YETMİŞ YIL ÖNCE KONYA
Ord. Prof. Dr. SÜHEYL ÜNVER
Şu
görülenleri yazmak ne güzel şey. Hem de ne vatanperverlik. İşte bundan tam 70
yıl önce 1897’de Tarihçi ve Para Mütehassısı Ahmed Tevhid Bey Merhum Konya’da
Temmuz ve Ağustos aylarını Meram’da biraderi yanında geçiriyor. Bir gün orada
kalırsa bir gün de şehre iniyor. Müşahedelerini âdeta Ruzname tutar gibi, kısa
ve lâkin faydalı ve bugün için tarihî önemi fazla ne gördü ise kaydediyor.
Bunları çok aziz gençlik arkadaşı Sadaret Mühürdarlığı ile meşhur, tarihimize
ve kültür hayatımıza meraklı Osman Ferid Sağlam’a gönderiyor.
Şimdi
her ikisi de rahmetli. Osman Bey tanıdıklarından ve nazı geçen dostlarından
bütün hayatı boyunca bir yere gidenden notlar, resimler, kitap ve makale
yayınlarında bulunanlardan neşriyatını ister. Kendisi de müşahedelerini
toplayarak bunlarla çok zengin bir kütüphane ve arşiv kurmuştur. Bunların hepsi
şimdi üyelerinden bulunduğu Türk Tarih Kurumu Kütüphanesindedir.
İşte
çok samimî arkadaşı Ahmed Tevhid de Konya’ya gidiyor. Konya o tarihlerde az
bilinen bir yer. Hakkında çok şeyler işitiliyor, meraklılarınca Konya mühim bir
şehir. işte ondan o tarihî Beldemiz hakkında bilgi istiyor. Zira elde yazılı
eser yok.
Ahmed
Tevhid vefakâr çıkmış, ufak tefek işlerini yerine getirmeyi vadeden dostuna
Konya’da sathi bile olsa ne gördü ise yazıyor. Bunları, 14, 22 Temmuz, 6 ve 12
Ağustos, 6 ve 16 Eylül 1313 tarihlerinde eklediği mektuplarla birlikte
gönderiyor. Bir kısmı kurşun kalemle, bazıları siyah mürekkep ve kamış
kalemlerle çok açık Türkçe ve edebî bir dille yazılmış bulunuyor. Daha öğretici
olsun diye birkaç şema da çizmiştir. Mektuplar nasıl elimize geçti?
Bunlar
ve diğer bazı notlarıyla birlikte biraderi Ord. Prof. Dr. General Tevfik
Sağlam’da kalıyor. Vefatından sonra her şeyini Verem Savaş Derneğine
bıraktığından diğer evrakı içinde bulunan bu zarf da oraya gidiyor. Yazıların
ehemmiyetini idrâk eden Derneğin aziz başkanı Dr. Tevfik İsmail Gökçe bize
tevdi’ etti. Biz de inceledikten sonra T. T. Kurumu’na yolladık.
Birer birer gözden
geçirirken bu mektupları bulduk ve onların içinden tarih için bugün zaid
sayılacak hususları almayarak bu toplamayı vücuda getirdik ve yayın sahasına
koyduk. Sayın Dr. Tevfik İsmail’e teşekkür eder, diğerlerine rahmetler dilerim.
Bu notları 70 sene önce
Konya için oldukça ehemmiyetli buluyoruz. Bilhassa Konya Selçuklu Sarayı’nın
bazı karanlık tarafları aydınlanmış oluyor.
Diğer mühim gördüğüm
müşahedeleri hakkında şu anda kesin bir karara varıp da bir netice
çıkaramayacağım. Madem ki yazılmış, Dağarcıkta bu da bulunsun.
Bundan yetmiş sene
önce, sanki düşman eline geçmiş gibi idarecilerin bilgisizlikleri ve
kültürsüzlüklerinden tahribine göz yumulmuş mühim şehirlerimizden birisi de
Konya’dır. Oraya nelerin reva görüldüğünü bu mektuplar acı bir şekilde ortaya
panoramik bir şekilde koymaktadır. Hâlâ bu eski anlayışsızlıklarımız bugün de
yalnız Konya’da değil bütün Türkiye şehirlerimizde devam etmektedir.
Turizm diyoruz, bugün
birçok memleketler, gelenlerce aranmasından dolayı eski eserleri yola değil,
nereye tesadüf ederse etsin bırakıyor ve onları onarıyor. Bu zihniyet bize
henüz gelmemiştir. Halen gizli ve aşikâre yapılan tahribat durmamıştır. Bu
hususlarda mahalli belediyeleri yönetenlerin ve bilgisiz idarecilerin
anlayışsızlıklarının ardı arkası gelmemektedir. Bugünlerde mahallî müzenin
direnmesine rağmen Kayseri kalesinden kalan bir kapının yıktırılması ön
görülmektedir.
Turist, harabelere ve
bunları görmeğe gelir. O, tarih arar. Dünyada tarihsiz memleketler kendilerine
tarih uydurmakla meşguldürler. Biz tarihimizi söküyoruz. Bunun acı manaları
vardır, işte bu mektupları okuyun. Elinize bir turist rehberi gibi alınız.
Konya’da dolaşın. Acaba kaçta kaçım göreceksiniz. Artık bundan vazgeçelim.
Bu mektuplardan artık
ders alalım. Turizmin yerinde sabit ve aranan malzemesinin bir yıkık divarına
dahi dokunmayalım. Konya ya ne kadar yazık etmişiz. Bu mektuplardan bir misâl
olarak okuyalım ve o gibi yerleri idare edenlere yapılanların vatanımız
aleyhine bir hareket olduğunu hatırlatalım, onları ikaz edelim.
