YAZMA ESER SÖZLÜĞÜ
Âbâdî : Eskiden kullanılan kâğıtlardan birinin adıdır. Hint âbâdîsi de denilirdi. Hindistan'da Devletâbâd şehrinde yapıldığı için bu adı almıştır. Sarımtırak renkli, güzel ve parlak bir kâğıttır. Kur'an ve murakkalarda kullanılırdı. Dut ağacı elyafından yapılan bu kâğıtların bir zamanlar Avrupa taklitleri görülmüştür; (Frenk âbâdîsi)[1]
Acem
kösteği: Eski yazmalarda kitap dikildikten sonra, dibinde ve iç tarafından, bir
kısmı kitaba, bir kısmı da cilde gelmek üzere yapıştırılan, ince tıraş edilmiş deri parçası. Bu şekilde
yapılan ciltler çok sağlam olurdu.
Acem sanatkâr
:
Türkiye'ye dışardan gelen sanatkârlara denirdi. «Arap olmayan» anlamına gelirse
de bizde doğuda bulunan milletlere Acem denmiştir. Bunlara Asya Türkleri de
dahildir. Bu deyiş bugün yalnız İranlılar için kullanılır.
Âdilşâhî: Eskiden kullanılan
kâğıtlardan birinin adı. H. XI. (M. XVII.) yüzyıl başlarında
kullanılmıştır[2].
Ağaç : Tezhipte kullanılan süsleme motiflerindendir.
Servi, hurma, hayat ağacı, meyveli, ya da çiçekli ağaçlar tezhip unsuru olarak
kullanılmıştır.
Ahar
:
Nişasta, yumurta akı, nişadır, kitre, zamk-ı Arabi, üstübeç, beyaz şap, balık
tutkalı, un, hatmi çiçeği, taze gül yaprağı, pirinç gibi maddelerden,
yapılan
ve ham kâğıtların terbiyesinde kullanılan sıvı. Bu maddeler tek tek veya karışık
olarak kullanılır[3].
Kâğıt iki şekilde aharlanır :
1 - Ahar yapılacak madde sıcak suda eritilir, kıvamınca karıştırılıp
kâğıt buna daldırılır.
2- Sünger veya pamukla ahar kâğıdın üstüne sürülüp
kurutulur. Bir kat ahar sürülmüşse tek aharlı; iki veya daha fazla
sürülmüşse çift aharlı denir, buna kısaltılarak çiftâli de
denilmiştir. Ahar kâğıda iki üç defadan fazla sürülmemelidir, aksi hâlde zamanla
çatlar. Ayrıca kâğıda ahar sürüldükten sonra, bir hafta geçmeden kâğıtları
mührelemek lâzımdır.
Yazıların çeşitlerine göre aharın cinsi değişir. Yalnız bir
tarafına yazı yazılacak kâğıtlara (levha) kalın ahar; kitap yapraklarının iki
tarafına ince ahar yapılırdı. Kâğıdın cinsine göre birkaç kat sürüldüğü de
olurdu. Meşk kâğıtlarına kolaylık olsun diye kalın ahar sürülmüştür. Âhar ve
mührelenmiş kâğıtlar, zamana, rutubet, küf ve kitap kurtlarına karşı daha
dayanıklıdır.
Eskiden en güzel aharlar İstanbul'da yapılmıştır. Beyazıt
semtinde, eski Askerî Tıbbiye karşısında aharlanmış, mührelenmiş kâğıtların
satıldığı eski kitaplarda kayıtlıdır. Ayrıca hattatların kendi kâğıtlarını
aharladıkları da bilinmektedir.
Aharlanmış kâğıt mürekkebi emmediği için, yanlış
yazıldığında ıslatarak silmek mümkündür. Hattatlar ellerini tükürükleyerek veya
yalayarak yanlışlarını düzelttiklerinden «mürekkep yalamak» deyimi ortaya
çıkmıştır.
Ahenin kalem
:
Demir kalem. Bk. Kalem.
Ak deri
:
Eskiden kâğıt yerine kullanılan ve üzerine yazı yazılan derilere verilen ad.
