MEHMET ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ” İSİMLİ KİTABI
MEHMET
ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
İSİMLİ
KİTABI
Bekir
ŞAHİN
Konya Yazma
Eserler Bölge Müdürü, Konya/Türkiye
e-posta:
bekirsahi@gmail.com
Özet
Sinop’un Boyabat ilçesine bağlı Nefsicuma
köyünde doğan Mehmet Zeki Oral’ın Babası Hafız Yusuf Efendi, Annesi Hava
Hanım’dır. Aile İmamoğulları diye anılırdı. Mehmet Zeki 1914 yılında Boyabat
Rüşdiyesi’ne girdi. 1916’da Kastamonu Muallim Mektebi’ne kaydoldu.
Okulda
çalışkanlığı ile kendini gösterdi ve hocası ona “Zeki” lakabını verdi.
Kastamonu Muallim
Mektebi’nden
1920’de mezun oldu. Boyabat’ın Cuma Köyü İlkokulu’na tayin edildi. 1923’te
Boyabat Merkez Mektebi, 1925’te Ayancık Merkez Mektebi başmuallimliğine, 1928’de
Boyabat Merkez başöğretmenliğine ve aynı zamanda Maarif memurluğuna getirildi.
1931 yılında Tokat,1933’te Niğde İlköğretim Müfettişliği’ne, 1941’de Konya Müze
Müdürlüğü’ne tayin edildi. Konya Müze müdürlüğü yıllarında Konya ve çevresi ile
ilgili pek çok konuda yazılar yazmış ve kitap yayımlamıştır. 1954 yılında Eski
Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşiv şefliğine, 31 Ekim1957’de Vakıflar
Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü’ne tayin edilen Mehmet Zeki 1957
yılı sonunda emekliye ayrıldı. 3 Ekim 1962’de vefat etti. M. Zeki ORAL’ın
vefatından sonra1972 yılında oğlu tarafından kitapları AÜ İlahiyat Fakültesi
Kütüphanesine bağışlanmıştır. Bu kitaplar arasında 1948 tarihinde
“Turgutoğulları ve Konya’daki Eserleri” adında Arap harfleriyle 105 yapraklık
el yazması bir eserine rastlanmıştır. Bu eser Ankara İlâhiyat Fakültesi
Kütüphanesi 73 demirbaş numarada kayıtlıdır. Zeki Oral’ın kızı Ülkü Hanım bu
eseri babasının Konya’da müze müdürü iken dergâh içerisinde bulunan lojmanda
yazdığını ve konuyla ilgili belgeler buldukça mutlu olduğunu ifade etmiştir.
Oral, bu kitabında Turgut Oğullarının öz be öz Türk olduklarını ifade
etmektedir. Bu aşiretin ileri gelenleriyle Karaman Oğulları arasında kız alıp
verelerindendolayı bir akrabalığın kurulduğunu ve bu sebeple rütbe ve makama
nail olan Turgutoğullarınınhayır işlerinde ileri gitmiş olduklarını
belirtmiştir.
Turgutroğullarının
kurdukları vakıflardangenişçe bahsetmektedir. Yine bu eserde Turgut-
oğullarının bağımsız bir beylik kurup kurmadıkları yönünde açık bilgilerin
mevcut olmadığından dolayı bu aşiretin Karamanoğulları içerisindenmütalaa
edilmesinin daha isabetli olabileceğini öngörmektedir. Geniş arazi ve emlak
sahibi olan Turgutoğulları Konya ve çevresinde birçok hayır eseri yapmış ve
bunlar için vakıflar kurmuşlardır.Turgutoğullarıyla ilgili bir araştırmanın
yapılması Karamanoğulları hakkında geniş bir bilgiye ulaşmamıza imkân verdiği
gibi aynı zamanda Osmanlı Devleti içinde bir kıymet arz etmiş olduğunu
belirtmiştir. Çünkü beyliklerin kurulması ile Karaman-Osmanlı mücadelesi
oldukça şiddetliolmuştur.Bunun yanında siyasî, sosyal ve kültürel ilişkilerde
bu iki devlet için yoğun yaşanmıştır.
İşte bu
münasebetler hakkında bize detaylı bilgiyi bu aşiretin kayıtlarının
incelenmesinin ışık
tutabileceğini
açıklamıştır. Turgutoğluları tarafında Konya ve civarında yapılan eserler ile
ilgili geniş
bilgiler
verilmiştir. Özellikle kitabeler bu eserler tanıtılırken ön plana çıkmıştır. Bu
aşiretin Türk
boyundan olduğu,
ulaşılan belgelerde imla veya şive farklarından kaynaklanan yazım şekillerinin
hepsi Turgut ismine
delalet ettiğini açıklamıştır. Turgutoğullarının Anadolu’ya geliş tarihleri
eldeki
kayıtlara göre, H.
8. olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, Şikari Tarihi’nde bulunan Turgutoğulları
ile
ilgili bilgilerden
bahsedilmiş ve Turgutoğlularının şeceresi ile birlikte bu dönemde yapılan
yapılar
tanıtılmıştır.
Mezar taşlarına da azami ölçüde yer verilmiştir. Bu bildiride Zeki Oral’ın
biyografisi
ile birlikte
“Turğutoğulları ve Konya’daki Eserleri” isimli kitabı tanıtılacaktır.
Anahtar
Kelimeler: Mehmet Zeki
Oral, Konya, Turgutoğulları, Karaman.
MEHMET
ZEKİ ORAL AND HIS BOOK “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
Bekir
ŞAHİN
Director of Manuscript Works Library,
Konya/Turkey
e-mail: bekirsahi@gmail.com
Abstract
Mehmet Zeki Oral was appointed to the Konya Museum
Directorate in 1941. In Konya
Museum Directorate, he wrote
and published books about Konya and its surroundings in many
subjects. After the death of
M. Zeki Oral in 1972, his son donated his books to the Library of the
Faculty of Theology of Ankara
University. Among these books, a work of 105-sheet manuscript
was found in Arab letters in
1948 named “Turgutoğulları and Works in Konya”. In this book,
Oral states that Turgut Sons
are original Turks. Elderlies of his tribe have stated that because of
the fact that the elders of
Karaman and the sons of Karaman have established a relationship with
their relatives and that the
Turgutoğulları, he speaks widely about the foundations of Turgut.
Again, in this work, Turgutoğulları
do not have any clear information on whether they establish
an independent Principle, so
it is foreseen that this tribe may be more accurate to be discussed
within the Karamanoğulları. In
this report, a book titled “Turgutoğulları and Works in Konya” will
be introduced along with Zeki
Oral’s biography.
Keywords: Mehmet Zeki Oral, Konya, Turgutoğulları, Karaman.
MEHMET
ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
İSİMLİ
KİTABI
Hayatı:
Mehmet Zeki Oral, sekiz çocuklu memur (İmam) bir
ailenin en büyük çocuğu olarak Sinop’un Boyabat ilçesine bağlı Nefsicuma
köyünde doğdu. Babası Hafız Yusuf Efendi, Annesi Hava Hanım’dır. Kazak kökenli
bir ailenin çocuğudur. Annesi Hava Hanım aslen Karadenizlidir. Aile
İmamoğulları diye anılırdı.[1]
Mehmet Zeki 1914 yılında Boyabat Rüştiye’sine girdi. 1916’da Kastamonu Muallim
Mektebi’ne kaydoldu. Okulda çalışkanlığı ile kendini gösterdi ve hocası ona
“Zeki” lakabını verdi. Kastamonu Muallim Mektebi’nden 1920’de mezun oldu.Aynı
yıl evlenen Oral, bu evlilikten üç erkek, bir kız olmak üzere dört çocuk sahibi
oldu.