İşte mektupların
Konya’yı cidden yakından görüp tesbit eden kısımları bunlardan ibarettir:
Konya'da birinci gün “9
Temmuz 1897’ Çarşamba:
Hazreti
Şemsi Tebrîzî’yi ziyaret ettim. Türbe sade ve güzeldir. Yanında bir cami’
vardır. Kitâbe yoktur.
Şemsi
Tebrîzî Mevlâna Celâleddin’i Rumi’nin mürşididir. Maktulen irtihal etmiştir.
Cesedini katilleri türbenin yanındaki kuyuya atmışlar. Mevlâna buldurup bu
türbenin olduğu yere defnetmiş. Evliya Çelebi’nin başını alıp Hoy’a gittiğini
yazması yalandır.
Şemsi
Tebrîzî Türbesi bahçesinde iki türbe vardır. Biri üzerinde kitabe yoktur. Bu
sekiz köşeli sivri türbeler tarzındadır. Selçukî devrinden kalma türbeler hep
böyledir. Diğer türbe dört köşe ve üstü düzdür. Kapısı kapalı idi. Pencereden
baktım, taşlarda yazılar var.
Biri
Derviş İshak Bey dedi. Karamanoğulları’ndan olan İshak Bey olsa gerektir.
Bunun
kapısı yanında Osmanlı âsârından ufak tefek bir kabir taşı vardır. Gayet
güzeldir. Yazılar çok sık yazılmıştır.
Hava
da ziyade sıcak olduğundan iyi okuyamadım. Memulum Kanunî Sultan Süleyman
Şehzadesi Sultan Mustafa evlâdından olsa gerektir.
Türbe-i
Şemsi Tebrîzî’ye giderken yolda Şerafeddin Camii ismiyle büyük bir cami’ vardır.
Kapısı kapalı olduğundan içini göremedim. O, Osmanlı asarından olmalıdır.
Bu cami’in kıblesinde
bir türbe vardır. Üzerinde sonradan yazılmış yazı şudur:
1293 Karamanoğlu İbrahim Bey
Hazinedarı Yusuf Ağa Darül Hâniti
Taş üzerinde mahkûk değildir. Sıva üstüne
yazılmıştır. Bunun da dâhilini göremedim. Sokaktan balâdaki yazı görülüyor.
Kapı
camii isminde bir camie girdim. Halı, kilim, envai seccade ile mefruştur.
Divarlarında zararsız yazılar vardır. Lâkin yenidir.
Konya'da
ikinci gün:
Mevlâna’yı ziyaret ettim. Türbe-i
şerifenin kubbesi nukuşunu Sultan Bayezid’i Sanî yaptırmış. Gayet güzel iki üç
kandil vardır. Seccadeler de güzeldir. Yine bugün Alaüddin Camiini ziyaret
ettim. Bir kapısı vardır ki enfes asardandır.
Camiin ittisalinde Selçukî
padişahlarımın türbesi vardır. Türbedeki Kûfî Kelâmı Kadim dört cild üzeredir.
İsfahan’da 383 tarihinde yazılmıştır.
Konya'da
dördüncü gün:
Bugün çok gezdim.
Selçukluların enfes âsarını gördüm. Alâüddin köşkü ki yerliler “Taht” diyorlar,
lâtifdir, harab olmuş. Haricindeki çiniler, kısmen dahildekiler umumen yok
olmuş. Cüzi tamir ile mükemmel bir eser olur. Karataylar medresesi türbesi
kapısı enfesi nefaisdendir. Görülmekle olur, tarif muhal gibidir.
Gerek türbe, gerek dershane
âlâ çinilerle tezyin edilmiştir. Çinilerin kısmıa’zamı çalınmış, yahud düşmüş,
kaybolmuş. Bunlar Alâüddin köşkünün sağ tarafındadır.
Alâüddin köşkü sunî bir
tepenin Şimâle müteveccihen durulduğu halinde sağ cenahındadır.
Bu tepenin etrafı
vaktiyle surlar ve hendekle muhattır. Sur harap olmuş ve hendek hayli
dolmuştur. Tepenin şimalinde ince minareli medrese camii vardır. Minaresi iki
şerefeli ve yüksektir. Kapının üzerinde İnna Fetahna suresi gayet güzel bir
tarzda yazılıdır, içi çinilerle müzeyyendir.
Buradan biraz ileri
doğru gittim. Kalenin bakiyyesinden bir kapı yeri gördüm. Yıkıyorlardı, ismini
sordum, Zindankale, dediler.
Buradan ileri doğru
gittim. Turgut kabirlerini gördüm. Az daha ileride Sadrüttin hazretlerini ziyaret
ettim. Bunlar şehir haricindedir.
Ba’dehu şehre avdetle
Hıristiyan Mahallesi arasında kalmış olan sırçalı medreseyi gördüm. Gayet güzel
çiniler, Kûfî ve sülüs yazılarla müzeyyendir...
Altıncı
Gün:
Gelelim Meskûkâta:
Henüz ciddî taharriyatta bulunmadım amma galiba Osmanlı meskûkâtı güç
bulunacak. Bir tarafta biraz Yıldırım Bayezid akçeleri gördüm. Hüsnü halde
muhafaza edilmiş. Yazıları tarihleri iyidir. Kırkar paraya iki adet aldım. Daha
bulmasını tenbih ettim. Henüz Selçukî paralarından da bir şey bulamadım. Bugün
taharriyatta devam edeceğim. Burada islam meskûkâtını ekseri eritiyorlarmış.
Yazı ve yazma kitap bulunmazmış. Daha taharri de etmedim.
13
Temmuz I313 Konya’dan:
(Zeyl)...
Bugün Sultan Selim Camii’ni ve ittisalindeki Yusuf Ağa Kütüphanesini gördüm.
Camii şerif üzerinde kitabe yoktur. Kütüphanenin kapısı cami’ içindedir.
