HAFIZ OLMAK İSTİYORUM
Evet,
ben Hafız olmak istiyorum…
Yaratanımızın
bize göndermiş olduğu bu kılavuzu, bir hayat pusulası olarak hafızama
yerleştirmek istiyorum. Onunla bir bütün olmak, onu yaşayabilmek ve yaşantımla
örnek olmak istiyorum. Ben hafız olmak istiyorum. Hani o dünkü hafızlık programında
45 yaşında olan Halime ablamız vardı ya, işte aynen onun gibi. Yaş geçti artık,
bundan sonra ne kafam alır ne de zamanım olur diyenlere inat, ben hafız olmak
istiyorum.
Bu
istek ve arzu, gönlümde coşkun ırmaklar oluşturuyordu, Kur’an’a özlemimi
artırıyor ve ben ruhumun hasreti olan O İlahi Kelamla vuslatımı istiyordum. Hafız
olma hayali bile kendimi o huzur verici atmosferinde dolaşmaktan alıkoyamıyor
ve bundan da çok mutlu oluyordum. Gecem gündüzüm hep bununla geçiyordu.
Ellerimi Kuran sayfalarının üzerinde
gezdiriyor, onları seviyordum. Artık bir adım atmanın vakti gelmişti, en yakın
bir kursa kaydolmak için evden çıktım. Sanki yürümüyor, ayaklarım yere
basmıyordu. Dilimde bir şükür, Elhamdülillah…
Yarab!!! O “doğru yol”
dediğin yoldan emin olarak yürümek ne güzel….
Ve
sonunda kursa ulaşmıştım. Kursun kapısını daha açtığım anda, kendimi bambaşka
bir dünya da buldum. Güler yüzlü kızlar, anneler, ablalar sanki hepsi birer Hz.
Hatice, Hz. Aişe, Hz. Fatıma gibi mütevazı, sevecen ve İlahi kelam aşığı.
Sınıfta
arı uğultusunu andıran bir ses. Evet, Arıların çiçekten çiçeğe konup o çiçeğin
özünü aldığı gibi hafız olmaya ya da öğrenmeye çalışanlardaki çaba ve gayret aynısıydı.
Her ayette konup kalkan ve onun özünü anlamaya çalışan hummalı bir çalışmanın
sesiydi bu.
Aman
Allah’ım sana ne kadar şükretsem azdır. Beni böyle bir ortamda böylesine
kıymetli kullarının arasında cem ettiğin için, sayılı nefesimi buralarda
tüketmeme izin verdiğin için sana şükürler olsun. Çünkü biliyorum ki, şuan
aldığım nefeslerin ve geçirdiğim zamanın hesabını çok kolay verecem.
Kendimi
cennet bahçesinde hissediyordum artık. Zaten de öyle değil miydi? Peygamber
Efendimiz (sav) ashabına;
“
Gidin, cennet bahçesinden derin, bir şeyler alın durmayın” diye
buyurduğunda, Ashabı;
“ Ya Rasulallah, dünyada cenneti nerede
bulalım da derelim?” derler. Rasulallah (sav) de;
“İlim yuvaları birer cennet bahçesidir” diye
buyurur.
Evet,
artık bir cennet bahçesinin tam da ortasındaydım. Ve çok da mutluydum. Gözlerim
Kuranı kendilerine dert edinen, İlahi Kelam âşıklarını hayranlıkla izliyor ve
onlara imreniyordum. Bir taraftan da kapıya bakıyor hocanın gelmesini
bekliyordum. Çok heyecanlıydım aldığım karar hem bu dünyamı hem diğer dünyamı
şekillendirecekti. Derken, kapı aralanıp Allah’ın selamıyla hocamız sınıfa
girmişti. Güler yüzlü bir şekilde;
“Ooo, yeni bir misafirimiz mi var? Hoş
geldiniz” dedi.
