DİVAN-I KEBİR'DEN SEÇMELER
• Allah, kuluna; "Ey
kulum!Dön, yine kapımıza gel, kulağından gaflet pamuğunu çıkar da göklerden
gelen; 'Haydi, artık orada durmayın gelin.' sesini duy!" diye buyuruyor;
• Ey zavallı, ne zamana
kadar, dünya dikenliğinde yalınayak koşup duracaksın? Biz, öteki alemde, gül
bahçelerinin kapılarını senin için açtık.
• Canı ben yarattım ama, ona
bir de dert verdim. Derdini veren, elbette onun dermanını da verir.
• Ey ölüler arasında yaşayan
diri oğlu diri! Ölülerin kokusu ile nasılsın? Ne haldesin? Şu yaşayan ölüler,
şu pis kokular, senin içini sıkmıyor mu? Seni iğrendirmiyor mu?
• Sen gaflet içinde yaşayan,
karıncalar gibi kaynaşıp duran insan kalabalığının hepsini ölü sanma! Bu dünya
da, öteki dünya da insana hayat veren ebedî ve
ezelî dirilerle dopdolu. Fakat, onları görecek göz nerede? Sen şimdi, üç beş
günlük bir dünya hayatına kanarak, dünyayı ebedî hayata
değişme, bizden ayrılma!
• Koşa koşa şarkılar
söyleyerek, güzel kokular yayarak gelen, ilkbahar rüzgarı soğuk havaları kovar,
dünyayı neşelendirir, güldürür.
• Onun verdiği sevgi ile bir çok yılanlar birbirine dost olur. Gül
dikenle barışır. Allah lütfu ile dünya bahçesini güllerle,
çiçeklerle süsler, ihtişamlı bir saray haline getirir.
• Her fidanın sırrı dipten
baş verir, yücelir. Göklere doğru yükselen, boy mi'rac eden ağaçlar, sanki bahçelerde göklere merdivenler koymuştur.
Sanki duygulu insanları mi'raca davet etmektedirler.
•Kuşlar ve bülbüller dallara
konmuşlar da görevlerini icra ederler. Rızıklarını da Allah'ın gizli hazinesinden
alırlar.
•Şu yapraklar dil gibidir.
meyveler gönüle benzer. Gönüller olgulaşınca diller aşka gelir, aşk hakkında
anlamlı sözler söylerler.
*Allahtan vahiy geldi. Can kulağınızla
işitin. Çünkü can kulağı açık olana, Allah
hakîkati gören göz ihsan eder.
•Kıyamet günü günü sana der
ki; "Ben, sana nefsanî arzularını ayak altına al!" dememiş miydim?
işte nefsini terk ettin ve dostunu buldun.
• Eğer sen, insan gibi
yaşarsan, sadık bir kişi olursan, can buluşma evine girer. Doğrulardan değilsen,
seni atlaslara, giyinmeye, kuşanmaya çeker götürür.
• Dünya hayatında başına gelen belalara, cefa dikenlerine
katlan! Çünkü çektiğin acılar, sıkıntılar seni dikenlerden alır da güllere
kavuşturur. Reyhanların, yaseminlerin bulunduğu bahçeye çeker götürür.
•Dost uğruna düşmanların
lanetini, hakaretini, küfürlerini şerbet gibi iç! Çünkü bu lanetler,
hakaretler, küfürler, seni lütuflara, senalara, aferinlere manevî derecelere
ulaştırır.
• Temiz canına yemin ederim
ki; ben sabredemiyorum. Sensiz yapamıyorum. Ey azîz dost, ey cömertlik, ihsan ve vefa madeni, artık gel!
• Sabrın yeri mi var? Sabır nedir ki: Sabır
Kaf dağı da olsa, ayrılık günesi ile erir yok olur gider.
• İster bana inan, ister
inanma da; "îş böyle değil!" de! Vefanın tertemiz üzerine yemin
ederim ki: "Ben senin aşkında vefalıyım."
• Eğer sana karşı duyduğum
derin sevgi hakkında çok konuştumsa, sözüm uzayıp gittiyse beni kınamayın;
belki halimi anlarsınız, insafa gelirsiniz,
acırsınız diye söylenip duruyorum.
• Benim içimde sevgi tenceresini
kaynatan bir harlı ateş var ki; o ateş, gökyüzüne düşse, gökyüzünün tavanını
bile yakar, delik deşik eder, çökertir.
• Gökyüzü tavanına,
yüzyıllardan beri, güneşten ve onun ateşinden bir zarar gelmemiştir, güneş onu
karartmamıştır. Ama, gök benim ateşime dayanamaz.
• Dertli varlığımdan öyle bir
kan ırmağı akmaktadır ki, onun nereden nereye aktığından benim bile haberim
yok.
• Irmağa; "Ey ırmak
akma!" mı diyeyim? Onunla nasıl başa çıkılır? Haydi, sen deniz kenarına
git de, denize; "Ey deniz, coşma, dalgalanma, köpürme!" de;deniz seni
dinler mi?
• 0 bir çimendir. Kıyamete
kadar onun gülleri açılsın, solmasın. 0 bır
eşsiz güzeldir. îki dünya da onun yüzüne feda olsun.
• Güzellerin emîri,
sabahleyin erkenden salına salına ava çıkıyor. Onun bakışlarının oklarına
gönlümüz av olsun.
• Her an, onun güzel
gözlerinden, benim iki gözüme bilsen ne haberler geliyor? Gözlerim, onun
haberleri ile aydınlatılsın, mahmurlaştıkça mahmurlaşsın."
•Ben Onu görünce zahitlik
kapısını kırdım. Günah işlemeye karar verdim. 0 bana inkisarda bulundu da;
"Git!" dedi. Dilerim zamanın kararsızlıkla
geçsin:
•Onun duası kabul edildi. Ben
bir sevgiliye düştüm, şimdi bende ne karar kaldı. ne gönül! Sevgili, bizim
kanımıza susamış, Allah yardımcısı olsun.
•Bizim bedenimiz, aya
benziyor, aşk yüzünden eriyor, tükeniyor. Gönlümüzde sanki zührenin çengi, teli
kopsun da takılmasın.
•Sen ayın eriyişine,
tükenişine bakma, darılma. Sen sevgilinin bize verdiği gamın tatlılığına bak!
Dilerim bana verdiği gamın biri, bin olsun!
•Seher vakti herkes uykuda
iken, mutluluk geldi, beni üç defa öptü. Allahın
lutfuna ve inayetine erdim. Bu seher vakti kutlu olsun, mübarek olsun.
•Ey gönül hatırındamı? Dün
gece rüyada ne görmüştün? Ne görmüstün ki, , bu seher vakti mutluluk geldi. bana bir kapı açtı.
•Yoksa rüyada şunumu
görmüştün: Ay göklerden yeryüzüne inmiş gelmiş,
yücelere, gökyüzünün üstüne çıkarıp bırakmış.
• Gönlü, onun yolunda, onun
ayaklarının altına harap, perîşan bir halde yıkılmış gördüm. îşte şu an başıma
bu mutluluk geldi.
• "Ben çok mutluyum, ben
çok mutluyum!" diye şarkı söylemekteyirn.
• Aşk ile gönlümün arasında
çok hadiseler var. Çok işler var. Şimdi azar onların hepsi de hatırıma geldi.
• Zahirde aşk benden doğmuş
görünüyorsa da, sen buna inanma, işin hakati şöyle ki: Aşk benden doğmadı, aşk
beni doğurdu. Ben aşkın çocuğuyum.
• Ey sıfatları açıkta olan, görünen, zatı can gibi gizli olan
Allah'ım! Senin zatına yemin ederim ki, benim bütün dileğim, arzum, bütün
isteğim, ancak sensin, ben seni seviyorum, seni istiyorum, başkasını değil!
• Senden daima, bana gizli
iltifatlar, gizli öpücükler gelmede, fakat ben, et ve kemikten bir yığın olan
şu beden perdesinin ötesindeyim. Beni kim öpüyor kendini bana kim öptürüyor? Bu
halleri göremiyorum, bilemiyorum.
• Allah'ım, bana acımaktan
vazgeçme, yoksa, yokluğa düşerim de; "Aman bana yardım
edin, fena haldeyim!" diye feryada başlarım.
• Fakat, sevgilim, bana
lütuflarda bulunmasa, öpücük vermese de, bana hakaret etse de, sevse de
şikayetçi değilim. Ben yine memnunum, yine hoşum, mutluyum. Efendim ile benim
aramda hadiseler var. Beni öper de, söver de, kim ne karışır?.. Kime ne?
•Topallaya topallaya yürü!
Çünkü bu yolda yürüyenlerin hepsi de topal.Ayağına bir bez sar da eğri büğrü,
başını titrete titrete, ayağını sürüye sürüye yol al
•Ay yüzlü gibi güzel birisiysen, yüzüne safran
sür, sarart. Güzellığını sakla!Şayet güzel yüzünü gösterirsen, seni
çekemeyenler çok olur, sopa yersin, paralanırsın.
•Ffendi sen bir çirkin kişi
görürsen, aynanı koltuğunun altında sakla! Yoksa Aynanın adını kötüye
çıkarırsın.
•Aklın başında oldukça uzlaş,
dost ol, iyi geçinmeye bak! Ama sarhoş oldunmu ne olursa olsun, çünkü herkes
senin uygunsuz halini sarhoşluğa verir.
• 0 söylediğin sözleri bir
kere daha söyle, ben onları unuttum. Ey ay yüzlü sevgili, Allah seni selamete
ulaştırsın!
• Allah seni selamete
ulaştırsın, bütün günlerin hoş geçsin. Ey nefesi ölüleri dirilten, Allah seni
selamete ulaştırsın!
• Biz, senin güzelliğinden
bir şey dilenmek için çok uzaklardan gelmişiz. Ay nurlu yüzünden nurlar saçar, cömertliklerde
bulunur. Onun adeti böyledir. Sen de, bir ay yüzlüsün; yüzünün nurundan Allah
rızası için bize de ver.
Biz sufiler senin mahallene
geldik, sana geldik, Allah rızası için yüzünün güzelliğinden bize azıcık bir sey ver sususuz senin ırmağından başka bir yerde tatlı su
yok. Bidonları da, testilerimizi de beraber getirdik."
• Sevgilim, gökteki ay benim
duamı duydu da, senin ay yüzüne karşı ellerini açtı.
Senden nür istiyor. Bana da; "El aç, nür
iste!" demeye başladı.
• Ey Allah'ım, güneş de, ay
da, gökler de, manalar da, akıllar da bize göre yücedir, değerlidir, zengindir.
Fakat, senin karşısında hepsi de fakir ve yoksuldurlar.
• Bu dünyada yaptığımız
işlerden ötürü, gönlümüzde yüzlerce davul çalınıyor, kıyametler kopuyor. Yarın,
yani ölünce davulların gümbürtülerini duyacağız.
• Bugün gaflet, kulağımıza
pamuk dolmuş, onu tıkamış; göze de, hakîkati göstertermeyen kıl kesilmiştir. Bu
yüzden, biz, sevda vesvesesine kapılmış ve yarının gamı ile, endişesi ile
çırpınıp duruyoruz.
• Hallac-ı Mansur gibi, safa
ehli gibi, sen de, hakîkati duyurmayan gaflet muğuna aşk ateşi düşür, onu yak
da, sağırlıktan kurtul.
• Aşk ile buluşma zamanı
yakınlaştı, bu sebeple kendine çekidüzen ver,buluşma günü için güzelleş!
• Bizim ölümüz, her ne kadar
sana matem olursa da, aslında, hakla buluşma vakti olduğu için, bizim en
neşeli, en mutlu zamanımızdır.
• Çünkü bu dünya, bizim
zindanımızdır. Zindanın harap oluşu, yıkılışı, zindandakileri sevindirir. Yani
bizim bedenimiz, ruhumuz için bir zindan kesilmiştir. Ölüm, bedeni yıkınca,
toprağa düşürünce, ruh zindandan kurtulaçak,
Hakk'a kavuşacaktır.
• Aklını başına al da, fanî
olan bu dünya zindanında kimsede vefa arama!bu dünyanın vefası bile vefasızdır!
•Ey vefalı kişi, gel, gel,
daha yakına gel! Beni, benliği, bizi, bizliği bırak! Çabuk, vakit geçirmeden
gel!
•Gel daha yakın gel! Biz'den,
ben'den vazgeç, gel, gel. Sen'lik ve biz'lik yok oluncaya kadar gel. Ne
"sen" kalasın, ne de "biz" kalalım!
• Kibri ve kendini beğenmeyi
bırak da, yere göğe sığmayan o büyükler büyüğüne gönlünde yer ver!
• Cenab-ı Hakk, ezel
aleminde "Ben sizin Rabbiniz değil
miyim" diye buyurdu. Sen de ona; "Evet, Rabbimiz sensin!" diye
cevap verdin.
• Evet sözün şükrü nedir?
Yani o emri nasıl yerine getireceksin? Bu dünyada, şikayet etmeden, Hakk'tan
gelen belalara, ıstıraplara sabretmektir. Ses çıkarmamaktır.
• Bela'nın bir sırrı da; ben
fakr, yokluk dergahının kapısmı çalıyorum demektir.
• Sen, kendinden kurtul,
benliğinden temizlen, toprak ol, ayak altına seril de toprağından otlar bitsin.
Ot gibi benliği üstünden atar, kurursan hoş bir şekilde aşk ateşine yanarsın.
• Senin yanışınla meydana
gelen kül, toprak, kimya gibi dertlere deva olur.
• Illetlerle, nefsanî
arzularla dolu olan hayvanî rühunu ona ver de
sonsuz olan, hoş olan insanî rühu elde et!
•Her an gökyüzünden gönüllere
gizli olarak şöyle vahiyler gelmede: "Ne zamana kadar, tortu gibi
yeryüzünde çöküp kalacaksınız? Göğe yükselin, göğe yükselin!"
• Ancak tembel olanlar, ağır
canlılar şarap tortusu gibi dibe çökerler. Tortudan kendini kurtaran, arınan,
temizlenen ise küpün üstüne çıkar.
• Hemen balçığı, çamuru
karıştırma! Suyunıı bulandırma da arınsın. Tortun aydınlansın ve derdine derman
bulunsun.
•İnsanda şu'le gibi bir can
var. Fakat onun dumanı, nurıından daha fazla. Duman haddini aşınca, fazla
olunca, gönül evinde bulunan Hakk ışığını göstermez olur.
• Eser, gönül evindeki dumanı
azaltırsan yani günah kiılerinden arınırsan, senin nürun ile her iki dünya da,
bu dünya da, öteki dünya da aydınlanır.
• Bulanık bir suya bakarsan,
orada ne ay görebilirsin, ne de gök! Hava kararınca güneş de gizlenir, ay da!
• Güney rüzgarı esince,
havayı tertemiz eder. Bu yüzdendir ki, sabahın erken saatlerinde seher yeli eser.
Adeta dünyayı cilalar, parlatır.
• Alıp verdiğimiz nefes de
gönüldeki sıkıntıyı, derdi temizler, arıtır, adeta insanın içini cilalar. însan
bir an bile nefes alıp veremezse, varlığına yokluk gelir çatar.
•Bu dünyada garip olan rüh,
mekansızlık aleminin özlemini çeker. Hayvan nefis ise bilmem ki, ne diye şu
dünya otlağında otlar durur? Geldiği yeri unuturda dünya nimetleri için
çırpınır durur.
• Ey bedenimizin padişahı; ey
bize acıyarak, bizi neşelendiren, güldüren aziz varlık!
Ey gözlerimize görüş kabiliyeti veren, ey can gözümüze tutya çeken, parlatan
Rabbimiz!
• Canı parlattın ama ona
cefalar verdin, onu deliye, divaneye çevirdin. Bazen onu yalnızlığa aşık ettin.
Bazen, bir güzel yüzlünün peşinde koştuıdun, üryan düşürdün.
• Bazen top olduk, çöğeninin
eğri ucuna uyduk, onun önünde başı dönmüş bir top gibi kah neşeye, eğlence
yerine, kah belaya, cefaya, derde, ıstıraba doğru yuvarlandık durduk.
• Bazen gaflet uykusuna
daldırırsın, bazen sebeplere doğıu sürersin, bazen de yoklıık çölünde bizi
süründürürsün.
• Bazen yüksek mevkî, altın taç sevdasına düşürürsün. Bazen de tutar basına
topraklar saçarsın. Bazen kendini kayzer,
padişah sanır, bazen de yoksullar gıbi yamalı hırkalara bürünür.
• Kah diken olur, kah gül!
Bazen sirke olur, bazen şarap; kah davulcu olur. davul çalar, kah davul olur,
tokmaklar yer.
• Bazen acaip bir ağaç gibi elma verir, bazen kabak yetiştirir. Bazen
zehir verir bazen şükür; bazen dert verir, bazen derman.
• Hayat ne acaip bir ırmaktır ki, bazen su olur, bazen
kan; bazen la'l renkli şarap kesilir, bazen süt; bazen de şifalar veren bal.
• Bazen çeşitli renklerden
sıyrılır. Hz. îsa'nın küpüne girer, bir renge bürünür böylece bazen
"Allah'ın boyası" meydana çıkar. "Allah dilediğini vapar
"Hz. İsa'nın bir küpü
varmış. oraya atılan kumaslar çeşilli renklerde de olsa tek renk olarak
çıkarmış. Bu "Allah boyası"dır. Allah'ın takdirine uymayı ifade eder.
Bu beytte 2. Bakara suresinin138 çi ayetine işaret edilmektedir"
.
• Canım mana helvası istiyor,
helva! Helva vadini yarına bırakma!
• Bu mana helvası ne de
güzel, sıcak, hoş; onun kokusu her an yücelerden ötelerden geliyor.
• Sen bu mana helvasını
ağızla yiyemezsin, bu sebeple, incir gibi ağzını kapa da, o nefis hoş kokulu,
sıcak helvayı gönülden ye; ona dudaklarını, elini değdirme.
• Bu helva, dünyada yapılan
helvalardan değildir. 0 taraftandır. Onu görünmez el pişirmiştir. 0 eldendir. 0
helva, o görünmez alemde süt içti, hurma yedi de tatlılaştı. Bu yüzden o,
ötelerin helvası oldu.
• Biz hepimiz Akl-ı Küll'ün
oğullarıyız. Bu sebepten de ötelerden "Ey babasının canı!" diye
sesler gelip durmadadır.
"Akl-ı Küll", Allah'ın kudretinden,
Akl-ı Evvel'den yani ulühiyyet mertebesinden evvel ortaya çıkan akıl
mertebesidir. "Arş-ı Azam", "Cebrail" Hz. Muhammed'in nüru
gıbı, Aklı Küll'ün, Akl-ı Evvel'den sonra gelen bir mertebe olduğunu bilmek
gerek. Çünkü, "Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır." hadîsi ile Akl-ı
Evvel'e işaret vardır. Arifler, bütün bu meıtebeleri, Kur'aıı ve hadîslerden
yararlanarak, biz aciz insanlara Cenab-ı Hakk'a dair bilgiler vermeye
çalışmaktadırlar.
• Sevgilinin dudağından
anlatılamaz zevkler duyarak mest olmak istiyorsan, dudagını her öpüşe verme,
kirlenme, her yemeğe onu bulaştırma!
• Bövle yap da senin
dudağından başkasının kokusu gelmesin; o dudaklar yalnız ve yalnız aşk
kesilsin. Lekesiz; hiçbir dudağa dokunmamış, tertemiz kalsın da eşsiz bir hale
gelsin.
• Sunu iyi bil ve ibret gözü
ile bak da gör ki: kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah'ın nürundan başka
ne varsa hepsi de bir mezbelede, yani pislik dolu bir yerde bulunan kokmuş
pislikten ibarettir.
• Sen, manen kirlenip pislik
olunca, kutsallığın, takdîsin üstünlüğünü, manevî tadını ne bilirsin? Aklını
başına al! Pislik olmaktan kurtul, temizlen de kutluluk, yücelik tarafına git!
• Hz. Musa, Firavun'un
nimetinden elini çekti. Ağzını yıkadı da Allah ona nürlu el ve kerem denizini
bağışladı.
• Kendine gel, gözünü kapa
ki, o göz, pek kıskançtır. Aklını başına al, madeni boş tut ki, senin için
hazırlanmış bir mana yemeği var!
• Varlık,
benlik karanlıklanndan bir adım bile dışarı atsan, kendini kurtarsan yokluk
ab-ı hayatını içer, yüzlerce Hızır gibi
sonsuzluğa kavuşursun.
• Adım adım yürü, manevî
pisliklerini, günahlarını üstünden at, ve aşıkcasına bir hamle yap da mekansızhk
alemine gel!
• Eğer sen benlikden
kurtulur, benliğini yok edersen, benliksiz olursan ona kavuşursun; o zaman sen
bir dertken deva olursun da, bütün yaralara merhem kesilirsin.
• Kamış, şekerle dolu olursa,
ses vermez; eğer sen kamış değil isen; içini kötü duygulardan, benlikden
temizlemiş, boşaltmış isen, dudağını, ney çalanın du-ağına korsun. Manevî
şekerler çiğnersin.
