KAMÛSÜ'L- A'LÂM'A GÖRE XIX. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA KONYA VE YÖRESİ
Bekir ŞAHİN*
Tanzimat Devri yazarlarından olan Şemseddin Sami (1850-1904),
Türkçe'nin canlandırılması yolundaki çalışmalarda bu devrin önemli simâlarından
biri olmuş, romanları, tiyatro eserleri ve çevirileri ile tanınmış, dil, sözlük
ve ansiklopedi alanındaki eserleriyle ün kazanmıştır.
Ş. Sami'nin "Tarih ve Coğrafya Bilimlerinin bir Mahzen-i
Kebîri" hükmünde saydığı, tek başına on yılda bitirdiği ve hazırladıkça
peyder pey basılan ve emek isteyen büyük
hacimli Kâmûs'ül A'lâm adlı eseri hazırlamaktan maksadı, Batılı kaynakların
Türkler’den çok az bahsetmeleri, onda da yalan ve yanlışa kaçmaları olmuştur.
Bunu kitabının önsözünde şöyle açıklar:
“Bir kıvılcım halinde parlayan yıldızların durumunu merak eden insan, üzerinde
yaşadığı dünyayı nasıl merak etmez? Daha önce yaşadığı ecdâdının durumunu nasıl
bilmez? Bunları coğrafya ve tarih
öğretir. Birini öğrenen diğerini de öğrenir. Bu iki ilim birbirinden ayrılmaz.
Tarih zaman, coğrafya mekândır. Zaman geçer, mekân değişir. Yeryüzündeki
insanları tanımak için mazilerini ve yerlerini bilmek gerekir.”
İslâm dünyasındaki tarih, coğrafya ve biyografya çalışmalarından söz
eden yazar, Türkçe'de ise, yazma şuara
tezkirelerinden, Batı’daki eserlerden onların mükemmeliyetinden söz eder. Bizde
bu mükemmeliyette bir eserin yokluğuna üzülür. Doğu’ya ait bilgiler vermesi,
eserin önemli özelliğindendir.
Ş. Sami’nin bu eseri, altı cilt ve toplam 4830 sayfa olup, genel bir
tarih, coğrafya ve ünlü kişiler ansiklopedisi; olarak sunmuştur. Özellikle Türk
ve İslâm medeniyetine ait maddeler çoğunluktadır. Bu eser, şehir ve kasabaların
tarihi, coğrafyası ve diğer bilgileri de içermektedir. Kâmûs'ül A'lâm, Türk
Tarihi üzerinde çalışan yerli ve yabancı ilim adamlarının ilk müracaat
ettikleri önemli eserlerdendir. Bu çalışmada, adı geçen eserde Konya ve
yöresine ait bilgiler özetlenerek günümüz Türkçesi’ne çevirilmeye
çalışılmıştır.
1.KONYA: Anadolu'nun ortalarında 530 metre yüksekliği olan, çölümsü
geniş bir ovanın kenarında ve batı cihetinde bir küçük gölde hitam bulan bir
çayın üzerinde olarak İstanbul'un takriben 450 km güney batısında vaki vilayet
merkezi meşhur bir şehir olup 44.000 nüfusu, 44 camii,147 mescidi, 42
medresesi, toplam; 1890 kitabı bulunan 5 kütüphanesi, 2 kilisesi, Mülkiye-i İdâdîsiyle erkek ve kızlar için
birer rüştiyeleri ve müteaddit ibtidâiye ve sıbyan mektepleri, 314 dükkânı, 2
bedesteni, 7 hanı, 8 hamamı, 81 çeşmesi ve Selçuklular’dan kalma cami, saray ve
kale gibi bir çok eski yapıları vardır. Şehir kuzeyden güneye iki ucu sivri bir
balık şeklini andırmaktadır.
