TARİHTE BÜYÜK DEĞİŞİMLER

Mustafa USLU



Tarih ilmi, her ne kadar mâziyle ilgilense de asıl maksadı geleceğe ışık tutmak ve yön vermektir.  Geçmişte kurulmuş olan büyük devletler ve medeniyetlere bakıldığında başarılarının altında, tecrübeler hazinesi olan tarihten yararlanmaları yatmaktadır. Çünkü geçmişte yaşamış olan toplum, devlet ve medeniyetlerin yükseliş, gerileme ve çöküş sırları bu gizemli bilimin derinliklerinde bulunmaktadır. Tarihin bu tecrübelerinden yararlanmak ve onu kılavuz edinmek ise istikameti doğru olan bir yolda koşar adımlarla ilerlemekten gayri bir şey olmayacaktır. Ancak yine de tarihe, “her tarih, kesin tarihtir” demeden, sorgulamalı bir bakışla yaklaşılmalıdır.
Her geçen gün yırtılan takvim yapraklarıyla yaşlanan zamanın, bünyesinde de değişim ve dönüşüm kaçınılmaz olmuştur. Tarihteki değişim ve dönüşümlere en büyük örnek ise zihni değişimlerdir. Önemli olan, bu değişim ve dönüşümlerin hangi kanallarla gerçekleşmiş olduğudur. Tabandan tavana olan ve sağlam adımlarla ilerleyen bir gelişim mi? Yoksa tepeden indirme bir yöntemle gerçekleştirilen değişim mi?
Ne yazık ki, bizler tepeden inme değişimlere mazur kalmış tarih öğrencileriyiz. Çünkü günümüzde ki tarih kitapları, belirli bir politikanın ürünü olarak önümüze sürülmektedir. Nitekim ilkokuldan üniversite eğitimine kadar okutulan Yakın Tarih (Cumhuriyet Tarihi) kitaplarına bakıldığında bile içeriğin değişmediği, sorgulamacı bir bakışın gelişmediği ve sadece seneden seneye dillerinin ağırlaştırılğı kitaplar görülmektedir. Tarihin babası olarak Herodot’un bilinmesi bile tepeden inme tarihe en büyük örnek olacaktır. Çünkü bu anlayış, tarih ilmini kısa bir zaman dilimiyle sınırlamak demektir. Peki, bu Herodot’tan önceki tarih bilimcilerini yok saymak değil midir? Yine, skolastik düşünce zamanlarında kilise odalarında din adamlarının yazdığı, kilisenin mührünün basıldığı ve bu şekilde itiraz bile edilemeyen, sorgulanamayan tarih kitaplarını nereye koyacağız?
Bir başka indirgemeci değişim ve dönüşüm ise, Dünya tarihine hep Londra ve Paris’ten bakılmış olmasıdır. Bu durum olaylara tek pencereden ve taraflı bakmamıza sebep olmuş ve böylelikle bizlerin yaptığı da tarih bilimi olmaktan çıkıp politikaya dönüşmüştür. Batının bizlere öğretmeye çalıştığı, ilerlemeci bir tarih anlayışı vardır. Bu anlayışa göre ilerleyen tarihle birlikte toplumlar, devletler ve medeniyetler her zaman bir ilerleme ve gelişme içerisindedir. Bu anlayış, insanlarda kendinden önceki kuşağın daha az medeniyete sahip olduğu kanısını uyandırmaya çalışır. Ancak tarihe bakıldığında, bir Mısır-Hitit arasında imzalanan anlaşmanın içerisinde “Tarım ve altın ticareti yapabiliriz. Ayrıca benim toprağım senin toprağın, senin soyun benim soyumdur” maddesinin geçmesi, 21.yy da olmamıza rağmen asırlar önceki medeniyete ne kadar uzak olduğumuzu bizlere göstermektedir.
Tarih biliminde yapılan üç hata bulunmaktadır.
·         Tarihle gerektiğinden fazla övünmek
·         Tarihe gerektiğinden fazla takılıp kalmak
·         Tarihte geçen değer yargılarına gereğinden fazla boğulmak
Sürekli geçmiş başarılarla inşa edilmiş bir tarih bilgisinden gerekli dersi çıkaramayız. Geçmişteki hatalarımızı göremez ve böylelikle geleceğimize dair doğru adımlar atamaz, tökezleriz. Tarihi olduğu gibi kabul etmemeli, eleştirel yaklaşmalı ve sorgulamalıyız. Yine geçmişe fazla takılı kalıp bugünü unutmamalı ve günün şartlarına göre gerek ekonomik, gerek siyasal ve sosyal hayatımıza önem göstermeli, günü iyi kullanmayı bilmeliyiz.


Yorumlar

Popüler Yayınlar