Boyabat’ın Cuma
Köyü İlkokulu’na tayin edildi. 1923’te Boyabat Merkez Mektebi, 1925’te Ayancık
Merkez Mektebi Başmuallimliğine, 1928’de Boyabat Merkez başöğretmenliğine ve
aynı zamanda Maarif memurluğuna getirildi. 1931 yılında Tokat, 1933’te Niğde
İlköğretim Müfettişliği’ne, 1941’de Konya Müze Müdürlüğü’ne tayin
edildi(31.08.1948-14.06.1954). Konya Müze müdürlüğü yıllarında Konya ve çevresi
ile ilgili pek çok konuda yazılar yazmış ve kitap yayımlamıştır. 1954 yılında
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşiv şefliğine, 31 Ekim 1957’de
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü’ne tayin edilen Mehmet
Zeki 1957 yılı sonunda emekliye ayrıldı. 3 Ekim 1962’de vefat etti.[2]
Mehmet Zeki Oral’in
Kitapları:
1-Mehmet Zeki Oral, İlkokullarda Sosyal İşçimenlikler, Niğde Kültür Direktörlüğü
Yayınlarından, Niğde İl Basımevi, Niğde 1936, s. 29.
2-Mehmet Zeki Oral,
Tokatlı Aşık Nuri , Niğde Halkevi, Ankara 1936, s. 192.
3-Mehmet Zeki Oral, Niğde Tarihi Tetkiklerinden Hudavend Hatun Türbesi ve Hayatı, Niğde
Halkevi Yayınları, Niğde 1939, s. 63.
4-Mehmet Zeki Oral, Hazret-i Mevlana Derğahındaki Şaheserlerden Nisan Tası, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1954, s.IV+24.
5-Mehmet Zeki Oral, Niğdeli Şair ve Âşıklardan Orta Köylü Âşık Tahirî, Yeni Matbaa,
M. Zeki Oral (çev).,Y/0817, Muhammed İbn-i Seyyid Alâ
Üddin al Hüseyni al Razavi,
Eserin Adı: Divan-ı Fütüvvet-i Alâ Üd-din.
M. Zeki Oral, 0818-1, Anadolu’da Türk-İslâm
kitabeleri.
582459 M. Zeki
Oral, 0819, Niğdeli âşık ve şairler/ antolojisi.
Oral, görev
yaptığı yerlerde sadece eğiticilik ve idarecilik değil aynı zamanda yaşadığı
şehrin tarihi ve kültürel yapısı ile sanat eserleriyle yakından ilgilenmiştir.
Ayrıca, Kadim
Anadolu Türk Tarih ve Kültürü’nü tanıtmak, orijinal metinleri araştırıp gün
ışığına çıkarmak için çalışmıştır.
Anadolu Selçuklu
Devleti ile Karamanoğulları ve beylikler dönemine ait belgeleri ve tarihi
eserleri araştırarak gün yüzüne çıkarmıştır.
Bilhassa tarihin yardımcı kaynakları tarihi kitabeler
ile ilgilenmiş; zaviyeler, hanlar, hamamlar, camiiler, mescitler, türbeler vs.
mimarî eserler üzerinde yer alan yazıları okuyup, bu yazıları daha önce elde
etmiş olduğu metinlerle karşılaştırmıştır. Bu mimarî yapıların hangi döneme ait
olduğu, kim tarafından yaptırılıp hangi amaca hizmet etmiş olduğu ve bu eserler
yapılırken dönemin siyasî, kültürel, sosyo-ekonomik özellikleri hakkında
bilgiler vermiştir.
Böylece, kitabelerin tarih için ne kadar önemli
olduğunu göstermiştir.
Müfettişken
gitmiş olduğu yerlerde vatandaşlarla yaptığı görüşmeler sırasında halk
ozanlarına dair bilgilere ve o ozanlar tarafında yazılan şiirlere, edebî
metinlere ulaşıp bunları derleyerek, Türk Kültür Tarihi’ne hizmet etmiştir.
Adını özellikle ilk tedrisat müfettişi iken gitmiş
olduğu köy ve kasabalarda Türk Tarih ve Kültür alanı üzerine yaptığı çalışmalarla duyurmuştur.
Mehmet Zeki Oral, yaptığı tetkik ve incelemelerle Türk
Milli Kültür ve Tarihi’ne önemli katkılarda bulunmuş. İlim dünyasında yerini
almıştır.
Tespit edebildiğimiz ilk çalışmaları 1934 yılında
Akpınar Dergisinin birinci sayısında “Halkiyat: Tokatlı Âşık Nuri” isimli
çalışma ile aynı sayıda “Gözler: Şiir” isimli şiir derlemesinde oluşmaktadır.[3]
Niğde Şeriye Mahkeme Sicilleri, Folklar Araştırmaları:
Niğde Köylerinde Kalkınma Hareketleri, Folklor Araştırmaları: Kara Koyunun Suya
İnmesi, Karahisarlı Aşık Gülşeni ve Maniler gibi çok çeşitli konular ihtiva
etmektedir. 29 Aralık 1937 tarihli Niğde gazetesinde, Niğde kültürü iki aşamada
ele alınır ve Eski Çağlardaki durumu ile Cumhuriyet devresini yazar . Mehmet
Zeki Oral, Niğde’deki görevinden sonra Konya Müzesi Müdürlüğüne atanmış.
O zamanları Konya’da yayımlanan Konya Dergi si’nde de
ilmî çalışmalarının yer aldığı 6 adet makalesi yayınlanmıştır. Anıt
Dergisi’ndeyse hocanın 72 tane makalesi yayınlanmıştır. Yalnız bu makalelerin
43 tanesini Mehmet Zeki Oral, ismiyle neşretmiştir. 20 makalesiniyse Mehmet
Yusufoğlu mahlasıyla, 5 adet makalesini Anıt adıyla,dernek başkanı sıfatıyla da
4 adet makale yayınlamıştır.
Mehmet Zeki Oral’ın makaleleri: Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu Belleteni’nde, Türk Tarih Kongresi Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi’nde, Türk Yurdu Dergisi’nde, Vakıflar Dergisi’nde, Türk Dili
Dergisi’nde, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk Ve İslam Sanatları
Tarihi Enstitüsü Yıllık Araştırmalar Dergisi’nde, Türk Etnografya Dergisi’nde
İstanbul Enstitüsü Dergisi’nde yayınlanmıştır.[4]
M. Zeki ORAL’ın vefatından sonra 1972 yılında oğlu
Baha Oral tarafından kitapları AÜ İlahiyat Fakültesi Kütüphanesine
bağışlanmıştır.
Bağışlanan kitaplardan 887’ si latin harfli matbu
kitap, 225 adeti arap harfli nadir matbu eser, 15 i ise yazma eserdir.
Bu kitaplar arasında 1948 tarihinde "Turgutoğulları ve Konya'daki
Eserleri" adında Arap harfleriyle 105 yapraklık el yazması bir eserine
rastlanmıştır. Bu eser Ankara İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi 73 demirbaş
numarada kayıtlıdır.
Eser kahveringi ciltbezi kaplı mukavva cilt
içerisindedir. Modern çizgili kağıda rika hattı ile yazılmıştır.
Metin sayfa numalarında, varak sistemi kullanılmıştır.
Ancak müellif, varak sistemine göre 1-a, 1-b, 2-a şeklinde devam etmemiştir.
Örneğin varağın "1-b" sayfasını, yazının devamı için değil de
"2-a" sayfasının dipnotlarına ve açıklamalarına ayırmıştır. Bundan
dolayı, metnin "2-a" sayfası ana metni oluştururken "1-b"
sayfası ise "2-a" sayfasının dipnotlarını ve açıklamalarını
oluşturmaktadır. Yapılan bu çalışmada sayfa numarası verilirken, anılan durumun
karışıklığa neden olmaması için, varak sistemine göre değil de tek bir sayfa
ikiye bölünmüş olarak kabul edilmiştir. Bu halde sayfanın "1-a"
tarafı dipnotlar ve açıklamalar için "1-b" tarafı ise ana metin için
kullanılmıştır.[5]
Bazı yerlerde yazar, sayfa düzeninin dışına çıkarak
sayfa boşluğunun yanına, sağına, soluna ve üzerine açıklamalarda bulunmuştur.
