ARŞİV OLUŞTURMA VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Arşiv, bütün dünyada: kurumların gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri
sonucunda meydana gelen, idari, hukuki, kurumsal değeri olan ya da tekrar kullanılmak
üzere üretilen her türlü görsel, yazılı,
dijital bilgilerin muhafaza edildiği yerlerdir. Arşivler; genel olarak klasik arşivler ve modern arşivler olarak ikiye
ayrılır. Klasik arşivler Osmanlı arşivi gibi eski yazıyla yazılmış belgelerle
ilgili arşivlerdir. Modern arşivler iş dünyası, hastaneler, sivil toplum
kurumları, televizyonlar vs. gibi kurumların ürettikleri her türlü belge ve
bilginin tutulduğu yerlerdir.
§ Tanım
Arşiv kelimesinin kökü, eski Yunanca arkheion
kelimesinin Latinceye geçmiş hali olan archivumdur. Mana itibariyle arşiv;
resmi dairelerin, çeşitli müesseselerin veya kişilerin işlerini yürütürken,
muamelesi tamamlanmış ve muhafazası icap eden vesikaların düzenli bir şekilde,
belirli kaidelere göre bir araya getirilerek saklandığı yerdir. Arşivler, vesikaların çıktığı yerler olan
devletin, şehrin veya müessesenin, ailenin hizmetinde oluşuna göre devlet
arşivi, şehir arşivi, özel arşiv, aile arşivi gibi isimler alırlar.
Arşiv malzemesinin çekirdeğini, devlet dairelerinde, büyük müesseselerde günlük muameleler esnasında çıkan yazışmalar ve dosyalar meydana getirir. Fakat bütün bu kâğıtlar arşiv malzemesi değildir. Toplanan malzeme arşivlerde mütehassısları tarafından seçilip belirli kaidelere göre tasnif edilerek saklanır. Bu sınıflandırmanın sonradan istifade sırasında kolaylık sağlayacak şekilde olmasına dikkat edilir. Arşivleri teşkil eden malzeme, kesinliği olan dokümanlar olduğu için, geçmiş faaliyetlerin yaşayan ve gerçek delilleridir.
Arşivin dokümanları çoğunlukla kil tabletler, tunç tabletler, papirüsler, parşömenler, elle veya daktilo ile yazılmış veya matbaada basılmış kâğıt belgelerdir. Bunlardan başka mikrofilmler, fotoğraflar, ses bantları, video kasetleri, cd’ler, sabit/harddiskler gibi önemi haiz dokümanlar da arşiv belgesi olabilir.
Bir şeyin arşiv malzemesi olabilmesi için üzerinden en az 30–50 yıl geçmesi gerektiği konusunda düşünceler varsa da bunun mantığını anlamak zordur. Ayrıca Türkiye'de arşiv terimi, tarifteki manayı aşan bir biçimde kullanılmakta ve her türlü dokümantasyonu içine alan bir anlam da taşımaktadır. Bu da dikkate alındığında bu kıstasın geçerliliği yoktur, diyebiliriz.
Arşiv malzemesinin çekirdeğini, devlet dairelerinde, büyük müesseselerde günlük muameleler esnasında çıkan yazışmalar ve dosyalar meydana getirir. Fakat bütün bu kâğıtlar arşiv malzemesi değildir. Toplanan malzeme arşivlerde mütehassısları tarafından seçilip belirli kaidelere göre tasnif edilerek saklanır. Bu sınıflandırmanın sonradan istifade sırasında kolaylık sağlayacak şekilde olmasına dikkat edilir. Arşivleri teşkil eden malzeme, kesinliği olan dokümanlar olduğu için, geçmiş faaliyetlerin yaşayan ve gerçek delilleridir.
Arşivin dokümanları çoğunlukla kil tabletler, tunç tabletler, papirüsler, parşömenler, elle veya daktilo ile yazılmış veya matbaada basılmış kâğıt belgelerdir. Bunlardan başka mikrofilmler, fotoğraflar, ses bantları, video kasetleri, cd’ler, sabit/harddiskler gibi önemi haiz dokümanlar da arşiv belgesi olabilir.
Bir şeyin arşiv malzemesi olabilmesi için üzerinden en az 30–50 yıl geçmesi gerektiği konusunda düşünceler varsa da bunun mantığını anlamak zordur. Ayrıca Türkiye'de arşiv terimi, tarifteki manayı aşan bir biçimde kullanılmakta ve her türlü dokümantasyonu içine alan bir anlam da taşımaktadır. Bu da dikkate alındığında bu kıstasın geçerliliği yoktur, diyebiliriz.
§ TARİHÇE
Arşivin geleneği çok eskilere dayanır. Eski Mısır ve Roma'da bir çok devlet, tapınak ve aile arşivlerine sahipti. Mezopotamya'nın Nippur şehrinde, M.Ö. 2000 yılından başlayarak tablet halinde belgelerin saklandığı bir devlet arşivi bulunmuştur. Hattuşaş (Boğazköy)'ta yapılan kazılar sonucunda da, M.Ö. 1800–1200 yılları arasında Hititlere ait muharebe, antlaşma, kanun, kral yıllıkları ve daha bir çok belgenin saklandığı büyük bir devlet arşivi ortaya çıkarılmıştır. Bu arşiv muhtevasının önemli bir kısmı İstanbul, bir kısmı da Ankara Arkeoloji Müzelerindedir.
Bilindiği gibi Türk-İslam devletlerinde öteden beri yazılı ve yazısız kâğıda hürmet fevkalade idi. Bilhassa kul hakkı geçmesi tehlikesi sebebiyle devlet evrakının muhafazasına daha çok ehemmiyet verilirdi. En büyük Türk-İslam devletlerinden biri olan Osmanlılar da aynı ananenin devamı olarak devlet evrakını en müstesna yerlerde muhafaza etmişlerdir. Ortadoğu ve Balkanlarda asırlarca hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunda devletin ilk devirlerinden başlayarak, resmi evraklar, ehemmiyet derecesine bakılmaksızın kese, torba ve sandıklarda belli usul ve düzenlere göre büyük bir titizlikle saklanmıştır. Maliye ve Defterhane hazinesi devletin en önemli hazinelerindendi. Çok değerli kayıtlar ve belgeler bu hazinelerde saklanırdı. Osmanlı Devletinde, devlet dairelerindeki evrakların düzenli muhafaza edilmesi, hakkında çeşitli direktiflerin verilmesi bu vesikaların muhafazasındaki ehemmiyeti göstermektedir. 1785'te Birinci Abdülhamid Han’ın Reis-ül-Küttab'a gönderdiği emirde, evrak ve defterlerin muhafazasına dikkat edilmesi istenilmektedir. Osmanlı arşivleri, Türkiye için olduğu gibi, dünya milletleri için de en sağlam ve geniş olanıdır. Üç kıtaya yayılıp, çeşitli dil, din ve ırktaki insanları asırlarca idare eden Osmanlılar, arşivlerinde bu milletlere ait bilgileri titizlikle kâğıt üzerine geçirip saklamışlardır.
