Yazma Eser Ciltlerinde Cilt Ustası İsimleri ve Cilt Tamir Kitabeleri
Bekir Şahin
Kültür ile sanatın ince ve zevkli
konularından birisi kitap sanatlarıdır. Cildin, kitap sanatları arasında çok
önemli bir yeri vardır.
Cilt kelimesi, dilimize Arapçadan
geçmiş olup bir kitap veya mecmuanın yapraklarını dağılmaktan korumak için
yapılan koruyucu kabın adıdır.[1]
Türk cilt sanatı, Uygurlularla başlamıştır.[2]
Cilt sanatı Türklerin İslâmiyet’e
girmesinden sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmenin sebeplerinden
biri, yazı ve kitabın Müslüman Türklerce mukaddes sayılmasıydı. Özellikle dinî
kitaplar belden yukarı seviyedeki yerlerde korunmaktaydı. Yazı ve kitaba
gösterilen bu özel ilgi onun tezyinine ve ciltlenmesine de ayrı bir önem
verilmesini sağlamıştır.
Cilt ustaları isimlerini ekseriyetle
gizlemişler veya isimlerini pek yazma ihtiyacı duymamışlardır. Ancak azda olsa
Türkiye Selçuklu ve bu üslubu taşıyan ciltleri yapan usta isimleri, ciltlerin
köşebent içlerinde, şemse merkezinde, mikleb şemsesinde, sertabda, köşebent
önünde, zencirek kartuşunda ve kap içlerinde görülmektedir.
XV. yüzyılda sağlanan kuvvetli siyasi istikrar, memleketin
iktisadi hayatında, dolayısıyla kültür ve sanat faaliyetlerinde de canlılık
yaratmış, bunun sonucu olarak birçok sanat dalında olduğu gibi, Türk
ciltçiliğinde de en güzel eserler meydana getirilmiştir. İşte bu dönemde
yapılan, Osmanlı üslubunu taşıyan ciltleri yapan usta isimlerine de azda olsa
rastlamak mümkündür.
Ayrıca tarihe tanıklık eden, yorulmuş, tamirine ihtiyaç
duyulmuş ciltlerde de tamir kitabelerin rastlanmaktadır.
Biz bu bildirimizde ülkemizde bulunan
Yazma Eser Kütüphanelerindeki yazma eser ciltlerinde rastladığımız cilt
uslarının isimleri yeralan ciltleri ve yurt dışında rastladığımız tamir
kitabeleri bulunan eserlerdeki tamir kitabelerini tanıtmaya çalışacağız.
Yüzyıllar süren
İslam- Türk Medeniyeti’nin ve sanatının önemli bir bölümünü teşkil eden nefis
ciltleri yapanlar kimlerdir?
Ciltler üzerinde
mücellit imzaları yok denecek kadar azdır. Mücellitler aynı zamanda nakkaş,
müzehhip, musavvir, minyatürcü ve ebru’cudurlar. Bunları birbirinden ayırmak
zordur.
Mücellitlerden, yaptığı ciltler üzerine ismini yazanlar çok azdır.
Selçuklu son dönem ciltlerinden ömrünü bu alana adayan Prof. Dr. Ahmet Saim
Arıtan az sayıda cilt imzasına rastladığını ifade etmektedir.
Hat sanatın da icazeti olmayan
kişilerin yazılarına imza atmadıklarını, bazı önemli sanatçıların da mütevazılık
adına imza kullanmadıkları düşünülürse Mücellitlerden, imza ve isim kullananlar,
ancak Osmanlı Sarayı’nda çalışan ve önemli kişilere cilt yapanlardır. Demek
doğru olacaktır.
Mücellitlerin, ciltle birlikte diğer kitap sanatları ile uğraşmaları da,
bu konuda yapılan araştırmaları zorlaştırmaktadır.
Gelibolulu Ali'nin Menâkıb-ı Hünerverân'ı, Nefeszâde'nin Gülzâr-ı Savâb'ı, ve Müstekîmzâde'nin Tuhfe-i hattâtîn'i gibi eserlerde mücellitlere ve sanatlarına
dair verilen bilgiler pek azdır. Bütün tarihi kaynaklarda isimleri bilvesile
zikredilmiş olan mücellitlerin miktarı da çok azdır; haklarındaki tavsifler de,
basmakalıp sözlerden ibarettir.