Kütüphanenin
kitabesi vardır. Osmanlı âsarındandır. 12094 tarihinde bina
edilmiştir.
Biraz da çarşıda antika
taharri ettim. Yalnız bir akçe gördüm. O da silik idi. Bugün akşama doğru Sahip
Ata Cami’ ve türbesini ziyaret edeceğim. Hepsi aliyyülâlâdır.
Konya'da altıncı gün 14
Temmuz 1313 Pazartesi:
Yavuz
Sultan Selim Camii, ittisalinde kütüphane. Cami’ iki minarelidir. Bundan başka
Konya’da iki minareli cami’ yoktur.
Kütüphane
zararsızcadır. Yusuf ağa yaptırmıştır. Yusuf ağa Sultan Selim-i Sâlis
ricalinden meşhur kethüda Yusuf Ağa olsa gerektir. Ziya Paşa Merhum da bu
kütüphaneye birkaç kitap ihda etmiştir.
Yedinci
gün 15 Temmuz Salı:
Salı
günleri Meram’da vakit geçiriyoruz. Meram, dağlık bir dere içinde iki tarafında
tepeler çıplaktır. Ağaçları olsa daha şirin görünürdü.
Meram’da
üzüm bağları çoktur, amma üzümleri o kadar iyi değilmiş. Henüz koruk
halindedir. Zerdalisi çok, şimdi mevsimidir. Elma, armud, erik, ceviz de
vardır.
Meram’da
müteaddit mescidler, mektepler vardır. Bir de cami’. Çifte hamam ile beraber bu
cami’ Karamanoğlu âsarındandır. Cami üzerindeki kitabeden anlaşılan Mehmed bin
Alâüddin bin Karaman zamanında yapılmıştır. Hamam Mehmed Beğin oğlu İbrahim’in
eseridir.
Zararsızcadır. Bu cami
yanında bir türbe, bir de vaktiyle mescid, sonra mektep. Şimdi de muattal bir
yer vardır. Mihrabında yazılar da var amma iyice tetkik edemedim. Türbeyi
görmedim.
Sekizinci gün 16 Temmuz Çarşamba:
Pirî Paşa Camiini ve
türbesini ziyaret ettim. Minaresinin kısmı âlisi harap, Cami’ küçüktür. Mihrab
üzerinde çok yazılar var. Selçukî âsarından buraya nakledilmiş olsa gerektir. O
kadar badana vurmuşlar ki, yazılar okunmayacak bir hâle gelmiş. Âyatı Kurâniye
olması memuldür. Menber tahtadandır.
Kapı üzerindeki mermer
kitabe: …
Pirî Meşahiri Vüzerai
izamdandır. Hasköy yakınındaki Pirî Mahallesi de mumaileyhin âsarındandır.
Türbe, küçük, karanlıktır. Selçukî tarzındadır.
Sandukanın başında
Mevlevî külâhı mevzudur. Türbenin içine giremedim. Güherçile fabrikası önünde
dört adet mermer taştan arslan resmi vardır. Bunlardan ikisi büyük, diğerleri
küçüktür. Biri galiba Alâüddin köşkünden getirilmiş. Büyüklerin ağzından kan
renginde boya vardır.
Bugün Sahib Ata
cami’ine gittim. Sahib Ata Kesirül hayrat bir vezirdir. Selçukî sadrazamlarına
sahib deniyormuş. Bir aralık Osmanlılarda da sadrazamlara sahib-i devlet
derlermiş (Cezmi Mukaddemesine nazar buyrula). Sahib Ata Camii şehrin Meram’a gidecek
yol cihetinde baş taraftadır.
Caddede bulunan camiin
kapısı Karataylar (Karatay) medresesi kapısının bir nümune-i diğeridir.
Sahip Ata Kapısı daha
gösterişlidir. Cami’ dört köşe tulânî, üstü müstevîdir. Mihrabı çinidir. Lâkin
yazı yoktur. Minberi tahtadandır. Cami’in kıble tarafında bir kubbe altında
Sahib Ata ve ailesinden beş kişi medfundur.
Sahib Ata’nın ismi
Fahrüddin Ali’dir. Sandukası çinidir. Gayet güzeldir. Tarihi vefatı 684’dür.
Türbeyi 682 de yaptırmış. Bunun yanında iki sanduka vardır, isim yerleri
kırılmış. Bunlar da çiniden. Üzerlerinde Âyâtı Kurâniye yazılıdır.
Sahip
Ata’nın ayakucunda üç diğer kabir vardır. Birincisi kızıdır, ismi Neliketül
Ma’sume Ha… Yazılar girift olduğundan Nurha, Canur’mi okumak lâzım geleceğini
halledemedim.
Bunun
yanında El Şehidül Maktul Şemsüddin bin Mehmed bin Ali (yani biraderi) medfundur.
Bunun yanındaki sandukanın hiçbir tarafında yazı yoktur. Diğer ikisinin de
yalnız isim yerlerinde yazı vardır. Türbenin cenubunda Tekke bulunmaktadır.
Türbenin
kubbesi divarları pencereleri çinilerle müzeyyendir. Hele tekkeye bakan bir
pencere çiniden yapma kafeslidir. Bu pencere üstünde çini üzerine bir beyit
muharrerdir.
Tekke ki şimdi mescid
diyorlar. Kubbeli ve çinili bir binadır. Mihrabında taş üzerine mahkûk yazılar
vardır. Kubbesinde bulunan çiniler yazılıdır.
Dokuzuncu
gün: 77 Temmuz Perşembe.
Şemsi
Tebrîzî’yi, Mevlâna’yı ziyaret ettim.
Mevlanâ
türbesi civarında iki türbe vardır. Biri Mîri Mirandan Murad Paşa
kerimesinindir. Diğeri Sinan Paşa’nındır.
Sinan Paşa’nın kitabesi
mermer üzerinedir. Üzerinde bir kıt’a vardır. Şerafeddin camiini gördüm.
