendi’nin kendisi gibi yeni Tahir
Efendiler yetiştirmesidir. Bu amcamın yoludur. Yolların en zoru, çilelisidir.
Bu büyük insanlara, amcam meşrebindeki kimselere, Cenab-ı Hak, Öyle bir ihsanda
bulunmuştur ki, onların feyiz deryası, ne bulanır, ne rengi ne tadı kokusu
değişir! Berraklığını, saffetini daima muhafaza eder. Bunlar talebe
yetiştirmenin çilelerine de katlanırlar…
Katlanamayanların hizmetleri, sadaka –i
cariyeleri devam edip gidemez. Umuma yapabildikleri tesirlerle yetinmek zorunda
kalırlar. Ben de ne yazık ki onlardan biriyim. Kütüphanecilik mesleğinde,
gelenlere kitap vermek, dertlerine koşmak, meselelerini hallaetmekle vakitler
geçip gitti.
Bu halimizin bir sebebi de, daha
Kahire’deki talebelik zamanından başlayarak, hep şiir ve edebiyata meyletmiş
olmamdır. Musatafa Sabri Efendi’nin sohbetlerine bile, hocayı edebi bahislerde
konuşturmak için giderdim. Bu halim birkaç sene sürdü.
“Mehmet akif gibi şairCenap Şehabettin
gibi nasir olayım.” diye dua ederdim.
Necip Fazıl Bey’in Sözleri
Tahir Hoca Efendi’nin
vaazlarının ne kadar güzel ve dolgun olduğu, kendisini Burdur’da dinlemiş olan
büyük edip ve şair Necip Fazıl Kısakürek Bey’in beğenmesinden de anlaşılabilir.
Necip Fazıl kendisini Burdur’da dinledikten sonra tebrik etmiş ve şunları
şöylemiş:
“ Tahir Büyükkörükçü’yü, bir
çölde, bir çorak vadide yetişmiş güle benzettim. Tevhid-i Tedrisat kanunundan
sonra Arapça okumak, din ilimlerini tahsil etmek şöyle dursun, Kur’an’ı
Kerim’in bile yasak edildiği bir devirde, böyle bir vaiz, böyle anlayışlı bir
insan, söylediklerini, benim gibi müşkilpesent bir kimseye dahi
dinletebiliyorsa, bu kabiliyeti bir deha eseri ve bunu İslam’ın bir mucizesi
olarak sayarım… İslam meyvelerini vermeye ve mucize şafağı ufuklardan sökmeye
başladı…”
Kabe ve Ravza Hasreti
Tahir Hoca Heremeyn’e aşıktır.
Yirmi dört saatinin, herhalde on altı saatini, Harem-i Şerif’te geçirir. Öyle
bir ibadetten zevk alma hali vardır. Ne zaman görseniz; Kur’an-ı Kerim
okuyordur. Gelenlerin meseleleri varsa onları konuşur. Herkesin pek yapamadığı
şeyleri yapar. Çarşıya pazara, torunlarına alınacak bir şey varsa, bir kere
çıkar, bir daha oralara uğramaz. Bütün vaktini Harem’de ibadetle geçirir.
Hapisanede kaldığı beş sene
buralara gelemediği için çok üzülmüş, dualar etmiş. Hatta fakire dua etmem için
haberler gönderirdi. Ali Kemal Bey, bir keresinde şöyle demişti:
“ Ağabey, Tahir Hoca’ya dua edin;
yoksa bu hoca yanacak … Kabe-i Muazzama, Medine –i Münevvere, Ravza-i Mutahhara
deyince ağlıyor.”
O dualar kabul olundu herhalde ki,
Tahir Hoca şimdi yılın altı ayını buralarda geçiriyormuş.
Allah kendisine sıhhat ve afiyetler
versin, İslam’ın hizmetlerini daim kılsın.
Prof.Dr. İsmail Hakkı ATÇEKEN' İN HATIRALARINDA ;
TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCAEFENDİ’NİN (1925-2011)
ŞAHSİYETİ VE BAZI HUSUSİYETLERİ HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
05 Mart 2011 günü vefat eden Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi’nin
şahsiyeti ve bazı hususiyetleri hakkında her şeyi yazmak mümkün değildir. Unutulan,
eksik kalan yönler veya yazıya dökülemeyecek olan özel hatıralar vardır. Yaşım
gereği Onun 86 yıllık hayatının tüm
safhalarını ayrıntılı olarak bilmem mümkün değildir. Âcizâne 1970’li yılların başından itibaren Konya’daki
Erenköy Mahallesine taşındığı dönemden başlayarak halamızın beyi olması
sebebiyle ömrünün son 40 yıllık devresinin çocukluğumdan itibaren takip etme
imkanım oldu. Bazı şeylerin unutulmaması,
özellikle genç nesillerin onu tanımaları ve örnek almaları amacıyla
tespit edebildiğim kadarıyla Tahir Hocaefendi’nin
şahsiyeti ve bazı hususiyetlerini kaleme
almayı arzu etim.
*Tahir Hocaefendi Allah (C.C.)’ın dostlarına dost, düşmanlarına
karşı düşman idi. Şeriat, takva, ibadet, kulluk şuuru en çok üzerinde durduğu
hususlardandır.
*Vaazları ve sohbetlerinde Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, İslâm
Tarihi ve İslâm Ahlakıyla ilgili çeşitli bilgiler ve güzel örnekler bulmak
mümkündür. Konferans ve vaazlarındaki düzgün
ifade gücü ve dinleyenleri etkileyen güçlü hitabeti dikkat çekicidir.
*Hz. Peygamber (S.A.V)’e saygı ve sevgi konusunda çok titizdi. Tam
bir peygamber aşığı idi. Bu konuda lakaytlığa, gevşekliğe izin vermez, Hz.
Peygamber’e dil uzatanlara karşı sert ve ağır sözler sarfederdi.
*Ashâb-ı Kirâm’a sevgi ve saygı konusunda da aynı hassasiyeti
gösterirdi. Ashâb-ı Kirâm’ın aleyhine söylenebilecek şeylerden kaçınır ve buna
fırsat vermezdi. Konuşmalarında Asr-ı Saâdet’ten ibret alınacak güzel örnekler
verir, Ashâb-ı Kiram’ın çektiği işkence, eziyet ve sıkıntılardan bahsederek
İslâm’ın nice zorluklarla günümüze kadar ulaştığını anlatırdı.
*O’na göre Tasavvufta asıl ölçü Şeriat'tır. Vaaz ve
sohbetlerinde Abdulkâdir Geylânî, Bayezid-i Bestâmî, Cüneyd-i Bağdâdî vb. mutasavvıflardan güzel menkıbeler anlatır,
Muhyiddin İbnu’l-Arabî, İmam Şârânî gibi tasavvufla ilgili eser veren âlimlerin
kitaplarındaki hikmetli sözler, tasavvufî haller ve makamlardan bahsederdi.
Tasavvuf ve Evliyâullah aleyhinde konuşulmasına müsaade etmez, böyle yapanlara
karşı sert tavır takınır, kürsüden ağır sözler söylerdi. Buna rağmen tasavvuf
adı altında İslâm Şeriatına uygun olmayan hal ve davranışlara da itibar
etmezdi.
*Namazların cemaatle camide kılınmasını tavsiye eder, kendisi bu
hususa azami dikkat eder, dostlarını buna teşvik ederdi.
*Diğer fıkıh imamlarında da övgüyle bahsederdi, ancak İmâm-ı
Azam Ebû Hanîfe’yi çok sever ve Hanefi fıkhı konusunda gevşekliğe taviz
vermezdi.
*Kapu Camii vaazlarında ve özel ev sohbetlerinde ortamın
durumuna göre çok güzel, etkili, beliğ konuşmalar yapardı. Vaazlarında konuyla
ilgili olan Âyet-i Kerîmeler, Hâdîs-i Şerifler, Sahabe ve Tâbiûn’a ait sözler,
menkıbeler, hikmetli sözler ve şiirler
yer alırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi’nin
vaazlarını çeşitli ilmî toplantılarda günümüz vâizlerine örnek olarak sunması,
onun hitabeti konusunda akademik çalışmalar yapılıyor olması dikkat çekicidir.
*Dostlarına ve misafirlerine karşı çok düşkün idi. Misafirlerini
evinde ağırlamaktan hoşlanır, özel misafirlerine kendisi hizmet etmeyi severdi.
Başta üstadı Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi
olmak üzere, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, Lâdikli Hacı Ahmed Ağa,
Muhammed Harrânî, Musa Topbaş, Muhammed Zâhid Kotku, Mekkeli Muhammed Alevî
Mâlikî, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Ali Ulvi Kurucu, Konyalı Dişçi Mehmed
Efendi ve Necip Fazıl Kısakürek vb. önemli şahsiyetlerin evlerini ziyaret etmiştir.
Bu ziyaretçilerinden Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Dişçi Mehmet Efendi, Ali Ulvi
Kurucu ve Muhammed Alevî Mâlikî’yi Erenköy’deki evin kütüphanesinde görmek ve
ellerini öpmek bana da nasip oldu. Geçtiğimiz asrın önde gelen âlimlerinden
sıkça bahsederdi. Mesela Bediüzzaman Saîd Nursî vb. âlimlerden sıkça övgüyle bahsettiğini defalarca işittim.
*Bu özel misafirlerinin dışında siyasetçiler, başbakanlar,
bakanlar ve milletvekilleri Tahir Hocaefendi’yi Erenköy’deki evinde ziyaret
ederler, nasihatlerini dinlerler ve dua isterlerdi.
*Ev sohbetlerinde Konya’nın meşhur hafızları ve
mevlidhanlarından bir kısmı rahmetli olan Hafız Ahmet Naci Kağnıcı, Fevzi
Özçimi, Nuri Yılmazgil, Nuri Baş, Hasan Hüseyin Varol, Hayrettin Ödevoğlu, Muharrem
Gülbahçe, Hanefi Karataş, Mehmet Yıldız, Kazım Depreli, Mehmet Emin Karataş,
Ahmet Çalışır, vb. kişiler tarafından Kur’an-ı Kerim okunur, ilahi ve kasideler
söylenirdi. Bazı özel meclislerde aşka geldiği zamanlarda kalkıp sema ederdi.
*Yetişmesinde emeği geçen hocalarını ve üstadlarını vaazlarında
ve sohbetlerinde hayırla anar ve dua ederdi. Özellikle Ramazanoğlu Mahmud Sami
Efendi, Hacı İsa Ruhi Bolay ve Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’yi sık sık hatırlar
ve gözleri yaşlı olarak dua ederdi.
*Mevlânâ hayranı idi, yüzlerce Mesnevî beytini vaazlarında
Farsça olarak ezbere okur, açıklamasını yapardı. Molla Câmi, Nâbî, Pakistan’ın
milli şairi Muhammed İkbal, Mehmed Akif, Necip Fazıl, Ali Ulvi Kurucu ve diğer
önemli şairlerinin beyitlerinden örnekler verirdi.
*Tefsir, Hadis, İslâm Fıkhı, Siyer, Tasavvuf, İslâm Ahlakı vb.
konularında kitap okumayı, ilmî araştırma yapmayı sever ve ilgili olanlara
tavsiye ederdi. Erenköy’deki evinin kütüphanesinde Arapça, Farsça, Osmanlıca ve
Türkçe binlerce kıymetli eserin mevcudiyeti bu durumu ispatlamaktadır. Ayrıca
Tahir Hocaefendi 5 adet eser kaleme almıştır:
1- Hakiki
Vechesi İle Mevlânâ ve Mesnevî,
Ülkü Basımevi, Konya, 1959.
