OKKASI 3 KURUŞ 10 PARAYA TÜRK TARİHİ
Bir
milletin milli kültürü, o milletin milli şahsiyetini ifade eder. Milli kültürüne
sahip çıkamayan milletler de geleceklerini devam ettiremezler. Arşivler ve
tarihi kaynak eserler de milli kültürler ve kimlikler için elzemdir. Toplumsal
yapılardaki çözülmeleri önleyecek ortak değerler de arşivlerde bulunmaktadır.
Geçmiş ile bugün ve gelecek arasında sağlam köprüler kurulması, siyaset,
ekonomi, toplum hayatı ve kültür alanında yaşanan tecrübelerin gelecek kuşaklara
sağlıklı bir şekilde aktarılması devletlerin ve milletlerin tarihinde çok büyük
önem taşımaktadır.
Dört
bin yıllık zengin bir tarihe sahip olan Türk milletinin idari ve kültür hayatı
bakımından arşivleri çok büyük önem taşımaktadır.
Ancak
milli arşivlerimizin çok yakın bir zamana kadar, bir kanun koruması ve belli bir
teşkilatın sorumluluğu altında bulundurulmaması, ayrıca; çeşitli ihmaller
sonucunda devlet arşivlerini oluşturan devlet evrakının bir kısmı, alım, satım,
vakıf, veraset ve başka birçok sebeplerle kaybolmuş ve elden
çıkmıştır.
Şahıslardan kaynaklanan sorumsuzluk ve
dikkatsizliğin veya iş bilmeyen ehliyetsiz kişilerin nasıl büyük kayıplara yol
açacağının en bariz örneği de 1931 yılında, dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri
görülmedik bir şekilde ülkemizde yaşanmıştır. 1931 yılında, asla unutulması ve
affedilmesi mümkün olmayan bir gaflet neticesinde, çoğu maliyeye ait Osmanlı
dönemi arşiv belgesi, sorumsuz, milli kültür ve şuurdan habersiz bir iki kişinin
gayretiyle Bulgaristan’a, okkası 3 kuruş 10 paraya hurda kağıt olarak
satılmıştır.
İstanbul Defterdarlığı Maliye Arşivi’nde
bulunan askeri, mali, ticari, siyasi, hukuki, edebi, denizcilik ve bilim
tarihimize ait evrakın bir kısmı 1931 yılında konuyu bilen ve belgelerin
değerini takdir edecek yetkili hiçbir şahıs veya müesseseye danışılmadan kese
kağıdı yapılmak için ayrılan kağıtlarla birlikte Bulgaristan’a satılmıştır.
Satılan belgelerin miktarı 30 ile 50 ton arasındadır. Çoğunluğu maliyeye ait
olan belgeler, özellikle tanzimattan sonra muhtelif dairelerden gelen
vesikaların da burada toplanması ile çeşitlenmiş ve
çoğalmıştır
Sultanahmet’deki Bizans döneminden kalma
hapishanede bulunan belgeler, Maliye Bakanlığı’nın emri ile defterdarlıkta konu
ile alakası olmayan iki tapu memurunun üstünkörü incelemeleri sonucunda, günün
maliyesi ile ilgili olamayıp, bir değer taşımadıklarına, hükümlerinin geçmiş
olduğuna karar verilerek ve bir kısmının da boş kağıt parçaları olduğu iddia
edilerek, kağıt fabrikalarında hamur haline getirilmesi maksadıyla Bulgaristan’a
gönderilmek üzere Sirkeci’den döke saça vagonlara doldurulmuş ve
gönderilmiştir.
Bir
milletin kendi kültürel ve tarihsel mirasını satmak anlamındaki bu facia,
olaydan tesadüfen haberdar olan İsmail Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet gibi
tarihine ve kültürüne vakıf olan kişilerin gayretiyle kısmen önlenmiştir. İsmail
Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet’in öncülüğünü yaptığı bir grup aydın, öncelikle
devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye bir telgrafla, yapılan işin büyük bir yanlışlık
ve gaflet olduğunu, evrak satışının Avrupa ilim alemini hayrete düşüreceğini,
Avrupa’da bile Türkler’in geçmişinin aydınlatılması için bu vesikalara çok büyük
değer verildiğini bildirmişler ve evrakın tarihsel değere sahip olduğunu, bu
satışın hemen durdurulmasını, hiç değilse Bulgaristan’ın ikaz edilip vesikaların
kıymetli olduğunun bildirilmesini ve fabrikalara gönderilmesinin engellenmesini
belirten bir rapor gönderilmiştir.
Konu,
araya konan bazı şahıslar vasıtasıyla mecliste, bakanlıklarda ve başbakanlık
müsteşarlığı nezdinde de gündeme getirilmiş; nihayet Başbakan İsmet İnönü
imzasıyla yayınlanan genelge ile devlet dairelerinin ellerinde bulunan tarihi
vesikaların hiçbir şekilde imha edilmemesi ve satılmaması
bildirilmiştir.