İstanbul'un fethine kadar Bursa ve Edirne'de arşivler teşekkül etmiştir. İstanbul'un fethinden sonra, ilk arşiv Yedikule civarında yapıldı. Topkapı Sarayının inşasından sonra, Divan-ı hümayunun yanında da bir arşiv yapıldı. On altıncı yüzyılda yüksek bir seviyeye ulaştı. Belgeler en küçük bir müsveddeye kadar atılmadan, torba, sandık, kılıf, hatta atlas içine konularak muhafaza edildi. Arşiv malzemeleri kurutulmuş mahzen depolarda saklandı.
Arşivin geleneği çok eskilere dayanır. Eski Mısır ve Roma'da bir çok devlet, tapınak ve aile arşivlerine sahipti. Mezopotamya'nın Nippur şehrinde, M.Ö. 2000 yılından başlayarak tablet halinde belgelerin saklandığı bir devlet arşivi bulunmuştur. Hattuşaş (Boğazköy)'ta yapılan kazılar sonucunda da, M.Ö. 1800–1200 yılları arasında Hititlere ait muharebe, antlaşma, kanun, kral yıllıkları ve daha bir çok belgenin saklandığı büyük bir devlet arşivi ortaya çıkarılmıştır. Bu arşiv muhtevasının önemli bir kısmı İstanbul, bir kısmı da Ankara Arkeoloji Müzelerindedir.
Bilindiği gibi Türk-İslam devletlerinde öteden beri yazılı ve yazısız kâğıda hürmet fevkalade idi. Bilhassa kul hakkı geçmesi tehlikesi sebebiyle devlet evrakının muhafazasına daha çok ehemmiyet verilirdi. En büyük Türk-İslam devletlerinden biri olan Osmanlılar da aynı ananenin devamı olarak devlet evrakını en müstesna yerlerde muhafaza etmişlerdir. Ortadoğu ve Balkanlarda asırlarca hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunda devletin ilk devirlerinden başlayarak, resmi evraklar, ehemmiyet derecesine bakılmaksızın kese, torba ve sandıklarda belli usul ve düzenlere göre büyük bir titizlikle saklanmıştır. Maliye ve Defterhane hazinesi devletin en önemli hazinelerindendi. Çok değerli kayıtlar ve belgeler bu hazinelerde saklanırdı. Osmanlı Devletinde, devlet dairelerindeki evrakların düzenli muhafaza edilmesi, hakkında çeşitli direktiflerin verilmesi bu vesikaların muhafazasındaki ehemmiyeti göstermektedir. 1785'te Birinci Abdülhamid Han’ın Reis-ül-Küttab'a gönderdiği emirde, evrak ve defterlerin muhafazasına dikkat edilmesi istenilmektedir. Osmanlı arşivleri, Türkiye için olduğu gibi, dünya milletleri için de en sağlam ve geniş olanıdır. Üç kıtaya yayılıp, çeşitli dil, din ve ırktaki insanları asırlarca idare eden Osmanlılar, arşivlerinde bu milletlere ait bilgileri titizlikle kâğıt üzerine geçirip saklamışlardır.
İstanbul'un fethine kadar Bursa ve Edirne'de arşivler teşekkül etmiştir. İstanbul'un fethinden sonra, ilk arşiv Yedikule civarında yapıldı. Topkapı Sarayının inşasından sonra, Divan-ı hümayunun yanında da bir arşiv yapıldı. On altıncı yüzyılda yüksek bir seviyeye ulaştı. Belgeler en küçük bir müsveddeye kadar atılmadan, torba, sandık, kılıf, hatta atlas içine konularak muhafaza edildi. Arşiv malzemeleri kurutulmuş mahzen depolarda saklandı.
§
§
§
Arşiv evrakının saklandığı bez
torba
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§
§ Osmanlılarda, Divan-ı hümayundaki
vesikalar kâğıt veya defter şeklinde tanzim edilirdi. Defterler ciltlenir,
senelere göre tanzim ve tasnif edilir, hususi odalarda saklanırdı. Bu odalara
Mahzen-i evrak adı verilirdi. Yaprak halindeki vesikalar dürülüp keselere
konurdu.
Mühim vesikalar, fermanlar ise,
atlas keselere ve muhafazalara yerleştirilirdi. Her dairede günün evrakı, bir tomar, her ayınki bir torbaya, her
yılınki ise bir sandığa konurdu. Sandıkların üzerine de muhteviyatı gösteren etiketler yapıştırılırdı. Defterhane
hazinesi, Divan-ı hümayun toplantılarının
düzenli olarak devam ettiği
zamanlarda, Kubbealtı dairesinin yanında bulunmaktaydı. Sonraları toplantılar önemini kaybedince, hazine,
Topkapı Sarayının birinci kapısındaki Bab-ı hümayunun üst kısmına taşındı. Daha sonra da
Sultanahmet'te Saray-ı atik denen mahzene ve Babıali’ye yakın olan Tomruk dairesine aktarıldı. Sarayın
bir kısım evrakı Kubbealtı'nın bitişiğindeki Dış hazine binasında toplanmıştır. Maliye belgeleri de,
Sultanahmet'teki Eski Çadır Mehterleri Kışlasında muhafaza edilmekteydi. Bütün kanun, nizam, ferman
ve emirler defterlere geçirilir, tasdik edilir, saklanırdı. Eski defterlere bakmak icab ettiğinde bunları bulup
hemen getirecek görevliler vardı.