Koyun ve keçi derileri kuruduktan sonra kazınır. Üzerine sert taş ile sürtülmek
suretiyle, pürüzleri giderilerek, yazı yazmaya hazır hâle getirilirdi. Papirüs
denilen yapraklardan daha dayanıklı idi. Uzun müddet kalması istenilen kitaplar
bu deri üzerine yazılmıştır. Tirşe adı da verilir. Avrupalılar, daha çok
Bergama'da yapıldığı için, Pergament (Parşömen)
derler.
Akkâse
:
Yazma eserlerde, vassale gibi ekleme biçiminde olmayıp, bir kâğıdın kenar ve
orta kısımlarının ayrı renklerde boyanmasına ve bu şekildeki kenarı başka,
ortası başka renkli kitaplara verilen ad.
Âklâm :
Kalemler: Bk. Kalem. Eskiler, altı daha sonra yedi ve en sonunda on iki türlü yazı
olduğunu kabul ediyorlardı. Bunların hepsine birden aklâm
deniyordu.
Aklâm-ı sitte
:
Türkçesi «altı kalem» Farsçası «şeş kalem». Rika, muhakkak, sülüs,
reyhanı, nesih, tevkî yazılarına toplu olarak verilen
ad.
Alikurna
:
Eskiden ve özellikle sülüs yazı için kullanılan kâğıtlardan birinin adı.
İtalya'da Livorno'da yapılan bu kâğıtta (A. Ligorna) kelimesi, soğuk
damga ile vurulduğunda «Alikurna» şeklinde yazılmıştır. Battal ve evsat
olarak iki boyu vardır. Battal büyük, evsat ise eser-i cedid, kadardı. Katlı
olanlarına Çifte ali, renkli olanlarına ise Alikurna boyalısı
denirdi. Ahar, bu kâğıtlara da uygulanırdı.
Alikurna boyalısı : Bk. Alikurna.
Alt bölüm : Fasıl. Yazmalarda bölüm içinde yer
alan küçük ayırımlardan her biri.
Altı kalem : Bk. Aklâm-ı sitte.
Altın cetvel
:
Yazma sayfalarında metin çevresine çizilen altına cetveldir. Bunlara siyah
tahrir çekilir.
Altın
tabağı: Altın ezmeğe mahsus tabaklara denir. Büyük ölçüdedirler. Mertebanî
tabaklar bu işe uygundur. Ayrıca, bunlardan ufak ve ateşe dayanıklı
kapların içine konan küçük tabaklara da altın tabağı
denir.
Altın tozu :
Çoğunlukla fermanlarda kullanılan, altın tozundan yapılmış rıha verilen
ad. Ayrıca bk. Rıh.
Altın varak
:
İnce tirşeler arasında çekiçle do ve döve inceltilen altın levhalara verilen
ad. iyi bir altın varak elde etmek için yaklaşık on bin çekiç darbesi
gereklidir. Yapıştırma levha hâlinde tezhip de kullanılırdı; Ciltlerde ise,
meşinin üstüne yumurta akı sürüldükten sonra altın varak yapıştırılır, bunun
üzerine istenilen yazı ile hazırlanan ısıtılmış kalıp basılmak suretiyle şekil
verilirdi.
Altın yaldız
:
Türk kitap kaplarında genellikle bütün yüzeyi kaplamaz. Ya tezyin edilen
kısımlar üzerindeki kabartma süslere, sarı ve yeşil olmak üzere iki renk yaldız
sürülür; veya kabartmalar deri renginde bırakılıp zemin yaldızlanır. Yaldız suyu
yapmak için parmak ucu ile bir varak alınarak çukurca bir tabakta zamk-ı Arabî
ve mumsuz balla birlikte ezilir, önce donuk çamur rengi olan altın mahlûlü, ezme
sonucunda açılır ve altın rengini alır. Bundan sonra tabağa yarıya kadar filtre
olmuş su doldurulur, altının zamkı erir ve toz hâlinde altın tabağın dibine
çöker. Su boşaltılır. Müzehhip, dipteki altın tozlarını jelatinli su ile ezerek
fırça ile alıp işler. Süzülen suda kalan yaldızdan zerefşan kâğıt
yapmakta yararlanılır.
