Anadolu Kitap ve Kütüphaneleri


Anadolu Kitap ve Kütüphaneleri
Anadolu’nun en belli başlı şehirlerinde mahalleri ölçüsüne göre birer kütüphane var. Basılı olanlarından ve sayılarından bahsedecek değilim, lakin yazma kitapları ilimler tarihimiz noktasından biz eski neslin meraklıları için mühim bu cihetle her gittiğim yerlerde bunlar hakkında bir fikir edinmek, mühimlerinden ve Selçuk tezyinatı ile olanlarından hiç olmazsa bir kaçını görmek isterim. Bu mümkün de olur.
Bu sefer Orta Anadolumuzun Kayseri, Sivas, Tokat ve Amasya gibi mühim dört şehrinde mevcut onarılan veya tamiri başlamak üzere olan Kayseri’den sonra 700-750 senelik Selçuk hastanelerimizi Vakıflar Umum Müdürlüğünden bir heyetle dolaşırken bittabi kütüphanelerine de uğradık. Bunların önemi hususunda Milli Eğitim Bakanlığı Kütüphaneler Umum Müdürlüğünün durduğunda şüphem yok. Birkaç öğretmenlikten gelen memurlar elinde bir kısmının binası var. Bir tanesi bu müzenin odasında durmakta.
Yalnız gelip geçici ziyaretçilerin vakitleri az olduğundan memurlar kısa zamanda istediğiniz mevzular hakkında sizi aydınlatamıyorlar. Zira memur zihniyeti ile sabahleyin 9.30 da gidip 5.00 de çıkmakla bu işler olmaz. Bir buçuk saati de öğle tatili bu zevat ahdut sayıdaki yazmaların her gün 10 tanesini karıştırsalar kütüphanedeki kitapları tanımış olurlar. Bunun yapılmadığını buraya yazmakla ne kadar müteessir olduğumu tarif edemem. Bilhassa genç nesil arasında yetişenlerin çoğu eski harfleri bilmiyorlar.Kısmen meraklı olup öğrendiğini söyleyenlerde eski el yazılarımızda mümareseleri olmadığından yazma kitaplarımızı anlayamıyorlar. Gönül ne kadar arzu ederdi ki bu harflerle yazılmış yazmaları soranlardan bir şeyler faydalanmayı dahi düşünüyorlar. Bunun her yerde misalini görmekle kalalım.
İç turizmde kütüphanelere uğrayanlarımız hemen yok denecek derecede az olduğundan işin farkında değildirler.
Her sene memleketimizin 4-5 şehrine gitmek fırsatını bulur ve mutlaka kütüphane tetkiklerine proğramım icabı mühim bir zaman ayırırım. Fakat aradığım kitapları gösterecek esaslı bir fihrist veya fişler mevcut olmadığından bulumam. Zahiri bozmamak için buna benzer müracaat edebilecek listeler gösterirler. Bunlarla iş olmaz. Ve bu cihetle olamadığı içindir ki 25 senedir bilhassa İstanbul’da okumayarak sade tanımak maksadıyla 40.000 kitap karıştırdım. Bu hafta da 40 kitap eder. Vakıa ben bu fihrist harici karıştırmalardan çok şeyler buldum. Bunların sayılması kabil değil. Bu da benim için hayırlı oldu. Amma böyle şey olur mu?
Memleketimizde görülmesi icabeden Türkçe, Arapça ve Farsça yazma 250.000 kitap vardır. Bunları birer birer görmemize bu kadar iş içinde imkân yoktur. Aradıklarımız nelerdir. Selçuk tezyinatlı eserler. Selçuk hususi ve resmi kütüphanelerine ait kitaplar ve bunların yazıldığı, yapıldığı ve bulunduğu şehirler. İmzalı olanlara beylikler ve Osmanlı devri eserleri ve bu gibi hususiyetlerini şimdiye kadar bize söyleyen ve gösteren bir meraklı memura rastlamadık. Ben aralarında bunlara merak edip de soranların bulabildikleri üzerinde yapılan incelemelere göz ucuyla ilgi gösterenlere bile rastlamadım.
Maalesef bu gibi ilgiler biraz marazi raddeye yaklaşmayınca normal bir insanda çok defa görülmüyor. Hatta yüksek meslek şubelerini bitirenlerde vakıa bütün dünyada en yeni ve lakin biade tatbikinden, çok uzak kâidelere vakıf olanların sayısı çoğaldığı halde bu gibi hususlara dikkat edenlerimiz maalesef yetişmiyor. Hatta birkaç yeni yetişen mezunlara rast geldim ki sanki diploma alırken kitaba bakmamaya yemin etmişler hissini bende uyandırdı. Bu cihetle birkaç ay önce, oradan bir konuşma yapmam arzusunu da reddettim. Sebebi bunu bunu söylemeden duramayacağım. Bittabi bana haksız bile olsa kırılabilecekler. Zira milletçe kusurlarımız söylendi mi hoşumuza gitmiyor. Fakat bu tenkitsizlik bizim sene besene seviyemizi düşürüyor. Ne acı. Ben memleketimde çalışan insanları daima övmek isterim. Bunu yapamadığımdan çok üzüntü duyuyorum.
Şimdi bu alakadar olmaları icap edenlerin yanında Umum Müdürlüğün iyi anlayışı ile bütün noksanları giderilmeye çalışılan bir çok merkez kütüphanemizde ve bilhassa İstanbul’umuzda cidden idealist müdür ve memurlar görmekle ve bunları yakından tanımakla bahtiyarım. Bir kaçının ismini vermek isterdim. Fakat arada unutabileceklerim de olabilir, vazgeçti.
Yalnız şunu söylemek isterim; Bir insanın yalnız aklı ve yalnız yüksek tahsil yapması kafi değildir. Daha ziyade galiba akleden ve vicdanen bunlarla da tüzüğümüzde yok ama alakadar olmamız lazım geliyor diyenlerin adedinin çoğalması lazım. Ben hemen her sahada böyle biganeliklerden memleketim hesabına yeis getiriyorum. Lakin arada bir otluk çayırda yetişmiş güller gibi tam idealistleri de gördükçe de ferahlıyorum. Bereket versin bu aziz nadidelere.
                                                                            YAZAN
                                                               Ord.Prof.Dr.Süheyl ÜNVER

