KÜLTÜREL VE ESTETİK BAKIMDAN "VAV" HARFİNE ANALİTİK BİR YAKLAŞIM
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic Volume 7/4, Fall 2012, p. 2577-2600, ANKARA-TURKEY
KÜLTÜREL VE ESTETİK
BAKIMDAN "VAV" HARFİNE ANALİTİK BİR YAKLAŞIM
Fatih ÖZKAFA*
ÖZET
Bir alfabede yer alan bütün harfler o dil için önemli ve gereklidir.
Ancak her dilde bazı harflerin diğer dillerdekine nispetle daha fazla
kullanıldığı da bir gerçektir. Sözlüklere göz atıldığında bile bunu fark etmek
mümkündür. Yine, dilbilgisi kuralları gereğince bazı harflerin bazı dillerde
hayati bir önem taşıdığı söylenebilir. Vav harfi de özellikle Arapça ve Farsça
ile Osmanlı Türkçesi'nde pek çok amaca hizmet eden bir harftir. Türk-İslâm
kültüründe ve sanatında işaret ettiği anlamlar ele alındığında, bu harfin
sembolik değerinin oldukça yüksek olduğu hemen gözlenecektir.
Dilbilgisinde icra ettiği
fonksiyonlara ilave olarak, vav harfi tarih boyunca genelde bütün İslâm
sanatlarını, özelde ise hat estetiğini temsil etmiş; ayrıca ona metafizik, dini
ve kültürel anlamlar da yüklenmiştir. Aynı zamanda hem Allah'ı hem de insanı
simgeleyen bir harf oluşu, tasavvuf tarihinde önemli bir yeri işgal eden
vahdet-i vücut düşüncesinin sembolik bir tecellisi olarak
değerlendirilebileceği görüşünü doğurmuştur. Özellikle celi sülüs kaidelerine
göre yazılmış olan şekliyle vav harfi, gerek mimari eserlerde gerekse kitap
sanatlarında çok sık karşılaşılan bir formdur. Hattatlar, vav'ın vurgulandığı
veya merkeze alındığı sayısız istifler yapmışlar; bunlardan bazı kompozisyonlar
ise klasikleşmiş örnekler haline geldiği için nerdeyse her hattat tarafından
tekrar tekrar yazılmıştır. Bu çalışmada; vav harfinin ifade ettiği gramatik ve
sembolik anlamlarla birlikte hat sanatındaki estetik boyutları ele alınmaya
çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hat sanatı, vav harfi, ebced, sembolik anlam, estetik.
AN ANALYTICAL
APPROACH TO LETTER "WAW"AS CULTURAL AND AESTHETIC COMPONENT
ABSTRACT
All letters in an alphabet are of high importance and are necessary
for the language. However, it is certain that some letters in a language are
used more frequently compared to others. It is possible to notice this even by
taking a glance at dictionaries. Also, it can be argued that some letters are
of vital importance in some languages due to grammar rules. Letter Waw' serves
several purposes especially in
Arabic,
Persian, and Ottoman Turkish. In terms of its attributions within
Turkish-Islamic culture and art, it can be easily realized that the symbolic
value of the letter is very high.
In addition to its functions
in grammar, throughout the history letter waw has represented all Islamic art
in general and aesthetic of calligraphy in particular; furthermore,
metaphysical, religious, and cultural meanings were also designated to the
letter. Since as a letter it symbolizes both God and human being, it brought
about the idea that it can be seen as the manifestation of the thought 'unity
of existence' which has an important place within Islamic Mysticism. Letter
'waw' especially with the style written according to the jaly thuluth
principles, is a form frequently seen both in architectural and literal works
of art. Calligraphers produced various works in which letter 'waw' is
emphasized or centered. Since some of the compositions have become vintage
samples, almost every calligrapher re-wrote them repeatedly. This study tries
to analyze the aesthetical dimensions of letter 'waw' within the art of Islamic
calligraphy along with its grammatical and symbolic meanings.
Key Words:
Islamic calligraphy, letter 'waw', abjad, symbolic meaning, aesthetic.
Arap alfabesinin
26. harfi olan ve lîn (yumuşak) harflerden sayılan vav, noktasız
(gayrimenkût/mühmel) bir harf olup kendisinden sonra gelen harfle birleşmeyen,
kamerî harfler diye anılan sessizlerdendir. Vav, kelime olarak "iki
hörgüçlü iri erkek deve", "zayıf erkek" manalarına gelir. Ancak
diğer harflerde olduğu gibi, vav'ın adının lûgat manası ile isimlendirme sebebi
arasında bir bağ kurmak mümkün değildir. (Çetin 1986, 240)
Vav, kendisinden sonrakiyle birleşmeyen
bir harf olarak bilinmesine rağmen, bilhassa icâze, rık'a, divanî, celî divanî,
hatta nesih gibi yazı çeşitlerinde vav'ın sonraki harfle birleştirilerek
yazıldığı örneklere rastlanabilir. Vav, yazıya hareketlilik katmak, hız
kazandırmak niyetiyle veya estetik gerekçelerle de kendisinden sonra gelen
elif, fe, kaf, kef, lâm, vav, lâmelif, he, ye gibi harflerle birleştirilerek yazılmıştır.
Moritz'in Euting'den naklettiği bilgiye göre; eski Nabatî
kitabelerinde bile muahhar Arap yazısının nüveleri, bilhassa bazı harflerin
birleşme kaideleri ve kelimenin sonunda aldıkları şekiller inkişaf etmiş
bulunuyordu. (Moritz 1942, 498) MS 328 tarihli Nemâre
Kitabesi'nde, vav'ın ortada yazılışına dair iki ilginç örnek
mevcuttur. (Resim 1)
Vav sesi, dudakların yuvarlaklaştırılıp
ileriye doğru uzatılması suretiyle, dişleri kullanmadan çıkarılan kalın bir
sestir. Osmanlı alfabesinde yirmi dokuzuncu harf olarak geçer. Bu sesin
Türkçe'de tam karşılığı yoktur; "v" sesi ile karıştırılmamalıdır.
Türkçe'deki "v" sesi, üst dişlerin alt dudaklara dokundurulmasıyla
çıkarılır; halbukivav sesinde dudaklar birleştirilmez. İngilizce'deki
"w" gibi telaffuz edilir. İbranicede vav harfi, sessiz harf olarak
kullanıldığında v sesine tekabül eder. İbranice'nin özünde "w" sesi
bulunmamasına rağmen bu harf bazı oryantal Yahudilerce "w" olarak
söylenir. Modern İbranice'de ise yabancı kelimelerdeki "w" sesini
taklit etmek için bu harf iki kere kullanılır.
Kelimede bulunduğu yere ve özel durumuna göre okunuşu değişebilen vav,
kelime başında daima "v" okunur. Vav'ın Arapça, Farsça ve Türkçe'de
okunuş ve imlâsı farklı kaidelere
Turkish Studies
göre değişiklikler arz
etmektedir. Hatta okunduğu halde yazılmayan vavlar (Davud ismindeki ikinci
vav'ın yazılmayışı gibi) ve yazıldığı halde okunmayan vav'lar (fasıl/ayırd etme
vavı) bile vardır (Arapça'da Amr ismini Ömer isminden ayırmak için yazılan vav
okunmazken Farsça'da hâce, hâb gibi
kelimelerdeki vav'lar yazıldığı halde okunmaz). Vav bazı kelimelerin imlâsında
da raf (ötreleme) alâmeti olarak kullanılır. (Çetin 1986, 241) Yazıldığı halde
okunmayan bazı vavlar için harf-i mesruk (çalınmış vav) tabirinin
kullanıldığına da rastlanmıştır.
Osmanlı
Türkçesinin imlası hususunda birtakım kelimelerde daima ihtilaflar görüldüğü
gibi, bazı kelimelerde vav harfinin kullanılması veya terki konusunda da
tartışmalar süregelmiştir. Meselâ; "Türk" kelimesinin vav ile mi
vav'sız mı yazılacağı tartışmaları da bu ihtilaflara bir örnektir. Hatta Necip
Asım Yazıksız (1861-1935), Türk kelimesinin yazılışına vav ekleyen kişi olduğu
için "Vav'lı Türk" lâkabıyla anılmıştır.
Vav, Arap
alfabesinin en eski tertibi olan ebced dizisinde 6. harf iken VI. yüzyılda
alfabenin sonlarına alınmıştır. Mevcut Arap alfabesinin 26. harfi olup "ve,
dahi" anlamlarında bir bağlaç vazifesi görmekle birlikte
(maiyye/beraberlik vavı) bundan başka anlamlara da sahiptir. Mansûb isimden
önce, "onunla" anlamını verirken, hal cümlelerinden önce
"yaparak, ederek, olurken" anlamları verir (isti'naf vavı veya hal
vavı). Mecrur isimden önce ".. .e and olsun", "adına yemin
ederim" anlamında (kasem vavı) kullanılır. Yine mecrur isimden önce
"nice, pek çok" anlamlarında da kullanılabilir. Bunlardan başka,
".e rağmen, hatta, bile, fakat, lakin" anlamlarında veya müzekker
alameti olarak kullanıldığı haller ile sonunda elifle birlikte ünlem edatı
olarak kullanıldığı durumlar da söz konusudur. (Mutçalı 1995, 958; Erkan 2006,
1201)
Vav, Arapça
dilbilgisinde yerine göre "illet harfi", "med harfi" veya
"zâid harf" olarak karşımıza çıkar. (Çörtü 2011, 78) Elif ve ye gibi
vav da hemze bineği olan harflerdendir.
Fars alfabesinin 22. harfi olan vav, bu
dilde de "ve, -dığı halde, karşı, halbuki, mukabil, özellikle" gibi
anlamlara gelebilir. (Kanar 1998, 670)
Arapça veya Farsça iki kelimeyi birbirine bağlarken ilk kelimenin son
harfi konsonla bitmiş ise bu harfi "ü" gibi okutur: ilim ve irfan
(ilm ü irfan); vokal ile bitmiş ise Farsça
kaidesine göre ortadaki vav harfi "vü" okunur: kaza ve kader (kaza vü kader) gibi. Arapça'da ise
"ve" olduğu gibi okunur. Vav yemin anlamındaysa "vav-ı
kasem" olarak adlandırılır.
