SELÇUKLU DÖNEMİ KİTAP SANATLARI
Milletimiz
atalarından çok eski ve o ölçüde zengin bir kültür mirası devralmıştır. Bu
mirasın büyük bir kısmını kütüphanelerimizi dolduran zengin el yazması
koleksiyonları teşkil eder.
Bir
çağın bir milletin bilim, sanat ve kültürünün, en güvenilir delilleri şüphesiz
o döneme ait sanat eserleridir.
El
yazmaları sadece, içermiş olduğu bilgilerle bilim dünyasını değil ayrıca kitap
sanatları açısından da kültür ve sanat dünyamızı da ilgilendirmektedir. Yazılı
malzemeye gösterilen saygı Selçuklu Kütüphaneciliğinin ve Selçuklu dönemi kitap
sanatlarının özünü teşkil etmektedir.
Kitap
sanatlatı diye adlandırdığımız; Hat, tezhip, ebru, minyatür ve ciltçilik, iki
kapak arasına sıkışmış ama ünleri kendilerinide aşmış güzîde sanatlarımızdır.
" Kitap San'atları" deyimi, XX. asrın son çeyreğinde duyulmaya
başlandı. Uğur Deman bey; buna
"kitâbî san'atlar"da denilebileceğini ifade etmektedir. Bir kitabın
oluşmasında, öncelikle hat en büyük rolü oynadı. Çünkü hat olmasa kitap da
olmazdı. Sonra onun yazıldığı sahifelerin birleştirilip, bir kap içine
alınmasıyla mücellitlik doğdu. Yazılanların daha cazip hâle getirilmesi ise
tezhip sayesinde oldu.
Sayılan
bu üç aslî unsur dışında devir ilerledikçe, tarîhî ve edebî konuların ele
alındığı kitaplar için resimlenme ihtiyacı duyuldu. Bunlara önceleri şebih veya tasvir adı verilirken,
sonradan Batı’daki gibi bizde de
minyatür denilmeye başlandı.
Bu sanata ebruda eklendi. Bu beş san'at, bir
araya gelip "beşi bir yerde
altın" gibi oldular; ama her biri, boylarını değiştirseler bile,
geçmişteki kitâbî kimliğimizi her vakit temsil ettiler, Anadolu'da yapıldığı
bilinen eneski ebruların 15.yy. da yapıldıklarını görmekteyiz. Bu sebeple
ebruyu Selçuklu kitap sanatları içinde zikredemiyoruz.
Selçuklular,
İslam dünyasına sadece siyasi ve idari alnında değil, kültür ve sanat alanında
da birçok yenilikler getirmişlerdir. Sahip
oldukları dinamizm ve yeniden ortaya çıkarma özelliklerini mahalli malzemelerle
birleştirerek güzel sanat eserleri meydana
getirmişlerdir.
12.
yüzyılın sonlarından başlayarak Anadolu Selçuklu sanatında çini, halı, maden,
ahşap, alçıdan yapılmış sanat ürünleri, mimari yüzeyler, bitkisel, geometrik,
hayvan figürlü tasarımlarla süslenmiştir.
KONYA’DA 13.
YÜZYILDAN BAŞLAYARAK KİTABA, KİTAP SANATLARINA İLGİ DUYULDUĞU buradaki
medreselere ve Mevlana’nın türbesine vakfedilen kitaplardan ve vakfiye
kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Konya Sadeddin
Köpek Medresesinde 677/1278 tarihinde Hasan b. Cuban b. Abdullah el-Konnevî bir
Kuran istinsah etmiş, erseri Muhlis b. Abdullah el Konevî tezhiplemiştir. Yine
Hz. Mevlana’nın Mesnevisinin en eski nüshasının da tezhiplendiği görülmektedir.
Selçuklu
dönemi, kitap sanatlarının temellendiği önemli bir devirdir. Bir devri en iyi
anlatan belgeler o devir insanının meydana getirdiği mimari eserleriyle
birlikte, kitap ve kütüphanelerdir. Papirüsten deriye, pamuk levhadan kâğıda,
kadar uzanan bir yazma kültürü mevcuttur.
Selçuklu
Dönemi el Yazması Eserlerin Kitap
Sanatları Açısından özellikle hat sanatı Özellikleri ilgili yaptığımız araştırmada bu devrin kitap
sanatlarıyla ilgili kaynakların çok az olduğunu gördük. Biz, bu bildirimizde
Selçuklu dönemi kitaplarının özellikleri ve devrin kitap sanatlarından
özellikle hat sanatıyla ilgili bazı
örnekleri sunmaya çalışacağız. Ancak Öncelikle mimaride kullanılan hatlardan
başlayarak konuyu açıklamaya gayret
edeceğiz.
