MEHMET ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ” İSİMLİ KİTABI

MEHMET ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
İSİMLİ KİTABI


Bekir ŞAHİN
Konya Yazma Eserler Bölge Müdürü, Konya/Türkiye
e-posta: bekirsahi@gmail.com


Özet

            Sinop’un Boyabat ilçesine bağlı Nefsicuma köyünde doğan Mehmet Zeki Oral’ın Babası Hafız Yusuf Efendi, Annesi Hava Hanım’dır. Aile İmamoğulları diye anılırdı. Mehmet Zeki 1914 yılında Boyabat Rüşdiyesi’ne girdi. 1916’da Kastamonu Muallim Mektebi’ne kaydoldu.
Okulda çalışkanlığı ile kendini gösterdi ve hocası ona “Zeki” lakabını verdi. Kastamonu Muallim
Mektebi’nden 1920’de mezun oldu. Boyabat’ın Cuma Köyü İlkokulu’na tayin edildi. 1923’te Boyabat Merkez Mektebi, 1925’te Ayancık Merkez Mektebi başmuallimliğine, 1928’de Boyabat Merkez başöğretmenliğine ve aynı zamanda Maarif memurluğuna getirildi. 1931 yılında Tokat,1933’te Niğde İlköğretim Müfettişliği’ne, 1941’de Konya Müze Müdürlüğü’ne tayin edildi. Konya Müze müdürlüğü yıllarında Konya ve çevresi ile ilgili pek çok konuda yazılar yazmış ve kitap yayımlamıştır. 1954 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşiv şefliğine, 31 Ekim1957’de Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü’ne tayin edilen Mehmet Zeki 1957 yılı sonunda emekliye ayrıldı. 3 Ekim 1962’de vefat etti. M. Zeki ORAL’ın vefatından sonra1972 yılında oğlu tarafından kitapları AÜ İlahiyat Fakültesi Kütüphanesine bağışlanmıştır. Bu kitaplar arasında 1948 tarihinde “Turgutoğulları ve Konya’daki Eserleri” adında Arap harfleriyle 105 yapraklık el yazması bir eserine rastlanmıştır. Bu eser Ankara İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi 73 demirbaş numarada kayıtlıdır. Zeki Oral’ın kızı Ülkü Hanım bu eseri babasının Konya’da müze müdürü iken dergâh içerisinde bulunan lojmanda yazdığını ve konuyla ilgili belgeler buldukça mutlu olduğunu ifade etmiştir. Oral, bu kitabında Turgut Oğullarının öz be öz Türk olduklarını ifade etmektedir. Bu aşiretin ileri gelenleriyle Karaman Oğulları arasında kız alıp verelerindendolayı bir akrabalığın kurulduğunu ve bu sebeple rütbe ve makama nail olan Turgutoğullarınınhayır işlerinde ileri gitmiş olduklarını belirtmiştir.
Turgutroğullarının kurdukları vakıflardangenişçe bahsetmektedir. Yine bu eserde Turgut- oğullarının bağımsız bir beylik kurup kurmadıkları yönünde açık bilgilerin mevcut olmadığından dolayı bu aşiretin Karamanoğulları içerisindenmütalaa edilmesinin daha isabetli olabileceğini öngörmektedir. Geniş arazi ve emlak sahibi olan Turgutoğulları Konya ve çevresinde birçok hayır eseri yapmış ve bunlar için vakıflar kurmuşlardır.Turgutoğullarıyla ilgili bir araştırmanın yapılması Karamanoğulları hakkında geniş bir bilgiye ulaşmamıza imkân verdiği gibi aynı zamanda Osmanlı Devleti içinde bir kıymet arz etmiş olduğunu belirtmiştir. Çünkü beyliklerin kurulması ile Karaman-Osmanlı mücadelesi oldukça şiddetliolmuştur.Bunun yanında siyasî, sosyal ve kültürel ilişkilerde bu iki devlet için yoğun yaşanmıştır.
İşte bu münasebetler hakkında bize detaylı bilgiyi bu aşiretin kayıtlarının incelenmesinin ışık
tutabileceğini açıklamıştır. Turgutoğluları tarafında Konya ve civarında yapılan eserler ile ilgili geniş
bilgiler verilmiştir. Özellikle kitabeler bu eserler tanıtılırken ön plana çıkmıştır. Bu aşiretin Türk
boyundan olduğu, ulaşılan belgelerde imla veya şive farklarından kaynaklanan yazım şekillerinin
hepsi Turgut ismine delalet ettiğini açıklamıştır. Turgutoğullarının Anadolu’ya geliş tarihleri eldeki
kayıtlara göre, H. 8. olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, Şikari Tarihi’nde bulunan Turgutoğulları ile
ilgili bilgilerden bahsedilmiş ve Turgutoğlularının şeceresi ile birlikte bu dönemde yapılan yapılar
tanıtılmıştır. Mezar taşlarına da azami ölçüde yer verilmiştir. Bu bildiride Zeki Oral’ın biyografisi
ile birlikte “Turğutoğulları ve Konya’daki Eserleri” isimli kitabı tanıtılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mehmet Zeki Oral, Konya, Turgutoğulları, Karaman.
 
MEHMET ZEKİ ORAL AND HIS BOOK “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
Bekir ŞAHİN
 Director of Manuscript Works Library, Konya/Turkey
e-mail: bekirsahi@gmail.com
                Abstract
                Mehmet Zeki Oral was appointed to the Konya Museum Directorate in 1941. In Konya
Museum Directorate, he wrote and published books about Konya and its surroundings in many
subjects. After the death of M. Zeki Oral in 1972, his son donated his books to the Library of the
Faculty of Theology of Ankara University. Among these books, a work of 105-sheet manuscript
was found in Arab letters in 1948 named “Turgutoğulları and Works in Konya”. In this book,
Oral states that Turgut Sons are original Turks. Elderlies of his tribe have stated that because of
the fact that the elders of Karaman and the sons of Karaman have established a relationship with
their relatives and that the Turgutoğulları, he speaks widely about the foundations of Turgut.
Again, in this work, Turgutoğulları do not have any clear information on whether they establish
an independent Principle, so it is foreseen that this tribe may be more accurate to be discussed
within the Karamanoğulları. In this report, a book titled “Turgutoğulları and Works in Konya” will
be introduced along with Zeki Oral’s biography.
Keywords: Mehmet Zeki Oral, Konya, Turgutoğulları, Karaman.


MEHMET ZEKİ ORAL VE “TURGUTOĞULLARI VE KONYA’DAKİ ESERLERİ”
İSİMLİ KİTABI


            Hayatı:
Mehmet Zeki Oral, sekiz çocuklu memur (İmam) bir ailenin en büyük çocuğu olarak Sinop’un Boyabat ilçesine bağlı Nefsicuma köyünde doğdu. Babası Hafız Yusuf Efendi, Annesi Hava Hanım’dır. Kazak kökenli bir ailenin çocuğudur. Annesi Hava Hanım aslen Karadenizlidir. Aile İmamoğulları diye anılırdı.[1] Mehmet Zeki 1914 yılında Boyabat Rüştiye’sine girdi. 1916’da Kastamonu Muallim Mektebi’ne kaydoldu. Okulda çalışkanlığı ile kendini gösterdi ve hocası ona “Zeki” lakabını verdi. Kastamonu Muallim Mektebi’nden 1920’de mezun oldu.Aynı yıl evlenen Oral, bu evlilikten üç erkek, bir kız olmak üzere dört çocuk sahibi oldu.
