MİKAİL BAYRAM’IN DEFTERLERİ
Bekir ŞAHİN
Helmuth Ritter, Ahmet Ateş, Tahsin Yazıcı, Zeki Velidi Togan hayatta iken yazma eserler kütüphanelerini şehir şehir, kasaba kasaba gezerek notlar alırlar, yayınlar yaparlardı. Mikail Bayram Hoca’mız Ankara İlahiyat Fakültesinde öğrenci olduğu dönemlerde hocası Prof. Dr. Necati Lügal’in yönlendirmeleri ile bu geleneği sürdürme adına el yazması eserlerle tanışmaya başlamış, ilerleyen zamanlarda da bu çalışma onda tutku haline gelmiştir. Bundan sonra bütün akademik çalışmalarını el yazması eserlerin bulunduğu kütüphanelerde sürdürmüştür.
Önceleri bu çalışmalarında fişlere notlar almıştır; ancak daha sonra fişlerle uğraşmayı bırakıp defterler tutmuştur. El yazması eserlerden ilgisini çeken bilgileri, notları bu defterlerine zapt etmiştir. Emekli olduktan sonra da bu tarz çalışmalarını sürdürmektedir.
Bu çalışmaların sonrasında Mikail Bayram’ın pek çok makalesi ve kitapları bulunmaktadır. Bu çalışmaları incelendiği zaman büyük ölçüde el yazması eserlere dayandığı ve bu eserlerde bulduğu yeni bilgileri, makale ve kitaplarına taşıdığı görülecektir.
Halen elinde ondan fazla defteri bulunmakta. Bu defterler elden geçirildiği zaman Mikail Bayram’ın ne kadar büyük bir azimle Türkiye’mizde el yazması eser ihtiva eden kütüphaneleri gezerek bu kütüphanelerde bulduğu orijinal el yazması eserleri incelediği görülmektedir. Bu geleneği sürdürmek sadedinde Türkiye’de, hatta İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan’daki kütüphanelere dahi uğramış, bu kütüphanelerde de mesai harcamıştır. Avrupa’nın önemli kütüphanelerinde bulunan kitapların da kataloglarını incelemiş, notlar almıştır. Bu notlarından oluşan defterleri de vardır.
Bu notları kitapların dillerine göre değişmektedir. Kimi yerde Farsça kimi yerde Arapça kimi yerde de Osmanlı Türkçesi ile notlar alınmıştır. Böylelikle de okunması müşkül olan ibareler de okunaklı hale getirilmiştir.
Yusufağa Kütüphanesi’nde 4866 no.lu Metaliu’l-îmân isimli eserin serlevhaları birçok araştırmacı tarafından okunmaya çalışılmış ama okumakta zorlanılmıştır. Hoca, yazıyı okunur hale getirerek defterine kaydetmiştir (Kadı Siraceddin Urmevî’nin elinden çıkan kitap, onun kütüphanesinden intihal edilmiştir).
Yusufağa Kütüphanesi’nde 5467 no.lu kitaptaki vakıf kaydı bu güne kadar okunamamıştı. Onu ancak; Mikail Hoca’nın defterlerinden faydalanarak yayımlama imkânı bulabildik. Böylece Hâce-i Cihan’ın kimliğinin tespitine imkân sağlanmıştır.
Birçok kitaplarda bulunan kıraat ve sema kayıtlarını tespit ederek bunları tarihi belge ve malzeme olarak kullanmıştır. Bu da tarihte bir ilktir diyebiliriz. Defterlerde sayısız sema ve kıraat kaydı vardır. Özellikle Selçuklu dönemi âlimlerine ait bilgiler buralardan edinilebilmektedir. Bir takım sempozyumlarda sunduğum bildirilerde bunları kullanma imkânı buldum.
Mikail Bayram, bu tarz çalışmaları sayesinde birçok bilimsel gerçekleri ilk defa ortaya koyarak tartışmaya açmıştır. Mesela; eskiden beri Konya’da yaşayan Sadreddin Konevî ile İranlı Hace Nasreddin-i Tûsî’nin mektuplaşmaları ve bu mektuplarda ilmî (metafizik) konularda birbirine soru sorup cevap verdikleri kabul edilmekteydi. Birçok son devir araştırıcıları da bu kabulden hareket ederek bu iki tarihî şahsiyet arasındaki fikir ayrılığını söz konusu eden eserler ve yazılar yazmışlardı. Mikail Bayram bu mektupları ve el yazması nüshalarını inceleyerek sözü edilen mektupların Konevî ile Hace Nasreddin arasında teati edilmediğini Konya ile Kırşehir’de bulunan Ahi Evren diye bilinen Hace Nasreddin Mahmud arasında teati edildiği sonucuna varmıştır.