Farsça
dilbilgisinde "vav-ı âtıfe"den başka, "vav-ı ma'rûfe",
"vav-ı mechûle", "vav-ı ma'dûle" şeklinde tasnifler de
sözkonusu olup bunların her birinde vav harfinin ifade ettiği anlamlar
birbirinden farklıdır. (Şükûn 1996, 1946)
Osmanlı
Türkçesinde alfabenin 29. harfi olan vav ve Türkiye Türkçesinde alfabenin 27.
harfi olan "v" harfi, dilimizde "ve" şeklinde telaffuz
edilmekte olup "iki kelime, ibare veya cümle arasında beraberlik, art
ardalık" olduğunu gösteren bir bağlaçtır. (Heyet 2000, 3058) Vav harfi ü sesi veriyorsa "vav-ı makbûza-i
hafife", u sesi veriyorsa
"vav-ı makbûza-i sakîle", ö
sesi veriyorsa vav-ı mebsûta-i hafife, o
sesi veriyorsa "vav-ı mebsûta-i sakîle" olarak isimlendirilir.
(Devellioğlu 1997, 1140; Şemseddin Sami 1996, 1480)
İmlâda birliği sağlayacak kaideleri tespit
için yapılan çalışmalar arasında, bu asrın başlarında, Maarif Nezareti
tarafından kurulan Tedkikat-ı Lisaniye Hey'eti'nin "sarf ve imlâ encümeni"
seslilerin mümkün olduğu kadar harfle gösterilmesini ve değişik seslilere
delalet eden aynı harfin bazı işaretlerle tefrikini teklif etmişti. Hiç olmazsa
lügatlerde hatta alfabelerde, vav dört sesliye göre üzerine konan aksan
şeklindeki işaretlerle tefrik edilmiştir. Cumhuriyet'in ilk senelerinde de
alfabenin ve imlânın ıslahı yolundaki çalışmalarda vav'ın muhtelif işaretlerle
farklı sesleri karşılaması lüzumu üzerinde durulmuştur.
Turkish Studies
Bazı alfabelerde "v (vav)" ve "f
(fe)" harfleri arasında fark yoktur. Latin "f'sinin Fenike
"vav"ından geldiği sanılmaktadır. Harfin Ârâmice, İbranice ve Arapça
adı "vav"dır. "Çivi, kama, gemi direği desteği" anlamlarına
gelir (Durmuş 1997, 160). Yine, Arap alfabesinde ve dolayısıyla hat sanatında
vav ve fe harflerinin baş kısımları aynı şekildedir. Bu, bütün yazı çeşitleri
için geçerli bir kuraldır. Yani; herhangi bir yazı çeşidinde vav harfinin başı
nasıl yazılıyorsa, aynı yazı çeşidindeki fe harfinin başı da aynı şekildedir.
Ancak anlamve ses bakımından her iki harf birbirinden farklılık arz eder.
Bağlaç olarak kullanıldığında vav; birden çok kavramı, kelimeyi veya
cümleyi birbirine bağlamakta; birbiriyle ilişkili hale getirmektedir. Bu
yönüyle adeta bir koordinasyon görevi yapmaktadır. Yine Hukuk biliminde,
kanunların kaleme alınışında, yorumlanmasında veya kanunlardan hüküm çıkarmada
bir "ve" bağlacının, anlamı ne kadar etkilediği herkesçe
bilinmektedir. Kanun metinlerinde bu bağlacın kullanılıp kullanılmaması,
savcının iddiasını, avukatın savunmasını ve neticede hâkimin kararını
etkileyecek kadar önemlidir.
Harflerle ilgili
olarak kaleme alınmış müstakil eserler olduğu gibi, bazı önemli kitapların da
bir bölümü harflere tahsis edilmiştir. Meselâ; İbn Arabi'nin Fütûhat-ıMekkiyye'sinde ikinci bölüm
"İlmü'l-Hurûf" adını taşır.
Harflerin ilmi ilk olarak Cabir b. Hayyan
tarafından ele alınmıştır. İhvan-ı safa risaleleri de bu hususta önemli bir
kaynaktır. İbn Sina'nın Esbab-ı Hudûs el-Hurûf
ve Risale-i Neyruziyye fî Ma'ani el-Hurûf el-Hicaiyye,
Sehl-i Tüsterî'nin Risalat el-Hurûf
adlı çalışmaları yine önemlidir. Ebu Sa'id el-Harraz, Ahmed İbn 'Atâ, Hakîm
El-Tirmizî de bu konuda anılması gereken isimlerdendir. (Soysal 2004, 57)
İsmail Hakkı Bursevî'nin Esraru'l-Hurûf
Taşköprîzade İsamüddin Ahmed'in de Bahsi fî
Vâv adlı birer eseri vardır.
Ebced kelimesi,
Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla ezberlenmesi için, harflerin
birleştirilmesiyle meydana getirilmiş sekiz manasız kelimenin ilkidir. Ebced,
ilk kelimenin adı olduğu gibi, aynı zamanda diğer kelimelerin tümünün adıdır.
(Yakıt 1992, 25) Ebced olarak da değerlendirilen Arap alfabesinin menşeine
ilişkin muhtelif Arap efsaneleri vardır. Bu efsanelerden veya inanışlardan
birine göre,ilk altı kelime (Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa'fas ve Karaşet),
Şuayb (a.s.) kavminden olan "altı şah"ın ismidir. Bir diğer inanışa
göre, ebced düzenindeki ilk altı kelime altı şeytanın adlarıdır. Bir başka
inanış, her bir kelimenin altı döneme işaret ettiği şeklindedir. Yani ebced; Cenab-ı Hakk'ın meleklere Hz. Adem
önünde tazimle eğilmelerine dair emridir. Hevvez;Adem
ile Havva'nın yasak ağaçtan yemeleridir. Huttî;
yeryüzüne hubut edişleridir. Kelemen;
Rablerinin onlara kendisinden bir emir geldikten sonra konuşmaları gerektiğine
dair olan meseledir. Sa'fas; fena âlemine
çıkarılmış bulunan Adem ile Havva'nın Allah tarafından yardım görmeleridir. Karaşet; Adem'in suçunu itirafı ve nefsine
zulmettiğinin idrakinde olmasıdır. Sehaz; Allah'ın
Adem'i Cennet nimetleriyle nimetlendirmesi ve tevbesini kabul etmesi, onu
affetmesidir. Zazığlen ise, Adem'in
azaptan emniyette olmasıdır. (Yakıt 1992, 26-27)
"Garbiyyun" adı verilen Kuzey
Afrika ve Endülüs Müslümanlarının yorumlarından olan bir başka görüşe göre ise,
ilahi isimlerin karşılığı olan kelimelerin ilk harflerinin bir araya
getirilmesiyle ortaya çıkan ebced dizilişindeki ilk altı kelime, Allah'ın
isimlerini açıklamaktadır. Buna göre vav harfi de Vedûd isminin anahtarıdır.
Altı emir ve yasak esasına dayanan bir başka görüş ise ebced kelimelerini şöyle
yorumlar: Ebced, cehdin ve cihadın emredilmesi; hevvez, hevaya uymanın yasaklanması; huttî, tevbe edenlerin günahlarından
vazgeçmesi; kelemen, en faziletli kelam; sa'fas, sıkıntı anında rahmet; karaşet ise günahların örtülmesi ve
tevbelerin kabulü anlamlarına gelir. (Yakıt 1992, 29-30)
Turkish Studies
Vav harfinin ebced dizilişine göre sayı
değeri 6'dır. Ancak ebced, kendi içinde küçük
ebced, en küçük ebced, büyük ebced ve en büyük
ebced şeklinde tasnif edilmiştir. Bunların hesaplanışları birbirinden
farklıdır ve bir harfin her bir ebceddeki sayı değeri farklı olabilir. Buna
göre vav harfinin küçük ve en küçük ebceddeki karşılıkları 6 iken büyük
ebceddeki karşılığı 13, en büyük ebceddeki sayı değeri ise 465'tir. Meselâ
büyük ebced hesabında, harf okunduğu gibi yazılır: Vav+elif+vav. Bunların
toplamı da (6+1+6=) 13 yapar. Bir harfin küçük ebceddeki sayı değerinin Arapça
karşılığındaki harflerin rakamsal toplamı da en büyük ebcedi verir. Mesela
vav'ın karşılığı olan 6, Arapça'da "sitte (sin+te+he)" demektir. Bu
durumda sitte kelimesi (60+400+5=) 465 yapmaktadır ve vav'ın en büyük ebceddeki
karşılığı 465'tir. (Yakıt 1992, 38-41) Ebced hesabında vavın sayı değerinin 6
olması sebebiyle, eski takvimlerde haftanın altıncı günü olan cumanın remzi
olarak da kullanılmıştır. (Çetin 1986, 241)
Kur'an-ı Kerim'de
bazı sûreler ve bazı ayetler vav harfiyle başlamaktadır. Vav ile başlayan sûre
ve ayetlerin pek çoğunda vav, yemin anlamında (vav-ı kasem) kullanılmıştır. Kalem, Leyl, Fecr, Duha, Asr, Adiyat, Naziat, Necm, Şems,
Buruc, Tin gibi sûrelerin başında ilgili kavramlara; ayrıca kamer(ay), nehar (gündüz), sema' (gökyüzü), yevm
(gün), zeytûn (zeytin) gibi şeyler üzerine de bazı
ayetlerin içerisinde yemin edilmiştir. Birçok müfessir, söz konusu yemin
ayetlerini, üzerine yemin edilen şeylere dikkat çekmek, onların önemini
vurgulamak ve/veya ifadeyi kuvvetlendirmek gibi maksatların güdülmüş
olabileceği şeklinde yorumlamıştır. Dolayısıyla; gerek ayetlerde gerekse günlük
hayatta ("vallahi" gibi) kasem vavı olarak kullanıldığında vav harfi
önemli bir görev ifa etmektedir. Dikkatleri hemen keskinleştirmekte ve bir
şeyin üzerinde toplamaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de, altıgen petekler
yaparak içlerini balla dolduran arıya Cenab-ı Allah'ın vahyettiği şu şekilde
ifade edilmektedir: "Ve evhâ rabbüke ile'n-nahli enittehızî mine'l-cibâli
büyüten ve mine'ş-şeceri ve mimmâ ya'rişûn: Senin
Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların
kuracakları kovanlardan kendine evler edin." (Nahl, 68)
Doğrudan Cenab-ı Hakk'ın vahyettiği şekilde peteği inşa eden bal arısı, onu
"altıgen" olarak yapmaktadır. Belli bir alanı en verimli şekilde
kullanmayı sağlayan geometrik şeklin altıgen olduğu da düşünülürse, bunun
rastgele bir form olmadığı, bazı hikmetlere müncer olduğu daha iyi
anlaşılacaktır. Vav'ın sayısal değeri olan altı rakamı ile bal peteği formu
arasındaki ilişki açısından da bu ayetin hatırlatılmasında fayda olacağı
kanaatindeyiz.