Devlet arşivi,
padişahın, vezir-i azamlardaki mührüyle mühürlenen üç hazineden biri idi. Hükümetin her toplantısından sonra
konuşulanlar yazılır; bu mühür ile mühürlenirdi. Bir defterin arşivden çıkması sadrazamın yazılı
emri ile olurdu. Arşiv dışında ne kadar kaldığı da kaydedilirdi.
Osmanlı devlet belgeleri çok iyi tutulur, sağlam kâğıtlara, silinmez mürekkeple yazılır ve çok iyi muhafaza edilirlerdi.
Defter emini, istenen defter ve vesikayı, milyonlarca defter ve vesika arasından bir kaç dakika içinde bulabilirdi. Çünkü en iyi şekilde ve fevkalade tasnif edilmişlerdi.
Osmanlı Devletinde modern manada milli arşivcilik konusunda ilk ciddi teşebbüs, devrin maliye nazırı Safveti Paşa'nın 1845'te Enderun'daki tarihi vesika ve defterleri bir düzen içine almaya çalışması ile görülür. Tam manasıyla modern arşivcilik ise, 1846'da Hazine-i Evrak Nezaretinin kurulmasıyla başlar ve bugünkü Başbakanlık Arşivi'nin çekirdeğini teşkil eder. Aynı sene Bab-ı Ali'nin iç kısmında yüksekçe, rutubetsiz bir yer seçilerek ve özel olarak imal edilen tuğla ile mükemmel bir bina yapıldı. Nezaretin başına Hazine-i Evrak Nazırı olarak sadaret mektupçusu es-Seyyid Hasan el-Muhsin Efendi tayin olundu. Türkiye'de modern arşivciliğin mimarı bu zattır denilebilir. Hasan Muhsin Efendi, emrindeki ekip ile kıymetli çalışmalar yaptı. Devletin mühim işlerine ait mahrem sayılacak, devletin sırlarını ifşa etmeyecek şekilde emin memurların tayin edilmesi gerektiği karara bağlandı. Arşive dâhil olacak vesikaların tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten arşivcilik talimatını hazırladı. Bunu 1849'da Hazine- i Evrak Nizamnamesi adı ile yayınlayarak Türk arşivciliğini belli bir düzene soktu. Bu arşivde, her türlü muahedeler, hatt-ı hümayunlar, iç ve dış meselelere ait belgeler, Divan-ı Hümayun defterleri, meclis takrirleri, mazbatalar, kanunlar... v.s. saklanıyordu. Nezaret, bir süre sonra Hazine-i Evrak Müdürlüğü ünvanını almış ve Osmanlı Devletinin sonuna kadar bu isimle devam etmiştir.
1922 senesinde İcra Vekilleri Hey'eti Riyaseti Kalem-i Mahsus Müdüriyetine bağlı, İstanbul'da Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği kuruldu. 1923'te Hazine-i Evrak Mümeyyizliğine çevrildi. 1927'de Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği adı altında Başvekalet müsteşarlığına bağlandı. 1933'ün Mayısında Teşkilat Kanunu gereğince, Ankara'daki Evrak Müdürlüğü ile İstanbul'daki Hazine-i Evrak Müdürlüğü, Başvekalet Evrak ve Hazine-i Evrak Müdürlüğü adı altında birleştirildi. 1937'de Hazine-i Evrak'ın adı Arşiv Dairesi Müdürlüğüne dönüştürüldü. 1943'te Başvekalet Arşiv Umum Müdürlüğü haline çevrildi. 1954 Başbakanlık Kuruluşu Hakkındaki Kanun çerçevesinde Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü kuruldu ve Başbakanlık Merkez Teşkilatı içine alındı. 1976 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına bağlı olarak Cumhuriyet Arşivi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Bu dairenin görevi, Başbakanlıkta Cumhuriyet döneminde biriken evrakın tanzimidir.
Bugün yüz milyonlarca Türkçe ve Osmanlı Devletine ait arşiv malzemesi, Osmanlıdan ayrılan devletlerde kalmıştır. Mesela, Kudüs Françisten Manastırında 2644 Türkçe vesika mevcuttur. Romanya arşivlerinde 210.000 vesika olduğu biliniyor. Bunun yanında milyonlarca vesika çürütülmüş, yakılmıştır.
Osmanlı devlet belgeleri çok iyi tutulur, sağlam kâğıtlara, silinmez mürekkeple yazılır ve çok iyi muhafaza edilirlerdi.
Defter emini, istenen defter ve vesikayı, milyonlarca defter ve vesika arasından bir kaç dakika içinde bulabilirdi. Çünkü en iyi şekilde ve fevkalade tasnif edilmişlerdi.
Osmanlı Devletinde modern manada milli arşivcilik konusunda ilk ciddi teşebbüs, devrin maliye nazırı Safveti Paşa'nın 1845'te Enderun'daki tarihi vesika ve defterleri bir düzen içine almaya çalışması ile görülür. Tam manasıyla modern arşivcilik ise, 1846'da Hazine-i Evrak Nezaretinin kurulmasıyla başlar ve bugünkü Başbakanlık Arşivi'nin çekirdeğini teşkil eder. Aynı sene Bab-ı Ali'nin iç kısmında yüksekçe, rutubetsiz bir yer seçilerek ve özel olarak imal edilen tuğla ile mükemmel bir bina yapıldı. Nezaretin başına Hazine-i Evrak Nazırı olarak sadaret mektupçusu es-Seyyid Hasan el-Muhsin Efendi tayin olundu. Türkiye'de modern arşivciliğin mimarı bu zattır denilebilir. Hasan Muhsin Efendi, emrindeki ekip ile kıymetli çalışmalar yaptı. Devletin mühim işlerine ait mahrem sayılacak, devletin sırlarını ifşa etmeyecek şekilde emin memurların tayin edilmesi gerektiği karara bağlandı. Arşive dâhil olacak vesikaların tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten arşivcilik talimatını hazırladı. Bunu 1849'da Hazine- i Evrak Nizamnamesi adı ile yayınlayarak Türk arşivciliğini belli bir düzene soktu. Bu arşivde, her türlü muahedeler, hatt-ı hümayunlar, iç ve dış meselelere ait belgeler, Divan-ı Hümayun defterleri, meclis takrirleri, mazbatalar, kanunlar... v.s. saklanıyordu. Nezaret, bir süre sonra Hazine-i Evrak Müdürlüğü ünvanını almış ve Osmanlı Devletinin sonuna kadar bu isimle devam etmiştir.
