VEFATININ 11. YILINDA TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ
Bekir ŞAHİN
İnsanoğlu, toplumsal hafızasını
genç nesillere devredebildiği ölçüde geleceğin belleğine yatırım yapabilmiş ve
diğer canlılardan ayrışabilmiştir.
Bir kültür mirasının temel
taşları o toplumda yetişmiş büyük şahsiyetlerdir. Tarihe mal olmuş bu
şahsiyetleri takdir etmeyip yeni kuşaklara aktarmadığımız sürece, onlar
kendilerine başka kültürlerin ürünü olan şahsiyetleri örnek alacak dolayısıyla
bir tür kültürel yozlaşma ortaya çıkacaktır. Bu sebeple İslâm âlemi,
yetiştirdiği âlimleri iyi tanımak ve onların kristalleşmiş fikir ve
davranışlarını örnek almak durumundadır.
Tahir Büyükkörükçü, Konya
topraklarında yetişen manevi mimarlardan biridir. Tahir Hoca, ülkenin uzun
süren siyasi ve idari anlamda sıkıntılarının yaşandığı bir döneme şahitlik
etmiştir.
Bu sıkıntılar Tahir Hoca’nın hayatına yansımış
ancak bu dönemlerde bile idealinden vazgeçmemiştir.
Stresin, manevi hastalıkların ve
aile içi geçimsizliklerin hayli arttığı günümüzde Tahir Hoca ve onun gibi
şahsiyetlerin nefes ve himmetlerine çok ihtiyaç vardır.
İşte tam bu noktada topluma
–tabiri caizse- terapi yapacak, onlara Yaratıcıyı hatırlatıp sevdirecek örnek
şahsiyetlere dünden daha fazla muhtaç olduğumuz izahtan varestedir.
TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ
Konya Uluırmak Mahallesi’nde 23.03.1926 tarihinde doğdu. Babası Körükçüler’den Marangoz Mehmed Efendi (1907-1964),
annesi Dülgerzâdeler’den Aliye
Hanım’dır (1906-1958). Tahir Hoca, ilk eğitimini, mahalle hocalarından olan Bahçıvan İsmail Efendi’den aldı.
İlkokulun ardından Konya Erkek Ortaokulu’na kaydoldu (1939).
Bu arada Kur’an eğitimi aldı ve tecvit
okudu. Ortaokulun son sınıfında iken dinlediği Hacı İsa Ruhi Efendi’nin (Bolay) vaazından etkilenerek 1942’de
resmî öğrenimini yarıda bırakıp İslami ilimler tahsiline başladı. 4 sonra
icazet aldı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü Kapu Câmii’nde
uzun yıllar sürdürdüğü vaaz ve sohbetleri ile meşhur olmuştur. 1950 yılında resmî olarak başladığı dinî
faaliyetlerini ömrünün son dönemlerine kadar bilfiil sürdürmüştür.
I. HAYATI VE KİŞİLİĞİ
1. Evliliği
15.05.1957 tarihinde Atçekenlerden Fahriye Hanım’la evlendi.
2. Çocukları
Üç kız ve bir erkek evladı olan Tahir
Hoca’nın oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü, Konya başvaizi olarak görev yapmış ve
2021 yılında emekli olmuştur.
II. EĞİTİMİ
1. Mektep ve
Medrese Eğitimi
Tahir Hoca’nın ilkokula gittiği yıllarda
maddi yönden fevkalade fakirlikler vardı. O günleri kendisi şöyle anlatırdı; “Gençlerin
bunları duymasında fayda var. Sabahleyin yediğimiz zeytinyağlı bulgur pilavı,
akşamleyin yediğimiz zeytinyağlı bulgur pilavı, yiyecek öyle çok kısıtlı. Çoğu
zaman çarşıdan ekmek alınırsa ev ekmeğine katık yapardık.”