 Boyabat’ın Cuma Köyü İlkokulu’na tayin edildi. 1923’te Boyabat Merkez Mektebi, 1925’te Ayancık Merkez Mektebi Başmuallimliğine, 1928’de Boyabat Merkez başöğretmenliğine ve aynı zamanda Maarif memurluğuna getirildi. 1931 yılında Tokat, 1933’te Niğde İlköğretim Müfettişliği’ne, 1941’de Konya Müze Müdürlüğü’ne tayin edildi(31.08.1948-14.06.1954). Konya Müze müdürlüğü yıllarında Konya ve çevresi ile ilgili pek çok konuda yazılar yazmış ve kitap yayımlamıştır. 1954 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü arşiv şefliğine, 31 Ekim 1957’de Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü’ne tayin edilen Mehmet Zeki 1957 yılı sonunda emekliye ayrıldı. 3 Ekim 1962’de vefat etti.[2]
Mehmet Zeki Oral’in Kitapları:
1-Mehmet Zeki Oral, İlkokullarda Sosyal İşçimenlikler, Niğde Kültür Direktörlüğü Yayınlarından, Niğde İl Basımevi, Niğde 1936, s. 29.
2-Mehmet Zeki Oral, Tokatlı Aşık Nuri , Niğde Halkevi, Ankara 1936, s. 192.
3-Mehmet Zeki Oral, Niğde Tarihi Tetkiklerinden Hudavend Hatun Türbesi ve Hayatı, Niğde Halkevi Yayınları, Niğde 1939, s. 63.
4-Mehmet Zeki Oral, Hazret-i Mevlana Derğahındaki Şaheserlerden Nisan Tası, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1954, s.IV+24.
5-Mehmet Zeki Oral, Niğdeli Şair ve Âşıklardan Orta Köylü Âşık Tahirî, Yeni Matbaa,
M. Zeki Oral (çev).,Y/0817, Muhammed İbn-i Seyyid Alâ Üddin al Hüseyni al Razavi,
Eserin Adı: Divan-ı Fütüvvet-i Alâ Üd-din.
M. Zeki Oral, 0818-1, Anadolu’da Türk-İslâm kitabeleri.
582459  M. Zeki Oral, 0819, Niğdeli âşık ve şairler/ antolojisi.

Oral, görev yaptığı yerlerde sadece eğiticilik ve idarecilik değil aynı zamanda yaşadığı şehrin tarihi ve kültürel yapısı ile sanat eserleriyle yakından ilgilenmiştir.
Ayrıca, Kadim Anadolu Türk Tarih ve Kültürü’nü tanıtmak, orijinal metinleri araştırıp gün ışığına çıkarmak için çalışmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti ile Karamanoğulları ve beylikler dönemine ait belgeleri ve tarihi eserleri araştırarak gün yüzüne çıkarmıştır.
Bilhassa tarihin yardımcı kaynakları tarihi kitabeler ile ilgilenmiş; zaviyeler, hanlar, hamamlar, camiiler, mescitler, türbeler vs. mimarî eserler üzerinde yer alan yazıları okuyup, bu yazıları daha önce elde etmiş olduğu metinlerle karşılaştırmıştır. Bu mimarî yapıların hangi döneme ait olduğu, kim tarafından yaptırılıp hangi amaca hizmet etmiş olduğu ve bu eserler yapılırken dönemin siyasî, kültürel, sosyo-ekonomik özellikleri hakkında bilgiler vermiştir.
Böylece, kitabelerin tarih için ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.
 Müfettişken gitmiş olduğu yerlerde vatandaşlarla yaptığı görüşmeler sırasında halk ozanlarına dair bilgilere ve o ozanlar tarafında yazılan şiirlere, edebî metinlere ulaşıp bunları derleyerek, Türk Kültür Tarihi’ne hizmet etmiştir.
Adını özellikle ilk tedrisat müfettişi iken gitmiş olduğu köy ve kasabalarda Türk Tarih ve Kültür alanı üzerine yaptığı  çalışmalarla duyurmuştur.
Mehmet Zeki Oral, yaptığı tetkik ve incelemelerle Türk Milli Kültür ve Tarihi’ne önemli katkılarda bulunmuş. İlim dünyasında yerini almıştır.
Tespit edebildiğimiz ilk çalışmaları 1934 yılında Akpınar Dergisinin birinci sayısında “Halkiyat: Tokatlı Âşık Nuri” isimli çalışma ile aynı sayıda “Gözler: Şiir” isimli şiir derlemesinde oluşmaktadır.[3]
Niğde Şeriye Mahkeme Sicilleri, Folklar Araştırmaları: Niğde Köylerinde Kalkınma Hareketleri, Folklor Araştırmaları: Kara Koyunun Suya İnmesi, Karahisarlı Aşık Gülşeni ve Maniler gibi çok çeşitli konular ihtiva etmektedir. 29 Aralık 1937 tarihli Niğde gazetesinde, Niğde kültürü iki aşamada ele alınır ve Eski Çağlardaki durumu ile Cumhuriyet devresini yazar . Mehmet Zeki Oral, Niğde’deki görevinden sonra Konya Müzesi Müdürlüğüne atanmış.
O zamanları Konya’da yayımlanan Konya Dergi si’nde de ilmî çalışmalarının yer aldığı 6 adet makalesi yayınlanmıştır. Anıt Dergisi’ndeyse hocanın 72 tane makalesi yayınlanmıştır. Yalnız bu makalelerin 43 tanesini Mehmet Zeki Oral, ismiyle neşretmiştir. 20 makalesiniyse Mehmet Yusufoğlu mahlasıyla, 5 adet makalesini Anıt adıyla,dernek başkanı sıfatıyla da 4 adet makale yayınlamıştır.
Mehmet Zeki Oral’ın makaleleri: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni’nde, Türk Tarih Kongresi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde, Türk Yurdu Dergisi’nde, Vakıflar Dergisi’nde, Türk Dili Dergisi’nde, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk Ve İslam Sanatları Tarihi Enstitüsü Yıllık Araştırmalar Dergisi’nde, Türk Etnografya Dergisi’nde İstanbul Enstitüsü Dergisi’nde yayınlanmıştır.[4]
M. Zeki ORAL’ın vefatından sonra 1972 yılında oğlu Baha Oral  tarafından kitapları  AÜ İlahiyat Fakültesi Kütüphanesine bağışlanmıştır.
Bağışlanan kitaplardan 887’ si latin harfli matbu kitap, 225 adeti arap harfli nadir matbu eser, 15 i ise yazma eserdir.
Bu kitaplar arasında 1948 tarihinde "Turgutoğulları ve Konya'daki Eserleri" adında Arap harfleriyle 105 yapraklık el yazması bir eserine rastlanmıştır. Bu eser Ankara İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi 73 demirbaş numarada kayıtlıdır.
Eser kahveringi ciltbezi kaplı mukavva cilt içerisindedir. Modern çizgili kağıda rika hattı ile yazılmıştır.
Metin sayfa numalarında, varak sistemi kullanılmıştır. Ancak müellif, varak sistemine göre 1-a, 1-b, 2-a şeklinde devam etmemiştir. Örneğin varağın "1-b" sayfasını, yazının devamı için değil de "2-a" sayfasının dipnotlarına ve açıklamalarına ayırmıştır. Bundan dolayı, metnin "2-a" sayfası ana metni oluştururken "1-b" sayfası ise "2-a" sayfasının dipnotlarını ve açıklamalarını oluşturmaktadır. Yapılan bu çalışmada sayfa numarası verilirken, anılan durumun karışıklığa neden olmaması için, varak sistemine göre değil de tek bir sayfa ikiye bölünmüş olarak kabul edilmiştir. Bu halde sayfanın "1-a" tarafı dipnotlar ve açıklamalar için "1-b" tarafı ise ana metin için kullanılmıştır.[5]
Bazı yerlerde yazar, sayfa düzeninin dışına çıkarak sayfa boşluğunun yanına, sağına, soluna ve üzerine açıklamalarda bulunmuştur.