Hâlbuki sadece ülkemizde 500 000 cilt civarında yazma eser
vardır. Bu eserlerin hepsi bir mücellidin elinden geçmiştir. Ancak bugün değişik vesikalardan elde dilen
mücellit isimlerinin sayısı 200 ü bile bulmamaktadır. Yine Ahmet Saim Hocamızın
tespitini zikredersek 140 civarındadır.
Bir takım
vesikalardan – aşağı yukarı – üç asırlık bir müddet içinde Enderun’da yetişmiş
ve Hassa hizmetinde çalışmış olan mücellitleri; yaşadıkları dönemi.
mevacihleri, dereceleri, hatta sanata intisab ve vefat tarihleri ile
öğrenmekteyiz.
Müzehhiplerin, tezhibin yanında kâğıt boyadıklarına, ebru ve
cilt yaptıklarına şahit oluyoruz.
Cilt
sanatçılarının, bu sanatla sıkı sıkıya ilgisi bulunan tezhip, tasvir yazı vb.
sanatlarda da üstad oldukları, kaynaklarda bildirildiği gibi, arasıra rastlanan
bazı ciltler üzerinde mücellit, musavvir ve müzehhip imzalarının aynı sanatkâr
tarafından atılmış olması ile anlaşılmaktadır.
Cilt üzerinde, ciltçi, müzehhip ve
nakkaş unvanı ile sanatkâr imzalarına pek rastlanmaz. Bir kısım ciltçilerin
imza yerine mühür ve ya bir işaret kullandıkları ve bunlarla tanındıkları
söylenilebilir.
Bu işaret ve ya mühür (damga)lerden,
cildi yapan ve hatta cilt üslubu belki çıkarılabilir. Bunun için de kolektif
bir çalışmaya, en azından münferit çalışmaları derleyip toparlayabilmek gibi
bir organizeye ihtiyaç vardır. [3]
Mücellit İsimleri:
Gerek eserlerinden, gerekse ehl-i Hıref defterlerinden XVI. yy. Kanuni devri Nakkaş ve Mücellitleri: XVI. yy. başından XVIII. yy. sonuna kadar mücellid-başıların ve XIX. yy. Mücellitlerinin azda olsa isimleri tespit edile bilmiştir.
Gerek eserlerinden, gerekse ehl-i Hıref defterlerinden XVI. yy. Kanuni devri Nakkaş ve Mücellitleri: XVI. yy. başından XVIII. yy. sonuna kadar mücellid-başıların ve XIX. yy. Mücellitlerinin azda olsa isimleri tespit edile bilmiştir.
Ciltçilik Teşkilatı:
Türk cilt Sanatı’nın XVI. yy.da en parlak devrini yaşamış ciltte
“klasik devir”teşekkül etmiştir.
Türk hükümdarlarının kitap
sevgisi, Osmanlı sarayında kitap sanatlarının gelişmesini sağlayacak bir
ortamın doğmasına sebep olmuştur. Saray’da hat, tezhip, cilt ve minyatür
atölyeleri kurulmuş, devrin yerli-yabancı sanatkârları bu atölyede görev
almışlar, Türk sanatının gelişmesinde rol oynamışlardır.
Cilt sanatının hızla
gelişmesi, cilt sanatkârlarının da bir teşkilata tabi olmalarını icap
ettirmiştir.
Mücellitleri iki grup
halinde görüyoruz:
a)Saray’da ayrı bir sanat zümresi olarak çalışan mücellitler
b) Serbest
olarak, Bayezid semtinde çalışan mücellit esnafı.
“Ciltçiler, meslekte Üstat olarak
sahabe’den Abdullah Yemeni’yi kabul etmiştir.”(138) denilmektedir. Ancak,
yaptığımız araştırmalarda tabakat kitaplarında böyle bir isme rastlayamadık[4].