2- Mübarek
Ramazan ve Oruç, İleri Basımevi, Konya, 1961
3- Mevlânâ
ve Mesnevi Gözüyle Peygamber Efendimiz, Ülkü Basımevi, Konya,
1963
4- Müslüman
Peygamberini Tanımalısın, Cağaloğlu Yayınevi, İstanbul, 1963
5- İslâm’da
Edeb, Cağaloğlu Yayınevi, İstanbul, 1963
*İlmî araştırma yapanların sorularına cevap verir ve onlara
yardımcı olurdu. 1990 yılında Yüksek
Lisans Tez konum olan Hz. Peygamber döneminde Yahudiler konusunu araştırırken
Yahudilerin Hz. Peygamber’e sihir teşebbüsünde bulunmaları konusunda kendisine
bazı sorular sorup kanaatlerini almıştım. Gerçekten benim açımdan faydalı ve
ufuk açıcı bilgiler verip değerlendirmeler yapmıştı. Daha sonraki dönemlerde de
Siyer ve İslâm Tarihi alanında bazı konuları görüşüp değerlendirmelerini alma
fırsatım oldu.
*Türkiye’deki farklı İmam Hatip liselerinden öğretmenler, Müftü,
vâiz ve imamlar, İlahiyat Fakülteleri ve diğer fakültelerden öğretim üyeleri
Erenköy’de Hocaefendi’yi ziyaret eder, duasını alırlardı. Yurt içi ve yurt dışından misafiri hiç eksik
olmaz, çoğu zaman kendi istirahatinden feragat ederek misafirlerini kabul
ederdi.
*İmam Hatip Okullarına, Kur’an kurslarına, İslâm Enstitüsü ve
İlahiyat Fakültelerine özel bir önem
verirdi. “Doksan dokuz evladım olsa hepsini İmam-Hatip'te okuturum” derdi.
*Elini öpen çocuklara “Hâfız ol, âlim ol, velî ol” diye dua
ederdi. Üniversitede görev yapan akademisyenlere çalıştıkları alanda en üst
rütbeye gelmeleri için çok çalışmalarını tavsiye eder, İslâm Enstitüsü ve
İlahiyat alanında Üniversitede görev yapanlara “Şeriatın profesörü olun” diye
dua ederdi. Öte taraftan ilmin artmasıyla tevazunun da artması gerektiğini
söyler, gurur ve kibire kapılmamanın önemine dikkat çekerdi.
*Türkiye gündemini ve İslam dünyasındaki problemleri takip eder,
İslâm ümmetinin kurtuluşu için dua ederdi. Türkiye’de ve İslâm dünyasındaki
gelişmeleri radyo, dergi ve gazetelerden takip ederdi.
*Toplumun maddî, manevî problemleriyle yakından ilgilenirdi.
Konya’daki ve diğer şehirlerdeki hayır kurumları, dernek ve vakıflardan
güvendiklerinin yöneticileriyle görüşür, onların yardım taleplerine cevap
vermeye çalışırdı.
*Hayır yapmada önde olmayı sever. Yakınlarına ve çevresine,
“Nerede bir hayır işi varsa, sizin de mutlaka payınız, katkınız olsun” diye
tavsiye eder. Hafızlığını tamamlayanları umreye göndererek ödüllendirirdi.
Haftalık sohbetlerinde mutlaka para toplanır ve bir ihtiyaç sahibine yardım
edilirdi
*Erenköy’de haftalık ev sohbetlerinin yanı sıra akraba
ziyaretlerinde de kısa da olsa mutlaka sohbetler yapardı. Özel sohbetlerinde
Hadîs-i Şerifler okur, açıklamasını yapardı. Bazen Ramazanoğlu Mahmud Sami
Efendi’nin Musâhabe serisinden veya Ashâb-ı Kiram adlı kitaplarından bir miktar
okur ve çok güzel bir şekilde izah ederdi. Özel ev sohbetlerinde dinleyenlerin
dikkatini çekmek üzere aniden sorular sorardı.
*Onun en büyük derdi İslam'ın ve Müslümanların yüzünün
gülmesidir. “Çok çile çektik. İyi bir gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim
de öyle ölelim” derdi.
*Hac ve umreye gitmeyi çok severdi. Kendisi bir çok defa gittiği
gibi vaazlarında ve sohbetlerinde Konyalıları Hacc’a ve umreye gitmeleri
konusunda teşvik ederdi. Konya’da umre ve özellikle Ramazan umresinin
yaygınlaşmasında önemli etkisi olmuştur. Çocukluğumuz ve gençlik dönemlerimizde
Tahir Hocaefendi’nin umre ve Hac ziyaretlerine gidiş ve gelişleri bizi
heyecanlandırırdı. Karayoluyla gidişlerinde bazen Mersin ve Adana’ya kadar
uğurlamak üzere konvoyla gidilir, aynı
şekilde karşılanırdı. Uçakla gidecekleri zaman Ankara veya İstanbul’dan
giderlerdi. Biz de kayınbiraderi olan babamla birlikte Halamızı ve Tahir Eniştemizi karşılamak ve
uğurlamak için bu seyahatlere katılırdık.
*1997 yılı Ramazan umresinde yaklaşık 35 gün Mekke-i
Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’de birlikte olma bahtiyarlığına sahip olmuştum.
Günlük hayatındaki düzen ve intizamı, dakikliği, boş ve gereksiz sözleri
sevmemesi, Kur’an-ı Kerim okuma aşkı, ibadetlere olan düşkünlüğü, fıkhî
sorular sormaya gelenlere cevaplar
vermesi, soğuk zemzem içmeyi sevmesi, iftar sofralarının düzenlenmesi
konusundaki hassasiyetini ayne’l-yakîn müşahede etme imkanım oldu. Kabe’de
Rukn-i Yemânînî’nin karşısındaki zeminde iftar sofrası kuruluyordu. Bizler
gençler olarak sofra için gerekli malzemeleri ikindi namazından sonra satın
alıp Kabe’ye getiriyorduk. Akşam namazından bir saat önce sofralar kurulmaya
başlıyordu. O sofralardaki huzur, samimiyet ve tat gerçekten çok güzeldi.
Medine’de de aynı şekilde iftar sofrası kuruluyor, fıstık, ekmek, hurma,
zemzem, yoğurt vb. ikram ediliyordu. Harem-i Şerif ve Ravza-i Mutahhara’daki
temizlik görevlilerine bolca sadaka verir, çevresindekileri de buna teşvik
ederdi. O yıl Tahir Hocaefendi’nin hem Mekke’deki, hem de Medine’deki evlerini
ziyaret etme imkanım olmuştu. 1997 yılı Ramazan umresi benim açımdan unutulmaz
hatıralarla dolu bir umre oldu.
*Mübarek gecelerde Konya Erenköy Camii’nin ayrı bir manevi
havası olurdu. Kalabalık dolayısıyla
Akşam namazından sonra camide yer kapar, yaz günleri ise caminin
bahçesinde serilen hasırlar üzerinde
Tahir Hocaefendi’nin vaazını dinler, namaz kılar, Sakal-ı Şerif öperdik. Mîrac
Kandilinde namazdan sonra süt ikram edilirdi.
*Yakın akraba olmamız sebebiyle küçük yaşlardan itibaren
vaazları, Erenköy’deki evindeki ve diğer bazı evlerdeki özel sohbetlerinde
bulunmam dolayısıyla Hadis, İslâm ahlakı, tasavvuf ve edeb konularda
kendisinden çok şey öğrendim. Bu hususta diğer akraba ve yakınları gibi kendimi
şanslı ve bahtiyar olarak görüyorum.
*Boş vakitlerin iyi değerlendirilmesi konusu üzerinde çok durur, televizyondaki
gayr-i ahlakî filmlerin ve programların seyredilmesine tepki gösterirdi. Özel
sohbet ve oturmalarda kadın-erkek birlikte oturulması bir tarafa kadınların
seslerinin erkekler tarafından duyulmasından rahatsız olurdu. Mahremiyetle
ilgili hususlarda çok titiz idi. Kadınların kendi başlarına çarşıya alışverişe
gitmelerini uygun görmezdi. Kız çocuklarının erkeklerle karışık sınıflarda okumalarına müsaade etmezdi.
*Sakal bırakma sünneti konusunda çok hassas idi. Ziyaretine
gelip sakalsız olanlara bir fırsatını bulup sakal koymalarını tavsiye ederdi.
Bu konuda yakınları ve akrabalarına sık sık ikazlarda bulunurdu. Öte yandan
sigara içenlere kızar, sigara kokusuyla camiye veya evine gelenlere uyarılarda
bulunurdu.
* Temiz ve
ütülü giyinmeyi sever; üstü başı, saçı dağınık olanları ikaz ederdi.
VEFATININ AKABİNDE YAZILANLAR VE SÖYLENİLENLER
MÜŞAHEDE
İlham Veren, İlmî Büyük Vaizi kaybettik
(Merhaba gazetesi 7 Mart 2011)
Yazılarımda belirttiğim gibi her
fani Yüce Yaradan’ın isteğiyle bir gün kendisine yürüyecek.
İnanç içinde olmayıp, inanç sahiplerini hor görmeye. Onları nerede ise insan yerine koymamaya çalışanların bile bir gün hakikat yoluna düşüp kendilerinin de…
Diğer iman ve inanç içinde olanların imtihan devresi sonunda gerekli kazancı sağlayabilmelerinin duacısıyım.
Bakın bu fani (gelip geçici) dünyadan bir İslam ilmi âlimlerimizden bir cevheri daha Hakk’a yürüyüp imtihanını tamamladı.
Yüce Yaradan bol rahmet eyleye. Mekânı cennet ola.
Evet, Cevher kelimesi bile düşük gelecek bir İman sahibi. İslam ilmini vaiz konuşmaları yanında sohbet esnasında bile insanlara yayıp onlara iman yolunu gösteren bir âlimimiz daha Rahmet-i rahmana kavuşuverdi.
Daima dilinden düşürmediği “Ölüme sevinç içinde gidenlerden oluruz İnşallah-i Tealâ” dediğine nasip oldu. Bizlerde oluruz inşallah.
Önce gıyaben, sonra vaizleri ve daha sonra da kayınpederi rahmetli Mehmet Atçeken’in oğlu rahmetli Osman Atçeken ile bacanak olarak akrabalık da girince onların evlerindeki sohbetlerimizde sıkça karşılaştığım…
Hocaefendimiz rahmetli Tahir Büyükkörükçü ile onun renkli geçen bir hayatını anlatma yerine (ki Medyada genişçe anlatılmakta Google araştırmalarında hayat biyografisi güzelce ifade edilmekte) âcizane anılarımı sunmak isterim.
Askerlik vazifem sonunda şimdi yeksan olan Başaralı Çarşısı’nda açtığım işyeri Kapu Camii’ne yakın olduğu için zaman zaman namaza gidiyordum.
Dostlar dedi ki. “Bir genç askerden gelişi sonra Kapu Camii’nde vaizlik yapıyor. Ama öyle bir vaaz veriyor ki herkes hayran kalıyor ve çok dolmaya başlıyor içerisi.”