Bazı yerlerde yazar, Arap harfleri ve rakamları yanında Latin harfleri ve rakamları da kullanmıştır.
Sayfalar arasında, genelde konu ile ilgili bazen de yazarın kişisel bilgilerini içeren notlara rastlanmıştır.
Zeki Oral’ın kızı Ülkü Hanım bu eseri babasının Konya’da müze müdürü iken dergâh içerisinde bulunan lojmanda yazdığını ve konuyla ilgili belgeler buldukça mutlu olduğunu ifade etmiştir.[6]      
Oral, bu kitabının girişinde; Turgut Oğullarının öz be öz Türk olduklarını ifade etmektedir. Turgudoğulları Orta Asya'dan Anadolu'ya gelmiş bir Türk aşiretidir. Bu aşiret beyleri arasında Turgud adını almış ulu kişiler de vardır.
Turgudoğulları aşiretinin beyleri Karamanoğulları devletinin hükümdarlarıyla kız alıp vermek suretiyle akrabalık kurmuşlar ve en yüksek devlet adamları arasına katılmışlardır. Bu yüzden geniş arazi ve emlâk sahibi olub birçok hayır eserleri yapmışlar, vakıflar tesis eylemişlerdir. Bu i‘ tibârla Turgud aşireti halkı da Karamanoğulları devletinin en sadık askerleridir.
Konumuz olan Turgudoğulları ve eserleri hakkında incelemeler Karamanoğulları tarihini aydınlatacak bilgi ve belgeleri ihtiva ettiği gibi Karamanlılarla siyasi, askerî ve içtimai birçok münasebetlerde bulunmuş olan Osmanlı Devleti tarihi için da bir kıymet ifade eder. Hele Konya tarihi bakımdan öneminin yüksek olduğunu haklı olarak söyleyebiliriz. Biz burada o büyük Türk soyunun önce Konya ilinde bıraktıkları san‘ at ve medeniyet eserlerini, sonra menşeleriyle târîhte oynadıkları rolleri aydınlatmağa çalışacağız. Konya Zeki Oral 1948/10/Cemâziye'lâhir
 (1b) Bismillahirrahmanirrahim
1.         BÖLÜM [KONYA İÇİNDE TURGUDOĞULLARI ESERLERİ] TURGUDOĞULLARINA ÂİD ESERLER
A- TURGUDOĞLU TÜRBESİ
Konya'daki târîhî eserler arasında birde Turgudoğlu türbesi vardır. Osmanlılarla Karamanoğulları'nın uzun mücâdeleleri ve siyâsî münâsebetleri arasında Turgudoğulları'nın yapdıkları önemli işleri bilenlerce bu türbenin değeri büyükdür.
Türbenin mevki' î:
(2b) 853 târîhli Pîr Hüseyin oğlu Ahmet Bey ve 135 târîhli Hondi Hâtûn vakfiyelerinden aldığımız metinlere göre Turgudoğulları Türbesi: "Konya'nın dışında Şeyh Sadrü'ddin Konevî türbesi yanında üç tarafı mezârlık, güneyi de yol ile çevrilmiş" bir eserdir. Türbenin güney tarafı bugün de yoldur, fakat diğer üç tarafındaki mezârlıklar kaldırılmış, buralara ve türbenin bir iki metre yanlarına türlü binalar yapılmışdır.
Türbenin yapılışı:
Binâ, dört köşe bir kâ' ide üzerine kurulmuştur. Duvarlar yükselirken dört köşenin sekize veya onaltıya bölündüğü gösterilmeden kavisli "ze" demir ve eğri satıhlarla kubbe kasnağına varılmış ve üzerine kubbe çevrilmiştir. Kubbe geniş ve yüksekçedir. Türbenin şarka açılan bir kapusı vardır. Diğer üç (3b) yöne açılmış ve dört köşe üç pencereden ışık alır. Binânın kapu ve pencerelerinde mimarî tezyînât yokdur. Yalnız türbenin yapısındaki genel üslûb incelenmeğe değer. Selçûkîler zamanında yapılmış türbelerin hemen hepsinde ve Karamanoğulları'nın ilk devirlerinde yapılmış türbelerde, içten görünen yuvarlak kubbeyle dıştan görünen külâh vardır.
Osmanlı devri türbelerinde ise külâh terkedilmiş, içten görünen yuvarlak kubbenin dışı sıva ve ekseriya kurşunla kapatılmışdır. İşte Turgudoğlu türbesinin genel durumu bu iki devir arasında bir intikal noktası gibidir.
835 târîhinde yapılmış olan türbe ile 834 târîhinde inşâ edilmiş olan Has Bey Dârü'l-huffâzı ve Şems Tebrizî civarındaki târîhsiz Üç Kızlar, Halkabeguş türbelerinin dışından görünüşleri birbirlerine çok benzerler ve bu devrin eserleri arasında sayılabilirler. Türbenin yıkılub son zamanlarda yeniden yapıldığı söyleniyorsada me'hâz gösterilmiyor ve bir esâsa dayanmıyor.
Eserde kitabeler latiniz edilmekle kalmamış aynı zamanda günümüz Türkçesine çevrilmiştir:
(5b) Kitâbe meâlen dilimize şöyle çevrilebilir:
"Bu pak ve kutlu türbenin yapılmasını, ünlü, şanlı büyük Bey olan Turgudoğlu Emir Şâh Bey oğlu Pîr Hüseyin Bey; Sultânların yücesi. Uluslar yöneten, Arap ve Acem Sultânlarının efendisi. Karaman oğlu Mehmed oğlu Sultân İbrahim' in -ki Tanrı onun memleketlerini ve buyruklarını sürekli kılsın- devletli günlerinde ve 835 yılı aylarından Şevval ayında emretti." demekdir. 
Kitâbeden anlaşıldığına göre türbeyi Pîr Hüseyin Bey yapdırmışdır. Bi't- tab' bunu esâs olarak kabûl edeceğiz. Hâlbuki Pîr Hüseyin Bey oğlu Ahmed Bey'in 2 Muharrem 835 târîhli ve bu türbeye  âid vakfiyesinde türbeyi kendi yapdırdığı vakıflar kurduğu yazılıyor. Türbe kitâbesinde babası vakfiyede ve  aynı yıl içinde oğlu tarafından yapıldığı görülen bu türbeyi Pîr Hüseyin Bey başlamış her hangi bir sebeb dolayısıyla oğlu Ahmed Bey'in ikmâl ittirmiş olduğu hatıra gelirse de bununla beraber Ahmed Bey'in vakfiyesi tevdh kaydlarda ilâh... (Vakfiye târîhinin inşâ târîhinden daha evvel olması meselesi türbede yanlışlık olduğunu gösterir.)
(5a) 852 târîhini göstermiş olduğına göre türbe yapıldıktan 17 sene sonra Ahmed Bey'in türbeye ba' zı kısımlar ' ilâve itmek ve vakıflar yapmak sûretiyle daha fazla şenlendirmiş olduğı içün ismi bânî sayılmış olması daha kuvvetli bir ihtimâldir.
(6b) Türbeye yapılan vakıflar:
A- Pîr Hüseyin Bey oğlu Ahmed Bey Vakfiyesi  den bahsedilmiş
B- Turgudoğlu Türbesine Pîr Hüseyin Bey Oğlu Ahmed Bey'in Kızı Hondi Hâtûn da Bazı Köyler Vakf etmişdir.
