Mevlana Resimleri Üzerine
Mevlana
Resimleri Üzerine
Mevlana’nın
evrensel mesajı, dünyanın farklı coğrafyalarında yüzyıllardan beri yankısını
sürdürmekte, felsefesi öğrenilip kabul görmektedir. Mevlana ve Mevleviliğin
anlam dünyası bu etkinin sonucu olarak görsel sanatların da öteden beri ilgi
alanına girmektedir. Türk, Moğol, Hint ve İran’da geçmişte minyatürlere girmiş
bu etki, günümüzde de farklı uluslardan pek çok sanatçının çalışmalarına konu
olmaya devam etmektedir.
Bu
araştırmada, kimi Şahabettin Uzluk’un
kişisel koleksiyonunda yer alan kimi de başka yerlerde karşılaştığı resimler
hakkındaki görüş ve yorumlarını inceleyeceğiz.
Türkiye’de
Mevlana resimlerini bir makale konusu yaparak ilk ele alanlardan biri olan merhum
Yüksek Mimar Şahabettin Uzluk, aşağıda detaylarını vereceğimiz “Mevlana’nın
Ressamları” adlı 1944 tarihli makalesinden sonra 1945 yılında aynı adla Konya
Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi’nce yayınlanan kitabını kaleme almış ve uzun yıllar süren araştırmalar sonucu tamamlayıp resimlerle
süslediği ve “Mevlevilikte Resim, Resimde
Mevleviler”[1] adlı kitabıyla, 13. Yy’dan itibaren, Selçuklu ve Osmanlı
devirlerinde faaliyet gösteren Mevlevî ressamlar, kişilikleri ve eserlerini
tanıtmıştır.
Sözünü
ettiğimiz kitabının önsözünde Uzluk, sadece Mevlana resimlerini değil “dağınık duran, bazan kütühanelerin
köşelerine atılmış olan Mevlevi eserlerini bir bir senelerce aradığını”, bazan
bir renk âlemi, bazan bir hat, bir oyma bediası için seve seve günlerini
bağışladığını, onları derin bir aşkın verdiği hazlarla topladığını, 1924’te
Milli Mecmua sayılarında ve 1945’te Konya’da neşrettiğini”[2]
belirtir.
Milli
Mecmua’nın 1924 tarihli 42-48 sayılarında “Türk Nakış Tarihinde Mevleviler”
konulu makaleler silsilesinde Mevlana resimleri hakkında bilgi veren Uzluk
haricinde diğer eski bir çalışma merhum Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’e aittir.
Ünver, Konya Halk Evi Dergisi’nin 1944 tarihli 63 numaralı sayısında “Mevlana
resimlerinin mahiyetini Uzluk sayesinde öğrendiğini, bahsettiği resimlerin
kısmen asıllarını görebildiğini ancak yeni bir şey ilave edemediğini fakat
makalelerde geçen ve dergide yer alan bir Mevlana resmini Osman Ergin’le
beraber Bayezid Medresesi’nde kurulan Şehir ve İnkılap Vesikaları Müzesi’ne
aldırmaya o dönemin müze idare heyetinde bulunması dolayısıyla vesile olduğunu”
yazar ve “Türk minyatürü üzerine yedi yıldan beri süren araştırmanın iki tane
de Şems-i Tebrizi resmi kazandırdığını, şayet bu hususta daha yeni bilgiler
ilave edilemez ise, Şahabettin Uzluk’un yazdıklarını sıralamak durumunda kalmış
olacağını”[3]
ifade eder.
Ünver,
bu hususun Uzluk’un kendi kaleminden vuzuha kavuşmasını beklemiş fakat
beklentisinin aksine Uzluk’un araştırmayı kendisine bırakması üzerine “el emru
fevkal edep” diyerek Mevlana’ya ait olduğu rivayet edilen resimlerin izahına
geçmeden evvel kişisel düşüncelerini şöylece açıklamıştır:
“Zihnimi kurcalayan bir nokta
vardı. Acaba Mevlana’nın hayatında yapılmış resmi yok mu diyorduk; zira bu açık
fikirli, ince ruhlu şair ve mutasavvıfımızın resmi olmalı idi. O her şeyi kalem
ile tasvir edip dururken neden bir fırça onu nakşetmesin?İslam Türk
devletlerinin itilası asırlarında resim yaptırmaya bir mani yoktu. Konya’nın o
asırlarda Konya kalesinin kapı ve kuleleri bile süsleri arasına insan resmini koyuyordu,
insan şeklinde melek resimleri yapıyorlardı. Kitaplar da da insan resimleri
buluyorduk. İstanbul kütüphanesinde de resimli Selçuk eserleri sayabiliriz.