• Her iki dünyadan gönlünü
çekmiş, kurtarmışsan, bu cihanın isteklerinden vazgeçmişsen, kendi benliğini
de, varlığını da yok etmişsindir.
• Her iki dünyada da
yönelecek kıbleyi arıyorsan, sana söyleyeyim, haber vereyim Şemseddin'in
varlığı, Safa ile Merve arasında bulunan bir kıbledir.
• Cenab-ı Hakk; "Ben
gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim." diye buyurduğu için ad mananın
mazharı oldu. Onun için kalp gözleri açık olan
arifler, mana üzerinde dururlar da, adlara önem vermezler. Gölgeyi değil, gölge
düşüreni düşünürler.
• Sen, sevdaya doymuş bir aşık gördün mü? îçinde
bulunduğu, denize doymuş bir balık
gördün mü?
• Eğer ağaç hareket etseydi, ne testere eziyetini çeker, ne
de çeşitli yerlerde kesilir, biçilir,
cefalar çekerdi.
• Eğer güneş ve ay, dönüp
durmasalardı, sağır kayalar gibi oldukları yerde durabilselerdi, ne güneş ışık
saçarak dünyayı aydınlatır, ne de ay geceleri hoş nurlar saçardı.
• Deniz suyu yolculuğa çıktı.
Önce buhar halinde havaya yükseldi, orada bulut oldu. Acılıktan kurtuldu,
helvaya döndü.
• Hz. Muhammed mi'rac gecesi
Burak'a bindi, yola çıktı. Hakk'a manen yaklaştı, yakınlaştı, makamını buldu.
. Her zerre; "Sabır sıkıntı'nın anahtarıdır!" "Şükür de
Allah'tan razı olmanın anahtarıdır!" diye çığlık atar.
• Madem ki sen Yüsuf olmaya talipsin, öyleyse kuyuya
atılmaktan, zindana sokulmaktan kurtulamazsın. Sen kahır zehrini şeker say!
• " Eğer sen
"Ekber" dediğin o büyükler büyüğünün kuluysan bu büyüklere yakışır şekilde gel! Kendine
çeki düzen ver!
• Ne diye altın arıyorsun?
Kendi bakırını altın et! Altın olmuyorsa gel o gümüş bedenliye!
• Melek sıfatlarına
mahremsen, melek gibi erkeklikten de, dişilikten de mü nezzeh ol da öyle gel!
• Yolculukta gönül sıfatını elde ettinse, gönül
gibi ayaksız gel, başsız gel!
• Biz "biz"siz
kalıyoruz da, her zaman , mutluyuz. Bu sebeple daima "biz"siz olalım,
"biz"siz kalalım .
• Kapıların hepsi de yüzümüze
kapanmıştı. Biz, bizden kurtulunca, kapıların hepsi de açıldı.
• Fanî olan devlet,
zenginlik, varlık hiç beni aldatabilir mi?
• Allahım! Bitmez, tükenmez cömertliğinle bana hesapsız mülkler versen, ne kadar
gizli hazinelerin varsa onları önüme koysan, ben candan secde ederek derim
ki: "Ey Allahım! Benim için senin
aşkın bütün bunların hepsinden daha değerlidir."
• Halk gece olunca uykuya
dalar. Aşıklar ise Allah'a"
yalvarırlar, dua ederler, adeta onunla söyleşirler.
• Aşık olanın gözüne uyku girer mi?
• Çünkü aşık gönlünün
derdini, çektiği acıları sevgilisine söylemek için yalnızlık ister, geceyi
bekler, gecenin karanlığında gizlenir.
• El,ayak bir derde düçar
olunca, elin ayağın senin için bir yılan olur.
• Köpeğe bile ekmek verilince,
önce koklar sonra yer! Sen köpek değilsin ! Sen arslansın. Ekmek için bu kadar
uğraşmana, didinmene, değer mi?
• Yıldızlar göğün etrafında
döner. Çünkü cins cinsi ile anlaşır, onunla huzura erer.
• Kaza ve kaderin oyunlarına
karşı hiç kimsenin hilesi kâr etmez..
• Ey aşık! Vakit geçirmeden
aşıklar evine dön gel! Çünkü aşksız ömür geçirmek, ömrü boş yere harcamaktır.
• Beden helva yiyince helaya
gider. Fakat can helva yiyince arşa yükselir.
• Ben onun güverciniyim. Beni
kovsa bile evinin damının çevresinden başka nereye uçabilirim?
• Yeter artık, sözü bırak da
duaya başla! Hz. îsa bile dördüncü kat göğe dua ile çıktı.
• Dikkatle etrafına bakarsan
görürsün ki Allah çok zengindir. Herkes ona nazaran fakir, herkes kederli,
dertli, herkesin suratı asık. Hayat şartları
herkesi perişan etmiş, boş yere kavgalar hayatı
zehir etmiş; zengin ve neşeli gördüğün insanların yüzleri gülüyor ama
hırslarından içleri kan ağlıyor.
• Dünya nimetlerinin
sarhoşluğu ile kendimize hayatı zehir ettik ve
binlerce kuyuya düştük. Ancak onun aşkı bizi bu kuyudan kurtarır.
•Bulut nasıl gülü, gül
bahçesini sularsa, rebab da gönüller gıdasıdır, ruhlar sakisidir..
•Şehvet
peşinde koşanlara, aşktan pek söz açma! Çünkü
onlar, korku ve ümit arasında yaşamakta, sevap ve günah hesabıyla
uğraşmaktadırlar.
• Önce Hakk'tan aynldık buraya
geldik. Fakat biz halden hale girerek, döne dolaşa yine ona gidiyoruz.
• Rebabın bu feryadı ister
Türk olsun, ister Rum olsun, ister Arap olsun, aşık ise onun dilincedir, onun
dilidir.
.
•Ey gönül! Bu gece uyuma!
Varacağın menzile doğru yürü. Çünkü gizli şili hep bizi gözetlemektedir.
•Yanını yere koyup uyuma ki,
sevgili senin yanı başındadır. Sevgi sırrını da sakla ki, bu gece yüzünden o
sır çok hoştur, çok latiftir.
•Elinden tutacak olan geldi. Bu gece elinden tuttu. Bu
sebeple bu gece devlet saadet dalı yemyeşil olarak oynamaya başladı.
•Allah'a yemin ederim ki, bu
gece uyku, bana haramdır. Çünkü su kuşu olan can, kevsere kavuştu, kevseri buldu.
2.cilt
• O'nun tarafından, bunca keremler,
senden ise, manasız işler; O'ndan pek
çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar,
• Senden bunca haset, bunca
kötü düşünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca
iyilikler.
• Ey zavallı insan, bu
düşüşlerden, bu hallerden sakın ye'se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et,
geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş
sesleri gelsin.
• Nerede o gözler ki onu görsün;
nerede hakîkatleri duyacak kulak, düşünecek akıl?
• "Cüz'ler külle
gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavuşuyor, her şey bizim dikenliğimizin
hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmeğe
başladı.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne
kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizliği her şeye sebep
kılmıştır.
• Sebebi yaratan ile sebep
birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertemiz değilse, aynayı ve aynadakini
göremez.
• O'nun tarafından, bunca keremler,
senden ise, manasız aykırı işler; O'ndan pek çok nimetler, senden ise
sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca
kötü düşünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca
iyilikler.
• Yaptığın kötülüklerden, işlediğin
günahlardan pişman olup da, gönülden Allah dediğin zaman, seni belalardan
kurtarmak için senin imdadına yetişen, O'dur.
• Dün, sevgilim kederli,
gamlı dostunu okşadı. Acılar çeken, sitemler tatmış olan cana, tatlı sözteri
ile kendi tadından tat verdi.
• Akla, akıl üstünlüğü verdi,
hoş öğütleri ile kulağa küpe taktı, tadı tatlılığı coşturdu. Gözlere nOr
bağışladı.
• Bana; "Ey benim
yüzümden zayıflayan, hasta düşen, perişan olan dost, ey benden ürken, korkan
kişi, ben kerem sahibiyim, ben kendi satın aldığım ku-lumu satmam." dedi.
• Dikkatle bak da gör:
Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl
ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelliği uğrunda ellerini kesenleri arıyor.
• Ona; "Beni aciz,
zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaşlarıma da bakma, ey sevgili
senin haberin yok, ben seni altınla işlenmiş atlas bir elbise gibi giymişim,
seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"
• Kim de dünya sevgisini
bırakıp Hakk'a yönelmek isteği varsa, o nefsini yendiği için şaşılacak bir
kişidir. Kendinden, kendi varlığından kurtulmuş bir canda, zevk içinde, zevk
vardır.
• Allah aşkına sus, yersiz
sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu
kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde geliyor.
"Kasîde, İslamî
edebiyatta bir nazım şeklidir. Kafıye kuruluşu gazel gibidir. Övgü şiirleri
olduğu için, beyit sayıları gazellerden fazladır. Asîde, nişasta, yağ ve balla
yapılan bir çeşit tatlıdır. Doğu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki
de "asîde" adlı Selçuklu yemeğinden alınmıştır. Çünkü hasuta da nişasta,
tereyağı ve şekerle yapılmaktadır. Midelerine düşkün olanlar "Lokmasız
sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma'ide"
• Ne yazık ki, hakîkat
sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor,
beni sırlarına mahrem etmiyor.
• Onu gördüğüm an rengim
uçtu, gücüm, kuvvetim kalmadı, perişan oldum, o durumu anlamadı da;
"Rengin nerede? Gücün, kuvvetin nerede?" diye sordu.
• Ben kerem ırmağına daldım,
ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki, bu lütuflarla,
feyizlerle dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül
bahçesine götürür.
• Irmağa dalan kişiye,
elbisesi yük olur. Benim şu sarığım ile hırkam bana yük oluyor, ağır geliyor. Mal, mülk, mutluluğa ulaşmak sebepleri, hepsi de o
tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da odur, mülk de odur.
• Dükkanım çalışma yerim,
senin olsun, san'atım, hünerim, bilgiler, yığın, yığın kitaplar hep senin
olsun, arslan da senin olsun, orman da senin olsun . Tatar ülkesinin ceylanı
bana yeter.
• Aşk insanı yok eder, var
eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız9 bir hale so- i kar. Aşk meyhanesinin
sakîsi, şarap sunar, mest eder, insanı kendinden alır.
• Dilin halkası bir zincir
oldu, ayağıma geçti. Sakın, bu zinciri çözme, yalvarırım sana, artık akıl
kervanın önünü ben vuramayacağım, sen vur!
• Ben senin mestinim, seninle
neşeliyim, seninle hoş bir haldeyim. Ben senin iyiliklerinin, lütuflarının
altında kalmışım eziliyorum, sanki lütfundan gebe kalmışım, gebe eğer yükünü taşımazsa,
bunu suç sayma!
• Hiç gökyüzü, kendi başından
dönme sevdasını çıkarabilir mi? Yeryüzü de teninden titremeyi hiç giderebilir
mi?
• 0 padişah mukadderat kalemi
ile rakamlar yazıp duruyor. Göniil, onun elinde bir kalem. Hoca sen de bir an
için olsun hayattan şikayeti bırak, kadere boyun
eğ de, müslümanlığını yenile!
• Padişah, kader gereği seni
imtihan için cefa eder. Sıkıntılar verir. Sen o cefayı padişahın elinde bir
kabarcık gibi bil! Padişahın elini tutan kişi o kabarcığı öper.
• Dünya, cihanın gizli
hükümlerini ihtiva eden bir kitap gibidir. Senin canın da o kitabın baş yazısı.
Düşün de bu meseleyi iyi anla!
"Kainatta çeşitli varlıklar yaşıyor; karalarda, denizlerde yaşayan
sayılamayacak kadar çok olan bu varlıkların
adlannı, cinslerini ihtiva eden bir kitap yazılsa; yani: Kitab-ı Kainat kaleme alınsa, bu kainat kitabının
fihristinde ilk numaraya insanın adı yazılacaktır. Sonra diğer hayvanlar, balıklar, kuşlar, böcekler gelecektir.
Neden o kitabın başyazısı insan ile başlayacaktır; insan, bütün yaratılmış
mahlükların en başında yer alacaktır? Çiinkü insan bütiın mahlükların en
şereflisidir, sonra insan da ilahî emanet vardır. İnsan; "Rühumdan ona
üfürdüm!" sırrına mazhar olmuş, üstün ve bir mahluktur."
• Daima neşeli ol; arada
sırada gelen cefalarla yüzünü ekşit ama, gönlünü hoş tut, suyu döndür, başka
tarafa aksın. Sen de sus artık, eşeğin boynundaki o oyalayıcı çıngırağı çöz!
• Ey sevgili, sen gökteki aya
benziyorsun ama, sen neredesin, ay nerede? Senin yüzündeki güzellik, nür, ayın
yüzünde bulunabilir mi?
• Herkes ay ışığını seviyor,
ayı seviyor. Ay ise senin aşkının esiri olmuş, senin elinden feryat ediyor.
Senin elinden "Ey Allah'ım!" diye yalvarıyor.
• Parlak yüzüne karşı, güneş
de, ay da secde ediyor. Çünkü senin güzelliğin ayla, güneşle maceraya
girişiyor. ;
• Ay dün gece sana secde
etmeye geldi. Fakat seni sevenlerin kıskançlığı ayın önüne çıktı; "Def ol,
git, gelme!" diye naralar atmaya başladı.
• Haydi kalk sevgilim, hoş
bir eda ile salına salına yürü de, melekler bile gökyüzü pencerelerinden
başlarını çıkarsınlar, yeryüzüne eğilip seni seyre dalsınlar. ¦
• Senin parlak yüzünden,
şimşekler çakmaya başlayınca, gönüller, gözlerini korumak için elleri ile
yüzlerini kaparlar.
• Her ne kadar gönül bahçesi
zevk ve safa elde ettiyse de, kış gibi olan bu ayrılık yüzünden hepsini
kaybetti.
• Can bahçesi, sonbahara
benzeyen ayrılık gamı ile, hazan gibi sarardı, soldu. Senin baharın ne zaman
gelecek de, beni yeşertecek, hayata
kavuşturacak?
• Dün, gönlüm, senin
oturduğun mahallenin başında yorgun, perişan, uyuya kalmıştı. Hayalin oradan
geçti de, gönlümü o halde gördü de...
• Dedi ki: "Nasılsın? Bu
ağır hayat şartlarının sana yüklediği yükün
altından nasıl çıkacaksın? Öyle acılar çekmiş, öyle zayıflaşmışsın ki, bedenin artık
gözle görünmez olmuş."
• Böyle söyledi, sonra geçti,
gitti. Fakat o güzel dudaklardan çıkan bu sözün tesiri onun tadından, bu yaralı
gönlüm, iyi oldu sağlık buldu, ya Rabbî, onun sevabını sen ver!
• Ey vefasız güzel, neden
böyle yapıyorsun? Beni perişan ediyorsun? Neden vüzüme bakmıyorsun? Neden beni
görünce yüzünü ekşitiyorsun?
• Neden yalnız sana ayrılan,
sana bağlanıp kalan, senin vefalı dostun olan gönlümü, her an mızrakla
yaralıyorsun?
• Senin cevherin kuyumcuda
müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları
hayran oldular. Öyle olduğu halde neden bizim canımızı da, cihanımızı da alıp
götürüyorsun? Neden bize acımıyorsun?
• Sen Hızır'ın çeşmesisin,
sen bir kevsersin, ab-ı hayattan bile hoşsun.
Senin ayrılık ateşinle yanıp duran ancak benim, neden beni sevmiyorsun?
• Senin sevgin can gibi
gizlidir. Sevgi mührünün de eseri, izi yoktur. Böyle olduğu halde, neden
gönlüme mühürünü bastın; izler, nakışlar bıraktın? Neden kendini bana böyle
sevdirdin?
• Dedi ki: "Ben canın
canıyım, canı görmeye heves etme! can görülmez." Öyle olduğu halde neden
senin güzel yüzün, canın şekline girdi, can oldu? Hani can görünmez diyordun,
neden böyle oldu, neden?
• Ey bütün maddî varlığından
kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık,
yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Peki böyle iken ne diye
şüphe bulutları ile örtünüp, gönüllere, maddî ve manevî güzel'ikle iki yüzlü
olarak görünüyorsun?
• Mübarek bedenin kadir
gecesidir. însanlar onun yüzünden şerefler, devletler elde ederler. Ruhun da
ayın on dördü gibi parlaktır. Onun yüzünden karanlıklar yok olur, gider.
• Yoksa sen, Hakk'ın takvîmi
misin? Herkesin tali'leri orada yazılıdır. Yoksa sen, mağfiret deryası,
bağışlama denizi misin ki, herkesin günahlarını orada yıkar, temizlersin.
• Yoksa sen, Levh-i Mahfüz
musun ki, ilham sahibi olanlar, gayb dersini senden alırlar, öğrenirler? Yoksa
sen rahmet hazinesi misin ki, Hakk'a yakın olanlar, oradan elbiseler giyerler?
• Yoksa sen, neliksiz,
niteliksiz rüh musun ki, bunların hepsinden, herşeyden dışardasın? Bu sırda,
künhünü anlayışta, düşüncelerde, te'emmüllerde, kuruntularda sarsılır, perişan
olur.
• Sen, güzelliğinin nüru
kuyuya akseden ay gibi acaib bir Yüsufsun. îşte akseden bir nümn sevdası ile,
nice Yakuplar, milletlerin tuzaklarına, kuyularına düşmüşlerdir.
• Şaşkınlıktan kurtulunca da,
onun sıfatlarına bürünürler. Ilahî sıfatlar hayret hududunu geçince onu, kim
anlayabilir? Artık sus, derin manalı sözler de, ibretler de kırık, dökük
söylendi.
• Ey gönül, bu hoş devlet
yurdundan, bu mana aleminden bir an bile olsa çıkma. Bir an can şarabını iç,
bir lahza da şekerler çiğne, rühanî zevkler al!
• Ruhanî tasavvurlar, vicdana
dokunmayan, pişmanlığı olmayan zevkler, anlatılmaz güzellikler, bütün bu manevî
haller, neşeler, nefısle yapılan gizli savaştan başarılı çıkmak, erenlerin
gizli meclislerinde bulunmaktan, yahut da daha gizli olan sırrın da sırrından
gelmede...
• Dünyada görülen ve insanı
büyüleyen bütün güzelliklerin güzellikleri, onun güzellik denizinden birer
damla, fakat susuzluk hastalığına tutulmuş bir kişi, bir damla ile kanar mı?
• Ey gönül, dünya
zindanlarının en daracığı olan beden zindanından, geniş ınana meydanlarına
çıkmak için bir yol var, var ama, senin ayağın derin bir uykuya dalmış da sen
kendini ayaksız sanıyor, bu yüzden zindandan çıkmıyorsun.
• Şu yeryüzünde aradığın
rızıklardan başka, göklerde ne gizli manevî rızıklar var. Ekmek hazırlayan
fırıncının fırınından başka yerlerde ne ekmekler pişebilmektedir. Haberin yok.
•İki gözünü de kapamışsın;
"Aydın gün nerede?" diyorsun. Halbuki, günü aydınlatan güneş gözüne
düşüyor da, sana; "Aç kapıyı!" diyor;
"Ben buradayım."
• Seni, bu tarafa da
çekerler, öte tarafa da çekerler. Ey bulanmış, tortulanmış su, şu tortudan şu
bulanıklıktan kurtul da, göklere, yücelere yönel!...
• Sen kendi gönlünde halvete
çekilmişsin, düşüncelere dalmışsın, içine daldığın, elbise gibi sırtına
giydiğin her düşünce rengi ile, şekli ile senin yüzünden belli olur. Onu
gizleyemezsin.
• Her ağacın gönlü, hangi
tohumdan, hangi taneden su içerse, o içtiği su, ağacın dalında, yaprağında
kendini gösterir.
• Elma tohumundan su içmişse,
ondan elma yaprağı biter; hurmadan su içmişse hurma verir.
• Nasıl hekim hastaların
betinden benzinden hastalığını antarsa, gönül gözü açık
olan da, yüzünün, gözünün renginden senin dinini, inancını anlar.
• Dininin halini, sevgini,
kini, renginden anlar. Fakat gizler, söylemez, seni rezil etmez.
• Ey müslümanlar, ey
rnüslümanlar, güzelliği, yarım bir dikeni bile cennet bahçesine çeviren bir
sevgili hakkında ne demeli? Ne söylemeli?
• Onun aşkı, bir diyara bir
an için olsun gelse, orayı şerefelendirse, mekanları mekansızlık alemine
çevrir, yerleri baştan başa paha biçilmez madenlerle doldurur.
• Allah'ım bu nasıl nürdur
ki, her hüriye güzellik bağışlar, lütfederse, ateş bile isterse tabiatini
terkeder. Ab-ı hayat olur.
• îlkbaharı kıskançlığından
«ötürü kırar, geçirirse ne çıkar? 0 lütfu tutar da sıkarsa binlerce ilkbahar
meydana getirir.
• Onun yüzü güneştir. Dünya
ise o güneşin yüzüne bir perdedir. Fakat nakış, resim; nakıştan, resimden başka
ne görebilir?