Altlık
:
Hattatların, yazı yazarken kâğıtlarını üzerine koydukları destek.
Birçok
kâğıt üst üste konur, alt ve üstüne tıraş edilmiş meşin, renkli kâğıt veya ebru
yapıştırılarak altlık elde edilirdi. Yumuşak ve sünger kâğıdına benzeyen ara
kâğıtlar yapıştırılmaz, dört ucundan tıraş edilerek hepsi birden meşinle
tutturulurdu. Ara kâğıtlar 4-5 mm kalınlıkta olana kadar üst üste konmalıdır.
Üst ortası çiçekli veya manzaralı olan altlıklar da vardır. Bunlar zamanın
meşhur mücellit, müzehhip ve ressamlarına yaptırılırdı. Meşhur mücellitler
altlıklarına imza da koyarlardı. Edirne işi bir altlıkta 1138 H./1769 M.
tarihiyle «Mehmed Vehbi” imzası görülmüştür[4]. Ayrıca, Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in notlarında, yazarken
kâğıt kaymasın ve el kâğıdı kirletmesin diye üste katlanan bir kısmı da bulunan
aldıklar olduğu belirtilmiştir.
Alttan ayırma şemse
:
Klâsik ciltlerdeki, şemse türlerinden birinin adı. Motifin zemini altınla
doldurulmuş, motifler kabartma şeklinde üstte ve deri renginde bırakılmıştır.
Ayrıca bk. Şemse.
Ara süsler
:
Sayfaların metin aralarındaki boşluklarına yapılan süsler.
Arabesk : Bk. Girift.
Aşki
:
Altının varak hâline getirilmesi işleminde kullanılan kuzu derilerinin kireçten
çıkarıldıktan sonra etten ayrılan tarafının üzerinden yağlan ve fazlalıkları
almak için yararlanılan iki kulplu bıçağın adı. Bu şekilde hazırlanan
derilerden tirşe ile zar yapılırdı.
Atlama şiraze
:
Formaya dikilmeyerek yalnız yapıştırılmış olan şiraze. Bunlar süs niteliğinde
olup, formaya dikilen şiraze kadar sağlam olmadığından makbul
değildi.
Atlas çiçeği : Bk.
Sadberk.
Avadanlık
:
Hattatlarla kâtiplerin yazı için kullandıkları araçlar. Kalem, hokka,
kalemtıraş, altlık, makta v.b. «.Abadanlık» kelimesinden
alınmıştır;
Ayak
:
Yazmalarda sayfa sırasını belirtmek amacıyla, bir sonraki sayfanın ilk harf veya
kelimesi, bir önceki sayfanın alt köşesine yazılmıştır. Bu yazıya ayak adı
verilir. Çoban, murakıb, müş’ir, müşîr, müşîre veya.
payende de denilir. Ayrıca
reddade (geri döndüren), müşahide (gözcü), ta'kibe
(izleyen) ve garip kelimelerinin de bu anlamda kullanıldığı
olmuştur[5].
Ayırma rûmî
: Bk.
Rûmî.
Ayırma şemse
:
Ya şekiller ya da zemin altın ile doldurulmak suretiyle yapılan şemselere
verilen ad. Yapılış şekline göre alttan ayırma şemse veya
üstten ayırma şemse adım
alır.
Aynalı
yazı: Arap harfleriyle karşılıklı yazılan yazılar. Harfler veya kelime
yazıldıktan sonra simetriği de yazdırdı. Çifte vav, çifte hu, aynalı Muhammed
yazıları buna örnektir. Müsennâ yazı veya çift yazı da
denir.
Bab
:
Fasıl, bolüm. Yazmaların içindeki büyük bölümlerden her
biri.
Bağdat
kâğıdı: Bir zamanlar Bağdat'ta yapılmış kâğıtlara verilen ad. «656'da Moğolların
istilâsı üzerine, kâğıtçılık Tebriz, Şam ve Mısır taraflarına
göçmüştür[6].
Balık tutkalı
:
Morina balığının damağından yapılan yapıştırıcı madde. Ahar yapımında
kullanılırdı. Daha sonra bu maddenin yerine jelatin kullanılmıştır. Nişasta
aharının üzerine balık tutkalı çekildiğinde, kâğıtlar rutubetli bir yerde
kaldıklarında yapışabilirler[7].