1922 senesinde İcra Vekilleri Hey'eti Riyaseti Kalem-i Mahsus Müdüriyetine bağlı, İstanbul'da Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği kuruldu. 1923'te Hazine-i Evrak Mümeyyizliğine çevrildi. 1927'de Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği adı altında Başvekalet müsteşarlığına bağlandı. 1933'ün Mayısında Teşkilat Kanunu gereğince, Ankara'daki Evrak Müdürlüğü ile İstanbul'daki Hazine-i Evrak Müdürlüğü, Başvekalet Evrak ve Hazine-i Evrak Müdürlüğü adı altında birleştirildi. 1937'de Hazine-i Evrak'ın adı Arşiv Dairesi Müdürlüğüne dönüştürüldü. 1943'te Başvekalet Arşiv Umum Müdürlüğü haline çevrildi. 1954 Başbakanlık Kuruluşu Hakkındaki Kanun çerçevesinde Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü kuruldu ve Başbakanlık Merkez Teşkilatı içine alındı. 1976 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına bağlı olarak Cumhuriyet Arşivi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Bu dairenin görevi, Başbakanlıkta Cumhuriyet döneminde biriken evrakın tanzimidir.
Bugün yüz milyonlarca Türkçe ve Osmanlı Devletine ait arşiv malzemesi, Osmanlıdan ayrılan devletlerde kalmıştır. Mesela, Kudüs Françisten Manastırında 2644 Türkçe vesika mevcuttur. Romanya arşivlerinde 210.000 vesika olduğu biliniyor. Bunun yanında milyonlarca vesika çürütülmüş, yakılmıştır.
§
OKKASI 3 KURUŞ 10 PARAYA TÜRK TARİHİ
§ Şahıslardan
kaynaklanan sorumsuzluk ve dikkatsizliğin veya iş bilmeyen ehliyetsiz kişilerin
nasıl büyük kayıplara yol açacağının en bariz örneği de 1931 yılında, dünyanın
hiçbir yerinde eşi benzeri görülmedik bir şekilde ülkemizde yaşanmıştır. İstanbul
Defterdarlığı Maliye Arşivi’nde bulunan askeri, mali, ticari, siyasi, hukuki,
edebi, denizcilik ve bilim tarihimize ait evrakın bir kısmı 1931 yılında konuyu
bilen ve belgelerin değerini takdir edecek yetkili hiçbir şahıs veya müesseseye
danışılmadan sorumsuz, milli kültür ve şuurdan habersiz bir iki kişinin
gayretiyle Bulgaristan’a, okkası 3 kuruş 10 paraya hurda kâğıt olarak
satılmıştır. Satılan belgelerin miktarı 30 ile 50 ton arasındadır.
§ Sultanahmet’teki
Bizans döneminden kalma hapishanede bulunan belgeler, Maliye Bakanlığı’nın emri
ile defterdarlıkta konu ile alakası olmayan iki tapu memurunun üstünkörü incelemeleri
sonucunda, günün maliyesi ile ilgili olamayıp, bir değer taşımadıklarına,
hükümlerinin geçmiş olduğuna karar verilerek ve bir kısmının da boş kâğıt
parçaları olduğu iddia edilerek, kâğıt fabrikalarında hamur haline getirilmesi
maksadıyla Bulgaristan’a gönderilmek üzere Sirkeci’den döke saça vagonlara
doldurulmuş ve gönderilmiştir.
§ Bir
milletin kendi kültürel ve tarihsel mirasını satmak anlamındaki bu facia, olaydan
tesadüfen haberdar olan İbrahim Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet gibi tarihine
ve kültürüne vakıf olan kişilerin gayretiyle kısmen önlenmiştir. İbrahim Hakkı
Konyalı ve Muallim Cevdet’in öncülüğünü yaptığı bir grup aydın, öncelikle
devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye bir telgrafla, yapılan işin büyük bir yanlışlık
ve gaflet olduğunu, evrak satışının Avrupa ilim âlemini hayrete
düşüreceğini, Avrupa’da bile Türkler’in
geçmişinin aydınlatılması için bu vesikalara çok büyük değer verildiğini
bildirmişler. Ve evrakın tarihsel değere sahip olduğunu, bu satışın hemen
durdurulmasını, hiç değilse Bulgaristan’ın ikaz edilip vesikaların kıymetli
olduğunun bildirilmesini ve fabrikalara gönderilmesinin engellenmesini belirten
bir rapor gönderilmiştir.
Anadolu
Selçuklu Devletine başkentlik , Osmanlı devletine ise eyalet merkezliği yaptığı
için Türkiye’nin en zengin arşivine sahip olması gereken, Konya Vilayet Arşivinde
bulunan çok sayıda Osmanlıca belge ve defter yenileri ile birlikte 1987 yılında
76 kamyon olarak SEKA’ya gönderilmiştir.[1]
Yine Konya
Maarif Arşivi ile ilgili yaşanan olaylarda çarpıcıdır. Konya Maarif Arşivine
ait önemli bir defter Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ tarafından bir fotokopicide
bulunmuş ve tutanakla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesine teslim olunmuştur.
Daha sonra Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Konya Bölge Yazma Eserler
Kütüphanesi Müdürlüğünce yapılan çalışmalar neticesinde bu arşiv belgeleri
Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesine devredilmiştir.
Konya Maarif Arşivinden bir
vesika, Defter No: BYEK 66
Yazma
eserlerimiz, muhtevası bakımından da milletimizin güzel ve önemli hasletlerini
dile getiren, dini, kültürel ve sosyal hayatımızın önemli belgeleridir.Bunlar
yok oldukça, ait oldukları devirlere ait bilgi ve belgelerimizde yok oluyor.Bu
kayıpların telâfisi de mümkün değildir. Çünkü özel çalışmalardır, dönüşü
yoktur. Ne yazık ki, bugün dahi Türkiye kütüphanelerinde bulunan "Yazma
Eserlerin" 'basmaların' eksiksiz katalogları yüzde yüz tamamlanmış
değildir. Ancak son iki yıldır özellikle Kültür Ve Turizm Bakanlığına bağlı
kütüphanelerde bu belgelerin korunması bakım ve onarımı dijital ortama
aktarılması araştırıcıya kolaylıklar sağlanması bakımından çok ciddi çalışmalar
yapılmaktadır.