Bazı yerlerde yazar, Arap harfleri ve rakamları
yanında Latin harfleri ve rakamları da kullanmıştır.
Sayfalar arasında, genelde konu ile ilgili bazen de
yazarın kişisel bilgilerini içeren notlara rastlanmıştır.
Zeki Oral’ın kızı Ülkü Hanım bu eseri babasının
Konya’da müze müdürü iken dergâh içerisinde bulunan lojmanda yazdığını ve
konuyla ilgili belgeler buldukça mutlu olduğunu ifade etmiştir.[6]
Oral, bu kitabının girişinde; Turgut Oğullarının öz be
öz Türk olduklarını ifade etmektedir. Turgudoğulları Orta Asya'dan Anadolu'ya
gelmiş bir Türk aşiretidir. Bu aşiret beyleri arasında Turgud adını almış ulu
kişiler de vardır.
Turgudoğulları aşiretinin beyleri Karamanoğulları
devletinin hükümdarlarıyla kız alıp vermek suretiyle akrabalık kurmuşlar ve en
yüksek devlet adamları arasına katılmışlardır. Bu yüzden geniş arazi ve emlâk
sahibi olub birçok hayır eserleri yapmışlar, vakıflar tesis eylemişlerdir. Bu
i‘ tibârla Turgud aşireti halkı da Karamanoğulları devletinin en sadık
askerleridir.
Konumuz olan Turgudoğulları ve eserleri hakkında
incelemeler Karamanoğulları tarihini aydınlatacak bilgi ve belgeleri ihtiva ettiği
gibi Karamanlılarla siyasi, askerî ve içtimai birçok münasebetlerde bulunmuş
olan Osmanlı Devleti tarihi için da bir kıymet ifade eder. Hele Konya tarihi
bakımdan öneminin yüksek olduğunu haklı olarak söyleyebiliriz. Biz burada o
büyük Türk soyunun önce Konya ilinde bıraktıkları san‘ at ve medeniyet
eserlerini, sonra menşeleriyle târîhte oynadıkları rolleri aydınlatmağa
çalışacağız. Konya Zeki Oral 1948/10/Cemâziye'lâhir
(1b)
Bismillahirrahmanirrahim
1. BÖLÜM [KONYA
İÇİNDE TURGUDOĞULLARI ESERLERİ] TURGUDOĞULLARINA ÂİD ESERLER
A- TURGUDOĞLU TÜRBESİ
Konya'daki târîhî eserler arasında birde Turgudoğlu
türbesi vardır. Osmanlılarla Karamanoğulları'nın uzun mücâdeleleri ve siyâsî
münâsebetleri arasında Turgudoğulları'nın yapdıkları önemli işleri bilenlerce
bu türbenin değeri büyükdür.
Türbenin mevki' î:
(2b) 853 târîhli Pîr Hüseyin oğlu Ahmet Bey ve 135
târîhli Hondi Hâtûn vakfiyelerinden aldığımız metinlere göre Turgudoğulları
Türbesi: "Konya'nın dışında Şeyh Sadrü'ddin Konevî türbesi yanında üç
tarafı mezârlık, güneyi de yol ile çevrilmiş" bir eserdir. Türbenin güney
tarafı bugün de yoldur, fakat diğer üç tarafındaki mezârlıklar kaldırılmış,
buralara ve türbenin bir iki metre yanlarına türlü binalar yapılmışdır.
Türbenin yapılışı:
Binâ, dört köşe bir kâ' ide üzerine kurulmuştur.
Duvarlar yükselirken dört köşenin sekize veya onaltıya bölündüğü gösterilmeden
kavisli "ze" demir ve eğri satıhlarla kubbe kasnağına varılmış ve
üzerine kubbe çevrilmiştir. Kubbe geniş ve yüksekçedir. Türbenin şarka açılan
bir kapusı vardır. Diğer üç (3b) yöne açılmış ve dört köşe üç pencereden ışık
alır. Binânın kapu ve pencerelerinde mimarî tezyînât yokdur. Yalnız türbenin
yapısındaki genel üslûb incelenmeğe değer. Selçûkîler zamanında yapılmış
türbelerin hemen hepsinde ve Karamanoğulları'nın ilk devirlerinde yapılmış
türbelerde, içten görünen yuvarlak kubbeyle dıştan görünen külâh vardır.
Osmanlı devri türbelerinde ise külâh terkedilmiş,
içten görünen yuvarlak kubbenin dışı sıva ve ekseriya kurşunla kapatılmışdır.
İşte Turgudoğlu türbesinin genel durumu bu iki devir arasında bir intikal
noktası gibidir.
835 târîhinde yapılmış olan türbe ile 834 târîhinde
inşâ edilmiş olan Has Bey Dârü'l-huffâzı ve Şems Tebrizî civarındaki târîhsiz
Üç Kızlar, Halkabeguş türbelerinin dışından görünüşleri birbirlerine çok
benzerler ve bu devrin eserleri arasında sayılabilirler. Türbenin yıkılub son
zamanlarda yeniden yapıldığı söyleniyorsada me'hâz gösterilmiyor ve bir esâsa
dayanmıyor.
Eserde kitabeler latiniz edilmekle kalmamış aynı
zamanda günümüz Türkçesine çevrilmiştir:
(5b) Kitâbe meâlen dilimize şöyle çevrilebilir:
"Bu pak ve kutlu türbenin yapılmasını, ünlü,
şanlı büyük Bey olan Turgudoğlu Emir Şâh Bey oğlu Pîr Hüseyin Bey; Sultânların
yücesi. Uluslar yöneten, Arap ve Acem Sultânlarının efendisi. Karaman oğlu
Mehmed oğlu Sultân İbrahim' in -ki Tanrı onun memleketlerini ve buyruklarını
sürekli kılsın- devletli günlerinde ve 835 yılı aylarından Şevval ayında
emretti." demekdir.
Kitâbeden anlaşıldığına göre türbeyi Pîr Hüseyin Bey
yapdırmışdır. Bi't- tab' bunu esâs olarak kabûl edeceğiz. Hâlbuki Pîr Hüseyin
Bey oğlu Ahmed Bey'in 2 Muharrem 835 târîhli ve bu türbeye âid vakfiyesinde türbeyi kendi yapdırdığı
vakıflar kurduğu yazılıyor. Türbe kitâbesinde babası vakfiyede ve aynı yıl içinde oğlu tarafından yapıldığı
görülen bu türbeyi Pîr Hüseyin Bey başlamış her hangi bir sebeb dolayısıyla
oğlu Ahmed Bey'in ikmâl ittirmiş olduğu hatıra gelirse de bununla beraber Ahmed
Bey'in vakfiyesi tevdh kaydlarda ilâh... (Vakfiye târîhinin inşâ târîhinden
daha evvel olması meselesi türbede yanlışlık olduğunu gösterir.)
(5a) 852 târîhini göstermiş olduğına göre türbe
yapıldıktan 17 sene sonra Ahmed Bey'in türbeye ba' zı kısımlar ' ilâve itmek ve
vakıflar yapmak sûretiyle daha fazla şenlendirmiş olduğı içün ismi bânî
sayılmış olması daha kuvvetli bir ihtimâldir.
(6b) Türbeye yapılan vakıflar:
A- Pîr Hüseyin Bey oğlu Ahmed Bey Vakfiyesi den bahsedilmiş
B- Turgudoğlu Türbesine Pîr Hüseyin Bey Oğlu Ahmed
Bey'in Kızı Hondi Hâtûn da Bazı Köyler Vakf etmişdir.