Baskı kalıbı
:
Kitap kaplarına kabartmalı süsler basmakta kullanılan kalıp.
Baş : Ayın (ع), mim (ﻡ) gibi eski harflerin satırın üstünde kalan baş
tarafı.
Başlık :
1-Yazmalarda ilk sayfanın üst başına yapılan süslemeli levhalara verilen
isim. Metin sayfanın ortasından, bazan da üçte birinden başlar, üstüne besmele
veya uygun bir deyişle süsleme yapılır, buna başlık veya serlevha
denirdi.
2- Yazmalarda ve eski basma
kitaplarda kitap adı.
Battal : Bk. Battal
kâğıt.
Battal ebru
:
Belirli bir şekli olmayan ebrulara verilen ad. Battal adı verilen büyük boy
kâğıtlarla yapıldığı için bu adı almıştır.
Battal kâğıt
:
Büyük kesimde kâğıtlar hakkında kullanılan ad. Yalnızca battal da
denir.
Bedahşî lâcivert
:
Tezhipte kullanılan koyu lâcivert boyanın adı. Solmayan bu boya Bedahşan'dan
geldiği için bu adı almıştır.
Bellut (bulut) şeceri
:
Palamut ağacı. Külü bir çeşit ahar yapımında kullanılır[8].
Berk
:
Tezhipte kullanılan yaprak şekilleri. Berk, Farsça «yaprak» demektir. Üçlü
yaprak motiflerine seberk, beşlisine pençberk, uzunca ve kenarları
tırtıllı olanlarına berk-i ıtri denilir.
Berk-i halkârî
:
Halkârî işlerindeki yaprak motiflerine denir.
Berk-i ıtrî : Itır yaprağına benzeyen süsleme
motifi.
Besmele oku
:
Besmele'deki sin harfinin çekilişinden hasıl olan uzun çizgiye verilen
addır.
Beş kollu yıldız : Bk. Beşli
yıldız.
Beşli yıldız
:
Türk süsleme sanatında kullanılan bir yıldız şeklidir. Beş kollu yıldız da
denir. Mührü Süleyman denilen altı kollu yıldız gibi beşli yıldız da tılsım
olarak kullanılmıştır. Tabanları olmayan üç üçgenin birbirine geçmesinden
meydana gelen bu şeklin 3 ve 5 gibi mistik özelliği olan sayılarla, göz şeklini
ifade eden üçgen ve nazara karşı kullanılan pençe «5» ile ilgisi
vardır[9].
Beşyaprak :
Bk.
Pençberk.
Beyaza çekme : Eski şekli «tebyiz». Yazma eser
müsveddesini temize çekme.
Beyazî : Uzunluğuna açılan
yazma kitaplara verilen ad. Beyazî kelimesini daha çok İranlılar
kullanmış, Türkler bu çeşit kitaplara Sığır dili
demişlerdir.
Beyza-i tuğra : Bk.
Beyze.
Beyze : Bk. Tuğra.
Bezeme
:
Çoğunlukla yazma, bazen de basma kitaplarda görülen tezhip, minyatür v.b.
süsleme.
Bezeme yazıları
:
Ana bir tip olmayıp, merak ve değişiklik isteği sonucudur. Bezeme yazılarının
çifte yazılar, tuğralar, eşya, bitki, hayvan, yapı biçiminde ve resimli yazılar
gibi çok çeşitli şekilleri vardır.
Bezir isi mürekkep
:
Ketentohumu yağının yakılması suretiyle meydana gelen isten yapılan mürekkebin
adıydı. İçi sırlı çanaktaki beziryağı, üzerine fitil konulmak suretiyle yakılır;
üstüne de is toplamak için içi sırlı bir kapak asılırdı. Yağ bitene kadar
yandıktan sonra kapakta biriken is, tavuk tüyü ile başka bir kaba alınır, daha
sonra içine belirli ölçüde zamklı su doldurulmuş mermer büyük bir havana
boşaltılırdı. Burada havaneliyle vurularak karıştırılır, bu iş iki üç ay
sürerdi. İyi mürekkep ancak üç ayda imal edilebilirdi. Koyu siyah, akıcı,
solmayan bir mürekkepti. Bu mürekkebe hattatlar biraz mazı atarlar, böylece
solmaz ve rutubetten etkilenmezdi.
