ABLA VE DOSTLARININ DİLİYLE AHMET DAVUTOĞLU
Bir beşer olarak Ahmet Davutoğlu kimdir? Sorusuna akraba ve dostlarından cevap aradık.
Torosların zirvesinde Tıbbi Türkmen
kasabası kasabası.. Baba Mehmet Davutoğlu ticaretle uğraşan ilme ve öğrenmeye
önem veren Anadolu insanıdır. Eşi Meymune Hanım Konya’nın insanı saran
güzelliği barındırmakla kalmayıp iki kız çocuğundan sonra bu Taşkent
kasabasında muhabbetli aileye 1959 yılının şubat ayında bir de erkek evlat
verir ve adını Ahmet koyarlar. Anadolu’nun bu samimi kasabası Ahmet Davutoğlu
kimliğini kazandıran en önemli mekan. Davutoğlu ailesi Meymune hanımın
vefatından 1 yıl sonra İstanbul’a yerleşir. Eğitiminin ilk 4 yıl süresini Hacı
Süleyman Bey ilkokulunda geçer bu dönemde Kuran-ı Kerim dersleri de almaya
başlar. Bahçelievler’e taşınınca ilkokulu orda bitirir. Oğlunla ordu, kızınla
oba olasın koç koç oğlanlar ardına düşe dünyalar ayaklarına gele herkes sana
akıl danışa. Dualarıyla büyür
12 yaşında yazdığı kompozisyon yıllar
sonra hocası aracılığıyla babasına gönderildiğinde Ahmet’in büyüyünce ne
olacaksın sorusuna verdiği cevap şaşırtmaz; ben ne olursam olayım ülkeme
milletime faydalı bir insan olayım.
Türk ve Alman öğretmenlerin bir arada
olduğu İstanbul erkek lisesindedir artık. Okumayı çok seven Davutoğlu’nun öyle
ki bu özellik hocalık ünvanını kazandırır ona 1977 liseyi birincilikle bitirir.
Ardından Boğaziçi Üniversitesinin yeni başlatılan çap uygulamasını birincilikle
bitirir, siyaset bilim ve ekonomi bölümünü 1984 yılında mezun olur. Aynı yıl
Kamu yönetiminde yüksek lisansa başlayan Davutoğlu eşi Sare Hanımla tanışır ve
evlenir. Aile apartmanına gelin gelen Sare Hanım bu aileyi dört evlat verir
siyaset bölümü ve uluslararası ilişkiler bölümünde doktorasını yaptıktan sonra
1990 yılında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi yardımcı doçent olarak
çalışmaya başlar ve ailesi ile oraya yerleşir. Malezyeda üniviersite siyaset
bilimi ve ekonomik bölümünü kurarak 1993
yılında bu bölümün başkanlığını yürütür ve doçent ünvanını alır. 1995-1998 yılları
Marmara üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünde göreve başlar. Doğulu bir
akademisyen olmayı, batılı bir akademisyen olmaya tercih eder Davutoğlu. 1999
yılında Beykent Üniversitesi Prof. Dr. olarak görevine devam eder.
“Onur ve gurur
kaynağımız, başbakanımızınız canım kardeşim Ahmet Davutoğlu;
Ablam 10, ben 6, Ahmet 4, küçük kardeşim 2
yaşında iken annemizin vefatı ile başlayan bir hayat öykümüz var. Annemiz
Taşkent’te çok sevilen, merhametli hayat dolu bir insanmış. Ben ve Ahmet küçük
olduğumuz için annemizi hatırlamıyoruz ama Taşkent’te onunla yaşayan insanlar
büyük bir övgü ile bahsederler. Bir sene sonra babam, ikinci annem ile evlenir
ve biz akabinde İstanbul’a taşınırız. İstanbul’da Fatih semtine yerleşiriz.
Evimiz, Gelenbevi Ortaokulun tam karşısında, Fatih camiine çok yakındı.
