EL YAZMASI ESERLERİMİZİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI

 


Bekir ŞAHİN*

Kıymetli misafirler hepinizi saygıyla selamlıyorum.

El yazması kitaplarımız, matbaanın Türkiye'de kurulmasından evvel, elle yazılan ve elle çoğaltılan kitaplardır. Bu eserler; akıllara elçi, ilimlere hüccet, medeniyetlere senettir.


İlimlerin Hucceti medeniyetlerimizin senetleri olan el yazması kitaplarımız, birer sanat şaheseridir. Bunlar her sayfasında, en az (10-12) sanatkârın hünerlerini sergilediği eserlerdir.


Bu eserlerimiz, tezhibli, minyatürlü, altın cetvelli vb. Süslemelerle bezenmiştir.

Cildleri itina ile yapılır. Her döneme ait cild sanatının (Lâke, zerbahar, ciharguşe, soğuk ve sıcak şemse vb.) eşsiz numuneleri sergilenir.


Yazma eserlerimiz büyük bir titizlikle, büyük bir itina ile hazırlanan kağıdı, mürekkebi ve satır düzeniyle, kalemiyle de mükemmellik arz ederler.


En önemlisi de bu eserlerimizde hattıyla göz nuru, gönül aydınlığı katan hattatlarımızın mükemmelliği, zarâfeti hâkimdir.


Yazma eserlerimiz, muhtevası bakımından da milletimizin güzel ve önemli hasletlerini dile getiren, dini, kültürel ve sosyal hayatımızın önemli belgeleridir.


Bunlar yok oldukça, ait oldukları devirlere ait bilgi ve belgelerimizde yok oluyor.

Bu kayıpların telâfisi de mümkün değildir. Çünkü özel çalışmalardır, dönüşü yoktur.

Ne yazık ki, bugün dahi Türkiye kütüphanelerinde bulunan "Yazma Eserlerin" 'basmaların' eksiksiz bir katalogu hala mevcut değildir. Bu bakımdan kayıplarımızın da sağlıklı bir tespiti yapılamamaktadır.


Kültür değerlerimizin yabancı kütüphanelere gitmesini önlemek için 18 yy. Başında (1667-1716) Sadrazam Şehit Ali Paşa, memleketin kitaplarının dışarıya satılmasını yasaklamıştı. Fakat hiçbir zaman bu satışların ve kaybolan kültür değerlerimizin önü kesilemedi.

El yazması eserlerimizin en güzel korunacağı yer, Yazma Eserler Kütüphaneleridir.










BAKIMI


Babamızdan, dedemizden hatıra diye evlerimizin çatı katlarında, bodrumlarında, sandıklar içinde kalan pek çok yazma eserlerimiz vardır. Bunlar oralarda korunamaz gün be gün de yok olmaktadırlar.

Yazma eserlerimiz devamlı bakım ister.

Cildinin kirden, küften, nemden, kemirici hayvanların zararlarından, sıcaktan korunması gerekir.

Kitap blokunun, kağıdının yıpranmasını önlemek gerekir.

Süslemelerinin (tezhibinin) bozulmaması, yazıların, mürekkebin, kağıdın, kirden, nemden, küften, sıcaktan soğuktan zarar görmemesi gerekir.


Kağıdın Hazırlanması: Yazma kitaplarda kullanılan kağıtlar, kitapları yaprakları önce itina ile tesbit edilir. (Habeşî, Dımışkî, Semerkandî, Devletâbâdî, Hatayî, Hindî, Sultanî, Harîrî, Venedik kağıtları vb.)

Bu kağıtlar tabi ve özel renklerdedir. Nohudî, mavî, siyah vb.

Kağıt seçiminden sonra kağıt aherlenir, mührelenir. Kağıda sürülen bir madde ile hem kağıt güçlendirilir, hem de yazı yazarken yapılan hataların düzeltilmesi iz bırakmadan sağlanır.

Yazıya gerekli olan mürekkebin yapılması da ayrı bir özellik arz eder.

Yazının diğer malzemeleri, kalem, kalem traş, makas, mıstar, makta (kalemin açılacağı yer)

Divit, rıhdan, lika (halkanın içine konulan ham ipek) vs.