Ortasında İç Kale adıyla harabe bir kalesi olup, bunun içinde
bulunmuş olan Selçuklu Sarayı'nın bazı kalıntıları bugün bakidir ve şahane bir
sanat eseri olarak dikkat çekmektedir. Selçuklular’dan kalma camilerin en
önemlisi, sanat harikası Sultan Alâeddin Camii olup bir çok kere tamir görmüştür. Konya'nın şöhret olmasının
sebeplerinden en önemlisi, Mevlânâ Celaleddin-i
Rumî Hazretleri'dir. Şehrin ortasındaki türbesi ve dergâhı pek mamur ve
müzeyyendir. Şehrin üç tarafı çöl halinde kuru ve boş ise de batı yönünde ve bir saatlik mesafede Meram Bağları namıyla
bir yer vardır ki, bağ ve bahçeleri, meyveli ve meyvesiz ağaç türleriyle,
ferahlatıcı temiz havası vardır. Halkın zenginleri yazın oraya çıkar. Şehir
merkezinde yalnız devletin görevlileriyle birkaç yüz hane kalır. Evlerin üzeri topraktan ve sazla örtülü
olduğundan görünümü güzel değildir.
Şehir dahilinde kilim, halı, seccade, yünden aba, kuşak, keten ve
pamuktan bez imaline mahsus sayısız tezgâhlar ve hükümete ait bir güherçile
fabrikası ile bir tütün fabrikası ve dabbağhaneleri vardır.
Kavun ve karpuzuyla sair meyveleri pek lezzetlidir. Konya şehri pek
eski bir zamanda bir takım Yunan muhacirleri tarafından Danaye ismi ile inşa olunarak
Likonya eski sınırlarının merkezi olmuştur. Eski bir mitolojiye göre; bu şehre
bir ejderha musallat olup ikide bir hücumla kadın ve kızlarını götürdüğü için
Jüpiter’in oğlu Persiyus ejderhayı öldürmüştür. Şehri bu belâdan kurtardığı
için ahalisi şehrin bir kapısı üzerine resmini yaptırdıktan sonra
"resim" veya ''sanem'' demek olan ikon'dan muştak olmak üzere şehre
İkoniyyum ismi verilmiştir. Romalılar ve Rumlar zamanında bu isimle anılmış,
daha sonra Selçuklular’ın eline geçince ihtisaren Koniya denilmiştir. Rum
Selçukluları, bu şehri başkent yapıp bunlardan l. Alâeddin, şehrin sur ve
hendekle etrafını çevirmiş ve kalelerle koruma altına almıştır. Kendisinden
sonra gelenler de şehri, camiler,
medreseler, saraylar vb. yapılar ve hayratla
donatmışlardır. Selçuklular zamanında Konya şimdikinden birkaç misli
büyük idi. Selçuklular’dan sonra Karamanoğulları’nın eline geçip arkasından
Osmanlı saldırıları sırasında vuku bulan muharebelerden hayli harap olmuş ve
nihayet Osmanlı sınırları içine dahil olmuştur. Tarihî yapıları zananla
azalmıştır. Lâkin bu zamanlarda büyüyüp gelişmeye başlamış ve hele Haydarpaşa ve İzmir’den başlayan demiryolu
hattının Konya'ya ulaşması, kısa zamanda şehrin çok ilerlemesine sebep olmuştur.
Konya sancağının; Sudirhemi/
Sille, Hatunsaray, Saideli/ Kadınhanı ve İnsuyu/ Cihanbeyli nahiyeleriyle
beraber 86 köyü ve 61028 nüfusu vardır.
Arazisi mümbit ve havası mutedil olup hububatı mutenevvia ile çok güzel meyveler ile afyon yetişir. Koyunları çok olup hayli yapağı
ihraç olunur.
2. KONYA VİLAYETİ: Anadolunun en geniş vilayeti olup yarım adanın
güney sahilinden ortalarına ve doğu tarafına kadar uzanır. Batıdan Aydın,
kuzeybatı yönünden Hüdâvendigâr/ Bursa kuzeydoğu tarafından Ankara, güneydoğu
yönünden Adana vilâyetiyle güneyde yine
Adana vilâyetinin İçel İl Sancağı ve Akdeniz’le sınırdır. Eski taksimata göre
Likya'nın bir kısmı ile Pisitya, Likonya, Panfilya, İzeorya sınırlarının bir kısmını havidir. Bu geniş
vilâyet 32º ile 39º enlem ve 27º ile 33º boylamları arasında bulunmaktadır.