Osmanlı Âsarı Mimariyyesinden olsa gerektir. Kitabe yoktur. Güzelce bir camii
şerifdir.
Onuncu gün: 18 Temmuz Cuma.
Meram’da vakit
geçirdim. İkindiden sonra Dedebağı nam mahalde Mevlevilerin icrayı âyinini
seyrettim. Çayır üzerinde devran oldu. Temmuz ve Ağustosta Mevlevi dervişleri
Dedebağı’na tebdilihavaya gelirler imiş.
On
birinci gün: 19 Temmuz Cumartesi.
Hacı
Hüseyin Camii’ni gördüm. Karamanoğulları devrinden kalmadır. Mihrabında yazı
yoktur. Minberi tahtadır. Kıble divarının dışarısında bir kitabe, bir de güneş
saati vardır.
Bu
cami’de büyük kıt’a bir levha vardır. Kâğıt üzerine oyma yazılar vardır,
güzeldir.
Eski
Bedesteni gördüm. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır. Bir aralık
askerî debboy olmuş, şimdi belediyenin hırdavatı ile bir de kale harabelerinden
toplanılan mahkûk ve musavver taşlar mevzu’dur. On sekiz parça kadar taş
vardır. Bunlardan üç adedinin yazılarım istinsah ettim. Roma veyahut Yunan
Devrinden kalma kabartmalı güzel mermer üzerine resimler varsa da yazı göremedim.
İnşallah vakit buldukça
meşhudatımı ve kitabeleri bir risale şeklinde yazacağım. İstanbul’a avdetimde
okumak üzere zatıâlinize de veririm...
Meram’dan 22 Temmuz 1313
Konya'da
on beşinci gün: 23 Temmuz.
Konya’nın
eski mahallâtının kısmı a’zamında Hıristiyan mahalleleri teşekkül etmiş
olduğundan ne kadar Mebanii Atike varsa hemen Hıristiyan mahalleleri içindedir.
Eski şehrin bir tarafına da Tatar muhacirleri iskân etmişler, bunlar arabacılık
ederler. İstikbâli parlak bir mahalledir. Zira İstasyona karibdir. İstasyon
şehrin Şimali Garbisine düşer. Şehre bir çeyrek kadar sürer. Lâkin muhacir
mahallesine yakındır.
Konya'nın
kale diyarlarından pek cüzî eser kalmıştır.
İstasyona
açılan şose kalenin Garp divan Hendeğinden geçerek İstasyona gider. Amma ne
hendek kalmış, ne dıvar.
Eski
Konya murabba’ mustatil şeklinde olduğu âsarından anlaşılıyor. Şimdiki Konya
Şark’a ve Cenub’a doğru tevessü etmiştir. Eski Konya’nın Şimali hemen hemen
terkedilmiştir.
Alâüddin
tepesi sunî bir tepe olup şehrin en mürtefi’ mahallidir. Bunun da en yüksek
mahalli yirmi metreyi tecavüz etmez. Tepesinin üzerinde hane yoktur. Etrafı
surla muhattır. Amma sur kısmen yıkılmış etrafındaki hendek dolmuş olduğundan
tepenin eteklerinden ileriye doğru Hıristiyan evlerinden tecavüz vuku
bulmaktadır.
Alâüddin tepesinde köşk
harabesi, Alâüddin Camii ve türbesi, saat kulesi ki bir kadim kilise olsa gerektir.
Birbirine muttasıl Ermeni ve Rum kiliseleri mevcud olup başka bina yoktur.
Arsai hâliyedir.
Mektubun
son satırlarında şu kayıd vardır: ... Geçende Edirne[1]de
madrub bir Mehmed Çelebi Akçesi aldım. Pek temiz değilse de fena da değildir.
816. tarihli (1453).
Mebanii
Kadime hep bu tepe civarındadır.
(ş.
5) Karataylar Medresesi Şark tarafına düşer.
(ş.
6) İnce minareli medrese,
(ş.
7) Abdül mümin mescidi. Kapısını açık bulup göremedim.
(ş.
8) Şimdi Belediyenin gaz deposu, mukaddema kütüphane
imiş.
(ş.
9) Dursunoğlu camii. Osmanlı tarzı mimarisindedir. Yeni tamir olunmuş.
Eskiden
kütüphane denilen bina yüksek kubbeli güzel bir binadır, cüzî bir tamir ile
yine güzel kütüphane olması mümkündür.
Konya’da
medrese çoktur. Hattâ Salnâmede adedi altmış altı olmak üzere gösteriliyor.
Musanna’ları Karataylar ve înce Minareli medreselerdir. Diğerleri toprak
binadır.
Cümlesini göremedim.
Bazılarının isimlerini pek tumturaklıdır.
Muzafferiye,
Atai İlahiye, îrfaniye... îlah.
Bu
kadar tafsilâta sebep Hatuniye nâm Medresede gördüğüm bir minaredir. Bu medrese
topraktır. Minare medresenin içinde kalmış. Alâüddin evvel zamanında 627
tarihinde bina olunmuş. Minare taştan yapılmış. Çinilerle tezyin edilmiş amma
harabe yüz tutmak üzeredir.
Medreseyi
sonradan bir hamam yaptırmış. İsmi Hatuniye olmuş.
Minarenin
yanında bir mescid varsa da bu da medrese gibi yenidir. (Bu minareyi Fransız
görmemiş)10.
Arslan
taş mahallesinde bir mescid vardır. Bu mahallenin bir tarafı İslâm bir ciheti Hıristiyan
Mahallesi olup hududu teşkil etmektedir. Hattâ bir aralık galiba bu mescidi
Hıristiyanlar hane gibi kullanmışlar. Sonra istirdad edilmiş. Üzerine bir
kitabe var. Tarihi 607
Müsyö
Huard’ın kitabında bu kitabe varsa da Emîr Ali’yi okumuş Hâlbuki Emîr pek güzel
okunuyor. Ali de şöylece ayandır. Bu mescid Alâüddin tepesine yakındır.