Bundan sonra, hüsn-i hattımız devreye girer. Hüsn-i hat çeşitlerine göre (ma'kılî, küfî) ana kökünden doğan sülüs, muhakkak, reyhanî, nesih, tevkiî, rik'a, talik, divanî) istihbari yazılarda kullanılan siyakat yazıları eserlerimize bir ruh katmıştır.

Bu şaheserlere yazılarıyla hayat veren Türk hattatlarımızdan, Şeyh Hamidullah, Ahmet Karahisarî, Hafız Osman, Mustafa rakım, Mehmet Şevkî, Hâmid vb. Şöhreti İslâm âleminde tâc olmuştur.


"Kur'an, Mekke'de nâzil oldu, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı" sözü, Türklerin Kur'an yazısını sanat haline getirdiğini gösterir.

Yazma eserlerimizde, bilhassa ilk sayfalarında -bazende eserin tamamında- görülen süslemeleri (tezhipleri) yapan müzehhipler, minyatürleri yapan nakkaşlar, ayrı ayrı sanatkârlardır.

Kitabın cildini yapan mücellidler, her devre ait cild sanatını, tekâmülün nâdide örneklerini sunarlar.

Cild malzemesinin seçimi de ayrı bir estetik anlayışına dayanır.

Eserlerin, vakfedenlerin mühürleri bazen de eserin kimin veya kimlerin sahip olduğunu gösteren kayıtlar, birer emek mahsûlüdür.

Yazma eserlerin ilk sayfası BESMELE ile başlar. (c.c.) hamd, peygambere salâvatla devam eder.

Sonra eserin yazılış sebebi, kitap adı, müellifin adı belirtilir. Daha sonra esas metin başlar, devam eder.

Kitabın en sonunda "ketebe" kaydı vardır.

İstinsah tarihi, kitabı çoğaltanın adı kayıtlıdır.


Yazma eserlerin konusu çeşitlidir. Kur'ân-ı Kerim, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid, Kelâm, tasavvuf ve siyer gibi.

Dini konular yanında, mantık, hesap-hendese, tarih, coğrafya, astronomi, tıp, edebiyat, dil, kimya vb. Konularda yazılırdı. Dil genellikle Türkçe idi. Bazen gereğine göre Arapça, Farsça yazılıyordu.

Yazma Eser Kütüphaneleri, Cumhuriyet'e kadar vakıflar yoluyla korunuyordu. Padişahlar, sadrazamlar, vezirler, kadın sultanlar, din, devlet, ilim adamları, hayırsever vatandaşlar tarafından kurulurdu.

Eski kütüphanelerimizin çoğu vakıf adlarıyla analır. 'Ragıp Paşa Külliyesi, Esat Efendi Kütüphanesi, Ali Emirî Kütüphanesi) veya, bulunduğu yerin adıyla anılırdı.

Ayasofya Kütüphanesi, Yeni Cami Selimiye Kütüphaneleri gibi...

Biz kitapsever bir milletiz, unutulan hasletlerimizin ciddi bir eğitimle canlandırılması gerekiyor.




Bugün “el yazması eser” kavramı her ne kadar kâğıt üzerine elle yazılarak üretilen kitap/belge olarak algılansa da, aslında yazılı dünya tarihinin başlangıcından, matbaanın bulunmasına kadar toplumların bilgi, beceri, hizmet ve yaşam süreçlerini belgelendirme biçimidir.


Yazının bulunmasıyla insan yaşamına giren bilginin biriktirilmesi gereksinimi, yazılı belgelerin de başlangıcıdır. Başlangıcından bu yana dünyadaki çeşitli uygarlıkların giderek yeni kimlikler kazanmasıyla yazılı belgelerin biçimi de değişmiştir. Yeryüzünün dört bir tarafındaki mağaraların/anıt mezarların duvarlarına kazılarak yapılan resimli anlatımlardan sonra ilk taşınabilir elle yazılmış malzeme kil tabletlerdir.

Bütün bunlar malzemeleri ne olursa olsun yeniden kullanılmak üzere bilginin saklanması için elle yazılmış belgeler olduklarına göre hepsini de “el yazması eser” sınıfı içine almak gerekir.








