ŞEYHİ EKBER, MUHYİDDİN İBN ARABÎ ‘NİN FÜTÜHATI MEKKİYE İSİMLİ ESERİNDEN HİKMETLER
Hüsamettin Sönmez
Ekrem Demirli tarafından tercüme edilip
Litera Yayıncılık tarafında basılan nüshadan alınmıştır. Rakamlar cilt ve sahife
numaralarını gösterir
1-137
Fütühat'ı yazmaya başlaması
Müşahede
ettiğim şeyleri bazı seçkinlere bildirdim. Onlara kendimden
bulduğum şeyi anlattım. Artık ben
bereketli bir bahçe, toplayıcı meyveyim! Örtülerimi kaldır, satırlarımın
içerdiği şeyi oku. Ben de örtülerini kaldırdım, satırlarını düşündüm.
1-106
|
||||||||||
birlik çokluk
|
||||||||||
"Allah var idi ve O'nunla beraber
başka bir şey yoktu” denilen şey, zat değil,
|
||||||||||
Ulûhiyettir. Çünkü zat için ilâhî ilimde
sabit her hüküm, Ulûhiyet hakkındadır.
|
||||||||||
Ulûhiyet bir takım bağlantılar, izafetler
ve olumsuzlamalardır. O halde çokluk
|
||||||||||
hakikatte değil, bağlantılardaki
çokluktur (ki onlar Ulûhiyetin hükümlerindendir).
|
1-170
|
||||||||||
Bütün sayılar birdir
|
||||||||||
Birlik halinde ve ayrıntılı olarak,
varlığa her baktığında, birin sayılara eşlik etmesi
|
||||||||||
gibi, tevhidin varlığa eşlik ettiğini ve
ondan asla ayrılmadığını görürsün. Çünkü iki,
|
||||||||||
bir sayısına benzeri (bir) eklenmediği
sürece asla var olamaz. Üç ikiye bir ilave
|
||||||||||
edilmediği sürece, var olamaz. Sonsuza
kadar, bütün sayılar böyledir. Binaenaleyh bir
|
||||||||||
sayı değildir, sayının aynıdır. Başka
bir ifadeye sayı birle ortaya çıkar.
|
||||||||||
Bütün sayılar birdir. Binden bir çıksa hiç kuşkusuz binin adı ve
hakikati yok olur.
|
||||||||||
Geride başka bir hakikat kalırdı ki, o
da dokuz yüz doksan dokuzdur. ../..
|
||||||||||
Şu halde her hangi bir şeyden bir
çıkarsa o şey yok olur; bir bulunursa var olur. İşte
|
||||||||||
tevhit de böyledir. Onun hakikati,
"Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir
|
||||||||||
Hadid 4"
ifadesinde dile getirildi.
|
1-119
|
||||||||||
Âlemin Allah ile irtibatı
|
||||||||||
Âlemin
Allah ile irtibatı mümkünün zorunlu ile, yaratılmışın Yaratan ile irtibatıdır.
|
||||||||||
Âlemin ezelde bir varlık mertebesi
yoktu. Çünkü varlık özü gereği Zorunlu ‘ya aittir.
|
||||||||||
Zorunlu ise Allah'tır. Alem ister mevcut
ister yok olsun, O'nunla beraber başka bir
|
||||||||||
şey yoktur.
|
||||||||||
1-122
|
||||||||||
Allah’ı bilmemiz - bilinen sensin
|
||||||||||
Mümkünlerin en bilgilisi, Yaratıcısını sadece O'nun açısından
bilendir: Söz konusu
|
||||||||||
kimse nefsini ve kendisinden var olduğu
kimseyi bilir. Bundan başka bir şeyi bilmesi
|
||||||||||
geçerli değildir. Çünkü bir şeyi bilmek
onu kuşatmaya ve onu tüketmeye imkân verir.
|
||||||||||
Böyle bir şey ise ilahi katta
imkânsızdır. O halde O'nu bilmek imkânsızdır. O'ndan
|
||||||||||
bilmek de (kısmi bilgi) geçerli
değildir, çünkü parçalara bölünemez. Şu halde sadece
|
||||||||||
O'ndan olan şey hakkında bilgi söz
konusu olabilir. O'ndan olan şey ise sensin.
|
||||||||||
O halde bilinen sensin.
|
||||||||||
….
|
||||||||||
O'nu bilseydin O olmazdı. O seni bilmeseydi sen olmazdın. Binaenaleyh
Allah,
|
||||||||||
bilgisiyle seni var etmiş, sen de
acizliğinle O'na ibadet etmişsindir. Dolayısıyla O
|
||||||||||
O'dur, O'na aittir, sana değil. Sen de
sensin, kendine aitsin ve O'na aitsin. Şu halde
|
||||||||||
sen, O'nunla irtibatlısın, tersi değil.
|
||||||||||
Genel anlamda daire noktayla irtibatlıdır ve fakat nokta aynı anlamda
daireyle
|
||||||||||
irtibatlı değildir.
|
9-271
|
||||||||||
Hakkın bilinmesi –Mükaşefe
|
||||||||||
Bilmelisin ki, Hak kendiliğinde
bilinmeyecek kadar yüce ve mütealdir. Fakat O eşyada
|
||||||||||
bilinir. Öyleyse mükaşefe, Hak ‘kın
eşyada bilinmesinin sebebidir ve eşya Hak
|
||||||||||
üzerinde örtü gibidir. Örtüler kalktığında
ise, ardında bulunan şey keşfedilir. Böylece
|
||||||||||
mükaşefe meydana gelir. Keşif sahibi,
Hakkı eşyada keşf yoluyla bilir. Bu durum
|
||||||||||
Hz. Peygamber'in ardından arkasındakini
görmesine benzer.