Kültür
değerlerimizin yurtdışına gitmesini önlemek için 18 yy. başında Sadrazam Şehit
Ali Paşa(1667–1716), memleketin kitaplarının dışarıya satılmasını yasaklamıştı.
Fakat hiçbir zaman bu satışların ve kaybolan kültür değerlerimizin önü
kesilemedi. El yazması eserlerimizin en güzel korunacağı yer, Yazma Eserler
Kütüphaneleridir. Babamızdan, dedemizden hatıra diye evlerimizin çatı
katlarında, bodrumlarında, sandıklar içinde kalan pek çok yazma eserlerimiz
vardır. Bunlar oralarda korunamaz, gün be gün de yok olmaktadırlar. Yazma
eserlerimiz devamlı bakım ister.
Cildinin, süslemelerinin
(tezhibinin) ve kitap bloğunun kirden, küften, nemden, kemirici hayvanların
zararlarından, sıcaktan korunması ve yıpranmasının önlenmesi gerekir. Bu
eserlerin en güzel korunacağı yer, en güzel restorasyonunun yapılacağı yer, yazma
eser kütüphaneleridir. Şahıslara satıldığı zaman kitabın âkıbeti bilinmiyor,
bir yerde mânevi sorumlulukta yükleniyoruz. Bu konuda bir hatırayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nin ilk müdürü Lütfi İkiz
Bey, kadim dostu bir sahafın hasta olduğunu duyarak ziyaretine gider bu sahaf
felç olmuş, kıpırdayamayacak halde devamlı acı içinde ağlamaktadır. Ziyarete
gelenlere gözyaşları içinde “yavrularım Allah’ın huzuruna nasıl giderim bu
günahlarımdan nasıl kurtulurum” diye sızlanır, meğer bu sahaf, yabancılara -yasak
olmasına rağmen- eline geçen bazı nâdide el yazması eserleri satarmış.
Bir gün Fransa'da iken kitap
sattığı bir madamla karşılaşır. Madam, bu sahafı ve damadını evine çaya davet
eder, giderler. Şuradan-buradan konuşurken, Madam, duvardan bir resim indirmek
iter; ulaşamayınca, yakınında bulunan dolaptan iki hacimli kitap alır. Ayağının
altına koyar, resmi indirir. Madamın ayağının altına koyduğu bu kitapları
sahafın sattığı nâdide el yazması Kur'an-ı Kerim ve tefsir kitabıdır. Sahaf,
durumu görünce şok geçirir. Gördükleri karşısında dehşete düşmüştür. O anda
şiddetli bir rahatsızlık duyar, hastaneye kaldırırlar, felçtir. Birkaç gün
içinde Türkiye'ye dönerler. Bin bir pişmanlık içindedir. Zavallı sahaf, altı ay
sonra rahmetli olur.
Bu olay bize
ibret olmalı, eserlerimize, dinî, millî ve insanî bir titizlikle, şuurla sahip
çıkmalıyız.
Bir Medeniyeti Çöplerden Toplayan İnsan
Nuri ARLASES
Bey, 1910 doğumlu, hukuk tahsil etmiş. Elli yıl boyunca hiçbirini elden
çıkaramadığı el yazması kitaplarını, fermanları, vakfiyeleri Süleymaniye
Kütüphanesi'ne, zengin işleme koleksiyonunu Topkapı Müzesi'ne, matbu
kitaplarını ve (7000) yedi bin adet fotoğraf koleksiyonunu İRCİCA’YA vermiştir.
Bunun dışında 30–35 adet kitabı da ki bu kitaplar 1909 Yıldız Sarayı Yağmasında
sokaklara çöplere atılan ve buralardan toplanan kitaplardır. Kitapları da Lütfi
İKİZ Bey, sahip çıkması dileğiyle teslim etmiş, bu kitaplar da yaklaşık 2 ay
önce Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır. Bu fedakâr insan “bir
medeniyeti ben çöplerden topladım” diyerek arşivlerimizin geçmişteki hazin
durumunu bize anlatmaktadır.
.
TÜRKİYE'DEKİ ÖNEMLİ
ARŞİVLER
1-Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Bugün Türkiye'de en zengin arşiv, İstanbul-Cağaloğlu'ndaki Başbakanlık Osmanlı Arşividir.
Topkapı Sarayı Arşivinin devamı niteliğinde bulunan İkinci Abdülhamid Hanın Yıldız Sarayı Arşivi de, Osmanlı Arşivinin bir bölümünü meydana getirmektedir. Ayrıca Sultan Abdülaziz Han ve Beşinci Murad Han devirlerine ait malzeme de bulunmaktadır. İmparatorluğun sona ermesi üzerine resmi dairelerin ve kaldırılan dairelerin evrakı da buraya intikal etmiştir. Şu anda 100 milyonun üzerinde tarihi vesika bulunduran Başbakanlık Osmanlı Arşivi yalnız Türkiye'nin değil, Osmanlı İmparatorluğunun sona ermesinden sonra kurulan 20'den fazla devletin de ana arşivi durumundadır. Burada bugün hızlı bir tasnif ve dijitalleştirme faaliyeti sürmektedir.
2-Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi
Tanzimat’tan önce padişahlarla ilgili evrak ve defterlerin, azil ve idam edilen veya mallarına el konulan devlet adamlarının evlerinde bulunan bu gibi belgelerin sarayda saklanması usuldendi. Bu arşivde, en eskisi Orhan Gazi zamanına kadar giden 10.726 defter ve 12.724 vesika vardır.
3-Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi
Ankara'da bulunan bu arşivde 16. yüzyılın son tapu tahrir defterleri ile 1848'den sonraki tapu kayıtları muhafaza edilmektedir.
4-Şer'iyye Sicilleri Arşivi
Şer'i mahkemelerin verdiği dava ve karar defterleriyle, merkezden verilen emirlere ait vesikaları muhafaza etmektedir. 1941'de Adalet Bakanlığı tarafından Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. Ankara'daki Milli Kütüphanede muhafaza edilirken, 2006 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivine gönderilmiştir. Bunların Şer'iyye Sicilleri adıyla katalogları yayınlanmıştır. Ankara'daki şer'iyye sicillerinden başka İstanbul Müftülüğü Şer'iyye Sicilleri Arşivinde de bir kısım şer'iyye sicilleri muhafaza edilmektedir.