Tahir Hoca, ilkokulu 3 ayrı okulda
okumuştur. Daha sonra o dönemin en meşhur okullarından olan şimdiki Karma Ortaokulu’nda 3.sınıfta iken, hem
eğitimine devam etsin hem de birkaç kuruş harçlığını çıkartsın diye Kapu
Cami’nin yanında dürüst bir esnaf olan Kunduracı
Mustafa Efendi’nin yanına çırak olarak vermiştir.
Kapu Camii’nin kuzey kapısından çıkınca üçüncü
sokakta küçücük bir dükkânda kunduracılık yapan Endaze’nin Mustafa Efendi; hocalarla muhabbeti olan, o günün
ulemasını bilen, seven, sayan ve namaz vakitleri Kapu Cami’nin cemaatine devam
eden bir insandı.
Küçük Tahir çıraklığa başladığının
ertesi günü, sonradan hocası olacak Hacı
İsa Bolay’ı Kapu Camii’nde dinler.
Daha ortaokul 3. sınıf talebesiyken gönlüne
bir ateş düşer. Namazdan sonra dükkâna gelir; hemen ardından vaaz eden hoca
efendi de dükkâna girer. Endaze Mustafa
Efendi kendisine Kur’an-ı Kerim’i öğreten İsa Bolay Hocaefendi’ye “Hocam Tahir evladımız çok zekidir, ilme
merakı vardır. Ben kendisine Kur’an-ı Kerim’i okuttum. Namazında abdestinde
sevdiğimiz bir yavrumuz.” diyerek küçük Tahir’i arz eder.
Daha sonra Mustafa Efendi aralarında
Tahir’in de bulunduğu bir grubu alıp Hacı
İsa Bolay Hocaefendi’nin Şems Camii’nin arka taraflarındaki evine götürerek
“Hocam bunlar da senin taleben olsun” der.
Hocaefendi ise “Mustafa Efendi kardeşim biz derslerde çok ilerdeyiz bu halkayı
bitireyim, bu halkadan sonra alayım onları da…” diye cevap verir.
Mustafa Efendi’nin; “Hocam ben Tahir’e bu konuda güveniyorum, hiç
olmazsa Tahir’i alın ders halkanıza.” diye ısrar etmesiyle küçük Tahir ders
halkasına katılır.
Kısa sürede erken başlayan arkadaşlarını
derste yakalar, hatta onları geçer. Ancak, amcalar ve dayılar; “Oğlum bu meslek muattal oldu. Yani burada
gidip de ölü mü yıkayacaksın? Ne işin var senin burada? Ortaokula devam etsen
ya?” diye telkinde bulunurlar.
2. Tasavvuf
Eğitimi
Tahir Büyükkörükçü’nün, ilmî yönü kadar,
tasavvufî yönü de vardır.
Konya’mızda henüz
çocukluk çağında tanıyıp sohbetlerinde bulunduğu Nakşîbendi Halidi silsilesinin Türkiye’deki önemli kollarından Mahmut Sami Ramazanoğlu hazretlerinin ders vekili
olan Mustafa Doğanay’dan ders alarak Erbili Dergâhı
Postnişini Mahmut Sami Ramazanoğlu’na intisap etmiştir.
Burdur’da görev
yaptığı dönemde Şeyhi’nin ders vekilliğini üstlenmiş, Erenköylü Hikmet Tuzkaya, Yahyalı Hacı Hasan
Dinç, Musa Topbaş, Çarşambalı Mahmut Ustaosmanoğlu, Ali
Ulvi Kurucu, Mehmet Zahit Kotku, Necip
Fazıl Kısakürek ve Muhammed Harrani
gibi şahsiyetlerle dostluklar kurmuştur.
Ayrıca Osman Çelebizade
Sıdkı Çelebi’den (Yarkın) icazet alarak Mevlevî Dergâhına da intisap etmiştir.
III.
EĞİTİMCİLİĞİ
1. Kendini
İnsanları Eğitmeye Adamıştı
1951’de
açılan Konya İmam Hatip Okulu’nda Hacıveyiszâde Mustafa Efendi ile birlikte
Arapça öğretmenliği yaptı (1952-1953).