İslâm tarihinde harf ilminin kurucusunun Hz. Ali (r. a.) olduğu
geleneksel olarak kabul edilmektedir. (Kanık 2000, 13) Hz. Muhammed (s.a.v.)'in
"ilim beldesinin kapısı" olarak vasıflandırdığı Hz. Ali (r. a.) ,
ilmin harflerden başladığını ve harflerin her birinin de sayısız sırrı, hikmeti
ihtiva ettiğini elbette biliyordu. Aynı zamanda; kendisine izafe edilen bir
söze göre; "ilmin aslında bir nokta olduğuna ve cahiller tarafından
çoğaltıldığına" inanıyordu.
Türk-İslâm
kültüründe ve tasavvuf düşüncesinde harflere pek çok anlamlar yüklenmiştir.
Bunlardan biri; harflerin her birinin bir yönü temsil etmesi şeklindedir. Buna
göre; ebced sırasındaki "hevvez" kelimesinin harfleri, dolayısıyla
vav harfi de dört ana yönden "batı"yı sembolize etmektedir. (Kanık
2000, 16) Yine vav harfi, Esmaü'l-Hüsnâ'dan "el-Vehhâb", "el-
Vedûd" gibi isimleri temsil eder. Tecellî açısından değerlendirildiğinde,
zahir âleminde zuhur eden harflerin bâtın âleminde Allah'ın bazı isimlerine ve
ayrıca bazı kavramlara karşılık olduğu da belirtilmektedir. Buna göre vav
harfinin "refîu'd-derecât"i (yüksek dereceler) temsil ettiği kabul
edilir. Yine ebced tertibindeki her harfin sırasıyla, kâinatı oluşturan dört
esas unsurdan (anâsır-ı erba'a) ateş,
hava, su ve toprağa
delâlet ettiği görüşü de benimsenmiş ve buna dayanarak edebî eserlerle gizli
ilimlere dair bilgiler veren kitaplarda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. (Kanık
2000, 1819)
İbn Arabi, Fütûhafın
ilgili bölümlerinde her harfle ilgili manzum metinlere yer verdiği gibi, vav
harfinden bahseden bir şiir de kaleme almış ve ardından vav harfinin
özelliklerini anlatmıştır:
"İyyâke "nin vav'ı daha kutsaldır
Benim varoluşumdan ve daha enfes
O bir ruhtur mükemmel
O bir sırdır müseddes (altı yönlü)
Her nerede görünse onun varlığı
Denilir oraya "Arz-ı Mukaddes "
Onun evi, o yüce "Sidretü'l-Müntehâ"
Ki olmuş bizde müesses
Vav harfi, mülk, şehadet ve kahr
âlemindendir. Mahreci, iki dudak arasıdır. Sayısal değeri "altı"dır.
Basit harfleri şunlardır: Elif, hemze, lâm
ve fe. Feleği, birinci felektir... Bu harf,
havassın hasında ve hülâsada temeyyüz eder. Yolun sonu ona aittir. Mertebesi
dördüncü mertebedir. Onun sultanının gücü cinlerde tezahür eder. Tabiatı
sıcaklık ve rutubettir. Unsuru havadır. Tabiatını teşkil eden şeyler ondan var
edilir. Hareketi kaynaşmıştır (mümtezice). A'raf ona aittir. Halistir;
nâkıstır; mukaddestir; müfrettir ve ürkütücüdür (muhiş). Harfleri vardır: Elif... Ve isimleri vardır. (İbn Arabi 2007,
202; İbn Arabi 2000, 159-160) Bu durumda vav, İbn Arabi'ye göre seçkinlerin
seçkini olan harflerdendir.
Vav harfi, ayn, ğayn,
sin ve şın harflerinin
basit harflerindendir (besâit). Vav, ayrıca nun harfine
ait olan bir harftir. (İbn Arabi 2000, 132 vd.) Elif, vav
ve ya, Arapça'da illet harflerinden sayıldığı
için, bir bakıma harf olma hükmünden de çıkmaktadır.
İbn Arabi, harflerin özellikleriyle ilgili olarak kullandığı a'raf,
mümtezic, halis, nakıs, muhiş, müfret, mukaddes gibi yukarıda geçen kelimelere
ilişkin izahat da yapar (İbn Arabi 2000, 196-197):
Marifetler
feleği döndüğü zaman, ondan üstten noktalı harfler meydana gelir; ameller
feleği döndüğü zaman, ondan alttan noktalı harfler meydana gelir; müşahede
feleği döndüğü zaman ondan da kuru olan noktasız harfler meydana gelir.
Dolayısıyla marifet feleği, hakikatleri, makamları ve münazeleleri verir.
Müşahede feleği ise bütün bunlardan beraati verir. Bayezid-i Bestami'ye
"bu gece nasıl sabahladın?" diye sorulduğunda "benim ne sabahım
var ne de akşamım; sabah ve akşam herhangi bir sıfatla kayıt altına alınan kimse
içindir; oysa ki benim bir sıfatım yoktur" diye cevap verdi. İşte bu,
a'raf makamıdır.
"Halistir" ya da
"mümtezicdir" sözümüze gelince, halis olan harf, tek bir unsurdan var
olmuş olan harftir. Mümtezic ise iki ya da daha fazla unsurdan var olmuş olan harftir.
"Kâmildir" ya da "nakıstır" sözümüze gelince, kâmil olan
harf, feleğin tam devresinden var olan harftir; nakıs olan harf ise feleğinin
devresinin bir kısmından var olan harftir. Çünkü o felek üzerinde o feleği
durduran bir illet meydana gelmiştir. Bu sebeple de devresinin tamamını
kendisine veren şeyden yoksun kalmıştır.
Turkish Studies
"Mukaddestir"
sözüne gelince; yazılışta kendisinden sonraki harfe bitişmeyen fakat
kendisinden önceki harflerin bitiştiği harftir. Bu, zatı münezzeh olandır; en
yüksekte, dorukta duran altı felek onu destekler; yönler ondan var
edilmişlerdir. Bu altı harfin bilinmesi öyle büyük bir denizdir ki o denizin
dibi idrak edilemez.Onun hakikatini Allah'tan başka kimse bilemez. Onlar gaybın
anahtarlarıdır (mefatihu'l-gayb). Biz onlara bağlı olan etkileri/sonuçları
ancak keşf yönünden bilebiliriz. Bu harfler şunlardır: elif, vav, dal, zal, ra, za.
"Tekildir/müfrettir;
... muhiştir/ürkütücüdür" gibi sözlerimize gelince, bunlarla şunu
kastediyoruz... Bu, feleklerden ileri gelmektedir. Bu harflerin yaratıldıkları
feleklerden örneğin; falan harf müfrettir, dediğimizde onun tek bir devresi
vardır. İki devresi varsa müsennadır ve bu şekilde devam eder gider. Harflerden
munis ve muhiş olanlara gelince, devresi eşi veya benzerleriyle uyum içinde
olan harf munistir. Çünkü her şey kendi şekline uyar; o şekille bir ülfet
haline girer. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve min âyâtihî en halaka lekum
min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh;
inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn:
Kaynaşmanız, sükûnet bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp
aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O 'nun delillerindendir."
(Rûm, 21) O halde ârif olan kimse, içinde bulunduğu hâle ve âna sevgi duyar; o
hâl ve ânla ünsiyet kurar.
Eğer harfin sayısal
değeri altı ise, bu vav harfini kendinden bilinen ve kendi yönlerin haline
getirirsin ve onlar sayesinde bir yönden onların Hak Teâlâ'dan
"nefy"ini, bir diğer yönden de "ıspat"ını kabul edersin. O
suret âlemidir. Vav harfinde bulunan şeylerle (sayıyla) birtakım sırları alıp
kabul edersin; bu küçük ebced hesabında bariz olarak ortaya çıkar. İşte bu
tecellide keşif ehli olan kimse (el-mükâşef) "istiva" kavramının
sırlarını bilir: "Elem tera ennellâhe ya'lemu mâ fî's-semâvâti ve mâ
fî'l-ard, Mâ yekûnu min necvâ selâsetin illâ huve râbiuhum ve lâ hamsetin illâ
huve sâdisuhum ve lâ ednâ min zâlike ve lâ eksere illâ huve me'ahum: Üç kişinin gizli olarak konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka
O 'dur: beş kişinin gizli olarak konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O 'dır.
Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O
onlarla beraberdir."(Mücadele, 7)İşte her ayet veya haber
Hak Celleve Teâla için ciheti, yönü, tahdidi, sınırlamayı ve miktarı ıspat
etmektedir. Ondaki mükemmellik ve en mükemmellik kişinin istidadına ve
birikimine göredir. (İbn Arabi 2000, 186)
Yüce Yaratıcı'nın
"Allah" ism-i şerifi,yaygın görüşe göre İsm-i A'zam'dır(En Büyük
İsim). Nitekim diğer Esma-i İlahiyye'nin herhangi bir harfini çıkarırsak
anlamında değişme olur. Ancak bu ism-i şerifin hangi harfini çıkartırsak baki
kalan harflerde anlam bozulmadan kalır. Bu isim Hakk'a mahsus olan mucizevi bir
isimdir. Meselâ "elif' harfini çıkarsak "lillah" kalır ki;
"...O'na (Allah'a) aittir" nüktesine işaret eder. Baştaki "elif'
ile "lâm"ı çıkartırsak "leh" kalır ve "O'nun"
manası hasıl olur. Ayrıca ikinci "lâm"ı da kaldırırsak "Hû"
kalır ki bu da "Hüviyyet-i Zâtı Hakk"a delâlet eden bir isimdir. Öte
yandan "Hû"daki vav harfi fazlalıktır. Sonradan ârızdır. Vav, nefs-i
küllîden değildir. "Allah" lafzında asıl isim "Hakk
(Hû)"dır ki; gayb-ı hüviyetten kinayedir. (İstanbulî 2005, 255)
"Hu" kelimesindeki "he" harfinin mahreci (çıkış yeri) ta
ciğerdir, "vav" harfi ise dudakta son bulur. Zahirde anlamı sadece
"O" demektir, zamirdir. Ama Allah'ı ivazsız, garazsız, sıfatsız
zikretmektir. Hiçliğin idrakiyle söylenilen zikirdir. Mahreci iki dudak
arasında olduğundan yolun sonu da ona aittir. (Senai 2012)
Vav harfi,
Vahidiyet, Vahdaniyeti ihtiva etmesi yönüyle de Allah'ın birliğini ifade
etmekte; yani vahidiyeti simgelemektedir. Vâhid (tek ve eşsiz) olan; eşi
benzeri olmayan, ortağı bulunmayan, tek ilah olan, kendisinden başka ilah
bulunmayan, sıfatlarında ve işlerinde asla benzeri olmayandır. El-Vâhid ile
kastedilen anlam, Allah'ın (c.c.) sayı olarak bir olması değildir. el-Vâhid,
Allah (c.c.) bölünemeyen ve parçalanamayan birdir, manasına gelir. Yani
sıfatlarında ve güzel isimlerinde bir ortağı yoktur. İlahlık O'na mahsustur.