Çocukluğumuz bu okulun bahçesinde, caminin avlusunda oynayarak geçti. Fatih’te
Hacı Süleyman Bey ilkokulda önce ben, daha sonra da Ahmet öğrenim hayatına
başladı. Babam ilkokul mezunu olmasına rağmen çok ileri görüşlü, sosyal bir
insandı ve bizim eğitimimizi en iyi şekilde tamamlamamız için elinden geleni
yapardı. Okula başlamamızdan bir sene sonra, okul Aile Birliği Başkanı olarak
okulumuzda görev almıştı. Öğretmenlerimiz ile çok samimi iletişimi vardı,
sürekli derslerimizi ve aldığımız notları takip eder, eksiklerimizi
tamamlamamız için gayret gösterirdi. Yaz tatilinde de bize yakın olan başka bir
caminin hocasından özel olarak Kurân-ı Kerim eğitimi alırdık. Hocamızla da
halen görüşür ziyaretine gideriz. Ahmet, daha bu çağlarda ilken çok akıllı ve
başaralı idi; dersleri hemen anlar, yorum yapar, pratik cevaplar verirdi.
Bizim ikimizin
arasında yaş farkı az olduğu için hem kardeş, hem arkadaştık; bu halen aynı
şekilde devam etmektedir. Daha sonra Fatih’ten Bahçelievler’e taşındık. Babam
ve amcamın ortak toptan tuhafiye üzerine işyerleri vardı. İşleri çok da iyi
gidiyordu. Bahçelievler’de karşılıklı iki daire villa ev satın aldılar. Bu
arada dedemizi kaybetmiştik, babaannemiz bizim yanımızda kalırdı. Yazında
Taşkent’e gider orada kışlık özel yiyecekler hazırlardı. Sonbahar ’da onun
gelmesini dört gözle beklerdik.
Babaannemiz
Taşkent’te Hacı kızı diye anılan çok muhterem ve ağzı dualı bir insandı, her gün
sabah okula giderken babaannemiz elini muhakkak öperdik. Hepimize dua ederdi.
Ama Ahmet onun için çok özeldi ve duası da çok özel olurdu. “ Oğlunla ordu,
kızınla oba olasın, koç koç oğlanlar ardına düşe. Dünyalar ayağına gele herkes
sana akıl danışa Ahmedim” diye her gün dua ederdi. Şimdi de bu duanın kabul
edildiği gayet net bir şekilde görülüyor.
Ahmet ilkokulu
bitirince o zaman zaten yoktu dershaneye dahi gitmeden kendisi Anadolu Lisesi
imtihanına girdi ve İstanbul Erkek Lisesini kazandı. Bütün hocaları Alman olan
bu liseyi kazanmakta, okumakta çok zordu.
Ama zoru şimdiki gibi başaran kardeşim o zaman da gayet rahat bir
şekilde de başardı. Yazısı ve resmi pek güzel değildi onun da çözümü bendeydi
ben yazılarını temize çekerdim, resimlerini yapardım.
Bu arada
ikinci annemizden de 3. kız kardeşimiz dünyaya geldi. Biz hiç bir zaman iki
anneden kardeş olduğumuzu hem kendi içimizde hem de dış dünyaya hiç
hissetmedik, hissettirmedik. Babam aile içinde de dışında da sevgi dolu, birleştirici
ve çok yapıcı bir insandı. Biz de 7 kardeş bu şekilde büyüdük, halende öyle
devam ediyoruz. Ahmet, Bakan olup hayatı doğru yazılması gerekmeseydi bu böyle
devam edecekti. Ayrı anneden kardeş olduğumuz bilinmeyecekti.
Zihnimde kalan
en büyük hatırası: Ben liseyi bitirip üniversiteye sınavına beraber gitmiştik. Sınav o zaman iki aşamalı
oluyordu ara iznimde beraber Ahmed’in ilkokul öğretmenine ziyarete gitmiş
onunla sohbet etmiştik. Ben üniversite sınavında çok istediğim bir bölümü
kazanmıştım. Bekleme aşamasında evlenip Konya’ya yerleşmiştim. Kardeşim her
zaman “hayatımın en zor günüydü arkandan çok ağlamıştım” der.