Hemen
yerimden fırlayıp, “Hoş bulduk hocam” diyerek, sarıldıktan sonra “Hocam beni bu
cennet bahçesinde misafir olarak görmeyin. Kabul ederseniz, ben yerlisi olmaya
geldim”. Tatlı bir tebessümle “Ne demek, Rabbim seni bu ilim yuvasında
nasiplendirecekse kabul etmemek ne haddimize”.
Masa
da karşılıklı oturduk. Hocam gözlerimin içindeki heyecanı görmüş olacak ki,
buyurun sizi dinliyorum demesiyle, uzun zamandır içimde beslediğim bu çağlayanı
durduramadım ve yaşlı gözlerle:
“Hocam,
ben hafız olmak istiyorum” dedim ve daha da konuşamadım.
Sakinleşmemi
bekleyen hocam da duygulanmıştı. Biraz sakinleştikten sonra; “Hocam, ben
istemesine istiyorum ama Rabbim bu günahkâr kuluna hafızlık gibi bir şerefi
bahşedip Kur’an’ı başımın üzerinde taşımama izin verir mi?” deyince, benimle
birlikte gözleri dolu dolu olan hocam gülümseyerek biraz da esprili bir
şekilde:
-
“Canım benim, işte bu yüzden beynimizi
en yüksekte olan başımıza yerleştirmiş ya Rabbim. O mübarek ayetleri hıfz
ettikten sonra başımızın üzerinde taşıtmıyor mu? Biz kıymet verdiğimiz bir şeye
başımızın üstünde yeri var demez miyiz? Evet, ezberledikten sonra gerçekten de
başımızın üstünde yeri var. Sende bu aşk varken, sen onu bir adım yaklaşmışken,
O’nun sana on adım yaklaşacağına, Rahmet ve Merhamet kapılarını açacağına emin
olabilirsin” deyince, Hocam, hemen bugün eve gitmeden burada temeli atıp, her
gün geldiğimde bir tuğla koymak istiyorum. Hangi sureyle başlayabilirim? dedim.
Hocam
elimi eline alıp diğer eliyle sımsıkı tutarak, gözlerini gözlerime kilitleyerek:
-
“Canım benim, hafızlık SABIR ister.
Hafızlık AZİM ister. Hafızlık ZAMAN ister. 24 saatte 48 saat çalışma ister.
Dünyalık arzu ve heveslerden, gezmelerden tozmalardan feragat ister. Bu mübarek
kendini sana bahşetti mi senin de tamamen O’nun olmanı ister. Eğer sen sabır ve
azimle bu işe baş koymuşsan emin ol ki, Rabbim zamanını bollaştıracak ve 24
saat içinde 48 saat bereketi yaşamanı sağlayacaktır”.
-
Hocam, ben sabır ve azimle sarılırsam
Rabbimin zamanımı ve mekânımı bollaştırdığı gibi sabır ve azmimi de
artıracağını biliyorum.
-
Sen bu işi bitirmişsin. Başlamak bitirmenin
yarısıdır derler. Kararlı olman ne güzel.
Arkadaşlarımı
göstererek;
-
“Hocam, ben hala hangi sure ile
başlayacağımı öğrenemedim. Onların daldığı deryaya hemen dalmak istiyorum.”
Tebessümlü
hocam, eline aldığı Kur’an’ı bana uzatarak
-
“Bu Mübareğin bir anahtarı bir de kalbi
var ilk önce onları elde etmen lazım” deyince anladım ki, hocam benden Fatiha
ve Yasin surelerini istiyordu.
Hemen
kalktım ve sırama oturdum ve artık bende dalmıştım o deryaya, bereketini arayan
bir arıda ben olmuştum.
Rabbim
dünya meşgalesinden uzak, gerçek bir arkadaş vermişti bana. Kur’an…
Kelamına
muhatap etmişti. Artık hafızlık yolunda ilerken eve dönüşte gördüğüm nar
ağaçları beni tefekküre yönlendiriyordu. Nar çiçeği açardı. Kalbini Kur’an’a
açtığın gibi. O çiçek kocaman bir nar olacak, dalda biraz biraz büyüyecekti.
