KONYA BÖLGE YAZMA ESERLER KÜTÜPHANESİ’NDEKİ SULTAN ALAEDİN KEYKUBAD DÖNEMİNE AİT EL YAZMASI ESERLER



                                                                                                                         BEKİR ŞAHİN

Giriş

Anadolu Selçuklu tarihinde I.Alaeddin Keykubad (617-635/1220-1237) dönemi, Türk kültürünün Anadolu’da zirveye ulaştığı bir dönemdir. Bu dönem; Anadolu Selçuklularının fikir hareketleri ve ekonomik durum itibariyle en parlak ve en mesut devrini teşkil eder.

Konya Alaeddin Camii ve Beyşehir Kubadabad Sarayı, şehrin etrafını saran iç ve dış surlar onun zamanında yapılmıştır. Uluğ Sultan Alaeddin Keykubad, Konya’yı imar edip zamanın en önemli şehri haline getirmiştir. İbn Bibi o devri anlatırken Konya’yı  “Daru’l-Huzur” yani Güvenli Şehir olarak tasvir etmektedir.

Memlekette asayiş ve adalet hakimdir. Yollarda eşkıya baskınları, mal ve insanlara asla tecavüz vuku bulmazdı. Bu tür olaylara karşı son derece sert davranırdı.

Ebü’l-Ferec’e göre de, “Sultan Alaeddin devrin hükümdarları arasında  emsalsizdir. Mükemmel bir kafaya, yüksek bir siyasete afif bir bedene sahiptir”.

Siyasi, askeri ve idari sahalarda ki bir takım problemlere ve meşguliyetlerine rağmen, ilim ve sanatla alakasını kesmeyen Alaeddin Keykubad, çok okuyan bir kimse olarak da sarayında yapılan ilmin münazaraları yakından takip ederdi. Memleketinin kültür hayatını yükseltmek gayesi ile şöhretini duyduğu alim, edip ve sanatkârları payitahta davet etmiş ve kedilerine bolca ihsanlarda bulunmuştur.

Şihabu’d-Din Ömer es-Suhreverdi Konya’ya elçi olarak geldiğinde bütün ahileri karşılamak için görevlendirmişti. Bu elçinin beraberinde çok sayıda ilim ve fikir adamı bulunuyordu.

Konya da XIII. Yüzyılda yaşamış Şeyh Sadreddin Konevi (ö.672/1275), Celaeddin Rumi (ö.670/1273) ile Necmeddin Daye (ö.654/1256) ve Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi (ö.638/1240) gibi önemli mutasavvıflar, bunun devrinde yaşamış ve kendisinden büyük saygı ve hürmet görmüşlerdir. Ayrıca Muhyiddin İbnü’l-Arabi (ö.638/1240), bu devirde Anadolu’ya gelerek Konya, Sivas ve Erzincan ve kendi görüşlerini yayma imkanı bulmuştur. Diğer taraftan Bahaeddin Veled, Ahi Evran gibi bilginlerde bu zamanın da Anadolu’ya gelmişlerdir.

Bu dönemde, Anadolu’da kültürel ve bilimsel anlamda ciddi gelişmeler yaşanmıştır. Hem müspet ilim hem de dini ilimler konusunda araştırmalar yapılmış, birçok eser kaleme alınmıştır.

Bu el yazması eserlerde kitap sanatı diye ifade edilen; hat, tezhip ve cilt sanatı ile ilgilide önemli özellikler göze çarpmaktadır. Ne yazık ki bu el yazması eserlerin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan el yazması eserler devirlerinin ilmi seviyesi ve sanatını göstermesi bakımından büyük bir önem arz etmektedir. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi ve Şubesi Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi Selçuklu döneminden kalan el yazma eserler bulunan en önemli kütüphanelerdendir.

Bu bildiride, Sultan Alaeddin döneminden günümüze kalan Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi ve Şubesi Yusuf Ağa Kütüphanesinde bulunan el yazması eserler hat, tezhip ve içerik yönünden değerlendirilip, haklarında kısaca bilgi verilecektir.