Merakla bendenizde gittim. O zamanlar mobilya yapımı ve inşaat projeleri ile meşguldüm
Dinlediğim genç hocayı zevkten de öte. Huşuya varan bir içtenlikle dinledim ve hayran kaldım.
Konuşma şekli örneğin, diğer hocaların “şöyle yaparsanız günaha girersiniz” sertliği içinde değil de “hata ile böyle yaparsak. Allah korusun ona itaat sizlik yapmış olur tabii ki dolayısıyla günah yazılır defterimize…”
Şeklindeki sözlerinin yanında, bunları mesnevi, hadisi şerif ve oluşan hikâyelerle donatması kulakları dört açtırıyordu.
Fakir bir ailenin oğlu bulunan genç hocanın bu güzel anlatımla sevgi kazanması neticesi
Yukarıda bahsettiğim eşraftan olan rahmetli Mehmet Atçeken “Kızımla evlendirirken tüm giderleri de karşılayacağım demesiyle damadı olmuştu.
Rahmetli Hoca için mengene yakınlarında bahçeli tek katlı bir evde yaptırmıştı. Bu eve ziyaretlerimizde hayretime giden bir nokta vardı.
Odanın biri tamamen kitap dolu kütüphane gibi idi ama bu kütüphane her dilde ilim ve bilhassa İslâmî bilgileri havi idi. O kadar ki Çince olanları bile vardı.
Burada vurgulamak istediğim hayatımızda ne yönde akımlar varsa bunları da öğrenmeyi kendilerince de olumlu görmüş olmasını belirtmemdir.
Zaten vaazlarında bunlardan istifade ile her yön oluşumlarını anlatacağı konuya işlerdi.
Konya Kapu Camii’ndeki vaazlarını bendeniz ve Konya Belediyesi ESO Müdürü dostum rahmetli Hüseyin Bey’le zamanın büyük bantlara kaydeden büyük teyplere alabilme yarışında olur hatta bir birimizin kaydedemediğini yine birbirimize verirdik.
Çocukluk ve gençlik zamanlarımda bırakın bir yerde evlerde bile Kur’an öğretmek yasak olduğunu hatırlayarak bir sohbetimizde sormuştum.
“Hocam bu yola ve önemli bilgilere o zamanda nasıl nail olabildiniz. Gerçi bendenizde evde ve bazı hocaların evlerinde gizlice Kur’an öğrenimi yaptım ama serbest zordu” soruma….
“Konya Karma Ortaokul’un üçüncü sınıfında idim. Bir gün Kapu Camisi’nde namaz sonu vaaz hocasını dinlemek istedim.
Hoca öyle bir anlatım içinde idi ki sanki dudaklarından bal akıyor diğer hocalara hiçte uymuyordu.
Hani çocuklara sorarsınız. “Büyüdüğünde ne olacaksınız” diye de ya doktor ya mühendis vb. olacağım derler ya.
Bendede o an bu his doğdu. Allah lütfetti böyle bir yolu bana bahşetti.
Bu hoca gibi nasıl olurum diyerek başvurdum gerekli büyüklere.
Allah razı olsun yol gösterdiler Bulgur Tekkesi’nde ki resmi Kur’an öğretme ve hafız öğretim yerine kaydoldum.
Hocalarım bendenize önem verdiler yardımcı oldular. Fıkıh ve diğer ilmi rahmetli çok değerli hocam rahmetli Hacı Veyszade ve diğer hocalar öğrettiler.
Allah onlardan razı olsun. Mekânları cennet olsun. Her gün duacıyım onlara” demişti.
İşte hoca için çok söylenecek anlatımlarım var ama bu günkü köşede imkân yok.
İnşallah ilerde anlatmış oluruz.
Allah’ın rahmetine gark olurken Cennet mekânı olsun.
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
İnanç içinde olmayıp, inanç sahiplerini hor görmeye. Onları nerede ise insan yerine koymamaya çalışanların bile bir gün hakikat yoluna düşüp kendilerinin de…
Diğer iman ve inanç içinde olanların imtihan devresi sonunda gerekli kazancı sağlayabilmelerinin duacısıyım.
Bakın bu fani (gelip geçici) dünyadan bir İslam ilmi âlimlerimizden bir cevheri daha Hakk’a yürüyüp imtihanını tamamladı.
Yüce Yaradan bol rahmet eyleye. Mekânı cennet ola.
Evet, Cevher kelimesi bile düşük gelecek bir İman sahibi. İslam ilmini vaiz konuşmaları yanında sohbet esnasında bile insanlara yayıp onlara iman yolunu gösteren bir âlimimiz daha Rahmet-i rahmana kavuşuverdi.
Daima dilinden düşürmediği “Ölüme sevinç içinde gidenlerden oluruz İnşallah-i Tealâ” dediğine nasip oldu. Bizlerde oluruz inşallah.
Önce gıyaben, sonra vaizleri ve daha sonra da kayınpederi rahmetli Mehmet Atçeken’in oğlu rahmetli Osman Atçeken ile bacanak olarak akrabalık da girince onların evlerindeki sohbetlerimizde sıkça karşılaştığım…
Hocaefendimiz rahmetli Tahir Büyükkörükçü ile onun renkli geçen bir hayatını anlatma yerine (ki Medyada genişçe anlatılmakta Google araştırmalarında hayat biyografisi güzelce ifade edilmekte) âcizane anılarımı sunmak isterim.
Askerlik vazifem sonunda şimdi yeksan olan Başaralı Çarşısı’nda açtığım işyeri Kapu Camii’ne yakın olduğu için zaman zaman namaza gidiyordum.
Dostlar dedi ki. “Bir genç askerden gelişi sonra Kapu Camii’nde vaizlik yapıyor. Ama öyle bir vaaz veriyor ki herkes hayran kalıyor ve çok dolmaya başlıyor içerisi.”
Merakla bendenizde gittim. O zamanlar mobilya yapımı ve inşaat projeleri ile meşguldüm
Dinlediğim genç hocayı zevkten de öte. Huşuya varan bir içtenlikle dinledim ve hayran kaldım.
Konuşma şekli örneğin, diğer hocaların “şöyle yaparsanız günaha girersiniz” sertliği içinde değil de “hata ile böyle yaparsak. Allah korusun ona itaat sizlik yapmış olur tabii ki dolayısıyla günah yazılır defterimize…”
Şeklindeki sözlerinin yanında, bunları mesnevi, hadisi şerif ve oluşan hikâyelerle donatması kulakları dört açtırıyordu.
Fakir bir ailenin oğlu bulunan genç hocanın bu güzel anlatımla sevgi kazanması neticesi
Yukarıda bahsettiğim eşraftan olan rahmetli Mehmet Atçeken “Kızımla evlendirirken tüm giderleri de karşılayacağım demesiyle damadı olmuştu.
Rahmetli Hoca için mengene yakınlarında bahçeli tek katlı bir evde yaptırmıştı. Bu eve ziyaretlerimizde hayretime giden bir nokta vardı.
Odanın biri tamamen kitap dolu kütüphane gibi idi ama bu kütüphane her dilde ilim ve bilhassa İslâmî bilgileri havi idi. O kadar ki Çince olanları bile vardı.
Burada vurgulamak istediğim hayatımızda ne yönde akımlar varsa bunları da öğrenmeyi kendilerince de olumlu görmüş olmasını belirtmemdir.
Zaten vaazlarında bunlardan istifade ile her yön oluşumlarını anlatacağı konuya işlerdi.
Konya Kapu Camii’ndeki vaazlarını bendeniz ve Konya Belediyesi ESO Müdürü dostum rahmetli Hüseyin Bey’le zamanın büyük bantlara kaydeden büyük teyplere alabilme yarışında olur hatta bir birimizin kaydedemediğini yine birbirimize verirdik.
Çocukluk ve gençlik zamanlarımda bırakın bir yerde evlerde bile Kur’an öğretmek yasak olduğunu hatırlayarak bir sohbetimizde sormuştum.
“Hocam bu yola ve önemli bilgilere o zamanda nasıl nail olabildiniz. Gerçi bendenizde evde ve bazı hocaların evlerinde gizlice Kur’an öğrenimi yaptım ama serbest zordu” soruma….
“Konya Karma Ortaokul’un üçüncü sınıfında idim. Bir gün Kapu Camisi’nde namaz sonu vaaz hocasını dinlemek istedim.
Hoca öyle bir anlatım içinde idi ki sanki dudaklarından bal akıyor diğer hocalara hiçte uymuyordu.
Hani çocuklara sorarsınız. “Büyüdüğünde ne olacaksınız” diye de ya doktor ya mühendis vb. olacağım derler ya.
Bendede o an bu his doğdu. Allah lütfetti böyle bir yolu bana bahşetti.
Bu hoca gibi nasıl olurum diyerek başvurdum gerekli büyüklere.
Allah razı olsun yol gösterdiler Bulgur Tekkesi’nde ki resmi Kur’an öğretme ve hafız öğretim yerine kaydoldum.
Hocalarım bendenize önem verdiler yardımcı oldular. Fıkıh ve diğer ilmi rahmetli çok değerli hocam rahmetli Hacı Veyszade ve diğer hocalar öğrettiler.
Allah onlardan razı olsun. Mekânları cennet olsun. Her gün duacıyım onlara” demişti.
İşte hoca için çok söylenecek anlatımlarım var ama bu günkü köşede imkân yok.
İnşallah ilerde anlatmış oluruz.
Allah’ın rahmetine gark olurken Cennet mekânı olsun.
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
AHMET GÜLDAĞ
ÇAĞRIŞIMLAR
Necmeddin Erbakan ve Tahir Hocaların
Ardından
(Merhaba gazetesi 7 Mart 2011)
İnnâ Lillâhi ve İnnâ İleyhi Râciûn.
80 yılı aşkın ömürlerinde 50 yılı aşan hizmetleriyle Konyalıların ve Milletimizin olduğu kadar tüm İslam Âlemindeki kardeşlerimizin de hayırla yâd ettikleri iki güzel insanı, bir hafta ara ile kaybettik.
Milletimizin siyasi hayatında unutulmaz hizmetleri olan Merhum Necmeddin ERBAKAN Hocamız ile Konya'mızın yetiştirdiği büyük İslam Âlimi Merhum Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocamız bir hafta ara ile Hakk’a yürüdüler, Hakk’ın rahmetine kavuştular.
Hicretleri Mübarek Olsun. Mekânları Cennet Olsun.
Merhum Hocalarımıza Allah’u Teâlâ’dan(cc) rahmet ve bağışlanma, cennet ve cemâl dileriz.
Ailesinin, yakınlarının, talebelerinin, Milletimizin ve Tüm İslam Alemi’nin de başı sağ olsun.
Necmeddin ERBAKAN Hoca ile Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocalarımızın her ikisini de tanıyanlar bilirler ki, Hocalarımızın vefatları ile bundan sonraki hayatımızda yerleri doldurulamayacak büyüklükte bir eksiklik bir boşluk olacak.
Çünkü ERBAKAN Hoca nasıl siyasi hayatımızda bir kutup yıldızı idiyse, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocamız Konya’mızın manevi hayatında öyle bir kutup yıldızı idi.
Necmeddin ERBAKAN Hoca nasıl siyaseten yokluğa mahkûm edilmeye çalışılan Anadolu insanının önüne yepyeni bir teklif koydu ise, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca efendi de, İslam’ın fert ve cemiyet hayatımızdan çıkarılmaya çalışıldığı karanlık günlerde insanlarımızın önündeki kıyamete kadar etrafına aydınlık saçacak İslam meşalesinin parlaklığını tazeledi.