El yazması eser üretimi Osmanlı İmparatorluğu’nda hızını kaybetmemişti. Çünkü elle yazılmış kitap üretimi başlı başına bir sektördü.

Kâğıdı temin edenler,

kâğıdı çizgileyenler, metni yazanlar,

yazıları kontrol edenler,

sayfalara cetvel çekenler, sayfaları süsleyenler,

ciltleyenler, ciltleri süsleyenler hep ayrı sanatkârlardı.

Biraz öce belirttiğimşz gibi;Nadide bir el yazması eser oluşuncaya kadar en az 10-12 sanat dalı dolaşıyordu..

. Böylece Osmanlı 271 sene sonra 1726 yılında Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın desteği, İbrahim Müteferrika’nın gayretleri ile ilk matbaasına kavuştu.

el yazması eser üretimi Osmanlı da 1900’lü yıllara kadar devam etti. Bu yüzden dünyanın kâğıt üzerindeki en büyük “el yazması eser” koleksiyonları Osmanlı İmparatorluğu içinde idi


Hemen hemen hiçbir batı ülkesinde yazma kitap ve kütüphaneleri devri bizdeki kadar uzun olmamıştır. Semerkant’da kâğıt üretimini başlangıç tarihi olarak alırsak M.S. 751’den 1726’da İbrahim Müteferrika’nın ilk baskı kitabı gerçekleştirmesine kadar 974 yıl yani yaklaşık 1000 yıl “el yazması” eser üretmişiz. Bu da bizi iki önemli sonuca götürmektedir. Birincisi, dünyanın en büyük ve en kıymetli el yazması eser koleksiyonuna sahip olmamız,

ikincisi bu koleksiyonun özellikle Osmanlı toprakları üzerinde uzak, küçük şehir ve kasaba kütüphanelerine, medrese/cami kitaplıklarına kadar yayılmış olmasıdır.




Bugün sahip olduğumuz el yazması eserlerin büyük bir çoğunluğu Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinden sonraki dönemde oluşmuş koleksiyonlardır. Cami ve medreselerde oluşturulan küçük kitaplıklardan sonra “Vakıf Kütüphaneleri” kurulmaya başlanmıştır.


Anadolu’da ilk vakıf kütüphanesi Selçuklu vezirlerinden Şemsüddin Altun-Aba tarafından 1201’de Konya’da kurulmuştur. Altun-Aba Vakfiyesi ile ilk defa el yazması eserlerin korunması, kullanılması, kontrolü yazılı kurallara bağlanmıştır. Bu kütüphaneden kalan yazmaların XIX. yüzyıl sonuna kadar İplikçi Medresesi’nde kaldığı, sonradan kitapların Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’ne nakledildiği bilinmektedir. Ama kütüphanenin oluşumundaki kitap sayısını gösteren hiçbir belge yoktur.




Bu “vakıf kütüphane” geleneği yüzlerce yıl devam etmiştir. Cami-medrese kitaplıkları dahil vakıf kütüphanelerinin hiçbiri devlet bütçesinden katkı almamıştır. Yönetimleri ve gelirleri “Vakfiye Senedi” ile belirlenmiştir. Vakfiyelerin orijinalleri genellikle mütevellilerin elinde bulundurulur, tasdikli birer suretleri devlet arşivlerinde saklanırdı. Vakfiyelerde hizmetler en ince detayına kadar düşünülmüş ve kurala bağlanmıştır. Örneğin Hüseyin Ağa’nın 1760’da Bursa’da yaptırdığı tekke ve kütüphanesinin vakfiyesinde; “...ve tullab ve küttab gelüp kitap istedüklerinde hüsn-i mu’amele ile çıkarup, birkaç defadur götürdüp getürdürsün diye dil-azarlık alunmayıp...”4 denilerek hafız-ı kütüpün kibar ve sabırlı olması istenmektedir. Yüzlerce yıl el yazması eserler bu düzen içinde okurlara sunulmuştur.




Cami ve medreselerde bulunan el yazması eserler bağış olup envanterleri de yoktur. Bir nevi halk kütüphanesi hizmeti biçiminde yararlandırıldıkları için başka şahısların eline geçmiş ve çoğu batı kütüphanelerine mal edilmiştir. El yazmalarının yağmalanması önce buralardan başlamıştır.