Mikail Bayram’ın el yazması eserler üzerinde ne kadar titiz ve detaylı bir çalışma yapmıştır. Bunu göstermek amacıyla aşağıda onun defterlerine dayalı yazdığı makalesinden bir pasaj sunuyoruz:
Konevî ile Tûsî’nin Mektuplaştıkları İddiası ve Yâr Ali Şirâzî ile İlgili Notları:
“Sadru’d-Din Konevî ile Hace Nasîrü’d-Din’in birbirlerine yazdıkları sanılan mektupların en eski nüshası Ayasofya Kütüphanesi nr. 2349’daki nüshadır. Cönk tipi bir cilt içerisinde 50 varaktan ibaret olan bu nüshanın yazı, mürekkep ve kâğıdından VIII (XIV). asrın sonlarında istinsah edildiği rahatlıkla söylenebilir. Bununla beraber hiçbir yerinde müstensih ne adını, ne de istinsah tarihini belirtmemiştir. Ancak bu nüshadaki yazının başka yerlerdeki numuneleri vasıtası ile “Mükâtebât”ın bu en eski nüshanın Yar Ali Şirazî (814-1411) tarafından istinsah edildiğini tesbit edebilmekteyiz. Şöyle ki: Sözü edilen “Mükâtebât” nüshasındaki yazının bir numunesi, Bursa Eski Eserler Kütüphanesi (H. Çelebi Kısmı) nr. 1183’te kayıtlı, kıymetli risaleler ihtiva eden bir mecmuadır. Başından sonuna kadar bir elden çıkmış olan mecmuanın 1a sahifesinde “Bu mecmua “min evveliha ila ahirika Şakayık ricalinden merhum Yar Ali Şirazî’nin hattıdır” cümlesi yazılarak mecmuanın başından sonuna kadar Yar Ali Şirazî’nin el yazısı olduğu belirtildikten sonra Taşköprü-zade’nin “Şakayık-ı Nu’maniye’sinde Yar Ali Şirazî hakkında söylenenler olduğu gibi buraya kaydedilmiştir. Mecmuaya nazaran hayli muahhar olan bu kaydı gene bu mecmuanın 2a sahifesinde bulunan bir başka kayıt doğrular niteliktedir. Çünkü Yar Ali Şirazî’yi tanıyan, belki de onun yakınlarından biri tarafından yazılmış olan bu kayıtta Yar Ali hakkında Farsça bir kıt’a ile ölüm tarihi ay ve gün belirtilerek kaydedilmiştir. Buna göre Yar Ali Şirazi 1 Cemazi’l-evvel 814 (21 Ağustos 1411) yılında Cuma günü Bursa’da ölmüştür. Ayrıca Yar Ali Şirazî’nin Fahrü’d-Din-i Irakî’nin (682-1283) “Lemaat”ının şerhi olan “Lemahat”ında bu mecmuanın 98b-144b sahifelerinde yer alan Müeyyüd-Din el-Cendî’nin (700/1301) “Nafhatü’r-Ruh ve Tuhfetül Futuh” adlı eserinden ve “Tercüme-i Lamiye”sinden nakiller yapması da bu mecmuanın Yar Ali Şirazî tarafından istinsah edildiğini teyid eden bir durumdur”.
Bir seneden beri Mikail Bayram Hoca’nın defterleriyle ilgileniyorum. Bir kütüphaneci olarak bu defterler büyük ilgimi çektiği gibi kütüphane çalışmalarımızda bize rehber de olmaktadır.
İncelediği el yazması eserlerin zahriyelerinde bulunan notları defterlerine kaydetmeyi ihmal etmemiş bu notların tarihi ve kültürel değeri bulunduğu düşüncesiyle titizlikle not etmiştir.
Bazen kitapların sayfalarında bulduğu orijinal bilgileri defterine zapt etmiş veya kopya etmiştir. “Konya yolu üzerinde, Hıristiyan bir topluluğun mukim olduğu ve içinde büyük bir evin olduğu yer altı mağarası bulunmakta olup, bu evde bazısı kıyamda, bazısı rükûda diğer bazılarının da secde halinde olduğu görülen ve hangi ümmetten oldukları bilinmeyen erkek cesetleri vardır. Cesetler üzerinde elbiseler olup, Müslümanlar ve Hıristiyanlar onları ziyaret ederek teberrük ederler. Bu halleri herkesçe bilinir.
Başkurt halkından Davut bin Ali adlı kişi bana şöyle haber verdi ki:
‘’Bu mağaraya girdim ve bu insanları gördüm, içlerinden rükû halinde olan bir cesede yaklaştım, boynundan tutarak kıyam vaziyetine gelinceye kadar yukarı kaldırdım, sonra bıraktığımda tekrar rüku haline geri döndü’’
Mağarada büyükçe bir kuyu olup içinde birçok ceset ve aralarında bir kadın cesedi ve hemen yanı başında da içinde bir çocuğun bulunduğu bir beşik vardır. Kadın, sanki çocuğu emziriyormuşçasına beşiğe doğru eğilmiştir. Ve cesedinden de hiçbir parça düşmemiştir/ayrılmamıştır.”