M U R A K K A
    Birkaç tabaka kâğıt bir tahta üzerine dört kenarından yapıştırılır ve her tarafı yapışmak üzere ne kadar kalın istenilirse o kadar tabaka kağıt konulup vücude getirilen bir mukavvadır. Bir de bunların üzerine yapıştırılan Sülüs ve Nesin yazılara da Murakka denir.

Eski kitap kaplarımızda Mikleb denilen ekler hakkında:
                                                                                              Prof.Dr.A.Süheyl ÜNVER
Şarkda en az on asırdan beri ciltlenen kitapların kabı sol tarafı ucuna bir kulak eklenir buna kitap dilimizde Miklep derler. Bunun ciltle olan arası kitap kalınlığına göre değişir ve kitap kapanınca dibi nasıl dikiş yerlerini örtüyorsa uç tarafları da ciltle bu mikleb arasında örtülüdür.
Bu mikleblerin faidesi olduğu kadar zararı da vardır. Faidesi okunurken nerede kalındıysa oraya sokulur ve tekrar arandığında yeri bulunur. Zira böyle kaba bağlı bir dil ile aranılacak yer tesbit olunmazsa şarkda çok nefretle karşılanan sayfa uçlarını bükerek işaret koymak fenalığına katlanmak icab edebilir. Bu nefretlerinden ve hatta yapanlara beddualarından doğan bir saik ile mikleb hakikaten faideli bir usuldür.
Zararları: Mikleb de cilt kalınlığında olur. O cihetle kitabın üzerine tam kapandığında ne de olsa başka kitaplara neden olan haşerelerin girmesini kolaylaştıran bir tünel hasıl olur. Kitabın diğer sayfaları sıkışıktır, bihassa kağıtların üzerindeki aherlere musallat olan kuyruklu kurtlar ancak aralık yerlere girebilir ve kitabın kuytu yerlerinde otururlar. Kitabın kağıdını yiyerek tüneller yapan ve çoğalan kurtlardan daha ziyade ziyanı baş sayfada yaparlar. Çok defa sk sık açılmayan ve bakılmayan kitapların baş ve bilhassa tezhipli sayfalarının mikleb hududu boyunca yendiği görülür. Bu hakikaten eskiden kalan kitaplarımızda çok görülmektedir.
İşte bu kitapları miklebleri milli sanat bakımımızdan pek kıymetlidir. Bir defa cildin ön ve arka kapakları evsafında yapılmıştır. Maktaları bir çok kağıtlar üst üste yapıştırılıp yapılır. Üzerlerine kapta olduğu gibi ince tıraş edilmiş deri kaplanır. İç tarafları da çok defa kâğıt kaplı olduğu gibi deri kaplı olanları da vardır. Nadir olarak yumuşak kapların miklebleri kalınca meşinden yapılanlarda görülmüştür.
Bunların süslenmelerine de önem verilmiştir. XII-XVI ıncı asıllar arasına yapılanlarda kaplar gibi ve kaplardan ayrı el ile ucu sivri bir alet vasıtası ile yapılmış bazen sade bazen pek nefis motiflere rastlarız. Bunların güzellikleri ve sanatte kıymetleri ellerle yapılmış olmalarındadır. Biz bunların yüzlerce ve bittabi en güzelleri üzerinde durduk ve bütün nefis örneklerini toplayabildik diyebiliriz. Bu yazımıza da çok defa dikkat olunmayan bu güzel parçalardan birkaç örnek koyuyoruz.
Bunların örneklerini biz çok basit bir usul ile alıyoruz. Orta kalınlıkta hamuru iyi bir kâğıt üzerlerine kapanır ve orta sertlikte bir kurşun kalem yanıyla üç istikamette sürülür ve örnek kağıda alınır. Şekiller ve çiçekler sonra asıl güzelliklerine ve inceliklerine dikkat olunarak siyah boya ile gösterilir ve bu takdim olunan örnekler vücut bulur.
Bir defa mikleblerde bu nakışlar daima kitap sayfası gibi kapalı kaldığından kapları gibi sürtünmekten bozulmamıştır. Üzerlerindeki en temiz ve güzel motifler iyi görülür. Ele geçen modellerin sanat asaletine ve çizgi ve kompozisyonuna hayran olmamak kabil değildir. Hiç falsosu olamayan bir nota gibidir. Hepsi yerli yerindedir.