 (29b) B- KALENDERİYE ZAVİYESİ:
“Turgudoğulları'ndan Emir Şâh Bey oğlu Pîr Hüseyin Bey Konya'nın bugünki Musallâ mezârlığı yanında Halkabegûş Türbesi civarında bir [Kalenderiye]  zâviyesi yapdırmış ve Süleyman oğlu Bedreddin Mehmed'i oraya şeyh tâyin eylemişdir. Bu zâviyenin yeri belli değildir. Vakfiye sûreti Vakıflar Müdürlüğü'ndeki Vakfiye Kayd Defteri'nde yazılıdır.” Diye bilgi vermektedir.
(31b.) 2.          BÖLÜM’de ise [KONYA DIŞINDA TURGUDOĞLU ESERLERİ] anlatılmaktadır.
A-SARAYÖNÜ'NDEKİ PÎR HÜSEYİN BEY CÂMİ‘İ
Caminin bugünki durumu:
Cami içden içe 11,76x17,40 metre ebâdında bir kaide üzerine kurulmuşdur. Duvarları kârgirse de işçilik yokdur. İki sıra üzerine beşerden on tane ağaç sütûna dayanan büyük kirişlere bindirilmiş haznelerle tavan tutturulmuş, üstü çinko ile kapatılmışdır.
Doğu ve batıya beşerden on, kuzey ve güneye ikişerden dört büyük; duvarın yukarı kısımlarına da ayrıca küçük pencereler açılmak sûretiyle namaz salonu aydınlatılmışdır. Mü'ezzin mahfili ve minberi ahşabdır.
Oral, eserinde yaptığı araştırmalarda bulduğu belgeleri anlatırken bulamadıklarını da yazmış okuyususunu adeta bu konularda araştımaya teşvik etmiştir:
“Turgudoğlu Vakfı'ndan Konya'da Eskipazar mevki‘ inde Ahî Murad hamamı varmış. Bu hamamı Turgudoğulları'ndan hangisi vakfitmiştir. Vakıfına, vakfiyesine henüz rastlayamadığımız bu hamama ‘ â'id şer‘ iye sicillerinden iki mahkeme kararı gördük: Bunlardan birisi hamamda yevmî bir akça vazife ve bir hisse ile Turgudoğlu Vakfı'nın kâtibliğine dâ'ir 1070 târîhli berâttır. (Şer‘ iye Sicil Defteri, sayı 11, sahîfe 170.)”
Diğeri de zamanının fen memurları tarafından hamamın onarımı için hazırlanmış bir keşifnamedir. Keşifnamenin inşâât malzemesini hele kül ile kireçden bir nevi harç yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Ulaştığı belgeleri sadece zikretmekle kalmamış, kendi düşüncelerini katarak yorumlar ve analizler yapmıştır.
Sarayönü Pir Hüseyin Bey Camii Mihrabı: Câmi‘ in, eskiden bir yazlık kısmı varmış. Bu yazlık kısma mihrâb olarak bir lahid kapağı dikilmiş imiş. Bu mihrâb bugün yine câmi‘ önünde olduğunu belirttikten sonra üzerinde bulunan yazıları latinize etmiştir.
Kapağın üzereinde sağdan yukarıya doğru [Nasrun minallâhi ve]  ... fethin karîb ve beşşirü'l-mû'minîne yâ Muhammedin
 (33b) Ortada iktizâ? olarak birinci silmede:
"Târîhçe sene ihdâ ‘ aşer ve semân mi'e Allâh ve lâ sivâhû Muhammedin nebiyühû" yazıları ki bu silmenin altında karşılıklı iki def‘ a [Lafzâ-i celâl] yazılmışdır.
Solda yukarıdan ağaşıya doğru: [... birkaç kelime silinmişdir. Tekrar anâ rahmet itsin.] sözleri vardır.
Câmi‘ nin imâm ve hatîb berâtlarından ilk bânî Pîr Hüseyin Bey olduğu anlaşılıyor. Yukarıda yazılan 811 târihi de Pîr Hüseyin Bey zamanını ve Pîr Hüseyin Bey'in Karamanoğlu Mehmed 2.'nin ümerasından olduğunı gösteriyor.
Câmi‘ nin evvelce kitâbesi bulunduğunı ve bu kitâbede yazıldığına göre câmi‘ e Sarayönü ve Şeref? köylerindeki mezrâ‘ â öşürlerinin vakf edidldiği yine merhûm Said Bey'in notlarından öğreniyoruz. Bugün kitâbe meydanda olmadığı için bu câmi‘ ye ‘ â'id vakfiyede ele geçmedi.
 (34b) B- ILGIN'DA PÎR HÜSEYİN BEY CÂMİ‘İ
Câmi‘ Ilgın'da çarşı içindedir. Etrafı bir metre kadar yükselmiş ve câmi‘ çukurda kalmış olduğu için halk arasında "Çukur Cami" adıyla da söylenir.
Câmi‘ Selçuklular ve Karamanoğulları zamanlarında yapılmış ulu câ- mi‘ lerin küçük ve basit örneğidir:
Mihrâb üzerinde küçük bir kubbesi mihrâb yanlarına doğru doğudan ba¬tıya uzayan 16.50 x 33.10 eb‘ âdında bir namâz salonu vardır. Konya'da Aladdin İplikçi Câmi‘ leriyle Ermenâk'da 702 târîhli Ulu câmi‘ ve başkaları bu tipde yapılmış eserlerdir. Câmi‘ 'nin uzunluğuna olan namâz salonuna ve sütunlarda kullanılan gayr-i İslâmî (okunmuyor) bakarak kiliseden çevrildiğini yazanlar varsa da doğru değildir . Çünki vakfiyesinde yeniden yapılmış olduğuna dâ'ir açıkca yazılar vardır. Câmi‘ 'nin duvarları kârgir ise de moloz taşlarla örülmüşdür. Kayda değer bir işçiliği olmadığı gibi mihrâb, minber ve kapularında mi‘ mârî bezemeler de yokdur.         Yönlerine açılan          pencereden (35b) ışık alır. Batısı ve kuzeye açılmış iki kapusu vardır. (Sövelerde gayrı slâmî taşlar kullanılmış olan) batı kapusunun yanında bir minâre yapılmışdır. Minâre inşâatında birkaç tane Bizans kitâbesi kullanılmışdır.
Böylelikle camide devşirme yapı malzemeleri kullanıldığını belirtmiştir.
Ilgın Pir Hüseyin Bey Camii:
Câmi‘ 'nin kitâbesi ve hangi yıllarda yapıldığına dâ'ir bir kayıd yokdur. Vakıflar Müdürlüğü Vakfiye Kayıd Defteri'nde bu câmi‘ ye ‘ â'id vakfiyenin iki sûreti yazılıdır. Bunları yekdiğeriyle? karşılaştırmak sûretiyle tesbît idilmiş fennin esâslarını Türkçe'ye çevirdik:
Vakfiye'nin başında:
Vakfiyenin başında, Karaman Evkaf Müfettişi Arif oğlu Ali, Ilgın kadısı Murad oğlu Hacı Ahmed, İstanbul kadısı Mehmed oğlu Abdurrahim, Konya kadısı Yakuboğlu Ahmed ve Halil oğlu Ahmed, Âb-ı germ Ilgın kadısı Mehmed oğlu Mahmud ve tekrar Konya kadısı Kadızâde Hacı Mehmed 'in vakfiyeyi gördüklerine İslâm dinî esâslarına uygun ve doğru bulduklarına dâ'ir şerhleri vardır.