Bugün
tekrar Karataylar medresesine gittim. Mescid ve türbeyi gördüm. Mescid
çinilidir. Türbede çiniden eser kalmamış. Zannım vaktiyle çinili olmasıdır.
Burada medfun olan Karatay deniyorsa da asıl ismi kim olduğu meçhuldür. Türbede
mescidde birer Kelâmı Kadim varsa da yazıları o kadar lâtif değil.
Mesciddekinin tarihi 636 dır.
Türbedekinin
tarihi silinmiş. Fakat bunun rahlesi gayet güzeldir. Güzel nukuş arasında
“Âyetel Kürsî” etrafında yazılı olup ortasının bir tarafında hattı Kûfî ile “El
Mülk” diğer cihetinde “Lillah” muharrerdir. “Ameli Abdullah bin Süleymanün
Neccar” diye amilinin ismi muharrer ise de tarihi yoktur.
Lâtife:
Bizim mahallenin İmam Vekili Kanbur Mehmed Efendi’- dir, der ki:
—
Anneme söv (şetm
et), bir tarih at. Bu adam bir tarih ataydı, annesine söğmek değil, kendisine,
aba’ ve ümmehatına bile Fatiha okurduk.
Bu medresenin
karşısında diğer bir medrese mevcudur. Vaktiyle bu da diğeri gibi müzeyyen
imiş. Bunun da bir mescidi ve türbesi vardır. Amma şimdi eski ümrandan hiçbir
eser kalmamıştır. Burada medfun olan Abdullah bin Karatay imiş diyorlar. Bu
medresenin mütevelli ve müderrisi Çelebi imiş. Bir vekil ila idare olunur. Bu
mescidin dıvarında bir kaç çini parçası kalmış.
Konya'da
16 ıncı gün.
24 Temmuz.
Her
perşembe günü Şemşi Tebrîzî’yi ve Mevlâna’yı ziyaret etmek mutadımdır. Dergâhı
Mevlâna ve tevabii hep Osmanlı âsarıdır. Matbah olduğunu sonradan öğrendiğim kapı
üzerinde şu kitabe vardır:………….
Birinci satır: …
İkinci satır: …
Miri Miran’dan Murad
Paşa Kerimesi Türbesi olup şimdi kütüphane ittihaz edilmiştir. Sanduka Ortada
mevcuttur. Etrafında kitap dolapları vardır. Bu Murad Paşa ihtimal ki Kuyucu
Murad Paşa olmalıdır.
İşaret ettiğim Sinan
Paşa’nın Türbesidir, kitabesi: …
Bu
iki kıt’anın ortasında: Tarihül Vefat, Valıya Tarih cümleleri Taşrada kapısı
yoktur. Yani kapısı türbenin dahilinedir.
Kitabe taşrada:
Hasan Paşa itti rıhlet
cihandan
Âlem kaldırdı Mülkü
cavidâne
Dedi Târihi fevtin
Hatifi gayb
Ola cânına cennet
âşiyâne
Konya'da
17 inci gün. 25 Temmuz.
Meram’da
sabahleyin şiddetli sıcak. Öğleye doğru yağmur yağmak emareleri uzaktan uzağa
gök gürlemeleri işidilmekte idi.
Cum’a
namazım Meram camiinde kıldıktan sonra bir yere gittim. Bizimle o zatin
ikametgâhı arasında Meram deresi vardır.
Geldiğim
zaman Meram’da beş gözlü büyücek bir köprü gördüm. Acaba bu köprüyü süs için mi
yaptırmışlar, diyordum. Meğer süs değilmiş lüzumu varmış. Öğleden sonra sel
geldi diye bağrıştılar. Seyrine dere kenarına indik. Sel tedricî artmakta ve
suyun yüzü kâmilen dolu ile mestur bulunmakta idi. Doludan biraz aldık. Büyüklüğü
fındıktan büyük idi. Meram’a ne yağmur yağdı, ne dolu düştü.
Biz
suyun beri tarafında kaldık. Ötekiler diğer tarafta kaldı. Su çoğaldıkça
çoğalıyor. Tepeden seyrediyoruz, amma endişeli surette. Zira su eve kadar
gitti. Ya daha ilerlerse, dıvarlar toprak. Dıvarları oyarsa halimiz neye müncer
olacak, endişesi zihnimizi tahriş ediyordu.
Saat ona doğru su
azaldı. Eve gittik. Hava bulanık...
Konya'da
20 inci gün 28 Temmuz Cumartesi:
Konya Hükümet konağı
civarında Hacı Hasan Camii dâhilî tezyinatından sade oymadan gayet güzel büyük
bir yazı levhası var.
Kıble dıvarının taşra
tarafında bir kitâbe, bir de güneş saati var.
Kitabe Karamanoğlu
devrinden. Tarihi 812 dir.
Abdül Mümin mescidini
haricen eski kütüphaneyi (şimdiki gaz deposu) Tursunoğlu camiini ve bu civarda
harap bir türbe ile bir mescidi gördüm.
Şimale doğru giderek
harap mescidler buldum. Birisi üzerinde kitabe var. Amma tarihi yok.
Yine
bu civarda üzeri oymalı bir mescid kapısı gördüm. Mescidin ismini soracak adam
bile bulamadım. Bu taraflar eski şehir yeridir.
Eski şehrin Garp
tarafına gidersek bazı harap mescid ve türbeler var. İstasyona küşad edilen
cadde ile gelerek yine şehre dâhil oldum. Yine mescidler, türbeler gördüm amma
isimlerini öğrenemedim.
Mermer kitabeleri de
yok idi.