Konya, Karaman Şeriyye Sicilleri fotokopi ve dijital kopyaları Konya Bölge Yazma Eserler kütüphanesinde araştırmacıların hizmetine sunulmuştur.
5-Vakıflar Arşivi
Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet gösteren Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde ve Vakıflar Bölge Müdürlükleri bünyesindeki arşivlerde vakıf kayıtları ile ilgili belgeler muhafaza edilmektedir. Bu belgelerin mikrofilm ve dijital ortama aktarılma işlemleri de devam etmektedir.
6-TBMM Arşivi
1920 yılından beri çıkan yasalar, tutanaklar vs. saklanmaktadır.
Ayrıca devlet daireleri, belediyeler, okullar, özel kuruluşlar ve ailelerin arşivleri de vardır.
7- Yazma Eser Kütüphaneleri:
Türkiye genelinde Kültür Ve turizm
Bakanlığı’na bağlı toplam 24 yazma eser kütüphanesi vardır. Türkiye genelinde bu kütüphanelerle birlikte
yaklaşık 300.000 yazma eser, özel şahıslarla birlikte bu rakamın 500.000 olduğu
tahmin edilmektedir.
YAZMA ESER BULUNAN KÜTÜPHANELER VE ESER SAYILARI (2006)
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
* Burdur İl Halk Kütüphanesi’ndeki yazma eserler onarım amacıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
* Nevşehir Hacıbektaş İlçe Halk Kütüphanesi’ndeki eserler dijital ortama aktarılma amacıyla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
KOLEKSİYONLAR
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
11/08/1992
tarih, 2968 sayılı ve 04/07/2000 tarih ve 534 sayılı Bakan Olur'ları
çerçevesinde yazma eser koleksiyonları Milli Kütüphane Başkanlığı, Konya
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesine devredilmiştir. KONYA BÖLGE YAZMA ESERLER KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ
MİLLİ KÜTÜPHANE BAŞKANLIĞINA KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ
İSTANBUL SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİNE DEVREDİLEN YAZMA ESER KÜTÜPHANELERİ
|
TÜRKİYE’DE RESMİ
KURUMLARDA BULUNAN YAZMA ESER SAYILARI
|
||
|
||
Kurum
Adı
|
Birim
Adı |
Yazma
Eser Sayısı |
Başbakanlık
Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı |
Türk Dil
Kurumu Kütüphanesi |
669 |
Türk Tarih
Kurumu Kütüphanesi |
1112 |
|
Atatürk
Kültür Merkezi Kütüphanesi |
26 |
|
|
TOPLAM
|
1807 |
Vakıflar
Genel Müdürlüğü |
Ankara
Bölge Müdürlüğü Kütüphanesi |
834 |
İstanbul
Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi |
122 |
|
İbrahim
Hakkı Konyalı Kütüphanesi |
409 |
|
İzmir-Tire
Necip Paşa Kütüphanesi |
1147 |
|
Ankara
Merkez |
3 |
|
|
TOPLAM |
2515 |
Diyanet
İşleri Başkanlığı |
Kütüphane |
5819 |
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı |
Kütüphane
ve Müzeler Müdürlüğü Atatürk Kitaplığı |
4022 |
Yüksek
Öğretim Kurulu Başkanlığı |
Abant
İzzet Baysal Üniversitesi |
416 |
Afyon
Kocatepe Üniversitesi |
27 |
|
Anadolu
Üniversitesi |
86 |
|
Ankara
Üniversitesi |
16.700 |
|
Çukurova
Üniversitesi |
80 |
|
Dokuz
Eylül Üniversitesi |
475 |
|
Fatih
Üniversitesi |
50 |
|
Harran
Üniversitesi |
1 |
|
İnönü
Üniversitesi |
32 |
|
İstanbul
Üniversitesi |
18.606 |
|
Koç
Üniversitesi |
3 |
|
Marmara
Üniversitesi |
1078 |
|
Sabancı
Üniversitesi |
404 |
|
TOPLAM |
37.958 |
|
Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü |
Resmi
Müzeler |
24867 |
Özel
Müzeler |
5937 |
|
TOPLAM |
30.804 |
|
Milli
Kütüphane |
|
27.258 |
|
|
|
ARŞİVLERİN ÖNEMİ VE GEREKLİLİĞİ
Arşivler
bir ülkenin tapu senedi, bir milletin hüviyet varakası, onun bütün varlığı
hakları ve hususiyetleri ile onu geçmişinden bugüne bugününden yarınlarına
bağlayan dayanağı ve en değerli kültür ve tarih hazinesidirler.
Osmanlı
Devleti’nde, Selçuklular ve diğer Türk devletlerinden gelen eski bir devlet
an’anesi olarak, daha ilk devirlerden itibaren yazılı kayıtların korunduğu,
arşiv fikrinin mevcut olduğu, yok edilmeyerek bugüne kadar muhafaza edilmiş
milyonlarca arşiv belgesinin mevcudiyeti ile anlaşılmaktadır.
Türk-
İslam geleneğinde , devlet işlemlerine ait yazılı belgelerin tamamı, titizlikle
muhafaza edilmiştir. Osmanlı Devleti’nden günümüze intikal eden arşiv
belgelerinin düzenleniş tarzı, muamelata ve geçmiş işlemlere yapılan atıflar,
konuların evveliyatına ait derkenarlar, arşivlere ve kayıtların saklanmasına
verilen önem hakkında şüphesiz yeterli bir fikir vermektedir. Türkiye arşiv
malzemesi bakımından çok büyük zenginliğe sahiptir. Osmanlı Devleti’nden
devralınan, bugün dünyanın en zengin arşiv potansiyeline sahip sayılı
ülkelerden birisi durumundadır.
Arşivin,
bir milletin tarih ve kültür hazinesi olduğunu idrâk eden ecdadımız, bunun
içindir ki, kurduğu arşiv teşkilatına Hazine-i Evrak adını vermiştir.
Türk
milleti ve devleti olarak sahip olduğumuz arşivler, yalnızca ülkemiz için
değil, Avrupa, Orta ve Yakın Doğu, Balkan, Akdeniz ve Arap ülkelerinin tarihleri
için de vazgeçilmez bir önemi hâizdir. Bu itibarla sahip olduğumuz arşiv varlığımız,
milli olduğu kadar milletlerarası bir önem ve değer taşımaktadır.
