MEVLÂNÂ VE SULTAN VELED’İN ÇEVRESİNDEKİ AHÎLER

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu
Hz. Mevlânâ Anadolu’daki çeşitli şehirleri babasının yanında belki de 3, 4 yıl kadar dolaştıktan sonra 15 yaşında Karaman’a ulaşmış, 1229 yılında 22 yaşında Konya’da daimi ikamete başlamıştır. Sultan Veled ise babasının ve dedesinin yanında Konya’ya vardığında 3 yaşlarındaydı ve burada 1312 yılında gözlerini fani dünyaya kapattı. Böylece halkla ve devlet adamlarıyla bir arada Anadolu’da, Selçuklu’nun başkentinde önemli ve hareketli bir yüzyılın merkezinde yaşadılar.
Anadolu toplumunda büyük ve değerli bir varlığı olan Ahîlerden birçok kişinin Mevlânâ’nın çevresinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu beraberliğin görünen ilk halkası Ahi Türkoğlu diye tanınan halifesi Çelebi Hüsâmeddîn Hasan (öl. 1284), Konya ahîlerinin reisinin oğludur. Bugün bütün dünyaya ulaşan Mesnevî’nin yazılmasındaki çabasını bizzat Hz. Mevlânâ anlatmaktadır:
Ey Hak ışığı Hüsameddin! Sen, ışığıyla Mesnevî’nin ayı geçtiği kişisin.
Ey ümit ocağı! Senin yüce himmetin bunu çekip götürüyor; nereye çektiğini Allah bilir.[1]
Hz. Mevlânâ altıncı defterin ilk beyitlerinde ise Çelebi Hüsâmeddîn Çelebi’ye seslenirken eserini de Hüsâmînâme diye anmış ve son defter olacağını kayda geçirmiştir.
Ey gönlün hayatı! Hüsameddin! Altıncı bölüme isteğin çokça coşuyor.
Senin gibi bir bilginin çekişiyle Hüsâmînâme dünyayı dolaşır oldu.[2]
Ey manevî/arif! Mesnevî’yi tamamlamak üzere altıncı bölümü sana hediye getiriyo­rum.
Ahî şahsiyetlerden bahseden birçok Mevlevî kaynağı mevcuttur ve bunlar konuyu aydınlatacak özelliktedir. Hz. Mevlânâ mektuplarından ikisinde yetkililere hakkında tavsiyelerde bulunduğu Ahi Muhammed’i şu övgü ifadeleriyle tanıtmaktadır:
Umarız ki… yardım gölgenizi özü doğru, inancı yerinde, çabası uygun Ahî Muhammed’in üstüne salarsınız.[3]
İnancı tam olan, boyuna kullukta bulunan aziz oğlumuz Ahi Muhammed, Allah üstün etsin onu,… [4]
Ahmed Eflâkî, Menâkibu’l-Ârifîn isimli eserinde Mevlânâ ve etrafındakilerin Ahîlerle olan münasebetleri hakkında dikkate alınması gereken bilgiler vermektedir. Bu bilgilerden gereken bilimsel usullerle yararlanmak lüzumludur. Ahmed Eflâkî, kitabında bir hikayenin/menkıbenin kaynağı olarak Ahî Ahmed Şah’ı şu övgülerle anmaktadır:
 Yiğitlik ve cömertliğin (Fetâların) sultanı ve zamanın az yetiştirdiği kişilerden olan Ahi Ahmed Şah (Tanrı rahmet etsin), Konya Dârü’l-Mülkünün fütüvvetdârlarının başı ve servet sahibi bir kişi idi; binlerce asker ve rindler topluluğunu eli altında bulundururdu.[5]
 Eflâkî, başka bir menkıbeyi şu cümlelerle andığı Ahî Muhammed Seyyidâbâdî’ye dayandırmaktadır:
Rum’un itibarlı fütüvvet sahiplerinden, temiz insanlardan olan İsa gibi her şeyden sıyrılmış, kademli ve iyi nefesi bulunan ve Mevlânâ’nın: “Benim kardeşim” dediği fütüvvet erbabının sultanı Ahi Muhammed Seyyidâbâdî’den şöyle rivayet ettiler…[6]
Yine Eflâkî’nin aktardığına göre Mevlânâ’nın yakın çevresindekilerden Ahî Sıddîk ve oğlu Ahî Mustafa’nın da ahilerin önder kişilerinden olduğu anlaşılmaktadır:
Mağfirete erişmiş merhum (Tanrı rahmet etsin) Ahi Mustafa hazretleri, hanedanın âşıkları cümlesindendi ve Ârif Çelebi ile zikredilen günde doğmuştu. Mevlânâ hazretleri, kapıdan içeri girdi. Babası Ahi Sıddık, Mevlânâ’nın ona isim koymasını rica etti. Mevlânâ ona: “Sıddık’a, Mustafa yaraşır” dedi. Ahi Mustafa, delikanlı olunca, dünyanın başta gelenlerinden oldu.[7]
Sultan Veled’le oğlu genç Arif Çelebi’nin arasındaki bir soğukluğun giderilmesinde bizzat Sultan Veled’in ricasını yerine getiren Ahi Şeyh Beki, Eflâkî’nin eserinde şu ifadelerle tanıtılır:
Gençler (fityân)’in örneği, zarif arkadaş ve kerim dost Şeyh Begi (Tanrı rahmet etsin), Konya Rintlerinin ululularından ve sultanlar ve meliklerin nedimlerindendi.[8]
Ayrıca Bayburt’ta “Halifelerin örneği” Bayburtlu Ahî Ahmed, Sivas’ta “latifeler madeni, zarafetler kaynağı” Ahî Muhammed Dîvâne, Akşehir’de “halifelerin sultanı” Akşehirli Ahî Musa, Larende’de Ahi Muhammed Bey çeşitli vesilelerle Eflâkî tarafından Mevlevî büyüklerinin çevresinde anılmaktadır.[9]
Mevlevîlerin Ahîlerle yakınlıklarına ait örnekler taşıyan eserler arasında Sultan Veled’in divanının özel bir yeri vardır. Sultan Veled, divanında Ahî Sa’deddîn, Ahî Yûsuf, Ahî Muhammed, Ahî Muhammed Şâh, Ahî Emîr Ahmed, Ahî Emîr Hâc’ı özel sıfatlarla övmektedir.[10]
Örnek olarak Ahî Sa’deddîn için yazdığı 13 beyitlik kasidesinin ilk ve son beyitleri şu şekildedir:
Zamanın yiğitlerinin önderi, şehrin ahisi ((Ahi) Sâdeddin geldi. Bahçenin açmış gülü Sâdeddin nehir kıyısına geldi…
Veled! Dünyada onun gibi bir ahi gördün mü, onun gibisini duydun mu? Çünkü Sâdeddin zenginlik içinde fakr dünyasına sahiptir.[11]
Sultan Veled, divanında ayrıca bu şahsın oğlu Ahî Yusuf’u, Ahî Muhammed Seydâverî için yazdığı mersiyede överken şöyle demektedir:
Ahlakı güzel Ahi Yusuf, Sa’d(edin)den doğdu; o yüzden büyüktür bu Ahi Yusuf.
Gerçi ahi Sâdeddin bir deniz gibidir; ama ummanda tektir bu Ahi Yusuf.[12]
Adı geçen mersiyede Sultan Veled başka Ahî büyüklerini de övmektedir. Mersiyeden birkaç beyit:
Ahi Muhammed’i Mevlânâ’nın dostu bil; (Ahi) Kayser ile Ahi Çoban onun meclisinin etrafında (dönerlerdi).
Ahi Muhammed, burada Mevla’yı gördüğü için, sonunda oraya gitti ( ve Mevla) onu sultan olarak seçti.
 Hz. Mevlânâ, Sultan Veled ve Ulu ârif Çelebi’ye (1272-1320) hürmet edip bağlanmış Bayburt emiri Ahî Ahmed, Sultan Veled Divanı’nda 25 beyitlik bir kasidede 7 evladıyla birlikte methedilmektedir.[13] Kaside şu iki beyitle başlamaktadır:
Ey dünyada yaşlı ve genç (herkesin) himayesinde mutlu ve huzurlu olduğu ahi!
Hak, hep mutlu ve huzurlu kalasın diye dünya ve ahret haşmetini sana verdi.
Merhum A. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik kitabında çok sayıda Mevlevî olan ve görev yapan Ahî şahsiyetlerden söz etmektedir. Konuyla ilgili bazı sonuç ifadeleri şu şekildedir:
Böylece Mevlânâ ve Mevlânâ’nın yanındakiler,ilk zamanlardan itibaren Fütüvvet ehliyle kaynaşmışlardı. Mevlânâ’nın coşkunluğuna tahammül edemeyip kınayan bazı ahilerin, yani fütüvvet şeyhlerinin bulunmasına rağmen ahilerin çoğunluğu ve Fütüvvet ehli, onu sevmede, kendilerinden saymadaydı.
Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanında da bu kaynaşma ve âdeta birlik devam etmişti. Hal tercemelerinde de gördüğümüz gibi her ikisinin ahilerden halifeleri bile vardı ve ahilerle daima iyi geçiniyorlardı.[14]
Yazının başlığı için yararlanılabilecek başka birçok kitap ve makaleye atıfta bulunmak mümkün olsa da bu yazıda yer verilen kaynaklar ilk ve ana kaynaklardır. Yukarıda sıralanan ifadeler ve bunlar üzerinden yapılabilecek değerlendirmeler, galiba Anadolu’nun, Konya’nın merkezinde bulunduğu birlik, muhabbet ve diriliş kaynağı bir medeniyetin izlerini de taşımaktadır ve taşımalıdır.