• Gül, ilkbahara o
güzellikleri vereni tanımasa bilmese bile, kendi güzelliği ile bir güzellik
bağışlayanın bulunduğuna şahitlik eder. Der ki: "Benim rengime, kokuma, güzelliğime bakınız, elbette bunları bana veren
biri var. îşte bana bu güzellikleri lütfeden, size de o güzellikleri
vermiştir."
•Eger gülün bundan haberi
olsaydı, rengi daima kırmızı ve ter ü taze kalırdı. Cünkü, aklı başında olan
bir kişinin yaşayışına bir afet gelmez.
• Sen aklını başına al da,
öyle bir güzel bul ki, işi gücü bu olsun, ölümsüzlük yönünden olsun. Yoksa gül
gibi solacak, sonunda can verecek, ölüp gidecek bir güzele neden can vermeli,
gönül vermeli?
• Tebrizli Şemseddin yüzünden
kanlar dökmeye karar verdim. Benim elimde Zülfikara benzeyen bir aşk kılıcı
var.
• 0 padişah geldi, o padişah
geldi. Eyvanı (terası) süsleyen, o Kenan güzeli-nin güzelliğine hayran olarak
bileklerinizi bile kesin!
• Canın canının canı gelince,
canın adını anlarnak yersizdir. 0 padişahın önünde can, kurban edilmekten başka
bir işe yaramaz.
• Ben aşksız kalınca yolumu
kaybetmiştim, şaşırıp kalmıştım. Birden bire aşk karşıma çıkıverdi. Sevinçten kendimi dağ gibi hissettim, sonra onun güzelliği
ile eridim. Aşk padişahının atı için bir saman çöpü oldum.
• İster Türk olsun, ister
Tacik, her kul ona bendedir. Hem de canın bedene yakın olduğu gibi ona
yakındır. Yakındır ama, beden canı asla göremez.
• Haydi dostlar, baht geldi,
tali' geldi, devlet geldi. Elinde ne varsa dağıtıp duruyor, herkese mutluluklar
bağışlıyor. Sanki şeytanı azletmek, kovmak için bir Süleyman geldi, tahta
oturdu. Ondan yararlanın!
• Ne duruyorsun? Haydi sıçra,
yerinden kalk, elin, ayağın yok değil ya! Süleyman'ın sarayının yolunu
bilmiyorsan, hüdhüdü bul, yolu ondan sor!
• Orada, onunla gizli konuş,
bütün sırlarını, dileklerini çekinmeden söyle;Süleyman bütün dilekleri kabul
eder. 0 kuşların bile dillerini bilir.
• Ey kul! Söz rüzgar gibidir.
Gönlü dağıtır, perişan eder, fakat Şems; "Dağınık şeyleri, topla!"
diye buyuruyor, bunu da bil !.
• Bahar geldi, bahar geldi,
Hakk aşıkı ile mest olanlara, ötelerden, güzeller peygamberinden
selamlar getirdi.
• Süsen sakîden, aşk şarabı
ile mest olanların kerametlerine dair bir şeyler duymuştu. Onlan selviye
söyledi. Selvi bunları duyunca mest olan aşıklara saygı gösterdi. Ayağa kalktı
ve adından ötürü bir daha oturmadı.
• Lalenin aşıklara kadeh
sunduğunu gördü de bahçe onca Hakk aşıklanna çiçekler saçtı,
sonra mezeler ikram etti.
• Sonra nisan bulutunun
ağlayışından, kış mevsiminin soğuk, dondurucu nefesinden bir çok masallar
söyledi. Hilelere baş vurdu. Sonunda bahçe aşıkları kandırdı.
• Ayrılık soğuğu, aşıkları
nezle ettiği için, bahçe gönül buhurdarında öd ağacı ile üzerlik yaktı. Etrafa
güzel kokular yaydı.
• Sonra sakîye seslendi: Ey
sakî, dedi. Gülleri asla solmayan, ölmezliğin gül bahçesine gel, daha sonra
hakîkat madeninin damına çık. Çünkü görünmez gizlilik aşıkları evlerinden de
çıkardı.
• Ey sakî, bahar mevsimi
güzellere çok değerli paha biçilmez elbiseler giydirdi. Bahçeye gir de onlan
seyret!
• Bahar mevsimi bu gül
bahçesine canları davet etti. Bizi de eşsiz sevgilinin güzel yüzü çağırdı. Sen
şimdi dikkatle bak da gör: Aşıklara bahçe bu devletlerden, bu armağanlardan,
hangisini getirdi?
• Sen, hor görülmekten
şikayet ediyorsun, ağlayıp duruyorsun, sızlanıyorsun, hor görülüşteki
lütufları, ihsanları göremiyorsun. Ya Hakk'tan yardımlar,
ihsanlar isteme, yahut az şikayette bulun!
• Sana, Firavun'a yakışan
debdebe, yücelik gerekse, sana yakışmayan aşkı ver, Fıravun gibi vilayetler al,
malını, mülkünü artır, ihtişamlı bir hayat sür!
• 0 can ne mutlu candır ki,
sonunda bahta, mutluluğa erişmek için daha önceden hor görülmeyi, aşağı
görülmeyi alır da öper, başına kor.
• Pek büyük olan, kıyısı
kenarı bulunmayan o hiddet denizinden binlerce kol ayrılır, her tarafa rahmet
ırmakları akar. 0 ırmaklar, merhameti sonsuz olan Allah'ın iyi, kötü bütün
kullarının can bahçelerine ulaşır, her canı suya kavuşturur. 0 hiç kimseyi
mahrum bırakmaz.
" Ey gönül, sen o dereye
bakma! 0 dere ile yetinme; için daralır, o derelerin önune çıktıkları kaynağa,
sonra hep orada birleşeçekleri asla,
vahdet deryasına bak!
• Bir domuz misk içinde, bir
insan da pislik içinde doğsa, her biri rızık bakımından da aslına gider, her
bakımdan da aslına varır.
• Hakk kapısının uyuz köpeği
bile dünyadaki bütün arslanlardan iyidir, değerlidir. Çünkü o Hakk'ın aşkını
söyler ve o kapıyı gözetme ve bekçilik yapma usullerini bilir.
• Bu nefisten, heva ve
hevesden kurtuldum. Bunların dirisi de bela, ölüsü de bela. Halbuki ben, ister
diri olayım, ister ölüp gideyim, yerim, yurdum Allah'ın lütfundan başka bir yer
değildir.
• Ey susmak! Benim özüm
sensin, sevdiğimin perdesi de sensin. Susmanın en değersiz lütfu, insandan
korkunun da, recanın da yok olup gitmesidir. însan kaderin getirdiklerine karşı
susarsa, şikayet etmezse, onda ne korku kalır, ne de reca...
• Beni kederlerle, belalarla
yıkmadıkça, harap etmedikçe Allah, bendeki gizli hazîneyi hiç bana verir mi?
Beni coşkun bir sele kaptırmadıkça, nasıl olur da beni çeker, ihsan denizine
götürür?
• Ben aynayım, ben aynayım.
Ben gevezelik eden, söz söyleyip duran kişi değilim. Ben sustuğum için siz
benim gönül feryadımı duyamazsınız. Ancak kulaklarınız göz kesilirse benim
perişan halimi görür, anlarsınız.
•Rüzgarda el sallayıp duran
ağaç gibi el sallamaktayım. Gökyüzünde dönüp
dolaşan ay gibi çarh etmedeyim. Yeryüzünde yaşadığım için çarhım, yeryüzü
kokuyor, yeryüzü rengindeyim ama ben topraktan yaratılmış olsam da, bende ilahî
em'anet bulunduğu için benim çarhım, gökyüzünün çarhından daha temiz, daha
hoş....
•Ey söyleyen arif, söyle,
söyle de hakîkati söylediğin için sana dua edeyim. Cünkü her seherde dua vakti
gelince güzelleşirim, hoş, neşeli bir hal alırım. Adeta mest olurum.
• Ben abamı, hırkamı senden
esirgemem, padişahtan ne gelirse, padişah ne lütfederse yarısının yarısı
benimdir.
• Hakîkat kadehi, sonsuzluk
kadehi, bana padişahın kendi eliyle sunulmaktadır. 0 şarabın bir yudumunu içen
dilenci güneş çeşmesi kesilir de nüra susamış olanlara nür suları ikram eder.
• Benim boğazım hasta,
konuşamayacağım, ben sustum. Ey güzel sözler söyleyen arif! Sen söyle! Çünkü
sen Davud seslisin, bense ilahî tecellî ile yerinden kopmuş, parçalanmış bir
dağ gibiyim.
• Ne olur, sevgilim yarın
gelse de elimi tutsa, yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın ondördü gibi
parlak olan yüzünü bana gösterse...
• O canıma canlar katan
sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı ellmi. ayağımı
çözse, beni kurtarsa
• Ona derim ki: "Ey
benim canım, ey benim hayatım, senin canına
yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek
manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen
olmayınca beni mest etmiyor.
• Nazlanır da; "Git,
benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye
senden korkuyorum." derse,
• Ben de kılıcı, kefeni alır
önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki:
"Eğer seni rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç
acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin..."
• Sevgilim, sen çok iyi
bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah'a yemin
ederim ki, ölüm bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur.
• Benim seni nasıl sevdiğime
inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman "Düşmanların
sözleri asılsızdır, iftiradır." demiyor muydum?
• Sen benim canımsın, ben
cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?
• Ey sevgili; Allah rızası
için olsun, bana acı da, altın gibi sararmış olan yüzüme bir bak! Bizi, senden
ayrı bırakma, nereye gidersen bizi de beraber götür!
• Eğer tenezzül eder de
gelir, gönlümüze girersen, eteğini topla, içeri öyle gir ki, eteğin gönül kanına
da değmesin, kirlenmesin.
• Ey sevgili, senin
güzelliğini görmeyen, ay yüzlülerin körlüklerine rağmen bir doğ da, ayın yüzüne
siyah bulutlarla bir perde çek, böylece ay görünmez olsun, senden başka gökte
ay kalmasın.
• Sevgili; "Sizlere
selamlar olsun!" deyince, bu ses bütün alemi tuttu. Neşeden gönül secdeye
kapandı, can da beline gayret kemerini kuşandı.
• Mum gibi her gece yanardım,
seher vakti gelince söndürülürdüm. Fakat gevgili, bu gece senin aşkınla öyle
kendimden geçtim ki, gece ile gündüzü fark edemiyorum.
• Ey can sakîsi! Kadehi,
yıllanmış eski şarapla doldur da bize sun!... 0 şarap gönlün yolunu keser,
insanı fanî güzellere gönül vermekten kurtarır, din yoluna düşürür, Hakk'a
kılavuzluk eder.
• 0 şarap herkesin bildiği
üzüm şarabı da değildir. 0 şarap gönülden kaynağını alır, gelir ruhla karışır,
coşar köpürür. Can şarabı olur. Her şeyde Hakk'ın kudretini gören, Hakk'ın
sanatını müşahede eden aşıkın gözü şarapla mahmurlaşır.
• Herkesin bildiği üzüm
şarabı İsa ümmetinindir. Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur. Bu
şarabın kadehi yoktur. Kadehsiz içilir.
• Üzürn şarabından
mahzenlerde küpler dolusu vardır. Bu şaraptan da küpler olusu var. Var ama bu
küpü kırmadıkça, yani bedene ait nefsanî duyguları dürmedikçe, Mansur şarabını
tadamazsın.
• Üzüm şarabının bir damlası
bile seni senden alır, bütün işlerini altına döndürür benim şu altına benzeyen
kadehe, canım feda olsun...
• Mansur şarabı üzüm şarabı
gibi herkese her zaman sunulmaz. Mansur şarabı ançak ,yatağını, yastığını
devşirip kaldıran, gecesini uyku ile öldürmeyen Hakk aşıkına seher vaktinde
sunulur.
• Ey sevgili, başın hakkı
için, bizi böyle perişan bir halde bırakma! Ey salına salına yürüyün selvi,
bize o boyu, posu, o edayı göster!
• Zulümlerle, haksızlıklarla,
günahlarla gizlenmiş olan şu yeryüzünü, güzel ve parlak yüzünle neşelendir,
sevindir, şu gök kubbeye başka bir güneş göster!
• Canları yol bilir, yol
gösterir bir hale getir. Madenleri altınlarla doldur. Bir zelzele ile, uyuyan
denizi uyandır, onu aşka düşür, coştur, köpürt!
• Sen öyle yüce bir varlıksın ki, güneş bile senin devletinin, ikbalinin
gölgesine sığınır, devlet kuşunun gölgesi ne işe yarar?
• Sen hem Allah'ın
rahmetisin, hem yaralara merhemsin, hem dertlere dermansın; bir hekim olarak şu
aşk hastasına bir ilaç ver!
• Sen aşk bahçesinin
bülbülüsün, hayırlı temiz kişilere ilahî aşk şarabı sunarsın, sen canların canı
olduğun için başsızsın, ayaksızsın.
• Ya Rabbi, sende neler var!
Ne kudret var! Ne güç var! Sen lütfunla bır bahar gibisin, granit taşlarını,
kayaları bile işe güce sokarsın...
• Bazen bir nür parlatırsın,
gözleri kamaştırırsın, bazen de, yüzlerce tufanın söndüremediği,
yatıştıramadığı bir fitne koparırsın, insanları perişan edersın; hikmetinden
sual olunmaz.
• Herkese rezil olmak
istemiyorsan, benim şu öğüdümü dinle: "Ben insan seklinde bir afyon küpü
gibiyim, sakın benim ağzımı açma!
• İstersen beni ateşlere at,
ateş bana ne yapabilir? Ben değil gönüllere, göklere bile aşk ateşi attım,
onları tutuşturdum, yaktım, yandırdım. Oralarda yüzlerce kavga, yüzlerce
gürültü çıkardım.
• Gökyüzü tamamıyla baş,
yeryüzü de tamamıyla ayak olsa, ben ne gökyüzüne baş korum, ne de yeryüzüne
ayak basarım. Çünkü ben bunların her ikisinden de değilim; ben başka bir
yerdenim, başka bir alemdenim.
• Ey bizim efendimizin,
sahibimizin gönüldeki saf şarabından bize şaraplar sunan sakî! Bize bir kadeh
daha sun! Bu lütuflara nail olduğumuz için şükretmek bize daha çok yakışır.
•Ey ay yüzlü sevgili; hoş
geldin, sefalar getirdin! Ey cana neşeler veren gül varlık,
neşelerle gel, dünya hayatının bize getirdiği
üzüntülerden, kederlerden bizi kurtar. Sen zaten hep böyle idin, neşeler
getirirdin, neşeler bağışlardın, Dilerim sağ oldukça hep böyle ol!
• Ey her neşenin süreti,
şekle, bedene bürünmüş hali; sen baştan başa neşesin, gönlürnüzde bir yadsın,
bu yüzden seni yad ettiğimiz zamanlar, gönlümüz neşe ile dolar, içimiz
rahatlar. Sen, yalnız, neşenin sureti değil, aynı zamanda,
Allaha duyulan aşkında
suretisin. Hakk'ın güzelliği sende tecellî ettiği ,için seni seven dolayısıyla
Hakk'ı sevmiş olur. Bu yüzden daima, gönlümüzde ol gönlümüzde yaşa!
• Ey can; senin sevgini idrak
hususunda bizler çocuklar gibiyiz." Ey cangel de bizi çocukluktan kurtar!
Çocuk olduğumuz için dadıya muhtacız, onun sevgisi ile, onun ihtimamıyla
yaşıyoruz. Gel de bizi dadıya, ona buna muhtaç
olmaktan kurtar! Bizi olgunluğa ulaştır da, seni idrak edelim, yalnız seninle
senin aşkın ile yaşayalım.
"Şu hadîse işaret
var: "Seni şanına layık bir şekilde
tam bir irfan ile idrak edemedik, bilemedik."
• Biz kendimizi tamamıyla
dünya işlerine verdik. Bir çok isteklere, emellere düştük. Hep dünya için
çalışıyoruz; servet, şöhret, yüksek mevki hırsıyla didinip duruyoruz. Bu yüzden
de kederden, sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Gamlardan, kederlerden kurtulmak için
eşe, dosta sarıldık. Eğlencelere kapıldık. Ey def! Sen bizim şu halimize candan, gönülden feryat et! Ey ney sen de
ağla, inle!
• Sevgili süslendi,
güzelleşti, onun her zaman böyle olmasını isterim. Allah'ın inayeti ile, onun
bazı sapkınlıkları, sapık görüşleri gitti. Kafirliği iman
haline geldi, onun hep böyle olmasını dilerim.
• Gönlümü inciten, yüzüme
karşı kapıyı kapayan sevgili, dostların gamı ile gamlanmaya başladı. Onun hep
böyle olmasını dilerim.
• Eskiden kendini çok
seviyordu. Yalnız kendini düşünüyordu. Şarabı bile yalnız başına içiyordu.
Yalnız başına zevk ediyordu. Halbuki şimdi, kapısını herkese açmış, evini misafırlerle dolduruyor. Onun her zaman
böyle olmasını diliyorum.
• Ey dost, Ka'be'nin yanında
kaynayıp duran zemzem suyuna, senin zemzem suyun karışmış da o yüzden
tatlılaşmış, o yüzden hacılar onu paylaşamıyorlar, hep ona doğru koşuyorlar,
kaplarını dolduruyorlar.
•Üzüm şarabı İsa
ümmetinindir. Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur. Bu şarabın kadehi
yoktur. Kadehsiz içilir.
• Üzüm şarabının bir damlası
bile seni senden alır, bütün işlerini altına döndürür benim şu altına benzeyen
kadehe, canım feda olsun...
• Mansur şarabı üzüm şarabı
gibi herkese her zaman sunulmaz. Mansur şarabı ançak ,yatağını, yastığını
devşirip kaldıran, gecesini uyku ile öldürmeyen Hakk aşıkına seher vaktinde
sunulur.
Şu dünyada gördüğümüz
güzellikler, güzel eserler, hassas duygulu insanların canlarını, gönüllerini
alırlar, o eserleri yaratana götürürler. Sanki, Allah yarattığı eserlerini
hamal eder, canları, gönülleri onlara yükler, kendine doğru çeker.
• Senin aşkın, çorak toprağı
gül bahçesi haline getirir. Dalgan, buluta benzeyen gözü, inciler saçar bir hale kor.
• Zavallısın, boş yere neyi
arıyorsun? Sanki sen eşeğe binmişsin de, şundan bundan; "Eşek
nerede?" diye soruyorsun.
• Gönül sözlerle dopdolu,
fakat söylemeye imkan yok. Ey sufîlerin canları, siz dudaklarınızı açın da, başımızdan geçenleri siz söyleyin!
""
. Dostu Yüsuf gibi güzel olan
kişi, zindandan kaçar mı? Zindanda durup
dururken Allah'ın lütfu ile bağ, bahçe sahibi olan bir de Yüsuf bulan kişi hiç
zindandan çıkmak ister mi?
• Gönül, buğday tanesi
gibidir, biz de değirmen gibiyiz. Değirmen hiç niçin döndüğünü bilir mi?
• Beden de değirmen taşı
gibi, düşüncelerimiz de onu döndüren suya benzer Taş der ki: "Bu dönme
işini su bilir."
• Su da;"Bu işi ancak
değirmenci bilir." der. Çünkü bu suyu değirmene akıtan odur.
•Deyrmencide der ki: "Ey
ekmek yiyen kişi, şu değirmen dönmeseydi kim ekmekçi olurdu?"
• Macera bu, hikaye uzar
gider. Sus, sen bu işi Hakk'a sor da cevabını gönlünde ara!
• Zahirde aşk benden doğmuş
görünüyorsa da, sen buna inanma, işin hakati şöyle ki: Aşk benden doğmadı, aşk
beni doğurdu. Ben aşkın çocuğuyum.
121. Ben onun güverciniyim,
beni kovsa bile evinin damının çevresinde uçarım.
• Insanlık yolunun önü de
ardı da kanla ıslanmış. Dikkat et de kayma! Bu zamanda insan çalanlar altın
çalanlardan daha fazla!
"Toplum hayatında çeşitli sahalarda başarıya ulaşmış tek tük
iyi insan, kamil insan varsa da insanlık düşmanları onları da çeşitli
bahanelerle harcıyorlar, yok ediyorlar. Günümüzde üstün insan o kadar çok
azaldı ki, Diyojen gibi güpegündüz fener yakıp insan aramak gerekiyor."
.
• Kendini bul, bul ama
dikkatli ol! Kendini çaldırma! Fakat ne yapabilirsin ki, bu Hakk yolunda çok açıkgöz, çok becerikli bir hırsız
pusu kurmuş, seni bekliyor.
• Ey gönül! Hakk'tan gelen
gamı, kederi bir lütuf olarak bil de, ondan yüz
çevirme! Onun içine gir! Çünkü sabır
sıkıntının anahtarıdır. Onun gönülde açtığı
yaraya katılan ki merhemi yüz göstersin! Şunu aklından çıkarma ki sabır, ızdırabın, acının anahtarıdır.