İslam meşalesinin her şeyden daha yüksekte tutulması gerektiğini hatırlattı ve hayatıyla gösterdi.
Necmeddin ERBAKAN Hoca nasıl siyaseten insanlara İslam’ın sadece Namaz, Oruç ve Hac’dan ibaret olmadığını anlatmaya çalıştı ise, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca efendi de Kürsülerden İslam’a türlü yollarla sokulmaya çalışılan batıl düşüncelerin önüne bir set gibi durup, milletimizin evlatlarının zihinlerinin salim kalmasına öylece çalıştı. İslam’ın altın ölçüleri ile toplum hayatımızı nakış nakış işledi.
Bu büyük hizmetleri nedeniyledir ki ERBAKAN Hocanın ve Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin vefatı ile siyasi ve dini hayatımızda oluşan boşluk, hocalarımızın büyüklüğü ile eşdeğer bir boşluk olmuştur.
Bu sebepledir ki; Siyasette Türkiye’deki faaliyetleri kadar, diğer İslam Ülkelerindeki Müslümanlar için de yaptıkları ile yeri doldurulamayacak olan ERBAKAN Hoca’nın vefatı ile oluşan boşluk, Konya’nın manevi mimarları arasında yer alan büyük İslam âlimi, gönül insanı, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin vefatı ile dini hayatımızda oluşan boşlukla hemen hemen eşdeğerdir.
Onları bilen ve tanıyan herkes şunu takdir eder ki; Milletimiz yeri doldurulması mümkün olmayan iki büyüğünü, çok kısa aralıklarla kaybetti. Her ikisinin bu kadar kısa zaman aralıkları ile kaybı yukarıda da ifade edildiği gibi hakikaten İslam ümmeti ve hassaten milletimiz için büyük bir kayıptır.
Çünkü Onlar sadece Konyalıların ve aziz Milletimizin değil, Ümmeti Muhammed’in büyükleri idi.
Onlar tabir caiz ise kendi sahalarında İslam Âlemi’nin sesi, soluğu, nefesi olan 2 büyük lider idi.
Ömrünü İslam’a ve Müslümanlara adayan ERBAKAN Hoca ile “Çok çile çektik yahu. Bir iyi gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim” diye Milletimiz için arzusunu, iştiyakını izhar eden Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin her ikisinin yaptıkları büyük hizmetlere en başta Konyalılar ve bu Millet şahittir.
Ümmet-i Muhammed için hayatını ortaya koyan adam gibi adamlar olan, hem ERBAKAN Hoca’nın, hem Tahir Hoca Efendi’nin yaptıkları hizmetin hepimiz şahidiyiz.
Bu sebepledir ki; ERBAKAN Hoca’nın yükselttiği siyaset bayrağı ile Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin yükselttiği diyanet ve tasavvuf bayrağını taşımak ve daha yükseklere ulaştırmak da boynumuzun borcudur.
Dünyada yaşanan olayların içyüzünü ve Türkiye deki Müslümanların İslam’a bakış açılarını bir parti liderinden ve bir cami imamından ötelere giderek değiştiren bu yürekli ve cesur insanların bizlere bıraktıkları miraslarının büyüklüğünü görmek isteyenlere son söz olarak şu söylenebilir:
Son yaşanan olaylara ve dünyanın geldiği noktaya bir kez daha bakın.
ERBAKAN ve TAHİR Hocalarımızın ardından, onların vefatlarından sonra, dost düşman herkes tarafından söylenen sözlere bir kez daha bakın.
Hele ki zamanında gerektiği gibi destek olamayanların itiraflarına bir bakın.
Gidenlerin büyüklüğünü görün ki; Size neyin, hangi mirasın kaldığını ve bu mirasın bir kuru başsağlığı mesajı ile geçiştirilemeyeceğini bir kez daha düşünün
80 yılı aşkın ömürlerinde 50 yılı aşan hizmetleriyle Konyalıların ve Milletimizin olduğu kadar tüm İslam Âlemindeki kardeşlerimizin de hayırla yâd ettikleri iki güzel insanı, bir hafta ara ile kaybettik.
Milletimizin siyasi hayatında unutulmaz hizmetleri olan Merhum Necmeddin ERBAKAN Hocamız ile Konya'mızın yetiştirdiği büyük İslam Âlimi Merhum Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocamız bir hafta ara ile Hakk’a yürüdüler, Hakk’ın rahmetine kavuştular.
Hicretleri Mübarek Olsun. Mekânları Cennet Olsun.
Merhum Hocalarımıza Allah’u Teâlâ’dan(cc) rahmet ve bağışlanma, cennet ve cemâl dileriz.
Ailesinin, yakınlarının, talebelerinin, Milletimizin ve Tüm İslam Alemi’nin de başı sağ olsun.
Necmeddin ERBAKAN Hoca ile Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocalarımızın her ikisini de tanıyanlar bilirler ki, Hocalarımızın vefatları ile bundan sonraki hayatımızda yerleri doldurulamayacak büyüklükte bir eksiklik bir boşluk olacak.
Çünkü ERBAKAN Hoca nasıl siyasi hayatımızda bir kutup yıldızı idiyse, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocamız Konya’mızın manevi hayatında öyle bir kutup yıldızı idi.
Necmeddin ERBAKAN Hoca nasıl siyaseten yokluğa mahkûm edilmeye çalışılan Anadolu insanının önüne yepyeni bir teklif koydu ise, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca efendi de, İslam’ın fert ve cemiyet hayatımızdan çıkarılmaya çalışıldığı karanlık günlerde insanlarımızın önündeki kıyamete kadar etrafına aydınlık saçacak İslam meşalesinin parlaklığını tazeledi.
İslam meşalesinin her şeyden daha yüksekte tutulması gerektiğini hatırlattı ve hayatıyla gösterdi.
Necmeddin ERBAKAN Hoca nasıl siyaseten insanlara İslam’ın sadece Namaz, Oruç ve Hac’dan ibaret olmadığını anlatmaya çalıştı ise, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca efendi de Kürsülerden İslam’a türlü yollarla sokulmaya çalışılan batıl düşüncelerin önüne bir set gibi durup, milletimizin evlatlarının zihinlerinin salim kalmasına öylece çalıştı. İslam’ın altın ölçüleri ile toplum hayatımızı nakış nakış işledi.
Bu büyük hizmetleri nedeniyledir ki ERBAKAN Hocanın ve Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin vefatı ile siyasi ve dini hayatımızda oluşan boşluk, hocalarımızın büyüklüğü ile eşdeğer bir boşluk olmuştur.
Bu sebepledir ki; Siyasette Türkiye’deki faaliyetleri kadar, diğer İslam Ülkelerindeki Müslümanlar için de yaptıkları ile yeri doldurulamayacak olan ERBAKAN Hoca’nın vefatı ile oluşan boşluk, Konya’nın manevi mimarları arasında yer alan büyük İslam âlimi, gönül insanı, Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin vefatı ile dini hayatımızda oluşan boşlukla hemen hemen eşdeğerdir.
Onları bilen ve tanıyan herkes şunu takdir eder ki; Milletimiz yeri doldurulması mümkün olmayan iki büyüğünü, çok kısa aralıklarla kaybetti. Her ikisinin bu kadar kısa zaman aralıkları ile kaybı yukarıda da ifade edildiği gibi hakikaten İslam ümmeti ve hassaten milletimiz için büyük bir kayıptır.
Çünkü Onlar sadece Konyalıların ve aziz Milletimizin değil, Ümmeti Muhammed’in büyükleri idi.
Onlar tabir caiz ise kendi sahalarında İslam Âlemi’nin sesi, soluğu, nefesi olan 2 büyük lider idi.
Ömrünü İslam’a ve Müslümanlara adayan ERBAKAN Hoca ile “Çok çile çektik yahu. Bir iyi gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim” diye Milletimiz için arzusunu, iştiyakını izhar eden Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin her ikisinin yaptıkları büyük hizmetlere en başta Konyalılar ve bu Millet şahittir.
Ümmet-i Muhammed için hayatını ortaya koyan adam gibi adamlar olan, hem ERBAKAN Hoca’nın, hem Tahir Hoca Efendi’nin yaptıkları hizmetin hepimiz şahidiyiz.
Bu sebepledir ki; ERBAKAN Hoca’nın yükselttiği siyaset bayrağı ile Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hoca Efendi’nin yükselttiği diyanet ve tasavvuf bayrağını taşımak ve daha yükseklere ulaştırmak da boynumuzun borcudur.
Dünyada yaşanan olayların içyüzünü ve Türkiye deki Müslümanların İslam’a bakış açılarını bir parti liderinden ve bir cami imamından ötelere giderek değiştiren bu yürekli ve cesur insanların bizlere bıraktıkları miraslarının büyüklüğünü görmek isteyenlere son söz olarak şu söylenebilir:
Son yaşanan olaylara ve dünyanın geldiği noktaya bir kez daha bakın.
ERBAKAN ve TAHİR Hocalarımızın ardından, onların vefatlarından sonra, dost düşman herkes tarafından söylenen sözlere bir kez daha bakın.
Hele ki zamanında gerektiği gibi destek olamayanların itiraflarına bir bakın.