Yalnız sivri
türbelerden birisinin üzerinde hitabe var. Amma bozulmuş galiba.
Karamanoğulları’ndan İbrahim Bey’in oğullarından birisinin kabri olacak.
İbrahim ve bir de bundan evvel Nureddin” okunuyor.
21
inci gün 29 Temmuz Salı:
Şehrin
Şark tarafına doğru gittim. Uzun ve geniş bir cadde buldum. Zaten Konya’nın
ekseri caddeleri tulanîdir. Bu caddede bir mektep ve kapısında eski bir kitabe
gördüm. Hoca yokmuş. Çocuklar başıma toplandılar. Kitabenin aynını alıncıya
kadar hayli ta’ciz ettiler. Kitabenin tarihi 687 dir.
Buranın
ismi pek tuhaf. Şeyh Alman mektebi. Bir de türbe var. Türbenin kapısında da
kitabe var. Orada Şeyh Alman ismi de muharrerdir. Üçüncü ehli salib ki Alman
İmparatoru Frederik Barbaros (Yani Kırmızı Sakal) kumandasında idi. Konya’yı
zabt etmişlerdir. O vakit Selçuk Padişahı Kılınç Arslanı sanî idi.
Zannı
acizîye göre o vakit bir Alman ihtida etmiş ve onun ahfadından biri ceddine
yahud Ebelced, ya Ceddul Ceddine nisbetle Şeyh Alman’a tekallüb eylemiş olmalı.
Buradan
ileri cadde uzandıkça uzanıyor. Galiba bağlara kadar gidiyor.
Kışlaya
ne taraftan gidileceğini öğrendim. Kışlaya gittim. Kışla usulü cedide üzere
yapılmış bir binadır. Burada asakiri nizamiye olmayıp Redifler de harpte
bulunduğundan kışladan on nefer mevcud olduğunu kapıda bulunan bekçi söyledi.
İçerisine giremedim. Kışlanın önü geniş arsadır.
Bina
cebhe dıvarında altı arslan resmi vardır. Bunlardan bazıları güzel hak’ve naht
edilmiştir. Hattâ birisinin alt taşında âsarı Yunaniyeden musavver bir taştır
ki kabir taşı olması memüldür. Üzerinde Rumca yazılar var. Resimler de var.
Fakat ince bir iş değildir.
Kışlanın
cenubunda büyükçe bir cami’ vardır, haraptır. Bu camiin mermer kitabesi var.
1235 (1820) da Hüseyin Paşa isminde bir vali yaptırmış. Bu kitabeden anlaşılan
vaktiyle burada bir saray varmış. Ahaliden bir zat hükümet konağının da bir
aralık burası olduğunu söyledi. Kışlanın arkasında Evkafı Celâliye’den bir
çayır ve çayırın öbür tarafında da eski bir köşk var imiş. Bunları henüz
göremedim.
Leyalii
mübareke ve mukaddesede Çelebi Hazretileri tarafından (Burada Çelebi’ye Aziz
derler) memurlara bir ziyafet veriliyormuş. Bu akşam da mevlid olmakla
biraderle beraber bendeniz de gittim. Hattâ salı günleri şehre inmez iken yevmi
mezkûrda şehre de indik. Ziyafet mükellef idi. Taamlar nefis idi (listesi:
Çorba, et, börek, irmik helvası, bamye, badincan, kırmızı domates dolması,
fasulye, mahallebi, pilâv, hoşab). Mevlidi Şerif okundu. Bendeniz mevlid
okunurken tam merkadi Mevlâna’nın müvacehesinde bulunuyordum.
Beş
adet kandil var ki misli müzehanedeki cam dolaplarda vardır. Şişedir. Üzerinde
mavi yazılar vardır. İki adedi yazısızdır...
Yine
yevmi mezkûrda Konya’da bulunan beş kütüphaneden birisi olan Zincirli Medresede
kitapları gördüm. On beş cildde Tefsiri Kurtubî vardır. Diğer kitaplar ufak
tefek şeyler olup adedi iki yüz otuzu bulur, zannederim.
...
Burada Hıristiyan pek azdır. Kırk elli sene evvel daha az imiş. Şimdi
bulunanlar Kayserili, Niğdeli, vs. kasabalardan gelmedir.
Konya’da
22. gün 30 Temmuz Çarşamba
Nakiboğlu camii. Mihrap
çinili Kubbesiz. Minber tahta. Minare taş. Minare kapısında kitabe: …
Camiin
yanında medresesi de vardır. Gerek cami’ gerek medrese Osmanlı devri ve yeni
âsardandır. Çinilerden başka şayanı dikkat bir şey yoktur.
Alâüddin camiine
gittim. Müezzin mahflinde bir Kelâmı Kadim var. Kıtası büyük, yazı o kadar güzel değil amma tarihi
kadimdir. Katebesi berveçhi atîdir: …
25. gün 31 Temmuz Perşembe:
Dün ve bugün Hükümet
Konağına civar Selçukî âsarından olması muhtemel ve güzel çinilerle müzeryyen
mihrabı bulunduğu rivayet olunan sırçalı mescidi görmeğe gittimse de kapışım
açık bulamadım. Taşrasında kitabe yoktur. Sokak cebhe dıvarında çini
parçalarından eser görülmektedir. Mürurü eyyam ile mahvolmuştur. Sırça medrese
bu mescide uzaktır. Sırça medrese âsarı nefisei Selçukiye’den olduğunu evvelce
yazmıştım.
25.gün 2 Ağustos Cumartesi:
Bugün yine Alâüddin
camiine gittim. Türbenin üzerinde bir yazı buldum. Mösyö Huard bunu görmemiş.