İlk defa sultan II. Bayezid zamanında
( XVI. yy.) sarayda bir lonca kuran saray mücellitleri, diğer sanatkârlar gibi
bir zümre teşkil ederek, önce “usta” ve “şakird” olarak ikiye ayrılmışlar,
ustalar da kendi maharet ve kıdemlerine göre “ser-mücellide”,”ser-bölük”,”ser-oda”,”kethüda”
ve “ser-kethüda” gibi rütbe ve mevkiler almışlardır. Bunları Topkapı Sarayı
Müzesi Arşivi’ndeki “Ehl-i Hıref” defterlerinden öğreniyoruz. Buralarda sadece
mücellitlerin isimleri yer almış, bazen baba ve memleket isimleri de
verilmiştir. Bu defterlerde, bir arada çalışan hassa mücellitleri sayısının 50
nefere kadar yükseldiğini öğreniyoruz. Ayrıca, altın döğücü (zergub) ve
mürekkepçi (mürekkebi) sanatkârları da Hassa ciltçileri teşkilatına bağlı
idiler. Hassa ciltçileri, esas bölüklerinden başka, çilingirler, Divan Kâtipleri ciltçiliği gibi
saray içinde, fakat esas bölükleri dışında da görev almaktaydılar.
Saray dışında serbest olarak
çalışanlar ise, Sultan Abdülaziz zamanına kadar, toplu olarak şimdiki İstanbul
Edebiyat Fakültesi’nin bulunduğu yerde toplanmışlardı. Daha sonra XVII. yy.da
Evliya Çelebi’den 300 mücellidin 1oo dükkânda çalıştığı öğrenilmektedir.[5]
İMZALARIN
BULUNDUĞU YERLER:
a)Köşebent
içlerinde[6]
b)Şemse
merkezinde[7]
c)Mıklep
şemsesinde[8]
d
) Sertabta[9]
e
) Köşebent önünde[10]
f
) Zencirek Kartuşunda[11]
g
) Kap İçlerinde[12]
3-İMZALARIN
UYGULANIŞ ŞEKLİ:
Bu
imzalar, çoğunlukla 4-6-11 mm. çapında yuvarlak mühürler şeklinde
uygulanmıştır.
Bunun
dışında:
Zencirek
kartuşunda baklava dilimi içinde
Kap
içlerinde, tezyinat arasına ustaca yerleştirilmiş, yuvarlak veya basık altıgen
şekiller içlerinde de uygulanmıştır.
Osmanlı
ciltlerinde semse ve salbek formunda kullanılmıştır.
Tamir
Kitabeleri:
Bu
kitabelere Rodos Hafız Ahmet ağa Kütüphanesinde rastladık.
Yaklaşık
20 kadar kitabede cilt ustasının değil cilt yaptıran şahısların isimleri ve
okuyuculardan dua ve Fatiha okunması istekleri vardır.
Vakıf
belgelerinde ve Şeri mahkeme sicillerinde bu ciltlerin ne zaman nerede ne
kadara yapıldığına dair bilgilere rastlamak mümkündür. “Muşarun ileyhisi
bu vakfiye-i mahya-ı Saadet üzerine vakfeylediği nukutu mevkute 500 nukut,
Sonradan ashab-ı vakfın Kitapların bozulan ciltlerinin tamiri için
vakfettikleri nukutu mevkufe Üç dibek mahallesinde Atife Hanım vakfı nukutu
mevkufe 300…” [13]
Karapınar
Sultan Selim Camii’ne de 9 Kur’ân’ın vakfedildiği, son dönem belgelerinden
anlaşılmaktadır. Bunlar 1895’de iki sandık içine konarak onarılmak ve
ciltlenmek üzere Konya’ya gönderilmiş, Evkaf Sandığı’nda görevli Mücellit
Hüseyin Efendi, 13 gün içinde ciltleyerek Karapınar’a iade etmiştir. Tamirler
için 497 kuruşun harcandığı görülmektedir. [14]
Aynı
tarihte Çorum'da bir medresenin tamiri için 5739 kuruşun harcandığı düşünülürse
aslında oldukça büyük bir meblağdan söz edildiği ortaya çıkmaktadır.[15]
Sonuç olarak:
İnsan gibi maddelerinde muayyen bir ömrü vardır. Zamanın
tahrip unsurlarından kurtulup günümüze ulaşmış sanat eserlerinin üzerinde
incelemelerde bulunmak, eğer varsa sanatkârlarının adı etrafında araştırmalar
yapıp, sanat değerini ve sanatkârını bilinir bir hale getirmek, sanat ve
kültürümüz adına önemli bir hizmet olacaktır.
Bazı sanat dallarında da olduğu
gibi, sanatkârın tevazuundan olsa gerek, şimdiye kadar ancak üçü Osmanlı tarzı
olmak üzere 60 kadar imzalı cilde rastlanmıştır. Ancak imzalı cilt sayısının
daha fazla olduğu kanaatindeyiz.