(29b) B-
KALENDERİYE ZAVİYESİ:
“Turgudoğulları'ndan Emir Şâh Bey oğlu Pîr Hüseyin Bey
Konya'nın bugünki Musallâ mezârlığı yanında Halkabegûş Türbesi civarında bir
[Kalenderiye] zâviyesi yapdırmış ve
Süleyman oğlu Bedreddin Mehmed'i oraya şeyh tâyin eylemişdir. Bu zâviyenin yeri
belli değildir. Vakfiye sûreti Vakıflar Müdürlüğü'ndeki Vakfiye Kayd
Defteri'nde yazılıdır.” Diye bilgi vermektedir.
(31b.) 2. BÖLÜM’de
ise [KONYA DIŞINDA TURGUDOĞLU ESERLERİ] anlatılmaktadır.
A-SARAYÖNÜ'NDEKİ PÎR HÜSEYİN BEY CÂMİ‘İ
Caminin bugünki durumu:
Cami içden içe 11,76x17,40 metre ebâdında bir kaide
üzerine kurulmuşdur. Duvarları kârgirse de işçilik yokdur. İki sıra üzerine
beşerden on tane ağaç sütûna dayanan büyük kirişlere bindirilmiş haznelerle
tavan tutturulmuş, üstü çinko ile kapatılmışdır.
Doğu ve batıya beşerden on, kuzey ve güneye ikişerden
dört büyük; duvarın yukarı kısımlarına da ayrıca küçük pencereler açılmak
sûretiyle namaz salonu aydınlatılmışdır. Mü'ezzin mahfili ve minberi ahşabdır.
Oral, eserinde yaptığı araştırmalarda bulduğu
belgeleri anlatırken bulamadıklarını da yazmış okuyususunu adeta bu konularda
araştımaya teşvik etmiştir:
“Turgudoğlu Vakfı'ndan Konya'da Eskipazar mevki‘ inde
Ahî Murad hamamı varmış. Bu hamamı Turgudoğulları'ndan hangisi vakfitmiştir.
Vakıfına, vakfiyesine henüz rastlayamadığımız bu hamama ‘ â'id şer‘ iye sicillerinden
iki mahkeme kararı gördük: Bunlardan birisi hamamda yevmî bir akça vazife ve
bir hisse ile Turgudoğlu Vakfı'nın kâtibliğine dâ'ir 1070 târîhli berâttır. (Şer‘
iye Sicil Defteri, sayı 11, sahîfe 170.)”
Diğeri de zamanının fen memurları tarafından hamamın
onarımı için hazırlanmış bir keşifnamedir. Keşifnamenin inşâât malzemesini hele
kül ile kireçden bir nevi harç yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Ulaştığı belgeleri sadece zikretmekle kalmamış, kendi
düşüncelerini katarak yorumlar ve analizler yapmıştır.
Sarayönü Pir Hüseyin Bey
Camii Mihrabı: Câmi‘ in,
eskiden bir yazlık kısmı varmış. Bu yazlık kısma mihrâb olarak bir lahid kapağı
dikilmiş imiş. Bu mihrâb bugün yine câmi‘ önünde olduğunu belirttikten sonra
üzerinde bulunan yazıları latinize etmiştir.
Kapağın üzereinde sağdan
yukarıya doğru [Nasrun minallâhi ve] ...
fethin karîb ve beşşirü'l-mû'minîne yâ Muhammedin
(33b) Ortada iktizâ? olarak birinci silmede:
"Târîhçe sene ihdâ ‘
aşer ve semân mi'e Allâh ve lâ sivâhû Muhammedin nebiyühû" yazıları ki bu
silmenin altında karşılıklı iki def‘ a [Lafzâ-i celâl] yazılmışdır.
Solda yukarıdan ağaşıya doğru: [... birkaç kelime
silinmişdir. Tekrar anâ rahmet itsin.] sözleri vardır.
Câmi‘ nin imâm ve hatîb berâtlarından ilk bânî Pîr
Hüseyin Bey olduğu anlaşılıyor. Yukarıda yazılan 811 târihi de Pîr Hüseyin Bey
zamanını ve Pîr Hüseyin Bey'in Karamanoğlu Mehmed 2.'nin ümerasından olduğunı
gösteriyor.
Câmi‘ nin evvelce kitâbesi bulunduğunı ve bu kitâbede
yazıldığına göre câmi‘ e Sarayönü ve Şeref? köylerindeki mezrâ‘ â öşürlerinin
vakf edidldiği yine merhûm Said Bey'in notlarından öğreniyoruz. Bugün kitâbe
meydanda olmadığı için bu câmi‘ ye ‘ â'id vakfiyede ele geçmedi.
(34b) B- ILGIN'DA PÎR HÜSEYİN BEY CÂMİ‘İ
Câmi‘ Ilgın'da çarşı içindedir. Etrafı bir metre kadar
yükselmiş ve câmi‘ çukurda kalmış olduğu için halk arasında "Çukur
Cami" adıyla da söylenir.
Câmi‘ Selçuklular ve Karamanoğulları zamanlarında
yapılmış ulu câ- mi‘ lerin küçük ve basit örneğidir:
Mihrâb üzerinde küçük bir kubbesi mihrâb yanlarına
doğru doğudan ba¬tıya uzayan 16.50 x 33.10 eb‘ âdında bir namâz salonu vardır.
Konya'da Aladdin İplikçi Câmi‘ leriyle Ermenâk'da 702 târîhli Ulu câmi‘ ve
başkaları bu tipde yapılmış eserlerdir. Câmi‘ 'nin uzunluğuna olan namâz
salonuna ve sütunlarda kullanılan gayr-i İslâmî (okunmuyor) bakarak kiliseden
çevrildiğini yazanlar varsa da doğru değildir . Çünki vakfiyesinde yeniden
yapılmış olduğuna dâ'ir açıkca yazılar vardır. Câmi‘ 'nin duvarları kârgir ise
de moloz taşlarla örülmüşdür. Kayda değer bir işçiliği olmadığı gibi mihrâb,
minber ve kapularında mi‘ mârî bezemeler de yokdur. Yönlerine açılan pencereden
(35b) ışık alır. Batısı ve kuzeye açılmış iki kapusu vardır. (Sövelerde gayrı
slâmî taşlar kullanılmış olan) batı kapusunun yanında bir minâre yapılmışdır.
Minâre inşâatında birkaç tane Bizans kitâbesi kullanılmışdır.
Böylelikle camide devşirme yapı malzemeleri
kullanıldığını belirtmiştir.
Ilgın Pir Hüseyin Bey Camii:
Câmi‘ 'nin kitâbesi ve hangi yıllarda yapıldığına
dâ'ir bir kayıd yokdur. Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye Kayıd Defteri'nde bu câmi‘
ye ‘ â'id vakfiyenin iki sûreti yazılıdır. Bunları yekdiğeriyle? karşılaştırmak
sûretiyle tesbît idilmiş fennin esâslarını Türkçe'ye çevirdik:
Vakfiye'nin başında:
Vakfiyenin başında, Karaman Evkaf Müfettişi Arif oğlu
Ali, Ilgın kadısı Murad oğlu Hacı Ahmed, İstanbul kadısı Mehmed oğlu
Abdurrahim, Konya kadısı Yakuboğlu Ahmed ve Halil oğlu Ahmed, Âb-ı germ Ilgın
kadısı Mehmed oğlu Mahmud ve tekrar Konya kadısı Kadızâde Hacı Mehmed 'in
vakfiyeyi gördüklerine İslâm dinî esâslarına uygun ve doğru bulduklarına dâ'ir
şerhleri vardır.