Vaizliğin yanı sıra gençlere İslami
ilimler okuttu. Bu gençler arasında Hasan
Hüseyin Varol, Ermenekli İbrahim Koçaslı, Eğisteli Kerim, Memiş Yöntem, Ahmet
Küçük, Mehmet Cinkara, Bekir Doğanay,
Mehmet Kabakçı gibi şahsiyetler vardı.
Güvenlik güçlerince derslerinden
birisine yapılan ani baskın sonrası on üç, on yedi yaş arasındaki on dört çocuğa Arap harfleri ve Arapça
sarf ve nahiv tedris ettirmek suçuyla kısa süre başkanlık emrinden alındı. (28
Mart-15 Mayıs)
Vaizlik görevini sürdürürken açılan
imtihanı kazanarak Saraçoğlu (Boncuk) Camii
imam hatipliğini üstlendi (15 Şubat 1956). Hafızlığını da bu sıra tamamladı.
2. Vaazları
Tahir
Büyükkörükçü, kelimenin tam anlamıyla “bir hitabet dâhisiydi.” Vaaz
etmedeki mahareti sebebiyle Sultanü’l-Vaizin
olarak anılmıştır. İrşat faaliyetlerini yaklaşık elli yıl kadar sürdürdüğü
Konya ve civarındaki bölge halkı için bir kanaat önderi hâline gelmiştir.
Onun vaazları
çok etkili idi. Hatta bu etki bugün bile devam etmektedir. Televizyondan ve sosyal medyanın değişik mecralarınsa’dan
vaazlarını takip eden pek çok takipçi vardır.
Tahir Hoca’nın
kitleler üzerinde bu kadar etkili olmasının arka planı irdelenmelidir. Yarım
asırdan fazla kürsülerde ve salonlarda konuşan ve konuşmalarını binlerce
kişinin takip ettiği merhum Tahir Hoca’nın şöhreti Türkiye'yi de aşarak
Avrupa'ya, başta Mekke, Medine olmak üzere İslam ülkelerine ulaşmıştır. Tahir
Hoca’nın, dinleyenler ve cemaat üzerinde etkili olmasının sebeplerini, şöyle
sıralayabiliriz:
Her şeyden önce
Hocaefendi, ilmiyle amil bir insandı
Yaşantısında
inandığı değerlerden ve dinî prensiplerden taviz vermemiştir. Onun tesirli
oluşunun temelindeki gerçeklerden biri budur.
Vaazları çok
heyecanlı idi. Konuşmasının sonuna kadar heyecanı hiç eksilmezdi. Kürsüde âdeta
bir aslan gibi kükrerdi. Bu heyecanı sayesinde cemaatinin dikkati hiç
kaybolmuyordu.
Konuşmalarında,
meşhur şairlerin coşkulu ve heyecanlı şiirlerini okurdu: Bunların başında Hz.
Mevlâna, Muhammed İkbal, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek
gelmektedir. Kullandığı mısralar, konuşmayı etkili hâle getiriyordu.
Zemin
metinlerimizden, klasik kaynaklarımızdan olan Mesnevi, Bostan ve Gülistan ile Safahat’tan nakiller yaparak o ölümsüz sözleri, hikâyeleri
naklederek cemaatin dikkatini toplamış mesajları muhataplarına ulaştırmıştır.
Hayatı boyunca
hayra, iyiliğe ve güzelliğe çağıran bir davetçi olarak içtimai ıslah
faaliyetlerini sürdürmüştür. Muhatap kitle ile gönül köprüleri kurarak bütün
varlığını buna adamıştır.
“Umulur ki öğüt alırlar” düsturuyla
hareket etmiştir. O, gündemi takip ederek hayatı okuyabilmiş toplumun dert ve
problemlerini tespit ederek bunlara çözümler üretmiştir
Vaazını,
mutasavvıfların hâlleri ve sözleriyle süslerdi. Meşhur mutasavvıflardan İbrahim
Ethem, Bayezid-i Bestamî, Hz. Mevlâna, Şeyh Sadreddin Konevî, Muhiddin Arabî,
Lâdikli Ahmet Efendi’den vaazlarında sık sık bahsederdi. Dolayısıyla
konuşmalarında, ilim-irfan bütünlüğü vardı.