Evrak
satış konusu günlerce gazetelerde önemli yer işgal etmiş, TBMM’nde konu ile
ilgili Soru Önergeleri verilmiş, atılan yanlış adımdan geri dönülmesi için
kamuoyu baskısı temin edilmeye çalışılmıştır. Bu haklı ve ciddi tepkiler
üzerine, evrak mahzenlerinin kapıları mühürlenerek dışarıya evrak çıkarılması
durdurulmuş, olay soruşturulmaya başlanmıştır. Bir yandan da satılan evrakın
geri alınabilmesi için Bulgaristan’la temasa geçilmiş, fakat satılan evrakın
tamamının geri alınması mümkün olmamıştır.
Bulgaristan’a satılan evrak meselesi, halen
depolarda bekleyen milyonlarca belgenin durumu ve bunların geleceği konusu,
kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Konunun devlet düzeyinde ele alınması meselesi,
Muallim Cevdet’in İsmet İnönü’ye yazmış olduğu bir mektup ile başlamıştır. Konu
ile ilgili olarak TBMM’nde de faaliyete geçilmiş, Saruhan milletvekili Refik
Şevket Bey, meclis başkanlığına cevaplandırılmak üzere bir soru önergesi
vermiştir. Bu önergede satılan evrakın bulunduğu mahzende ne kadar zamandan beri
tür belgeler bulunduğu, bunların kimin sorumluluğunda olduğu, evrakın niçin
satıldığı, satışta hangi usullerin uygulandığı, satılan evrakın kıymetli olup
olmadığı, satılanların geri alınması için bir teşebbüste bulunup bulunmadığı,
satıştan sorumlu olanların kanuni bir tahkikata uğrayıp uğramadıkları gibi
hususlar yer almıştır.
Bu
önergeye, dönemin Maliye Bakanı olan Mustafa Abdulhalik tarafından cevap
verilmiştir. Cevapta, söz konusu evrakın bir kısmının geçmişte tasnifinin
yapıldığı önemsiz olanların bir komisyon tarafından ayrılarak satılmasına karar
verildiği, fakat gelen büyük tepkiler sonucunda satılan evrakın Bulgaristan’dan
geri istendiği şeklindeki ifadelere yer verilmiştir. Bu açıklamaların kamuoyuna
tatmin etmekten ne kadar uzak olduğu oldukça açıktır.
Daha
sonra, Bulgaristan’a satılan evrakın hurda kağıt değil, tarihi arşiv belgeleri
olduğu anlaşılmıştır. Muallim Cevdet ve tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı’nın konu
ile ilgili yaptıkları neşriyat ve müdahaleler sonucunda, işe el konulmuş ve
satılan evrak diplomatik yolla geri istenmiştir. Bulgarlar ise Avusturya’dan bir
arşiv uzmanı getirterek bu belgeleri inceletmişler ve en değerli olanlarla,
kendilerini ilgilendirenleri, arşivleri ve kütüphaneleri için alıkoymuşlardır.
Diplomatik yolla istenen evraktan arta kalanlar, iki yıl sonra Türkiye’ye geri
iade edilmiştir.
Bulgaristan’a satılan evrak, bugün
Bulgaristan’ın milli kütüphanesi olan Cyril ve Methodius kütüphanelerindedir. Bu
kütüphanelerde Türk belgeleri üzerindeki çalışmalar, kütüphaneci Vladimir
Todarov-Khindalov döneminde yeniden hızlandırılmıştır. Kütüphaneci Miatev ve
Netkov dönemlerinde de koleksiyonun mevcudu, yukarıda sözünü ettiğimiz işe
yaramaz hurda kağıt diye satılan sandıklar dolusu evrak sayesinde
zenginleşmiştir.
Cyril
ve Methodius kütüphanelerinde bulunan Osmanlı arşiv belgeleri birkaç ana grupta
yer almaktadır. Bunlar;
1.
Şer’i mahkeme sicilleri,
2.
Tapu tahrir ve tımar
defterleri,
3.
Defterler grubu,
4.
Belgeler grubu’dur.
Bulgarlar satın aldıkları Osmanlı arşiv
malzemesinin tamamına yakınını tasnif etmişler, tahribe uğramış olanların bir
kısmını da restorasyona tabi tutmuşlardır.
Cyril ve Methodius kütüphanelerinin Şarkiyat
şubesindeki belgelerin kapsamı ve mahiyeti de şöyledir;
1.
350 bin gömlek içerisinde 1 milyon
belge,
2.
700 adet maliye defteri,
3.
405 adet tımar ve zeamet
defteri,
4.
191 adet Şer’iye sicili
bulunmaktadır.
Bulgaristan’a satılan Osmanlı evrakı da;
yukarıda sözünü ettiğimiz dört grup arşiv malzemesi içerisinde yer almaktadır.
Bu belge ve defterler yerleşim birimlerine göre tasnif edilmiştir. Atıfta
bulunan 405 adet İcmal ve Mufassal tahrir defterlerinin Bulgarca olarak kataloğu
da neşredilmiştir.