Vakfiyenin baştan on iki satırı Ulu Tanrı'ya ve O'nun büyük elçisi Haz- ret-i Muhammed'e evlâd ve ashabına saygı yazıları vakfın lüzum ve mânevi değerlerine ‘ â'it hükümler vardır. Sonra vakıfın şöhreti aynen şöyle yazılmışdır: " Sümme inne'l-emîra'l-kebîra zî'l-kadri'l-hatîr seyyidü'l-ümerâ ve'l-ekâbir hâviye'l-me‘ âlî ve'l-mefâhiri sahibe'l-hayrâti ve'l-hasenâti ve râğibe's-sadakati ve'l-müberrâti
 (36b) el-Müdde‘ û bi-Hüseyin Bey ibn Turgud Bey edâmallâhü te‘ âlâ tevfıkahû ..."
Yani beylerin ve uluların efendisi hatırı sayılır, yüksek huylar, hayır hasenât sahibi sadaka ve hayır işlerini benimseyen büyük kumandan Turgud oğlu Hüseyin Bey -Tanrı yardımlarını eksik etmesin- helâl ve temiz ve öz malından Âb-ı germ Ilgın şehrinde Tanrı rızasına uyub sevâbını isteyerek ve cezasından korkarak bir câmi‘ şerîf yapdırdı.
Ve bu vakfiyenin yazıldığı zaman eli altında mülkü olan Yendiğin [(36a’ da 1. dipnot) karşıda] köyünün üçde birini ve yine Ilgın'a bağlı Keşürlü [(36a’ da 2. dipnot) karşıda] köyünün tamamını ve yine Ilgın köylerinden Bayat [(36a’ da 3. dipnot) karşıda] köyünün üçde ikisini Ru'us [(36a’ da 4. dipnot) karşıda] köyünün on iki hissede iki hissesini ve Ilgın içindeki Dolab, Kuyu-harımı, Kerim-koçu ve Sulu-bağı [(36a’ da 5. dipnot) karşıda] arâzîlerini ve Bödük [(36a’ da 6. dipnot) karşıda] köyünde zirâ‘ ate sâlih arâzînin hepsini Ahır-öyüğü'nde [(36a’ da 7. dipnot) karşıda] arazi parçasının tamamını bütün haklariyle ve her şeyiyle doğru ve dinî esâslara uygun olarak vakf itdi.
 (38b) C- DİDİĞİ SULTÂN TEKYESİ
Sultân Dağları'nın uzanmasından meydana gelen Kembos dağlarının Ilgın ovasına nâzır eteklerinde suları bol, manzarası güzel üç köy vardır. Ilgın'a 12-18 km. uzakta ve yekdiğerine 2-3 km. mesâfede olan İldaş, Mahmud-hisar ve Mahmud-hisar Tekyesi köylerinin ilk ve orta çağlarda bir şehir veya birine yakın iki merkez olduğunu kabûl itdirecek birçok gayr-i İslâmî kitâbeler, kabartma resimler ve heykel parçaları vardır.
“Mahmudhisar köyü Ilgın'ın 16 km güneyinde, 186 evli ve 845 nufûslu bir köydür. Konumuza esâs olan Mahmud-hisar Tekyesi Köyüde buraya 2 km'dir ve bugün 240 evli, 997 nüfusludur.” Diyerek tekkenin bulunduğu köyle ilgili coğrafi ve demokrafik bilgiler vermektedir.
Köyün güneydoğu ilerisinde yüksekçe bir mevki‘ de Didiği Sultân Türbesi vardır.
Didiği Sultan Tekyesi
Türbenin yapılışı, kitâbeleri ve târîhi kabirleri:
Köyün bir kilometre kadar güneydoğusundaki türbenin yüksekce bir duvar ile çevrilmiş genişçe bir avlusu vardır. Bu avlu ve türbenin köye karşı olan batı tarafı hazîresidir.
Medhalden sonra bir kapudan Sultân Didiği'nin medfûn olduğu türbeye girilir. Türbenin -köylülerin ifâdesine göre- demir hindiden gâyet güzel ve masna‘ bir kapusı varmış. Bu kapu karlı bir kış gice aşırılarak Konya'da bir Hıristiyana satılmış. Sonra İstanbul müzesinde görülmüş. Ilgın'da Avukat Ziya Bey'in anlatışına göre Almanya'ya kaçırılmış. Burada görüldüğü gibi yazarın yazılı belgeler dışında kaynak kişilerden elde ettiği bilgileri de kitabına almıştır.
 Bugün yerine ‘ ale'l-‘ âde (42b) bir kapu takılmışdır. Türbeye girildiği zaman ortada mescide giden bir yol sağında bir, solunda iki kabir vardır. Sağındaki kabrin Sultân Didiği'ye, soldaki kabirin birisi ‘ â'ilesine diğerinin kim olduğu bilinemeyen bir kimseye ‘ â'idiyeti söylenmekde ise de mezâr taşlarında yazı olmadığı için hakikat anlaşılamamakdadır. Bu kısmın üstü ortada tuğladan yapılmış küçük bir kubbe ile iki tarafda aynı şekilde tuğladan örülmüş. İki tonosla kapatılmışdır. Bu inşâatın asâleti derhâl göze çarpmaktadır. Buradan binâ- nın mescit kısmına girilir. Mescit kapûsunun yan söveleri ve sövelerin üstüne atılan kiriş gâyet güzel işlenmiş mermerlerdir. Kapusunun üstüne Konya vilâyetindeki kitâbelerin en eskilerinden birisi olan çok önemli bir kitâbe konmuşdur. Kitâbeyi aşağıda göreceğiz:
Didiği Sultan'ın Makamı
Mescit kısmı:
Mescid dört köşe bir temel üzerine kurulmuş ve yarım kubbe şeklindeki tromplarla sekize bölünerek kubbe kasnağına varılmış sonra taş ve kerpiçden kubbe çevrilmişdir. Mescidin içinden eb‘ âdı 5.40x5.20 dir. Mescidin kıble tarafında mihrâb ve müteaddit pencereleri vardır. Burası türbeyi ziyarete gelenlerin namaz kılmaları içün bir mescid veya bir hânkah olarak mütalâ‘ a idilebilir.
Buraya kadar yazılan binânın genel durumu mi‘ mârî -türbe müstesnâ- kıymet ifâde etmeyen basit bir yapıdır. Son yıllarda tekye-nişînlerden
 (43b) Abdurrahman tarafından yapdırılan onarıma ‘ â'iddir.
Mescidde görülen mi‘ mâri parçalar ve kitâbesi:
Mescidin mihrâb girintisi içine ve su oluğu -çörten- olarak saçağına kub¬be üstüne konmuş ve ğâyet güzel Selçukî tezyinâtıyla bezenmiş taşlar vardır (mihrâb yanlarında üzerine: " el-‘ izzü'd-dâ'im ve'l-ikbâl ve'd-devle ve's- sa‘ âde ve's-selâm ..." yazıları yazılmış raflar?). Mescidin kapu söveleri ve kitâbesi de işte o devrin kalıntılarındandır. Bu parçalar ve kitâbe gösteriyor ki Kılınç Arslan II'nin azatlı cariyelerinden Sanavber Hâtûn buraya gâyet güzel bir mescid yapdırmışdır. Çok muhtemeldir ki kendisi de burada medfûndur.
Sultân Didiği Menakıbı (Turgudoğulları'nın Anadoluya Göç İtmeleri ve Didiği Sultân'ın ‘Â'ile ve Tarıkati) Şeceresi, Tarikat Âdâbı Pîr Hüseyin Bey Vakfiyesi, Diğer Vakıf Kayıdları:
Sultân Didiği menâkıbı biraz efsânevî olmakla beraber konumuz olan Turgudoğulları'yla ilgili olduğu içün aynen kopya itmişdik.
 (49b) Turgudoğulları'nı ilgilendiren kısımlarını tebârüz itdirerek bir özetini eserde görmekteyiz.