O'nun dışında hiçbir varlık ilahlık mertebesine ulaşamaz. (www.mollacami.net 2012)
Kur'an-ı Kerim'de
geçen "kün" (ol) kelimesinin
açık şekli, iki harften ibarettir: "Kâf' ve"Nun". Aynı şekilde
açıkça görünen bu âlemin de (el-'âlemu'ş-şehâde) zahir ve bâtın olarak iki yönü
vardır. Zahir yönü "nun" harfiyle, bâtın yönü ise "kâf'harfiyle
simgelenmiştir. Bu nedenle "kâf' harfinin ağızdaki mahreci gayb âlemine bir
giriş niteliğini taşır; bu harfin mahreci insanın gayb âlemine girmesini
sağlar, çünkü "kâf' harfi, dil ile gırtlak arasından çıkan harflerin
sonuncusudur. "Nun"harfi ise, dil üzerinden çıkan harflerdendir. Bu
"kün" kelimesinin gayb yönü, "kâf ve nun" harflerinin
ortasındaki "vav"la simgelenmiştir.
"Vav" dudak harflerindendir ve
zuhurun bir simgesidir. Aynı zamanda "vav" bir illet harfidir; sahih
harf değildir. İşte bunun için, oluş
(tekvin), simgesel olarak ondan gelmiştir, çünkü o illet
harfidir; illiyet (nedensellik) harfidir. Yine"vav" harfi, dudak
harflerindendir. Dudağın ileriye doğru uzatılmasıyla, varlığın ya da kozmosun
zahir yönüne doğru nefesin çıkmasını sağlar.Bu sebeple, vücutta canlılık
ilkesinin zuhuru, açığa çıkışı ruh gereğincedir. Fiiller, hareketler ve bütün
davranışlar, vücuda hayatiyet veren ruh sebebiyle meydana gelir. Ruh vücutta
gayb halindedir; tıpkı "kâf' ve "nun" arasındaki "vav"
harfinin gayb oluşu, görünmeyişi gibi. Çünkü aradaki "vav"
hazfolmuştur ve sükûn halindedir. Aynı şekilde "nun" harfi de
sükûnhalindedir. "Vav" harfi simgesel olarak perde arkasında çalışır;
onun varlığı gaybdır; fakat hükmü ve etkisi açıktadır. (www.sorularlaİslâmiyet.com
2012) Bu konuyla ilgili bir beyit de şöyledir: (İstanbulî 2005,
71)
Onsekizbin âlemin meşhûdiyem
Kâf ile nun emrinin fermaniyem
"Esma-i
sitte" veya "Cünnetü'l-Esma" olarak bilinen "Ferd, Hayy,
Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs" isimleri altı adettir. Bu isimlerdeki toplam
harf sayısı ise 19'dur. Besmele de 19 harften ibarettir. İhlas Sûresi'nin
harfleri 47 tanedir. Başındaki Besmele ile birlikte İhlas Sûresi'nin toplam
harf sayısı 66 eder. Bu da İsm-i Zât'a, yani Allah'a işarettir. (İstanbulî
2005, 153)
Mühr-i Süleyman
altı kolludur. Süleyman ismi de altı harftir (sin-lâm-ye-mim-elif-nun). Altıgen
mührün tığları, yani uçları altı yöne, Cünnetü'l-Esma'ya ve altı isme işaret
eder. Bu mühür aynı zamanda Kadirî şeyhlerinin altı sıfat ile mevsuf olmasına
işaret eder: Sin, kalbin
selim olmasına; lâm, ahlâkın
lâtif olmasına; ye, ayne'l-yakîn'e; mim, mûnis, inançlı ve sıddîk olmaya; elif, gece kâim (evvâb) olup ibadet etmeye; nûn, "na'büdü ve nesta'în" yani
ibadet ve sığınmayı Allah Teâlâ'ya has kılmaya işarettir. (İstanbulî 2005, 199)
Mühr-i Süleyman,
Türk-İslâm sanatında ve mimarisinde en çok rastlanan tezyinat unsurlarındandır.
Bu simgenin kötülükten ve nazardan korunma maksadıyla kullanıldığı da
görülmektedir. (Çoruhlu, 2002, 201)
Rakam değeri altı
olan vav'ın altı yöne işaret etmesiyle ilgili olarak bazi âlimler,
"vechullah" (vech-i Hakk: Allah 'ın yüzü)
kavramındaki vav harfine atfen "Fe eyne mâ tüvellû fesemme vechullah: Nereye yönelirseniz Allah'ın vechi oradadır"
âyet-i kerimesini (Bakara, 2/15) hatırlatmışlardır. Kâşâni de tümel (küll)deki
mutlak (her şeyde her şey olan) yöne vav denir, şeklinde bir tarif yapmıştır.
(Cebecioğlu 2005, 693; Erginli 2006, 1179; Gümüşhanevî 1880, 293; Kâşâni 1981;
Kâşâni, 2004, 575)
Tasavvufta yaygın
kabul gördüğü şekliyle, nefs mertebelerinden altıncısı "nefs-i
mardıyye"dir ki; mürşid bu mertebedeki kişiye "Kayyûm" ismini
telkin eder. (İstanbulî 2005, 274)
Rüya tabirleriyle
ilgili olarak da harflerin esas alındığı yöntemlere rastlanmıştır. Meselâ;
Horasan padişahı Muhammed b. Harezm, âlimlerini toplayarak onlara bir tabirname
yazmalarını emretmişti. Âlimler bu tabir kitabını alfabe harflerine göre
yazmışlardır. Bu kitaba göre; kişi rüyasında gördüğü şeyin ismini Arapça'ya
çevirir ve Arapça'da o isim hangi harfle başlıyorsa o harfle ilgili rüya
tabirine bakar. Diyelim ki; rüyasında su görse, "mâ" kelimesini bulup
sonra tabirnameden mim harfine bakar. İşte bu tabirnameye göre "vav"
harfi, "ihtiyacını elde etmeye" delalet eder. (İstanbulî 2005,
277-278)
Farsça birleşik bir kelime olan
"derviş" kelimesi "der (kapı)" ve "viş (eşik)"
kelimelerinden mürekkep olup "kapı eşiği" demektir. Türk tasavvuf
edebiyatında bu kelimenin harflerinden her birine atıfta bulunan beyitler
söylenmiştir. Buna göre; "dal" harfine atfen "dert ehli"
olmaya, "ra" harfine atfen "riyâdan ictinap" etmeye,
"vav" harfine atfen "verâ"ya, "şın" harfine atfen
"şükr" etmeye işaret edilmiştir. Aradaki "ye" harfi ile
başlayan bir mısra, "yaman sanma kamu ahbab ile ihvanını" şeklindedir.
Vav harfiyle ilgili beyit ise şu şekildedir: (İstanbulî 2005, 297)
Kim riyâdan hasıl olur âdeme cümle fesâd
Verâ-yı akraba ü dosttan edip hemân
"Allah"
lafzının sayı değeri küçük ebcede göre 66 olduğu gibi, "hilâl" ve
"lâle" kelimelerinin her birinin sayı değerleri de 66'dır. Hilal ve
lale motiflerinin Türk düşüncesinde ve sanatında kutsal ve önemli birer motif
olmalarını sağlayan husus belki de "Allah" lafzına sayı değeri
bakımından eşit olmalarıdır. Lâle, "fenafillah" mertebesine
eriştiğine inanılan ünlü mutasavvıfların mezar taşlarına da motif olmuştur.
(Yakıt 1992, 44) Hat sanatında sıkça rastlanan çifte vav tasarımları ile 66
sayısının ve dolayısıyla Allah lafzının, lâle ve hilâl gibi sembolik anlamlar
yüklenmiş kelimelerin de bağlantısı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü iki vav
yan yana yazıldığı zaman rakam olarak da iki tane 6'nın yan yana yazıldığı
kabul edilmiş olacaktır ve bu durumda "çifte vav","66" gibi
algılanabilecektir.
Yine ebced hesabına
göre; Adem ismi (elif+dal+mim=1+4+40) 45 sayısını, Havva ismi
(Ha+vav+elif=8+6+1) ise 15 sayısını vermektedir. "Adem
ve Havva" denildiğinde (45+6+15)
bu terkip 66 etmektedir. Dolayısıyla 66 sayısı, sembolik olarak düşünüldüğünde
hem "Allah"ı hem de "insan"ı aynı anda temsil etmektedir.
Burada, İslâm tasavvufundaki "vahdet-i vücut" düşüncesi ve
dolayısıyla İbn Arabi ve takipçileri hemen hatıra gelmektedir. Aynı zamanda bu
düşünceyi ifade eden tamlamadaki "vahdet" ve "vücût"
kelimeleri de vav harfi ile başlamaktadır.
Ebced hesabına çok
önem veren Mevlevîlikte büyük ehemmiyeti haiz olan ney'in rakamsal değeri 60,
"Adem" ile "Havva" isimlerinin toplamı da 60 olduğu için
neyden murat, bazı Mevlevî büyüklerine göre Adem ile Havva'dır; Neyistan'dan
kasıt ise Cennet'tir. "Sin" harfi de tek başına 60'a tekabül ettiği
için ve Kur'an'da Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bir tefsire göre "Yâ Sîn (Ey
İnsan: Ey Muhammed)!" olarak hitap edildiği için, Mesnevî'nin ilk sözü
olan "Bişnev ez ney: dinle neyden!"
ibaresi, aslında "Dinle Muhammed'den!" anlamına gelir. (Yakıt 1992,
61)
Kur'an-ı Kerim'de "İn hüve İllâ
vahyun yûhâ: Onun konuşması ancak, bildirilen
bir vahiy iledir" (Necm, 4) buyrulduğuna göre, Hz. Muhammed
(s.a.v.)'in kendi söylemiş oldukları da esasen vahye dayanmaktadır ve Cenab-ı
Hakk'ın iradesi doğrultusundadır. Bu anlamda,"dinle neyden" ibaresi,
"dinle Hak sözünü; dinle hakikati" gibi anlamları da çağrıştırabilir.