91600 km² ve nüfusu: 1.588.000 kişidir ki bunlardan 989.200'ü Müslim, 73.000'i
Türçe konuşan Rum, 9.700'ü Ermeni, 400'ü Katolik, 100'ü Protestan, 600'ü İsrailî ve 15.000'i Çingene’dir. Vilâyetin
batı kısmı ile güney hududu dağlık olup
kuzey batı tarafı ortalama 1.000 m yüksekliğinde bir yayladan ibarettir.
Toros yani Bolkardağı denilen
sıra dağlar, vilâyetin güney batısında uzanıp Adana Vilâyeti’ni ayırdığı gibi
Menteşe Sancağı’nı da ayırıyor. Batı yönünde Teke Sancağı’nda; Kızılcadağ,
Akdağ, Ovacıkdağı diğer adıyla Bozdağı; Burdur Sancağı’nda; Yandağ, Isparta ile
Konya Sancakları arasında Sultandağı, Konya Sancağı dahilinde Şeyhdağı,
Hacıbabadağı, Karadağ , Karacadağ vs. bazı münferit dağlar bulunmaktadır.
Boğadağı silsilesinin en yüksek yeri 3477 m olup diğer dağınki 2500
m'den aşağı ve yalnız Şeyhdağı’nın yüksekliği takriben 3000 m'dir. Vilâyetin
güneybatı kısmını teşkil eden Teke Sancağı’nın akarsuyu Akdenize ve Niğde Sancağı’ndaki kuzey kısmının suları Kızılırmak nehri vasıtasıyla Karadeniz’e
dökülür. Konya ile Isparta ve Burdur sancaklarının ve Niğde Sancağı’nın güney
yarısının denize akıntıları yoktur. Buraların suları göllere dökülür veya yolda
ve bataklıkta kuruyup yok olur. Akdeniz’e dökülen çaylarının başlıcası; batıdan
başlayarak Demirçayı, Kalaçayı, Aksu, Köprüsuyu, Manavgat, Karpuz Irmağı,
Alansu... vs.'dir. Kızılırmağın tâbileri küçük bir takım çaylardan ibarettir.
İç havzanın ırmaklarının başlıcaları da; Koçhisar gölüne dökülen Beyazsu ve
İnsuyu, Ereğli Gölü’ne dökülen Kızılcasu ve Karaman Çayı, Beyşehir Gölü’ne dökülen Beyşehir Çayı,
Burdur Gölü’ne dökülen Görensu ile Eğridir ve Akşehir göllerine dökülen
müteaddit çaylardır. Gölleri çok olup en büyükleri Koçhisargölü’dür. Yazın
kuruyup pek geniş bir tuz ovası haline gelir. İkinci derecede Beyşehir ve Eğridir; üçüncü derecede
Burdur, Akşehir, Bozkır ve dördüncü derecede Hatunsaray, Ereğli, Karabekir
gölleridir. Vilâyetin yayla yönüyle bütün kuzey ve batı taraflarının havası
soğuk ve kışları şiddetli olup yalnız Akdeniz bölgesine dahil olan Teke
Sancağı’nın aşağı taraflarında ve sahillerinde hava kışın mutedil ve yazın
sıcaktır. Yaylaların bulunduğu yerler dağlarla çevrili olduğundan vilâyetin iç
kısımlarına yağmur yağmaz ve daima kuraklıktan korkulur.
Ormanları da az olup hele Konya Sancağı’nı teşkil eden yaylalar
büsbütün çıplak ve ekseri tarafları âdeta çöl halindedir. Batı yönünde
Teke Sancağı’nda ise ormanlar pek çok olup İstanbul'a ve İskenderiye'ye
naklolunmak üzre külliyetli keresteler kesilerek ırmaklar vasıtasıyla sahile indirilir.
Toprağı muhtelif olup yaylanın su altında bulunan yerleri ile dağlar
aralarındaki vadi ve bayırları hayli mümbit ise de ziraat henüz ilkel usullerle
yapılıp nüfus az olduğundan bu kadar geniş araziyi ekip dikememektedir. Ekilen
arazi çok azdır. En birinci mahsulü buğday, ikinci derecede arpa, darı, melez,
mısır, yulaf, çavdar, nohut, mercimek, fasulye, afyon, tütün, keten, susam,
pamuk, üzüm, badem, ceviz, fındık, zeytin, duttur. Sahillerinde portakal ve
limon yetişir.