Tahir
Büyükkörükçü, konuşmalarında güncel konulara yer verip halkın merak ettiği
konuları işlediği için halk, konuşmaları ilgiyle takip etmiştir.
Tahir Hoca
efendi, vaazlarında, ayet ve hadislerin metinlerini, meşhur şairlerin
şiirlerini ezberden okuyarak konuşmasını daha tesirli kılıyordu. Mevlâna hayranıydı ve Mesnevi’den binlerce
beyti vaazlarında ezbere okurdu.
3.
Konferansları
Vaazları
Türkiye sınırını aşar. Müftülük yaptığı yıllarda vaaz etmekten ve çevre illerde
konferanslar vermekten hiç geri kalmaz. 1965’te Denizli’de başlayan salon
konuşmaları, uzun yıllar çeşitli bölgelerde devam eder. 1968’te İzmir Alsancak
Spor Salonu’nda yaptığı bir konuşma dönemin siyasilerinin de dikkatini çeker. İsmet
İnönü’nün meclis kürsüsünden şöyle dediği söylenir: “Düzenin iki ayağı vardır, biri seçim kanunu, diğeri Konya müftüsüdür.”
Milletvekilliğini de konuşmalar ve konferanslar için bir fırsat olarak
değerlendirir.
Birçok ilimiz
konuşmalardan istifade eder. Almanya, Avusturya, İsviçre ve Hollanda’da gurbetçilere çeşitli konferanslar
verir. Pek çok şehirden konferans istekleri resmî olarak Diyanet İşleri
Başkanlığına yazılı olarak bildirilir.
IV. İLMÎ
YÖNÜ
Tahir
Büyükkörükçü Hoca, ilk eğitimini, Bahçıvan
İsmail Efendi’den aldı. Sonra Konya Erkek Ortaokulu’na kaydoldu (1939).
Bu arada Kur’an
eğitimi aldı ve tecvit okudu. Ortaokulun son sınıfında iken dinlediği Hacı İsa Rûhi Efendi’nin (Bolay) vaazından
etkilenerek 1942’de ortaokuldan ayrıldı. İslami ilimler tahsiline başladı. Dört
yıllık eğitiminden sonra tefsir,
hadis, usûl ve furu ile ilgili naklî ve akli ilimlerden icazet aldı.
1. İcazeti. İcazetinin Özeti
İcazeti veren;
İsâ Rûhî Bolay b. Mehmed Hulûsî el-Konevî Efendi, Hacı İsazâde diye meşhurdur.
İcazeti alan;
Körükçüzâde diye meşhur Mehmed Tahir Efendi b. Mehmed.
İcazetin
yazılış tarihi; H 1365.(1945)
İsa Ruhi Bolay,
birinci icazetin sonunda Tahir Büyükkörükçü’ye ayrı bir icazet daha vermiştir.
Bu icazete
göre; İsa Ruhi Bolay> Mehmed Vehbî Efendi> Hüseyin Kadınhânî> Ahmed
Hâzim en-Nevşehrî> üstadım (İmamzâde Muhammed Es’ad)> Hibetüllah el-Balî
silsilesi ile; Şifâ-yı Şerîf, Kütüb-i sitte ve bunlardan başka hadis kitapları
ile tefsir kitaplarından kendisine ulaşan rivayetleri nakletmesi için Mehmed
Tahir Büyükkörükçü’ye icazet vermiştir.
Bu sırada
Hacıveyiszâde Mustafa Kurucu’dan hadis, ahlak, fıkıh, tefsir, akaid, meani,
beyan, bediî dersleri aldı.
Müsevvid Mehmet
Bülbül Efendi’den ferâiz, Hacı Hâkî Efendi’den (İzler) Farsça, Hacı Haydar
Efendi’den (Ulukapı) kıraat tahsil etti. Bu yıllarda Konya il merkezindeki
mescitlerde vaazlar verdi.