Böyle serbest düşünceli itila devirlerinde resimlerimiz kaybolması hesabıyla
elimize az gelmiştir. Mevlana’nın yaşadığı asırda birçok ressamlar da vardı.
Kendi muasırlarından “Aynuddevle-i Rumî”yi buluyoruz.[4] Menakıbu’l-Ârifîn’e
göre Aynü-d’devle, Mevlana’nın bir kağıt üzerine gayet güzel resmini yapmak
istiyor. Mevlana da eğer kâdirse resmimi yapsın diyor. Aynü-d’devle eline
kağıdı alıyor. Mevlana ayaktadır. Nakkaş bakarak latif bir surette resmini
yapıyor. Lakin onu benzetemiyor. Bir kağıt daha isteyerek tekrar resmini
yapıyor. Yine başka bir şekilde görüyor. Her sefer ayrı bir halde olunca 20 defa
yapıyor, hiçbiri diğerine ve aslına benzemiyor. Ressam kendinden geçerek
kalemlerini kırıyor. Mevlana bunun üzerine:
Ah
bi rengü binişan ki menem
Ki
bit binet mera çünan ki menem
....(Divan-ı Kebir)
Gazelini
iyrade başlıyor. Aynü-d’devle yaptığı resimleri benzetemediğine giryan olarak huzurdan
çıkıyor. Bu resimli kağıtları, Hizmet (Gürcü) Hatun’a götürüyorlar. O da
hepsini bir sandığa koyarak saklıyor ve nereye giderse götürüyor. Bu Gürcü
Hatun, Mevlana’ya mensuptu. Onun şevk-i ateşi ile yanardı. Mevlana’nın resmini
elde etmek istemişti.[5] Bu
arada saklı olan bu 20 resimden hiç birisi ele geçmemiştir. Bunlar bugün
nerededir, ne olmuştur bilinemiyor. Mevlana’nın resmini yapanlar bir defa ondan
bahseden Menakib’i olsun okumamışlar veyahut resmini yaptıracak olanlar onu iyi
tavsif etmemişlerdir. Binaenaleyh altına Mevlana yazılan herhangi bir resim ona
izafe edilmiştir. Bu resimlerde Mevlana’yı hatırlatan ancak onu ismidir.”[6]
Mevlana’yı
tasvir ettiği düşüncesiyle bazı ressamlar tarafından çizilen resimler hakkında
Şahabettin Uzluk’un resimlere ilişkin verdiği malumat[7]
şu şekildedir:
1.
“Aslı Tahran’da dönemin Şah’ının özel
müzesinde bulunan ve İhsan Mahvi tarafından Uzluk’a hediye edilen sanatçısı
bilinmeyen resim: Deri üzerine boya ile yapılmıştır. Resimde düşünceli bir
halde görülen Mevlana, kaşları yay gibi uzun, gözleri büyükçe, bıyıkları kesik,
sakalı seyrek ve uzun tasvir edilmiş olup, karşısında da Şems bulunuyor. Şems ise
burada Mevlana ile birlikte genç simalı ve uzun saçlı görünüyor.”
2.
“II. Bayezid Kütühanesinde bulunan bir
Mesnevi içerisine yapılmış ve Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmialem tarafından
vakfedilmiş resim: Mevlana burada uzun yüzlü tasvir edilmiştir. Ünver’e göre
bu, Mevlana’nın malum şemailine benzemez.”[8]
3.