Bıçkı: Eski mücellitlerin meşin
tıraş etmek için kullandıkları balta şeklinde
âlet.
Billur mühre
:
Camdan yapılan mühre. Kaz yumurtası biçim ve büyüklüğünde olup, kâğıt
cilâlamakta kullandırdı.Ayrıca bk. Mühre.
Bînukat
:
Ebced hesabında noktasız harf; harflerin noktalarım koymadan yazılan yazı, Bk.
Mühmel.
Bitkisel motifler
:
Tezhip sanatında kullanılan motiflerdir. Çeşitleri:
Çiçekler : hataî (stilize), realist
çiçek motifleri (vazolu-vazosuz), minyatürdeki
çiçekler.
Yapraklar:
seberk, pençberk, sadberk...
Ağaçlar :
yapraklı veya meyveli ağaçlar, hayat ağacı,
servi…
Bitme işareti : Bk. Temme, Temmet.
Boğum
:
Kamış kalemlerin ortalarına tesadüf eden, kapalı ve hafif çıkıntılı kısımlarına
verilen ad. iki boğumlu, üç boğumlu...
Bordür
:
Klâsik ciltlerde, kapağın dış kenarını çevreleyen kısma denir. Yerine göre
pervaz, ulama, kenar suyu gibi isimler alır[10]. Bordür üzerine yuvarlak
veya beyzî şekilde parçalar konmuş ise bunlara kartuş pafta denir. Dendanlı, kitabeli
bordürler vardır[11].
Boynuz gılâfı
:
Kalemtıraş ve benzeri bıçaklar için boynuzdan yapılan kılıflara denir. Boynuz
sıcak suda yumuşatılarak levha hâline getirilip sonra kılıf
yapılırdı.
Boyun
:
Arap harflerinin bükülme yerlerine verilen ad.
Böcek mühre : Bk. Mühre.
Bölük-ü Rumiyan
:
Memleketimizin yerli sanatkârları toplu hâlde çalışır ve zevkimizi dışardan
gelecek etkilere karşı korumak isterlerdi. Bir araya toplandıklarında onlara
«Anadolulular bölüğü» anlamına Bölük-ü Rumiyan denirdi. Bk.- Acem
sanatkâr.
Bölüm
:
Yazma eserlerin kendi içinde bölünebildiği büyük ayırımlardan her biri, bab.
Buketti şemse
:
Bir kaideden, bir sap üzerinde tek merkezden çıkartılarak, tabiatta olduğu gibi,
dalların ortasına veya ucuna küçüklü büyüklü çiçekler oturtularak şemse hâlinde
toplanmıştır. Bazen bu dallar bir vazonun içinden çıkartılmıştır. Buketli,
şemseler oyma şeklinde veya kızdırılmış kalıpla deri üzerine yapılmış, kap
üzerindekiler özellikle elle işlenmişlerdir.
Bulut
:
XV. ve XVII. yüzyılda yaygın olarak kullanılan tezhip motiflerindendir. Stilize
edilmiş ve kıvrımlarla uzatılmış bir bulut izlenimi verir. Yardımcı motif olarak
kullanılır ve süslemeyi doldururlar. Bazen da desenin çıkış noktasını simgeleyen
zemin olarak kullanılmıştır. Çin bulutu da
denilmiştir.
Cam mühre : Bk.
Mühre.
Cava kalemi
: Cava'da yetişen bir bitkiden yapılan bu kalem abanoz
gibi sert ve içi doludur. «Hacı Hattat Efendi üç Cava kalemi açmıştır : Yazı
kalemi Hereke kalemi, Secavent kalemi…”[12]
Hattatlar ince çizgi çizmek ve küçük
yazılan yazmak için bu kalemi kullanırlardı. Pirinç üzerine yazılan iblâs
sûreleri, sancak Kur'anları , bu kalemle yazdırdı.