"Horasan'da Ahmed Yesevî neslinden, cümlenin sevgilisi bir Şâh oğulları vardı. Bunların birisinin neslinden Didiği Sultân, diğerinin soyundan Hacı Bektaş geldi.
Didiği Sultân'la Hacı Bektaş ‘ amuca oğullarıdır. Didiği Sultân Horasan'dan ‘ asâsını atmış, asa nereye düşerse kendisinin de oraya gideceğini söylemişti:
"Turgud'u, Bayburd'u ikisi bir kardeş,
Didiği Sultân'a oldular yoldaş,
Didiği Sultân bunları Rum'a saldı.
Kendisi dahî ‘ azm-i Hicaz kıldı."
Turgud ile Bayburd, Didiği'ye yoldaş olarak Horasan'dan beraber yola çıkmışlardı. Sultân Didiği Ka‘ beyi tavaf ittikden sonra Hacı İbrahim Sul- tân'dan tasavvuf dersleri alub Konya'nın Beyşehri'ne gelmiş, Beyşehir ya-nında Melengörit dağına inmiş, orada bir müddet ikamet itmiştir. Bu sırada Seyit Harun Veli ile aralarında ba‘ zı haller cereyân ider. Seyit Harun Veli ölür. Sultân Didiği, Seyit Harun Veli'nin cenazesini kaldırmak içün Seydişehri'ne gider. Namazda iken bir düşman Sultân Didiği'ye bir tokat atar. Sultânın burnu kanar kırk damla kan akar. Sultân o kandan başına sürmüş olduğu içün serpuşu kızıl, beş parmağının iziyle de beş terekli olmuş. Oral’ın menakıpnameleri bir belge olarak kabul ettiğini düşüne biliriz.
Ç -KADINHANI'NDA TURGUTOĞLU ÖMER BEY ZÂVİYESİ
Kadınhanı'nın Turgudoğlu Mahallesi'nde Tekye mescidi ve kıble duvarına bitişik Turgudoğlu türbesi vardır.
Türbe ile mescidin mi‘ mârî özellikleri yoktur. Binâların üstleri toprak örtülü iken 1942'de açılarak ahşap çatı yapılmış ve kiremidle kapatılmışdır.
Türbenin içinde dört kabir vardır. Mezâr taşları olmadığı içünn burada yatan kişilerin kimler olduğu anlaşılmayor. Halk Turgudoğulları'na ‘ â'it kabirler olduğunu söyleyorlar.
Bu zâviyenin vakfiyesine göre Turgudoğlu Hasan Bey oğlu Ömer Bey Saidili vilâyetine bağlı Hâtûn Köyü [bugünki Kadınhanı ilçesi merkezi]'nde bir zâviye yapdırmış ve Şeyh Turud evlâtlarından Şeyh Durmuş ile Turfan'ı bu zâviyeye şeyh ve mütevellî ta‘ yîn itmişdir. Vakfiyede câmi‘ ve türbeden bahsedilmediğine göre ya Turgud yahut mütevellî Şeyh Turfan ve Durmuş oğulları buraya sonradan bir mescit, bir de türbe ekledikleri
 (61b) anlaşılıyordu. Kitâbesi veya vakfiyesi olmadığı içün inşâ târîhi ve bânisinin kimler olduğu bilinemeyor.
Turgudoğlu Ömer Bey Zâviyesi'ne ‘ â'id vakfiyenin bir sûreti de Kadınhan'ında mevcûddur.
Bu vakfiye'nin me'âlen Türkçesi:
Vakfiyenin baş tarafında; Konya kadıları İsa, Ahmed ve Mustafa'nın vakfiyeyi görüb münderecâtını tasdîk itdiklerine dâ'ir üç şerh vardır. Vakfiyenin başdan dokuz satırı Ulu Tanrı'ya ve onun doğru elçisi Hazret-i Mu hammed'e, evlât ve ashâbına saygı yazıları, vakfın lüzum ve ma‘ nevi önemi¬ne dâ'ir başlangıçdır. Sonra vâkıf Turgudoğlu Hasan Bey oğlu Ömer Bey şu:
"Ve hüve'l-vakfü'l-mü'eyyidü'l-muhallidü sümme inne'l-e‘ azze'l-eceli'l- muhayyeri mine'l-ümerâ'i'l-müfehhami sâhibü'l-hayrâti ve'l-hasenâti'l- müdde‘ û Ömer Bey [ibn] Hasan Bey et-Turgud Bey  Yüksek vasıflarla anı¬lan vâkıf Ömer Bey, Konya diyârından Saidili vilâyeti köylerinden Hâtûn köyünde kıblesi Hacı İbrahim mülkü ve batısı Karık Yusuf mülkü, diğer iki tarafı yol ile çevrilmiş olan kutlu bir zâviye binâ itmiş, gelen ve gidenlerin durağı kılmış ve onların masraflarına vakıflar yapmışdır.
Turgudoğlu Türbesi'ndeki mezâr taşlarından iki tanesinin de bu civârda- ki Sadreddin Konevî Türbesi'ne kaldırılmış olduğu anlaşılıyor.  Bunlardan birisi Sultân Ahmed bin Mustafa'nın mezâr taşıdır. Mezâr taşı mermerdir. Beşgen prizması şeklinde bir sandukadır. Takriben ortasına yakın bir yerin¬den kırılmıştır. Kalan kısmının uzunluğu 0,45, yüksekliği 0,16 dır. Yan yüz¬lerine 4 satır halinde Âyetel-kürsü yazıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Baş tarafında ve iki satır halinde şu:
Vefâtü'l-merhûm Sultân Ahmed bin Mustafa yazılar yazılmıştır. Mustafa oğlu Sultân Ahmed'e ‘ â'it olan bu mezâr ta¬şının târîh kısmı kırık olduğu için Sultân Ahmed'in kim olduğu bilineme- miş, bazı tahminlere yol açmıştır.
Bu itibarla Sultân Ahmed'in Fâtih'in torunu olması ihtimalini daha kuvvetli bulmaktayım.
Bu kayıdlardan Turud'un zamânında hâtırı sayılır şeyhlerden biri oldu¬ğu, ve kendisine ‘ â'id icâzetnâmenin evlâdlarından Süleyman, Turasan Bâyezîd Siyâh-pûş veya başkalarına intikal itdiği anlaşılıyor.
D- ŞEYDİŞEHİR'DE RÜSTEM BEY TÜRBESİ
Seydişehir'de Seyit Harun Veli Hazretleri'nin cami'i avlusunda Rüstem Bey türbesi vardır . Türbe 3x3 metre eb‘ âdında bir temel üzerine kurulmuş küçük bir yapıdır. 
Seyyid Harun Veli Camii ve Türbesi hakkında da yukarıda yapılara verdiği bilgi üslubuyla bilgiler yazmıştır.
 (73b) TURGUDOĞLU AHMED BEY'İN İPLİKÇİ CÂMİİNE YAPDIĞI VAKIFLAR
Konya'da bugünki Zirâ‘ at Bankası'yla Merkez Kırâ'athânesi arasında İp- likçi Câmi‘ i vardır. Câmi‘ son yıllarda tamamen yıkılma tehlikesine ma‘ rûz kalmış târîhi üzerine binâ'en Millî Eğitim Bakanlığınca ele alınmasına ve 80 bin paraya yakın bir masraf ihtiyâr edilerek yeniden onarılmışdır. Bu sûretle kurtarılan binâda "Klâsik Eserler Müzesi" kurulmuşdur.
İplikçi Câmi‘ i ve yanındaki medrese vakfiyesine göre 598 H. 1202 senelerinde Türkiye Selçukluları ümerâsından Şemsü'd-din Altun-pâ  tarafından yapdırılmışdır. Türlü pilpâyelere dayanan beyzî ve dairevî kubbeleri, sepet kulpu şeklindeki kemerlerle takviye idilmiş tonos ve mütekati‘ tonoslarla tutturulmuş olan tavan kısmı bir çok mi‘ mârî özellikler ‘ arz ider.