Vakfiyelerde; vakfedilen mal, mülk, eşya ile birlikte bağışlanan kitapların da bir listesi verilmekteydi. Genellikle kitap adlarından oluşan bu listelerde bazen yazar adı ve cilt sayısı da belirtilirdi. İlk devir kütüphanelerinin katalogları olmadığı için bu listeler kullanılıyordu. Ancak bu listelerin de bir tasnif sırası vardı. Önce Kur’an ve sonra tefsir, hadis, fıkıh gibi bilim dalları sıralanırdı.




Katalog niteliği taşıyabilen ilk belgeler Kanuni dönemine aittir. Ebced hesabı ile düşülen tarih 1552’yi göstermektedir. Bu dönemden günümüze ulaşabilen diğer bir katalog Fatih Camii Kütüphanesine ait 1560-1561 tarihli katalogdur.5




Eserlerin özelliklerinin en ufak ayrıntılarına kadar kaydedildiği bu katalog, Vakıf Kütüphaneleri için hazırlanan katalogların en düzenlisidir. Giderek kütüphane kataloglarının hazırlatılması ilkesi yerleşmişse de kurallarda birliktelik yoktur, konu başlıkları gereksinimi karışılamaz.




1729’da matbaanın Osmanlı İmparatorluğu’nda yer almasından sonra tamamen el yazması eserlerden oluşan kütüphane koleksiyonlarına baskı kitaplar da eklenmeye başladı. Devletin kütüphanecilik hizmetlerine eğilmesi

Tanzimat Dönemi ile başlar. Islahat Fermanı kütüphane konusunu da ele almış ve bu konuda ilk olarak Münif Paşa Layihası yayınlanmıştır. Bunu takiben bir dizi yeniden yapılandırma çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi 1 Eylül 1869’da yayınlanan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” idi. Nizamname doğrultusunda yapılan çalışmalar sonucu 1884 yılında kırk cilt halinde İstanbul’daki 69 vakıf kütüphanesinin fihristi hazırlanmıştır. Cumhuriyet döneminde Fehmi Etem Karatay’ın başlattığı kataloglama çalışmalarına kadar da yüzlerce yıllık bilgi birikimini içeren bu koleksiyonların sağlıklı bir toplu katalogu olmamıştır.




Birikimi bin yıllık bir zaman dilimini kapsayan bu koleksiyonun sayım ve kontrolleri hakkında bazı önemli noktaları belirtmek gerekir. Kütüphane kurucuları genellikle vakıf senetlerine, vakfettikleri kitapların sayımı ve kontrolü ile ilgili bazı maddeler koymuşlardır. İlk örneği; Umur Bey’in Bursa’da kurduğu kütüphanenin 1453 tarihli vakıf kaydında

“Mezkur imarete kim şeyh olursa bu kitaplara daima hıfz-u nazar ide, altı ayda bir defa bu kitapları hesab ide”6 talimatının bulunmasıdır.

Bu şartlar a uyulduğu sürece kitaplar korunmuştur.



Arada bir de olsa bu sayım ve kontrollerin sonunda kütüphanelerin kitap kaybından çok kitap değiştirmeyle zarara uğratıldığı görülmektedir. Sinan Paşa’nın kardeşi Ahmet Paşa, II. Beyazid’e yazdığı iki mektupta, Molla Lütfi’yi Darülhadis’in Sıhah-ı Cevheri’sini ve Sinan Paşa’nın değerli kitaplarını değiştirmekle itham etmiştir.




Kitap sayımları için nazırlar, müfettişler ve hafız-ı kütüpler görevlendirilmiştir. Bunlar eserleri sadece saymakla kalmayıp sayfa sayfa, satır satır da kontrol ediyor, değiştirilmiş olanları, arasından sayfası alınmışları da tespit ediyorlardı. Yazma eserlerin sayımları sırasında temizlik ve bakımları da yapılıyor, çok harap olanlar tamir ediliyordu.