Ayrıca, ney sadâsı ile ilgili olarak Mevlevîler tarafından bir hikâye de
rivayet edilir ki; Hz. Ali (r. a.)'nin Hz. Muhammed (s.a.v.)'den işittiği bir
sırrı, ağırlığına dayanamayarak bir kuyuya doğru ifşa etmesi neticesinde,
oradaki sazlıkta yetişen kamışların işte bu sırrı terennüm ettikleri şeklindeki
inanıştır. Bununla birlikte, "dinle neyden" ibaresindeki "ney
metaforu" ile "Muhammed" kelimesi kastedilmiş ise, "Muhammed",
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ismi olduğu gibi, Hz. Mevlâna'nın da ismidir: Mevlâna
Muhammed Celâlüddin Rûmî. Dolayısıyla her ikisi de aynı anda murad edilmiş
olabilir.
Arap alfabesine dayalı İslâm harflerinin insan anatomisiyle bağlantı
kurularak vücudun muhtelif duruşlarına veya bazı azalara teşbih edildiği
yorumlar da vardır. Meselâ Baltacıoğlu, harflerin her birinin yanına, ona
benzer duruşta bir insan resmi çizerek vücudun estetik nispetleri ve şekilleri
ile harf bünyelerinin estetik formlarını mukayese etmiştir. Buna göre vav harfi
de, dizlerini karnına doğru çekmiş vaziyetteki bir insana benzetilmiştir.
(Baltacıoğlu 1971, 116) Nitekim ana rahmindeki ceninin duruşu da benzer
pozisyondadır ve bu şekil, harfler arasında en çok vav'a benzemektedir. Ayrıca,
secde halindeki bir kimse de vav'ı andırmaktadır. Dolayısıyla, vav'ın insanı
temsil eden bir harf olmasının diğer sebepleri de bunlar olabilir.
Tasavvuf
ıstılahında "çifte vav çevirmek" diye bir deyim vardır. Dergâhlarda
Muharrem ayının onuncu günü aşure pişirilirken ihvan kazanın başına toplanır.
Aşureyi kepçeyle karıştıran, kepçeyi öperek bir başkasına verir. O da öperek
alır; kazandaki aşı sağdan sola, soldan sağa karıştırır; aynı tarzda bir
başkasına sunar. Böylece kazanın dibinin tutmaması sağlanır. Bektaşilerde kepçe
"Yâ İmam" diye alınır; veren "Ya Hüseyn" der ve hep birden
"Selâmullahi ale'l-Huseyn, La'netullahi 'alâ katili'l-Huseyn: Allah'ın selâmı Hüseyin'e olsun; laneti de Hüseyin'in
katiline! "denir. Aşureyi bu tarzda karıştırmaya "çifte
vav çevirmek" denir. Bu, aynı zamanda zikir sayılır. (Gölpınarlı 2004, 76)
Tasavvuf
literatüründe "vav'sız evliyâ" diye bir kavram da vardır ki;
"evliyâ" kelimesindeki vav atılınca geriye kalan "Eliya"
kelimesi bir Hıristiyan adıdır. Mutasavvıflar, evliyadan olduğunu öne süren,
boş iddiada bulunan, ancak davasını manaya ulaştıramayan, hareket ve halleri
evliyanın hareket ve hallerine benzemeyen şekilci hırsızlara "vavsız
evliya" derler. (Cebecioğlu 2005, 693)
Ayrıca halk arasında "işini 66'ya
bağlamak" şeklinde bir deyim vardır. Bu deyim, "Allah'a havale
etmek", "O'na tevekkül etmek" ve "O'nu vekil tayin
etmek" gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Vav harfinin ebced
sistemindeki rakamsal karşılığı olan 6, kadim ve Yeni-Platoncu sistemlere göre
hem toplamı hem de parçaları açısından en mükemmel sayıdır. 1+2+3 toplamıyla ya
da 1x2x3 çarpımıyla elde edilebilir. Ayrıca ilk erkek sayı (2) ve ilk dişi
sayının (3) ürünüdür: 2x3. Geometrideki bütün düzlemsel şekilleri özetler
(nokta, çizgi ve üçgen). Küp de 6 kareden oluştuğu için bütün kapalı yapılar
için ideal biçimdir. Kitab-ı Mukaddes yorumcuları da yaradılışın 6 günde
tamamlandığına inanıyorlardı. Hrabanus Maurus, "altı, Tanrı dünyayı 6
günde yarattığı için mükemmel değildir; sayı mükemmel olduğu için Tanrı dünyayı
(kâinatı) 6 günde mükemmelleştirmiştir. Augustine de benzer bir yaklaşımda
bulunmuş; hatta bu 6 günü 3 parçaya bölmüştür: İlk gün ışığı yarattı; ikinci ve
üçüncü günler fabrica mundi 'yi,
yeri ve göğü; son üç gün balıktan kadın ve erkeğe kadar tek tek canlıları
yarattı. 6'nın anlamıyla büyülenmiş bazı yorumcular Tekvin'in İbranicesi'nin
başındaki "b'reshit" (başlangıçta) kelimesini farklı okuyarak
"bara shith" (O 'altı'yı yarattı) ifadesini elde etmeye çalışacak
kadar ileri gitmişlerdir. (Schimmel 2000:135)
Altı günde yaradılış öğretisi, haftanın 6
işgünü ve 1 dinlenme günü olarak düzenlenmesine yol açmıştır. Buna göre,
yedinci yıl toprak da nadasa bırakılmalıdır. Hıristiyan gelenek yalnızca 6'nın
mükemmelliğini bilmekle yetinmez; 6 ile haftanın altıncı gününde yer alan ve
günün altıncı saatinde sona erdiğine inanılan Hz. İsa'nın haça gerilmesi
arasında bağlantı kurarlar. Bu altıncı (sexta) daha sonra İtalyanca'da
"öğleden sonra dinlenmesi" anlamına gelen "siesta" terimine
dönüşmüştür. Matta İncili'nde (25: 34-36) 6, vitaactiva'nın,
hayırlı işler hayatının sembolü olarak ele alınır. Eski Ahit geleneğini
izlersek 6, yedinci yıl ya da gün gerçekleşecek olan dinlenme ya da bitirme
için bir hazırlık olarak görülür. Böylece 6 melek Kıyamet sürdükçe boruları
üflemeye devam ederler ve kutsal sır en sonunda tamamlandığında yedinci melek
üflemeye başlayacaktır. (Vahiy 10: 7)
Turkish Studies
Altı, yaradılışın 6
döneminin 6 yüce meleksi varlıkla Amesha Spenta'larla bağlantılı olduğu
Zerdüştçülükte de önemli bir yer işgal eder. Bu ruhsal altılı, yedinci olan ve
aynı zamanda her şeyi saran yüce ruhsal varlık, iyilik tanrısı Ahura Mazda
tarafından tamamlanır. Yaradılışın 6 dönemi olduğu için Zerdüştçülükte 6 tane
büyük şenlik vardır. 6'nın yaradılışla bağlantısı İslâmi gelenekte de bilinir;
ama daha çok olumsuz anlamları vardır. Gizemciler ve şairler bu dünyayı içinde
hapis oldukları kübik bir mağara olarak algılarlar. Boş yere beş duyunun ve
dört elementin sınırlamalarından kurtulmaya çalışırlar. İranlı şairler bu
durumu, triktrak oyunundaki bir kumarbazın umutsuz
durumu olarak şaşdara (6 kapı)
diye nitelerler. (Schimmel 2000, 137)
Dünyanın yaradılışıyla bağlantılı olarak
6'nın olumlu bir değerlendirilişi Hermetik gelenekte de gözlemlenebilir.
Burada, biri yukarı doğru diğeri aşağı doğru iç içe geçmiş 2 üçgenden oluşan
altı uçlu yıldız makrokozmozu temsil eder. Örneğin kadim Hint geleneğinde bu
şekil, yaratıcı Vişnu üçgeni ile yıkıcı Şiva üçgeninin birliğini ifade eder ve
böylece de maddi dünyanın yaratılışına ve yıkılışına göndermede bulunur. Aşağı
doğru olan üçgen dünyanın maddi, kötü, yıkıcı yönlerini nitelerken yukarı doğru
olan üçgen hayatın olumlu, iyi yönlerinin sembolü olarak alınır. Altı uçlu
yıldız, ruh ve madde, Tanrı ve kaos, aşkın ve içkin arasındaki zıtlıklarla da
yorumlanabilir ve yaratılmış dünya ve daha ötesi, hayatın eril (yukarı) ve
dişil (aşağı) yönlerini temsil eder. Altı uçlu yıldızın antikitede ne oranda
bilindiği ya da kullanıldığı çok açık değildir. Yakın doğuda kullanıldığı
aşikârdır; ama "Davud Yıldızı"nın Yahudilik ile birlikte anılışı
yalnızca onyedinci yüzyıla kadar geri gider. Hıristiyan mistisizminde altı uçlu
yıldız benzer şekilde kutupsallığı temsil eder. Aynı zamanda burçların yarısını
da temsil eder. Almanya Freiburg'daki katedralin giriş kapısında 6 meleğin her
biri çift sıra dizilmiş olarak görülebilir. Bu Hz. İsa'nın 6 erdeminin alegorik
simgeleştirilişi olarak yorumlanır. Bu erdemler ölümlülerin öykünmesi durumunda
inancın altıgen kalkanı biçimini alır. Kadim geleneklerde sembolik olarak
anlaşılan altıgenin dünyanın inşasındaki rolü bilimsel gözlemlerle daha da
netleşmiştir. Gerçekten de doğudaki ideal inşa edici ilke olarak gözükür. En
açık örnekleri ilk zamanlardan beri görenleri hayran bırakan petek ve kar
tanesidir. Daha da çarpıcı olan, Kimyager Kekule'nin rüyada keşfettiği benzin
halkasının moleküler yapısıdır: C6H6. (Schimmel 2000, 137-139)
Vav harfiyle
doğrudan ilgili olan veya içerisinde vav'dan da söz edilen bazı rivayetler,
kıssalar ve inanışlar mevcuttur. Bunlardan bir kısmı, halk arasında oldukça
yaygın vaziyettedir. Meselâ; vav harfiyle ilgili olarak nakledilen en meşhur
hikâyelerden biri Hattat Hâfız Osman (1642-1698) ile ilgili bir nüktedir. Hat
sanatı veya hattat denilince çoğu kimsenin aklına ilk olarak genellikle bu
hikâye gelmektedir.