V. GÖREVLERİ
1. Vaizlik
ve İmamlığı
Askerliğini
İzmir Foça’da tamamladı (1946-1949). İleride ismiyle özdeşleşecek olan Kapu
Camii’nde ilk vaazlarını askerden izinli geldiği Ramazan ayının son günlerinde
yaptı. Askerlik dönüşü vaazlarına devam ettiği sırada Konya’da bir vaazını
dinleyen dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet
Hamdi Akseki’nin talimatıyla Konya merkez vaizliğine tayin edildi (28 Şubat
1950).
Vaaz ve
sohbetlerine gösterilen büyük ilgi nedeniyle ilk görev yeri olan Asri Cami’den Şerafeddin Camii’ne nakledildi. Vaizlik görevini sürdürürken açılan
imtihanı kazanarak Sancıoğlu (Boncuk) Camii imam hatipliğini de üstlendi (15
Şubat 1956). Hafızlık için önemli bir merkez olan Bulgur Tekkesi’nde başladığı, ancak askerlik görevi vesilesiyle ara
verdiği hafızlığını da bu sırada tamamladı.
Tahir
Büyükkörükçü Hoca: “O günler çok
sıkıntılı günlerdi. Nedensiz, niçinsiz tutuklamalar oluyor, gidenlerden haber
alınamıyordu. Bu adamlar beni de almaya gelirlerse çamaşır, pijama almama bile
müsaade etmezler diye, sekiz ay çantam odamda hazır bekledim. Çok imalı sözler
duyardım. Ancak bir tek vaazımdan geri kalmadım.” diye anlatırdı.
a. Burdur
Günleri:
Kendisi
resmen Diyanet İşleri Başkanlığı vaizi idi. Konya’da uyandırdığı dinî heyecan
bazılarını korkutmuştu. 1964 yılında Burdur’a tayini çıktı. O gün için Konya’ya
nazaran daha değişik bir yapıya sahip olan bu küçük ilimizde Hoca Efendi’nin
yalnız kalması hedeflendi. Ancak Burdurlular yeni hocalarına o kadar sahip
çıkmışlar, o kadar çok sevmişlerdi ki, “Ensar’ın
muhacirine sahip çıktıkları gibi Burdurlu kardeşlerimiz de bize sahip çıktı,
hiç yalnızlık çekmedik, hiç garip kalmadık” diyerek o günleri yâd ederdi.
Ali Ulvi
Kurucu hatıratında bu günleri şöyle anlatıyor; “Burdur’a gönderilmesi, tabii Burdurlular için bir nimet oldu.
Burdur’dan gelen hacılara onu sorardım. Hepsi kendisini hayırla anarak şöyle
derlerdi:
“Allah razı olsun, Tahir Hoca’mızın gelmesiyle, Burdur ve Isparta
yeniden canlandı. Biz, cihat nedir, ilmî sohbet nedir, zikir nedir, fikir nedir
bunları bilmezdik. Tahir Hocamız, çocuklarımızı okutmamız, İmam Hatip Okulları’na
vermemiz için bizleri uyandırdı. Eskiden İmam Hatip okullarına hep köylerden
çocuk gelirken, şimdi artık şehirlilerin de çocuklarını bu okullara
gönderdiğine şahit oluyoruz.”
Yapılan vaazlar
sonucu, Burdur ile Isparta âdeta tek il olmuş, civar vilayetlere ve ilçelere
Tahir Hoca konuşmalara gitmiştir. Cuma vaazlarına ise Isparta’dan otobüslerle
gelip dönmüştür. Bir hoca olarak ilk salon konuşmasını 1965’te Burdur’dan
giderek Denizli’de yapmıştır.
b.