İstanbul kütüphanelerinde kitap toplamı 71.129, “Vilâyât-ı şâhânede kâin kütüphanelerde (s. 276), 76.773’ü yazma, 35.829’u basma 112.602 idi. 1907 (H.1323) tarihli bir istatistik, İstanbul kütüphanelerindeki toplam kitap sayısının 154.944, 1926 yılındaki bir saptamaya göre İstanbul kütüphanelerinde 116.000’i yazma, 288.407 ciltlik yayın birikimi vardı.




NİÇİN KORUMALIYIZ




Yazma eserler içerik, sanat ve etnografik özelliklerden birini ya da tümünü içinde taşıdıkları, çok zahmetli bir çalışmanın ürünü oldukları, uzun bir geçmiş zaman dilimi içinde meydana geldikleri için ulusal ve evrensel kültürün çok önemli bir bölümünü oluştururlar. Bu nedenle el yazması eserlerimiz, bilimsel içeriğinin yanı sıra cilt, tezhip ve yazı sanatımızın da paha biçilmez örneklerini oluşturdukları için en iyi biçimde korumamız gereken, gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarmakla yükümlü olduğumuz kültür hazinelerimizdir. Yukarıdaki raporda belirtilen önlemler Cumhuriyetimizin ilk yıllarında üzerinde hassasiyetle durulmuş konulardır. Ancak el yazma eserlerin koleksiyon olarak çok dağınık bir haritaya sahip olması korunma ve değerlendirilmelerini güçleştirmiştir.

Toplumlar, kültürel varlıkları ve bu varlıkların belirli dönemlerde yeryüzünde bıraktığı olumlu etkilerle, izlerle övünür. Bir toplumu diğer toplumlardan ayıracak olan da bu zengin ve değerli kültür kaynaklarıdır. Geçmişle ilgili bilim, sanat, tarih, edebiyat ve siyasi araştırmalar konularında en güvenilir bilgi kaynakları el yazması eser koleksiyonlarımızdır. Bunların yüzlerce yıl bilim alemine tanıtılmaması açıklanamaz bir ihmaldir. Ülkemizde devlet yönetimi, getirisi olmayan akçeli hizmetten yana olmamakta, özel sektör de kalkınmış medeni ülkelerde olduğu gibi bu tür kültürel hizmetleri finanse etmemektedir.






Öncelikle bütün vakıf kütüphaneleri devlet çatısı altına alınmış, demirbaş kayıt defterleri düzenlenmiştir. Kapatılan tekke-zaviye ve medreselerdeki koleksiyonlar bulundukları yörede açılan halk kütüphanelerine devredilmiş, kütüphane olmayan bölgelerde el yazması eserler en yakın müzelere teslim edilmiştir. Böylelikle kısmen de olsa yazmalar kayıt altına alınmıştır.




Araştırmacılarının bu zengin kültür hazinesinden yararlanabilmesi için toplu kataloglarının hazırlanması gerekiyordu. Bu konuda 1937 tarihinde Fehmi Etem Karatay’ın başlattığı çalışmalar sonunda İstanbul Kütüphanelerine ait; Arapça Yazma Eserler, Farsça Yazma Eserler, Tarih-Coğrafya Yazmaları, Divanlar toplu katalogları yayınlanmıştır. Çalışmalar o noktada kalmış, uzun süreler el yazmalarının ülke çapında toplu kataloglarının hazırlanması konusuna önem verilmemiştir.



Çalışmaların Kütüphaneler Genel Müdürlüğü yönetiminde geçen 14 yılı içersinde, 24 ilimize ait 60.000 el yazması kitap/risalenin bilimsel temellere göre bibliyografik kimliği belirlenmiş, yayımlanan 21 cilt katalogla 18.953 eserin tanıtımı yapılarak bilim dünyasının yararına sunulmuştur.






Ülke genelinde 300.000 elyazması eser olduğu varsayılmaktadır. Ancak biz bu sayının 500.000 olduğunu düşünüyoruz Bazı el yazması kitapların birden fazla eser içerdiği ve mecmua-ı risalelerin çokluğu da göz önüne alınırsa toplu katalog için künye adedi 1000.000 adedi bulmaktadır..