Türbenin yanında bir güzel bina daha vardır. Bunda yazı göremedim. Fakat kapısı
musanna’dır. Altı sahrinçtır. Türbedarın kavlince burası vaktiyle Selçukluların
Meclisi Vükelâ odası imiş. Bendenize kalsa İstanbul’da olduğu gibi Padişahlar
abâ ve ecdadını ziyarete geldikçe oturmalarına mahsus köşkler kabilinden
olmalıdır. Saraya civar olmakla meclisi müşavere olmak ihtimali de vardır. Türbenin
üzerindeki kitabe: …
Evvelce de ifade
etmiştim. Bu türbe ehram şeklinde ve sekiz köşelidir. Her köşede birer Farisî
beyit varsa da okunmıyacak surette bozulmuştur. Bir mısraın sonu güzel bir
medhi şamildir.
…
Bu
beyitlerin üzerinde mavi çini üzerine beyaz yazı ile kabartmalı Âyetel Kürsî
var imiş. Yalnız şu âyetleri havî olan parçalar kalmış. Bunların üzerine sarı
badana urulmuş, güzel değil mi ya?
…
Türbenin içinde
levhalar seccadeler vardır. En güzel seccadeyi ki Alaüddin’in olduğu, rivayet
olunuyor. Valilerden birisi aşırtmış. Hayli paraya satmış. Amma camiin tamirine
muvaffak olduğundan dolayı bu sirkatini affetmek sezâvâri şimei insaniyettir
diyorum.
Altun yaldızlı çelik
bir asa, bir de gürz tâbir ettikleri âleti harb türbenin bir penceresinde
duruyor. Asa iki parça olmuştur. Levhalardan pek eskileri yoktur.
26.gün. 3 Ağustos 1313 Pazar:
Saat sekizden sonra
Meram’dan Manastır nam mahalle gittik. Acib bir yerdir. Konya şehrinin şimaline
düşer. Bir dağ içinde oyulmuş büyücek bir kilise. Yanında odalar var.
Büyük kilisede Bizantin
yazılı bir kabir taşı var. Ecnebî seyyahlar bunun fotoğrafını almışlar. Yazılar
gayet sık olduğundan okuyup istinsah edemedim. Bundan maadâ ziri zeminde bir
yer var.
Mevlâna Celâleddin bir
defa buraya gelmiş, yirmi gün çile çıkarmış. Mihrabı var. Mihrabında Ya
Hazreti Mevlâna Celâleddin. Siyah mürekkeple yazılmış. Üç dört arşın
murabbaında karanlık bir yerdir. Bir kibrit yaktıktan sonra mihrabı ve yazıyı
görebildik. Manastırın etrafında müteaddid oyuklar vardır.
Bunlar
akvamı kadime mesakini, yahud kabirleridir. Acâyib şeylerdir. İnönü, Bozoyük ve…
de bu yapma mağaralardan vardır. Manastır taşrasında iki de yazma mevcuttur.
Rumca kitabeler varsa da tarihleri yenidir.
29. gün 6 Ağustos Çarşamba:
... Alâüddin’in sağ
“Şark” tarafındaki mahallâtı kadimeye gittim. Birkaç eski mescid gördümse de ancak birisinde kitabe görebildim.
Mahallâtı mezkûreye
giderken Alâüddin köşkünün önünden geçtim. Köşkün penceresi etrafında çini
üzerine muharrer kitabeyi istinsah etmeğe çalıştım. Ekseri çiniler düşmüş.
Köşk cüzi masrafla
mükemmelen tamir olunur. Sururî Paşa Alâüddin camiini tamir ettirdiği gibi bunu
da tamir ettirmek istemişse de infisâli vukuuna mebnî muvaffak olamamış.
Köşkün yazıları: …
Çiniler mavi ve
üzerindeki yazılar beyazdır. Serveti Fünun’da köşkün fotoğrafı ve bu kitabe
vardır. Lütfen tatbik buyurarak eğer okunabilmiş ise bendenize de bildiriniz.
Köşkün az ilerisinde
bir sokağa saparak bazı eski mescidler gördüğümü balâda arzetmiştim. Bir de
bir tekke gördüm, biraz da güldüm. Siz de güleceksiniz, ismi süd tekkesi.
Südü kesilmiş kadınlar
buraya gelir, ziyaret ederler. Sonra südleri gelirmiş. Tekkenin şeyhi de galiba
kadın, içeride üç kabir varmış. Ziyaret edeyim dedim. Karılara mahsusdur diye
bırakmadılar. Kitabe yokmuş.”
“Bu süd tekkesinden az
ileride bir mescid var. içini göremedim.
Kapısında
bir taş kitabe var. Dıvarlarında çini parçalarından biraz tezyinat kalabilmiş. Kitabe:
…
Beşareden sonra şöyle
bir yazı var…
Beşare
Selçukî vüzerasından olup Alâüddin Keykubad Evvel aç bıraktırarak öldürtmüş.
Sebebi Alâüddin’i hal’a kıyam etmeleridir.
Buradan
ileri gidilirse eski kal’a haricine çıkılıyor. Kal’a temellerinden belli
olacak derecede eser kalmış kalmamış gibidir. Şehrin bu ciheti ıssızdır. Eski
kale haricinde de mahalle yoktur. Sivri türbelerden bir kaç adet vardır. Az
aşağıda musalla görünür.
Beşare
mescidi önünden Şimal’e doğru ilerleyerek bir türbe gördüm. Harabe yüz tutmuş.
Bir dıvardan atlayarak türbeye doğru haifane ilerledim. Havfim yılan ve sair
semli haşerattan idi.
Kapısını
açık buldum. İçeri girdim. Üç kabir var.
Birisinde yazı yok. Diğerlerindeki
yazılar: …
Mösyö Huart bunları
görmemiş.
Daha yazılar var idi,
amma yazamadım. Bu türbenin ittisalinde iki harap bina vardır. Biri mescid,
diğeri medrese veya tekke olmalıdır.