Ahmet lise
hayatından sonra Boğaziçi Üniversitesini kazanır. Uluslararası ilişkiler ve
Siyaset Bilimini beraber okuyup başaralı bir şekilde bitiren ilk öğrenci olur.
En büyük hayali,
okumayı çok sevdiği in “hoca” olup öğrencilere ders anlatmaktır. Bunda da çok
başarılı olur kısa zamanda Profesör olur, ama önüne yeni kurulan “AK PARTİ” YE
GİRMESİ ISRARLA İSTENİR. İstek çok olunca, dayanamaz hem hocalığıma devam
edeyim, hem de danışmanınız olayım diyerek çözüm bulur. İleriki safhalarda
hocalığını yapamaz hale gelir ve Allah onu adım adım siyasete girmesini nasip
eder. Önce bakan şimdi de Başbakan olur. Artık Başbakanımız ve eşi Sare Hanım
“Madem Allah bize bu kutsal görevi nasip etti, bu vazifemizi en iyi şekilde
yapmak bizim borcumuzdur” derler. Çünkü eşi Sare Hanım gelinimiz eşinin arkasında
tam destek veren, çocuklarını mükemmel büyüten aile etrafına sahip çıkan
hepimizin herkesin çok sevdiği bir kişidir ve onun desteği her zaman güç vermiştir.
Bundan sonra da verecektir.
Şu anda
karşılaştığım insanlar, aldığım telefonlar çok mutlu gururlu olduğu yönünde ve
herkes mutluluktan ağlıyor. Biz zaten ailesi olarak, her zaman onunla gurur
duyduk.
Türkiye’nin,
dünyanın, ailesinin, duası arkasında oldukça inşallah çok güzel hizmetlere imza
atacak insanların, insanlığın umudu olmaya devam edecektir. CANIM KARDEŞİM.” Bu
sözler karşısında bize sadece “ Âmin” demek düşüyor.
Dostlarının
diliyle bir beşer olarak Ahmet Davutoğlu:
Ona göre koltuk, makam, bakanlık
geçici; hocalık ise bakidir. Başarılar elde etmesi değiştirmemiştir onu. O
sofrasında kuru ekmekle bulamaç çorbası isteyen tevazu sahibi hocadır.
1994’ün sonları, 1995’in başları Malezya’dan
geldiğinde Konya’da ilk konferansı Fuar Kültür Merkezin de verir. Stratejik derinliğin anlatıldığı
konferansıyla Konya’ya Baktığımızda aidiyet duygusuyla bu program gerçekleşir. Bunu ailesine aidiyet,
ilçesine aidiyet, şehrine Konya’ya aidiyet kendi kültürümüze kendi
değerlerimize aidiyet bunu her zaman her alanda görebilirisiniz. Birinci
sıradaki özelliklerinden; ne zaman fırsat bulsa tabiri caizse eli kanda olsa
Konya’ya gelir. Taşkent’e uğrar ve buradaki mezarlıktaki yakınlarını ve Hacı Fettah mezarlığındaki annesini mezarını
ziyaret eder.
Sayın Başbakanımızın güven
oylamasından üç gün önce, güven oylaması olur olmaz Konya’ya geleceği haberi
ulaşır. İl Başkanı Ahmet Sorgun : “Sayın
Başbakanım, bir sonraki ki hafta gelinde iyi bir hazırlık yapalım daha coşkulu
daha kalabalıkla buluşturalım der. Söylediği şey aynen şöyledir: Ben söz verdim,
güven oylaması olur olmaz ilk gideceğim yer Konya’dır. Eğer arada mecbur
kalırım başka bir yere gidersem bu sözü yemiş olurum “ der.
Mütevaziliği bir başka özelliğidir. Gerçekten
dünyaca tanınan o küçük dev adam o akademik unvanları ödüllerin sahibi hiç o
değil gibidir. Büyük insanlar meyveli
ağaca benzerler, meyve artıkça olgunlaştıkça dalları yere eğilir ve insanlar istifade
eder.