Hat
Anadolu Selçukluları
Devrinden Yazı:
XI.yy
dan itibaren Anadolu’ya akın akın
gelmeye başlayan Türk boyları,
Büyük Selçuklu sultanı Alparslan’ın 1071
yılında Malazgirt ovasında Bizans İmparatoru Roman Diyojeni yenilgiye
uğratması sonucu, kısa bir süre içinde Anadolu’ya hakim olmuşlardır.
Anadolu
Selçuklular’ının XII.yy ilk yarısına
kadar geçen ve siyasi birliği tesis etme
yolundaki gayretler sebebiyle belirli bir sanat faaliyeti olmamıştır. Ancak sultan Mes’ud ‘un Selçuklu devletini
ele alarak 40 yıllık idaresi zamanında, Anadolu’da
birliğin tamamen sağlanması ve Ondan sonra gelen II.Kılıçarslan’ın Bizans İmparotoru Manuel
Kommnos’u yenmesiyle; XII.yy. ın ikinci yarısından itibaren, Anadolu’nun her
yanında zengin ve parlak bir gelişme oluşmuştur. Sağlam temeller üzerine kurulmuş olan Türk
sanatında,Uygurlar ,Karayanlılar,Gazneliler ve Büyük Selçuklular dan gelen maddi ve manevi değerler, Anadolu
Selçıkluları tarafından aynı his ve heyecan ile
geliştirilmiş ve devam
ettirmişlerdir.
Anadolu
Selçukluları Dönemi her bakımdan olduğu gibi hat sanatı ve tezyinî sanatlarımız
açısından da kendinden önceki dönemlere göre önemli gelişmeler göstermiştir.
Onların kendi klasik döneminde meydana getirdiği gelişmeler, Selçukluların
zengin muhayyilelerinin etkisi hem Beylikler hem de Osmanlı döneminde devam
etmiştir.
Anadolu
Selçukluları döneminde yazı sanatı bakımından İbnü’l_Bevvab’ın tesiri görülmüştür.
Onun Hat sanatındaki tesiri Yâkûtül-Musta’simî’ye kadar takip edilmiştir. Selçuklu medeniyetinin engin muhayyilesi
içinde şekillenerek gerek kitap sanatları gerekse mimaride o devir İslam
ülkelerinde görülmeyen zenginliğe ve ileri bir noktaya ulaşmıştır.
Selçuklu
develi hattı üç yönüyle dikkat çekmektedir.
1-Müfredat
bakımından: Elif harfi: yuvarlak zülfelidir. Harfi yazmaya
başlarken kalemin kağıda ilk temasındaki meydana getirdiği açının daha az
meyilli, düze yakın olması bu sebeple başlangıcı oldukça kalın küt olan elif
harflerinin üst sağ kısmında kırılma küçük sivri çizgiler meydana getirmiştir.
Anadolu Selçuklu döneminde ölçülü bir şekle bürünerek içeriye doğru bir
kavisten ve koç boynuzunu andıran şekilde kıvrımdan sonra harf gövdesine bitişmiştir.
Araştırmacıların küt ve yuvarlak olarak nitelendirdikleri bu şekil tamamen
Anadolu Selçuklularına aittir.
Lamelif:
Kollarrı yukarı doğru açık, aşağı kısmı ise önce sola sonra yukarı doğru
kıvrılır.
Anadolu
Selçuklu dönemi celi harfleri içinde her harfin dönem özelliklerini yansıtan
estetik bir yapısı vardır. Bu harfler
içerisinde “Kâf” harfi biraz daha öne çıkar
(Resim8) Bazen kısa bazen uzun gövdeli olarak yapılan Kâf harfinin
sereni sağdan sola doğru meyilli olarak yapılan üst çizgisi dalgalı yatay ve
açık bir şekilde yazılan “S” harfini andırır. Bu işaretin bazen uzun bazen kısa
yazıldığı görülür.
2
-İstif Yönünden: Selçuklu celileri zemini tezyinatlı
olanlar ve tamamen tezyinattan kurtulmuş son derece girift istif edilmiş yani
boşluklar harflerin bir birini kucaklar şekilde yazılmıştır.