[1] Mesnevî: Mevlânâ, Mesnevî-i Ma’nevî, nşr. Adnan Karaismailoğlu- Derya Örs, I-III, Ankara, 2007, V, 3165; Mesnevî, Çev. Adnan Karaismailoğlu, Ankara, 2013, s. 463, 4.Defter/ Beyit 1-2.
[2] Mesnevî, s. 739. 6/1-3.
[3] Mevlânâ Celâleddîn, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Mektuplar, İstanbul, 1999, s. 145 (98. mektup).
[4] Mevlânâ Celâleddîn, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Mektuplar, İstanbul, 1999, s. 148 (100. mektup), izah s. 245.
[5] Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I-II, Çev. Tahsin Yazıcı, 1986-1987, II, 57-58.
[6] Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, 370.
[7] Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 173-174.
[8] Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 230.
[9] Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, 184, 185, 198, 208, 234.
[10] Veyis Değirmençay, Sultan Veled’in Selçuklu Ahilerine Methiyeleri, Mevlânâ Araştırmaları -4-, Ankara, 2012 (Akçağ Yay.), s. 55-64.
[11] Veyis Değirmençay, Sultan Veled’in Selçuklu Ahilerine Methiyeleri, s. 58-59.
[12] Veyis Değirmençay, Sultan Veled’in Selçuklu Ahilerine Methiyeleri, s. 61-62.
[13] Veyis Değirmençay, Sultan Veled’in Selçuklu Ahilerine Methiyeleri, s. 62, 64.
[14] Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul, 1983, s. 305.

Yorumlar

Popüler Yayınlar