Acaba bu mikleblerdeki nakışları kaplarında olduğu gibi yapan sanatkârlar malumudur? Buna maalesef cevap vermek mümkün değildir. Çünkü bizim sanatkârlarımız eserlerine imza koymaya o kadar önem vermemişlerdir. Bunda tavazuları ve bekli diğer sanatkârlarla müşterek çalışmaları sebep gösterilebilir. Buna rağmen tek tük imzalara rastlarız. Lakin bunların bilhassa bu nakışlarımızın binlercesini görenlerin anlayabileceği bir dili vardır. Onlarla çok defa yapıldıkları asırları ve hatta memleketleri kısmen bile olsun tayin etmek imkânlarını unutmamak lâzımdır.
Bu mikleblerin kalıplarla aynı çeşitte, kabın ortasındaki şemselerin ufaklarıyla bazen göbek ve bazen köşeleriyle beraber yapılanlarına XV inci asırdan sonra rastlarız. XVI inci asırdan itibaren bu adeta moda olmuştur. Bunların arasında mühimleri bulunduğu gibi yalnız bakılmakla geçilecek olanları da çoktur. Şemse kalıp kullanılması eski nefis ve ayrı ayrı birer sanat eseri olan kaplarımızın kıymetlerini azaltmıştır. Bir tezhibin nasıl el ile ve değişik yapılmasının bir sanat kıymeti varsa kapların da şüphesiz el ile yapılanlarının değeri fazladır ve fazla olmalıdır. Biz burada bilhassa el ile veyahut sırf muayyen bir maksatla hafif relief olması murad olunarak kalıpla yapılan birkaç örnek üzerinde duracağız.
Miklebler üzerinde yanlış olarak sanatın tarihini bildiğini iddia eden, lâkin yapılma tarzlarını ve mukayeselerini bilmeyen sanat tarihi yazan amatörlerin yanlış bir ifade ile Arabesk dedikleri hakikatte şekillerden ibaret Anadolu menşeli nakışlar olan rumiler, münhaniler üzerine dizilmiş çiçeklerden ibaret Hatailer başda gelir. Bunların beraber olanları da görülmektedir. Nakış şekilleri çok değişiktir.
Bundan başka bazı lake kaplarda insan resimleri görebiliyoruz.Tabiattan bazı sahneler de konabilmiştir.Gördüklerimiz arasında ,tavşan çeşitli vaziyette geyikler, arslan, kaplan, deve, kuşlar, simrug, kurt, leylek………pek çok sayıdadır.
                Bunların aralarında birçok süslere rastlarız. Bunlar da hayvanlar tabiattakilerin aynıdır ve muvaffak olmuş örneklerdir. Ancak aralarındaki süslerdir.
Bunlar çok defa soğuk damga halindedir. Lâkin lake olarak yapılan kaplarda ve renklilerine, boyalılarına, altunlularına, iç ve dışında altın sürülmüş veya sürülmemiş zemini muhtelif renkte oymalılarına da çok rastlarız. Dikkat olunmazsa gözden kaçabilirler. Hayvan nakışlarıyla olanlar dini kitaplarda bulunmaz. Zamanlarında kitapların üstlerini ve bordürlerini süslemek maksadıyla yapılan bu nakışların çoğu memleketimizin eski Türk nakışlarının en haşmetli sanat eserlerindendir. O kadar ki kıymetlerine baha biçilemez.
Kitap ciltlerinin şarka mahsus bir adet ile en güzel hususiyetlerini saklayan bu mikleblerin kurtların aralarından girme mahzurundan başka bir hiçbir kusurları yoktur.
Türk tezyinatı bir bütündür. O yalnız çinilerden, tahta üzerindeki nakışlarda ve kitap tezhiplerine mahsus değildir. Sinilerden ve sahanlardan tutunuz da böyle kap eklerinin üzerlerinde ve içlerinde oymalı ve oymasız pek güzel nakışların bulunabileceğine bu yazımızda koyduğumuz örnekleri şahit tutmakla iktifa ederek bahsimize son veriyoruz.








Yorumlar

Popüler Yayınlar