Bu
dönemde mühmel harfler usulüne uyun olarak kullanılmadığı için boşluklar
tezyinat veya harfleri sıkça yazmak suretiyle doldurulmuştur.
Sülüs
ve nesihle birlikte muhakkak ve reyhani
yazıda kullanılmıştır, bilhassa Mushafların yazılmasında
sık sık bu yazıya rastlanmıştır. Bu
yazılardan sülüs ve nesih, Selçuklular dönemine mahsus özellikleri ile,
Selçuklu Sülüsü ve Selçuklu Nesihi
isimleriyle sembolleşmiştir. Bunlarla yazılan kitaplara, müze,
kütüphane ve koleksiyonlar da rastlamak
mümkündür .Yalnız gerek sülüs ve gerekse
nesih yazıları daha sonra ki asırlar
içinde yazılan yazılardan oldukça geridir. Selçuklu sülüsünün bazen zerendüd
olarak yazılıp etrafına siyah tahrir
çekildiği de görülür. Bu hususiyet Anadolu Selçıklular’ına mahsus bir
özellik olup. XVI.yy içinde Ahmet
Karahisari’nin bazı yazılarında da görülmektedir.
Mimaride
kullanılan yazı ise, küfi ve celi
sülüstür. Bu iki yazının bazen birlikte, bazende müstakil olarak, Anadolu Selçuklu
Mimarisi içinde önemli bir yer tutan
portaller başta olmak üzere, mihrap, kubbe kasnağı ,türbe ve benzeri yerlerde
kullanıldığı görülür. Her iki yazınında Büyük Selçuklu dönemine kıyasla, bu
dönemde gelişerek, küfi yazıda, başta çini mozaik olmak üzere çok kompozisyonlar yapılmış, celi sülüs de ise,
Karatay, İnce minare Medresesi ve Sahib Ata Camii portallerinde bulunan yazılarda görüleceği
üzere, müfredat ve istifte önemli gelişmeler olmuştur. Bunlardan biri,
celi yazının ilk defa, tezyinattan uzak,kendi başına cesurane yazılmış
olmasıdır.
Konya
Sırçalı Medrese (1242 ) eyvanının sağında ve solunda bulunan hücrelere giriş kapısının üzerindeki fruze renkli çinilerle mozaik
teknigi ile yapılmıştır küfi kitabeler
de Anadolu Selçuklu mimarisi
içinde kullanılan yazı sanatı hakkında bilgi vermektedir.
Sırçalı
medreseden kısa bir süre sonra Karatay Medresesi (1251) nin kubbe etegindeki
küfi kuşak yazısı, Anadolu Selçuklu
mimarisi içinde kullanılan en zengin
örneklerindendir..
Anadoludaki
Celi sülüs yazının en güzel ve
gelişmiş örnekleri daha ziyade Konya
daki mimari eserler üzerine görülür. Bunlar
içinde mihraplar ayrı bir yer tutar.Konya Alaaddın camii mihrabı ,Konya Sırçalı
Medrese mihrabı, Eşrefoğlu camii
mihrabı, İnce Minareli Medrese,Karatay Medresesi ve Sahibatan camii porteleri üzerinde bulunan Celi sülüs
yazılar bulanan en güzel örneklerdir.
Beylikler
dönemi Anadolu Selçuklu dönemi gibi
güçlü değilse de,hepsinin Selçuklu hakimiyeti altında yaşamış ve aynı kültür
almış olmaları sonucu,imkanları nispetinde muhtelif sanat eseri meydana
getirmişlerdir. Beylikler döneminde, kitabi
yazının, Anadolu Selçuklularından etkilendiği ve daha fazla geliştiği görülür. Bu devirde, Yakutü’l
Musta’sım’nin yetiştirdiği talebelerden Ergun Kamil(XIV)gibi Türk halatlarının olması, kendisinin bütün
kaideleri ile geliştirdiği yazının,
Beylikler döneminde daha hakim olmasını sağlamıştır.Yakütane yazı üslubundan
istifade eden Beylik dönemi hattatları
da Selçuklu sülüs ve neshinden ayrı
olarak bu yeni tavır ile eserler vermişlerdir.
Mimaride
kullanılan yazıda da durum aynıdır. Beylikler dönemi küfi yazı, Selçuklular’a nazaran daha az
kullanılmış, bunun yerine daha ziyade
celi sülüs yazı almıştır.Hatta celi yazı bakımından ilk
ciddi gelişmeler ve Selçuklu
sülüs yazısının ayrılmalar da yine
bu dönemde görülmeye başlamıştır(131).