Vakfiyenin baştan on iki satırı Ulu Tanrı'ya ve O'nun
büyük elçisi Haz- ret-i Muhammed'e evlâd ve ashabına saygı yazıları vakfın lüzum
ve mânevi değerlerine ‘ â'it hükümler vardır. Sonra vakıfın şöhreti aynen şöyle
yazılmışdır: " Sümme inne'l-emîra'l-kebîra zî'l-kadri'l-hatîr
seyyidü'l-ümerâ ve'l-ekâbir hâviye'l-me‘ âlî ve'l-mefâhiri sahibe'l-hayrâti
ve'l-hasenâti ve râğibe's-sadakati ve'l-müberrâti
(36b) el-Müdde‘
û bi-Hüseyin Bey ibn Turgud Bey edâmallâhü te‘ âlâ tevfıkahû ..."
Yani beylerin ve uluların efendisi hatırı sayılır,
yüksek huylar, hayır hasenât sahibi sadaka ve hayır işlerini benimseyen büyük
kumandan Turgud oğlu Hüseyin Bey -Tanrı yardımlarını eksik etmesin- helâl ve
temiz ve öz malından Âb-ı germ Ilgın şehrinde Tanrı rızasına uyub sevâbını
isteyerek ve cezasından korkarak bir câmi‘ şerîf yapdırdı.
Ve bu vakfiyenin yazıldığı zaman eli altında mülkü
olan Yendiğin [(36a’ da 1. dipnot) karşıda] köyünün üçde birini ve yine Ilgın'a
bağlı Keşürlü [(36a’ da 2. dipnot) karşıda] köyünün tamamını ve yine Ilgın
köylerinden Bayat [(36a’ da 3. dipnot) karşıda] köyünün üçde ikisini Ru'us
[(36a’ da 4. dipnot) karşıda] köyünün on iki hissede iki hissesini ve Ilgın
içindeki Dolab, Kuyu-harımı, Kerim-koçu ve Sulu-bağı [(36a’ da 5. dipnot)
karşıda] arâzîlerini ve Bödük [(36a’ da 6. dipnot) karşıda] köyünde zirâ‘ ate
sâlih arâzînin hepsini Ahır-öyüğü'nde [(36a’ da 7. dipnot) karşıda] arazi parçasının
tamamını bütün haklariyle ve her şeyiyle doğru ve dinî esâslara uygun olarak
vakf itdi.
(38b) C- DİDİĞİ SULTÂN TEKYESİ
Sultân Dağları'nın uzanmasından meydana gelen Kembos
dağlarının Ilgın ovasına nâzır eteklerinde suları bol, manzarası güzel üç köy
vardır. Ilgın'a 12-18 km. uzakta ve yekdiğerine 2-3 km. mesâfede olan İldaş,
Mahmud-hisar ve Mahmud-hisar Tekyesi köylerinin ilk ve orta çağlarda bir şehir
veya birine yakın iki merkez olduğunu kabûl itdirecek birçok gayr-i İslâmî
kitâbeler, kabartma resimler ve heykel parçaları vardır.
“Mahmudhisar köyü Ilgın'ın 16 km güneyinde, 186 evli
ve 845 nufûslu bir köydür. Konumuza esâs olan Mahmud-hisar Tekyesi Köyüde
buraya 2 km'dir ve bugün 240 evli, 997 nüfusludur.” Diyerek tekkenin bulunduğu
köyle ilgili coğrafi ve demokrafik bilgiler vermektedir.
Köyün güneydoğu ilerisinde yüksekçe bir mevki‘ de
Didiği Sultân Türbesi vardır.
Didiği Sultan Tekyesi
Türbenin yapılışı, kitâbeleri ve târîhi kabirleri:
Köyün bir kilometre kadar güneydoğusundaki türbenin
yüksekce bir duvar ile çevrilmiş genişçe bir avlusu vardır. Bu avlu ve türbenin
köye karşı olan batı tarafı hazîresidir.
Medhalden sonra bir kapudan Sultân Didiği'nin medfûn
olduğu türbeye girilir. Türbenin -köylülerin ifâdesine göre- demir hindiden
gâyet güzel ve masna‘ bir kapusı varmış. Bu kapu karlı bir kış gice aşırılarak
Konya'da bir Hıristiyana satılmış. Sonra İstanbul müzesinde görülmüş. Ilgın'da
Avukat Ziya Bey'in anlatışına göre Almanya'ya kaçırılmış. Burada görüldüğü gibi
yazarın yazılı belgeler dışında kaynak kişilerden elde ettiği bilgileri de
kitabına almıştır.
Bugün yerine ‘
ale'l-‘ âde (42b) bir kapu takılmışdır. Türbeye girildiği zaman ortada mescide
giden bir yol sağında bir, solunda iki kabir vardır. Sağındaki kabrin Sultân
Didiği'ye, soldaki kabirin birisi ‘ â'ilesine diğerinin kim olduğu bilinemeyen
bir kimseye ‘ â'idiyeti söylenmekde ise de mezâr taşlarında yazı olmadığı için
hakikat anlaşılamamakdadır. Bu kısmın üstü ortada tuğladan yapılmış küçük bir
kubbe ile iki tarafda aynı şekilde tuğladan örülmüş. İki tonosla kapatılmışdır.
Bu inşâatın asâleti derhâl göze çarpmaktadır. Buradan binâ- nın mescit kısmına
girilir. Mescit kapûsunun yan söveleri ve sövelerin üstüne atılan kiriş gâyet
güzel işlenmiş mermerlerdir. Kapusunun üstüne Konya vilâyetindeki kitâbelerin
en eskilerinden birisi olan çok önemli bir kitâbe konmuşdur. Kitâbeyi aşağıda
göreceğiz:
Mescit kısmı:
Mescid dört köşe bir temel üzerine kurulmuş ve yarım
kubbe şeklindeki tromplarla sekize bölünerek kubbe kasnağına varılmış sonra taş
ve kerpiçden kubbe çevrilmişdir. Mescidin içinden eb‘ âdı 5.40x5.20 dir. Mescidin
kıble tarafında mihrâb ve müteaddit pencereleri vardır. Burası türbeyi ziyarete
gelenlerin namaz kılmaları içün bir mescid veya bir hânkah olarak mütalâ‘ a
idilebilir.
Buraya kadar yazılan binânın genel durumu mi‘ mârî
-türbe müstesnâ- kıymet ifâde etmeyen basit bir yapıdır. Son yıllarda
tekye-nişînlerden
(43b)
Abdurrahman tarafından yapdırılan onarıma ‘ â'iddir.
Mescidde görülen mi‘ mâri parçalar ve kitâbesi:
Mescidin mihrâb girintisi içine ve su oluğu -çörten-
olarak saçağına kub¬be üstüne konmuş ve ğâyet güzel Selçukî tezyinâtıyla
bezenmiş taşlar vardır (mihrâb yanlarında üzerine: " el-‘ izzü'd-dâ'im
ve'l-ikbâl ve'd-devle ve's- sa‘ âde ve's-selâm ..." yazıları yazılmış
raflar?). Mescidin kapu söveleri ve kitâbesi de işte o devrin
kalıntılarındandır. Bu parçalar ve kitâbe gösteriyor ki Kılınç Arslan II'nin
azatlı cariyelerinden Sanavber Hâtûn buraya gâyet güzel bir mescid yapdırmışdır.
Çok muhtemeldir ki kendisi de burada medfûndur.
Sultân Didiği Menakıbı (Turgudoğulları'nın Anadoluya
Göç İtmeleri ve Didiği Sultân'ın ‘Â'ile ve Tarıkati) Şeceresi, Tarikat Âdâbı
Pîr Hüseyin Bey Vakfiyesi, Diğer Vakıf Kayıdları:
Sultân Didiği menâkıbı biraz efsânevî olmakla beraber
konumuz olan Turgudoğulları'yla ilgili olduğu içün aynen kopya itmişdik.