Alaeddin Keykubad’ın Müslüman tabasının yanı sıra gayrimüslim tabası ile ilişkileri de her zaman iyi olmuştur. Genceli Giragos’un naklettiğine göre, Sultan Yassıçimen Savaşı’ndan dönerken Kayseri’ye yaklaşınca Müslümanlar imanlarıyla, Hristiyanlar da papazlarıyla ve ellerinde haçları ve çalgıları ile Sultanı karşılamaya çıkmışlar, Müslümanlar Hristiyanları geriye iterek, tebrik ve dostluk dileklerine ön sırada olmalarına meydan vermek istememişler, Hristiyanlar da bunun üzerine bir tepeye çıkarak bir şekilde kendilerini göstermişlerdir. Hristiyan tebaasının ayrı durduğunu fark eden Alaeddin Keykubad Ordugahı’ndan kalkıp yanlarına gelmiş ve aralarına karışıp, çalgılarını çalmalarını ve yüksek sesle şarkılarını söylemelerini buyurmuştur. İbret için şehre onların ortasında girmiş ve onlara hediyeler ve ihsanlarda bulunmuştur.

1-NECMEDDİN EBÜ BEKİR B. MUHAMMED ER-RAZİ(ö.654/1256)

Daha ziyade Necmeddin Daye diye bilinen bu zat, Anadolu’da tasavvufa dair yazdığı eserleriyle meşhurdur. VIII. yüzyılda Moğol istilasından kaçarken 618 (1221) yılında Aleddin Keykubad’ın daveti üzerine Malatya’ya gelmiş ve burada Şihabeddin Sühreverdi ile görüşmüştür. Suhverdi’ye Mirsadu’l-İbad isimli eserini sunmuştur. O da eseri mütalaa ettikten sonra çok beğenmiş, yazarına:

“Bu Diyar-ı Rum’un genç, ilim sever, ilmi ve alimleri koruyan sultanı vardır. Bu kitabını ona takdim et” demiştir. O da Konya’ya gelip Alaeddin Keykubad’a kitabını takdim etmiştir.

Bu eserde sanatı çok güzel bir şekilde tarif eden müellif, ilimle sanat arasındaki bağı açıklamaya çalışmıştır.

Daha sonra yine tasavvufa dair Siracu’l-Kulub adlı eserini yazan müellifimiz, Anadolu’da büyük bir ün yapmıştır. Bunu, Mirsadu’l-İbad’ın Anadolu’da oldukça yaygın olması ve aynı zamanda Türkçeye çevrilmiş olmasından da anlamaktayız. Daha sonra Necmeddin Daye, Celaleddin Rumi (ö.672/1273) ve Sadreddin Konevi (ö.673/1274) ’yi tanımış, Konya’ya yerleşmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır.

Bu eserin kapak sayfasın da II. Murat tarafından 846 (1442) yılında Karaman’a yeni Konya’ya gönderildiğine dair bir not vardır.

2-EBU HAMİD MUHAMMED B. MUHAMMED GAZALİ

Eser Adı: Vasit Fi’l-Furü.

Müellifi: Ebu Hamid Muhammed B. Muhammed Gazali.

Özellikleri: Miklepli, şemseli, bordürlü, kahverengi tam meşin ciltli.

Kitap, 245×165-190×125 ebatında 141 yaprak 23 satır nesih yazı ile İsa b. Ömer tarafında istinsah edilmiştir.

Bu kitap Kadı Siraceddin’den Kutlu Melek Hatun’a intikal etmiştir. Melek Hatun Kütüphanesi’nden de Yusuf Ağa Kütüphanesi’ne gelmiştir. Kutlu Melek Hatun, Kadı Siraceddin’i nebiresidir. Yani torunun torunudur. Ayrıca bu kitabın kapak sayfasında usulü fıkıh hakkında ki kitap 503 (1109) yılında tamamladığına dair bir not mevcuttur.

3-YUSUF B. AHMED (B.EBİ SA’İD) ES-SİCİSTANİ (ö.638/1240)

Aslen İranlı olup, tahsilini kendi memleketinde yaptıktan sonra Anadolu’ya gelmiş ve Aleddin Keykubad devrinde bazı resmi görevlerde bulunmuştur.

Hayatı boyunca Anadolu’da yaşayan bu fakih, Sivas’ta vefat etmiştir. Fıkha dair Arapça olarak Munyetu’l-mufti ve Gunyetu’l-mufti (Konya Yusuf Ağa Ktp. Nr.5389 Eski Nr.402) adlı iki eser yazmıştır.

4-EBUL KASIM HÜSEYİN B.MUHAMMED, RAGIP EL-İSFAHANİ

Eser Adı: Tefsir’ül-Kur’an.