Ahmet Sorgun bir hatırasını söyle
naklediyor: Sayın Başbakanımız: Çok mütevazi bir insan. Böyle olunca birlikte
olduğu insanı hiç yormaz, bedenen yorulursunuz kendisiyle ama zihniniz
dinlenir. Örnek veriyim 2011 seçimleri gereği Akşehir’deyiz miting ve ya
toplantı yaptık. Yukarda Hıdırlık’a çıkacağız yemeğe bakan geliyor olunca yolu
kesmişler, araçları salmıyorlar. Gelin damat geliyor arabaları bırakmış yürüyorlar.
Bizde araçtayız bakanla. görümcelerden biri serzenişte bulunuyordu; “Bakan
geliyor diye. Bizim arabalarımızı almadılar yürümek zorunda kaldık .” diye homurdanıyordu.
Bizde duyduk. Damat bakanın yanına bindi, gelin hanım öne bindi. Durumdan rahatsızlığını dile getiren Görümce
tanıdıklarını telefonla aradı; koşun, gelin bakan arabasına bindi, bizde
fotoğraf çekinelim. Hemen 2 dakika önceki havaya bakın 2 dakika sonraki havaya
bakın. Sonra hepsi yukarı geldiler yukarıdaki yemek yenen mekana bakan beyle fotoğraf
çekindiler.
Bir diğer özelliği bilgeliği yani bu
ülkenin, bu toprakların yetiştirdiği hem doğuyu hem batıyı bilen, gerçekten
nadir insanlardan daha en son 10 ağustosta cumhurbaşkanlığı oyunu kullandı.
Ankaraya geçerken bilim merkezinde grup vardı.
Amerika’da Hamza Yusuf diye bilim adamı var her yıl dünyanın bir ülkesinde
öğrencilerini topluyor rıhle diye bir grupları var. Bilim grubu 20 gün 1 ay kadar kalıyorlar. Hem klasik
eserlerimizi mevcut şartlarda tabiri caizse kendi değerlerimizi asrın idrakine söyletmeye
çalışan biri olarak gördüm. Sayın Başbakanımızdan bir ders yapmalarını
istediler. 1,5 saat çaplı entelektüel insanlığın başından alıp bugüne kadar
getirdi. Dinleyiciler sinek uçsa duyulacak şekilde hayranlıkla takip ettiler orada
başka Davutoğlu görüyorsunuz.
Yorulmak nedir? Bilmeyen bir enerjiye
sahiptir. Gazeteci Kendisine sorar: Bu kadar yorgunken önemli telefon görüşmesi
yapmanız gerekirse ne yaparsınız? Cevap manidardır;
“ Ben o zaman vücudumdan talepte bulunurum bana 2 saat kadar daha mühlet ver.
Bunu Cenab-ı Hak lütfediyor bedenim bunu bana verir” der. Siz kendinizi nasıl
formatlarsınız öyle. Elhamdülillah bitmek tükenmek bilmeyen enerji söz konusudur.
Allah zaman içinde zaman yaratandır. Zamanın bereketi böyle ortaya çıkıyor.
Feraset sahibi İlkokul öğretmeni Müzeyyen Kızanlıklı kendisinden ‘Türkiye’de demokrasi ve seçimler" ille ilgili bir oyun yazmasını ve oyunda da başbakan rolünü oynamasını istedi. Okula yürüyene kadar çizmeleri çamur içinde kalan Davutoğlu Seçimi kazanmış başbakan olarak okulda çamurlu çizmeleriyle konuşma yapar. Bir müddet arkadaşları kendisine ‘Çamurlu Başbakan’ diye isim takarlar.
O'nu bilen tanıyan herkes: Bilgeliğini, efendiliğini, içtenliğinii, vakarlı duruşunu ve mazlumların gözyaşları kadar yumuşak yüreğini, vefakarlığını samimi bir şekilde ifade etmişlerdir. Daha sayılamayacak kadar önemli
özelliklere sahip olan Sayın Başbakan’ımıza
dua ediyoruz: “ Allah'ım başbakanımızı otuziki dişten’ dilimizi koruduğun gibi
koru ve muhafaza et.” Amin
Yorumlar