Gidenlerin büyüklüğünü görün ki; Size neyin, hangi mirasın kaldığını ve bu mirasın bir kuru başsağlığı mesajı ile geçiştirilemeyeceğini bir kez daha düşünün
SÜLEYMAN KÜÇÜK
DÜŞÜNÜYORUM
Tahir Hocamızın Ardından
(Merhaba gazetesi 7 Mart 2011)
Dünya üzerinde her şeyi ve her insan Fanidir Baki Olan Celal ve ikram
sahibi Allah'ın veçhidir yani Yaradan’ın dışındaki bütün varlıklar ölümü
tadacaktır ölüm bir yok oluş değildir Sadece mekan değiştirmektir Hz
Mevlana'nın ifadesi ile vuslattır sevgiliye kavuşmaktır şebi aruz dur insanın
cesedi dünyaya aittir topraktan yaratılmıştır topraktan beslenir ve Yine toprak
olacaktır baki olan insanın ruhudur Çünkü o Allah'ın levhasıdır Allah kendi
ruhundan üfürmüştür Onun için ölenlere
öldü demiyoruz ölümün acısını tatlı diyoruz televizyon ekranlarında Her cuma
günü evimize misafir ettiğimiz Tahir Büyükkörükçü hocamız Her insan gibi ölümün
acısını tattı hiç dilinden düşürmediği Rabbine Nihayet kavuştu 86 sene gıpta
edilecek bereketi bir ömür sürdü Bu güne kadar kürsülerden o bizim için dua
ederken Bundan böyle biz ona dua edeceğiz O bize vereceğini verdi öğreteceği ne
öğretti göstereceğini gösterdi artık biz ona vereceğiz sadakalarımızı
dualarımızı Biz ona göndereceğiz
Yirminci Asrın ikinci yarısında 1948-2011 Konya'nın diriltici neşesi ve
şakıyan Bülbül olan hocamız sadece ceset olarak bu dünyayı terk etti ama
gönüllerde yaşamaya devam edecektir Nitekim vaazlarından birinde inşallah
ölmeyeceğin vaaz kasetleri ve gönüllerde yaşayacağını demiş ki bizimlesin Hacıveyiszade’lere
yetişemedik Lâdikli Hacı Ahmet göremedi Konya’nın
büyüklerini Konya İmam Hatip Lisesi'nde okurken hocalarımızdan öğrendik Bir de
Tahir hocamızın vaazlarından duyduk Tahir hocamız bizim metni örneği öneri ve
ışığı oldu Tahir hocamızın ismi Konya ile Özdeş hale geldi
Konya dışındaki insanlara sorsanız anne ismi nedir hatırlatır neleri
çağrıştırır üç şeyi sıralanacaktır tahıl ambarı Mevlana ve Tahir Hoca Erbakan
hocamızın hemen arkasından hocamızın vefatı ayrı bir ufuktur tevafuktur
hayatlarında Birbirlerini çok sevmişler Cenab-ı Mevla ahirette de birlikte
olmalarını istemiş yetimi akran bırakmamıştır Hadi şerifte Kişi sevdiğiyle
beraberdir buyurulmuştur Allah her ikisine de rahmet etsin bu dünyada
buluşturduğu gibi cennetinde buluştursun görürsün
TAHİR HOCAMIZ FARKLI BİR HOCAYDI
Evet merhum Tahir Büyükkörükçü hocamız Konya’mızın
son medrese kökenli icazetli alimlerinden de yirminci Asır Konya Mevlana’sı idi
nazarında hep Mevlana'ya anlatırdı Mevlana'nın beyitleri ile konuşuyordu
binlerce Mesnevi beyit Gönlüm değildi hafızasında Haydi vaaz kürsüsüne çıkınca
uykular açılır insanlar coşar de gözlerden yaş akardı adeta yağmurun toprağa
can verdiği gibi kalpler can bulurdu vaazları artık kapu caminin kürsüsü Öksüz
cemaati yetim kaldı artık Kapı Camii kürsüsünde Ladikli Ahmet Ağa'nın ruhuna
Fatihalar gönderen onunla yaşadığı maceralarını anlatan olmayacak varsa kapı
Cami'nin kürsüsünden Hz Mevlana'nın mübarek beyitlerini onun kadar içilir ve
coşkulu kimse anlatmayacak Tahir hocamızın farklı bir tarzı ve üslubu vardı
tane tane anlatırdı şiir gibi konuşurdu gönüllere hitap ederdi sözleri Kalplere
bir mızrak gibi saplanır insan günlerce o sözlerinin tefsirinde kalırdı çünkü
hocamız söylediği bizzat yaşardı yaşayarak anlatırdı örnekleri hayatımdan
verirdi olan için yaratılmıştır Rabbimiz onu Konyalıya Atatürk insanlara bir
lütuf olarak göndermişti bir vaazında anlatmıştı gençliğinde ilk çıktığı
vaazlarında birinde Cibril hadisini anlatacaktır uzunca aldığı notu evde
unutmuş besmele-i çekmiş yaradana sığınıp başlamıştı sanki kalbine yazılmıştı
sanki Cebrail arkasından destekliyordu o o gün virgülüne dahi unutmadan Cibril
hadisi ne ezberden anlatmıştı kendisiyle anlattığına inanamamıştım hocamız
müteakip yaşıyordu Onun için tesirli idi vaazlarında zaman zaman Ah ah demesi
Var ya insanı ciğerlerime işliyordu son yıllarda Konya televizyonunun
yayınlanan varlığının tiryakisi olmuştum cuma günleri Kon TV yi açıyor Onu
dinliyordum çoğu bildiğin konularda ama dinledikçe içim açılıyor. Ruhum
dinleniyordu günün Hay huyu içinde kalbimde oluşan katılıklar yumuşuyor paslar siliniyordu
Tahir hocamız sadakayı cariye olan
kasetleri ile evlerimizde ekranlarda yaşamaya Kalplerimizi yumuşatmaya devam
edecek Çünkü üç kişinin amel defteri kapanmaz buyurur Efendimiz Bunlar sadaka-i
cariye sahibi kul faydalı İlim ve eser bırakan ailen ve kendisine dua edecek
hayırlı evlat yetiştiren ebeveyn Tahir hocamızdan bu üç harfli de vardı
binlerce kaset TV sihirli ve CD'si ile yazdığı kitabıyla sadaka-i cariye ve
ilmi Eser sahibidir yine Abdurrahman Büyükkörükçü Hoca ve Salih bir evlat
bırakmıştır nice Alimler bilir ne bir eser bırakabilmek ne hayırlı bir evlat
hayırlı evlat sahibi olmak bir lütuftur Tahir Hocamız dahil Utku Eren
hocalardan biridir Allah mekanını cennet etsin rahmetiyle ruhunu kuşatsın
bizleri ve şefaatine nail etsin geride kalanlarına Allah sabırlar versin
Abdurrahman hocama da başsağlığı dilerken babasının bıraktığı boşluğu
doldurması ve hayırlı hizmetlere de devam etmesini istiyoruz
RECEP ÖĞÜTÇÜ
Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi
vefat etti
Konya'nın manevi mimarlarından büyük İslam alimi gönül insanı binlerce
talebe yetiştiren ve insanlığa yön veren Kutup yıldızı Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi
hakkın rahmetine kavuştu son günlerde yoğun bakımda tedavi gören Tahir
Büyükkörükçü hocanın son nefesini dün sabah saatlerinde verdiği öğrenildi cenazesi
dün Hastaneden evine getirilen Büyükkörükçü Hoca efendi bugün öğle namazına
müteakiben Kapu Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Üçler
mezarlığında toprağa defnedilecek İslam’a Üstün hizmetleri bulunan Peygamber
Efendimizin hayatını genç zihinlere Nakış nakış işleyen büyük İslam alimi Tahir
Büyükkörükçü hocaya Allah'tan rahmet diliyoruz Tüm İslam aleminin başı sağ
olsun.
Büyük hizmetlerde
bulundu çile çekti
Ömrünü İslam'a adayan Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi 1925 yılında
Konya'da doğdu Konya'nın meşhur hoca efendilerinden Hacıveyiszade Mustafa Kurucu
Hoca dan hadis dersleri aldı hayran olduğu Mahmut Sami Ramazanoğlu
Hazretleri'nden de manevi ders alan Tahir Büyükkörükçü askerlik dönüşü eski
garaj civarındaki boncuk Camii'nde imamlığa başladı çeşitli camilerde verdiği
vaazları ilgi her geçen gün arttı zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi
Akseki’nin Konya'ya gelişinde vaazını dinlediği Tahir Hoca Prosedür gereği
yapılan bir imtihanla 1951 yılında Konya merkez Valiliğine tayin edildi
Konya Müftülüğü yaptı
1965 yılında Konya müftüsü olan
Tahir Büyükkörükçü 7 yıla yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi
arzusu ile tekrar Kısa bir süre vaizlik yaptı 1973 yılında emekliye ayrıldı
1977 yılında Milli selamet Partisi'nden Konya milletvekili olarak meclise girdi
12 Eylül darbesinde tutuklandı İslami esaslara dönülmesini ve İslami devlet
kurulmasını istediği iddiasıyla askeri mahkemede yargılanarak 11 ay cezaevinde
kaldı
İşte Tahir hocanın arkadaşları
Başta Mahmut Sami Ramazanoğlu Hazretleri olmak üzere Lâdikli Hacı Ahmet Efendi Hacıveyiszade
Mustafa Efendi Muhammed Harrani Hazretleri Musa Topbaş Efendi Muhammed Zahit
Kotku Hoca efendi Mekkeli Üstad Muhammed Alevi Maliki Yahyalı Hacı Hasan Efendi
Necip Fazıl Ali Ulvi kurucu Hoca efendi havlucu Ahmet Efendi Konyalı Dişçi
Mehmet Efendi gibi âlimler Tahir Büyükkörükçü hoca efendiyi ziyaret edenler
arasındaydı
Hayatı hakkında
1925 Konya doğumlu ilkokulu Mahalle Okulu'nda okur Konya'da karma Ortaokulu olarak bilinen
meşhur Okulu okula devam eder üçüncü sınıfta okuduğu sıralar bir gün Kapu
Camii'nde gider Cami kürsüsünde bir hoca efendi çok etkili bir üslupla cemaate
vaaz vermektedir vaazdan öylesine etkilenir ki içinden bende böyle ilim sahibi
ve güzel konuşan bir vaiz olsam diye geçirir daha sonra bu okulu bırakarak Bu yüzden dersler almaya başlar 1940 yılında
siyasi baskılara ve yasaklara tutumuna rağmen kitaplarını Gömleğinin içinde
saklayarak hocasından icazet alıncaya kadar tek başına kararlı bir şekilde
eğitimini tamamlar Konya'nın meşhur hoca efendilerinden Hacıveyiszade Mustafa
kurucu Hoca'dan hadis ilmini öğrenir Ebu Said Muhammed Hadimi Hazretlerinin
berika adlı eserinde kurucu Hoca'dan okur Bu arada oluyor hafızlık merkezi olan
bulgur tekkesinde hafızlık çalışmalarına devam eder Fırsat buldukça da hacı
Efendi'den Farsça dersleri alır
Vaaz kürsüsü- meclis
kürsüsü -Cezaevi
Hayran olduğu Mahmut Sami
Ramazanoğlu hazretlerinden de manevi ders çalan Tahir Büyükkörükçü kararlı ve
titizdir Dervişler artık asker dönüşü eski garaj civarındaki boncuk Camii'nde
imamla başlar Diğer yandan da yarım kalan hafızlığını tamamlar çeşitli
camilerde verdiği vaazları Bağcılar'a ilgi er geçen gün artar zamanın Diyanet
İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki bir vesile ile Konya'ya gelir ve Tahir
hocanın vaazında dinler çok beğenir Prosedür gereği yapılan bir insanla Tahir
Hoca Konya merkez Valiliğine tayin edilir yıl 1951 1960 İhtilali ne kadar
ateşli ve etkili bazılarına devam eden Tahir Hoca ihtilalden sıkıntılı
günlerinde dahi var vermeye korkmadan devam eder 2 yıl sonra mahkemeye
verilerek vaizlik vesikası elimden alınır ve 8 ay konuşulmaz 1964 yılında
Burdur'a Sürgün edilir kocaya ceza verdiğini sananlar Burdur halkına ödül
verilmiştir Aslında 1965'te ki siyasi değişiklik sonrası Konya'ya müftü olarak
döner 7 yıla yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi arzusu ile tekrar
Kısa bir süre Valilik yapar vaizlik yapar ve 1973 yılında emekliye ayrılır
siyasetten hiç hoşlanmadığı halde büyüklerinin isteğiyle 1977 yılında Milli
selamet Partisi'nden Konya milletvekili olarak meclise girer 12 Eylül
darbesinde tutuklanır İslami esaslara dönülmesini ve İslam devleti kurulmasını
istediği iddiasıyla askeri mahkemede yargılanır 11 ay ceza evinde kalır 5 yıl
devam eden mahkemelerden sonra 1985'te Beraat eder Cezaevinden çıkınca tekrar Kapu
Camii'nde döner ve bazıları 1999 yılına kadar devam eder
Nasıl bir insandı
Misafirperverdir başta Mahmut Sami Ramazanoğlu Efendi Hazretleri olmak
üzere Lâdikli Hacı Ahmet Efendi Hacıveyiszade Mustafa Efendi Muhammed Harrani
Hazretleri Musa Topbaş Efendi Muhammed Zahit Kotku Hazretleri Mekkeli Üstad
Muhammed Alevi Maliki Yahyalı Hacı Hasan Efendi Üstad Ali Ulvi kurucu havlucu
Ahmet Efendi Konyalı Dişçi Mehmet Efendi gibi büyükler Necip Fazıl gibi nice
üstatlar evlerine teşrif etmişlerdir hâlihazırda
yaşayan birçok zevat da evlerinde misafir olmuştur Allah dostlarına dost
düşmanlarına karşı düşmandır Mevlana hayrandır ve binlerce Mesnevi beytini
vaazlarında ezbere okur Mehmet Akif çok sever Üstad Necip Fazıl'a muhkem
dostlukları vardır Ali Ulvi kurucu ile sohbetlerini doyum olmaz fıkıh ve
Tasavvuf da çok titizdir İmamı Azam Hazretleri'nin çok sever ve Hanefi fıkıh
konusunda lakaydi lige asla taviz vermez tasavvufta ise ölçüsü şeriattır
tasavvufa asla dil uzatır mı ama şeri şeriata uymayan hallere de asla ihsan etmez Hayır yapma da önde olmayı sever yakınlarına ve çevresine
nerede bir hayır işi varsa sizinle mutlaka payınız katkımız olsun diye tavsiye
eder haftalık sohbetlerinde mutlaka para toplanır ve bir ihtiyaç sahibine
yardım edilir hafızlığını tamamlayan umreye göndererek ödüllendirir un en büyük
derdi İslam'ın ve Müslümanların yüzünün güldürmesi çok çile çektik bu İyi gün
bir İyi gün görelim İslami adımını bir
olalım da öyle ölelim der Müslümanların yüzünde gülmesi için İmam Hatip
okullarını özel bir önem verir evladım olsa hepsini imam hatipten geçiririm der.