• Deıtlerin, kederlerin içine
öyle bir aşkla dal ki, sonunda hiç beklemediğin bir zamanda ansızın Hakk'ın
kürsüsü ve arş-ı azamı senin önüne gelsin. Çünkü sabır
sıkıntının anahtarıdır.
• Cihanın nüru ile gül de,
cihanın düğünü, derneği ol! Onun mateminden, acılarından kurtul, emniyete ulaş!
Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Kibirden, kinden kurtulur
da gönlünü ayna gibi parlak, lekesiz bir hale getirirsen, her an onu gönül
aynasında görürsün. Çünkü sabır sıkıntının
anahtarıdır.
• Kibri, kini yok edersen hem
benlikten yakanı sıyırırsın, hem de şeytanın saçından
tutar, boynunu vurursun. Sabır sıkıntının
anahtarıdır.
• 0 zaman bahtın, talihin,
devlet, varlık kendiliğinden kalkar senin
ayağına gelirler. Onların gelişi ile mutlu olursun. Sabır
sıkıntının anahtarıdır.
• Bütün gün; "Benim
sevgilim gül gibidir!" deyip duruyorsun. Ömrü az olan, sonsuza kadar
kalmayacak olan gülü ne yapacaksın?
Güneş gibi herkese, her şeye
esirgemeden nurunu saç!
• Küfür, insanlığın yüzünü
karartmıştı. Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti. Sonsuza kadar yaşayacak olan
manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar.
• Yeryüzü manen nürlandı,
yeşillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye
bölündü, tamamıyla rüh oldu.
• Senin güzel yüzünün
sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrad okuyor.
• Diken; "Ey halkın
ayıplarını örten Allah" diye yalvarıp duruyordu. Duası kabul edildi de
dikenlikten çıktı, gül oldu. Diken iken gül yanaklı, hoş kokulu bir dilber
geldi.
• Zaman terzisi insanlara
biçip diktiği, giydirdiği hayat gömleğini hiç
kim-e, tam o kişinin boyuna uygun olarak biçip dikmemiştir.
• Sus artık, harfi, sözü
bırak, gök kubbesinin üstündeki meleklerin konuştukları gibi sen de harfsiz,
sözsüz konuş!
• Bedenimizin bütün cüz'leri,
şu ten mezarına gömülmüş bir ölü gibidir. aşk süru üfürülse de, bu ölü dirilip
mezarından baş kaldırsa...
• Senin şehvetin bakır
gibidir. Ermişler aşk nüru ile bakır halindeki varlığını altın haline
getirirler.
• Ateş cinsinden olan şehvet, hiddet, şöhret gibi duyguları, aşıkların
ateşine atın, yakın! Elinizde ne varsa, onları, o sırlar fitnesinin dünya
sevgisinin başına verin, kurtulun!
• İlahî aşk şarabıyla mest
olun, yıkılın kalın da, şu dünya işleri için kendinizi boş yere harcamayın!
Sevginizi dünyadan da, ahiretten de alın, sadece
aşk işine koyulun.
Hakk'ın kahrında lütuflar
gizlidir.
"Gamdan, kahırdan daha
tatlı, daha mübarek bir şey olamaz. Bunun karşılığı sonsuzdur. diye
buyurmuştur.
• Aşıklar meydanda
dolaşıyorlar ama, sevgili meydanda yok. Bütün dünyada böyle acaip bir aşkı kim
görmüştür?
• Tatlı yemekler, yağlı
yemekler hoşa giderler, sofralarda hoş görünürler.t Fakat onlar fazla değil,
bir gece senin içinde kalınca iğrenç pislik olurlar¦
• Aşksız beden, kendine bir
külah arasa, boş yere aramaktadır. Çünkü, onun başı yoktur. 0 baştan başa
sarıktan ibarettir.
• Her hal, her davranış, her
hareket beden yayındaki oka benzer. Ok, yaydan kurtulunca, artık biz ona hakim
olamayız. 0 kendi hedefine, kendi isteğine doğru uçar, gider.
• Bizim ölümümüz, ebedî bir
düğündür. Onun sırrı nedir? "0 tek bir Allah'tır."
• Aslında ölüm, Allah'ın nüru
ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır.
• Ölüp giden kişiye kötü
deme, iyi de deme; çünkü onlar, iyilikten de kötülükten de kurtulmuşlardır.
• Bir göz, Allah'ın nuruyla
bakarsa, her şeyi apaçık görür.
• Herkesi, her güzeli
denedim, senden daha hoşa giden kimse bulamadım. Denize daldım, senin gibi bir
inci elde edemedim.
• Şarap küplerinin ağızlarını
açtım. Binlerce şarap küpünden tattım.
• Sen, ikilik kadehini kır!
Rüzgara da şarap verip sarhoş etme, onu kararsız
kılma, azdırma. Bir şehirde iki padişah olunca huzur olmaz, fıtne fesat
çoğalır.
• Gündüz, geceden üstün,
geceden daha güçlü, çünkü onun güneş gibi tek bir mumu var. Halbuki, gecenin acizliğinden
ötürü her tarafta bir çok mumu yanar, yanar ama, yine karanlıktır. Mumların
çoğalması bir işe yaramaz.
• Gerçi kulların Rabb'inden
her nefeste bir rahmet gelir. Gelir ama, vakti gelince Rabb kalır, kullar yok
olur gider.
• Saki, bugün hepimiz sana
misafiriz. Her gecemiz senin sayende "Kadir gecesi", her günümüz
"bayram" oldu.
• Allah'ım, beni kendimden
al, kendimden geçir! Çünkü o halde, benim için azadlık var, kurtuluş var! Ben,
varlıklarından kurtulmuş, benliklerinden geçmiş insanların kuluyum, kölesiyim.
• Ölümden gafil olan,
öleceğini düşünmeyen kişi, duygusuzlaşmıştır. Hakîkati göremez olmuştur da,
zavallı bir dilim ekmekle, birazcık tere için gamlara dalmıştır.
• Bir zaman gelecek ki, artık
zaman kalmayacak. 0 zamandan önce, sen çalış, çabala, ibadet et, insanî
vazifelerini yap da zaman kaydından kurtul!
• Bahçelerdeki bütün ağaçlar namaza durmuşlar, kuşlar da tesbih çekmedeler.
Menekşeler rukü'a varmış, iki büklüm olmuş.
• Yokluktan varlık alemine gelenlerin hepsi de, neden var
olduklarını, niçin yaratıldıklarını bilmiyorlar. Sanki var oluştan ötürü mest
olmuşlar da nereden geldiklerini unutmuşlar.
• Bu yüzdendir ki, dünyanın
vefasızlığını görenler, bir an önce öteki dünyanın yoluna düşmeyi uygun
buldular da, yaşayışı terk edip gittiler.
• Sen görmüyorsun ama,
gizliden gizliye senin çok düşmanın var. Kurtulmak için hilelere baş vurdun
ama, işe yaramadı. Onlar seni mat ettiler.
• Balık süt emen çocuklar
gibidir. Deniz ise süt emziren dadıya benzer. Aciz çocuk daima süt için ağlar
durur.
• Her şeyden feragat etmiş
olan, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan denizin balığa bir meyli varsa, bir sevgisi
olursa, bu hal balık için büyük bir lütuftur, büyük bir keremdir.
• Deniz kendisine meyli
olduğunu anlayan balığın sevincinden ötürü arşın üstüne çıkmış gibi olur.
• Mallarıyla mülkleriyle,
mevkîleriyle gurura kapılan, kendilerini üstün gören insanlarla değil de,
nerede bir fakir görürsen onunla oturman lazımdır.nerede bir falcı, bir cinci
görürsen onlardan da uzak durmak gerektir.
• Tertemiz, nurdan doğan,
elbette temizleri arar. Fakat pislikten doğan kişiye de pis birisi gerektir.
• Cenab-ı Hakk, bazı günahkar
kullarının gönüllerine kilit vurmuş, üstüne de mühür basmıştır. Bu mühürlü, bu
kilitli kapıyı açmak için, belalara sabretmek
gamlar ve kederler içinde çırpınmak gerektir.
• Ancak bizim gibi
değersizlere, bayağılara karşı böyle değildir. Dikenden kurtarır da ona gül
bahçesini gösterir.
• Bazen manevî kirlerimizi
arındırır, bizi nüra doğru çeker götürür. Bazen eski zahitliğimizi elimizden
alır da, bizi sarhoş meyhaneci haline sokar.
• 0 kölesini ne satar, ne de
kimseye bağışlar. Onu pazarda satıyormuş gıbı göstererek ona bir taç, bir taht hazırlar.
• însan dünya sandığının
içine hapsedilmiş bir arslan gibidir. Sandık kapanmıştır, kilitlenmiştir. 0 da
kendisini yorgun ve bitkin göstermektedir.
• Haberin var mı? Şehrimizde
şeker ucuzladı. Yani şehrimize tatlı dilli değerli bir kişi geldi. Haberin var
mı? Kış gitti, yaz geldi!
• Haberin var mı? Lale, yüzü kanlara
bulanmış bir halde çıkageldi. Haberin var mı? Gül, çiçekler meclisinin başkanı
oldu.
• Haberin var mı? Güzeller
ötelerden geçip gelme izni aldılar da geldiler. Bağlara, bahçelere kondular,
yeryüzü yeşerdi, güller, laleler, reyhanlar, çeşitli çiçekler uyandılar.
• Geçen sene kış mevsiminin
korkusundan kaybolup giden yeşilin güzelleri güller, reyhanlar, şebboylar,
karanfiller ve daha sayılamayacak kadar çok çiçekler, sanki kıyamet koptu da
dirildiler. Bu sene hepsi de yüz kat daha güzel, daha hoş kokularla geldiler.
• Gül yüzlü güzeller
ötelerden, yokluk aleminden oynaya oynaya geldiler. Bu gelişten gökyüzü memnun
oldu da, onların ayaklarına yıldızlar serpti.
• Geçen sonbaharda azledilen,
işten çıkarılan nergis, bu sene çiçekler mülküne başkan oldu. Gonca çocuğu da,
beşikte konuşan Hz. îsa gibi yazmaya, okumaya
başladı.
• Gönüle bir hırsız gibi girerek bütün gece orada gizlenen gam,
sevgilinin, vuslat polisinin eline düştü de darağacına çekildi.
• Zalimlerin
elinde kalmıştık. Çok zulümler görmüş, acılar çekmiştik. Ümitlerimizi
kaybetmiştik. Böyle bir durumdayken devlet gibi parlak uyanık bir gönül geldi,
imdadımıza yetişti.
• Şu kirli dünyada, nefsanî
arzular, maddî ihtiyaçlar peşinde koştuğumuz
için, beden de can da ihtiyarlamıştı. Ona kavuşunca her ikisi de gençleşti,
güzelleşti. Müşteri bulamayan, malını satamayan herkese ne de çok alıcı geldi.
• Fazla konuşma, dudaklarını
kapa, dilsiz, dudaksız söz söylemeyi huy edin!
Çünkü dünya geçip gidince, ne diş kalır, ne dudak kalır, ne de dil!
• Başına gelen dertlere,
musîbetlere, belalara uğrayış karanlıklarına sabret! Çekinme, çünkü Hızır (a.s)
da, ab-ı hayat, karanlıklar diyarından geliyor.
• Halkın bu görünen süreti,
çeşitli bitkiler, hayvanlar, balıklar, kuşlar...
gibi varlıkların hepsi aslında bir nakıştan, bir
hayalden ibarettir. Bunları yaşatan, hareket ettiren canı acaba kim görmüştür?
• Dünyada gördüğün, bu varlıkların, insanların, bitkilerin, hayvanların hepsi de birer dilencidir. Allah'ın lütuf
tarlasında başak toplamakla meşguldürler. Acaba bütün bu yoksullara nîmetler
veren, onlara inciler saçan kimdir?
• Biz kendimizin düşmanı,
bizi öldürenin dostuyuz. Biz aşk denizine batmışız, denizin dalgası bizi
öldürüyor.
• Biz severek, gülerek, tatlı
canımızı veriyoruz. Çünkü ecel bizi ballar gibi tatlı tatlı öldürüyor.
• Canını seven kişi, o
uğursuz ve mel'un Iblisten mühlet isteyip duruyor. 0 da, yarın değil, öbür gün
öldürürüm diye ona mühlet veriyor.
• Ne mutlu o kimseye ki,
bizim gibi o da tamamıyla Allah'a teslim olarak onun verdiği her şeye razı
oldu. Böylece cefadan, gamdan gussadan, kurtuldu. Baştan başa neşe vefa oldu.
• Ölen bir kişi için, artık
yarınki gün yoktur. Iş böyleyken neden cefalar eder durursun?
• Bilmem ki, insan, kendisine
yapılmasını istemediği bir şeyi ne diye başkası hakkında denemeye kalkışır?
• Hiddete kapılıp, hiç
kimseyi çiğneme de; Allah'ın gazabı seni çiğnemesin.
• 0, her ne kadar, peygamberlerden söz ediyorsa da, onlann
mu'cizelerinden bahsediyorsa da, onda peygamberlerin
huyundan bir huy
var mı? Sen ona bak, lafına bakma! Söylediklerini yaşıyor mu; onu anlamaya
çalış!
• Salavat verip duruyor,
tesbih çekiyor ama, onda Hz. Mustafa (s.a.v.)'in safvetinden, ruh ne var?
• Ben Allah'ıma o kadar çok
yalvardım, o kadar çok "Ya Rabbî! Ya Rabbî dedim ki, sonunda gök kubbesi
benim yalvarışlarımı duydu da, o da "Ya Rabbî! Ya Rabbî!" demeye
başladı.
• Toz toprakla dolu olan bu
kirli dünya, gönül ışığıyla güzelleşmiştir. Hoş bir hal almıştır, edep sahibi olmuştur.
• Her meyve, zamanı gelince
baş gösterir, gelişir, dikkatle bak, her iş nasıl tertiplidir.
• Yeter artık sus, durmadan
söyleyenin karşısında susarak, dilsiz, dudaksız söz söyleyen daha da hoştur,
daha da iyidir.
• Gurura kapılmanın, büyüklük
taslamanın kanını dökmezsen, o kan coşar da seni boğar.
• Yürü git de nazın
bulanıklığını gider. Çünkü neşe, hep arılıktan, duruluktan meydana gelir.
• Senin karşında bulunan
sevgilindir. Dikkatli ol da, onu kırma! 0 senin düşünmeden, öfkeyle söylediğin
bir sözden, bir davranışından sessizce kırılabilir. însan, sopa değildir ki,
kırılınca çat diye bir ses çıkarsın.
• Ey Hakk aşığı, beden
kuyusunda gaflete dalma, aklını başına al da gökyüzü kovasını tut! Hz. Yüsuf o
kovayı tuttu da, kuyudan kurtuldu. Devlete erdi, Mısır'a sultan oldu.
• Karanlık gecede Mustafa
(s.a.v.) gibi, safa aramaya bak! Çünkü o mana padişahı bir gece Mîrac etti de
eşsiz, benzersiz bir hale geldi.
• Geceleyin herkes sustu. Sen
de onun huzuruna çıkman, ona münacatta bulunman, onunla manen buluşman için,
abdest al; acele hazırlan; çünkü sesler, gürültüler halvet yerinin huzurunu kaçırır.
• Ölüm günümde tabutum
götürülürken, bende, bu dünyanın derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma
üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme!
• Sakın, öldüğüm için bana
ağlama; "Yazık oldu, yazık oldu!" deme. Eğer nefse uyup Şeytan'ın
tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır!
• Cenazemi görünce;
"Ayrılık, ayrılık!" deme! 0 vakit, benim ayrılık vaktim değil,
"buluşma, kavuşma" vaktimdir!
• Beni toprağın kucağına
verdikleri zaman sakın; "Veda, veda!" deme! Çünkü mezar, öteki
alemin, cennetler mekanının perdesidir!
• Batmayı, gözden kaybolmayı
gördün ya, bir de doğmayı gör, düşün Güneş'le Ay batıp gözden kayboldukları
zaman bir ziyan gelir mi?
• Bu hal, sana, batmak,
kaybolmak gibi görünse de, aslmda bu hal doğmaktır yeniden hayata kavuşmaktır!
• Mezar, insana hapishane
gibi, zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir!
• Hangi tohum yere atıldı,
ekildi de tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı? Niçin insan tohumu hakkında
yanlış bir zanna düşersin?
• Hangi kova kuyuya
sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusufu neden kuyudan ziyan görsün, niçin feryad
etsin?
• Bu dünyaya ağzını yumunca,
öte tarafa aç! Artık senin hayhuyun, uğraşmaların mekansızlık alemindedir!
• Sevgilim! Ümitsizliğe
düşme; yeni bir ümit belirdi! Çünkü, bütün canların ruhu gayb aleminden çıktı
geldi!
• Ümitsizliğe kapılma; her ne
kadar Hz. Meryem senden uzaklaştı ise de, Hz. îsa'yı gökyüzüne, ötelere çeken
nür geldi yetişti!
• Ey can; ümitsizliğe düşme!
Şu zindanın karanlığı içinden Hz. Yusufu aydınlığa çıkaran, kurtaran padişah
geldi!
• Hz. Yakup, gizlilik
perdesinden dışarı çıktı; Züleyha'nm perdesini yırtan Yüsuf(a.s.)geldi!
• Ey geceyi seher vaktine
kadar; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" diyerek geçiren Hakk aşığı! 0 eşsiz
varhk, senin; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" demeni duydu ve sana acıdı da
geldi; gönlünde yer ayırdı!
• Ey göklerden, ötelerden
gelen yemekle sahur yiyip oruç tutan; orucunu aç,
hoş bir şekilde iftar et! Çünkü bayram hilali göründü!
• Benim güneşim geldi,
"ay"ım geldi; gözüm kulağım geldi. 0 gümüş bedenlim geldi, o altın
madenim geldi!
• Güzelliğiyle aklımı
başımdan alanım, bana mestlik verenim geldi; gözüme nür bağışlayanım geldi.
îstediğim, fakat açıklayamadığım başka bir şeyim
de geldi!
• Ey eski dost; O'ndan bir
haber aldığım için bugün, dünden daha hoş, daha güzel! Zaten dünden beri O'nun
yüzünden mest idim!
• Dün gece elime bir çerağ
alarak aradığım dost, bugün bir gül demeti gibi çıktı geldi!
• Onun güzelliğinin şu
bağına, baharlna bak; kadehsiz sunduğu şu şarabının mestliğini seyret! Hazmı
çok kolay, çok hoş, çok tatlı gülbeşekerim geldi!
• Ben, artık ölümden
korkmuyorum! Neden korkayım ki? Benim, apaçık hayatım geldi! Kınanmaktan, ayıplanmaktan ne diye
korkayım ki? O'nun gibi bir siperim, bir kalkanım var!
• Derdim başımdan aştı,
derman aramak için yollara düştüm. Allahım; bu yolculukta ne saadetler buldum,
ne güzellikler elde ettim!
• Şimdi, pek mutluyum, büyük
bir neşe içindeyim. Şarap içmenin tam zamanı! îçeyim de, aklımda şimşekler
çaksın! Uçmamın, göklere yükselmemin zamanı geldi! Çünkü güçlendim; kolum
kanadım geldi!
• Sevgilim, bu gazelin
söylenecek birkaç beyti daha var! Var ama, beni
benden aldılar, bir yere götürdüler ki, orada bu dünya, gözüme pek küçük
görünmektedir!
• Aşık, benim gibi olmalı;
durmadan yanmalı yakılmalı! Böyle olmayan kişi değildir! 0, çocuk gibi aşık
oynasın dursun!
• Ey ayın bile kendisine kul
olduğu güzel varlık! Ay yüzlü dilber senin gibi
olmalı da, bütün ay yüzlülerin hepsinden de güzel, hepsinden de üstün,
hepsinden de nazlı olmalı!
• Aşık dediğin de, benim gibi
olmalı! Öyle mest, öyle kendinden geçmiş olmalı ki, ne halkla uzlaşmalı, ne de
kendisine bir hayrı dokunmah!
• Aşk, ab-ı hayattır; seni ölümden kurtarır! Kendisini tamamıyla
aşka veren kişi ne mutlu kişidir! 0, adeta, aşk padişahı olmuştur!
• Bu can, yaş bir ağaç dalına benzer; onu tut, kendine doğru çek! Şunu iyi
bil ki, ne kadar çekilirse, sana doğru o kadar eğilir!
• Sen çeng gibi gamdan iki
büklüm olursan, o vakit seni hoş bir şekilde bağrına basar; elsiz kolsuz seni
okşamaya, sevmeye başlar!
• Ey dost! Şeker mi iyidir,
yoksa şeker yapan mı; ayın güzelliği mi daha üstündür, yoksa ayı yaratanın
güzelliği mi?
• Ey bağ! Sen mi daha hoşsun,
sende bulunan gül bahçesi mi, gül rnu hoştur? Yahut o gülleri, nergisleri şu
kara topraktan meydana getiren mi daha hoştur?
• Ey akıl! Sen mi daha
iyisin, bilgide, görüşte sen mi daha üstünsün, yoksa her an yüzlerce akıl,
yüzlerce görüş lutf eden aziz varlık mı?