Rivayete göre;
Hâfız Osman Efendi bir gün Beşiktaş'tan bir kayığa binip Üsküdar'a geçecekmiş.
Kayık Üsküdar İskelesi'ne yaklaşıp yolcular paralarını vermeye başlayınca Hâfız
Osman da üstünü aramaya başlamış. Fakat yanında para olmadığını anlayınca
kayıkçıya dönüp "hemşehrim benim param yok! Sana bir vav yazıvereyim;
olmaz mı?" diye sormuş. Kayıkçı homurdanarak "paran yoktu da ne diye
bindin kayığa? Senin yazacağın vav'ı ne yapayım ben?" diye karşılık
vermiş. Hâfız Osman da "satarsın" demiş. Kayıkçı bakmış ki başka çare
yok. İster istemez, Hâfız Osman'ın oracıkta yazıverdiği vav'ı alıp cebine
atmış.
Günün birinde
kayıkçının yolu bedestene düşünce bakmış ki; kargacık burgacık yazıları,
karalamaları mezat edip dururlar. Hemen hatırlayıp cebindeki vav'ı çıkarmış;
tellala vermiş. "Hâfız Osman vav'ı" dendikçe vav'ın fiyatı artmış.
Kayıkçının eline de hiç ummadığı kadar para geçmiş. Bir gün Hâfız Osman yine
aynı kayığına binince kayıkçı hemen tanımış. Hâfız Osman Efendi parasını
uzatmış ama bu sefer kayıkçı; "para istemez Hoca; sen bana yine bir vav
yazıversen kâfî" demiş. Hâfız Osman da "hemşehrim o vav her zaman
yazılmaz; sen al paranı" diye cevap vermiş. (Rado ts., 114)
Sultan II. Mustafa döneminin (1695-1703)
meşhur hattatlarından Filibeli Hâfız Osman, yaşı ilerlediğinde bir Kuran-ı
Kerim daha yazmak istemiş ve bunu tamamladıktan sonra padişaha takdim etmiş.
Bundan memnun olan padişah kendisine 200 altın vermek istemiş; ancak Hattat
Osman Efendi para verilmesi yerine kendisinin hacca gönderilmesini talep etmiş.
Padişah da bu talebi kabul etmiş. Daha sonra bu Kuran-ı Kerim'de bir vav
harfinin unutulduğu fark edilmiş. Padişah da bu kudretli hattatı çekemeyip
onunla uğraşanların varlığından haberdar olduğu için diğer hattatlara "bu
unutulan vavı hanginiz yazarsınız?" diye sormuş. Neticede, fırsat buldukça
üstadı çekiştiren hattatların aczini görünce; "durmadan bana Hâfız
Osman'ın aleyhinde bulunursunuz. Fakat hiçbiriniz üstadın bir
"vav"ını bile yazmaya kâdir değilsiniz, karşımdan çekiliniz"
diyerek derslerini vermiş. (Gülnihal 2004, 277)
Bursa Ulu Camii'ndeki vav harflerinden
biriyle ilgili olarak dahalk arasında şöyle bir inanış vardır: Bir Allah dostu
olan Somuncu Baba, Ulu Cami yapılırken her gün oraya gelir ve ekmek dağıtırmış.
Yine öyle bir gün camide Hızır (a.s.)'ı fark etmiş ve "her gün buraya
gelip namaz kılmalısın; eğer gelmezsen herkese senin Hızır olduğunu söylerim
demiş. Bunun üzerine Hızır (a.s.) her gün Ulu Cami'ye gelip celî sülüs vav
harfinin önüne durarak namaz kılmaya başlamış.
Yine Bursa Ulu Camii ile bağlantısı olan
bir başka rivayet söz konusudur. Bu camide müsenna (simetrik) olarak yazılmış
olan bir ibare vardır: "Kale'n-Nebiyyü sallallahu 'aleyhi ve sellem:
"İttaku'l-vâvat: Rasûlüllah s.a.v. buyurdu ki;
vav'lardan sakınınız." (Resim 2) Aynı ibare Edirne Eski
Cami'de de yazılıdır. Ancak, kelam-ı kibardan olma ihtimali yüksek olan bu söze
hadis kaynaklarında rastlanamamıştır. Dolayısıyla, hadis-i şerif olarak
nakledilmesi uygun değildir. Vav'lardan niçin sakınılması gerektiği çok açık
olmasa da, bazı görüşlere göre sakınılması gerekenler, vav harfiyle başlayan
bazı işlerdir: Vilâyet (valilik), vezaret (bakanlık), visayet (vasîlik),
vekâlet (vekillik), vedîa (emanet), vakıf, vallahi (yemin) gibi. Bu
sayılanların her biri kişiye önemli sorumluluklar yükleyeceği için, çok büyük
bir zaruret olmadıkça bu yüklere talip olmamak, sorumluluk almanın kaçınılmaz
olduğu hâllerde ise gayet dikkatli olmak, umursamaz bir tavır takınmamak
gerektiği yönünde bir tavsiye şeklinde bu sözü değerlendirmek daha doğru
olacaktır, kanaatindeyiz.
Bazı eserlerde bu söze "kıyle"
(denildi ki.) şeklinde temrîz siğasıyla yani zayıf olduğu hissetirilerek işaret
edilmiştir: Birgivî, Muhyiddin Muhammed b. Pir Ali, et-Tarikatu'l-
Muhammediyye, s. 155; İsmail Hakkı, Tefsîru Hakkı VII, s. 144; Zeynu'l-Abidîn
b. Necm el-Mısrî, el-Bahru'r-Râik şerhu Kenzi'd-Dekaik, XVII, s. 377; Hadimî,
Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarikati Muhammediyye s. 153'te olduğu gibi. (Tatlı
2012, 389)
Vav harfiyle başlayan ve sorumluluk
yükleyen diğer kelimelere de örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz:
Vâcip, vaad, vefa, vahiy, vaaz, vakit, vâlid, vâlide, vâris, vatan, vaz'-ı
imza, vaz'-ı kanun, vazife, vebal, vecd, veda, vehb, vehim, veled, veliahd,
vera', vesvese, vezin, vezne, vird, visâk, vesika, vitr, vüs'at, vüsûl,
vukûfiyet, vuzu', vücut.
Risale-i Hat adlı eserin "Fî
Haddi'l-Vâv" başlıklı bahsinde vav harfinin muhakkak hattıyla yazılışı
manzum olarak şöyle tarif edilmiştir: (Hâfız-zâde 2005, 98)
Halka-i "fa" ger olsa "ra"yile
Bir hûb şekl-i sûret ola "vâv"ile
Turkish Studies
"Fî" başını "ra" serine
bağlagıl
"Vav" muhakkak budurur hûb anlagıl
Hattat Yâkut ve İbn Hilâl'e göre vav
harfi, "bir kısmı diğer kısmının üzerine arkaya dayanarak ve kavislenerek
kapanmış ve bu kısım ra'nın üzerine takılmıştır" şeklinde tarif edilir.
Öyle ki, başın hem dik, hem de öne çalımla bakan bir hâli vardır. Başa mürsel
ra takılırsa mürsel vav, mukavver ra takılırsa mukavver vav namını alır.
Mukavver vav, diğer bir harfler birleştiği zaman kirpi ve yılana, mürsel
yazıldığı zaman yırtıcı hayvana, ejdere benzer denilmiştir. (Yazır 1989, 355)
Söz konusu tarifler genellikle sülüs veya muhakkak yazı çeşitlerine göredir.
Vav harfini anatomik olarak inceleyecek
olursak, harfin her bir kısmının ayrı ayn adlandırıldığını görürüz. Benzer
isimlendirmelere diğer harflerde de başvurulmuştur. Harflerin bünyevî
özellikleri ile insan veya hayvan vücutları ile muhtelif eşyanın benzer
kısımları arasında ilişki kurulmuştur. Bu tür yakıştırmalar ve benzetmeler,
bilhassa yazı meşk eden talebelerin harfi daha iyi anlayabilmeleri için
yapılmış olsa gerektir.
Vav harfinin, cevher, zâid, cüz, baş,
göz, boyun, ense, çene, gövde, kuyruk, kâse şeklinde tasnif edilmiş kısımları
vardır. Hat sanatıyla ilgili bazı eski risalelerde veya kitaplarda, ayrıca
"Kalem Güzeli" adlı eserde bunlara ilişkin izahat yapılmıştır.
Cevher, harfi "fonem"e delalet
etmeye yeten en küçük kısımdır. Meselâ vav harfinin baş kısmı olmasa onun vav
olduğu anlaşılamaz. Zaid, harfin cevherine ilave olunan kısımdır. Cüz, herfin
herhangi bir parçasına denir. Bünye, harfin cevheri, cüzü, zaid parçaları dahil
olmak üzere umumi yapısına denir. Harf sabit olduğu halde bünye, yazı
nevilerine veya yazışa göre değişebilir. Baş, harfin ilk başladığı bir noktalık
yeri veya başı andıran kısmıdır. Boyun, başlı harflerin gövde ile birleştiği
kısmıdır. Göz, baş içinde görülen beyaz kısım, boşluk veya gözü andıran
kısımdır. Bazı harfler iki gözlü iken (he gibi), vav bir gözlüdür. Gövde,
harfin başla kuyruk arasındaki orta kısmıdır. Sırt, harfin sırtı andıran dikçe
kısmıdır. Kuyruk, harfin sonundaki kalın-ince son parçasıdır. Boy, harfin başından
sonuna kadar olan bütünüdür. Kâse ise çanaktan daha çukur olan ve kâseyi
andıran kısımdır. (Yazır 1981, 176-178)
Yukarıda tanımlanan bütün kısımlar vav harfinde mevcut olan
kısımlardır. Bunların haricinde, diğer harflere münhasır bölümlerin de ayrı ayrı
isimleri vardır (küp, kaş, karın, diş, ağız, burun, kol, dirsek gibi).