Osmanlı
arşivleri, paha biçilmez bir vesika hazinesidir. Ancak, böyle bir hazinenin
gerçek değerini kazanması, gerek milletlerarası münasebetlerde, gerekse ilmi
bakımdan onlara dayanan araştırmaların yapılması ve bu araştırmaların
neşredilmesiyle mümkün olacaktır. Bunun ilk şartı ise, Osmanlı arşivlerinin
süratle tasnif edilip, değerlendirilmesidir.
Unutulmamalıdır
ki, Osmanlı-Türk araştırmaları dünya üniversitelerinde belli başlı
disiplinlerden biri haline gelmeye başlamıştır.
Türk
Milletinin tarihi macerasını ortaya koyabilmek için, arşivlerimizdeki otantik
ve orijinal arşiv belgeleri değerlendirilmeye başlanmıştır.
Arşiv
belgelerimizin değerlendirilmesi, bir bakıma vatan coğrafyasının tapusuna
kavuşturulmasıdır.
Arşivlerimiz
Türk Devleti’nin devamlılığını sağlayan temel kuruluşlardan biridir. Milli
tarih ve kültürümüzün, dolayısıyla kimliğimizin gerçek kaynağıdır.
Bugüne
kazandırılacak arşiv belgeleri, bu yüce milletin hukuka, hakka ve ilme
saygısının ve insan sevgisinin delilleri olacaktır.
Arşivler,
ait oldukları milletlerin tarihleri için temel kaynak hüviyetindedir. Zira
toplumların hayatı ile ilgili idari, siyasi, hukuki, askeri, iktisadi, dini,
ilmi, biyografik, teknik ve kültürel konulardaki araştırmalar arşiv belgelerine
dayanmadıkları takdirde eksik kalırlar.
Bu
sebeple arşivlerin en büyük özelliklerinden birisi de toplum bilimlerine
başlangıç ve ilk elden kaynak olmalarıdır. Bundan dolayıdır ki, bir devletin ve
milletin tarihi, arşivlerinde saklıdır. Arşivlerimiz,
tarih araştırmaları için bir odak noktası olmanın ötesinde; yapacağı yayınlar,
düzenleyeceği sergiler ve organize edeceği eğitim faaliyetleri ile de milli tarih
ve kültürümüzün bilinmesinde, dolayısıyla milli kimliğimizin canlı tutulmasında
çok büyük rol oynayan milli müesseselerimizden birisidir.
Bugün mevcut olan arşivlerin çok iyi
korunması bakım ve onarımlarının yapılması gerekmektedir. Bundan daha da önemlisi
mevcut hallerini muhafaza için de gerekli tedbirler alınmalıdır. İyi bir arşiv,
depreme karşı güvenli, yangın tehlikesi bulunmayan, nem ve ısı yönünden
standartlara uygun mekânlar olmalıdır. Bir ülkenin arşiv malzemelerinin korunacağı
yer seçilirken de nemi mutedil olan, deprem kuşağında yer almayan, çıkacak bir
savaş ihtimaline karşı daha emin bölgeler seçilmelidir.
Bunu
destekleyen misallerden birisi de, I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşmiştir.
1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti savaşa girince herhalde İstanbul’u
emniyetli bulmamış olacak ki, Savaşın başlangıcında önemli gördüğü evrakını 208
sandık içinde daha güvenli gördüğü Konya’ya nakletmiştir.
Bu
konuyla ilgili belgelerden öğrendiğimize göre “Amber Reis Camii’nde Sözkonusu
evrakın yangın, rutubet gibi tesirlerden korunarak kesinlikle hiçbir kimse
tarafından açılmasına izin verilmemesi hususunda Konya Valisine çok kesin
emirler verilmiştir. Yaklaşık 1,5 yıl sonra bu evrakın tamamı askeri trenlerle
İstanbul’a gönderilmiştir.
Evrakın Konya’dan tekrar İstanbul’a naklini
gösteren vesika
1915
yılında verilen bu kararla, 1984 yılında açılan Konya Bölge Yazma Eserler
Kütüphanesi’nin aynı düşünceyle açılmasının ne kadar isabetli olduğu da
görülmektedir.
ARŞİVLERİN YOK OLMA SEBEPLERİ
1.
Yangın, deprem,
sel gibi doğal afetler: Yangınlar tarih boyunca arşivlerin en büyük düşmanı
olmuştur. Yanan evrakların telafisi hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Bundan
dolayıdır ki, arşivlerimizde elektrik tesisatları çok sağlam olmalı, içerisinde
sigara içilmemeli, yangın çıkmaması için de her türlü tedbir alınmalıdır.
Depremlerde yine arşivlerin yok olmasına sebep olan tabii afetlerdendir. Bunun
için, önemli arşivlerin bulunduğu yerler depreme dayanıklı olmalı ve yangın
ihtimaline karşı her türlü tedbir alınmalıdır.
Osmanlı arşiv binaları yapılırken, pencereler ve merdivenlerin ahşap
olmamasına dikkat edilmiştir.
2.
İnsanların
sebep olduğu tahribat: Arşiv malzemelerinin yok olmasına ya da yıpranmasına
sebep olan faktörlerden birisi de insanların kötü kullanımıdır. Ayrıca insanların yaptıkları yolsuzlukları
ortadan kaldırmak için arşivlere karşı yok etme girişiminde de bulunduklarına
da tesadüf edilmektedir. Bu tahribatın önlenmesi için en önemli tedbir
arşivlerimizin bir an evvel dijital kopyalarının yapılarak internet üzerinden
araştırmacıların hizmetine sunmak olacaktır. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı
Arşivleri Daire Başkanlığı’nın, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ve Kültür Turizm
Bakanlığı’nın 2006 yılında ciddi gayretlerinin olduğu bilinmektedir.
3.