• Ey aşk! Gerçi dağınıksın,
perişansın, açılıp saçılmışsın
fakat, bir şey var, birisı var ki; aşka da ateşten bir kemer kuşatmış da, aşık
olanları yakıp yandınnadadır!
• Ben, O'nun yüzünden
kendimden geçmişim, O'nun yüzünden başım dönüyor; şaşırıp kalmışım! Bazan
kolumu kanadımı yakıp yandırıyor, bazan da yeni bir baş lutf etmede, manen
yükselmem için yeni bir kanat bağışlamakta...
• Neşesizlerin, hayattan bıkmış ve usanmış olanlann hepsi de gittiler!
Evin kapısını kapayınız; düşüncelere dalmış, ümidini kaybetmiş şu aklın haline
de gülünüz!
• Mademki siz de Hz.
Muhammed(s.a.v.)'in manevî evlatlarındansınız, müminsiniz, mirac ediniz,
göklere yükseliniz de, ayın yanağını öpünüz!
• Ey neşesizler, ey hayattan bıkmış usanmış kişiler! Niçin cesaretinizi
kaybettiniz, niçin gittiniz; aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?
• Öyle oldu, böyle oldu;
niçin doğru gelmedi? Kendiniz nasılsınız, değeriniz nedir; biliniz, anlayınız!
• Mademki aşk çeşmesini gördünüz,
ümit çeşmesini gördünüz, neden kana kana su içmediniz? Mademki o güzeli
gördünüz, nasıl oluyor da hala kendinizi beğeniyorsunuz?
• Mademki nür almak,
nürlanmak istiyorsunuz, devletten, saadetten kaçmayınız;
zaten O'nun tuzağına düşmüşsünüz!
• Canı ile oynayan pervane
gibi, muma doğru koşunuz! Ne diye vefasız arkadaşa kendinizi vermiş, ne diye
ona bağlanmışsınız?
• Pervanenin, mumun alevine
kendini attığı gibi siz de aşk ateşine kendinizi atınız, yanınız yakılınız da,
gönlünüzü, rühunuzu aydınlatınız! Hayretinizden senelerin eskittiği,
hırpaladığı bu köhne bedeni atınız da, taze bir tene, yeni bir bedene
• Şunu iyi bil ki, bütün
insanlar, ölüm hapishanesindedirler! Hapis olan kimse, seni zindandan
kurtaramaz!
• Sen biliyor musun; rıza
kapısından girerek razılık köyüne ulaştığın zaman orada duyduğun köpek sesleri
de ne oluyor? 0 sesler, korkak ve ruhen aşağı olan insanları ürkütür!
• Haşa, bu köpek havlamaları,
Hakk yolunun aşığı olan cesur kişinin yüreğini bile hoplatmaz!
• Göz kamaşmadan, zahmet
çekmeden güneşi kim görebilir? Perdesiz, apaçık,
onun yüzüne kim bakabilir?
• Dünyanın yansı akbabadır,
yarısı leştir! Aklınızı başınıza alın da, akbaba gibi leşe göz dikmeyin!
• Gönlü temiz, huyu güzel Hakk aşığı, insanı her türlü afetten korur!
Hassas, ince, asîl ruhlu bir dosta, bir sevgiliye yüzlerce can feda olsun!
• Tatlı dilli bir dost, tatlı
sözleri ile insanı şarap gibi mest eder! Zaten kendisi, ilahî güzellikler
karşısında mest olmuş, daima Hakk'la vuslat halindedir!
• Ey karanlık geceyi uykuda
geçiren mümin! Dua zamanı geldi; haydi, kalk! Ey kötülük etmeyi adet edinmiş
nefis; ibadet etme, iyilik etme zamanı geldi!
• Sen şimdi hayatta iken bu kıbleden bir nür, bir ışık ara, bir
ışık elde et de, o nur, o ışık senin kabrini ışıtsın, aydınlatsın! Allah'ın
nüru gelince kabir, bir gül bahçesi olur!
• Biz, bütün insanlar,
duvardaki resimlere benzeriz; bizi resmedenin, bizi yapanın ışığı vurunca o
zaman canlanır, uyanmaya baçlarız!
• Bir bakıma oruç, bizim kurtuluşumuzun
kurbanı sayılır; bizim canımız, onun yüzünden dirilik elde edecektir! Mademki
göniil evine misafir olarak can geldi, onun uğruna bedenimizi tamamıyla kurban
edelim
• Sabır,
hoş bir buluttur; ondan, hikmet, manevî lütuflar yağar! Bu sebeptendir ki,
Kur'an-ı Kerim de bu sabır ayında nazil
olmuştur!
• Bizi kötü işler, günahlar
işlemeye teşvik eden kirli nefsimiz, arınmaya, temizlenmeye muhtaçtı! Ramazan gelince, günah zindanının kapısı
kırıldı; can, nefsin esaretinden kurtuldu, miraca çıktı, sevgiliye kavuştu!
• Bu mübarek ayda gönül de
boş durmadı; ümitsizlik perdesini yırttı, göklere uçtu! Can, zaten bu kirli
dünyaya mensup değildi, meleklerdendi; onlara ulaştı!
• Ramazan günlerinde
sarkıtılan merhamet ipine sanl da, şu beden kuyusun-daki hapisten kendini
kurtar! Yüsuf aleyhisselam kuyunun ağzına geldi, seni çağırıyor; çabuk ol,
vakit geçirme!
• İsa aleyhisselam
isteklerden, beden eşeğinin arzularından kurtulunca, duası kabul edildi! Sen de
nefsanî isteklerden temizlen, elini yıka! Çünkü, gökyüzünden manevî yemeklerle
dolu sofra geldi!
• Komşuların, dostların
yardımı olmasa bile bir iş yoluna girebilir ama, Sen'in takdirin olmasa, o iş
asla olmaz! Sen'in aşkının yarası, şu gönlümdedir; onun başka yeri olamaz!
• Yarattığın güzel eserleri
görerek, aklın gözü, Sen'in mestin olmuştur! Kudretinin, yaratma gücünün
karşısında feleğin çarkı alçalmıştır! Zevk ve neşenin kulağı da Sen'in
elindedir! Yani, zevki ve neşeyi de ancak Sen'in lütfunla duyarız; Sen'siz hiç
bir şey olmaz Allahım!
• Can, Sen'in aşkınla coşar;
gönül, Sen'in sevgi şarabınla mest olur; akıl, Sen'in yarattığın güzellikler
karşısında şaşırır kalır! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!
• Mevkiim, şerefim, malım
mülküm hep Sen'in lütfun, ihsanındır; yediğim yemeği, içtiğim suyu da Sen
lütfediyorsun! Sen'siz bunlann hiç biri olmaz Allahım!
• Bazan vefaya doğru
gidiyorsun, bazan cefaya doğru! Sen benimsin; nereye gidiyorsun? Hiç kimsenin
işi Sen'siz başa çıkamaz!
• Sen'siz bir iş başa
çıksaydı, Sen'in koyduğun kurallar gereğince işler yürüse idi, dünyanın altı
üstüne gelirdi; herşey bozulur, altüst olurdu! Güzelliği ile dillere destan
olan îrem Bağı cehennem kesilirdi! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!
• Ben, o can güzelinin
birliğini, varlığını dilimle söyleyerek ona inanmadım, iman
sahibi olmadım; kendime kafir oldum, yani kendi benliğimi inkar ettim de o
vakit inandım, iman getirdim!
• Ben, Cibrîl'le beraber
uçuyordum; benim de altıyüz kanadım vardı! Mademki ona ulaştım, onu manen
buldum, artık kanadı ne yapayım?
• Ben, geceleri, gündüzleri
can incisinin bekçisi idim; onu koruyordum. Şimdi, inci denizinin dibinde,
kendi incimden vazgeçmiş bulunuyorum!
• Dostum! Şeker mi daha
iyidir, yoksa şekeri yapan mı? Ay mı daha güzeldir, ayı yaratan mı?
• Şekerden vazgeç, ayı da
bırak; o yaratan bambaşka şeyler biliyor, bambaşka. şeyler yaratıyor!
• Denizde inciden başka ne
acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var fakat, denizi yaratan, incileri, o
acaip balıkları, çeşit çeşit varlıkları yaratan
padişah bambaşka bir padişahtır!
• Şu ırmağın üstünde gördüğün
dolaptan başka, akıl almaz, öyle görülmemiş, şaşılacak bir kainat dolabı var
ki, bu sudan başka bir su ile bir an bile durmadan dinlenmeden dönmede, sayısız
mahlukata can gıdaları hazırlamadadır!
• Hamamın duvarına çizilen
resim bile akılsız çizilmezken aklı, haberi yaratanın bilgisi nicedir; onu sen
düşün!
• Canlar vardır ki,
sevdalıdırlar; seher vaktinde kurulan o manevî, acaip meclis için şaşırmışlar,
yememişler, içmemişler, uyumamışlardır!
* Sustum, sustum; artık sözü
bıraktım! Kulağa görüş kabiliyeti veren, ona ötelerden ses duyuran sevgili
söylesin!
• Ey benim canım, ey benim
cihanım! îki dünyada da senin yüzüne benzer bir yüz nerededir? Acaba böyle bir
yüz var mı? Sen cana sitem edersen et;
senden gelen sitem de yerindedir, tatlıdır!
• Mademki her tarafta senin
yüzünün nuru var, senin zamanında, sen varken cihanda iki tane yüz olamaz!
Çünkü, yeryüzünde bulunan yüzleri nurunla kaplamışsın, aydınlatmışsın! Artık
senin yüzünden başka bir yüz bulunur mu?
• Senin yüzünü gören kişinin
gözüne senden başka her şey, yeryüzünün definesi, gökyüzünün ayı da olsa, sönük
ve değersiz görünür!
• Yüzü böyle nürlu ve güzel
bir varlık, bir de aşk hevesine düşmüşse, o kul
bile olsa, padişah onun kulu kölesi olur!
• Bu parça parça olan gönlümü
senin hayalinin önüne korum da, vefaya ait sözler söylerse; "însaf et;
vefa bu mudur?" derdim?
• Benim canımla senin canın
birbirlerine öyle bağlanmışlar ki, bu halimizle
biz, ister hayır olsun, ister şer, aynı renge boyanalım, birbirimizin aynı
olalım!
• Ey şuh, neşeli dilberim; ey
rengimin, halimin aslı; ey yükümdeki şeker; ey
şeker yükümden de tatlı ve güzel dostum!
• Ey vuruşu sağlam ve
yerinde; ey nükteli sözleri yarama merhem olan sevgili! Ben, tamamıyla yok
olmuşum, kendimden geçmişim de, baştan başa sen kesilmişim
" Arifane söylenmiş olan
şu beyit, Hz. Mevlana'nın bu tamamlıyor:"
• Ey güzel ay; ey ay yüzlü
sevgili! Yüzünü gösterdikçe bizim komşumuz idin! Şimdi evi birleştirdik;
komşuluktan çıktık, aynı evde oturuyoruz!
• Sen, şimdi bir padişah gibi
saldırışa geç, hücum et de, içerde senden başka ne varsa hepsi yok olup gitsin;
"Allah çok büyüktür!" sırrı zuhur etsin!
• Düşünceyi, kuruntuyu bırak;
onlara gönlünde yer verme! Çünkü sen, çıplak bir kişi gibisin; düşünce de
zemheri soğuğu gibidir; zemheriden kendini koru!
• Yalnız kaldığın için
üzülme! Şu kadarını bil ki; dünyada hiç kimse kimsesiz kalmaz! Birisi ile
uyuşamazsan, anlaşamazsan, onun yerine Allah bir başkasını senin karşına çıkarır!
• Ben bu evden gidersem, evi
boşaltırsam, benim gibi bir başkası,
yahut da benden beteri çıkar gelir!
• Dünya, binlerce yıllardan
beri insanlara birbirlerinden miras kalmıştır; baba toprak altına gidince, oğul
baba yerine geçer!
• Yalnız insanlar değil, hayvanlar da böyle! Böyle olmasaydı, dünyada bir tek
canlı varlık göremezdin!
• Güneş, geceleyin gökyüzü
damından çekilip gidince, güneşin yerini yıldızlar, yahut ay alır!
• Çünkü, herkesin gönlüne bir
memur tayin edilmiştir! Bu memur, onları işsiz güçsüz, sefersiz bırakmaz!
• Kardeşim incir satan bir
kişiye, incir satmaktan daha iyi bir iş yoktur.
• Ayak altında çiğnenen
toprağı hor görme! Onun yarattığı toprak güzelleşsin, hoş olsun! Çünkü o da
aşıktır. Toprağın toprağı da can şarabı ile yoğrulmuştur.
• 0 toprak çiçekler
yetiştirir, güller bitirir. Biz burada da mestiz, orada da mestiz diye
söylenir.
• İnsan mest olunca daha da
güzelleşir, fakat toprak insandan da daha fazla mest olmuş, yerlere
serilmiştir. Ayak altında çiğnenmektedir.
• Bozulmuş, kokmuş bir suyun
kullanılır bir hale gelmesi için ne yapmalı? Onun tekrar ırmağa karışması
lazımdır. Kötü huyumun düzelmesi, güzelleşmesi
çaresi nedir; tekrar sevgilinin yüzünü görmektir.
• Din ordusunun yolunu Şems-i
Tebrîzî aydınlatmadadır. Allah'ım onun yolunu aydınlattığı din ordusunu sonsuza
kadar yürüt!
• Ecel günü gelip de ben ölünce sakın
defnettiğiniz mezarda beni aramayınız, ben orada degilim
• Benim dirilmemi istiyorsan,
bu işi vuslat rüzgarına bırak, ona ısmarla!
• Sensiz yaşamanın tadı,
zevki, neşesi yoktur. Sen neredeysen biz de oradayız.
• Sensiz bir damarımın bile
aklı başında ise, can damarım kopsun.
• Gül bahçesine benzeyen
yüzünün güzelliği beni mest etti. Elimi dikenlere attım, ayağımı dikenlere
bastım.
"Aşksız geçen ömrü sen
ömür sayma, onu hiç hesaba katma! Aşk ab-ı hayattır.
Onu canla ve gönülle kabul et!"
* Ey güzel varlık! Herkes kendi cinsi ile uzlaşmış, kendi cinsi
ile kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatine layık birisini dost edinmiştir.
* Fakat gönlünde senin açtığın yara bulunan, hiç kimseyi seçmez. Senin avın
olan nasıl olur da başkasına av olabilir?
* Mademki lütfun, ihsanın
bizi bizden aldı, kendimizden geçtik, lütfunu esirgeme, bizi sensiz bırakma!
* Cins cins herkes, her şey
kendi cinsi ile kaynaşır, herkes, her şey kendi cinsinden birisini seçer, alır.
* Kendi cinsinden olmayanla
düşüp kalkan münafık sayılır. Su ile yağ, katran ile kar bir arada bulunabilir
mi?
* Cinsinden olmayandan
ayrılıp kendi cinsinden olana kavuşuncaya kadar, bululunduğu yerde susadıkça
susar, susuzluğu arttıkça artar.
• Haberin yok; sen zamanın
emrindesin, onun hükmü altındasın, mekan ise geçeceğin yerdir! Şu halde aklını
başına al da, kendine muvakkat da olsa huzur bulacağın bir mekan seç! Zamanın değerini
bil! Onu boş yere harcama, yerinde ve güzel harca!
• Sonunda öyle bir hale
gelirsin ki, mekan da, zaman da; mekandakiler de, zamandakiler de sana bir şey
yapamazlar. Çünkü sen mekan ve zaman kaydından kurtulursun.
• Gecenin karanlığı bastı da,
gök aynası gibi karardın, bir şeyler göstermez oldun, ama sonbahar
rüzgarları yüzünden ağaç gibi betin benzin sararmadı, solmadı.
Sen, güneşe doğduğu zaman
bakma; onu akşam üstü batarken seyret! Nasıl da sararır solar, gücünü
kaybettiği için utanır.
• Cins cins herkes, herşey
kendi cinsiyle kaynaşır. Herkes, her şey kendi cinsinden birisini, bir şeyi
seçer.
• Bu yüzdendir ki birisi
cinsinden olmayanla düşüp kalkarsa, o, münafık sayılır. Bu hal su ile yağın,
katranla karın beraber bulunuşuna benzer.
• 0 bahtsız kişi, cinsinden
olmayandan ayrılıp, kendi cinsine kavuşuncaya .dar, bulunduğu yerde susadıkça
susar, susuzluğu arttıkça artar.
• Kaf Dağı'ndaki zümrüd-ı
anka yine geldi. Yine gönül kuşu göğsümden uçmaya başladı.
• Aynlık gecesi kanlara gark
olan göz, yine vuslat sabahının yüzünü görmeye başladı.
• Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Ebubekir bir mağarada buluştular.
Örümcek de mağaranın ağzına yine ağ örmeye başladı.
• Mısır'daki iffetli kadınlar
yine Hz. Yusufun yüzünü gördüler, onun güzelliğine hayran oldular da turunç
yerine ellerini doğradılar.
• Beden sarayında oturup
duran ruh kadını aşık oldu da yine çarşafını başına aldı. Koşmaya başladı.
• Halil îbrahim'i seyret,
yine kendi parmağından belki süt emmeye başladı.
• Uyuyanların, uykuya
dalanların fikir damına çıkan gönül, yine aşkımızla yıldızlan saymaya başladı.
• Adını söyle, onun adını kim
anarsa mezarda kemikleri çürümez.
• Gönlün kulağına sevgiye
dair, remizli sözleri yavaş yavaş söyle de küfür bile îmana gelsin, yüzlerce iman incisi ortaya dökülsün.
• Gökyüzünde padişahın
aşkından ansızın bir şimşek çakar. 0 şimşek yüzünden aya bir ateş düşer.
• Şu dünyada gördüğümüz
güzeller, gönüldeki güzeli gizleyen perdedeki esimlerdir. Perdeyi kaldır, içeri
gir de, sevgilinle baş başa kal!
• Sen kendi güzelliğin ile
kal, güzelleş, güzel şeyler düşün! îki alemden de vazgeç, kendi aleminde ol!
• îman sahibi de, iman da, din de zevklidir, tatlıdır. Helva tablasının
ekşi olduğunu sen nerede gördün?
• Bu ekşiliğin hepsi cinsi
cinsine gider. Ekşi, ekşi ile birlikte gider olduğundan ötürü, ekşilik de senin
önünde ve yüzünde toplanmıştır.
• îlahî güneşin ışığı ile,
sıcaklığı ile olgunlaşmayan meyve, şeker kamışı bile olsa ekşidir.
• Aşk güneşinin yakışına sabır gerektir. Sabret, şu uygunsuz hallerine, ekşi
davranışlarına bak da bir iki gün sabret, olgunlaş, piş!
• Onun derdini tanıyan deva
istemez. Gönlünde O'nu hisseden, can kulağı ile O'nun adını duyan da kendinden
geçer, kendinden nişan kalmaz, iz kalmaz.
• Gülyüzlülerin hevesine
düşmüş, ahmakça sözler söylüyorsun. Ne olurdu, bir de nar çiçeğine benzeyen
kendi güzel yüzünü görseydik.
• Sen kendi güzelliğine
aşıksın, fakat kendinden de gizlisin. Şu çıplak bedenine buluşma elbisesi
giyiver.
• Ariflerin sevgilileri de,
manevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir. Onlar üzüm suyundan yapılmış şarabı içmezler,
onlar mana şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar.
• Dünyada herkes bir Leyla'ya
Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!
• Sen eğer "benlik
Firavunu"nu "beden Mısır'ından (beden şehrinden) dışarı atabilirsen,
gönül evinde Musa'nı da görürsün, Harun'unu da!
• Gel, gel ki sen cansın,
sema'ın canının canısın. Gel ki, sen sema' bahçesinin, yürüyen selvisisin.
• Keskin kılıcı kınından çek!
Haset edenlerin kanlarını dök, ta ki bedensiz baş kendi bedeni etrafında
çırpınarak dönüp dursun!
• însan kellelerinden dağ
yap! Dökülen kanımızdan deniz meydana getir, ta ki toprak ve kum, akan kan
damlalarını içsin!
• Ey gönlümden haberdar olan!
Yürü git, ağzımı tutma, yoksa gönlüm yarılır da yarığından kan fışkırır.
• Bırak söyleyeyim, sözümden
belki kavga çıkar ama kavgaya kulak verme, hiç aldırış etme. Bizim saltanatımız
ve kahrımız insanlar tarafından meydana gelmez.
*Bütün dünya, mevki, servet,
şöhret peşinde çırpınıp durmada, dertlere düşmededir. Bizse bu köşede mutluyuz,
hoşuz, epeyce de saygılar görmedeyiz, neşe ile mest olmadayız.
• Aşk ne uyku bıraktı, ne sabır. Aşk ne nam bıraktı, ne de ar!
• Akıl binlerce hırkayı
yırttı. Edep binlerce fersah uzaklara kaçtı.
• Ey gönül! Sen aynada
kendini eğri görürsen, bu eğrilik sendendir. Eğri alan sensin, ayna eğri değil!