Bugün şimâl, şark ve garba açılmış üç kapusu müte‘ addid pencereleri vardır. Câmi‘ nin hayli
(74b) gösteren bir mermer mihrâb yapılmışdır. Çinili mihrâbın kalıntıları müze olduktan sonra meydana çıkarılmışdır.
Câmi‘ 733 H. yılında Mesud oğlu Hacı Ebubekir tarafından onarılmış, yenilenmiş ve genişletilmiş olduğunu gösteren bir kitâbesi vardır. [(74a’ daki açıklama] Bu onarımdan tam yüz bir sene sonra câmi‘ i'nin vakıfları bo¬zulmuş ta‘ mire muhtaç bir hâle gelmiş bulunduğu içün  Turgudoğlu Ahmed Bey bu câmi‘ tâ‘ mir itdirmek vakıflar yapmış imâm, hatîb, mü'ezzin ve başka hademeler ta‘ yîn itmişdir.
Altun-pây'ın câmi‘ ve yanındaki medresesi ile kervânsârayı hakkındaki eserlerimiz ayrıca yayınlanacakdır. Turgudoğlu Ahmed Bey'in İplikçi câmi‘ vakfiyesini ele alalım. Vakıfın hâlet-i rûhiyesini de göstermesi bakımından önemli olan bu vakfiyenin hülâseten ve me'âlen Türkçesini vermiştir.
Vakfiyenin başdan yirmi satırı du'âlarla vakfın lüzûmu ve ma‘ nevî fay¬daları hakkında başlangıçdır. Sonra Ahmed Bey'in evsâf ve elkabı gelir:
 (75b) kâmilü'l-îmâni ve'l-inkiyâdi el-muhtassu bi-‘ inâyeti'l-meliki'l- hallaki Ahmed Bey bin Turgud Bey el-ma‘ rûf bi-Ebû'l-fazl Mehmed bin
Abdürrezzak."  İşte bu sıfatlarla anılan Ahmed Bey hayır yapmak istemiş  ve Aladdin Türbesi'ndeki Kur‘ an-ı Kerîm'den iki def‘ a fala bakmış ve niyetine uygun ayetler açılınca önce İplikçi Medresesi diye anılan Altun-pâ Med- resesi'ne bitişik câmi‘ -i şerifi ta‘ mîr itdirmiş üç ‘ aded Kur‘ an-ı Kerîm hedi¬ye iderek devirhânlarla kayyum imâm ve hâtîbin okumasına vakf itmişdir. Sonra Ahmed
E- TURGUDOĞLU ERDOĞDU BEY VAKFİYESİ
Turgudoğulları'ndan Erdoğdu Bey, Devlethan köyünde [To' âri] Suyu üzerinde dönen İlhan değirmeni adıyla anılan değirmeni Selvi-hisar köyün¬deki cami'e vakfitmiştir.
Vakfiye hülâsası şudur:
"Hayır ve ihsân kapuları gibi olan Turgudoğlu ve hayır sever büyük ve saygı değer kumandan: Bey olan Erdoğdu Bey Devlethan köyünde To' âri Suyu'na tabi İlhan değirmeni adiyle söylenen değirmenin on iki sehminden altı sehmini değirmenin i' mârına vakf itmiş, bakiye altı sehimden dördünü Selvihisar Câmi' i'nin imâmına ve bakiye iki sehmini de tevliyet hissesi ola¬rak oğlu Pîr Hüseyin Bey'e ve sonra nesilden nesile evlâdlarına bırakmışdır. Adı geçen Pîr Hüseyin Bey Neslinden bir kimse kalmazsa tevliyet, zamanın hâkiminin re'yine bırakılmışdır. Eğer câmi' veya köy harâb olursa imama verilecek dört hisse mütevellîye yani Pîr Hüseyin'e veya evlâtlanna, bunlardan da
 (78b) kimse kalmazsa bu dört hisse müslümanların fukarâsına kalacak- dır. Vakfiyenin sonunda vakfın dinî esaslara uygunluğu, bozulmaması hakkında hükümler vardır. Bu vakfiye 898 senesinin Rebi' ü'l-âhir ayının birinci günü yazıldı.
 (82b) TURGUTOĞULLARININ ASLI TURGUD ADININ TÜRLÜ YAZILIŞLARI, ANADOLU'YA GELİŞLERİ
Buraya kadar Turgudoğulları'nın Konya merkezini ve Konya vilâyeti hudutları içindeki eserlerini gördük. Turgudoğulları'na ‘ â'it vakfiyelerle kitâbeden ve bir çok kitâblardan ilk bakışta Turgud adında bir ulu kişi ye¬tişmiş ve bunun evlâdına da [Turgudoğulları] denilmiş olduğu anlaşılmak- da idi.
Hâlbuki, incelemeler ilerleyince Orta Asya'daki Türk boyları arasında bir de Turgud aşireti bulunduğu meydana çıktı, ve o anlayışı değiştirdi.
İşte bu aşiretin beylerinden olan (Karamanoğulları'yla akrâbalık (okun-muyor) ulaşmış) Turgud ve oğulları konumuzu teşkîl itmekdedir. Asya'daki Turgud Aşireti 581 H. [1185 M.] târîhlerinde Çinlilerin istîlâsına karşı dura-mayarak batıya doğru göç idüb Moskof topraklarına sığınmışlar otuz yedi yıl sonra tekrar yurtlarına
 (83b) dönerek Çinlilerle anlaşmışlardır.  Bu aşiretten bir kısmının Anadolu'ya hicret etdiklerini ve diğer Türk boyları gibi kabile adlarını değiştirme¬miş olduklarını ve yukarıda yazdığımız eserlerin de bu aşiret beylerine ‘ â'it bulunduğunu haklı olarak kabul edebiliriz.
Kitâbe, vakfiye ve diğer eski kayıdlarda Turgud adını [Turgûd, Tûrgûd, Tûrgud, Durgud, Tergud, Tûrgîd, Turgûd, Dûrgud, Dûrgûd, Tûrgûd] şekil-lerinde yazılmış gördük. Şive, imlâ ve istinsâh farklarından başka bir şey olmıyan bu değişik şekillerin hepsi ile konumuz olan Turgudoğulları ifade idilmiş olduğu şübhesizdir.
(83a) Yazıcı Ali Selçuknâmesi sahîfe 5'de Turgut Kabilesi'nin aslında Moğol olmayub sonradan Moğollara karışdığı yazılıdır. Cengizhan'ın anası Ho'elum ise Olhuno'ut soyundandır. Unggirat ve Olhuno'ut Turgut aşireti boylarındandır. Cengiz'in anası Merkitler'den Yeke-çiledu adında birine gelin gidiyordu. Cengiz'in babası Batur Yesugai bunu görmüş ve kardeşleri¬ni yardımına çağırarak ellerinden almışlar. (Moğolların Gizli Târîhi, sahîfe 17, 272, 273.)
Turgud, Turgut yahud Turgavut gündüz nöbetçisi dimektir. Turgavul'un cem' idir. Anadolu'ya ne zaman geldikleri bilinmeyorsa da Turgudoğul- ları'nın Horasan'dan geldikleri hakkındaki menkıbevî ma' lûmât Zeki Velîdî Bey söylemiş olacak Eskişehir'de, Mağnisa'da, Konya muhitinde Türkmen- ler arasına yerleşmiş oldukları muhakkak. Umûmî Türk Târîhine Giriş, Zeki Velîdî, sahîfe 309, 465.