Hat sanatında, bir harf veya kelime
yazılırken kalemin hareketi de bazı esaslara bağlanmış ve bu hareketlerin
herbiri ayrı ayrı adlandırılmıştır. Bir harfi doğru ve güzel yazmak için kalem,
mürekkep, kâğıt gibi temel malzemeler ile daha pek çok malzemenin kaliteli ve
elverişli olması elbette şarttır. Ancak, bu şartlar sağlandıktan sonra, yazma
esnasında uyulması icap eden birçok kurallar da vardır. Her şeyden önce kalemin kıblesi doğru olmalıdır. Yani;
kalemin ucu doğru yöne, doğru açı ile bakmalıdır ki; harfte aranan kalem hakkı tam verilebilsin.
Kalemin kıblesi doğru ise, hareketin
seyrine ait diğer şartların da harfiyyen yerine getirilmesi gerekmektedir. Tahrîk; kalemi belirli bir mebde' (başlangıç)
ile bir müntehâ (bitiş) arasında el ile yürütmeye denir. Sevk; kalemi hareketinde takip ederek
gereken cihetlere götürmektir. İdare;
maksada göre evirip çevirirken tabiî gidişi (doğallığı) korumaktır. Cereyan; elin, kalemin ve mürekkebin
birlikte akıp gitmeleri halidir. Tevkîf;
kalemi hareket halinde iken birdenbire veya tedrici olarak durdurup tutmaktır. Meks; kalemi, yürürken herhangi bir yerde
veya halde kaldırmadan hareketten alıkoymaktır. Çoğunlukla nefes almak için
yapılır. Kat'; kalemin yürürken hareketini kesip
tekrar devam etmektir. Bed'; herhangi bir
yerden harekete başlamaktır. İbtida';
baştan, yani belirli bir başlangıç noktasından harekete başlamaktır. Tarh ve
tayy; kalemin kalınlığından veya hareketinden birazını kullanmaktır. Derc ve indirac; kalemi kalınlığından veya
hareketinden bir kısmını diğer kısmı içinde gizleyerek yürütmektir. Te'lif; bir cinsten olsun veya olmasın,
müteaddid hareketleri birbirine karıştırmadan bünyede uyuşturmaktır. Izhar; açıklamak gereken bir hareketi
yerinde vesırasında meydana vurmaktır. Mezc;
bir cinsten olsun veya olmasın, müteaddit hareketleri birbirine karıştırmaktır. İhfa'; açıklamamak gereken bir hareketi
diğer hareketler içinde gizlemektir. (Mürekkep şeffaf değilse) Gözle görülmez;
yazarken anlaşılır. İtmam; hareketi tam
yapmak, harfi veya parçasını tam yapmak, kalem kalınlığını tamamen göstererek
yazmaktır. Buna tam hareket de denir. Kalemin ünsî ve vahşî tarafları birbirine
müdahale etmez. Mutedil hareket;
kalemi ne ağır ne hızlı; ikisi ortası yürütmektir. Ağır
hareket; kalemin dikkat ve itina ile ağır ağır yürütülmesidir. Serî' hareket; kalemin az veya çok bütün bir
seyrini durmadan çabukça yapmaktır. Ters
hareket; evvelce yapılan bir hareketin aksi istikamette
yapılanıdır. Eğri hareket; az çok
bir meyille yürütülmesidir. Tedvirî hareket;
kalemin birden veya tedricen yuvarlağımsı şekil çıkaracak surette
yürütülmesidir. İç hareket;harfin iç
tarafına rastlayan hareketlerdir. Dış
hareket; harfin dış kenarına rastlayan hareketlerdir. Açık hareket; kalemin döüşlerinde,
kıvrılışlarında, bükülüşlerinde hareket değişmelerinin açıkça görülmesidir. Gizli hareket; bir hareketin hkendinden
önceki hareketi kısmen veya tamamen gizlemiş bulunmasıdır. Müteâkis hareket; istikametleri birbirinin
aksi olmakla beraber karşılıklı bulunan hareketlerdir. Mütekabil hareket; bir harfin bir yerindeki
hareketin, uzak veya yazkın karşı tarafına isabet eden harekettir. (Yazır 1981,
181-184)
Tarifleri yapılan bu hareketlerin tamamı, özellikle sülüs kaidelerine
uygun olarak yazılan bir vav harfinde de karşımıza çıkacaktır. Burada
sayılmayan birtakım kaideler ve adlandırmalar ise diğer harflerle ilgili
olanlarıdır.
Hareketin seyrine ilişkin söz konusu
tabirlerden başka, harf terkibine ait ıstılahlar da vardır: Kavis; harfin münhani parçasına denir. Meyl; harfin yatık ve dik çizgiye olan
uzaklığıdır. İşba'; harfin icap eden yerini kalem göğsüyle doyurmaktır. İrsal; kalemin süratle akması gereken yerde
eli kalemle birlikte salıvermektir. Te'lif;
muttasıl olmayan bir harfi diğer bir harfle gereği gibi güzel bir tarzda bir
araya getirmektir. Musattah veya münsatıh kısım; harfin düzümsü kısmıdır. Münekkib; bir harfin bir kısmının diğer kısmı
üzerine kapanmış şeklinde denir. Gözlü harfler genellikle böyledir. İrsal,
harfin sonu kıvırmayıp salıvermektir. Mümasil;
şekilleri tamamen birbirine benzeyen harflere veya şekillere denir. Vav ile fe
harflerinin başları gibi. Munfasıl;
yalnız sağındaki harfle birleşebilen harftir. İlişme;
bir harfin diğer bir harfe bitişmeyip dokunmasıdır. Yanaşma;
bir harfin diğer bir harfe yahut bir parçanın diğer parçaya yanaşmasıdır. Müsenna; çift ve karşılıklı şekilde
(simetrik) yazılmış yazıdır. (Yazır 1981, 184-187)
Hat sanatında, bilhassa celi sülüs
kalemiyle vav'ın büyükçe yazıldığı, vav çanağının üzerine de daha ince bir
kalemle veya farklı renkte mürekkeple metnin devamının istiflendiği pek çok
eser verilmiştir. Tek başına vav harfinden müteşekkil örnekler de çok fazladır.
Yani hat sanatında vav harfinin tasarımda odak noktası olduğu kompozisyonlara
sıkça rastlamak mümkündür. Bunların bir kısmı mimari eserlerde kalemişi olarak
bir kısmı da levha şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, vav harfi adeta
hat sanatının sembolü olmuştur.
Tarihi eserlere bakıldığında yazı sanatı bakımından en önemli
yapılardan birinin Bursa Ulu Camii olduğu şüphe götürmez. Bu büyük camide,
devasa boyutlara sahip yüzden fazla hat şaheseri teşhir edilmektedir ve bu
yönüyle Cami, aynı zamanda bir hat müzesi olarak bile telakki edilebilir.
Önceki bölümlerde temas edildiği gibi; Bursa Ulu Camii'ndeki vav'lardan
bazıları halk efsanelerine bile konu olmuştur.
Ulu Cami duvarlarını süsleyen yazıların
en dikkat çekici olanlarında genellikle vav harfinin merkezî konumda olduğu,
tasarımın temel unsuru olarak vav'ın kullanıldığı ilk bakışta
Turkish Studies
fark edilir. Bunlardan biri; Şems
Suresi'nin ilk yedi ayetinde geçen 12 vav harfinden sekizinin dairevi formda
celi sülüs ile yazıldığı ve her bir vavın içerisine de ayetlerin geri kalan
kelimelerinin harekeli yapma kufi ile tasarlanmış olduğu, ortası Besmele'li
kompozisyondur. (Resim 3) Bir diğeri; yine Şems Sûresi'nin ilk beş ayetinin
aynı formda, fakat bu kez 6 vav ile tasarlandığı dairevi kompozisyondur. (Resim
4)
Aynı camide,
iç içe yazılmış ve giderek küçük vav'ları ile dikkat çeken bir başka tasarım,
bir ayet-i kerimenin manasıyla uyumlu olarak tasarlandığı ilginç ve estetik bir
özelliğe sahiptir. "Ve lillâhil izzetu ve li rasûlihî ve li'l-mû'minîne ve
lâkinne'l-munâfıkîne lâ ya'lemûn: Halbuki
asıl üstünlük Allah 'ın, peygamberinin ve mü 'minlerindir; fakat münafıklar
bunu bilmezler." (Münafikûn, 8) ayetinde geçen vav'lardan en
baştaki en büyük kalemle yazılıp bunun içine de Allah lafzı yerleştirilmiştir.
Bir sonraki vav daha ince bir kalemle yazılmış ve onun içerisine "li
Rasûlihî" ibaresi yazılmış; bir sonraki vav daha da küçük yazılarak
içerisine "li'l-mü'minîne" ibaresi yerleştirilmiştir. En küçük vav'ın
içerisine ise "lakin" kelimesi sığdırılmıştır. Ancak "el-
munafıkîn" kelimesi bunların haricine çıkartılarak yazılmış ve adeta anlam
ile kompozisyon bütünleşmiştir. (Resim 5)
Ulu Cami'nin
bir başka duvarında, üstte Allah lafzı onun altında da Vav harfi tek başına
görülmektedir. (Resim 6)
Allah lafzı
ile vav harfinin birbirine yakın olarak ve aynı celî kalemiyle yazılmış olduğu
dikkat çekici örneklerden biri de Edirne Eski Cami'dedir. (Resim 7)
Birer mürsel
birer de müdevver olmak üzere müsenna yazılmış toplam dört vavdan mürekkep bir
tasarıma Bursa Ulu Camii'nde ve çeşitli tekke levhalarında rastlamak mümkündür.
(Resim 8)
Celî bir Vav
içerisine daha ince kalemle yazılan "hüve alâ külli şey'in kadir/vekîl: Ve O her şeye kadirdir/vekildir"
ibaresi de klasikleşmiş bir kalıp olarak çokça görülebilecek örneklerdendir.