Ayna her şeyi doğru gösterir. Önce sen kendini doğrult!
• Develer sarhoş oldular. Şimdi
sen deve oyununu seyret! Kim sarhoş deveden edep,
bilgi ve ibadet bekler?
• Bizim bilgimiz onun yani
Hakk'ın bilgisi, yolumuz onun caddesi, hararetimiz koç burcundan güneşten
değil, onun sıcak nefesi.
•"Ruhumdan ruh
üfürdüm." günü nefesi sana can verir.
• Hakkın işi "0l emri ile oldurmaktır." Yaratışı
sebeplere, vasıtalara bağlı değildir-
• Balçık çiğneyen develer bu
dünyaya, şu balçığa bağlanıp kalmışlardır. Ruhumuzun, gönlümüzün balçıkla ne
ilgisi var?
• • Gözyaşları neden akıyor?
Gönül ateşini söndürmek için. Yüz niçin sararır, solar? îç alemini, gönül
derdini anlatmak için.
• Aşıkların yanaklarına akan
gözyaşları, seni ayakkabıların çıkarıldığı kapı yanındaki saftan alır;
"Buradan hemen kalk, aşkın huzuruna git!" der.
*Gör ki gül baharın davetine
nasıl icabet etti. Halil İbrahim'in öldürülmüş dört kuşu gibi ölü iken dirildi,
koşarak geldi.
• Ben öyle bir çocuğum ki,
hocam aşktır. Bırakmıyor ki başımı kaldırayım, boyumu göstereyim.
• Aşk gibi daima diri olayım,
daima varlık sahibi olayım, yemeden, içmeden,
yatmadan, uyumadan kesileyim.
• Kendine gel de Ebu Bekr-i
Rebabî gibi sus, sus da ben can olayım, bedenden sıyrılayım.
• Ben görünüşte bir zerrenin
yarısından da küçüğüm. Fakat aşk bakımından alemden de genişim, dünyadan da
büyüğüm.
• Bir damlayım ki, hem
damlayım hem deniz! Çeşitli yönden, çeşitli şekilller ve hadiselerle
denenmedeyim, imtihan edilmedeyim.
*Önce de sen varsın, sonra da
sen varsın. Sen benim evvelimi de, ahirimida hayırlı et!
*Öyle bir arkadaş istiyorum
ki, benim derdimi kendine dert edinsin. Fakat öyle kendinden geçsin ki neşe ile gamı birbirinden
ayırt edemesin.
• Ben bir kulum, köleyim; ama
efendimi azat ettim. Ben öyle birisiyim ki
üstadı üstad ederim.
• Ben öyle bir canım ki, dünyadan
daha dün doğdum. Fakat köhnemiş dünyayı yeni baştan kurdum, imar ettim.
• Benim davam budur: Ben
çeliği çelik yapan bir mumum.
• Ben gam gecesinde kara
bulutum. Ben öyle bir kara bulutum ki, bayram gününün gönlünü sevinçle doldururum.
• Ben öyle acaip toprağım ki,
aşk ateşi ile tüttüm de gökyüzünün burnunu
rüzgarla doldurdum.
• Beni ayıplama, beni sen
mest ettin. Apaçık ortaya çıkarsam, insafsızlık
edersem, sakın darılma!
*Ben bir gönül alanın aşkı
ile gül bahçesine dönüştüm. Can gördüm, can gördüm, gönül verdim, gönül verdim!
• Ben aşkta Hz. Süleyman
gibiyim. Kuşların dostuyum. Onların dilinden anlıyorum. Bende hem peri aşkı
var, hem de istediğim zaman perileri çağırabiliyorum.
• Hocam ben ne biçim bir
kuşum. Ne kekliğe benziyorum, ne de doğana. Ne güzelim ne çirkin, ne buyum ne
oyum.
• Ne pazar taciriyim ne de
gül bahçesinin bülbülü. Sen bana bir ad tak da kendimi o ad ile çağırayım.
• Ne kulum ne hür, ne mumum
ne demir, ne ben kimseye gönül verdim ne de kimse bana gönül verdi.
• Ben bu dünyada aşk ile
neşelendim. Aşk ile mest oldum. Birisini gördüm de "Kimsin?" diye
sordum. "Ben meyhanenin padişahıyım." diye cevap verdi
• Nerede olursam olayım, aşk
ile birlikte, aynı kaseden içiyorum. Her nerede gezersem gezeyim bana hep
meyhanede dolaşıyormuşum, meyhanede gez yormuşum gibi geliyor.
• Altınım, gümüşüm gitti ama,
gümüş gibi parlak bedenli bir güzelin göğsüne dayanmışım, onun kucağındayım.
Malım mülküm yok ama, kendim meyhanenin
malı, mülkü olmuşum.
• Bende sabır kalmadı ki unutkanlığa kulak vereyim. Akıl
kalmadı ki usül ve adet üzere yol yürüyeyim.
• Dualarım senin muma
benzeyen kulağının etrafında döner durur. Bu yüzdendir ki dualarım mumun alevi
etrafında dönüp duran pervanenin kanatlar gibi yanıktır.
• Ben marangozun elinde
bulunan tahta gibiyim. Bu yüzden ne keserden korkarım, ne de çividen kaçarım!
• Tahta gibi kendimde
değilim, tahtalığa aykırı düşüncem de yok! Marangozun elinden kaçarsam, ateşten başka bir şeye layık olmam.
• Taş gibi katı, sert bir
hale gelirsem, lal olmaya yol bulamam. Sadık mağara dostundan kaçarsam, mağara gibi dar ve karanlık kalırım.
• Yapraksız kalmaktan kaçarsam, şeftaliyi öpemem. Tatardan kaçarsam, Tatar miskini koklayamam.
• Senin gibi eşsiz bir
padişahın huzurunda öleceğim gün, ne mutlu bir gündür. Senin şeker madeninin
kapısında ölmek, tatlı candan ayrılmak ne hoş bir gündür.
• Senin gül bahçenin selvisi
gölgesinde ölürsem, toprağımdan yüzbinlerce gül biter.
• Senin ayak ucunda sevine
sevine el çırparak ölürsem, yaşayışa harîs olan nice kişi şaşkınlıklarından
ellerini ısırırlar.
• Dostlar, bahar geldi. Selvi
ağaçlarının yanına gidelim. Yüz üstü yatmış
uyuklamış bahtı, sevgilinin bahtı gibi uyandıralım.
• Çimen garipleri nasıl bir
hileye baş vurarak, ayaksız olarak yürüyüp koştularsa, biz de hem ayağımız
bağlı, hem de adım atarak o garipler yurduna gidelim.
• Toprak bedenden baş
kaldıran, kurtulan ruhun adı "akan, yürütüp giden' manasına gelen
"revan"dır. Biz de, dizi bağlı canı tutalım, onların menzillerine
kondukları yere götürelim.
• Akıl der ki: "Ben onu
dil dökerek, meth ü sena ederek kandırırım." Aşk der ki: "Sen sus,
ben onu uğrunda can vererek aldatırım."
• Gamının verdiği elemlerden,
keder dikenlerinden dikenler toplarım da
nergis, sadberk gülü devşirmeyi düşünmem. Gamının dikenleri benim için
güllerden daha değerlidir.
• Dünya işini paylaşmayan şu
köpeklere bak! Nasıl da birbirlerine düşmüşler. Biz köpekten doğmadık, köpek de
değiliz. Bu sebeple biz dünya işinden vazgeçtik.
• Aşkın verdiği ders hiç unutulur
mu? Ona çalışmaya ihtiyacımız yok. Zaten o ders çalışmakla öğrenilemez.
• Biz rüşvet padişahı
değiliz. Biz paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız.
• Bizden sır saklama, biz
senin gönlündeyiz. Her şeyi biliyoruz. Bizden gönlünü çekip alma, gönlün bizim
elimizdedir!
• Ölümle yüzyüze savaşa
giriştim. Korkmak şöyle dursun, karşıma çıktığı için ölürnün kendisinden
neşeler aldım, sevinçler elde ettim.
• Ah ben ne biçim bir
insanım, ne renkteyim, ne haldeyim? Ne olduğum belirsiz, acaba ne zaman kendimi
olduğum gibi göreceğim?
• İnsanın kendinden
geçmedikçe kendine gelmesine imkan yoktur. Bu yüzden biz de kendimizden geçtik
de sonra kendimize geldik.
• Aşkın boyuna, bosuna göre
bizim boyumuz kısaldı. Bizim boyumuz, bosumuz kısaldıktan sonra, biz yüce bir
boya, bosa sahip olduk.
• Aşıkların okuyup bilgi elde
ettikleri mektep ateştir, ateşlerle doludur. îşte ben gece gündüz böyle bir
mektebin içindeyim.
• Yüzünü sapsarı yüzüme koy!
Elini göğsüme daya! Ateşler içinde tir tir titriyorum.
• Mademki bizim muradımız
muratsızlıktır, bu yüzden biz daima murada ereriz.
"Muratsız olmak, bütün
emellerden vazgeçmek, kemal alametidir. Fuzülî merhum bir beytinde şöyle
buyuruyor:
• Kendilerine tapanlara biz
diken oluruz ama, dostu sevenler için ipek oluruz."
• Mum gibi yanıp yakılan
aşıktan ayrılmamıza imkan yoktur. Sanki biz o mumun fitiliyiz, sanki biz o
mumun fitiliyiz.
• Bizden kaçma! Çünkü biz seninle sütle şeker gibi birbirimize
karışmışız.
• Ey benim gözüm, ey benim
nurum! Nurunla mezarımın içini aydınlat,
nurla doldur!
• Gittim, ötelere gittim.
Dünyadan bir baş ağrısı eksildi. Üzüntüden, gamdan canımı kurtardım.
• En yakınlarıma, dostlarıma;
"Dünyada hoşçakalın!" dedim. Canımı aldım, nişansız, ne olduğu
bilinmeyen öteki dünyaya götürdüm.
• Dünyadan, şu altı kapılı
evden çıktım. Varımı yoğumu mekansızlık alemine taşıdım.-
"-Altı kapılı dünya
şunları gösteriyor Sağ, sol, ön, arka, yukarı, aşağı."
• Penceremden şaşılacak bir
ay göründü. Dama gittim, merdiven götürdüm.
• Ruhların toplandığı yer
olan şu gökyüzü damı, ne de hoş bir yermiş!
• Gül dalım soldu, pörsüdü,
döküldü. Onu aldım, tekrar gül bahçesine götürdüm.
yolumu cennetlerin bulunduğu
diyara götürdüm.
• Mezarımın taşına şu derin
manalı sözü yazınız: "Ben başımı beladan, sık sık, karşılaştığım
imtihandan kurtardım!"
• Hakîkati örtsün, kapatsın,
herkes açıkça görmesin diye Peygamber Efendimize "Ahmed" demiş, ben
"Ahmed"den, "Ahad"dan başkasını istemem.
• Sen, orucu, şaşılacak acaip
meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül
lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş!
• Sen, göklere çıkmak, Mi'rac
etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap
atıdır.
• Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün
kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı
vermiyor, hakîkati göstermiyor.
• Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını
giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur.
• Aşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. îşte oruç,
o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi.
• Sen, hiç bilgi nuruyla
nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!
• Sen, canının içinde Kur'an
nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur'an'ın tertemiz nurunun sırrıdır.
• Gök sofralarının, ruha
mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla
bir kaptan yemek yedirir.
• Oruç seni gün gibi gönlü
aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde
varlığını kurban eder, seni varlıktan ve
benlikten kurtarır.
• Oruç ayına girdiğin zaman,
o aya kavuştuğun için Hakk'a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü
Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık
değillerdir.
• Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini
bilelim, çünkü, belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz.
• Mademki Peygamber Efendimiz; "Mü'min mü'minin
aynasıdır." diye buyurdu. Ne diye aynadan yüz çeviriyoruz?
• Kerim olan kişiler,
dostları uğruna canlarını feda ederler. Köpekliği bırak, biz de kerim
insanlardanız!
• "Kul e'uzü"leri,
"Kul hüvallah"! neden birbirimizi sevmek için okumuyoruz?
• Garazlar, kinler dostluğu
karartır, gönlü yaralar. Ne diye garazları, kinleri gönlümüzden söküp
atmıyoruz.
• Biz, yokluk aleminde her
şeyimizi harcamış kişileriz. Biz, kitap yazmaktan başka bir bilgisizlik
bilmiyoruz.
• Can ormanında gerçekten de
bir iman arslanı var. Benim şüphe dağarcığımı
muhakkak o yırttı.
• Bir ömür boyunca senin
sofrandayım. Senin nimetlerinle besleniyorum. Senin lütuf bayrağının
altındayım.
• "Ey dost, gördüğüm
rüya mıdır, hayal midir?" diye o gözümü ovuyorum. Seni gören, sana
seslenen, acaba ben miyim? Bu gördüğüme bir türlü inanamıyorum.
• Allah'ım! Namazda gönlümü
tam manasıyla. sana veremezsem, ben bu namazı namaz saymam!
• Ben, yüzümü Sen'in aşkından
ötürü kıbleye çevirdim! Yoksa, bana Sen'siz usanç veren namazı ve kıbleyi ben
ne yapayım?
• Ben, bu riyalı namazdan
öyle utanıyorum ki, utancımdan gönlüme inemiyorum, Sen'i bulamıyorum!
• Aslında, gerçekten namaz
kılanın melek sıfatlı, melek huylu olması
gerekir. Halbuki ben, hala nefse uymuş yırtıcı canavar huyundayım.
• Benim namaz kılmaktan
maksadım odur ki; namazda Sen'i gönlümde öyle bulayım, Sen'inle öyle beraber
olayım ki, ayrılık derdinden artık hiç bahsetmeyeyim!
• Yoksa, bu nasıl namaz olur
ki? Sen'inle oturayım da, yüzüm mihrapta, gönlüm çarşıda pazarda olsun!
• Cenab-ı Hakk buyurdu ki:
"Bütün dünyada bulunan çiçekleri boya, fırça olmadan boyadık. Onlara
çeşitli güzel kokular bağışladık. Süt emzirmeden çiçek bebeklerini büyüttük,
geliştirdik, güzelleştirdik.
• Cennetler içinde cennet,
cennetler içinde cennet meydana getirdik. Ey komşu, gel orasını vatan edin.
• Canları yücelere yönelttik,
uçurduk. işte canlar, sevgilileri ile şimdi buluştu."
• Yeter sus artık, sen
onlarla sözle değil, susarak konuş. Zaten sükut, gizli şeyleri daha iyi anlatır,
daha iyi açıklar.
• Şehvete kapılmak, heva ve
hevese meyl etmek bir kilittir ki, gönüllerimiz onunla kilitlenir. Sen anahtar
ol, anahtarın dişi ol!
• Hz. Süleyman sana;
"Kuş dilini duy, öğren!" diyor. Halbuki sen öyle bir tuzaksın ki, kuş
senden ürker kaçar, sen tuzak olma, yuva ol,
yuva!
• Bir güzel sana yüz
gösterirse, ona ayna ol, onu içine al, onunla dol! Güzel sana karşı saçlarını yüzer açarsa,
sen ona tarak ol, tarak.
• Zenginleştin, armağanlara,
mallara sahip oldun da bunlara karşılık şükran olarak aşkı verdin. Malı bırak, mal şöyle dursun, sen aşka şükrane olarak kendini ver,
kendini.
• Bir müddet ateş oldun,
rüzgar oldun, su oldun, toprak oldun. Bir müddet de hayvan
oldun, hayvanlık aleminde dolaştın. Madem ki,
bir müddet can haline geldin, hiç olmazsa sevgiliye layık bir can ol, sevgiliye
layık bir can.
• Ey oğul! Hiç bir ateş, bir
başka ateşle sönmez. Benim gönlüm, aşk yüzünden kanlar içinde kalmış. Sen benim
kanımı, kanla yıkama!
• Ne kadar kaçtımsa gölgem benden ayrılmadı. Kıl gibi incelsem de,
beni vekil eden peşimden gelen yine gölgemdir.
• Gölgeleri ancak güneş
giderebilir. 0 bir gölgeyi uzatır, kısaltır. Sen gölge ile oynamak hünerini
güneşte ara!
• İki bin yıl gölgenin
peşinden koşsan, sonunda geride kaldığını görürsün. Sen yine geridesin, gölge
ileridedir.
• Hizmetin, çalışman,
çabalaman suç sayılmıştır. Nimetin, sana zahmet olmuştur. Mumun sana ışık değil
karanlık saçmadadır. Arayıp taraman senin elini
ayağını bağlamıştır.
• Bunların sebebini sana
anlatırdım, ama, senin gönlünün beli kırılır diye korkuyorum. Gönül şişesini de
kırarsan, senin için o kırıkları tamir etmek yoktur.
• Benden duy, benden işit!
Sana gölge de lazımdır, nur da. insana ikisi de gereklidir. "Kötülüklerden
sakın (=itteku)" ağacının önüne başını koy da, gölge varlığın uzasın
gitsin.
• Sen, Hakk'ın lütuf
ağacından yetiştin, geliştin. Kanatların çıktı. Sus artık. Güvercinler gibi
"bakara, bakara" demeğe kalkışma!
• Gül fidanlarının dünyası,
Sen'in kırmızı, yeşil renkli elbiselerine bürünmüştür. Gece yolcularının ümidi
de Sen'in gündüzünün uyanmasına bağlanmıştır.
• İnsanlann yüzleri, Sen'in
yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım.
daglara sığınırdım.
• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa
benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?
• 0, eve geldi ama, biz
deliler gibi sokaklara döküldük. Onu arıyoruz. "0 nerede, o ay yüzlü
nerede?" diye bağırıp duruyoruz.
• Halbuki, o evin içinde;
"Ben buradayım." diye bağırıyordu. Benim ise, evin içinden gelen
sesten haberim bile yoktu da "Neredesin?" diye her tarafa bağırıp
duruyordum.
• Bizim mest olmuş
bülbülümüz, bizim gül bahçemizde ötüp duruyordu da biz kumru gibi "Ku, ku,
nerede, nerede?" diye feryad ederek uçuyorduk.
• Uzakta bulunan dostlara
mektup yazmak istesem, bana kağıt olur, kalem olur, mürekkep olur.
• Ey huyu
her zaman merhamet ve lütuf, iyilik olan güzel! Haydi, kapında bekleyen bu
yoksullarına bir şeyler ver!
• Kıtlık senesinde, Hz.
Yusufun güzelliği can gıdası oldu. Biz de kıtlıktan bunaldık, sana geldik.
• Süfîler, yine helva arzu
etmekteler. Onların gönüllerinin arayıp özlediği senin o tatlı dudaklarındır. 0
tatlı sözlerindir.
• Aşığın kibrini, kendini
beğenme huyunu, bir kokla! Onda can kokusu
yoktur. Toprak kokusu vardır. Zaten o koku aslında topraktan yaratılan
bedendendir. Böyle uçsuz bucaksız vahdet denizinde kendini beğenmek ayıptır,
utanç vericidir.
• Eğer burnun açılır da bir hakîkat kokusu alırsa, o koku burnuna
aşk mağarasından gelmededir. 0 koku hiç duyulmamış, hiçbir attarda bulunmayan
acayip bir kokudur. Her tarafa koşarsın, mağara nerede bilemezsin.
• Aşığın tertemiz bir halde
bulunan yüzünde, renksizlik rengi vardır. Fakat o güzel yüzlü sevgilinin
vefası, lütfu, sefası nerede?
• Sermedî olan yani ölümsüz
olan ömürden sana bir müjde geldi. Allah'a hamdet! Artık senin ömründe ne bu
senenin bir gamı vardır, ne de geçen senenin.
.
• Allah'ım bu bahçeyi sonsuz
baharının lütfu ile daima yeşert, yemyeşil, ter ü taze sakla!
• Sakla da melekler oradan
meyve devşirsinler, elmalıklarında gezinsinler.
• Allah'ım, şu aşk ırmağının
suyu, senin ihsanın, bu ırmak her tarafa aksın, hiç bulanmasın.
• Allah'ım, bu duaya, sen de
amin de! Zaten dua da senin duan, amin de senin aminin.
• Dünya çenginde, dünya
kanununda teller var. Her telin feryadı, senin emrine göre, senin arzuna
göredir.
• Ben uyumuştum, beni sen
uyandırdın. Ben senin çevgeninde bir top gibiyim.
• Senin canının çekişleri
olmasaydı; topraktan yaratılmış bu beden, nasıl aşık olabilirdi? Toprak nerede?
Aşk nerede?
• Kuru toprak mest oldu da
nağmelere başladı. Bu nağmeler senindir, nağmeler senindir, senin!
• Ruh, ezelde,
"Elest" gününde senin yüzünün güzelliğini görmüş, mest olmuştu.
Ezelden gelip bu balçık bedende sürgün hayatı
yaşarken, senden ayrı düştüğü için perişan oldu.
• Beni serap sola çekiyor,
gönül de sağa. Sevinerek yürü, git! Çünkü bu çeşitli yönlerden çekilmek, sevgi
alametleridir, bu da hoş bir şeydir. Peki ama ey zavallı! Sen hayatında neler çektin, onu söyle!