(49b)
Turgudoğulları'nı ilgilendiren kısımlarını tebârüz itdirerek bir özetini eserde
görmekteyiz.
"Horasan'da Ahmed Yesevî neslinden, cümlenin
sevgilisi bir Şâh oğulları vardı. Bunların birisinin neslinden Didiği Sultân,
diğerinin soyundan Hacı Bektaş geldi.
Didiği Sultân'la Hacı Bektaş ‘ amuca oğullarıdır.
Didiği Sultân Horasan'dan ‘ asâsını atmış, asa nereye düşerse kendisinin de
oraya gideceğini söylemişti:
"Turgud'u, Bayburd'u ikisi bir kardeş,
Didiği Sultân bunları Rum'a saldı.
Kendisi dahî ‘ azm-i Hicaz kıldı."
Turgud ile Bayburd, Didiği'ye yoldaş olarak
Horasan'dan beraber yola çıkmışlardı. Sultân Didiği Ka‘ beyi tavaf ittikden
sonra Hacı İbrahim Sul- tân'dan tasavvuf dersleri alub Konya'nın Beyşehri'ne
gelmiş, Beyşehir ya-nında Melengörit dağına inmiş, orada bir müddet ikamet
itmiştir. Bu sırada Seyit Harun Veli ile aralarında ba‘ zı haller cereyân ider.
Seyit Harun Veli ölür. Sultân Didiği, Seyit Harun Veli'nin cenazesini kaldırmak
içün Seydişehri'ne gider. Namazda iken bir düşman Sultân Didiği'ye bir tokat
atar. Sultânın burnu kanar kırk damla kan akar. Sultân o kandan başına sürmüş
olduğu içün serpuşu kızıl, beş parmağının iziyle de beş terekli olmuş. Oral’ın menakıpnameleri bir belge olarak kabul
ettiğini düşüne biliriz.
Ç -KADINHANI'NDA TURGUTOĞLU ÖMER BEY ZÂVİYESİ
Kadınhanı'nın Turgudoğlu Mahallesi'nde Tekye mescidi
ve kıble duvarına bitişik Turgudoğlu türbesi vardır.
Türbe ile mescidin mi‘ mârî özellikleri yoktur.
Binâların üstleri toprak örtülü iken 1942'de açılarak ahşap çatı yapılmış ve
kiremidle kapatılmışdır.
Türbenin içinde dört kabir vardır. Mezâr taşları
olmadığı içünn burada yatan kişilerin kimler olduğu anlaşılmayor. Halk
Turgudoğulları'na ‘ â'it kabirler olduğunu söyleyorlar.
Bu zâviyenin vakfiyesine göre Turgudoğlu Hasan Bey
oğlu Ömer Bey Saidili vilâyetine bağlı Hâtûn Köyü [bugünki Kadınhanı ilçesi
merkezi]'nde bir zâviye yapdırmış ve Şeyh Turud evlâtlarından Şeyh Durmuş ile
Turfan'ı bu zâviyeye şeyh ve mütevellî ta‘ yîn itmişdir. Vakfiyede câmi‘ ve
türbeden bahsedilmediğine göre ya Turgud yahut mütevellî Şeyh Turfan ve Durmuş
oğulları buraya sonradan bir mescit, bir de türbe ekledikleri
(61b) anlaşılıyordu. Kitâbesi veya vakfiyesi
olmadığı içün inşâ târîhi ve bânisinin kimler olduğu bilinemeyor.
Turgudoğlu Ömer Bey Zâviyesi'ne ‘ â'id vakfiyenin bir
sûreti de Kadınhan'ında mevcûddur.
Bu vakfiye'nin me'âlen Türkçesi:
Vakfiyenin baş tarafında; Konya kadıları İsa, Ahmed ve
Mustafa'nın vakfiyeyi görüb münderecâtını tasdîk itdiklerine dâ'ir üç şerh
vardır. Vakfiyenin başdan dokuz satırı Ulu Tanrı'ya ve onun doğru elçisi
Hazret-i Mu hammed'e, evlât ve ashâbına saygı yazıları, vakfın lüzum ve ma‘
nevi önemi¬ne dâ'ir başlangıçdır. Sonra vâkıf Turgudoğlu Hasan Bey oğlu Ömer
Bey şu:
"Ve hüve'l-vakfü'l-mü'eyyidü'l-muhallidü sümme
inne'l-e‘ azze'l-eceli'l- muhayyeri mine'l-ümerâ'i'l-müfehhami sâhibü'l-hayrâti
ve'l-hasenâti'l- müdde‘ û Ömer Bey [ibn] Hasan Bey et-Turgud Bey Yüksek vasıflarla anı¬lan vâkıf Ömer Bey,
Konya diyârından Saidili vilâyeti köylerinden Hâtûn köyünde kıblesi Hacı
İbrahim mülkü ve batısı Karık Yusuf mülkü, diğer iki tarafı yol ile çevrilmiş
olan kutlu bir zâviye binâ itmiş, gelen ve gidenlerin durağı kılmış ve onların
masraflarına vakıflar yapmışdır.
Turgudoğlu Türbesi'ndeki mezâr taşlarından iki
tanesinin de bu civârda- ki Sadreddin Konevî Türbesi'ne kaldırılmış olduğu
anlaşılıyor. Bunlardan birisi Sultân
Ahmed bin Mustafa'nın mezâr taşıdır. Mezâr taşı mermerdir. Beşgen prizması
şeklinde bir sandukadır. Takriben ortasına yakın bir yerin¬den kırılmıştır.
Kalan kısmının uzunluğu 0,45, yüksekliği 0,16 dır. Yan yüz¬lerine 4 satır
halinde Âyetel-kürsü yazıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Baş tarafında
ve iki satır halinde şu:
Vefâtü'l-merhûm Sultân Ahmed bin Mustafa yazılar
yazılmıştır. Mustafa oğlu Sultân Ahmed'e ‘ â'it olan bu mezâr ta¬şının târîh
kısmı kırık olduğu için Sultân Ahmed'in kim olduğu bilineme- miş, bazı
tahminlere yol açmıştır.
Bu itibarla Sultân Ahmed'in Fâtih'in torunu olması
ihtimalini daha kuvvetli bulmaktayım.
Bu kayıdlardan Turud'un zamânında hâtırı sayılır
şeyhlerden biri oldu¬ğu, ve kendisine ‘ â'id icâzetnâmenin evlâdlarından
Süleyman, Turasan Bâyezîd Siyâh-pûş veya başkalarına intikal itdiği
anlaşılıyor.
D- ŞEYDİŞEHİR'DE RÜSTEM BEY TÜRBESİ
Seydişehir'de Seyit Harun Veli Hazretleri'nin cami'i
avlusunda Rüstem Bey türbesi vardır . Türbe 3x3 metre eb‘ âdında bir temel
üzerine kurulmuş küçük bir yapıdır.
Seyyid Harun Veli Camii ve Türbesi hakkında da
yukarıda yapılara verdiği bilgi üslubuyla bilgiler yazmıştır.
(73b)
TURGUDOĞLU AHMED BEY'İN İPLİKÇİ CÂMİİNE YAPDIĞI VAKIFLAR
Konya'da bugünki Zirâ‘ at Bankası'yla Merkez
Kırâ'athânesi arasında İp- likçi Câmi‘ i vardır. Câmi‘ son yıllarda tamamen
yıkılma tehlikesine ma‘ rûz kalmış târîhi üzerine binâ'en Millî Eğitim
Bakanlığınca ele alınmasına ve 80 bin paraya yakın bir masraf ihtiyâr edilerek
yeniden onarılmışdır. Bu sûretle kurtarılan binâda "Klâsik Eserler
Müzesi" kurulmuşdur.