MEMLEKET GAZETESİ
Tahir
Hoca'nın Ardından
Tahir Büyükkörükçü (RH. A) Hoca efendinin 5 Mart 2011
tarihinde Hakk’a(CC) yürümesinin üzerinden 2 yıl geçti.
“Âlimin Ölümü Âlemin Ölümü Gibidir” hükmünce Konya’mızda daha ilk günden hissedilmeye başlanan eksikliği nerede ise her geçen gün daha da artmaktadır.
Hacı Veyis zâde Mustafa Kurucu (KS) den bu yana sadece Konya’nın, hatta sadece Türkiye’nin de değil, tüm İslam âleminin hocası olarak kabul edilen Sultan ül Vaizin olan Hocamızın arkasında bıraktığı boşluk öyle her hocanın dolduracağı, hatta her babayiğidin dolduracağı bir boşluk değildir.
86 yıllık ömründe insanlara İslam dininin, İslam Peygamberinin(SAV), Kur’an-ı Kerimin, İslam Ahlakının ve Sahabe efendilerimizin(RA) sevgisini anlatan, aşılayan Tahir Hoca(RHA) diğer yandan da aynı zamanda İslam düşmanlarının ve karşıtlarının kalbine korku salan bir Mücahit idi.
Ömrünü İslama adayan Tahir Büyükkörükçü Hoca efendiye Mevlana Celaleddin Rumi(KS)ve Hacı Veyis zade Mustafa Kurucu (RH. A) den sonra Konyalıların gösterdiği ilgi ve teveccüh 1960 ve 1980 ihtilal yıllarından sonra kurulu düzenin temsilcilerinin zulmüne rağmen hiç eksilmemiştir.
Çünkü Tahir Büyükkörükçü (RH. A) Konyalıların darlıkta ve bollukta yanı başlarında buldukları hocaları olmasının yanında, görev yaptığı camilerde mihrapta yetkin bir alim, kürsisinde bir vaiz, Mahmud Sami Ramazanoğlu(KS) huzurunda bir mürit, Lâdikli Hacı Ahmet Efendi (KS) ile, Hacı Veyis zade Mustafa Efendi(KS) yanında bir talebe, Muhammed Harrani Hazretleri (RHA), Musa Topbaş( RHA), Üstat Muhammed Alevi Maliki(RHA), Yahyalı lı Hacı Hasan Efendi(RHA), Necip Fazıl Kısakürek(RHA), Ali Ulvi Kurucu(RHA) ile Konyalı Dişçi Mehmet Efendi(RHA) yanında sadık bir dost idi.
Bu özellikleri bünyesinde toplaması sebebiyle uzun yıllar kürsüde, özellikle de kendi ifadesiyle Kapu Camiinin kara kürsisinde eksikliği hissedilecektir.
Cenaze merasiminde yaşanan izdiham sadece Konyalıların öksüz kaldığının değil, Hz Mevlana (KS) nın Mesnevisinin, Hafız-ı Şirazi (RHA) nin rubailerinin ve İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif(RHA) ile Koca Üstat Necip Fazıl(RHA) in beyitlerinin de kürsülerde öksüz kaldığının şahidi olmuştur.
İslam adına, iman adına, Rasûlullah (SAV)ın sünnetini ihya adına malı ve canıyla mücadele eden ve bu titizliğiyle inanan insanların kalbinde taht kuran: Tahir Hoca(RHA)yı diğer bir çok hoca efendiden ayıran temel özellik, bütün hayatı boyunca tavizsiz bir şekilde Allah(CC)ın dostlarına dost, düşmanlarına karşı düşman olmasıdır.
Ladini eğitim sisteminin uygulanmasıyla İslam Fıkhı ve tasavvufunun hayatın her alanından silinmeye çalışılmasına karşı şiddetle muhalefet eden Hoca efendi, İmam-ı Azam Ebu Hanife(RHA)’den buyana sağlam kaynaklarla intikal eden Hanefi Fıkhının uygulanması konusunda asla taviz vermememsiyle de öne çıkmıştır.
Çünkü onun mensubu olduğu tasavvuf yolunun değişmez ölçüsü Şeriat-ı Resul(SAV)dür.
Hocası Hacı Veyis zade Mustafa Kurucu(RHA) gibi hayır işlerinde öncülük eden Hoca efendinin nerede bir hayır işi varsa, mutlaka payının ve katkısının olduğu, hatta Kapu camii kürsüsündeki vaaz ve nasihatinden sonra ilk para veren kişinin kendisi olduğu çok kereler vaki olmuştur.
Ceberut tek parti iktidarından buyana bir türlü yüzü gülmeyen insanlarımızın yüzünün gülmesini en büyük derdi olarak gören ve ifade eden Hoca efendinin, “Çok çile çektik. Bir iyi gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim” sözü sanki kendisinden sonrakilere bir vasiyet ve bir müjde olarak kalacak gibidir.
Kürsüde olduğu yıllarda kendini yakıp etrafını aydınlatan bir kandil gibi vaaz ve nasihatleriyle geride hoş bir seda bırakan ve kürsüsünün etrafında topladığı cemaatinden, özellikle de gençlerden çok büyük manevî beklentileri olan hocamızın bu beklentilerinin tez zamanda hayata geçmesi temennisiyle vefat yıldönümünde rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Kabri cennet Olsun.
“Âlimin Ölümü Âlemin Ölümü Gibidir” hükmünce Konya’mızda daha ilk günden hissedilmeye başlanan eksikliği nerede ise her geçen gün daha da artmaktadır.
Hacı Veyis zâde Mustafa Kurucu (KS) den bu yana sadece Konya’nın, hatta sadece Türkiye’nin de değil, tüm İslam âleminin hocası olarak kabul edilen Sultan ül Vaizin olan Hocamızın arkasında bıraktığı boşluk öyle her hocanın dolduracağı, hatta her babayiğidin dolduracağı bir boşluk değildir.
86 yıllık ömründe insanlara İslam dininin, İslam Peygamberinin(SAV), Kur’an-ı Kerimin, İslam Ahlakının ve Sahabe efendilerimizin(RA) sevgisini anlatan, aşılayan Tahir Hoca(RHA) diğer yandan da aynı zamanda İslam düşmanlarının ve karşıtlarının kalbine korku salan bir Mücahit idi.
Ömrünü İslama adayan Tahir Büyükkörükçü Hoca efendiye Mevlana Celaleddin Rumi(KS)ve Hacı Veyis zade Mustafa Kurucu (RH. A) den sonra Konyalıların gösterdiği ilgi ve teveccüh 1960 ve 1980 ihtilal yıllarından sonra kurulu düzenin temsilcilerinin zulmüne rağmen hiç eksilmemiştir.
Çünkü Tahir Büyükkörükçü (RH. A) Konyalıların darlıkta ve bollukta yanı başlarında buldukları hocaları olmasının yanında, görev yaptığı camilerde mihrapta yetkin bir alim, kürsisinde bir vaiz, Mahmud Sami Ramazanoğlu(KS) huzurunda bir mürit, Lâdikli Hacı Ahmet Efendi (KS) ile, Hacı Veyis zade Mustafa Efendi(KS) yanında bir talebe, Muhammed Harrani Hazretleri (RHA), Musa Topbaş( RHA), Üstat Muhammed Alevi Maliki(RHA), Yahyalı lı Hacı Hasan Efendi(RHA), Necip Fazıl Kısakürek(RHA), Ali Ulvi Kurucu(RHA) ile Konyalı Dişçi Mehmet Efendi(RHA) yanında sadık bir dost idi.
Bu özellikleri bünyesinde toplaması sebebiyle uzun yıllar kürsüde, özellikle de kendi ifadesiyle Kapu Camiinin kara kürsisinde eksikliği hissedilecektir.
Cenaze merasiminde yaşanan izdiham sadece Konyalıların öksüz kaldığının değil, Hz Mevlana (KS) nın Mesnevisinin, Hafız-ı Şirazi (RHA) nin rubailerinin ve İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif(RHA) ile Koca Üstat Necip Fazıl(RHA) in beyitlerinin de kürsülerde öksüz kaldığının şahidi olmuştur.
İslam adına, iman adına, Rasûlullah (SAV)ın sünnetini ihya adına malı ve canıyla mücadele eden ve bu titizliğiyle inanan insanların kalbinde taht kuran: Tahir Hoca(RHA)yı diğer bir çok hoca efendiden ayıran temel özellik, bütün hayatı boyunca tavizsiz bir şekilde Allah(CC)ın dostlarına dost, düşmanlarına karşı düşman olmasıdır.
Ladini eğitim sisteminin uygulanmasıyla İslam Fıkhı ve tasavvufunun hayatın her alanından silinmeye çalışılmasına karşı şiddetle muhalefet eden Hoca efendi, İmam-ı Azam Ebu Hanife(RHA)’den buyana sağlam kaynaklarla intikal eden Hanefi Fıkhının uygulanması konusunda asla taviz vermememsiyle de öne çıkmıştır.
Çünkü onun mensubu olduğu tasavvuf yolunun değişmez ölçüsü Şeriat-ı Resul(SAV)dür.
Hocası Hacı Veyis zade Mustafa Kurucu(RHA) gibi hayır işlerinde öncülük eden Hoca efendinin nerede bir hayır işi varsa, mutlaka payının ve katkısının olduğu, hatta Kapu camii kürsüsündeki vaaz ve nasihatinden sonra ilk para veren kişinin kendisi olduğu çok kereler vaki olmuştur.