Müellifi: Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Muhammed, Ragıp El-İsfahani.

Özellikleri: Kahverengi tam meşin. Toplam 197 yaprak olup, 230×175-190×115 mm ölçülerinde, nesih yazı tarzıyla 627 (1225) yılında yazılmıştır.

 İbn Ahmet, İbn Muhammed el-Iraki tarafından Sivas da okunduğuna dair bir not vardır.

5-KİTAB EL-MANTIK VE’L-İLAHİYAT

Eser Adı: Kitab El-Mantık Ve’l-İlahiyet.

Müellifi: Belli değil.

Özellikleri: Kahverengi meşin kaplı, şemseli, miklepli, Selçuki ciltli, 110 yaprak olup 245×170-180×110 mm ölçülerinde 21 satır nesih yazı tarzıyla yazılmıştır. Başı noksandır. 631 (1136) yılında yazılmıştır.

Ciltlerde kullanılan tezyinatı, Hendesi, Rumi, Nebati (Hatai), Hatti (Yazılı) geçme ve girift örgüler ve muhtelif ara dolgusu gibi kısımlara ayırmaktayız.

6-EBÜ’L-HASAN B. AHMET EL-VAHİDİ

Eser Adı: Tefsir El-Vasit.

Müellifi: Ebü’l-Hasan b. Ahmet El-Vahidi.

Özellikleri: Çeharkuşe mukavva ciltli, 331 yaprak olup 215×145-160×90 mm ölçülerinde 17 satır nesih yazı tarzıyla yazılmıştır. 615 (1218) yılında istinsah edilmiştir.

7-AHİ EVREN ŞEYH NASİRÜ’D-DİN MAHMUD (ö.659/1261)

Daha ziyade Ahi Evren adıyla bilinen müellifin tam adı; Şeyh Nasirüddin Ebu’l Hakayık Mahmud b. Ahmed el-Hoyi’dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen müellifin birçok kaynakta doksan üç yıl yaşadığı bildirilmektedir. Böylelikle Ahi Evren’in ölüm tarihi 659 (1261) göz önüne alındığında, 566 (1171) onun için doğum tarihi olarak verilebilir. Yirmi kadar eser veren Ahi Evren, eserlerinin yanı sıra Anadolu’da Ahilik Teşkilatının kurucularından olması onu, Anadolu kültür tarihi açısından çok daha önemli bir noktaya taşımaktadır.

Hoy’da dünyaya gelen Ahi Evren; Azerbaycan, Horasan ve Maveraünnehir alimlerinden ders almış ve Bağdat’ta tanıştığı Evhadüddin Kirmani ile 1204’te Anadolu’ya gelmiştir. Daha sonra Evhadüddin Kirmani’nin kızı Fatma Bacı ile evlenerek, kayınbabası ile birlikte Fütüvvet Teşkilatının Anadolu’da ki uzantısı olan Ahiliği kurarak Müslüman Türk esnafını örgütlemişlerdir.

Ahi Evren, 625 (1227-28) yılından sonra Sultan Alaeddin döneminde (1219-1237) Kayseri’den Konya’ya celp etmiştir. Lalalık makamına getirilmiştir. Hankah-ı Lala onun hizmetine verilmiştir.

Ahi Evren’in Letaifu’l-Hikme isimli eseri Hankah-ı Lala’da ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde; ilmi iş ve sanat alanında kullanmak gerektiğini sık sık ifade eder. İlmin amelden önce geldiğini, ilimsiz amelin bir işe yaramayacağını, kişi ilmini uyguladığı ölçüde makbul insan olacağını vurgulamaktadır. Bir başka yerde de insan ruhunda pratik ve ameli güçler bulunduğunu bu iki gücün birlikteliğinin nemini vurgulayarak ilimle oluşan ruhtaki irade ve kudretin pratik gücü meydana getirdiğini ve üretime yönlendirme fikrini savunmaktadır.

Ahi Evren Mürşidü’l-Kifaye ve Yezdan Şinaht isimli eserlerini de ona itaf etmiştir. Ayrıca Alaeddin Keykubad’ın emri ile İbn-i Sinan’ın bazı eserlerini Farsça tercüme etmiştir.