Krom, mangenez vesair madenler bulunuyorsa da yalnız çıkarılan
Bolkardağı madenidir. Simli kurşun ve altın madeni hükümet tarafından işleniyor
ve 7378 amele çalıştırılıp birbuçuk milyon guruş kıymetinde maden çıkıyor.
Koçhisar gölünün tuzu pek nefis ve pek kaliteli olup yıllık 15 milyon kıyye tuz
Anadolu’nun her tarafına naklolunuyor. Karapınar gölünden çok miktar tuz
çıkarıldığı gibi, Hacıbektaş namıyla nefis kaya tuzu madeni de mevcuttur.
Vilâyetin meraları çok olup
koyun, keçi, tiftik keçisi, sığır, hergele gibi hayvanatı ehliyesi çoktur. Hayli yapağı, tiftik, deri, yağ ihraç
olunur. Koyunlarının miktarı bir milyonu aşkındır.
Göllerinin genelinde balık
çok ise de ahali bundan istifade etmesini bilmiyor. Sanayî-yi mahalliye; nefis
halı, seccade, kilim, alaca bez vs. dokumayla kaba ve ince hasır imalinden ve
susam yağı ile nane suyu vs. ihracından
mahallî ihtiyaçlara göre ufak tefek sanatlardan ibarettir. Su ile
çalışan birçok değirmen vardır.
Ticareti, ziraat mahsulleri ile hayvan ve hayvansal ürünlerin
ihracatından ibarettir. Antalya ile Teke Sancağı’ndaki değişik iskelelerden vuku bulan yıllık ihracat bir
milyon Osmanlı lirasından biraz fazlaca olup bu yörenin toplam ihracatı
birbuçuk milyon civarındadır. İhracatının %46'sı zahire, % 20'si susam ve %17'si kerestedir.
Ancak Haydarpaşa ve İzmir demiryol hatlarının vilâyete ulaşması durumunda
vilâyetin ihracatının artacağı şüphesizdir.
Vilâyet dahilinde 1507 cami, 1141 mescit, 418 medrese 24
kütüphane,1564 mekâtib-i İslâmiye, 47 Rum Okulu, 10 Ermeni Mektebi, 52 Rum,9
Ermeni Kilisesi, 22 tekke, 1112 dükkân, 655 mağaza, 175 han, 67 hamam,1096
değirmen, 601 yağhane, 170 dabbağhane, 51 kiremit fırını mevcuttur. Vilâyet, 5
sancağa ayrılmış olup merkezlerle beraber 30 kaza,32 nahiye, 1939 köyü havidir.
3. KONYA SANCAĞI: Aynı isimle anılan vilâyetin merkez sancağı olup
vilâyeti meydana getiren beş sancağın en büyüğüdür. Daha çok batı ve güney
kısımları meskûn ve mamûr olup diğer yarısını oluşturan kuzey ve batı tarafı
ağaçsız ve susuz çöl hükmündedir. Mamûr ve meskûn olan yerlerinin değişik tarım
ürünleri ile meyve,afyon, pamuk vesair mahsûlâtı çok ise de, sahil dışında
kalan yerlerde ancak ihtiyac-ı mahallî nisbetinde mahsûlât yetiştirilmektedir.
Havası soğuk ve sertçe ise de pek sağlamdır. Kışın sıcaklık; -8 dereceye kadar
iner ve yazın nadiren 24 dereceden yukarı çıkar. Hayvanat-ı ehliyesi ve ale’l-
husûs koyunları vilâyetin sair
taraflarından ziyadedir. Yörük aşiretlerinin en önemli meşguliyetleri
çobanlıktır. Osmanlıda Diyar-ı Karaman denilen yer dahi asıl Konya Sancağı idi.
Daha önce bir kısım bilgiler zikredildiğinden tekrarına lüzum görmeyip bu
kadarla iktifa ederiz.
Yorumlar