Bu türbenin karşısında
bir mezarlık var. Orada Selçukî devri kabirlerinden birkaç adet gördüm. Amma
cesaret edip de gidip oku- yamadım. Bir daha gidebilirsem okuduklarımı yazarım.
Karataylar medresesinin alt tarafında bir tekke var.
Adı, Ali Gav tekkesidir. Şimdi Bektaşiler zabt etmiş. Yanında
bir mescid var, harap
Türbeyi
Akif Paşa tamir ettirmiş. Bir levha var. Üzerinde manzum yazılı bazı beyitleri
berveçhi atîdir
1-Sultan Ali Gav Veli Nadir menendi bir veli
2-Piri anın Kerrar Ali Lâzımdır olmak mülteci
9- Tecdid olundu dergehi Hemd et Reşida sen dahî
10-Ettin bu babda hizmeti Oldun ana sen mültecî
“Reşida” Şurayı Devlet
âzasından Hacı Reşid Bey’dir. Bektaşilikle müştehirdir.
Erbabı vukufun beyanına
göre Ali Gav, Hacı Bektaş’dan çok mukamdemdir. Konya Fatihidir, deniyor. Hâlbuki
Bektaşılar Hacı Bektaş halifesidir, diyorlar. Burada Bektaşi pek azdır.
32
inci gün Cumartesi 9 Ağustos:
Dergâhı
Mevlâna kütüphanesini ziyaret ettim. Temmuz ve Ağustosta dedeler Meram’da
tebdili havada bulunuyorlar. Türbedar da dede olmakla şimdiye kadar görmemiş
idim. Bugün de bir hüsnü tesadüfle gördüm. Bir zâtın hatırı için mahsus
açılmış.
Bir
beş yüz kadar kitap var. Kütüphane binası bir türbedir. Miri mirandan Murad
Paşa kerimesi medfundur.
Kütübü
mevcudenin ekseri Mesnevi ve şerhleri ve Sultan Veled’in âsarı ve sair ulumdan
da bazı kitabı adiyedir. Ufak kıta’da güzel talik yazılı ve iyi resimli bir ala
Hafız divanı vardır. Bir de Miri îmad’ın hattiyle bir risale.
Birkaç güne kadar
Dedegân şehre göçeceklermiş. Kütüphane de her gün açık olacakmış.
Sahib Ata’ya gittim.
Çini pencere üzerindeki beyiti okudum: …
Cenuba doğru gitmek
istedim. Sokak köpekleri av’ave şemateten gizleriyle mani
oldular.
35.
gün Salı 12 Ağustos:
Meram’dayım. Mektubumu
buraya kadar yazdıktan sonra saat onu geçerek Ateşbaz Veli ziyaretine gittim.
Şehirle Meram arasında sivri sekiz köşeli bir türbedir. Kitabesi Fransızın
kitabında var.
24
Ağustos Pazar:
Saray
köyüne gittim. Sarayköyü takkeli “Tekyeli - Serpuşlu” dağın cenup eteğinde adî
bir köydür. Saray Köyü Meram’dan ve şehirden bir buçuk saat mesafededir. Buraya
med’üvven gittik.
Dâvete de ben sebep
oldum. Dediler ki: Dağın tepesinde kal’a var. Geçen sene Naibi Sabık Esad
Efendi gitmiş, Bir hayli çini bulmuş.
Ben de hükmettim ki bir
kitabede olmalıdır. Kal’a da görülmeğe şayan bir eserdir.
Söyleyen
zâte gidelim, dedim. Pekiyi, dedi. Çelebi Efendi Hazretleri de arzu
buyurmuşlar.
Türbedar
Efendi, memurinden bazı zevat, beraber gittik. Saat yedide türbedar Efendi (ki
mübarek şayanı ihtiram salih bir zattır), İki Mevlevî Dedesi, bir rehber dağa
tırmanmağa başladık. Kemâli suubetle bir saatte çıktık.
Dağın zirvesinde su
var. Lâtif değilse de kabili şürbdür. İniş, çıkışdan daha külfetli oldu, iki üç
gün bunun yorgunluğunu çektim. Ne de kitabe bulabildim. Kale dıvarları yıkılmış.
27 Ağustos:
Musallaya gittim. Şeyh
Şucaüddin türbesini ziyaret ettim. Oluklu mükellef bir kubbe altında gayet
parlak mermer sanduka üzerinde kitabe: …
28 Ağustos:
Mütevaffa Tahir Paşa
konağında bulunan Lahdi atikî gördüm. Kabadır. Yemen’den develerle gelen
kahveyi gördüm. Zira deniz kahve taamım bozduğundan berren gönderilip buradan
şimendüfere veriliyor.
30 Ağustos:
Sarı
Yakub ziyaretine gitimse de kapı kapalı idi. Debbağ tekkesine gittim, bayağı
bir binadır. Kadınlarca mehali mübarekedendir.
Sırçalı mescidi gördüm.
Mihrab kâmilen çini, gayet güzel bir eserdir.
1 Eylül:
Ateşbaz
Veli’yi ziyaret ettim. Türbenin içinde bir levha üzerinde güzel bir Mustafa’yı
Sanî tuğrası var.
Yine
bugün şehrin cenub cihetinde bulunan Faruk Mescidlerini gördüm. Yalnız Faruk’da kitabe var.
Anda da tarih yoktur.
Ameli Ramazan
Berkis
2
Eylül:
İstasyon civarında Hoca Fakıh
ziyaretine gittim. Kitabesi var. Yine bu civarda Şeker Furuşu ziyaret ettim.
Kitabe yok. Numune Çiftliğini gördüm. Böyle numuneler olmasın. Numunelik bir
hal yok.
Hoca
Hazelkabr…
Türbenin kapısı
camiin içindedir. Bunun az ilerisinde az harap bir cami’ vardır
Yorumlar