Üstad Necip Fazıl’la Tanışması
Tahir
Hocaefendi’nin Burdur hatıralarının en önemlilerinden biri de Üstad Necip
Fazıl’la tanışmasıdır. Konferans için Burdur’a gelen Üstad, halkın övgülerle
kendisinden bahsettikleri hocalarını yakından tanımak ister. Akşam kaldığı evde
banttan bir vaazını dinler. Ertesi gün verdiği konferansında da bizzat
tanışırlar. Kolay kolay kimseyi beğenmeyen Üstad, Tahir Hocaefendi’yi çok sever
ve onun hakkındaki o ilk ve meşhur yazısını yazar. Bu ilk tanışmadan sonra
karşılıklı, çok seviyeli bir dostluk Üstad’ın vefatına kadar devam eder.
Necip Fazıl kendisini dinledikten sonra tebrik
etmiş ve şunları söylemiştir:
“Tahir Büyükkörükçü’yü, çölde,
bir çorak vadide yetişmiş bir güle benzettim.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra, Arapça
okumak, din ilimlerini tahsil etmek şöyle dursun, Kur’an-ı Kerim’in bile yasak
olduğu bir devirde, böyle bir vaiz, böyle anlayışlı bir insan, söylediklerini,
benim gibi müşkülpesent bir kimseye dahi dinletebiliyorsa, bu kabiliyeti bir
deha eseri ve
bunu İslâm’ın bir mucizesi olarak sayarım. İslâm, meyvelerini ve mucize
şafağını ufuklardan sökmeye başlamıştır.”
2. Konya
Müftülüğü
1965 yılında
yapılan seçimlerde siyasi iktidarın değişmesi sonucu, o gün Diyanet İşleri
Başkan Yardımcısı olan Yaşar Tunagür,
Hocaefendi’nin ısrarlarıyla, sürgünle çıkarıldığı Konya’ya müftü olarak döner
(19 Mart 1966). Altı yıl devam eden müftülük yılları unutulmaz hizmetlerin
yapıldığı yıllardır.
Konya’ya meşhur
üstatlar getirtilerek önemli konularda hocalara dersler verdirilir.
Konya’mıza, bugün Meram Müftülüğü olarak
hizmet vermeye devam eden müftülük binası kazandırılır.
Müftülükte de
devamlı kürsüde olmuştur. Altı yıl süren bu görevin ardından tekrar vaizliğe
döndüyse de bir yıl sonra emekliye ayrılır (20 Haziran 1973).
Yirmi beş kadar
arkadaşıyla geniş bahçelerin içine yapılan, yüksek duvarları sayesinde
birbirini hiç görmeyen evlerin meydana getirdiği mahalleye, “Erenköy” adını verdi. “Sadece
ezan ve kuş sesi duyulur.” dediği mahallesi, hâlâ Konya’nın mutenâ(seçkin)
bir semtidir. 1970’te kurulmasına öncülük ettiği Konya Selçuklu İlçesi Erenköy
Mahallesi’nde fahri imamlık yaptı (1971-1975). Sabah namazlarından sonra tefsir
dersleri yapılırdı. Cuma vaazlarına ve haftada en az bir defa yapılan yatsı
namazı sohbetlerine şehirden de gelen büyük cemaatler iştirak ederdi.
Hac mevsiminde
Haremeyn’de vaazlar verdi. 1976’dan itibaren irşat hizmetlerini Avrupa
ülkelerine taşıdı.
VI. SİYASETE ATILMASI
1977 yılında,
MSP’den milletvekili olur. Bu görevi de konuşmalar ve konferanslar için bir
fırsat olarak değerlendirir. Bu vesileyle birçok ilimizde konuşmalar yapar ve
böylelikle kendisinden daha çok kimse istifade eder. Zira Tahir Hoca
milletvekili de olsa aslında bir vaizdir ve o görevine devam etmektedir.
Milletvekilliği avantajı, usulüne uygun olarak tebliğ için vesile kılınmıştır.
1. MSP’den
Milletvekili Olma Nedeni
Niçin Millî
Selamet’e evet dedim.