Bunun da sebebi
yine Yakut’un yazı sanatında yapmış olduğu
yenilikleri kendisini yavaş yavaş
hissettirmeye başlaması ve
talebelerin çeşitli İslam
ülkelerine dağılmalarıdır. Sülüs
yazısının tercihine bir başka sebep de, küfi ve ma’kıli yazıya göre sert ve
köşeli kısımlardan arınmış daha yuvarlak hususiyetli bir yazı olması ve
mimaride kullanılmaya elverişli olmasıdır.
Türklerin
yazı sanatına vermiş oldukları bu emek karşısında, çok yaygın olan
“Kur’an-ı Kerim, Mekke’de nazil oldu,
Mısır’da okundu ve İstanbul’da yazıldı ”şeklinde ifadesini bulan meşhur söz
söylenmiş olmasında Selçuklu döneminin katkısının olduğunu düşünüyoruz.
Anadolu Selçuklu Devletinin XIII.yy. sonlarında tarih
sahnesinde silinmesinden sonra, Her ne kadar Beylikler,ekonomi yönden Anadolu Selçuklu dönemi gibi güçlü değilse de, hepsinin Selçuklu
hakimiyeti altında yaşamış ve aynı kültür almış olmaları sonucu, imkanları
nispetinde muhtelif sanat eseri meydana getirmişlerdir. Beylikler döneminde, kitabi yazının, Anadolu
Selçuklularına göre daha fazla geliştiği görülür.Bu devirde, Yakutü’l
Musta’sımf’nin yetiştirdiği talebelerden
Ergun Kamil(XIV)gibi Türk hatatlarının
olması, kendisinin bütün kaideleri ile geliştirdiği yazının, Beylikler döneminde daha hakim
olmasını sağlamıştır.Yakütane yazı üslübunda istifade eden Beylik dönemi hattatları da Selçuklu sülüs ve neshinden ayrı olarak bu yeni tavır
ile eserler vermişlerdir.
Anadolu Selçuklu dönemlerinde kullanılan
yazı çeşidi tarihi süreç içerisinde bir değişim göstermektedir.
Bu örneklerde kullanılan yazı türünde
zaman içinde şekillenen kronolojik değişim açıkça görülebilmektedir. Bu dönem
de Aklam-ı Sitte’nin temelleri atılmıştır.
Giderek bu dönem yapı kitabelerin de
ve başlangıçta köşeli karakterli kûfî
yazı çeşidinin kullanıldığı kûfîden yuvarlak karakterli nesih yazıya geçildiği
izlenebilmektedir.
Takip eden yıllarda ve dönemlerde belge
değeri olan yapı kitabelerinde ve yazma eserlerde her zaman yuvarlak karakterli
nesih yazı ve bundan gelişen sülüs ve çeşitlemeleri kullanılacaktır.
Anadolu’da yapı kitabelerinde kullanılan;
basit kûfî–çiçekli kûfî ve çiçekli nesih/sülüs-basit nesih/sülüs sıralaması
diğer İslam Kültür Merkezleri’nde aynı sıralama ile daha erken tarihte
şekillenmiştir. Ancak el yazması eserlerde yazının sanatlı bir biçimde
kullanılması taş ve ahşaba göre daha geri plandadır.
Mevlana
Müzesinde bulunan 3409 numaralı Kur’ân-ı
Kerîm nüshasında hat bakımından şöyle değerlendirebiliriz; Ana metinde yer yer
sülüs, tevkî‘ ve rikâ‘ yazı karakterleri (0657.jpeg’de sayfa sonundaki
“Abdu’llâh” ibâresinde bitişmeyen harflerden olan Abd’deki dâl harfinin
Lafzatullâh’ın elif’i ile, elif’in de lâm ile bitiştirilerek yazılması gibi)
görülse de, zülfe kabul eden elif, lâm, dâl, râ, tı, kef gibi harflerin
zülfesiz oluşları, bel, hel gibi sonu lâm ile biten kelimelerde lâm’ların,
müfred yani bitişik olmayan lâm-elif’lerin, râ ve vâv’ların form olarak sülüs kaidelerine
uymaması, bilakis tamamen nesih karakterler sergilemesi gibi sebeplerle metnin
hattını biraz irice nesih, Selçuklu devri neshi olarak tanımlayıp kabul etmek
daha isabetli olur.