Bütün dünyada artık bütünleşmeden, paylaşımdan söz edildiği bir dönemde biz sahip olduğumuz bu kültür ve bilim hazinesini tanıtamamışsak, tanıtamıyorsak bu konudaki eksikliğimizi ciddi olarak düşünmemiz gerekir. Gelişmiş ülkelerin tümü onlarca yıl önce nadir eserlerinin toplu kataloglarını tamamlamış, tarihi ve bilimsel bilgi birikimlerinin kaynaklarını tüm dünyaya duyurmuşlardır.


YAZMA ESER BULUNAN KÜTÜPHANELER VE ESER SAYILARI (2006)
İli
İlçesi
Adı
Kitap Sayısı
2340
322
1451
625
8385
3692
529
1984
3384
651
3228
72075
2775
6728
1274
11120
2887
5053
4185
2000
11918
3186
3180
1266
6743
320
776
475

* Antalya Akseki Yeğen Mehmet Paşa İlçe Halk Kütüphanesi’ndeki yazma eserler dijital ortama aktarılma amacıyla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
* Burdur İl Halk Kütüphanesi’ndeki yazma eserler onarım amacıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
* Nevşehir Hacıbektaş İlçe Halk Kütüphanesi’ndeki eserler dijital ortama aktarılma amacıyla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

KOLEKSİYONLAR
11/08/1992 tarih, 2968 sayılı ve 04/07/2000 tarih ve 534 sayılı Bakan Olur'ları çerçevesinde yazma eser koleksiyonları Milli Kütüphane Başkanlığı, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesine devredilmiştir.

KONYA BÖLGE YAZMA ESERLER KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ

Koleksiyon İsimleri
1 Adıyaman İl Halk Kütüphanesi
2 Aksaray İl Halk Kütüphanesi
3 Antalya Elmalı İlçe Halk Kütüphanesi
4 Aydın İl Halk Kütüphanesi
5 Burdur İl Halk Kütüphanesi
6 Denizli İl Halk Kütüphanesi
7 Denizli Acıpayam İlçe Halk Kütüphanesi
8 Gaziantep İl Halk Kütüphanesi
9 Hatay İl Halk Kütüphanesi
10 Isparta Halil Hamit Paşa İl Halk Kütüphanesi
11 Isparta Keçirborlu Aydoğmuş Halk Kütüphanesi
12 Isparta Senirkent İlçe Halk Kütüphanesi
13 Isparta Şarkikaraağaç İlçe Halk Kütüphanesi
14 Isparta Uluborlu Alaaddin Keykubat İlçe Halk Kütüphanesi
15 Isparta Yalvaç H. Ali Rıza Efendi İlçe Halk Kütüphanesi
16 İçel (Mersin) İl Halk Kütüphanesi
17 İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi
18 Karaman il Halk Kütüphanesi
19 Kilis İl Halk Kütüphanesi
20 Konya Ereğli İlçe Halk Kütüphanesi
21 Konya İl Halk Kütüphanesi
22 Konya Akşehir İlçe Halk Kütüphanesi
23 Konya Karapınar İlçe Halk Kütüphanesi
24 Mardin İl Halk Kütüphanesi
25
Muş İl Halk Kütüphanesi
26
Nevşehir Ürgüp İlçe Halk Kütüphanesi
27
Niğde İl Halk Kütüphanesi
28 Niğde Fertek Hüseyin Avni Göktürk Halk Kütüphanesi
29 Niğde Bor Halil Nuri Bey İlçe Halk Kütüphanesi
30 Osmaniye Düziçi Halk Kütüphanesi
31 Şanlıurfa Halk Kütüphanesi
32 Van İl Halk Kütüphanesi