(Yusufağa: DB No: 50, 86a-b)
Yusufağa 4866, Urmevî’nin el yazısı ve Kutlu Melek Hatun Kütüphane Vakfiyesi.
(Okunması çok zor olan bu vakfiye ve Urmevî’nin el yazısı olduğu düşünülen notu okunur hale getirmiştir.)
Mikail Bayram’ın; kütüphane çalışmalarında vardığı en önemli sonuçlarından biri de şudur:
Türkiye Selçukluları döneminde Anadolu’da yaşayan muhtelif dinî (tasavvufî) siyasi zümrelerin yazdıkları eserleri ortaya çıkarmasıdır.
Eskiden beri bu zümreler hakkında devrin tarihçilerinin yazdığı eserlere dayanılmakta idi. Mikail Bayram, bu dinî zümrelerin kendileri tarafından yazılan eserleri tespit ettikten sonra bu dini zümrelerin meslek ve meşrepleri hakkında kendi eserlerine dayanılması gerektiğini ortaya koymuştur. Kendisi de bu şekilde çalışmıştır.
Bu, Selçuklular zamanında Ahi teşkilatının kurucusu olarak bilinen Ahi Evren Hace Nasreddin Mahmud’un onlarca eserini ortaya çıkardığı gibi onun etrafındaki bazı şahsiyetlerin kimliklerini de ortaya koymuştur.
Şeyh Evhadiddin Hamid El Kirmanî ve onun kızı Fatma Bacı gibi şahsiyetleri tanıtıcı müstakil eserler yazmıştır. Hoca’nın defterlerinde bu çalışmalarının ne kadar zor aşamalardan geçtiğini görüyoruz. Makalelerini bu defterlere aldığı notlarla zenginleştirmiştir.
Mikail Bayram, kendisi şair olduğu gibi edebiyat tarihine de ilgi duyan bir araştırmacıdır. Onun bu ilgisini defterlerinde görmekteyiz. Bu bakımdan defterlerinde sık sık Farsça ve Türkçe beyit ve şiirlere rastlamaktayız.
Bu şiirleri tespit ederken bu şiirlerden büyük bir haz duyduğu görülüyor. Bazen bu şiirlerin orijinal bir konusu bulunduğu için hoca o şiiri defterine zapt etmiştir. Edebiyat tarihimizde önemli yeri bulunan eserlere dikkat çekmiştir. Edebiyat fakültelerinin Türk dili ve edebiyatı bölümlerindeki araştırıcılara da bu defterler kaynaklık etmektedir. Mikail Bayram’ın bu notlarından yararlanılarak edebiyat bölümündeki araştırıcılar yüksek lisans ve doktora çalışmalarına yön vermişlerdir.
Hocamızın defterlerinde İslam dünyasında tabiat bölümleri alanında yapılan çalışmaları takip ettiği görülmektedir. Defterlerinde matematik, astronomi tıp ilimleri alanında yazılmış olan eserleri ve bu eserlerin yazma nüshalarının nerelerde bulunduğunu not etmiştir.
Mikail Bayram’ın bütün bu çalışmaları sonucunda yazma eserlerle ilgili geniş bir tecrübe birikimi edindiği görülmüştür. Tahmini olarak 100.000’den fazla el yazması eser elinden geçmiştir. Bunun tabii bir sonucu olarak el yazması eserlerin cilt özellikleri, kâğıt çeşitleri ve yazı türleri üzerine de geniş bir tecrübeye sahip olmuş, zaman zaman incelediği eserlerin bu özelliklerini de not etmeyi ihmal etmemiştir.
Deflerlerde yazma eserler kütüphaneciliği açısından önemli kayıtlara da rastlamaktayız:
Yusufağa Kütüphanesi’nde 414 no.lu Şerhu Miftahu’l-Gayb isimli kitapla ilgili notlar bunu göstermektedir. Şeyh Ahmet İlahî’nin müellif hattı olan bu eser Fatih Sultan Mehmet’in emriyle telif edilmiştir. Müellif hattı eserlerin tanınmasında gerekli birçok özellik burada yer almaktadır. Bu eserin 880 yılında, Daru’ş-Şifa tabir edilen zaviyede Edremit beldesi dışında yazıldığı notu da düşülmüştür.
Tarihe düşülmüş notlarla dolu Mikail Bayram’ın defterleri ilim dünyası için özellikle de tarihçiler ve yazma eserler kütüphanecileri için bulunmaz kaynak niteliğindedir.
Hocanın meziyetleri anlatılmakla bitmez. Bu konuda yazacak o kadar notlar var ki; hepsi yazılsa birkaç cilt kitap olur.
Sevgili hocam! Aşkımız yazma eser, kitap ve kütüphane. Rabbim bizleri kitapsız bırakmasın, sevdiklerini sevdirsin, yerdiklerini yerdirsin.
Nice sağlıklı huzur dolu yıllar dileğiyle…
Yorumlar