Sûre başlarında bulunan dikdörtgen
çerçeve içindeki yazılar ise tevkî‘ hattıyla yazılmıştır.
Yazının
Selçuklu ya da 13. yy. olduğunu gösteren en bariz hususiyetler olarak kelime
sonunda bulunan kef harflerinin baştaki ve ortadakiler gibi serenli yazılması,
bitişik lâm-elif’lerde lâm’ın dik değil de geriye yani sağa yatık oluşu, cîm ve
ayn türünden harflerin tek başına ya da kelime sonunda yazıldıklarında kuyruk
uçlarının satıra paralel olmayıp daha açık ve aşağıyı işaret eder bir şekle
sahip oluşları sayılabilir.
Bu
arada yazıda bazı enteresan espriler de göze çarpmaktadır. Mesela
(0032.jpeg’de) “mâ küntüm” ifâdesinde mâ ibâresinin elif’i küntüm fiili
başındaki kef ile bitiştirilip sereni yukarıya eklenmiş olup (0037.jpeg’de)
“kemâ kütibe” ifadesinde de aynı durum söz konusudur. “fîhâ kütübün” cümlesinde
ise (0691.jpeg) birinci ibare sonundaki elif, ikinci ibare başındaki kef’e,
sereni de andıran bir tarzda bitiştirilmiş, ayrıca bir seren kullanılmamıştır.
Yine “bisâtan”
(0655.jpeg) kelimesi ile “ehâta” fiilinde (0658.jpeg) elif’ler, tı harflerinin
elif’leri ile üstten bitiştirilmiştir.
Ketebe hattı
orijinal klasördeki Kur’ân-ı Kerîm
nüshası (Fotokopideki numarası 3407) yazı karakteri, tavır ve espriler
bakımından yukarıdaki nüshaya tamamen benziyor. Dolayısıyla her ikisinin aynı
hattat tarafından yazıldığına kesin gözüyle bakabiliriz. Gölpınarlı’nın “Selçuk
devrinin bütün karakterlerini haiz” ve “harekeli” ifadelerine katılmakla
birlikte, yukarıda da söylediğimiz üzere yazının “sülüs” değil biraz irice
nesih olduğu kanaatindeyim.
Ayrıca Gölpınarlı’nın baştaki kelimeyi erbaa
yani 4 okuyarak 634 tarihini vermiş. Bu kelime ihdâ yani 1 olarak okunmaya daha
müsait ve dolayısıyla 631 bence daha doğru.
Anadolu Selçukluları devri kitabi yazılarında; elif,lam,tı, harflerinin
sağa doğru zülfeli Kef harfinin eğri ve dalgalı olarak kullanıldığı Vav,Kaf,Fe,
harflerinin gözlerinin genellikle açık yazıldığı cim ve ayn gibi yuvarlak
harflerin daha küçük yazıldığı görülmektedir.
Dikey
harfler adeta kılıç veya bıçak görünümü sergilemektedir. Şık bir şekilde
dizilen dikey harflerin zülfeleri küttür. Bir varakta birkaç yazı çeşidini
görmek mümkündür. Bu dönemde hat adeta hattın harmanı durumundadır. Deneler
başaklardan tam ayrılmamıştır. Yani hat çeşitlerinin karakteristik özellikleri
tam değildir.
Usta müellifler
nokta ve hareke fazla kullanmamışlardır.
Bu dönemde kullanılan yazı türleri sülüs,
nesih, muhakkak ve reyhani'dir. Mevlana Müzesi'nde sergilenen Ebulizz Ömer Bin
Ali tarafından muhakkak ve reyhani hattıyla yazılmış olan Kur'an (1206)
Selçuklu döneminin seçkin örneklerinden biridir
Anadolu’ya mağripten çok gelen ilim adamı olduğu için
Mağribî hat fazlaca kullanılmıştır.
Küfi yazıyı
andıran örneklere rastlamak mümkündür. Kitaplarda tam küfi yazıya çok az
rastlanmaktadır.
Anadolu Selçuklu
Dönemi Tezhip Sanatının Genel Özellikleri
Türkler,
Anadolu’ya gelip yerleşmeye başladıkları dönemlerde tezhip sanatını beraberinde
getirmişlerdir.