Cavî kalemi
: Bk. Cava kalemi.
Cedid : Bk.
Eser-i cedit.
Cedvel
: Yazma kitaplarda ve levhalarda yazıyla kenarı ayırmak
üzere altınla çekilen çizgilere verilen ad. Tek çizgi veya biri kalın biri ince
iki çizgiden ibarettir. Kırmızı (lal) ve başka renkli cetvel de kullanılmıştır.
Jengârla yapılan tirşe renkli cetveller, jengâr kâğıdı yiyerek sayfayı yırttığı
için, makbul değildir. Ayrıca bk. Kuzulu cetvel.
Cedvel
çekmek : Yazmalarla, levhaların sayfa kenarlarına çizgi
çekilmesine denir. Cetveli müzehhipler çekebildiği gibi bu işi kendine meslek
edinenler de vardı, bunlara cedvelkeş
denirdi.
Cedvel
kalemi : Cedvel çekmeğe mahsus kalem,
tirling.
Cedvelkeş: Yazma
kitapların sayfa kenarlarına ve yazı levhalarının etrafına yaldız veya
mürekkeple çizgiler çekerek onları çerçeve içine alan sanatkâr. Kalemkeş
de denir.
Celi
: Hattın kalın nevileri hakkında kullanılan bir terimdir,
özellikle büyük levhalarda veya taş üzerine yazılan
kitabelerde kullanılmıştır[13].
Celi kalemi
: Büyük boydaki yazılar için kullanılan kalemlere denir.
Ya çok kalın kamıştan veya her hattatın kalem açışına göre, tahtadan yapılırdı.
Çok büyük yazılar için bu tahtadan kalemin kat'ı boydan boya kesilir ve
mürekkebin kolay akmasını sağlamak için içine sünger
yerleştirilirdi.
Celî-nüvis
: Celî yazıyı güzel yazan sanatçı; büyük yazı
yazan.
Cendere
: Ciltlenecek kitap dikildikten sonra dibinin
yapıştırılması için mengene olarak kullanılan, tahtadan, iki ucu vidalı âletin
adı.
Cenkâr :
Bk.
Jengâr.
Ceylân
derisi : Üzerine yazı yazılacak duruma getirilen ceylân derisi.
Kâğıttan önce kullanılmıştır. Müze ve kütüphanelerde kûfî yazıyla ceylân derisi
üzerine yazılmış Kur'an ve sûreler
bulunmaktadır.
Ceylân kâğıdı :
Bk. Ceylân derisi.
Cilbend
: Yazma kitap ciltlerinin muhafazası için kullanılan kutu;
içindeki bir kurdele çekilince kitap dışarı
çıkar.
Aynca yazı ve resim konulmak üzere
bir kenarından bez ile yapıştırılmış iki mukavvadan ibaret kapaklara da cilbent
adı verilir. Ağız tarafından ve yanlarından küçük şeritlerle
bağlanır.
Cilt
: Türkçe'ye Arapça'dan geçen bu kelime «deri» demektir.
Yazılı eserlerin korunması amacıyla yapılan kitap kapları da çoğunlukla deriden
yapıldığı için cilt adını almıştır.
Kâğıdın icadından önce, balmumu
levhalar ve papirüs üzerine yazılan yazıların saklanması için iplerle bağlı
tahta kapaklar kullanılmıştır. Parşömen kullanılmaya başlanınca katlanıp forma
elde edilmiştir. Cilt ve ciltçilik kâğıtçılıkla birlikte gelişmiştir. İlk Türk
ciltleri Doğu Türkistan'da Mani dinini kabul eden Uygur Türklerine aittir. Cilt
sanatının Çin'den Türklere geçtiğini ileri sürenler varsa da Çinlilerin tomar
hâlinde baskı yaptıkları göz önüne alınınca bu mümkün
görülmemektedir.
Klâsik Türk ciltleri aynı yüzyıllar
içindeki diğer Îslâm milletlerin kitap kapları ile karşılaştırılırsa bazı
özellikler görülür. Meselâ Îrân çevresinde yapılan ciltlerin kaplarının iç
yüzlerinde katı'a süsler ince ve çok renklidir. Türk ciltlerinde ise iç kısım
genellikle kalın katı' (oyma) süslü ve sadece merkez madalyonundan ibaret, bazen
de köşebentlidir. Zemin tek veya iki renklidir. Bazen dıştaki süsleme, derinin
rengi değiştirilmiş olarak, kabın iç yüzünde de tekrarlanır.