“Aynı kütüphanede bir mecmua içinde yer
alan ve A. Kemalettin Paşa’nın Tahran sefirliği zamanında Paşa’nın İranlı bir
ressama yaptırdığı ve Uzluk’a göre, Mevlana portreleri ile meşgul olmuş Necefli
Ağa’ya ait olan portre: Ressama göre Mevlana, iri vücutlu, uzun sık ve siyah
saçlı, siyah sakallıdır.”
4.
“Boston Şehir Müzesinde bulunan ve
dönemin New York Konsolosu M. A. Tevfik tarafından Uzluk’a fotoğrafı gönderilen
resim: Mevlana bu resimde bıyıkları kesik, beyaz sakallı, esmer ve uzun yüzlü
olarak tasvir edilmiştir.”
5.
“Konya Mevlana Müzesi’nde yer alan, 1839
tarihinde Halep Mevlevi şeyhi Hacı Abdülgani Dede Efendi’nin İstanbul’da
hazine-i celile’yi ziyaret ettiği sırada burada bulunan resmi müşahede ve talep
etmesi üzerine kendisine hediye edilen resim: Mevlana büyük, uzun ve kumral
sakallıdır. Renklere göre daha esmerce, kaşları gür ve siyah, gözleri
büyükçedir. Saçları iki omuzuna ayrık inecek kadar uzundur.”
6.
“Sultan Abdülmecid tarafından Şeyh Osman
Efendi’ye hediye edilen portre: Başı sol tarafa eğili olan Mevlana’nın üzerinde
yenli entari tennure giyili olup yüz sebye, sakal ve bıyık beyazdır. Veled
Çelebi’ye göre resim Mevlana’ya ve hatta onun son zamanlarına ait olmalıdır.
Zira bu yıllarda Mevlana, rengi daha uçuk, daha zayıf ve hatta pek yorgun bir
haldedir.”
7.
“Mısır kitaplığının Farsça Tarih
Şubesinde yer alan bir tasvire göre Mevlana’nın, sakal ve bıyığı siyah renktedir”.[9]
8.
“Nafiz Uzluk’un muhtelif kaynaklara
başvurarak verdiği ve “Mevlana’nın Yedi Öğüdü” adlı kitabına göre Mevlana, orta
boylu, kır sakallı, soluk benizli, başında dumanî destar, sırtında bürdi
hindibariden feracesi ve sert bakışlıdır. Abidin Paşa’ya göre ise dik, uzun
boylu, gözleri sarı ile siyah arasında yani elâ ve kaşları mukavves’tir.”[10]
9.
“E. Kühnel adlı bir Alman’ın tarif
ettiği, ressamı bilinmeyen ve 1921’de mezata çıkarılan portreye göre,
Mevlana’nın uzun ve zayıf bir yüzü, sakal ve bıyığı siyah ve seyrek, kaşları
yuvarlak ve gözleri yassıdır.”[11]
Zikrettiğimiz
resimler bu kadarla sınırlı değildir. Uzluk, kitabında daha fazlasından söz
etmekte ve eserin ekinde çok sayıda çizim örnekleri vermektedir. Amacımız bu
resimler vasıtasıyla, ortaya konan şemaili zikretmek olduğundan, diğer
resimlerdeki sahneleri aktaran bilgilerden sarf-ı nazar ediyoruz. Görüşlerini
kısaltarak aktardığımız Şahabettin Uzluk, bu konuda en değerli bilgileri 1935’den
itibaren müteaddit yayınlarla Nafiz Uzluk’un verdiğini ve şemail olarak ortada
mevcut olan bilgileri şahsen burada topladığını ifade ederek meseleyi şu
şekilde aktarmıştır:
“Mevlana çok riyazat
yapar, günlerce bir şey yemez, sonra çok yemek yiyebilir, pek az uyur,
sabahlara kadar ibadet ederdi. Bundan dolayı vücudu pek naif idi. Hatta bir
defa vücudunun yapılan riyazat hasebiyle şikayette bulunduğunu bile Hüsamettin
Çelebi’ye söylemişti. Aynı metindeki diğer bir izaha göre, orta boylu, kır