Anadolu Selçuklu
Devleti’nde tezhipli yazmaların yoğun bir şekilde hazırlanması 1270’li
yıllardan sonra başlar ve 14. yüzyıl boyunca sürer
13. yüzyıl ve
14. yüzyıl boyunca Anadolu Selçuklular Dönemi’nde Konya merkez olmak üzere bu
bölgelerdeki saraylar, medreseler, tasavvuf kurumları ve ahî teşkilatları
yazmaların hazırlandığı ve sanatçıların korunduğu kurumlar olmuştur. Günümüze
ulaşabilen bu yazmaların en zengin örnekleri Konya Mevlâna Müzesi, Karatay
Yusufağa Yazma Eser Kütüphanesi, Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü ve
Koyunoğlu Kütüphanelerinde bulunmaktadır.
Anadolu
Selçukluları Dönemi’nde kitaplar kalın “Âbâdî” kâğıt kullanılmıştır. Bu dönemde
zahriye kısımları bol tezhiplidir. Daha sonraları Serlevhalar ön plana
çıkmıştır.
Zahriye ve
serlevhalar kare, dâire veya dikdörtgen şekillerde düzenlenmiş olup, desenlerde
geometrik üslûp hâkimdir.
Tezhiplerinde
altın bol miktarda hem ezilerek, hem de varak hâlinde yapıştırılarak
kullanılmıştır.
Kızıl
kahve, siyah, açık lâcivert, kırık beyaz, pembe dönemin karakteristik renkleri
arasındadır.
Selçuklu dönemi
Kitap sanatlarıyla ilgili kesin sonuçlar ortaya koyabilmek için gerek
ülkemizdeki gerekse dünyadaki diğer yazma eser kütüphanelerinde bulunan tüm
Selçuklu Dönemi yazmalarının incelenmesi gerekir. Ancak böyle bir çalışmayı
yapabilmek için ekip, zaman ve finansal kaynağa ihtiyaç vardır.
Yazma Eser
Kütüphanelerinde bulunan eserlere ait katalog bilgilerinde kitap sanatlarına
ait bilgiler çok yetersiz terminoloji birliği de bulunmamaktadır.
ANADOLU SELÇUKLU
CİLD SAN’ATI’NIN ÖZELLİKLERİ
(1075–1308)
(467/468- 707/708)
Bu ciltlerin en önemli özelliklerinden birisi:
ön ve arka kapaklarda ayrı ayrı motifli şemselerin kullanılmasıdır. Mesela; ön
kapakta rûmî’li bir tezyînat görülürken arka kapakta yuvarlak bir şemse
kullanılmıştır. Gene tamamen geometrik, yıldızlı bir kapağın arkası yuvarlak
vs. olabilmektedir.
Bir başka önemli
özellik, bir kapak, tam zeminli olarak yapılmışken diğerinin şemse tarzında
yapılmasıdır.
Tam zeminli
ciltlerde istisnalar dışında köşebent yoktur.
Kapakları çevreleyen bir zencirek veya bordür
mutlaka vardır. Bu zencirek ve bordür ve 2 sıradan fazla da olabilmektedir.
Mikleb
genellikle yapılmıştır. Bazen miklebsiz kapaklar da görülmektedir.
Sertab ilk devirlerde genellikle boş
bırakılırken, daha sonraları tezyîn edilmiştir.
Anadolu Selçuklu
Ciltleriinde sırt daima düzdür.
Geometrik
tezyînât, dönemindeki diğer cildlere göre daha girift ve sıktır. Çok çeşitli
Geometrik
şekiller görülmektedir.
İç kapaklar deri
ile kaplıdır ve genel olarak olarak
rûmîlerle bezenmiştir.
Anadolu Selçuklu
ve bu üslûbu taşıyan cildleri yapan usta isimleri; cildlerin köşebend
içlerinde, şemse merkezinde, mikleb şemsesinde, sertâbda, köşebend önünde,
zencirek kartuşunda ve kapak içlerinde görülmektedir.
Deri koyu veya
kızıl kahverengi veya kahverenginin değişik tonları kullanılmıştır. Siyah renkli deri pek kullanılmamış
Osmanlı
döneminde kitabı korumak amacıyla kitap mahfazası yapıldığı halde Selçuklu
döneminde kitap mahfazası kullanılmamıştır.
Cilt motifleri modülerdir.
Selçuklu,
Beylikler(Memluk), Osmanlı zincirini de göstermektedir.
Bu imzalar; şemse, köşebent,
zencirek, Sertab, mıklep ve kapak içlerinde olmak üzere cildi bütün
bölümlerinde kullanılmıştır.
Aynı imzalar
(mühürler) geniş bir periyodda kullanılmıştır.
Yorumlar