MİLLİ KÜTÜPHANE BAŞKANLIĞINA KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ
Koleksiyon İsimleri
1 Adana İl Halk Kütüphanesi
2 Ankara Adnan Ötüken il Halk Kütüphanesi
3 Bolu İl Halk Kütüphanesi
4 Bolu Mudurnu İlçe Halk Kütüphanesi
5 Elazığ İl Halk Kütüphanesi
6 Elazığ Ağın İlçe Halk Kütüphanesi
7 İçel Tarsus ilçe Halk Kütüphanesi
8 Nevşehir Ürgüp Ortahisar H.Galip Efendi Kütüphanesi
9 Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi
10 Nevşehir Damat İbrahim Paşa il Halk Kütüphanesi
11 Nevşehir Gülşehir Karavezir İlçe Halk Kütüphanesi
12 Ordu İl Halk Kütüphanesi
13 Samsun İl Halk Kütüphanesi
14 Samsun Bafra İlçe Halk Kütüphanesi
15 Samsun Vezirköprü İlçe Halk Kütüphanesi
16 Samsun Havza İlçe Halk Kütüphanesi
17 Sivas Gürün İlçe Halk Kütüphanesi
18 Tokat il Halk Kütüphanesi
19 Tokat Zile ilçe Halk Kütüphanesi
20
Afyon İl Halk Kütüphanesi
21
Çankırı İl Halk Kütüphanesi
22
K.Maraş İl Halk Kütüphanesi
23
Sinop İl Halk Kütüphanesi
24
Eskişehir İl Halk Kütüphanesi
25
Kırşehir İl Halk Kütüphanesi
26
Yozgat İl Halk Kütüphanesi
27
Rize Ardeşen İlçe Halk Kütüphanesi


İSTANBUL SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ
Koleksiyon İsmi
1
Muğla Bodrum ilçe Halk Kütüphanesi
2
Giresun İl Halk Kütüphanesi
3
Burdur İl Halk kütüphanesi (onarım ihtiyacı nedeniyle Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadır)
4
Antalya Tekelioğlu İl Halk Kütüphanesi

TÜRKİYE’DE RESMİ KURUMLARDA BULUNAN YAZMA ESER SAYILARI
Kurum Adı
Birim Adı Yazma Eser Sayısı
Başbakanlık Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı Türk Dil Kurumu Kütüphanesi 669
Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi 1112
Atatürk Kültür Merkezi Kütüphanesi 26
TOPLAM 1807
Vakıflar Genel Müdürlüğü Ankara Bölge Müdürlüğü Kütüphanesi 834
İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi 122
İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi 409
İzmir-Tire Necip Paşa Kütüphanesi 1147
Ankara Merkez 3
TOPLAM 2515
Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphane 5819
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü Atatürk Kitaplığı 4022
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı Abant İzzet Baysal Üniversitesi 416
Afyon Kocatepe Üniversitesi 27
Anadolu Üniversitesi 86
Ankara Üniversitesi 16.700
Çukurova Üniversitesi 80
Dokuz Eylül Üniversitesi 475
Fatih Üniversitesi 50
Harran Üniversitesi 1
İnönü Üniversitesi 32
İstanbul Üniversitesi 18.606
Koç Üniversitesi 3
Marmara Üniversitesi 1078
Sabancı Üniversitesi 404
TOPLAM 37.958
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Resmi Müzeler 24867
Özel Müzeler 5937
TOPLAM 30.804
Milli Kütüphane 27.258









Bu çizelgeden de anlaşılacağı üzere Türkiye genelinde 254.767 adet sayılabilen el yazması eser koleksiyonu küçümsenmeyecek bir rakamdır


Bir el yazması eser kağıt, mürekkep, süslemelerde kullanılan boya, cilt yapımındaki deri, kumaş, ebru, işlenmiş karton ve kimyasal yapıştırıcı içeren şirazeden oluşmaktadır. Arşiv, depo ve kütüphanelerde saklanan bu eserlerin yaşlanma ve bozulma süreçleri genellikle kimyasal, biyolojik (mikroorganizmalar ve böcekler), fiziksel (ışık, kullanım, su, nem, kirlilik) etkenlerin birleşmesiyle ortaya çıkar. Bu bozulma sürecinin yavaşlatılması için yapılacak en önemli işlem eserlerin etkili biçimde korunmasıdır. Dünyadaki uygar ülkeler ilk çözüm olarak yazma koleksiyonlarını bir merkezde toplamışlardır.