Belgelerin ve Maliye defterlerinin yerleşim
birimlerine göre Bulgarca olarak katalogu hazırlanmıştır. Bu belgelerin ana
kaynağı Osmanlı devleti olduğu için yalnızca Bulgaristan’ı ilgilendirmeyip bütün
Osmanlı devletini ilgilendirmektedir. Osmanlı arşiv belgeleri ile ilgili olarak
da bir takım katalog, bibliyografya ve envanter
hazırlanmıştır.
Bu çalışmalar, dönemin Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürü İsmet Binark’ın yapmış olduğu resmi bir ziyaret sonucunda
Bulgaristan’dan Türkiye’ye getirilmiş ve İstanbul’da bulunan Osmanlı Arşivi
daire Başkanlığı’nda istifadeye sunulmuştur.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü ile
Bulgaristan Cumhuriyeti Bakanlar Konseyi Arşiv Genel Müdürü arasında 19.02.1993
tarihinde Sofya’da imzalanan ve 1993-1994 yıllarını kapsayan işbirliği
protokolünün 5. maddesi gereğince, Bulgaristan’ın daveti üzerine
29.11.1993-13.12.1993 tarihleri arasında 15 gün süre ile Türkiye’den Arşiv
Uzmanı olan Necati Aktaş ile V. Seyit Ali Kahraman 1993 yılında hurda kağıt
olarak satılan, aslında XV-XIX. yüzyılları arası Türk tarihinin birinci el
kaynak malzemesi olan arşiv belgelerinin miktarı, muhtevası, saklanma şekli ve
tasnif durumlarını tespit maksadıyla Bulgaristan’a gönderilmiştir.
1931
yılından bu yana, bir iki bilim adamı dışında hiçbir Türk yetkili kişisine
gösterilmeyen bu belgeler, yapılan bu 15 günlük bu ziyaret sonucunda ayrıntılı
bir şekilde incelenmiştir. Sonuç olarak da aşağıdaki tespitler elde
edilmiştir.
1-
Belgelerin XV-XIX yüzyılları arasına ait Tımar, Zeamet, Vakıf, Ahkam, Ehl-i
Hiref, Tersane, Yeniçeri ve sipahi ocaklarına ait konuları ihtiva ettiği
görülmüştür.
2-
Belgeler, 1931 yılından bu yana çeşitli aralıklarla ve değişik şekillerde tasnif
edilmeye çalışılmıştır. Neticede ise ;
a-)
XV-XIX. yüzyıllarına ait 713 defterden oluşan defter grubu
fonu,
b-) 219
dosya içinde 22.000 civarında belge ve defter koleksiyonu,
c-)
XVI-XVIII. yüzyıllarına ait 13.000 belge ve defter fonu,
d-)
Coğrafi bölge ve idari merkezler esas alınarak tasnif edilen 1 milyon belgeyi
ihtiva eden fon olmak üzere dört fonda toplanmıştır.
3-
Henüz tasnif edilmeyen 500.000 belge bulunmaktadır.
4-
Belgelerin tamamının 1,5 milyon civarında olduğu tespit
edilmiştir.
5-
İncelemeler sonucunda değişik fonlardan 10570 poz, 21140 sayfa tutan 113
defterin mikrofilmi, bedeli karşılığında alınarak Osmanlı Arşivleri Daire
Başkanlığı’na kazandırılmıştır.
6-
Defter fonuna ait fişlerin tamamının kopyaları alınmıştır.
Bulgaristan’da bulunan bu arşiv belgelerinden,
Türk araştırmacılarının faydalanma imkanlarının oldukça kısıtlıdır. Başbakanlık
Arşivler Genel Müdürlüğü’nün bu konudaki çalışmaları, kemiyet ve keyfiyet
itibariyle takdire şayandır.
Netice
olarak şunu belirtmeliyiz ki günümüzde bir devletin ve milletin büyüklüğü,
politik sınırlarıyla birlikte ve onunda üstünde kültür varlıkları, milli birlik
ve bütünlüğü ile ölçmektir. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişten geleceğe
uzanacak olan devamlılığı, ancak milli arşivlerinin ve tarihsel kaynak
eserlerinin korunması, sistemli bir şekilde değerlendirilmesi ile mümkün
olacaktır.
Şu da
asla unutulmamalıdır ki, bir devletin ve milletin tarihi, devlet ve millet
hayatının öz çizgilerini taşıyan, onun milli kimliği olan arşivlerinde
mevcuttur.
KAYNAKÇA :
Bulgaristan’daki Osmanlı
Evrakı-İstanbul-Başbakanlığın Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1994-XXIII, 230
s-(T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı)
Bulgaristan’a satılan evrak ve Cumhuriyet
dönemi arşiv çalışmaları-Ankara:Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,
1993-XXXV, 604 s.-(T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet
Arşivi Daire Başkanlığı).
| |
Yorumlar