İplikçi Câmi‘ i ve yanındaki medrese vakfiyesine göre
598 H. 1202 senelerinde Türkiye Selçukluları ümerâsından Şemsü'd-din
Altun-pâ tarafından yapdırılmışdır.
Türlü pilpâyelere dayanan beyzî ve dairevî kubbeleri, sepet kulpu şeklindeki
kemerlerle takviye idilmiş tonos ve mütekati‘ tonoslarla tutturulmuş olan tavan
kısmı bir çok mi‘ mârî özellikler ‘ arz ider.
Bugün şimâl, şark ve garba açılmış üç kapusu müte‘
addid pencereleri vardır. Câmi‘ nin hayli
(74b) gösteren bir mermer mihrâb yapılmışdır. Çinili mihrâbın
kalıntıları müze olduktan sonra meydana çıkarılmışdır.
Câmi‘ 733 H. yılında Mesud oğlu Hacı Ebubekir
tarafından onarılmış, yenilenmiş ve genişletilmiş olduğunu gösteren bir
kitâbesi vardır. [(74a’ daki açıklama] Bu onarımdan tam yüz bir sene sonra
câmi‘ i'nin vakıfları bo¬zulmuş ta‘ mire muhtaç bir hâle gelmiş bulunduğu
içün Turgudoğlu Ahmed Bey bu câmi‘ tâ‘
mir itdirmek vakıflar yapmış imâm, hatîb, mü'ezzin ve başka hademeler ta‘ yîn
itmişdir.
Altun-pây'ın câmi‘ ve yanındaki medresesi ile kervânsârayı
hakkındaki eserlerimiz ayrıca yayınlanacakdır. Turgudoğlu Ahmed Bey'in İplikçi
câmi‘ vakfiyesini ele alalım. Vakıfın hâlet-i rûhiyesini de göstermesi
bakımından önemli olan bu vakfiyenin hülâseten ve me'âlen Türkçesini vermiştir.
Vakfiyenin başdan yirmi satırı du'âlarla vakfın lüzûmu
ve ma‘ nevî fay¬daları hakkında başlangıçdır. Sonra Ahmed Bey'in evsâf ve
elkabı gelir:
(75b)
kâmilü'l-îmâni ve'l-inkiyâdi el-muhtassu bi-‘ inâyeti'l-meliki'l- hallaki Ahmed
Bey bin Turgud Bey el-ma‘ rûf bi-Ebû'l-fazl Mehmed bin
Abdürrezzak."
İşte bu sıfatlarla anılan Ahmed Bey hayır yapmak istemiş ve Aladdin Türbesi'ndeki Kur‘ an-ı Kerîm'den
iki def‘ a fala bakmış ve niyetine uygun ayetler açılınca önce İplikçi
Medresesi diye anılan Altun-pâ Med- resesi'ne bitişik câmi‘ -i şerifi ta‘ mîr
itdirmiş üç ‘ aded Kur‘ an-ı Kerîm hedi¬ye iderek devirhânlarla kayyum imâm ve
hâtîbin okumasına vakf itmişdir. Sonra Ahmed
E- TURGUDOĞLU ERDOĞDU BEY VAKFİYESİ
Turgudoğulları'ndan Erdoğdu Bey, Devlethan köyünde
[To' âri] Suyu üzerinde dönen İlhan değirmeni adıyla anılan değirmeni
Selvi-hisar köyün¬deki cami'e vakfitmiştir.
Vakfiye hülâsası şudur:
"Hayır ve ihsân kapuları gibi olan Turgudoğlu ve
hayır sever büyük ve saygı değer kumandan: Bey olan Erdoğdu Bey Devlethan
köyünde To' âri Suyu'na tabi İlhan değirmeni adiyle söylenen değirmenin on iki
sehminden altı sehmini değirmenin i' mârına vakf itmiş, bakiye altı sehimden
dördünü Selvihisar Câmi' i'nin imâmına ve bakiye iki sehmini de tevliyet
hissesi ola¬rak oğlu Pîr Hüseyin Bey'e ve sonra nesilden nesile evlâdlarına
bırakmışdır. Adı geçen Pîr Hüseyin Bey Neslinden bir kimse kalmazsa tevliyet,
zamanın hâkiminin re'yine bırakılmışdır. Eğer câmi' veya köy harâb olursa imama
verilecek dört hisse mütevellîye yani Pîr Hüseyin'e veya evlâtlanna, bunlardan
da
(78b) kimse
kalmazsa bu dört hisse müslümanların fukarâsına kalacak- dır. Vakfiyenin
sonunda vakfın dinî esaslara uygunluğu, bozulmaması hakkında hükümler vardır.
Bu vakfiye 898 senesinin Rebi' ü'l-âhir ayının birinci günü yazıldı.
(82b) TURGUTOĞULLARININ
ASLI TURGUD ADININ TÜRLÜ YAZILIŞLARI, ANADOLU'YA GELİŞLERİ
Buraya kadar Turgudoğulları'nın Konya merkezini ve
Konya vilâyeti hudutları içindeki eserlerini gördük. Turgudoğulları'na ‘ â'it
vakfiyelerle kitâbeden ve bir çok kitâblardan ilk bakışta Turgud adında bir ulu
kişi ye¬tişmiş ve bunun evlâdına da [Turgudoğulları] denilmiş olduğu
anlaşılmak- da idi.
Hâlbuki, incelemeler ilerleyince Orta Asya'daki Türk
boyları arasında bir de Turgud aşireti bulunduğu meydana çıktı, ve o anlayışı
değiştirdi.
İşte bu aşiretin beylerinden olan (Karamanoğulları'yla
akrâbalık (okun-muyor) ulaşmış) Turgud ve oğulları konumuzu teşkîl itmekdedir.
Asya'daki Turgud Aşireti 581 H. [1185 M.] târîhlerinde Çinlilerin istîlâsına
karşı dura-mayarak batıya doğru göç idüb Moskof topraklarına sığınmışlar otuz
yedi yıl sonra tekrar yurtlarına
(83b) dönerek
Çinlilerle anlaşmışlardır. Bu aşiretten
bir kısmının Anadolu'ya hicret etdiklerini ve diğer Türk boyları gibi kabile
adlarını değiştirme¬miş olduklarını ve yukarıda yazdığımız eserlerin de bu
aşiret beylerine ‘ â'it bulunduğunu haklı olarak kabul edebiliriz.
Kitâbe, vakfiye ve diğer eski kayıdlarda Turgud adını
[Turgûd, Tûrgûd, Tûrgud, Durgud, Tergud, Tûrgîd, Turgûd, Dûrgud, Dûrgûd,
Tûrgûd] şekil-lerinde yazılmış gördük. Şive, imlâ ve istinsâh farklarından
başka bir şey olmıyan bu değişik şekillerin hepsi ile konumuz olan
Turgudoğulları ifade idilmiş olduğu şübhesizdir.
(83a) Yazıcı Ali Selçuknâmesi sahîfe 5'de Turgut
Kabilesi'nin aslında Moğol olmayub sonradan Moğollara karışdığı yazılıdır.
Cengizhan'ın anası Ho'elum ise Olhuno'ut soyundandır. Unggirat ve Olhuno'ut
Turgut aşireti boylarındandır. Cengiz'in anası Merkitler'den Yeke-çiledu adında
birine gelin gidiyordu. Cengiz'in babası Batur Yesugai bunu görmüş ve kardeşleri¬ni
yardımına çağırarak ellerinden almışlar. (Moğolların Gizli Târîhi, sahîfe 17,
272, 273.)