Ülkemizdeki el yazması eserlerin bilimsel olarak bakım ve onarımları ilk defa Süleymaniye Kütüphanesinde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. 1955-1960 yılları arasında devletin desteği ve yöneticilerin azmi sayesinde Süleymaniye Külliyesi içinde bir “restorasyon atölyesi” kurulmuştur. 1962 yılında atölye sorumlusu bu konuda İtalya’da uzmanlık eğitimi almış bir kimya mühendisidir ve çalışanların sayısı 15’e ulaşmıştır. Yetişmiş eleman sayısının giderek azalması, ücretlerin yetersizliği, bölümün gelişme hızını azaltmıştır. Daha sonraki yıllar içinde yazma eserlerin korunması ve onarımı için Kültür Bakanlığınca birçok proje hazırlanmış ancak hepsi teklif aşamasında kalmıştır. 1991 yılı içinde yatırım programında yer alan ve Ankara’da kurulması planlanan “Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon Merkezi”nin Milli Kütüphane Başkanlığı’na bağlı bir kuruluş olarak teşkilatlandırılması 7.2.1992 gün ve 12/601-436 sayılı makam onayı ile öngörülmüştür. Onay doğrultusunda “Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon Merkezi Etüd Proje Fizibilitesi” hazırlattırılmıştır. Bu projeler için yatırım bütçesine gerekli ödenek de konmuştur. Ancak Milli Kütüphane binası içinde “Restorasyon Merkezi için ayrılan alanların plan ve inşaat olarak uygun olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle proje yeniden Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.




Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü tarafından 1991 yılında İstanbul Yazma ve Nadir Eserler Patoloji ve Restorasyon Araştırma Merkezi’nin kurulması projesi başlatılmıştır. Süleymaniye Külliyesi içinde bulunan Zarifi Bey Konağı bu merkeze tahsis edilerek gerekli restorasyonu yapılmıştır. İç donanımı ile birlikte merkez 54.830.500.000 TL’ye mal olmuştur. 10 yıllık bir zaman dilimi içindeki bütçe ödeneklerinin toplamı olan bu rakam her yıl içerisindeki dolar karşılığı olarak hesaplandığında bugünkü maliyeti 1.500.000.000.000.TL’yi bulmaktadır. 1999 yılında tamamlanan merkez hala tam kapasiteyle çalışamamaktadır



Konya Bölge Yazma Eser Kütüphanesi bünyesindeki restorasyon merkezi için gerekli makine ve donanım geçtiğimiz yıllar içerisinde Kültür Bakanlığı’nca sağlanmış ve merkez hizmete hazır hale getirilmişse de, daha sonra bir takım sebeplerle yapılan çalışmalar adeta çürümeye terkedilmiştir. Ancak bugün itibariyle meyvesini kısa sürede alacağımızı düşündüğümüz çalışmalar sürmektedir.. Ayrıca Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinin Kısa sürede ülkemizin, hatta dünyanın sayılı kütüphaneleri arasına gireceğini inşallah birkaç yıl içinde hep beraber göreceğiz.

Dünya çapında bir restorasyon merkez inin kurulması, Unutulmaya yüz tutmuş klasik cilt yapılacak bir çilt atölyesinin tesisi, Bütün yazma eserlerin dijital kopyasının çıkarılması, Başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere dünya kütüphanelerinde bulunan yazma eserlerimizin hiç değilse dijital kopyalarının ülkemize getirilerek araştırmacılarımızın hizmete sunulması ve birde Konya belleği adı altında Konyamız ile ilgili öncelikle ülkemizin değişik kurum ve kuruluş kütüphanelerinde bulunan bilgi be belgelerin toplanması yakın planda gerçekleştirilmesini ümit ettiğimiz planlarımız dahilindedir.




Bu merkezler ülkemizdeki diğer kuruluşların da koleksiyonlarında bulunan el yazması/nadir eserlerin bakım ve onarımı için de hizmet verebilecektir. Yine bu merkezlerde zaman içinde verilecek pratik ve teorik eğitimle konservasyon konusunda yeni elemanlar yetiştirilmesi mümkün olacaktır.




Dününü ve bugününü oldukça detaylı bir biçimde anlatmaya çalıştığımız kültür mirasımızın bu koşullar altında yarını için ümitvar olduğumu söyleyebilirim.Hatta bu gün için yazma eserler kefenini yırtmıştı diye biliriz. Ama hala hastadır ve gözü yaşlıdır. Hastamızı ayağa kaldırmak ve göz yaşlarını dindirmek bizim için birinci derece de öncelikli bir vebaldir.


Beni sabırla dinlediğinizi için saygılarımı sunarım



Yorumlar

Popüler Yayınlar