Ceberut tek parti iktidarından buyana bir türlü yüzü gülmeyen insanlarımızın yüzünün gülmesini en büyük derdi olarak gören ve ifade eden Hoca efendinin, “Çok çile çektik. Bir iyi gün görelim, İslâm adına bir oh diyelim de öyle ölelim” sözü sanki kendisinden sonrakilere bir vasiyet ve bir müjde olarak kalacak gibidir.
Kürsüde olduğu yıllarda kendini yakıp etrafını aydınlatan bir kandil gibi vaaz ve nasihatleriyle geride hoş bir seda bırakan ve kürsüsünün etrafında topladığı cemaatinden, özellikle de gençlerden çok büyük manevî beklentileri olan hocamızın bu beklentilerinin tez zamanda hayata geçmesi temennisiyle vefat yıldönümünde rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Kabri cennet Olsun.
Şehir
ve gündem
Alimin
ölümü
Çetin
oranlı
(Merhaba gazetesi 7 Mart 2011)
izin ve bayram ziyaretleri vesilesiyle görüştüğümüz Ankara'daki akrabalarımızla biri Konya'ya üniversite öğrencisi olarak ilk geldiğim günden bu yana Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi sorar onun var kasetlerinden isterdim Belli ki Hoca efendi tam manası ile Bam telinden yakalayan o enfes ve adları ile gönüllere girmeyi gönülleri fethetmeyi başarmıştı o akrabamızın uyandırdığı merak duygusuyla tanıdım Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi insanlarımız ve memleketimiz için büyük hizmetlerden hizmetler üreten ve altı gün arayla vefat eden iki büyük insanı hafızalardan silinmeyecek cenaze merasimleri ile son yolculuklarına uğurladık Dün cenaze namazına katılmak için kapı Camii'ne Doğru yol alırken inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştık Konya insanı adeta cenaze namazı için şehrin bölgesine atmıştı öylesine yoğun bir kalabalık vardı ki hükümet meydanı ile son görev yapmak isteyen insanlarla dolmuş alilikten İplikçi Camii'nden ve Şerafettin Camii'nden öteye adım atma imkanı kalmamıştır öğle namazı için çevredeki bütün camilerde yer kalmamıştı insanlar yeşil alanlar üzerinde namazlarını veda etmek zorunda kalmıştı Bu sebeple Biz ancak Valiliği Yar Yoluna Konuşsana Bildik yüz binlerle ifade edilebilecek samimi topluluğun tek açıklaması vardı Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendinin dini hayatımıza insanların kimlikleriyle buluşmasına önemli katkıları olmuş cenazeye katılan yüz binler insan Vefa duygusuyla orada kadar gelmişti Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi insanların dünya ve ahret kurtuluşu için fedakârca paylaştığı derinliği birikiminin yanı sıra karşındakinin anlayabileceği ölçüde kullandığı açık Türkçe ile de tabir Hatip'te bir Hatip'te Usta bir Hatip'te O nedenle katıldığı O nedenle kitle iletişiminin yeterince yaygınlaşması dönemde bile Hoca efendi'nin ünlü sınırları açmıştır
Kitle iletişiminin yeterince yazdığın ulaşmadığı
dönemde bile Hoca efendi'nin ünlü sınırları açmıştı Anadolu'da imanlı nesiller
yetiştirilmesi için bizim gibi sonraki kuşakların huzur bulması için Tıpkı
Erbakan Hoca gibi 86 yıllık ömrü boyunca çırpındı durdu Tahir Büyükkörükçü Hoca
efendi FG Hoca Efendi'nin Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi için yayınladığı
taziye mesajı o büyük fedakarlığı gayet güzel özetliyordu Hayatını İslami
yaşama ve Yaşatma ya adamış coşkulu ibadetleri ile gönülleri Fetih etmiş bilim
adamı İlmiliye İrfan'ı ile ülkemizde temayüz etmiş Hacı Veyis zade Mustafa
Hoca'dan Işık almış hak dostlarından Muhammed Sami Ramazanoğlu Hazretleri'nden
ve manevi ders almış olan Konya'nın manevi dinamiklerinden Tahir Büyükkörükçü
Hoca efendi Kur'an ve Sünnet ışığında bir ömür yaşadığı bu dünyadan onun gibi
bir de geldi geçti ancak geriye kendisinin hep hayır duaları anılmasını
sağlayacak ameller nesiller bıraktı dün Kapu Camii ve hükümet meydanı
çevresinde ki o büyük kalabalık sus sözdeki Derin mânâyı bir defa daha
hatırlatır gibiydi alimin ölümü alemin ölümü gibidir Mekanı cennet olsun.
Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi’nin vefat haberini alan Konyalılar
gözyaşlarına boğuldu. Bazı vatandaşlar Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi’nin
Erenköy'deki evine giderek aileye başsağlığı diledi.
Büyük İslam Âlimi Tahir Büyükkörükçü Hoca
efendi’nin vefatı memleketi Konya’yı üzüntüye boğdu.
Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi’nin vefat haberini
alan Konyalılar gözyaşlarına boğuldu. Bazı vatandaşlar Tahir Büyükkörükçü Hoca
efendi’nin Erenköy'deki evine giderek aileye başsağlığı diledi.
KONTV 'de canlı yayma katılan Konya Müftüsü Şükrü
Özbuday. Tahir Hoca yı anlattı. Konya'nın Tahir Hocasıyla bütünleştiğini ve
özdeşleştiğini belirten Özbuğday "Konyalılar yıllarca hocamızın
sohbetlerini ve vaazlarını dinlediler. Cenabı-ı Hak rahmet eylesin. Gerçekten
büyük bir kayıptır. Hocamız Cenabı-ı Hakk'a kavuşmuştur. Yanın asırdan buyana
kürsülerden vaaz ettiler. Bizde ilkokul yıllarından beri Kapu Camii'nde O'nun
vaazlarım dinledik. Ondan bir şeyler almaya, istifade etmeye gayret ederdik.
O'nun vaazlarını dinleyerek büyüdük. Ben hocamıza 'Sultan-ul Vaizi', yani
'Vaizlerin Sultam' diyorum. Mevla rahmet eylesin" dedi. Konuşması
sırasında gözyaşlarına hâkim olamayan Şükrü özbuğday, Tahir Hoca efendi’nin
bugünkü cenaze namazına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez 'in de
katılacağını açıkladı.
Oğul
Büyükkörükçü' Ümmeti Muhammed'in başı sağ olsun
Büyük İslam Âlimi Tahir Büyükkörükçü Hoca
efendi’nin vefatının ardından ilk kez konuşan oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü
Hoca, gözyaşları içinde İslam âlemine başsağlığı diledi. Abdurrahman
Büyükkörükçü "Ümmeti Muhammed in başı sağ olsun. Rabbim, bizlere onlara
layık olmayı nasip etsin. Bir Âlimin ölümü Alemin ölümünden daha ağır ve daha
ciddidir. Dostlarımızdan sevenlerinden Hatimler, Dualar. Yasinler bekliyorum.
Onun tek arzusu buydu. Hepimizin başı sağ olsun" dedi.
Tahir Büyükkörükçü Hakk'a yürüdü (6 Mart
2011 Yeni Konya)
Bir süredir tedavi gören Konya'nın Hocası. Büyük
İslam Âlimi Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi, dün sabah saatlerinde Hakk'ın
rahmetine kavuştu.
Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi'nin cenazesi pazar
günü öğle namazına müteakip Kapu Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından
Üçler Mezarlığında toprağa verilecek.
TAHİR
BÜYÜKKÖRÜKÇÜ
HOCAEFENDİ KİMDİR?
Ömrünü Islama adayan Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi,
1925 yılında Konya'da doğdu. İlkokulu mahalle okulunda, ortaokulu ise Karma
Ortaokulu'nda okudu. Üçüncü sınıfta okuduğu sıralarda Kapu Camii'ne giden ve
burada bir Hacı İsa Ruhi Bolay efendinin vaazından çok etkilenen Büyükkörükçü.
daha sonra okulunu bırakarak Bolay 'dan ders almaya başladı.
Konya'nın Meşhur hoca efendilerinden Hacı Veyis zâde
Mustafa Kurucu Hocadan Hadis dersleri aldı. Ebû Said Muhammed Hadimi
hazretlerinin Berika adlı eserini de, Kurucu Hoca'dan okudu. Bu arada, o günün
hafızlık merkezi olan Bulgur Tekkesinde hafızlık çalışmalarına devam etti.
Fırsat buldukça da Hacı Hâki Efendiden Farsça dersleri alır.
Hayran olduğu Mahmut Sami Ramazanoğlu
hazretlerinden de manevi de ıs alan Tahir Büyükkörükçü, asker dönüşü, eski
garaj civarındaki Boncuk Camiinde imamlığa başladı ve diğer yandan da yarım
kalan hafızlığını tamamladı. Çeşitli camilerde verdiği vaazlara ilgi her geçen
gün arttı. Zamanın Diyanet İşleri Başkam Ahmet Hamdi Akseki bir vesile ile
Konya'ya geldi ve Tahir Hoca'nın vaazını dinleyerek, çok beğendi. Prosedür
gereği yapılan bir imtihanla Tahir Hoca 1951 yılında Konya merkez vaizliğine
tayin edildi.
1960 İhtilaline kadar vaazlarına devam eden Tahir
Hoca, İhtilalın sıkıntılı günlerinde dahi vaaz vermeye korkmadan devam etti.
İki yıl sonra mahkemeye verilerek vaizlik vesikası elinden alındı 1964 yılında
Burdura sürgün edildi. Hocaya ceza verdiğini sananlar Burdur halkına ödül
vermiştir aslında...
1965'te Konya'ya müftü olarak döndü. Yedi yıla
yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi arzusu ile tekrar kısa bir
süre vaizlik yaptı ve 1973 yılında emekliye ayrıldı.
1977 yılında Milli Selamet Partisinden Konya
milletvekili olarak Meclise girdi. 12 Eylül darbesinde tutuklandı; 'İslâmî
esaslara dönülmesini ve İslâmî devlet kurulmasını istediği' iddiasıyla Askeri
Mahkemece yargılanarak, 11 ay cezaevinde kaldı. Beş yıl devam eden
mahkemelerden sonra 1985'te berat etti. Cezaevinden çıkınca tekrar Kapu Camii
ne döndü ve vaazları 1999 yılma kadar devam etti.
Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi birçok önemli
özelliğinin yanı sıra misafirperverliği ile de bilindi. Başta Mahmut Sami
Ramazanoğlu hazretleri olmak üzere, Lâdikli Hacı Ahmed Efendi, Hacı Veyis Zade
Mustafa Efendi, Muhammed Harrani Hazretleri, MusaTopbaş Efendi, Muhammed Zahid
Kotku Efendi, Mekkeli Üstat Muhammed Alevi Maliki, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi.
Necip Fazıl, Ali Ulvi Kurucu Hoca efendi, Havlucu Ahmet Efendi, Konyalı Dişçi Mehmet
Efendi gibi nice âlimler ve büyükler de Tahir Büyükkörükçü Hoca efendiyi evinde
ziyaret etti.
Bakan Davutoğlu, cenazeye geliyor
Konya Valisi Aydın Nezih Doğan Tahir Büyükkörükçü
Hoca efendi'nin vefatı üzerine Erenköy'deki evine taziye ziyaretinde bulundu.
Konya Valisi Aydın Nezih Doğan Tahir Büyükkörükçü
Hoca efendi'nin vefatı üzerine Erenköy'deki evine taziye ziyaretinde bulundu.