Dal ince, nar büyük. Dala öyle sarılırdı ki nar düşmeyeyim diye; işte Kur’an’a,
hafızlığa böyle sıkı sarılmak lazımdı. Çünkü, nasıl her dalda birden fazla nar ve
her narda yüzlerce bereket varsa, her sayfa da birden fazla ayet ve her ayette de
yüzlerce bereket vardı. Her harfine on sevap verilen bir ilahi kelam da bu
bereket nasıl olmazdı? Artık nar dala ağır geliyor, dal yere eğiliyordu. Nar
dala ağır geldiği gibi bana da ağır geliyordu ayetler. Ama, Rabbim o dala
taşıma gücünü verdiği gibi bana da verecekti.
Bakıyordum
ağacın sahibi dalların altına destek koymuş. O destek benim için, hocam, eşim
ve evlatlarımdı. En ufak sıkıntımızda hocam bizim için yeri geldiğinde anne,
yeri geldiğinde abla ve yeri geldiğinde de doktorumuz oluyordu. Gönül doktoru!
Dersimiz olmadığında çekip kenara, “Neden ders yok?” demeden “Seni engelleyen
neydi?” diye sorar ve eğer gerçekten çalışıp da yapamamışsak;
-
“Hafızım, hafızın gecesi olmazsa gündüzü
olmaz. Gece teheccütte Rabbe ıslak dilekçe gönder ve namazlarına da çok dikkat
et” derdi.
Ve
bu bizim birinci silahımızdı. İşe de yarıyordu hani. Ne zaman gözyaşıyla azim,
sabır ve zihin açıklığı dilesem kabul ediliyordu. Hocam bizi çok iyi anlıyordu.
Nasrettin
hoca düşünce başına gelip geçmiş olsun diyenlere, bana düşeni getirin diye
boşuna dememişti. Hocam bu yollarda nasıl düşülür, nasıl kalkılır, nasıl dik ve
kararlı durup bu yolda ilerlenir bilir ve hepimizle tek tek görüşüp
kaldırabileceğimiz kadar yükler ve bir de moral çorbası içirerek yerimize
gönderirdi. Bize o içtiğimiz moral çorbası epey idare ederdi, gerektiğinde de takviyesini
alırdık. Daha da olmadı mı annelerimizi çağırıp hafızlık tek başına zor
zanaattır, yardımınız gerek, desteğinize ihtiyacımız var deyip
etrafımızdakilerden de bize yardımcı olmalarını isterdi.
Belki
şu an olgunlaşan narlar hasat edildi. Ama ben heyecanla bekliyorum,
sabrediyorum. İçi çürük olmayan, hıfz ettiğim ayetten şek ve şüphe olmaksızın
bütün kalbimle iman edip tasdik eden, içi dolu, ruhu dolu etrafına faydalı bir
insan, öyle bir hafızlık ki dinleyenlerin hoşuna giden, tat alan bıkkınlık
vermeyen, rengi ve görünümü Kur’an’dan alan, Kur’an’a boyanan, Kur’an’ın ahlakı
ile ahlaklanan ve O’nun nuru ile aydınlanan bir hafız olacağım günü bekliyorum.
Hocamız
bizi açılmamış otuz yapraklı bir gonca olarak gördüğünü ve her bir dönüşte bir
yaprağın açılacağını ve hafızlıkla tam bir gül halini alacağımızı söylerdi.
İşte ben gül olacağım o günü bekliyorum.
Allah
bizi bu yolda yürürken gururdan, kibirden, gösterişten, riyadan, benlikten,
bencillikten, bıkkınlıktan, unutmaktan ve yaşayamamaktan korusun… AMİN
Yorumlar