sakallı, soluk benizli, başında dumanî destar, sırtında bürdî hindibadiden
feracesi ve sert bakışı vardı. Bu haberleri Eflakî ve Sevakıb Türkçeleri de
olduğu gibi veriyor. Abidin Paşa bu noktaya şu suretle temas etmektedir:
Mevlanayı müşarunileyh efendimiz uzun boylu olup mübarek gözleri sarı ile siyah
arasında yani elâ ve kaşları mukavves idi. Ne mülahham ne de zayıf idi. Bu
müteferrik vesikalara bazı hilyeleri, mesela Lütfi Çelebi’yi ilave edersek
hepsini bir arada şöyle toplamak mümkün olabilir: Bütün azaları ile normal bir
vücut, üzerinde uzuna giden bir kafatası, üzerinde siyah saçlar, hançer biçimi
kaşlar, altında iki büyük göz, oyuları ve içinde elâ iki iri göz. Düz bir burun
altında kesik bıyıklar, küçük bir ağız ve sivri bir çene, sakallar seyrek ve
elmacık kemikleri çıkıktır. Kulaklar normal, yüz rengi sarıya yaklaşır. Boyu
uzun ve omuzlar geniştir. Kollar ve bacaklar normaldir.”[12]
Şahabettin
Uzluk, Mevlana’nın şemailine dair genel bir çerçeve çizdikten sonra, tasvir
ettiği tipin ailenin erkek ve kızlarında da halen görüldüğünü ve söz konusu
tipi göz önünde bulunduracak bir ressamın bir Mevlana portresi çizebileceğini
umduğunu ifade ederek yazısını bitirir.
Görüldüğü
üzere, Ressamın milliyeti, dini, inancı, çizildiği zaman dilimi, Mevlana ve
Mevlevilik algısına göre değişen birbirinden çok farklı resimlerin mevcudiyeti
bir Mevlana şemaili ortaya koymayı zorlaştırmaktadır. Bu çalışmaya, başka
kaynaklarda yer almadığını düşündüğüm ve tarafımdan çekilen dört adet resim ve
bir ahşap çalışmanın fotoğrafı ilave edilmiştir. Fotoğraf çekimine izin veren
Mevlana Müzesi’nin eski Müdürü Yusuf Benli’ye ve desteklerinden dolayı Konya
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin’e teşekkürü borç bilirim.
Yrd.
Doç. Dr. Muammer ULUTÜRK
[1] Şahabettin Uzluk, Mevlevilikte Resim Resimde
Mevleviler, TTK Bas., Ankara, 1957
[2] Uzluk, a.g.e., s. 2
[3] Süheyl Ünver, Hz. Mevlana’nın
Resimleri Hakkında”, Konya Halkevi Aylık Kültür Dergisi, Mevlana Özel Sayısı,
Mart-Haziran 1943, sy. 53-56, s. 77
[4] Rumî tabirinden bu ressamın
Anadolulu olduğunu anlıyoruz. Rum, Anadolu demek olduğundan Rumî de Anadolulu
manasına gelir. Bu resim renkli olarak, Dr. Süheyl Ünver – Türk Minyatüründe
Tarihi Simalarımız, Güzel Sanatlar N. 2, 1940 adlı çalışmaya ileve edilmiştir. (Ünver’in
notu.)
[5] Uzluk, a.g.e., s. 21. (Şahabettin
Uzluk’un tetkiklerine göre Gürcü Hatun, II. Gıyasettin Keyhüsrev’in kızı ve
Muinüddün Pervane’nin karısı idi.)
[6]
Ünver, a.g.m., s. 77-78.
Detaylar için bkz. Uzluk, a.g.e., s.
18-22.
[7]
Uzluk, “Mevlana’nın
Ressamları”, Konya Halkevi Aylık Kültür Dergisi, ikinci kanun 1944, sayı 63, s.
25-33. (Burada zikredilen resimlerle ilgili detaylı bilgiler tarafımdan
kısaltılmıştır. M.U.)
[9] Uzluk, a.g.e., s. 97
[10] Uzluk, a.g.e., s. 100
[11]
Uzluk, a.g.e., s. 108
[12] Uzluk, a.g.m., s. 32-33
Yorumlar