Deri ciltlerde uygulanan klâsik
üslup, şemseli cilt tarzıdır. Kapaklar üzerindeki süslemeler kabartma
olduğundan, kitap rafa veya rahleye konduğunda sürtünerek ezilmemesi için,
kabartmaların en üst kısmı, düz kısımlardan aşağıda
tutulmuştur.
Ciltte süslemelerin kapak, Sertap ve
mıklep üzerinde yapılmış olması Türk üslûbunun özelliğidir. Doğu ciltlerini
batınınkinden ayıran özellikler ise şöyle sıralanabilir :
Klâsik ciltlerimizde sırt (dip)
yuvarlak değil düzdür; kapaklar kitap boyunda olup, dışarı taşmaz; şiraze, sırta
ipek iplik dikilip elle örülür; sırtta yazı olmaz, eserin adı zahriyede veya
kitap yaprağındadır; alt kapağa iki parça (Sertap ve mıklep) eklenmiştir; iki
kapak, mıklep ve Sertap birer süsleme düzeyidir.
Klâsik bir cilt, tezhip, nakış, deri
tıraşlama, murakka, hâk, hat, katı' ve ebru sanatlarının ürünüdür. Genellikle
birçok sanatkârın ortak çalışması ile meydana gelmiştir.
Cilt süsleme üslupları, bu ciltlerin
bulundukları kültür alanlarına göre değişik şekillerde ise de, bu değişiklik
yapılış özelliklerinden çok süsleme ve kullanılan malzeme konuşunda kendini
gösterir. Türk - Îslâm cilt sanatının tarihteki gelişiminde şu üsluplar tespit
edilmiştir :
Hataî
(Kâşî, Horasan, Buhara, Dihlevî), Herat (Herat, Şiraz, Isfahan), Arap
(El-cezire, Halep, Fas), Rûmî (Selçuk), Memlûk (Mısır), Türk (Diyarbakır, Bursa,
Edirne, İstanbul, Şukûfe, Rugan «Lake», Barok), Mağribî (ispanya,
Sicilya, Fas), Lake (Iran, Hint), Buhara-yı cedit[14].
Cilt ara
kapağı : Ciltlenmiş bir yayında dış kapak ile ara kapak arasında
bulunan yaprak. Cilt ara kapağının ön ve arka yüzünde yazı bulunmaz. Metni cilde
bağlayan dayanıldı iki yapraktan biridir. Diğer cildin iç kısmına yapıştırılır.
Osmanlı ciltçiliğinde en güzel ebru örnekleri cilt ara kapaklarında
görülür.
Cilt kanadı
: Kitap kapağı yerine kullanılan bir terimdir.
Ciran
: Ciltte kullanılan beyaz ceylân
derisi.
Cönk
: Halk şairlerinin dikdörtgen biçiminde uzunlamasına
ciltlenmiş olan şiir mecmualarına verilen addır. H. X. (M. XVI.)
yüzyılın tanınmış kişilerinden, Bursa'yı ikinci vatan
seçen ve yazılarını uzunlamasına defterlere yazan Dede Efendi, bu ismi mahlas
olarak kullanmış, kendisine Dede Cöngî
denilmiştir.
Cüz
: Bir iki formadan ibaret küçük kitaplara verilen ad.
Kur'an'ın ayrılmış olduğu 30 kısmın her birine cüz denir. Genelde 20 sayfa bir
cüz sayılır.
Cüz gülü
: Yazma Kur'an-ı Kerim'lerde cüzlerin başlangıcında
sayfa kenarına yapılan yuvarlak tezhip. Bk. Gül.
Cüzlük
: Cüz teşkil edecek büyüklükteki kâğıda verilen ad; yirmi
sayfadan meydana gelen forma. Bugün on altı sayfadan oluşan forma, eskiden yirmi
sayfa
idi.
|
Yorumlar