Ezelden ebede
akan tek hakikatin kalpler ve ruhlar yıkayıp hayat veren güçlü ve ulvi davanın
ilmin hizmetinde geçen 30 senelik tebliğ ve irşad devrinde zaman zaman uzak ve
yakından siyasete atılmak için ciddi teklifler oldu. Siyaset sahasındaki
çalışmalarımın da vatan ve millet için çok faydalı olacağı söylendi. Her
seferinde bu samimi tekliflere verdiğim cevap “Böyle bir şeyi hiç düşünmüyorum,
ilmin içinde ve kitaplarımın gölgesinde öleceğim.” Bu defa gördüm ki
memleketimiz çeşitli badirelere sürüklenmek istenmektedir ve necip milletimizi
her gün biraz daha tedirgin eden korkunç hadiseler sahnelenmektedir. Buna
mukabil vatan ve milletini sevenlerin gösterdiği feragat ve gayret ıslahat ve
kalkınma faaliyetleri fenalık ve yıkıma mâni olma çabaları görmezlikten
gelinemez.
2. Hapishane
Hayatı
12 Eylül 1980
askerî darbesinden sonra gözetim altına alınıp mahkeme kararıyla tutuklanır.
Partisi kapatılıp dava açılınca, hapis yatar ve zindan çilesini de çeker. On
bir aya varan tutukluluk süresinin ardından yargılanmak üzere serbest bırakılır
(25 Temmuz 1981). Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesi tarafından
tutuksuz yargılama neticesinde verilen 3 yıl ağır hapis cezası temyiz edilir
(28 Şubat 1983).
1982
Anayasası’nda şekillendirilen yeni yasayla kendisine 10 yıl siyaset yasağı
getirilir. Beş yıla yakın devam eden mahkeme süresi sonunda beraat eder (3
Şubat 1985). Yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması üzerine Haremeyn’e
mücavir olur (1985-1999). Bu süre içerisinde Türkiye’de bulunduğu zamanlarda
Kapu Camii’nde Cuma vaazlarına devam eder.
Büyükkörükçü
1960’tan itibaren hemen her yıl gittiği hac ve umre yolculuklarında Suriye ve
Irak’ta ilim tahsili için bulunan Türk öğrencilere maddi ve manevi yardımlarda
bulunmuş, bu seferler esnasında aldığı birçok Arapça eseri kütüphanesine
kazandırmıştır. O yıllarda Türkiye’de Arapça kitap bulmak zordur. İlk
haclarından getirdiği kitaplarının onun için ayrı bir değeri vardır.
Haremeyn’de
mücavir kaldığı yıllarda Muhammed Ali es-Sabuni ve Muhammed b. Alevi el-Malîki
gibi şahsiyetlerle tanışarak dostluklar tesis etmiştir. Türkiye’de İslami
hayatın yeniden canlanması için büyük önem verdiği İmam Hatip okullarını
memleketin geleceğini inşa edecek ilim yuvaları olarak görmüş, bu okullara
maddi ve manevi katkılarda bulunmuştur.
Henüz
hayatta iken Konya 3. Organize Sanayisi’nde (2009) vefatından sonra da Konya
Erenköy Mahallesi yakınlarında (2015) adına inşa edilen camiler, Meram
Gülbahçe’de açılan İmam Hatip Okulu (2014) ve Erenköy’deki evinde bulunan
kütüphanesiyle hatırası yad edilmektedir.
VII. VEFATI
Koca bir ömrü ilim, irfan ve dine hizmet uğurunda geçen Tahir
Büyükkörükçü, solunum yetmezliği sebebiyle bir ay boyunca hastanede tedavi görmüş
ve 86 yaşındayken 5 Mart 2011 tarihinde saat 06.00 sularında ruhunu Rabbinin
rahmetine teslim etmiştir.
Cenaze namazı
Konya Kapu Camii’nde oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü tarafından kıldırılmış,
naaşı Üçler Mezarlığı’na omuzlarda on binlerce Müslüman tarafından götürülmüş
ve burada ebedî istirahatgâhına tevdi edilmiştir.
Yorumlar