Yezdan Şinaht’a isimli eserin sonunda Alaeddin Keykubad’ın yüksek ilimlerden bahseden felsefi eserleri okuyacak kadar alim ve irfan olduğu yazmaktadır.  Gazali’nin Kimyayı Saadet isimli eseri ile Nizamü’l-Mülk’ü Siyasetnamesi’ni çokça okuduğunu İbn-i Bibi nakletmektedir.

Konya’da bulunduğu müddetçe gayet müreffeh ve itibarlı bir hayat süren Ahi Evren, Sultan I. Alaeddin Keykubad’dan devamlı destek ve himaye görmüş ve bu arada yazdığı bazı eserleri sultana sunmuştur. I. Alaeddin Keykubad sonrası sıkıntılı günler yaşayan Ahi Evren aynı zamanda Moğollara karşı mücadelede bulunmuş özellikle Ahi teşkilatının Kayseri’yi Moğollara karşı savunmaları da bu mücadelenin bir uzantısıdır. Türkmenlerin ve Ahilerin 1261 yılında Moğol yönetimine ve I. Kılıç Arslan’ın yaptığı atamalara karşı çıktıkları isyanın çok sert bir şekilde bastırılması esnasında Ahi Evren ve Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi de öldürülmüştür.

Bu dönemde ekseriyetle nezih yazı tarzı olmak üzere küfi ve diğer yazı tarzları da kullanılmıştır. Ancak, Selçukluların son döneminde Anadolu’ya ait bir hat örneği çıkmış, biz buna Selçuklu nesihi diyoruz. Kültürel şekillenme belirdikten sonra ortaya çıkmış bu yazı Osmanlı içinde model olmuştur. Osmanlı Dönemi yazılarında mürekkep yanıklarına ve yazıda bozulmalarına rastlandığı halde Selçuklu yazmalarında böyle bir durum söz konusu değildir.

Alaeddin Keykubad dönemi kitaplarında özellikle ilk dönemde hat sanatında birliktelik görünmemektedir. Çünkü ilme ve ilim adamına değer vererek değişik coğrafyalardan farkı bilginleri Konya’ya davet etmiş, her gelen kendi bölgesinin hattını kullanmıştır. Bu hat çeşitleri daha sonra gelişecek olan hat sanatının temellerini oluşturmaya yardımcı olmuştur.

SONUÇ

I.Alaeddin Keykubad zamanında şehrin imari en güzel şekilde yapılmış, başarılı fetihler gerçekleştirilmiş ama bunlardan daha önemlisi de bunları kalıcı kılacak ilim ve ilim adamlarına önem verilmiştir. Anadolu da bilim adına farklı bilim dallarında önemli çalışmalar yapılmıştır. Anadolu da önemli bilimsel çalışmalar bu devrede zirveye ulaşmıştır.

Bu dönem her yönden parlak, verimli, istikrarlı, siyasi otorite ve kararlılığı varlığını hissettirdiği bir devir olmuştur.

Selçuklular dini ilimlerin yanında tabiat bilimleriyle meşgul olmuşlardır. Tabiat bilimlerinin iş ve sanat alanında uygulama düşüncesi ön plana çıkıyor.

Klasik ulemaya göre ilimden maksat ameldir. Amel yoksa ilmin bir anlamı yoktur. Tabii ilimleri amele dönüştürme fikri vardr.

O dönemin en yaygın dili Farsça’dır. Bazı müellifler eserlerini Arapça yazmışlar ve Farsçaya tercüme ettirmişlerdir. Bunlardan birisi de Konevi’dir. Miftahu’l-Gayb’ı yazmış. Bu eser Ahi Evren tarafından Farsça’ya çevrilmiştir. Resmi dil Farsça eğitim dili Arapça’ydı.

Mimaride zayıf malzeme fazlaca kullanılmışlar. Katı cisimlere sanatlarını nakşetmişler. Taş ahşap ve çinideki zarafeti tezhipte, hatta ki hattındaki fazlaca göremiyoruz. Kitapta kullandıkları deri, mürekkep ve kağıdın kalitesi üst seviyededir. Mantarlaşma, mürekkep yanığı yok denecek kadar azdır.

Kitaplarda Bağdadi, Dımışki ve Semerkandi kağıtlar kullanılmıştır. Anadolu’nun ticaret bakımından geliştiğinin alameti olarak sayabiliriz.

Moğol zulmü karşısında mutedildirler, eserlerinde merhamet duygularını sevgi ve müsamahayı ön plana çıkarmışlardır…






Yorumlar

Popüler Yayınlar