Turgud, Turgut yahud Turgavut gündüz nöbetçisi
dimektir. Turgavul'un cem' idir. Anadolu'ya ne zaman geldikleri bilinmeyorsa da
Turgudoğul- ları'nın Horasan'dan geldikleri hakkındaki menkıbevî ma' lûmât Zeki
Velîdî Bey söylemiş olacak Eskişehir'de, Mağnisa'da, Konya muhitinde Türkmen-
ler arasına yerleşmiş oldukları muhakkak. Umûmî Türk Târîhine Giriş, Zeki
Velîdî, sahîfe 309, 465.
(84b) TURGUD AŞİRETİ NE ZAMAN ANADOLU'YA GÖÇ ETMİŞDİR.
Mahmud-hisar Tekkesi dolayısıyla özetini yazdığımız
menâkıbda Turgud'la Bayburd'un Didiği Sultân'la birlikte Horasan'dan yola
çıkdıklarını Didiği Sultân'ın Hicaz'a
gitdiğini Anadolu'ya geldiğinde Turgud'la buluştuklarını okumuştuk. Didiği
Sultân -bu menâkıbe göre- Seydişehir'de medfûn Seyyid Harun Veli ile mu'âsır
olduğundan Turgud aşiretinin -belki bir
kısmının- Hicrî sekizinci asır başlarında Anadolu'ya geldikleri tahmin
ediliyor.
Bununla beraber daha önceki târîhlerde Anadolu'da
Turgudlular vardır. 677-702 H. târîhlerinde hükümdâr olan Karaman oğlu Mahmud
Bey Mısır Sultânı Melik Nasır’ın yardımiyle Konya ve etrafını zabtedince Konya
ve civarındaki Turgud, Varsak ve Samağarlu aşiretleri de Mahmud Bey'in emrine
girmişlerdi.
Anadolu Selçuklularının büyük hükümdârlarından olan I.
Keykubât 625
H. [1228
M.] de Ermenek taraflarını zabtedince oraya Türkmen kabilelerini yerleştirmiş;
başlarına da Nûre Sofî oğlu Kerimü'd-din Karaman'ı ta' yin eylemişdi.
(85b) Bu
Türkmen kabileleri arasında Turgudoğulları'nın da bulundukla¬rı Şikârî'deki
kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Kılınç Arslan II. oğlu Süleyman II. zamanında yazılmış
olan 598 târîhli Şemsü'd-din Altunbay vakfiyesinde Gedagele köyünün hudutları arasında [Turgud]
köyü de vardır. Şu kayıtlar gösteriyor ki, Turgudlular'ın Anadolu'ya gelişleri
eskidir. Selçuklularla beraber veya Selçuklu Devleti kurulduktan biraz sonra
yahut muhtelif târîhlerde peyderpey gelmiş olmaları kuvvetli bir ihtimal olarak
söylenebilir.
(86b)
TURGUDOĞULLARI HAKKINDA TÂRÎHİ BİLGİLER
Turgudoğulları Karamanlılarla pek yakın akrabalık
kurmuşlar ve Karamanoğulları'nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman
olmuşlardır. Bu itibarla Karamanoğulları Devleti olaylarını -efsanevî de olsa-
en geniş bir şekilde yazan Şikârî'de Turgudoğulları'na ‘ â'it bir hayli ma‘
lûmat vardır.
Osmanlılar'la Karamanoğulları arasında ceryân iden
türlü savaşlar ve siyasî münâsebetler dolayisiyle Osmanlı târîhleri de
Turgudoğulları'ndan bahs iderler. Turgudoğulları târîhini bu iki yönden tetkîk
idecek, bunlara mahallî incelemelerimizi de ilâve edeceğiz:
Şikârî'ye Göre
Turgudoğulları:"Karaman'ın
babası Nure Sofu aşiretiyle konub göçmekten bıkmış, bir mekân tutmak istemişdi.
Yanındaki Turgud, Bayburd ve başka beylerle Ereğli'yi muhasara itdiler. Turgud
ve Bayburd dört bin Oğuz askeriyle pusudan çıkub Ereğli Beyi Kosun'u arkadan vurdular. Kosun müslümân oldu.”
Diyerek şikaride geçen bilgileri kitabının sonunda özetlemektedir. (87b-88b)
Sonuç:
Oral, görev yaptığı yerlerde sadece eğiticilik ve
idarecilik değil aynı zamanda yaşadığı şehrin tarihi ve kültürel yapısı ile
sanat eserleriyle yakından ilgilenmiştir.
Ayrıca, Kadim Anadolu Türk Tarih ve Kültürü’nü
tanıtmak, orijinal metinleri araştırıp gün ışığına çıkarmak için çalışmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti ile Karamanoğulları ve
beylikler dönemine ait belgeleri ve tarihi eserleri araştırarak gün yüzüne
çıkarmıştır.
Turgut Oğullarının öz be öz Türk olduklarını ifade
etmektedir. Turgudoğulları Orta Asya'dan Anadolu'ya gelmiş bir Türk aşiretidir.
Bu aşiret beyleri arasında Turgud adını almış ulu kişiler de vardır.
Kitap,
Turgudoğulları ve eserleri hakkında incelemeler, Karamanoğulları tarihini
aydınlatacak bilgi ve belgeleri ihtiva ettiği gibi Karamanlılarla siyasi, askerî
ve içtimai birçok münasebetlerde bulunmuş olan Osmanlı Devleti tarihi için da
bir kıymet ifade eder. Hele Konya tarihi bakımdan öneminin yüksek olduğunu
haklı olarak söyleyebiliriz. Turgutoğullarının önce Konya ilinde bıraktıkları
sanat ve medeniyet eserlerini, sonra menşeleriyle târîhte oynadıkları roller de
anlatılmaya çalışılmıştır.
Kitapta turgutoğullrının menşei, Anadoluya
yerleşmeleri, burada yaptıkları mimari eserleri ve kurdukları vakıfları öz bir
şekilde yazılmıştır. Ayrıca, Selçuklu,
Karamanoğlu dönemi türbelerinin mimari özellikleri burada anlatılmıştır.
Mimari eserler anlatılırken aynı dönemin eserleriyle
mukayeseler yapılmıştır.
Yapıların bulunduğu yerleşim terlerinin coğrafi ve
demokrafik bilgilerinede yer verilmiştir. Oral kitabında Kitabe, Vakfiye,
Berat, Şeriye Sicili gibi yazılı kaynakların yanında yaşayanların bilgilerine de
başvurarak kaynak kişilerden de bilgiler aktarmaktadır.
I.Alaeddin Keykubat'ın emri ile yaptırılan Kubad-Abad
Sarayı İbrahim Hakkı Konyalı ve Prof. Dr. Osman Turan'ın Beyşehir civarında
olması gerektiğini işaret etmelerinden sonra 1949 yılında Konya Müze Müdürü
Zeki Oral tarafından bulunmuştur. Oral’ın Kültür tarihimize katkıları
unutulmamalıdır.
Kaynakça
YILMAZ, Savaş, Zeki
Oral’ın Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Nide 2010,s.5.
YILDIZHAN, Mustafa Timur, “Oral, Mehmet Zeki” , Konya Ansiklopedisi, C.7, Konya 2014, s.
116.
KUNT,
Halil İbrahim“Oral, Mehmet Zeki”, TDV
İslâm Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul 2008, s. 356.
ORAL, Zeki, Turgutoğulları ve Konya‘daki Eserleri, (Hazırlayanlar;
E.Temel, İ.Temel, B. Şahin) Çizgi Kitabevi, Konya, 2016, s.9.
[1] YILMAZ, Savaş, Zeki Oral’ın
Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü) Nide 2010, s.5.
[3] YILMAZ, Savaş, Zeki Oral’ın Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Nide 2010,s.5.
[5] ORAL, Zeki, Turgutoğulları ve Konya‘daki Eserleri,( Hazırlayanlar;
E.Temel, İ.Temel, B. Şahin) Çizgi Kitabevi, Konya, 2016, s.9.
Yorumlar