Savaşlar:
Osmanlı devleti, 19.y.y’ın sonu ile 20.y.y’ın ilk çeyreğinde çok kısa bir
sürede geniş toprakları yitirmiş, özellikle de bizim tarihimizde “93 Harbi”
olarak adlandırılan 1877–1878 Türk-Rus Harbinde Balkan coğrafyasının büyük bir
çoğunluğunu ve Doğu Anadolu’da da Erzurum’a kadar olan topraklarını kaybetmiş,
doğal olarak bu savaş hengâmesinde Osmanlı kayıtları büyük oranda yok edilmiş,
hatta resmi kayıtların düşman eline geçmemesi için bizzat yerel yöneticiler
tarafından imha edildiği kanaati hâsıl olmuştur. Ayrıca, Amerika’nın Irak’taki yaptığı işgalde
de çok sayıda tarihi belge ortadan kaldırılmıştır.
ARŞİV BELGELERİNİN RESTORASYONU
Arşiv
malzemesinin korunması konusunun aktif konservasyon denilen kısmını, sırasıyla
mikroorganizma ve böceklere karşı koruma ve bilahare restorasyon işlemleri
takip ve teşkil eder. Bunlardan restorasyon, biyolojik, fiziki, kimyevi,
mekanik veya diğer tahrip unsurlarından biri veya birkaçı sebebiyle tahribe
uğramış arşiv malzemesinin, aslına uygun bir şekilde korunmasını sağlamak
maksadıyla materyal olarak yapılan tamirattır.
Arşivcilikte restorasyon, değişik türdeki arşiv belgelerine
tatbik edilen değişik teknik ve metodları ihtiva etmektedir.
Arşivlerimizde
bulunan belgelerin aşağı yukarı tamamına yakın bir bölümü, kâğıt belgelerden
meydana gelmiştir.
Osmanlı dönemine ait belgelerin büyük bir bölümü, bu manada
hasta olup, restorasyona muhtaçtır.
Osmanlı
dönemi arşiv belgelerinde, biyolojik unsurların tahribi neticesi, leke ve
küflenme çok sıkça görülmektedir. Ayrıca rutubetten meydana gelen ufalanma ve
dökülmelere de rastlanmaktadır.
Böcekler
ve kemiriciler tarafından yenmiş, kemirilmiş bu döneme ait çok sayıda belge,
arşivlerimizi doldurmaktadır.
En önemlisi, arşivlerimize,
günümüz restorasyon teknikleri ve anlayışı girmediği gibi, bu sahada yetişmiş
yeterli sayıda restoratör de bulunmamaktadır.
Arşivlerin değerlendirilebilmesi,
ancak arşivlerin istifadeye sunulabilmesi ile mümkündür. Arşivlerden gerek
bizlerin, gerekse gelecek nesillerin istifade edebilmeleri ise, ancak arşiv
malzemesinin sağlıklı bir şekilde korunması ve tahrip olanların da restore
edilmesi ile mümkün olacaktır.
Arşivlerde yapılan araştırma ve
çalışmaların milletlerarası sempozyum, kongre, “kurs ve çeşitli yayınlar vasıtasıyla
ilgililere duyurulması ve bilgi alış-verişi sayesinde konuya olan ilgi, çalışma
temposu ve yeni metotların geliştirilmesi hız kazanmıştır.
Önceleri sadece
tarihi arşiv malzemesinin korunmasına yönelik olan araştırma çalışmaları, günümüzdeki
araştırmaların da ilâvesi ile yeni ve daha büyük bir boyut kazanmıştır.
Çalışmaların gelecek yıllarda artan bir tempo ile devam edeceği şüphesizdir.
Arşivciliğin
diğer hizmetlerinde olduğu gibi, konservasyon hizmetlerinin de, bu konuda
eğitim görmüş, konunun metot ve tekniklerine vakıf, mesleğini seven, sabırlı ve
kabiliyetli kişilerce yürütülmesi gerekir. Bu özelliklere sahip personelin
başarılı olabilmesi için, malzemenin sağlıklı bir şekilde muhafaza
edilebilmesini mümkün kılacak bina, araç, gereç, teknolojik imkânlar ile tahrip
olan arşiv malzemesine gereken restorasyonun yapılmasına imkân sağlayacak
malzeme, cihaz ve aletler mevcut olmalıdır. Bütün bunların yanı sıra, kamu veya
özel kurum ve kuruluşların her kademedeki yöneticileri de dâhil olmak üzere, ilgili
personelin arşiv hizmetlerinin önemini kavramış ve arşiv malzemesini korumanın
şuuruna vâkıf olması gerekir.
Arşiv
malzemesinin korunması ve restorasyonu, maalesef ülkemizde en çok ihmal edilmiş
konulardan biridir, bununla ilgili metot ve teknikler de yukarıda ifade
edildiği gibi az bilinmektedir.
Konu ile ilgili
doğrudan araştırma yapan bir müessese olmadığı gibi, bu konudaki Türkçe kaynaklar
da çok sınırlıdır. Ancak konuya ilginin her geçen gün arttığını ve sınırlı da
olsa ülkemizde yeni uygulama alanları bulan bir uzmanlık dalı haline geldiğini
memnuniyetle ifade etmek gerekir.
Türkiye
Cumhuriyeti’ne Osmanlı Devleti’nden miras kalan arşiv malzemesi, uzun yıllar
günümüz arşivcilik anlayışı ile bağdaşmayan ve arşiv malzemesine zarar
verebilecek tahrip unsurlarına karşı mücehhez olmayan mahallerde muhafaza
edildiği için, yarıdan fazlası maalesef tahrip olmuş durumdadır ve restore
edilmesi gerekmektedir.
Konya
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Konya Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon
Araştırma Merkezi
KAYNAKÇA :
-
Bulgaristan’daki Osmanlı Evrakı-İstanbul-Başbakanlığın
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1994-XXIII, 230 s-(T.C.Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı)
-
Bulgaristan’a satılan evrak ve Cumhuriyet dönemi arşiv
çalışmaları-Ankara:Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1993-XXXV, 604
s.-(T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Arşivi Daire
Başkanlığı)
-
I. Milli Arşiv Şurası
( Tebliğler – Tartışmalar ) 20-21 Nisan 1998 Ankara
-
Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Belge Türleri, Padişah
el Yazıları ve Belge Restorasyonu, DAGM, İstanbul, 1997
- Arşiv ve Arşivcilik
Bilgileri, İsmet Binark
[1] Yusuf Küçükdağ “Mahalli
Arşivlerin Kurulması” I. Milli Arşiv Şurası “Tebliğler Tartışmalar” 1998,
Ankara
Yorumlar