Bu cildler 1256-1434 periyodunda
yapılmışlardır. Bu, bize Selçuklu, Beylikler(Memluk), Osmanlı zincirini de
göstermektedir.
Bu imzalar; şemse, köşebent,
zencirek, Sertab, mıklep ve kap içlerinde olmak üzere cildi bütün bölümlerinde
kullanılmıştır.
Aynı
imzalar (mühürler) geniş bir periyodda kullanılmıştır.
Cilt Kitabelerinde genelde cildi
yapan ustanın değil cildi yaptıran hayır sahiplerinin isimleri yer almaktadır.
Kütüphanelerde cilt için ayrılan para miktarını Kadı Sicilleri’nde görmekteyiz.
KAYNAKCA
ARITAN, Ahmet Saim, Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Ciltlerinin Özellikleri,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 1987. s.46-48
ARITAN, Ahmet Saim, Selçuklu Ciltlerinde İmzalar, I.Uluslar arası Selçuklu Kültür
ve Medeniyeti Kongresi, 11-13 Ekim 2000,s.39-41
ARITAN, Ahmet Saim, Türk Cilt Sanatı, Türk Kitap Medeniyeti,
İstanbul Büyük Şehit Belediyesi Yayını.
Binark, İsmet,Eski Kitapcılık Sanatlarımız, Ankara 1975, s.1
KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, Karapınar Sultan Selim
Külliyesi, Konya 1997, s.109.
ŞAHİN, Bekir, Katalogda Yer Almayan Ve Ortaya Yeni
Çıkan Burdur Şer’i ye Sicili, I. Burdur Sempozyumu, Burdur 2007, s.51.
YOLTAR, Ayşin, Mevlâna Müzesindeki II. Selim’in
Karapınar Camii’ne Vakfettiği Kur’an-ı Kerimler, Mevlâna Ocağı, Konya 2007,
s.359.
[3]
ARITAN, Ahmet Saim, Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Ciltlerinin Özellikleri,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 1987. s.47.
ARITAN, Ahmet Saim, Türk Cilt Sanatı, Türk Kitap
Medeniyeti,İstanbul Büyük Şehit Belediyesi,s.61-99,
[5]
ARITAN, Ahmet Saim, Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Ciltlerinin Özellikleri,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 1987. s.46-48.
[6]
(İbrahim)Süleymaniye, laleli:411,(Muhammed er-Reşit)Süleymaniye, Turhan
valide:253, (Sermedi)Süleymaniye, Ayasofya:1369, (Hasan) Süleymaniye,
Ayasofya:1066, (Mağribi)Süleymaniye, Ayasofya:58, (Muhammed
es-Seyyid)Süleymaniye, Şehid âli paşa:371,(Emin)Süleymaniye, Ayasofya:3437, (Emin)bursa,
YEK, Hüseyin çelebi:795.,(Emin)bursa YKM, ulu cami:435.,(Emin)Süleymaniye,
Ayasofya:543), (Emin) T.S.M.K. A.2334
[7]
(İbrahim) T.S.M.K. III. Ahmet:28/2 , (Yusuf el-kon evi)Süleymaniye, Fatih:228, (Esed)Süleymaniye,
Ayasofya:3248,(Hasbiyallah)Süleymaniye, Turhan valide:228,(Muhammed
eş-Şehid)Süleymaniye, Ayasofya:1065
[12]
Amel-i Mücellid Sahibuhu Hasan) Süleymaniye, Ayasofya: 1018 , (Mücellid Hasan)
TSMK. A. 286, (Mücellid Hasan (Hamdi) Bursa, YEBEK, Hüseyin Çelebi: 481, (Mücellid
Eyyüb sahibuhu Hasan ) Bursa, YEBEK, genel: 931 23, (Mahmüd) Vakıflar Genel Md.
Arşivi no:51
[13]
ŞAHİN, Bekir, Katalogda Yer Almayan Ve Ortaya Yeni Çıkan Burdur Şer'iye Sicili,
I. Burdur Sempozyumu, Burdur 2007, s.51.
[15]
YOLTAR, Ayşin, Mevlâna Müzesindeki II. Selim’in Karapınar Camii’ne Vakfettiği
Kur’an-ı Kerimler, Mevlâna Ocağı, Konya 2007, s.359.
Yorumlar