• Meyhanecimizin coşkunluğu,
münacatımızın nuru olan güzel! Dilek perdelerimizi sen yırttın. Niçin yırttın
söyle? Bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun söyle!
• Gökyüzündeki ay, bulutlar
arasına girer, kararır. Işıkları zayıflar. Ey bulutlarla gizlenmeyen, ey
bulutlardan uzak olan "can ay"ı; sen bir şeyler söyle!
• Gölgen daimî olsun, ay'ın
da daima parlasın dursun. Felek de sana kul köle olsun, neden korktun, ürktün,
söyle!
• Aşk, dün gece, bana dedi
ki; "Nasıl oldu da, bana aşık oldun?" Ona dedim ki: "Nasılı,
nedeni bırak da, ne şekilde gönlünü çaldığını söyle!"
• Ben nefsi ile savaşan
kişiydim, akıllıydım, zahittim. Ey zahitlik, ey takva Neden kuş gibi uçup
gittiniz? Onu söyle!
• Susuzum, içtikçe içiyorum,
kanmıyorum. Benim ölümüm de sudandır, diriliğim de sudandır. Sen suyunu
devrettir, döndür! Ben senin suyu döndürüşünün kuluyum, kölesiyim.
• Bana peşkeş çekiyorsun,
armağan sunuyorsun. Sen armağan olarak bana kendini sun da, ben senin
gömleğinden baş çıkarayım.
• İki elim de yoruldu, işten
güçten kaldı. Ama zaten ellerim benim değil, senindir. Senin nefesin, senin
hikayen olmadıkça, benim elim ne işe yarar?
• Dün gece, kuluna verdiğin
söz ne oldu? Senin söz verişin, sözünden dönüşün ve güzelliğinin, her üçü de
yaşasın, var olsun.
• Cihanı bir bakışı, bir
gülüşü ile kendine meftun eden padişahlar padişahının sözünde durmayışından,
ahdini bozmasından ne kaygısı olur?
• Ey gönül! Ne istiyorsan
iste, lütuflar, ihsanlar hazır, padişah burada. 0 ay yüzlü; "Haydi, git
de, gelecek sene gel!" demez.
• Padişahın canına yemin
ederim ki; O'nun ihsanı peşindir, ben ondan yarın vadesini duymadım. Gökyüzünde
parıl parıl parlayan ayın aydınlık vermeyi unuttuğunu hiç duydun mu?
• Nerede o yardımlar, lütuflar; nerede o hikayeler; ne oldu o açışlar, nerede açan?
• Biz, dedim, aslında biz var
mıyız? Biz O'nun ayağının altında öldük. Hayır, yanlış söyledim, O'nun aşkı ile
dirilen, hiç ölür mü?
• Padişahın hayali, salına
salına yürüdü. Kerpiç de çatladı, taş da. Kuru ağaç
bile gülmeye başladı. Kısır kart kadın gebe kaldı, doğurdu.
• Padişahın hayali böyle
olunca, artık onun cemalini gör ki, nasıl olur. Hayali, cemalini bize hayalimizde gösterendir.
• Hayali bir mana güneşinin
nurudur. Canımıza düşmüş, aksetmiştir. Cemali, sanki dördüncü kat gökte, parıl
parıl parlayan güneşin kursudur.
• Yemekteki tuzu, yalnız o
yemeği yiyen, ağzına alıp çiğneyen kişi bilir.
• Oruç ayı geldi. Hepinize
kutlu olsun. Ey oruca yol arkadaşı olan, dost olar kişi! Yolun uğurlu olsun,
hoş olsun.
• Ben ayı görmek için dama
çıkmıştım. Çünkü candan, gönülden orucu özlemiştim, onu hasretle bekliyordum.
• Aya bakayım derken başımdan
külahım düştü. Mübarek oruç padişahı benim aklımı başımdan aldı. Beni mest
etti.
•Ey Müslümanlar! Ona gönül verdiğimden
beri ben zaten mest olmuşum Aklım başımda değil. Ah, orucun ne de hoş bahtı
varmış, ne de güzel devleti varmış, hali varmış.
• Bu oruç ayında gizlenmiş
eşsiz bir ay var. Hem de Türk gibi oruç çadırında gizlenmiş.
• Bu mübarek ayda, oruç harman
yerine sıkıntısız, neşeli gelen kişi, o güzeller güzeli aya yol bulur.
• Sıhhatli, atlasa benzeyen
yüzünü kim sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini giyer.
• Bu ayda dualar kabul olur.
Oruçlunun ahı gökleri deler, geçer.
• Oruç kuyusunda sabr eden kişi,
Yusuf gibi aşk Mısır'ında sultan olur.
• Ey sahura kalkan, sahur
yemeği yiyen kişi! Az konuş, hatta sus! Sus da orucu anlayanlar, oruçtan söz
etsinler.
• Ey ayrılığı ile göklerin,
yerlerin ağladığı sevgili! Ayrılığın yüzünden gönül kanlar içinde kalmış, akıl
ile can da ağlaşıyorlar.
• Dünyada senin yerini
tutacak hiç kimse yoktur. Bu sebepledir ki, senin mateminde hem bu dünya, hem
de öteki dünya ağlamadadır.
• Cebrail ile diğer
meleklerin kanatlarını mosmor olmuş, bütün peygamberler,
bütün velîler senin ölümün için gözyaşı dökmekteler.
• Bu matem içinde öyle bir
hale geldim ki, söz söylemeye kudretim kalmadı Yoksa, ağlamanın ne olduğunu ben
aleme gösterirdim. Ağlamada, feryad etrnede örnek olurdum.
• Sen bu dünya evinden
gidince, devlet, saadet tavanı yıkıldı. Ayrılıkla, ölümle imtihan edilenlere, mutluluk dahi ağlamaya başladı.
• Ey azîz varlık; hakîkatte sen, bir kişi halinde görünen,
yüzlerce alemdin Dün gece, senin için o alemin de, bu alemin de ağladıklarını
gördüm.
• Sen gözden uzak düşünce,
göz de senin arkana takıldı, gitti. Böylece can gözsüz kaldı da, kanlar saçmaya başladı.
• Ağlamamı isteseydin; sana,
yağmur gibi gözyaşları dökerdim fakat, gönlümün, kanlar saçarak böyle gizlice ağlaması daha iyi.
• Senin için ağlamak değil,
ayrılığınla tulumlar dolusu yaş dökmek, her ar kanlarla erimek, her nefes
feryad etmek gerek.
• Bu gece yarısı, böyle ay
ışığı gibi nurlar saçarak gelen kimdir? Bildim,
bildim, bu aşk peygamberidir, mihraptan
çıkageldi.
• Aşk peygamberi, bir meş'ale getirmiş de uykuyu ateşlere vermiş, yakmış
yok etmiş. Bu nerelerden gelmiş? Bunu kim göndermiş? 0, hiç uyumayan, uyku
nedir bilmeyen padişahlar padişahının yanından gelmiş.
• Bu şehre, bu velveleyi, bu
gürültüyü salan kimdir? 0, dervişin harmanına sel gibi gelip çatmış.
• Kainatta, varlık aleminde, ondan başka kimse bulunmayan, tek
olan, eşsiz olan kimdir; söyleyin! Bir padişah ki, kalkmış, gece yarısı
değersiz bir kulunun yanına, bir kapıcının kapısına gelmiş.
• Kimdir bu ki yarattıklarına
bir kerem sofrası açmış, herkesi yediriyor,
içiriyor. Gülerek dostları davete gelmiş.
• Onun büyüklüklüğü, onun
kudreti karşısında, bütün gönüller tirtir titremede. bütün canlar sabırsız. 0 korkunun titreyişinin bir zerresi de
cıvaya düşmüş de titreyip duruyor.
• Kullarına gösterdiği
yumuşaklık, o lütuf var ya; işte o yumuşaklıktan, o lutuftan bir parçacığı da,
sincap postuna nasip olmuş.
• Aşkın getirdiği üzüntüler,
gözyaşları, feryadlar; iniltilerden ıslak bir nağme de su dolabına verilmiş de
bu yüzden ağlayarak, inleyerek dönüp duruyor.
• Aşkın koltuğu altında bir
deste anahtar var. 0 bu anahtarlarla, açılmayan
bütün kapıları açmaya gelmiş.
122. Ey gönül! Sen
gördüklerinden mi mest oldun, yoksa görmediklerinden mi?
"Şu bedenimiz, şu insan
şeklinde görünen maddî varlığımız, bizim gerçek varlığımızın perdesi, yüz
örtüsüdür. Aslında biz, bütün secde edenlerin kıblesiyiz."
• Aklını başına al da,
gönlünü tamamıyla ölümsüz bir dilbere ver, ver de gönlün, dünya malı kazancına,
hasede, kine düşmesin, mahvolup gitmesin.
• Hiddet, şehvet, şöhret gibi manevî kirlerden arınmış, güzel,
tertemiz bir hale gelmiş ve durmadan ilahî aşkı arayan gönlün önünde, Tür Dağı
bile aşka gelir, paramparça olur, yerlere serilir, ayaklarının altına döşenir.
• İlahî aşk şerbetine
susamışsın. Fakat dünya hayatının mihnetleri,
sıkıntıları seni yaralıyor, hasta ediyor. Sen, bu gurbette (=dünyada) çeşitli
ihtiyaçlar, istekler içinde çırpınırken huzuru,
tam inancı bulamazsın.
• Burada gizli birisi var.
Benim eteğimi tutmuş, kendisini geriye çekmiş, göstermiyor. Perçemimden tutmuş,
beni çekip duruyor.
• Burada gizli birisi var.
Can gibi, candan da güzel, bana bir bağ göstermiş, benim evimi barkımı
zabtetmiş.
• Burada gizli birisi var.
Gönüldeki hayal gibi gizli. Fakat yüzünün nuru, bütün varlığımı kaplamış.
• Burada gizli birisi var.
Şeker kamışındaki şeker gibi gizli, tatlı mı tatlı bir şekerci, benim dükkanımı
elimden almış.
• Onunla gülsuyu ve şeker
gibi karışmışım. Ben onun huyunu almışım, o
benim varlığımı elde etmiş.
• Yüzlerce ruh sana gönlünü
vermiş, senin kulun, kölen olmuş; sense bir cariye gibi her an süslenerek
müşteri bulmak için esir pazarına koşuyorsun.
• Sen dünya işlerine
dalmışsın, ihtiyaçların, isteklerin, elde
edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm olmuşsun. Halbuki,
gökyüzünde senin üstünlüğünün, güzelliğinin neşesiyle düğünler oluyor, gök
halkı bayram yapıyor.
• Yüzlerce çeşit nimetler
harmanı sana armağan edilmişken, sen bir tek taneçin didinip durursun.
• Aşk köyü sınırında kesik
başlar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir
de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci defa dirilmişlerdir, çünkü aşıklar
ölümsüz.
• Bizi de, evi de birbirimize
düşürdü, birbirimize kattı. Sonra hamal tuttu, varımızı yoğumuzu aldı götürdü,
bizi yoksul bıraktı.
• Gönle kocaman bir kilit
vurdu gitti. Anahtarı da beraber götürdü.
• Sen o kadehi önce, sonradan
yaratılan nefse sun da; artık masal söylemesin hikayeler anlatmasın.
• Ey bütün varlık aleminden seçtiğimiz güzel! Sen, bizi
bırakmışsın da kendine yönelmişsin, kendine bakmaktasın. Kendini seyretmedesin.
• Sen dünya işlerine
dalmışsın, ihtiyaçların, isteklerin, elde
edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm olmuşsun. Halbuki,
gökyüzünde senin üstünlüğünün, güzelliğinin neşesiyle düğünler oluyor, gök
halkı bayram yapıyor.
• Yüzlerce çeşit nimetler
harmanı sana armağan edilmişken, sen bir tek tane için bu ihtiyaç tuzağına düşmüşsün.
• Ey yüzü yüzümü ay gibi
parlatan sevgili! Senin gözün, senin bakışın bedenimin bütün cüz'lerini görüş,
anlayış sahibi yaptı.
• Gül bahçesinin
perişanlığına bak; deli kış geldi, yeşillik güzelleri bahçeyi bıraktılar, eve
gittiler.
• 0 güzeller, ayrılıp
gittikleri için, üzüntüden bağın, bahçenin rengi sarardı soldu. Gül bahçesi ölü
çiçeklerle dolu mezarlık gibi oldu. Köşk zindana benzedi.
• Peri yüzlü güzeller,
yabancıların saldırısından kurtulmak için kışlığa gitmeyi hazırlanıyorlar.
• Şu güzeller ne zaman
kışlıktan geri dönecekler? Ne zaman viranenin için den, hazîne gibi meydana
çıkacaklardır?
• Kış mevsiminin soğuğu ile
mest olup kendilerinden geçenler, ne vakit ter ü taze, hoş, hayran halde güle oynaya gül
bahçesine gelecekler?
• Akan suda çerçöp durabilir
mi? Ey benim canım! Koşup duran canda, nasıl olur da kin
bulunur?
• Ey gönül! Sen söyle; ben
tavadaki balık gibiyim. Acaba o, öfkesinden mi, yoksa yalvarmasından mı
çırpınıp duruyor?
• Ey çaresiz aşık! Beri gel,
görüş sahibi ol, her şeyin aslını gör! Her şeye bakıp duran, fakat aslını
göremeyen kişilerden, bakan körlerden olma!
•Allah aşkına, senin
düşmanını da, benim düşmanımı da sevindirme! Düşmanın hilesine kulak verme,
dostu incitme, gitme!
• Ey güzel, ona buna haset
eden kişi, hiç kimse için iyi söz söylemez. Sen
Keremine ne layıksa, dosta onu yap, gitme! Elinden gelen lütfu, ihsanı
dosttan esirgeme!
• Allah, her yiyenin
lokmasını, onun kabiliyetine göre vermiştir. Boğazında kalacak lokmayı boş yere
arama, arama!"
• Can Peygamberine dedim ki: "Canım da, gönlüm de sana kurban olsun
Kusuruma bakma; sen bana can şarabı ver! Ben korkak kişilerden değilim ki,
aşıkların hay-huyundan ürkeyim?
• Hakk'ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana
kol ve kanat kesildi.
• Artık aşka sahip oldun.
Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin
devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki'e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?
• Sana karşı köpek nefsimiz,
tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan
bile secde eder.
• Ey benim canım! Gece gibi,
gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden
her an "gel" diye çağırdığını duymadayım.
• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa
benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?
• Sen'ın; "hay, huy" diye birbiri ardınca çağırman olmasıydı,
toprağın gönlünden bu hay, huylar olur muydu? Bu sayısız bitkiler başkaldırır
mıydı?
• Bugün o, buluşma ihsan
ediyor, şifalar veriyor. Bugün ilahî aşkla kendimizden geçtiğimiz için rüku'
ediyoruz, secdelere kapanıyoruz.
• Ey adı benim mest olmuş
canıma gıda olan sevgili; gözüm de, aklım da senin günlerinle aydınlanmadadır.
• Senin güzel yüzünü, gözünü,
boyunu, posunu, elini, ayağını gümüş renkli bedenini görünce, altı cihet de
benim yüzümün ışığı ile altın rengini aldı.
• Ey komşu! Müjdeci, müjdeli
bir haber verdi. 0 müjdeyi duyunca gönüller kendinden geçti, yandı, tutuştu.
• Yeni bir iş yapmaya
başlasam; bana emir veren, yaptırtan odur. Ben gönül aramaya kalkışsam, benim
gönlümü alan dilber odur.
• Ben barış arasam, bana
barış sağlayan odur. Savaşa girişsem, düşmanı öldürmek için hançerim o olur.
• Eğlenmek için aşıklar
meclisine gitsem, mecliste o bana şarap olur, meze olur. Gül bahçesine gitsem,
o bana yasemin olur.
• Bir maden ocağına insem, o
madeni baştan başa akîk haline getirir, akîk olarak karışma çıkar, denize
girsem, denizin incisi olur, avucuma düşer.
• Bir ovaya gitsem, bir bahçe
olur gelir beni bulur. Gökyüzüne yükselsem, bu defa bir yıldız olur, karşımda
parlar durur.
• Başıma gelen bir belaya
sabretmek için bir köşeye çekilsem, bana minder olur, üstüne oturtur; gamdan,
kederden yanıp yakılsam, beni içine alır, buhurdanım olur.
• Sevgili! Sen Hz. Musa
gibisin. Ben de senin elinde asanım. Bazen halkın dayanağı oluyorum. Bazen de
senin ejderhan!
• Ey bakî olan, ölümsüz ve
sonsuz olan Allah'ım! Senin varlığına ne gün sığar, ne de zaman! Gönlüm de
senin sevdana kapılmış, zamanım da!
• Bana yüzlerce gün, yüzlerce
zaman bağışlasan,onların hepsi de, senin aşkına, muhabbetine
feda olsun.
• Gözlerim, yarattığın
güzelleri, güzellikleri, çeşit çeşit hayvanları,
bitkileri, gökleri, yıldızları gördü de, senin eşsiz vasıflarını, yaratma
gücünü, dilsiz dudaksız olarak gönle söyledi. Gönül, gözün anlattıklarını
duyunca, kendisi baştan başa göz oldu.
• Bu gözlerim, senden gönüle
haber götüreliden beri, gönül iki gözüme, dua edip durmada.
• Gökyüzü, yüzlerce mumla,
senin gönüller alan o güzel gözlerini, gece gündüz aramada, telaşla dönüp
durmadadır.
• Ey can! Gönlümün gam yemesinden
ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan; ben gama yüzlerce gönül verirdim.
• Beni, senin gam havanında
yüzlerce defa döv, ez. Bu ezilişle, senin tutiya'n olurum. Gözlere çekilir,
gözleri aydınlatırım.
• Eğer sen, beni sağda solda
arar da bulamazsan, git; beni sevgilinin yanında ara! Beni o cennette, o gül
bahçesinde, o yeşillikte ara!
• Tembelim, işsizim. Gölge
gibi yere uzanmışım. Sen de beni ebedî olan o selvinin gölgesinde ara!
• Beni yıkılmış, mest olmuş
bir halde yerlere serilmiş görmek istersen, gel de o mahmur yüzlerin civarında
ara!
• Aşkın verdiği kararsızlıktan hoşlanmayan, huzur arayan adam soğuk bir
adamdır. Sen, sabır, karar nedir bilmeyen mest
olmuş aşığın canını ara!
• Kendini beğenen kimse,
kabak gibi büyür, yukarılara tırmanır. Ama insan, kendi varlığından
boşalmadıkça onun kabağı (yani başı) irfanla dolmaz.
• Yere düşen, kısalan, uzayan
gölge, gölgenin yerde sürünmesi, bir şeyler arayıp durması, hep can güneşinin
yüzündendir.
• Aslında, gölge de odur, nur
da. Derlenip toplanan, uzayıp giden de odur. Nur, onun yüzünün aksindendir.
Gölge de onun saçlarındandır.
• Allah'ım! Yarattığın her varlık, her şey, her zerre senin san'atını, yaratma
gücünü, kuvvetini, kudretini gösteren birer ayna. Sanki, daimsî önüne bir ayna
koymadasın. Bu bir gerçek ki, eşsizsin, benzerin yok. Aynadakinden başka sana
bir eş de yoktur.
• Allah'ım; aynalara,
yarattığın eserlere, aksettirdiğin güzelliğine nasıl erişebilirim? Gönülde,
canda, gözde görecek güç var ama, mekandan münezzeh olduğun için, görülecek yer
yok.
• Ne şaşılacak şeydir ki, sen
hem mekandan münezzehsin, hem de her yerde hazır ve nazırsın. Kemiyetsiz,
keyfiyetsiz (neliksiz, niteliksiz) oluşunun delili hem yalnız sende, hem de her
yerde apaçık görünmendir.
• Allah'ım; sana karşı
muvahhidim, vahdet ehlindenim. Seni "bir" bilmedeyim, kendime göre
ise, mübarek isim ve sıfatlarının tecellîsi ile kesrete düşmüşüm. Çokluğa
kapılmışım. Bana senin tarafından gelen lütuflar, ihsanlar var. sana kavuşma,
buluşma var. Benim yönümdense ayrılık var, senden ayrı düşme var.
• Hiddet, şehvet, şöhret gibi manevî kirlerden arınmış, güzel,
tertemiz bir hale gelmiş ve durmadan ilahî aşkı arayan gönlün önünde, Tür Dağı
bile aşka gelir, paramparça olur, yerlere serilir, ayaklarının altına döşenir.
• İlahî aşk şerbetine
susamışsın. Fakat dünya hayatının mihnetleri,
sıkıntıları seni yaralıyor, hasta ediyor. Sen, bu gurbette (=dünyada) çeşitli
ihtiyaçlar, istekler içinde çırpınırken huzuru,
tam inancı bulamazsın.
• Aşk köyü sınırında kesik
başlar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir
de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci defa dirilmişlerdir, çünkü aşıklar
ölümsüz.
• Senin rüzgarın, gönül
bahçesinin ağaçlarını oynatmada, adını andığım
zaman, ağzım şekerle, ballarla dolmadadır.