Vali Aydın Nezih Doğan, Konya İl Emniyet Müdürü
Hüseyin Namal ve İl Müftüsü Şükrü Özbuğday ile birlikte Tahir Büyükkörükçü Hoca
efendi'nin evine gelerek, oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü Hoca ile görüştü.
Büyükkörükçü Ailesine başsağlığı dileğinde bulunan Doğan, çıkışta yaptığı
açıklamada, cenazeye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da katılacağını
açıkladı. Doğan "Sadece Konya'nın değil. Türkiye'nin tanıdığı bir kişiydi.
Hem alim bir kişiydi hem de bir siyaset adamıydı. Başsağlığı dilemeye geldik.
Tüm Türk Milletine başsağlığı diliyorum" dedi.
Konya spor' dan taziye mesajı 'Büyük üzüntü
duyduk'
Konya spor yönetimi, Tahir Büyükkörükçü hoca efendinin
vefatı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Konya spor'un resmi internet
sayfasından yayımlanan mesaj şöyle: "Konya'mızın yetiştirdiği değerli
İslam âlimlerinden Tahir
Büyükkörükçü hoca efendinin vefatını büyük bir
üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Cenab-ı Allah'tan rahmet, başta
kederli ailesi ve yakınları olmak üzere sevenlerine başsağlığı ve sabırlar
dileriz."
Büyük kayıp
Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli,
"Ömrünü İslam'a adayan, yarım asırdan buyana kürsülerden sohbetlerini ve
vaazlarını dinlediğimiz sayısız hizmetlerinin yanında bir dönem de Konya
Milletvekilliği yapan merhum hoca efendimiz Konya mız için gerçekten büyük bir
kayıptır" dedi.
Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli,
Konya'nın manevi mimarlarından Büyük İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi'nin
vefatı nedeniyle başsağlığı mesajı yayınladı.
Başkan Hançerli 'nin mesajı şöyle: “Konyamızın
manevi mimarlarından ve yetiştirdiği değerli İslam alimlerinden Tahir
Büyükkörükçü Hoca efendi'nin vefatı nedeniyle derin üzüntü duymaktayım. Ömrünü Islama
adayan, yarım asırdan buyana kürsülerden sohbetlerini ve vaazlarını
dinlediğimiz sayısız hizmetlerinin yanında bir dönem de Konya Milletvekilliği
yapan merhum hoca efendimiz Konyamız için gerçekten büyük bir kayıptır.
Hocamıza Allah'tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve sevenlerine bassağlığı
dilerim”
Konya'nın manevi
mimarlarından Büyük İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi HAKK'A yürüdü.
Büyükkörükçü, 86 yaşında vefat etti.
Bir süredir tedavi gören Konya'nın Hocası,
Büyük İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi, dün sabah saatlerinde Hakk'ın
rahmetine kavuştu.
Bir süredir tedavi gören Konya'nın Hocası,
Büyük İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi, dün sabah saatlerinde Hakk'ın
rahmetine kavuştu.
Sultanül
vaizin hakka yürüdü (Yeni Konya
Gazetesi 6 Mart 2011)
Tahir Büyükkörükçu
Hoca efendi birçok önemli özelliğinin yanı sıra misafirperverliği ile de
bilindi. Başta Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretleri olmak üzere, Lâdikli Hacı
Ahmed Efendi, Hacı VeyisZade Mustafa Efendi, Muhammed Harrani Hazretleri, Musa
Topbaş Efendi, Mehmet Zahit Kotku Efendi, Mekkeli Üstad Muhammed Alevi Maliki,
Yahyalılı Hacı Haşan Efendi, Necip
Fazıl, Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi, Havlucu Ahmed Efendi, Konyalı Di$çi Mehmed Efendi gibi nice alimler ve büyükler deTahir Büyükkörükçu Hocaefendiyi de ziyaret etmişlerdi.
Büyük İslam Alimi Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi'nin
vefat haberini alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Büyükkörükçü ailesini
telefonla aradı. Vefat haberini büyük bir üzüntüyle aldığım ifade eden Erdoğan,
Aileye ve tüm Konyalılara başsağlığı dileklerini iletti.
Konya Valisi Aydın Nezih Doğan Tahir
Büyükkörükçü Hoca efendi'nin vefatı üzerine Erenköy'deki evine taziye
ziyaretinde bulundu. Büyükkörükçü ailesine başsağlığı dileğinde bulunan Doğan,
çıkışta yaptığı açıklamada, cenazeye Dışişleri Bakanı Ahmet Davut - oğlu'nun da
katılacağını açıkladı. Doğan "Sadece Konya'nın değil. Türkiye'nin tanıdığı
bir kişiydi” dedi.
Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi'nin
vefat haberini alan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mehmet Ali
Şahin ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ta telefonla aileye
ve Konya'ya başsağlığı dileğinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Tahir
Büyükkörükçü'nün vefatı nedeniyle Hoca efendi'nin oğlunu telefonla arayarak
taziyelerini iletti. Hoca efendinin vefatı nedeniyle büyük üzüntü duyduğunu
belirten Gül, Büyükkörükçü ailesi ve Konya'ya başsağlığı diledi
Selçuklu Belediye Başkam Uğur İbrahim Altay,
Tahir Büyükkö- rükçü Hoca'nın vefatı nedeniyle yayınladığı mesajda. “Şehrimizin
manevi şahsiyetlerinden önemli bir fikir ve ilim adamı Tahir Büyükkörükçü
Hocayı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyorum” dedi.
Kara tay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli.
“Ömrünü İslam'a adayan, yarım asırdan buyana kürsülerden sohbetlerini ve
vaazlarını dinlediğimiz sayısız hizmetlerinin yanında bir dönem de Konya
Milletvekilliği yapan merhum Hoca- efendimiz Konyamız için gerçekten büyük bir
kayıptır" dedi.
TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCA EFENDİ VEFAT
ETTİ
Tahir
Büyükkörükçü hoca efendi dün sabah saatlerinde vefat etti. Büyükkörükçü nün
cenazesi bugün öğle namazını müteakip Kapu Camii’nde kılınacak cenaze namazının
ardından üçler mezarlığında toprağa verilecek.
(MANŞET GAZETESİ 7 Mart
2011)
MAHŞERİ KALABALIK
Konya’nın
yetiştirdiği büyük İslam âlimlerinden Tahir Büyükkörükçü (86) son yolculuğuna
uğurlandı. Büyükkörükçü ile özdeşleşen Kapu Camiinde kılınan cenaze namazına
yüz binler akın etti. Merhum
Büyükkörükçü ’ nün cenaze törenine devlet erkânının yanı sıra siyasi parti
liderleri de katıldı.
Konya da
hayat durdu. Konya için yaptığı çalışmalar ve vaizleri ile herkesin gönlünde
taht kuran Türk İslam alimlerinden Tahir Büyükkörükçü nün cenaze töreninde
duygulu anlar yaşandı. Adeta tüm Konyalı vatandaşlar merhum Büyükkörükçü ye
olan vefa borçlarını yerine getirmek için cenaze törenine akın etti. Cenaze
töreni yaklaştıkça tabir yerindeyse bütün Konya da hayat durdu ve milyonlarca
Konyalı Tahir hocayı son yolculuğunda yalnız bırakmadı.
Gözyaşları
sel oldu. Tahir Büyükkörükçü nün ebedi hayata intikali başta Konya olmak üzere
tüm İslam âlemini derinden yaraladı öyle ki bu üzüntü cenaze namazında da
dikkatlerden kaçmadı. Cenaze namazında gözyaşları sel oldu. Tahir Büyükkörükçü
nün oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü cenaze namazında yaptığı konuşmada babasıyla
olan anılarını anlatırken duygu dolu anlar yaşandı. Abdurrahman Büyükkörükçü
babasının Mekke ve Medine aşığı olduğunu söyledi.
Devlet
erkânı cenaze töreninde. merhum büyükkörükçü nün vefatı devlet erkânında
derinden yaraladı. cumhurbaşkanı Abdullah gül cenaze törenine çelenk gönderirken başbakan recep Tayyip
Erdoğan merhum Büyükkörükçü nün
hizmetleri ve ilmi eserleriyle kadirşinasının halkımız tarafından daima saygıyla hatırlanacağını
belirterek üzüntüsünü dile getirdi.
Büyükkörükçü nün cenaze namazına devlet bakanı ve başbakan yardımcıları Bülent Arınç ve cemil çiçek ile dış işleri
bakanı Ahmet Davutoğlu da katıldı.
Yüz binler
helal olsun dedi. Tedavi gördüğü meram eğitim ve araştırma hastanesinde dün yaşamını
yitiren büyük körükçünün cenaze
namazında hükümet konağı, kayalıpark alanı ,bedesten çarşısı, tevfikiye,
aziziye ve Mevlana caddelerinde yüzbinler
saf tuttu. Babasının cenaze namazını kıldıran Abdurrahman Büyükkörükçü cami
avlusunda katılımcılardan 3 kez helallik istedi katılımcılarda üç kez helal
olsun dedi. Eller üzerinde taşınan Büyükkörükçü nün cenazesi 1 kilometre
mesafedeki üçler mezarlığına izdiham
nedeniyle 2 buçuk saatte getirilebildi.
(KONYA POSTASI 7 Mart
2011)
KAYNAKÇA
Abdurrahman Büyükkörükçü, “İz Bırakan Vaizler- Tahir
Büyükkörükçü” , Vaaz ve Vâizlik Sempozyumu, Ankara 2013, II, 545-559.
Arslan, Esat. Türk
Parlamento Tarihi: TBMM-XVI. Dönem (1977-1980), Ankara 2012, II, 1020, 1066,
1109; III. 1598
Atçeken, İsmail Hakkı, “Tahir Büyükkörükçü”, Konya
Ansiklopedisi, Konya 2011, II, 217-218;
Büyükkörükçü, Abdurrahman, Altınoluk Dergisi, 2011 – Nisan,
Sayı: 302
Diyanet İşleri
Başkanlığı Biyografik Teşkilat Albümü: 1924-1989, Ankara 1989, s. 156
Düzdağ, M. Ertuğrul ,
Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar 3, İstanbul 2007, s.354-362
Hasan Hüseyin Varol, Yaşadıklarım ve
Gördüklerim, Konya 2015, s. 235-242,
http://arsiv.ajans5.com/detay/2015/03/06/bir-hitabet-dahisi-tahir-buyukkorukcu-hoca.html, Bir hitabet dahisi: Tahir Büyükkörükçü Hoca, Erişim:İ06.03.2015
07:14:18
http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/
(18.05.2015).
http://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmetdogan/tahir-buyukkorukcu-olumu-sevdiren-adam-26486 Erişim: 06. 03.2015 07:14:00
Karaçam, İsmail,
Hatıralar, İstanbul 2009, s.121.
Kısakürek Necip
Fazıl, “Çerçeve”, Yeni İstanbul Gazetesi, 8 Mart 1968.
Kısakürek
Necip Fazıl, “Noktalama”, Yeni İstanbul Gazetesi, 17 Ocak 1965.ç
Kısakürek, Necip Fazıl, “Çerçeve”, Yeni
İstanbul Gazetesi, 19 Mart 1965.
Konya Müftülüğü arşivindeki özlük dosyası,
dosya nr. 973
TBMM
arşivindeki özlük dosyası, dosya nr. 1367;
Yeni Konya, 25 Ocak 1967
Yenimeram Gazetesi, 18.08.1964
Yorumlar