 (84b) TURGUD AŞİRETİ NE ZAMAN ANADOLU'YA GÖÇ ETMİŞDİR.
Mahmud-hisar Tekkesi dolayısıyla özetini yazdığımız menâkıbda Turgud'la Bayburd'un Didiği Sultân'la birlikte Horasan'dan yola çıkdıklarını  Didiği Sultân'ın Hicaz'a gitdiğini Anadolu'ya geldiğinde Turgud'la buluştuklarını okumuştuk. Didiği Sultân -bu menâkıbe göre- Seydişehir'de medfûn Seyyid Harun Veli ile mu'âsır olduğundan  Turgud aşiretinin -belki bir kısmının- Hicrî sekizinci asır başlarında Anadolu'ya geldikleri tahmin ediliyor.
Bununla beraber daha önceki târîhlerde Anadolu'da Turgudlular vardır. 677-702 H. târîhlerinde hükümdâr olan Karaman oğlu Mahmud Bey Mısır Sultânı Melik Nasır’ın yardımiyle Konya ve etrafını zabtedince Konya ve civarındaki Turgud, Varsak ve Samağarlu aşiretleri de Mahmud Bey'in emrine girmişlerdi.
Anadolu Selçuklularının büyük hükümdârlarından olan I. Keykubât 625
H.        [1228 M.] de Ermenek taraflarını zabtedince oraya Türkmen kabilelerini yerleştirmiş; başlarına da Nûre Sofî oğlu Kerimü'd-din Karaman'ı ta' yin eylemişdi.
 (85b) Bu Türkmen kabileleri arasında Turgudoğulları'nın da bulundukla¬rı Şikârî'deki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Kılınç Arslan II. oğlu Süleyman II. zamanında yazılmış olan 598 târîhli Şemsü'd-din Altunbay vakfiyesinde  Gedagele köyünün hudutları arasında [Turgud] köyü de vardır. Şu kayıtlar gösteriyor ki, Turgudlular'ın Anadolu'ya gelişleri eskidir. Selçuklularla beraber veya Selçuklu Devleti kurulduktan biraz sonra yahut muhtelif târîhlerde peyderpey gelmiş olmaları kuvvetli bir ihtimal olarak söylenebilir.
 (86b) TURGUDOĞULLARI HAKKINDA TÂRÎHİ BİLGİLER
Turgudoğulları Karamanlılarla pek yakın akrabalık kurmuşlar ve Karamanoğulları'nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmuşlardır. Bu itibarla Karamanoğulları Devleti olaylarını -efsanevî de olsa- en geniş bir şekilde yazan Şikârî'de Turgudoğulları'na ‘ â'it bir hayli ma‘ lûmat vardır.
Osmanlılar'la Karamanoğulları arasında ceryân iden türlü savaşlar ve siyasî münâsebetler dolayisiyle Osmanlı târîhleri de Turgudoğulları'ndan bahs iderler. Turgudoğulları târîhini bu iki yönden tetkîk idecek, bunlara mahallî incelemelerimizi de ilâve edeceğiz:
Şikârî'ye Göre Turgudoğulları:"Karaman'ın babası Nure Sofu aşiretiyle konub göçmekten bıkmış, bir mekân tutmak istemişdi. Yanındaki Turgud, Bayburd ve başka beylerle Ereğli'yi muhasara itdiler. Turgud ve Bayburd dört bin Oğuz askeriyle pusudan çıkub Ereğli Beyi Kosun'u  arkadan vurdular. Kosun müslümân oldu.” Diyerek şikaride geçen bilgileri kitabının sonunda özetlemektedir. (87b-88b)
Sonuç:
Oral, görev yaptığı yerlerde sadece eğiticilik ve idarecilik değil aynı zamanda yaşadığı şehrin tarihi ve kültürel yapısı ile sanat eserleriyle yakından ilgilenmiştir.
Ayrıca, Kadim Anadolu Türk Tarih ve Kültürü’nü tanıtmak, orijinal metinleri araştırıp gün ışığına çıkarmak için çalışmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti ile Karamanoğulları ve beylikler dönemine ait belgeleri ve tarihi eserleri araştırarak gün yüzüne çıkarmıştır.
Turgut Oğullarının öz be öz Türk olduklarını ifade etmektedir. Turgudoğulları Orta Asya'dan Anadolu'ya gelmiş bir Türk aşiretidir. Bu aşiret beyleri arasında Turgud adını almış ulu kişiler de vardır.
 Kitap, Turgudoğulları ve eserleri hakkında incelemeler, Karamanoğulları tarihini aydınlatacak bilgi ve belgeleri ihtiva ettiği gibi Karamanlılarla siyasi, askerî ve içtimai birçok münasebetlerde bulunmuş olan Osmanlı Devleti tarihi için da bir kıymet ifade eder. Hele Konya tarihi bakımdan öneminin yüksek olduğunu haklı olarak söyleyebiliriz. Turgutoğullarının önce Konya ilinde bıraktıkları sanat ve medeniyet eserlerini, sonra menşeleriyle târîhte oynadıkları roller de anlatılmaya çalışılmıştır.
Kitapta turgutoğullrının menşei, Anadoluya yerleşmeleri, burada yaptıkları mimari eserleri ve kurdukları vakıfları öz bir şekilde yazılmıştır.  Ayrıca, Selçuklu, Karamanoğlu dönemi türbelerinin mimari özellikleri burada anlatılmıştır.
Mimari eserler anlatılırken aynı dönemin eserleriyle mukayeseler yapılmıştır.
Yapıların bulunduğu yerleşim terlerinin coğrafi ve demokrafik bilgilerinede yer verilmiştir. Oral kitabında Kitabe, Vakfiye, Berat, Şeriye Sicili gibi yazılı kaynakların yanında yaşayanların bilgilerine de başvurarak kaynak kişilerden de bilgiler aktarmaktadır.
I.Alaeddin Keykubat'ın emri ile yaptırılan Kubad-Abad Sarayı İbrahim Hakkı Konyalı ve Prof. Dr. Osman Turan'ın Beyşehir civarında olması gerektiğini işaret etmelerinden sonra 1949 yılında Konya Müze Müdürü Zeki Oral tarafından bulunmuştur. Oral’ın Kültür tarihimize katkıları unutulmamalıdır.


                Kaynakça
YILMAZ, Savaş, Zeki Oral’ın Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Nide 2010,s.5.
YILDIZHAN, Mustafa Timur, “Oral, Mehmet Zeki” , Konya Ansiklopedisi, C.7, Konya 2014, s. 116.
KUNT, Halil İbrahim“Oral, Mehmet Zeki”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul 2008, s. 356.
ORAL, Zeki, Turgutoğulları ve Konya‘daki Eserleri, (Hazırlayanlar; E.Temel, İ.Temel, B. Şahin) Çizgi Kitabevi, Konya, 2016, s.9.




[1] YILMAZ, Savaş, Zeki Oral’ın Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) Nide 2010, s.5.
[2] Yıldızhan, Mustafa Timur, “Oral, Mehmet Zeki” , Konya Ansiklopedisi VII, Konya 2014, s. 116.
[3] YILMAZ, Savaş, Zeki Oral’ın Hayatı ve Eserleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Nide Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Nide 2010,s.5.
[4] KUNT, Halil İbrahim“Oral, Mehmet Zeki”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul 2008, s. 356.
[5] ORAL, Zeki, Turgutoğulları ve Konya‘daki Eserleri,( Hazırlayanlar; E.Temel, İ.Temel, B. Şahin) Çizgi Kitabevi, Konya, 2016, s.9.




[6] Kaynak Kişi: Ülkü Arıncı, görüşme tarihi,24/08/2017.

Yorumlar

Popüler Yayınlar