• Ey benim ağacımı, dallarımı
yapraklarla, meyvelerle dolduran! Bilir misin, benim ağacım neden oynuyor?
• Yapraklarla, meyvelerle
dolduğundan ötürü nazlanmıyor, oynamıyor. Senin sevgin benim gönül ağacımın
sabrını, kararını alt üst ettiği için oynayıp durmadadır.
• Minareyi göremeyen bir göz,
minarenin üstündeki kuşu görebilir mi?
• Gönül bulutu, o manevî
ay'ın aşkı ile bazen toplanıyor, bir araya geliyor. Bazen, parça parça oluyor,
dağılıyor.
• Kanlar döken aşk, belki
kapıyı da, damı da ele geçirmiş. Akıl ise şaşırmış, aşkın korkusundan o da
evden eve kaçmaya çalışıyor.
• 0 eşsiz güzeller şahı
yüzünden perdeyi kaldırınca, onu seyretmek için bütün dünya halkı, bütün
güzeller perdelerini attılar.
• Dervişler için
"gün" mefhumu yoktur. Onlar için her gün hem bayramdır, hem de
Cum'a'dır. Ne bayramları eskir, ne de Cum'a'ları!
• Her gün onlara bayram
olunca, onlar bayram gününe layık giyinirler, kuşanırlar; ama yünden örülmüş,
süslü elbiseler giymezler. Ey benim canım! Onlar kendi güzelliklerinin, kendi
güzel yüzlerinin yüzleri ile süslenirler, nur elbiseleri giyerler.
• Akıl ve din gibi onların
içleri de, dışları da tatlıdır. Zaten badem helvasına sarımsak koymazlar.
• Böyle nurdan bir hırka
giyen de, dostların meclisinde göğüsteki aydın gönül gibi gezer, dolaşır.
• Akan suda çerçöp durabilir
mi? Ey benim canım! Koşup duran canda, nasıl olur da kin
bulunur?
• Güzellikte eşsiz olan
sevgili ne yaptı, gördün mü? Geçen gün bir bahane buldu.
• Ey çaresiz aşık! Beri gel,
görüş sahibi ol, her şeyin aslını gör! Her şeye bakıp duran, fakat aslını
göremeyen kişilerden, bakan körlerden olma!
• Ey yalnız ona aşık olan
kişi! Bu huyu yıldızlardan al! Bak güneş doğup
parlayınca, yıldızlar yok olur, görünmezler. Sen de, yalnız Allah'a gönül
verdiğin için, Allah'tan başka her şey senin gözünde görünmez olmalıdır.
• Güçlü kuvvetli olanlar,
neden senin elini bağladılar, bilir misin? Çünkü, sen henüz bir çocuk gibisin,
bu alem de bir beşiğe benzer.
• Ey yalnız dünya nimetlerine
gönül veren, ey mıh gibi yeryüzüne çakılıp kalan, ötelerden, gönül şehrinden
avare olan, uzak düşen zavallı! Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de söz incileri
dizerken "Yeryüzünü biz bir beşik olarak halk ettik."diye buyurdu.
• Ey terbiyeli, edepli,
yumuşak huylu kul! Sen çocuk gibi bedenin esiri
olmuşsun. Esirlikten, zavallılıktan kendini kurtar! Sen artık çocuk değilsin,
akıl dişlerin çıktı. Onları göster de, mana dünyasının yemeğini yemeğe
hazırlan!
• Padişah çocuk kaldıkça ona
bakan dadı çocuğa hayatı zehir eder, zindan
eder. Zaten ana sütü emdikçe, çocuk padişah
olamaz, şarap içemez.
• Testi taştan korkar, fakat
kaya, taş su kaynağı olunca, o taşa her an testiler dolmak için gelirler.
• 0 zaman testi der ki:
"Taş bundan sonra beni kırarsa, neşelenirim, mutlu olurum. Çünkü o taştan
akan beni doldurdu, doyurdu. Bana yüzlerce can verdi.
• Onun yolunda ölsem ne
çıkar? 0 beni diriltti, yine de diriltir. Hatta beni kırıp param parça etse
diye ona para, pul veririm."
• Cümle alem, senin
varlığının bir eseridir. Ama bu eseri öyle bir yaraladın ki, bunun sebebini
ancak sen bilirsin.
• İstersen bir kere daha
yarala, ben senden merhem istemem. Bütün alem yok olursa ne gam? Sen yüzlerce
alemsin.
• Seni anlatmaya imkan yok.
Çünkü sen, Cenab-ı Hakk'ın sırrının açıklanmasısın.
Sen canın canının canı olduğun halde neden cana gelmezsin?
• Bizler ağaçlar gibiyiz, san'atın esip gelen, dönüp giden
rüzgardır. Rüzgar göze görünmez ama, isterse ağaçları
kırar geçirir.
• Bizler o rüzgar yüzünden
tohumlandık, yeşerdik. 0 rüzgar yüzünden sarardık. Sen yaprakları dökersen
nasıl olur da meyve elde edersin?
• Ay ömrün kadehidir. 0 kadeh
bazen doludur. Bazen da boş. Sen kadehe sığmazsın. Çünkü zamanın ömrüsün.
• Şu zaman da tıpkı beden
gibidir, sen ise o bedende cansın. Senin gibi bir can bedenin canı olunca,
beden de artık bedenlikten çıkar, can olur.
• Gönül iyiden iyiye anladı
ki, sen canın canının canısın. Yardım kapısını aç!
Sen pek güçlüsün! Her şey senin elindedir. Dünyalar senin üzerinde duruyor, sen
yüzlerce dünyanın direğisin.
• Ayrılık; merhametsiz,
insafsız, emir dinlemiyor, serkeş aşıklarının kanlarına kısas olarak onun
boynunu vur. Çünkü sen zamanın adalet kılıcısın.
• Can bahçesinde ne çalgılar
çalınmada, ne semalar olmada, testilerden, kaplardan neler dolup boşalmada,
kulağa def sesleri, ud sesleri, şarkı sesleri gelmede.
• Ey yüce meclis sen
nerdensin? Senin yerin neresidir? Bir an daralmış gönüldesin, bir an damın
üstündesin.
• Ey benim canım, ey benim
cihanım sen gökyüzünün de, yeryüzünün de direğisin. Yüce kişiler de seni
istemede, aşağılık kişiler de...
• Ey güzel varlık! Bilmem ki nasıl söyleyeyim? Sen bizim
canımızın nurusun. Sen kendi nurunu gösterince canın gücü kuvveti kalır mı?
• Ey benim canım sen öyle bir
devlet kuşusun ki, senin gölgenin altında bütün kargalar devlet kuşu olurlar.
• Senin keremin dünyadaki
bütün suçluların özürlerini diler. Her belaya emansın, her düğümü çözersin, her
zor şeyin altından kalkarsın.
• Ey azîz varlık! Eline aldığın her toprak altın kesildi. Hangi
taşı seçtiysen la'l oldu, zümrüd oldu.
• Nice acılar, nice ekşiler
senin yüzünden helva oldu, şekere döndü. Seçtiğin meyve güzelleşti, olgunlaştı.
Kokular aldı, renklere girdi.
• Kimin talebesi olabilirsin
ki, bütün kainatın yaratıcısı, ustasısın. Sen alet olmadan bu güzel san'atları,
eserleri yaratmak, ortaya koymak kimin elinden gelir?
• Her ovada, her şehirde
rastladığım bilginlerden, akıllı kişilerden gönüle dair ne düşündüklerini, ne
destanlar söylediklerini sordum.
• Hepsi de gönlün elinden
yakındı, yaka silkti, hepsi de feryada geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu
üzerinde bir şüpheye, bir zanna düştüm.
• Sonunda bu konu üzerinde
aklın bir işe yaramadığını anladım. Aklımı bıraktım, gönüle doğru sefere
çıktım, yola düştüm. Fakat onun bulunmadığı hiç bir yer de görmedim.
• Karanlık gece acır da bu
kederli kulun halini hatırını sorar. Geç kalmaktan korkmaz. Sonunda kadehsiz,
mezesiz onu mest eder gider.
• Öyle bir haldeyim ki, bütün
dünya, herkes gülse, neşelense sen olmayınca gülmek şöyle dursun, dünya bana
zindandır. Her şeyden mahrum olan bu zavallı kuluna merhamet et!..
• Rahim zindanına geri dön!
Yaradılışın tamamlanıncaya kadar, temizlenmen, iyi bir insan olman için sana
verilen ömür bitinceye kadar "Gir şu rahime!" derler. Ey zavallı
insan! Bu dünya rahme benzer. Sen onun içinde kanlar içmedesin, kanlarla
beslenmedesin, bu işten haberin yok.
• Can kuşunun kanatları bitip
de beden yumurtası kırılınca, can Ca'ferlik göstermek, yani uçmak, ötelere
geçmek için Ca'fer-i Tayyar olur.
• Eğer ben her derdin, her
gamın, her belanın başıma gelmesinden sarsılsaydım, sararıp solsaydım bir adam
olamazdım.
• Hakk aşıklarına aşk
Mısır'ının, yani aşk ülkesinin ilahî kokusunu getirecek bir kılavuz olmasaydım,
hırs, tama' çölüne düşenler gibi yolumu şaşırır, kaybolup giderdim.
• Eğer canlara can katan,
canları aydınlatan mana güneşi göklerde dolaşmasaydı da, evde oturup kalsaydı,
ben de o zaman kapıyı açmak, girenin çıkanın
derdi ile uğraşmak zorunda kalırdım.
• Eğer can gülistanı,
ızdıraplara, kederlere katlanan, onlardan şikayet etmeyen kişiyi okşamasaydı,
ona lutuflarda bulunmasaydı, nasıl olurdu da ben seher rüzgarı gibi vefa
bahçesinin habercisi olurdum?
• Aşk çalıp çağırmaya,
oynamaya def çalmaya düşkün olmasaydı ben ney gibi, çeng gibi inler durur muydum?
• Eğer aşk sakim bana beni
geliştirecek, kuvvetlendirecek deva sunmasaydı, sırça kadehin dudağı gibi
incelir, giderdim.
• Toprağıma Hakk'ın
emanetinin nuru düşmeseydi, ben de toprağın tabîatı gibi pek zalim ve bilgisiz kalırdım.
• Mezardan cennete bir yol
olmasaydı beden mezarında yaşar mıydım?
• Lutuf gönül bahçesi
olmasaydı ben yaşayabilir miydim? Allah'ın lutfu coşmasaydı ben var olabilir
miydim?
• Sus da hikayelerin doğuşunu
güneşten duy! 0 doğuş olmasaydı ben zaten doğmaz, söner giderdim.
• Ey şu karanlık künbetten,
yani dünyadan göçüp kurtulan can! Senin yokluk ve yoksulluk diyarında çok
yapacağın işler var.
• Ey varını yoğunu gizli
görüş evine, yani ahirete, öteki aleme çekip
götüren varlık! Neden ağlıyorsun?
• Yüzlerce yamadan ibaret
olan kirli beden hırkasından soyunmuş, kutlu sıfatlar elbisesi giyinmişsin. Sen
insan şeklinde üstün bir varlıksın.
• Gül senden utandığı için
güzel, mübarek ayaklarının altına yapraklarını saçmıştır.
Senin lütfunla diken dikenlikten kurtulmuş, kimseyi incitmez olmuştur.
• Var, yok; herşey senin
nurunla varlık mağarasından çıkıyor da ezel
bahçesine geliyor. Ey mana sevgilisi, sen nasıl bir sevgilisin? Ey mağara, sen
ne biçim bir mağarasın?
• Senin elinden bir iş, bir
çalışma şerbeti içen kişi, kendince bir işe, sevgi, insanlık işine dalar da,
dünya işlerinde işsiz güçsüz kalır.
• Safa bahçesinde bir ağacın
altında güzel bir dilbere gözüm ilişti. "Sen ne kadar güzel bir varlıksın! Nasıl bir güzelsin ki?" dedim.
"Güzelliğin zevkine vardılar da ağaçlar,
senden çiçeklere gebe kaldılar? Sen bir güzel değil de yoksa baharın canı
mısın?"
• Onun güzelliği karşısında
kendimden geçtim, secdeye kapandım da: "Ey sevgili!" dedim.
"Allah aşkına söyle! Sen nasıl bir sevgilisin?"
• Dedi ki: "Nurlu
yüzünün ne kadar güzel olduğu anlatılamayan Tebrizl Şems var ya, işte ben onun
nurundan bir nurum."
• Allah sana uyanıklık ihsan
etsin! Sen gönülleri uyur mu sandın?
• Gül mü bitecek, diken mi
çıkacak? Her ağaç, gönlünde ne var ise onu
ortaya kor.
• Seni hasta sansınlar diye,
yarasa gibi gündüzden gizlenen kişi!
• Allah'a yemin ederim ki,
kendini gizlemişsin ama sen herkesten daha çok meydandasın.
• Çeng her ne kadar feryad
etmese de, feryada başlayınca ne hal alır, ne olur? Herkes bilir.
• Bir gamdan ötürü feryad
etse de, yine herkes bilir ki onun aklı başında değildir.
• Bir kimseye yokluk
dünyasından bir haber gelirse, onda beşeriyet halinden yani bedene ait
ihtiraslardan, nefsanî arzulardan bir eser kalmaz. 0 adeta melekleşir.
• En yüksek yerlerden en
aşağı yerlere kadar her tarafı illet, yani oluşlar, sebepler kaplasa, o ermişin
himmeti sebeplere, olaylara önem vermez. 0, hadiseler üzerinde durmaz. Onun
bütün varlığı, gönlü, aklı fikri Hakk'a yönelmiştir.
• Kim maddî varlığından
kurtulur, benliğinden çıkar, yok olursa, ancak o hakîkat gözü ile Hakk'a
yönelir.
• Etten, kemikten bir yığın
olan bu bedende oturmakla beraber, o hadiselere, sebeplere bürünerek karşısına
çıkan saf cevheri görür.
• Görünüşteki şekli ile
tanışmayı, konuşmayı bir tarafa at da, bir başka hale gir, başka bir kılığa
bürün! Çünkü o da bir başka halle senin karşına çıkmıştır.
• Ona şükretmeyi benden işit,
benden duy! Senin canına, başına yemin ederim ki, o tatlılıkta bir şekeri ne
tatmışımdır, ne de görmüşümdür.
• Ey gönül! Sabahtan beri
sende bir başka hal var. Öyle coşkunsun, öyle kendinden geçmişsin ki, senin
gibi coşkun ve dağınık olan beni göremiyorsun.
• Ey gönül! Sen nasıl bir
ateşsin ki, nereden gelirse gelsin, her rüzgar seni canlandırıyor, alevini
artırıyor? Hayır, hayır sen ateşten de üstünsün, rüzgardan da!
• Halbuki iman da senden gelen, senin nurundan ibaret bir lütuf;
kafırliğin şüphesinin, her şeyi yapma gücünün bizde olduğuna dair inanç da
senin bir takdîrindir.
• Sen hem cennetsin, hem
cehennem, hem de kevser havuzu.
• Mutluluk
ney'inden yine hoş bir ses geldi: Ey can! Sen, neşelen, el çırp! Ey gönül; sen
de oynamaya başla!
• Ey konak bekçisi; sen, ne
biçim bekçisin? Geceleyin hırsızlar gizlice
bizim bütün varımızı yoğumuzu alıp götürmüş!
• Bir insan, Allah'la beraber
bulunur, Allah yol arkadaşı olunca, o yol ne güzel yoldur? Sert cehennem bile,
onun için ebedî cennet olur!
• Nefse uymak (Ebu Cehillik),
seni Hakk'tan gizliyorsa, sana perde oluyorsa, Ebu Cehil ile, Ebu Leheb ile ne
diye savaşmıyorsun?
• "Bu nefisle savaşmak
ne zor, ne şaşılacak iştir!" diye tembel tembel oturuyorsun! Nefisle
savaşmayarak aşk hevasına uymadığın için asıl şaşılacak kişi, sen olmuşsun!
• Ey Allahım! Hastalara
ferahlık veren Sen'sin; lütuflar ve merhametler arasında can gibi gizlenen
Sen'sin!
• Kullarını, Sana
yalvarsınlar yakarsınlar diye hasta edersin! Çünkü, inlemenin, yalvarmanın,
figan etmenin alıcısı, kabul edicisi Sen'sin!
• Şu dünyada herkes, derdine
derman aramaktadır! Halbuki, dertlilerin dertlerinin dermanı ise Sen'i arıyor!
Çünkü, derdi de, dermanı da yaratan, şüphesiz Sen'sin!
• İnsanı, şunun bunun
kapısına düşüren dertler, önceden meydana gelen bir perdedir! Bu perdenin
sonunda, son ucunda, yine Sen varsın! Her dertli, sonunda yine Sen'in lütuf
kapına başını vurur!
• Sonunda, süküunete
kavuşmaları, rahat etmeleri için hastaları inletir durursun! Halbuki, hakikatte
bizim derdimiz de, inleyen, feryad eden de Sen'sin!
•"Sen'sin!" diyen
de, vallahi Sen'sin! Bu meydanda oynanan top da Sen'sin topu çeviren de Sen! Bu
top oyununu seyreden de Sen'sin!
• Kölelik de, efendilik de,
sultanlık da hep Sen'in yazındır! Eğri yazı da : doğru yazı da hep Sen'in
mektebinde yazılmıştır!
• Bizim bedenlerimiz, birer
evdir; ruhlarımız da, o evlerde birer konuk! Ey Allahım! Biz, yokuz;
bedenlerimiz de, canlarımız da Sen'in gölgenden ibarettir! Aslında tenlerimiz
de, misafir olan canlarımızın canı da Sen'sin!
• Ey gönül! Bu fani dünyaya,
bu toprak yurda neden bağlanıp kalmışsın? Bu ağıldan dışarı çık; çünkü sen, can
aleminin kuşusun!
• Bir dilenci, padişahtan
ihsan isterse, şaşılmaz! Ama, bir padişah. dilenciden bir şeyler ister,
dilenirse, işte buna şaşılır!
• Daha şaşılacak şey şu ki; o
padişah, dilenciye o kadar çok yalvarır, o kadar çok niyazda bulunur ki,
dilenci, bu yakarışlara aldanır da, kendisini padişah sanır!
• Bu alemde herşey, gelip
geçicidir; bu dünya, ölümlü dünyadır! Bu fani dünyada bey değilsen ne çıkar?
Ölmüyorsun, yaşıyorsun ya; bu sana yetmez mi?
• Edepli, terbiyeli bir hal
takınsam, "Yürü; sen, rind değilsin, mest değilsin! Edepli olmak, sana
benlik vermiş!" dersin! Nefse uyup edepsizlik
etsem, bu defa da bana, tutarsın, edep ve
terbiyeye ait hikayeler anlatmaya koyulursun!..
• Uzlet düşünsem, inzivaya
çekilsem; "Rahibe benzedin; Müslümanlık'ta rahiplik yoktur!" dersin!
İnsanlarla ülfet etsem, sohbet etmeye koyulsam, dilimin sürçmesi ile beni,
dostlara düşman edersin!..
• Ben, dün kendimde değildim;
adeta hasta idim! Sevgili hakkında bazı sözler söyledim! Dostluğumuz hakkı için,
yaptığımız sohbet hakkı için söylediğim sözleri sevgiliye duyurmayın!
• Allah korusun, o ay yüzlü
sevgili söylediklerimi ansızın duyarsa, işitirse, gece karanlığında bana ne
yapar, ne eder; artık kendisi bilir!
• Aklı başında olmazsa, sevda
masalı perişan olur, dağılır gider! Akıl, bazan alta düşer, bazan üste çıkar;
bazan nefisle savaşa girer, bazan ağlar inler!
• Bendeki coşkunluğu, benim
sevdamı Allah bütün aleme dağıtsa, herkese pay etse, o zaman dünyada akıllı tek
bir insan göremezsin; herkes deli divane olur, herkes aklından olur!
• Ey akıl; durmadan başıma
vesveseleri döküyorsun! Ey bulut; sen de, aralık vermeden üstüme acılar,
kederler şarabı mı yağdırıyorsun?
• Ey müslümanlar, ey
müslümanlar! Gönlünüze sahip çıkın, gönlünüzü kederden, vesveseden koruyun!
Bana ne yakın olun, ne de, acılar çektiğim için bana acıyın, ne de beni teselli
edin!
• Horoz öttü! Haydi!
Gafletten uyan, kendine gel; seher vaktinin gönlü uyanık kişilere sunduğu mana
şarabını içme zamanıdır bu an! Feyzini uzunca anlatamıyorum; akıllı ve
anlayışlı kişiye, bir işaret yeter!
• Ey gökyüzünun sultanları,
ey gök kapılarını açmasını hakimleri;
neredesiniz? Geliniz; bize, gökyüzünün kapılarını açınız,
bizi ötelere ulaştırınız.!
• Ey benlik zindanının
kapısını kıranlar, ey nefsin esaretine düşmüş rahmanî duyguları uyandırrarak,
hapisten kurtaranlar; neredesiniz?
• Ey gizli , gönül
hazinesinin kapısını açanlar, ey mana
yoksullarının varı yoğu olanlar; neredesiniz?
Yorumlar