|
1-263
|
||||||||||
ihsana hazırlan
|
||||||||||
Allah'ı düşünce ve teorik araştırma
yönünden aklıyla bilmek isteyen, şaşırmıştır.
|
||||||||||
Yapması gereken, Allah'ın bu konuda
ihsan edeceği şey için hazırlanmak olmalıdır.
|
1-364
|
||||||||||
Galu Bela Sırrı
|
||||||||||
Ne garip! Allah Âdem'in sırtından
zürriyetini alıp onları kendilerine karşı tanık
|
||||||||||
tuttuğunda, tefekkürleriyle mi evet (Sen
bizim Rabbimizsin) demişlerdi? Hayır! Yemin
|
||||||||||
olsun ki, hayır! Bellerinden alıp onlara
bu tanıklığı yaptırırken insanların evet demesi
|
||||||||||
Hakkın bir ihsanı ve lütfuydu. Fakat
onlar, Allah'ı bilmede müfekkire gücüne
|
||||||||||
döndüklerinde ise Allah'ı bilmede tek
bir yargıda dahi birleşmemiş, her grup bir yöne
|
||||||||||
gitmiş, en korunmuş ilahi mertebe
hakkında görüşler çoğalmış, fikir mensupları Allah
|
||||||||||
hakkında olabildiğince cüretli
davranmıştır. Bütün bunlar, Allah'ın insanda fikir gücünü
|
||||||||||
yaratmasının yol açtığını söylediğimiz
sınamadan kaynaklanır.
|
1-114
|
||||||||
Kötülük - günah-itaat / yaratılmamıştır
|
||||||||
Allah teâlâ kötülüğü emretmediği gibi, aynı şekilde, onu dilememiştir.
Fakat
|
||||||||
onun varlığına hükmetmiş ve onu
belirlemiştir. Allah'ın onu dilememiş olmasını şöyle
|
||||||||
açıklayabiliriz: Bir şeyin kötülük
olması, o şeyin kendi hakikati değil, Allah'ın ondaki
|
||||||||
hükmüdür. Allah'ın eşyadaki hükmü
yaratılmış değildir. Üzerinde yaratmanın
|
||||||||
gerçekleşmediği şey ise irade edilmiş
olamaz.
|
||||||||
İtaat hakkında da aynı durum vardır diye karşı görüş ileri sürülürse
biz bu
|
||||||||
iddiayı kabul ederiz ve şöyle deriz:
İtaatin irade edilmesi, aklen değil vahiyle
|
||||||||
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla siz de
kötülük hakkında aynı durumu kabul ediniz. Biz,
|
||||||||
araz olmalarına rağmen, amellerin
tartılmasını ve suretlerinin varlığını kabul
|
||||||||
ettiğimiz gibi onu inanarak kabul
etmekteyiz. O halde, delil bunu gerektirdiği için bu
|
||||||||
durum vardığımız görüşe zarar vermez.
|
||||||||
1-363
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İnsanın en büyük imtihanı
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Şu var ki Allah insanı yaratıklarından
hiç kimsenin denenmediği bir imtihanla
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
denemiştir. Bunun nedeni, imtihandaki
başarısına göre ya onu mutlu kılmak ya da
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
bedbaht yapmaktır. Bu meyanda Allah'ın
insanı denediği imtihanlardan biri, onda
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
fikir diye isimlendirilen bir güç
yaratması ve söz konusu kuvveti akıl diye
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
isimlendirilen başka bir gücün
hizmetkarı yapmasıdır. Allah, fikrin efendisi olmakla
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
beraber, aklı fikrin verdiği şeyi almaya
mecbur etmiştir. Fikir kuvveti için ise sadece
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
hayal gücünde bir imkan yaratmış, hayal
gücünü de duyu gücünün verilerini toplayan
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
bir mahal yapmış, bu mahal için
musavvire (tasvir eden güç) denilen bir güç
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
yaratmıştır.
|
1-358
|
||||||||||
Esma ile ahlaklanma - Yeryüzünde halifelik
|
||||||||||
Allah kendisini isimlendirmiş olduğu her
bir isimde, insanın ahlaklanabileceği bir pay
|
||||||||||
belirlemiştir. İnsan kendisine yaraşır
bir tarzda onunla alemde gözükür. Bu nedenle
|
||||||||||
bazı kimseler, "Allah Âdem'i
suretine göre yaratmıştır" hadisini bu anlamda
|
||||||||||
yorumlamıştır. Allah, Âdem'i yeryüzünde
halifesi olarak yerleştirmiştir. Çünkü yeryüzü
|
||||||||||
yüce âlemin aksine, başkalaşma ve halden
hale dönüşme âlemidir. Böylelikle,
|
||||||||||
sakinlerinde de yeryüzü âleminde meydana
gelen değişmeler gibi hükümler ortaya
|
||||||||||
çıkar. Bu nedenle bütün ilahi isimlerin hükmü ortaya
çıkar. İşte bu nedenle Âdem,
|
||||||||||
gökte ya da cennette değil yeryüzünde
halife olmuştur.
|
1-287
|
||||||||||
kul efendinin aynıdır
|
||||||||||
İsim isimlendirilenin aynı olduğu gibi,
kul da efendinin aynıdır. 'Allah karşısında
|
||||||||||
tevazu göstereni Allah yükseltir'. Sahih
bir rivayette ise Hak ‘kın kulun eli, ayağı,
|
||||||||||
dili, görmesi ve duyması olacağı
bildirilmiştir.
|
Yorumlar