(Resim 9-10)
Amentü metninin içindeki atıf vavlarının daha
büyük ve mürsel vav ile kayık kürekleri şeklinde istiflendiği ilginç
örneklerden Hüsnî imzalı bir levha h. 1324 tarihlidir. (Naci Zeynuddin, 162)
İmanın 6 şartını ihtiva eden "amentü" metnindeki vavlardan6 atıf
vav'ını celî yazıp bunların içerisine diğer kelimeleri yani iman edilenleri
sıralamak da hat sanatında bir klasik olmuştur. (Resim 11) Bu tasarımdaki
vavları mürsel yapıp kuyruklarını uzatarak ve genel istifi kayık şekline
benzeterek ortaya çıkan levhalar "amentü gemisi" veya "amentü
kayığı" ismiyle meşhur olmuştur. İman edenlerin kurtulmasıyla ilgili bir
metafor olarak Hz. Nuh'un Gemisi'ne atfen bu tasarım hat sanatında sembolleşmiş
ve klasikleşmiştir. Amentü ibaresinden başka, ayın form içerisine bir sûrenin
yazıldığı levhalar da vardır. Mustafa Halim Özyazıcı'nın (1898-1964) h. 1376
tarihli Şems Sûresi levhası buna güzel bir örnektir. (Resim 12)
Peşpeşe yazılmış celi vav'lar içerisindeki
nispeten ince kalemle yazılmış kelimelerden oluşan; fakat Amentü içerikli
olmayan levhalar da mevcuttur. Bunlardan bazılarında Hz. Muhammed (s.a.v.) ile
ashabının isimleri yazılıdır. (Resim 13)
Çok farklı kompozisyonlardaki Hilye-i Saadet levhalarından bazılarının
göbek kısmında iri vav'lı amentü tasarımı dairevi formda yer almıştır. (Resim
14)
Hattat Mehmed Atâullah Efendi'nin yine
amentü metni ve dua muhteviyatlı, çok sayıda vavıyla dikkat çeken bir levhası,
kendi isimlendirmesiyle "Sûku'l-Vâvât: Vavlar
Çarşısı" adında ilginç bir eserdir. (Resim 15)
Turkish Studies
Bazı istiflerde
(vemübeşşiran..., vemâ tevfîkî... vb.), vav harfinin başı ile mim harfinin
başının ortak kullanıldığı tetabuk örneklerine de sıkça rastlamak mümkündür.
Yukarıdaki
örneklerden anlaşılacağı gibi vav harfi, haiz olduğu estetik ve anatomik
hususiyetleri sebebiyle ilham verici, tasarıma elverişli ve son derece dengeli
bir harftir. Başı, gözü, çanağı, kuyruğu olan; aşağıya, yukarıya ve yanlara
doğru hareketleri olan, hem düzümsü ve hem de yuvarlağımsı hatlara sahip; ne
çok büyük ve uzun ne de çok küçük ve kısa olan; incelen ve kalınlaşan çizgilere
sahip muhteşem bir harftir. Onun bu estetik mükemmeliyeti, ihtiva ettiği ve
çağrıştırdığıanlamlarla birleşince hat sanatında nerdeyse en çok tercih edilen
harf olmasına sebep olmuştur.
Hat sanatında tasarımın ana unsuru olarak
vav'ın esas alındığı eserler elbette yukarıda sayılanlarla sınırlı değildir.
Bugün hayatta olmayan büyük hattatların tarihî mahiyetteki eserlerine, yaşayan
hattatların -bu araştırma kapsamına alınmayan-
birbirinden farklı sayısız istifi de eklenecek olursa çok zengin bir sanat
hazinesiyle karşılaşılacağı aşikârdır. Dolayısıyla bu çalışma; mimari
eserlerde, müzelerde ve koleksiyonlarda en çok rastlanan klasikleşmiş
nitelikteki örneklerle bazı ilginç ve istisnai tasarımlara yer vererek vav
harfinin Türk-İslâm kültüründeki ve hat sanatındaki önemini vurgulamayı
hedeflemiştir.
Harfler, bir dili
oluşturan en önemli unsurlardır. Yazma, okuma, konuşma, hatta düşünme gibi
hayati eylemler harf olmaksızın gerçekleştirilemez. Dolayısıyla harfleri
kullanmak insanları hayvanlardan ayıran özelliklerdendir. Her şeyin bir ismi
vardır ve bütün isimler harflerden mürekkeptir. Her harfin kendine mahsus bir
sesi, telaffuz şekli, mahreci ve manası vardır. Buna ilâveten, harflerin pek
çoğu sembolik birer hüviyete sahiptir. Türk-İslâm kültüründe ve sanatında da
bazı harflerin diğerlerine göre imtiyazlı sayılabilecek özellikleri vardır. Vav
da bu harflerden biri; hatta belki birincisidir.
Özel anlamların yüklendiği harfler
arasında, elif, nun, mim, he gibi başka harfler de elbette mevcuttur ve vav
harfinin "vahidiyet"i (Allah'ın birliğini) temsil ettiği gibi, meselâ
elif harfine de benzer bir anlam yüklendiğine rastlanmaktadır. Ancak bu
araştırmanın konusu olan vav harfinin, diğer harflere nazaran,
"münferit" olarak en çok kullanılan harf olduğunu ileri sürmek
mümkündür. Gerek mimaride, gerek levhalarda gerekse bazı eşyalar üzerinde
sadece vav'ın yazılmış olduğuna sıkça rastlanabilir. Ayrıca hat sanatında, vav
harfinin tasarımda odak noktası hâlinde düşünüldüğü, eski ve yeni pek çok örnek
vardır. Bunda; sembolik anlamından başka, söz konusu harfin estetik ve anatomik
birtakım özelliklerinin etkili olduğu söylenebilir. Çünkü vav; duruşu,
ölçüleri, nispetleri, ögeleri, kısımları, hareketleri, yönleri itibariyle de
hat sanatının birçok inceliğini bünyesinde barındıran istisnaî zarafette bir
harftir. Kültürel zenginliğin harfe yüklemiş olduğu temsilî nitelikler ve
anlamlar da vav'ın çok tercih edilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda hem Allah'ı
hem de insanı veya sadece Allah'ı, sadece insanı temsil ettiğine inanılması
bile onu ayrıcalıklı bir harf konumuna yükseltmek için yeterli olmuştur.
Türk-İslâm düşüncesi, mistisizm, mimarlık, edebiyat, kültür-sanat tarihi,
tezyinî sanatlar ve özellikle de hat sanatı açısından oldukça önemli bir harf
olması da dikkatlerin vav harfinde daha çok yoğunlaşmasını sağlamıştır.
YAZIR,
Elmalılı Hamdi, Kur'an-ı Kerim Meâli,
Paradoks Yay., İstanbul, 2010. BALTACIOĞLU, Ismayıl Hakkı,
Türk Plastik Sanatları, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1971.
CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri
Sözlüğü, Anka Yay., İstanbul, 2005.
Turkish Studies
ÇETİN, Nihad M., "Vav" maddesi, İslâm
Ansiklopedisi,C. 13, MEB Yay. İstanbul, 1986.
ÇORUHLU, Yaşar, Türk Mitolojisinin Anahatları,
Kabalcı Yay., İstanbul, 2002.
ÇÖRTÜ, Mustafa Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf,
İFAV Yay., İstanbul, 2011.
DEVELLİOĞLU, Ferit,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yay., Ankara,
1997.
DURMUŞ, İsmail,"Harf' maddesi, İslâm
Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Yay. İstanbul, 1997.
ERGİNLİ, Zafer (Ed), Metinlerle Tasavvuf
Terimleri Sözlüğü, Kalem Yay., İstanbul, 2006.
ERKAN, Arif, El-Beyan Arapça-Türkçe Büyük
Sözlük, Huzur Yay., İstanbul, 2006.
GÖLPINARLI,
Abdülbaki, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri,
İnkılap Yay., İstanbul, 2004.
GÜLNİHAL,
İsmet, Hokka Gibi, İstanbul, 2004.
GÜMÜŞHANEVÎ, Ahmed Ziyaüddin, Kitabü
Câmi'i'l-Usûl fi'l-Evliya-i ve Envâihim ve Kelimati's-Sûfiyye, Mısır, 1298/1880.
Hâfız-zâde,
Kalemden Kelâma/Risale-i Hat, Haz.: Sadettin Eğri, Kitabevi Yay.,
İstanbul, 2005.
Heyet,
Örnekleriyle Türkçe Sözlük, C. 4, MEB Yay., Ankara, 2000.
el-İstanbul,î, Yahya
Âgâh b. Salih, Tarikat Kıyafetlerinde Sembolizm (Mecmû'âtü'z-Zaraif
Sandukatü'l-Maârif), Ocak Yay., İstanbul, 2005.
İbn Arabi,
Fütûhat-ı Mekkiyye, C. 1, Litera Yay., İstanbul, 2007.
İbn Arabi,
Harflerin İlmi, Asa Yay., Bursa, 2000.
KANAR, Mehmet, Büyük Farsça-Türkçe Sözlük
(Ferheng-i Farisî be Türkî), Birim Yay.,
İstanbul, 1998.
KANIK,
Mahmut, "Harflerin İlmi'ni Sunarken", Harflerin
İlmi, İbn Arabi, Asa Yay., Bursa, 2000.
KÂŞÂNİ, Kâmilüddin Abdürrezzak,
Istılâhâtü's-Sûfiyye, nşr. Muhammed Kemal İbrahim Cafer, Kahire,
1981.
KÂŞÂNİ,
Kâmilüddin Abdürrezzak, Tasavvuf Sözlüğü,
trc. Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul, 2004.
MORITZ, B., "Arap Yazısı", İslâm
Ansiklopedisi, C. 1, MEB Yay., İstanbul, 1993, s. 498-512.
MUTÇALI, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük,
Dağarcık Yay., İstanbul, 1995.
Naci Zeynuddin,
Beda'i el-Hattu'l-Arab, ts.
Naci Zeynuddin,
Musavveru'l-Hattı'l-Arabî, ts.
RADO, Şevket, Türk Hattatları,
İstanbul, ts.,
SCHIMMEL,
Annemarie, "6: Yaradılmış Dünyanın Mükemmel Sayısı",
Sayıların Gizemi, Kabalcı Yay., İstanbul, 2000.
SERİN,
Muhittin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, Kubbealtı
Yay., İstanbul, 1999.
Turkish Studies
SOYSAL, Ahmet, Hüsnühat, Norgunk
Yay., İstanbul, 2004. Şemseddin Sami, Kamus-ı
Türkî, Dersaâdet Yay., İstanbul, 1996.
ŞÜKUN, Ziya, Farsça-Türkçe
Lûgat/ Gencine-i Güftar Ferheng-i Ziya,C. 3, MEB
Yay., İstanbul, 1996.
TATLI, Bekir,
Mimari Hadisleri-Türk İslâm Mimarisini Taçlandıran Peygamber Sözleri, T.
Diyanet
Vakfı Yay., Ankara, 2012.
YAKIT, İsmail, Türk-İslâm
Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, Ötüken
Yay., İstanbul, 1992.
YAZIR, Mahmud Bedreddin,
Medeniyet Aleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli,
C. 1-2,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1981.
YAZIR, Mahmud Bedreddin, Medeniyet Aleminde
Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli,
C. 3, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1989.
Turkish
Studies
|
|
Yorumlar