NASREDDİN HOCA YAZMALARI VE BAZI ÖZELLİKLERİ
Bekir ŞAHİN*
Hikmet ve nükte dehası, güldürü ustası,
bilgi, zirve şahsiyetlerden biri olan Nasreddin Hoca 13.yy.da Anadolu’da
yaşamış sevenleri tarafından ‘da mezarı türbe haline getirilmiştir. Asırlardır
bu türbe sevenlerinin ziyaretgâhı olmuştur. Fıkraları da Türk insanının pratik
zekâsını ve espri anlayışını yansıtmaktadır. Yaşadığını kabul ettiğimiz 13.
yüzyıldan günümüze kadar artan bir ilgi, bilgi ve sevgiyle taşınan Nasreddin
Hoca fıkraları günümüzde inanılmaz sayılara ulaşmıştır. Ona ait olan olmayan
hatta olmaması gereken fıkralar da hocaya mal edilmiş ve bunlar yazma eserlerde
de yer almıştır.
Günlük hayatta
bunları anlatmak, yazmalarda yer vermek bir zenginliğin yanında, kirliliği de beraberinde
getirmiştir. Bunun sonucu olarak da Nasreddin Hocanın temsil ettiği kimlikle
asla bağdaşmayan fıkralar onun adına anlatılmış, onun adına yazılmıştır. Bunun
altında hocamızın temsil ettiği inanışa karşı olumsuz duygular yatmaktadır.[1]
“Yazma eser” kavramı; bizzat el ile yazılarak oluşturulan her türlü
kitap, risale, muraka’, mektup, levha için ortaya konulmuş bir terkiptir.Arapçada
“Mahtût” ,batı dillerinde ise “manuscript “ olarak karşılık
bulmaktadır.[2] Bugün
“el yazma eser” kavramı kâğıt üzerine
yazılan kitap belge olarak algılanmaktadır. Aslında yazılı dünya tarihinin
başlangıcından matbaanın bulunmasına, hatta matbaanın 1726’da İbrahim Müteferrika’nın
ilk baskı kitabının gerçekleşmesine kadar, yaklaşık 1000 yıl el yazması eserler
üretmişiz. Bu eserler, birçok konuda birinci dereceden kaynak olarak
görülebilmektedir. Hocayla ilgili
yazmaların en eskisi hocanın ölümünden
yaklaşık 300 yıl sonra istinsah edilmiştir. Yazmaların çoğunda tarih
bulunmadığı gibi müstensihler de belli değildir.
1- Nasreddin Hoca Yazmalarının İsimlendirilmesi:
Nasreddin Hoca fıkralarının toplandığı
yazma kitapların pek çoğuna 'letaif' derinilmiştir.
Letaif; 'latife' sözcüğünün
çoğuludur. Güzel duygular uyandıran sözler, şakalar anlamına
gelmektedir.Tarihte farklı müelliflere ait pek çok letaif isimli eser vardır.
Hocaya ait letaifleri diğerlerinden
ayırmak için kitabın adına 'Letaif-i Hoca
Nasreddin' ya da 'Letaif-i Hoca
Nasreddin Rahmetullahı Aleyh' vb. ilavesini yapmışlar.
Ayarıca yazma eserlere şu isimler
verilmiştir: “Hikayat-i Kitap-ı
Nasreddin” “Hikayat-ı Nasreddin Hoca”, “Hikayat-i Hoca Nasreddin[3]”, Hikayet-i Nasreddin Hoca[4]”, “Letaif-i
Hoca Nasreddin Efendi”. “Letaif-i Hace Nasreddin Aleyhirrahme;[5]”,
“Mecmua-i
Letaif,.”[6] “Menakıb-ı Nasreddin Efendi:[7]”,”
Nasredin Hoca, Hikâye Molla Nasredin.”
2-Hikayelerin
Anlatımı:
Yazmalar ve taş baskılarda -Arap
harfleriyle Türkçe- fıkra anlatımına şöyle giriliyor:
“Raviyân-ı ahbâr
ve nâkilân-ı âsâr ve muhaddisan-ı rûzgâr öyle rivayet iderlerki hâce Nasreddin
rahimehullahi aleyh efendi bir gün...”
Bundan
Nasreddin Hoca fıkrası anlatımının giriş formeli (Giriş kalıp sözleri) olduğunu
da görüyoruz. Bunlar sözlü geleneğin
kalıplarıdır. Masal anlatmaya başlarken Anlatıcının masallara "bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde" Ozanların öykülere "gahi Arzu, gahi Kamber, gahi Mecnun, gahi Leyla, öyle ya, her aşığın
bir ahı varmış" girizgahıyla başlaması gibi.
Fıkralar anlatılmaya başlarken “ Haza Hikâyet-i Nareddin” şeklinde başlayan yazmalara rastlanmıştır.
Yine yazmaların bazılarında “Hikâyet”
kelimesi fıkraların başına kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Yazmalarda metinler genelde
harekesizdir. Basit dil ve anlatım tarzına sahiptir. Ancak Mustafa Can Polat özel kütüphanesinde bulunan
Letaif nüshasında müellif sanatsal bir
dille yazmaya özenmiştir. Farsça ve Arapça sözcükleri kullanmanın yanında sık
olarak Farsça tertiplere yer verilmiştir.
Bir kısım mecmualarda her anlatının ayrı
bir başlığı vardır. Kullanılan başlıklar: “Latife”
ve “Hikâyet”tir. Yazmalarda yer alan
bir kısım fıkraların Nasreddin Hoca’nın yaşadığını var saydığımız dönemden
önceki kaynaklarda da geçtiği tespit edilmiştir. [8]
Yazmalarda geçen fıkralarda cümle
düşüklüklerine, imla hatalarına çokça rastlanmaktadır. Bazı yazmalarda küfürlerin açık açık
yazılması, edebiyat ve bilimsellikten uzak amartör müellif ve müstensihler
tarafından kaleme alındığı izlenimini de vermektedir. Bunlar halk kitaplarıdır.
Günümüz insanı işe el atınca sözlü
geleneğin kalıplarını kaldırıp atmıştır. Bu gün unutulan bu gelenek tekrar
hatırlanmalıdır.
Nasredin Hoca yazmalarının unvan
sayfasında bablara ayrılarak sınıflandırma yapılırken bir kısım yazmalarda
sadece fıkra sayısı yazılmış, bazılarında ise hiçbir sınıflandırmaya
gidilmemiştir.
Türkiye’nin sayılı yazmabilimcilerinden
olan Günay Kut “Nasreddin Hoca Hikâyeleri
Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme” adlı makalesinde, Nasreddin Hoca
hikâyelerinin derlenirken sınıflamaya tabi tutulmuş on altı yazma ile iki matbu nüshası arasında
şecere çıkarmıştır. On altı yazma nüshanın tanıtılıp birbirleriyle ve iki matbu
nüshayla mukayese edildiği makalenin sonunda, bu şecerenin şeması ile
nüshalarda bulunan toplam 327 hikâye ve bulunduğu yerler tablo hâlinde
verilmiştir.[9]
Üzerinden
yaklaşık 700 yıl geçmesine rağmen Nasreddin Hoca’nın ömrü boyunca kendisine
maledilmiş fıkralar ve kendisi hakkında yapılan incelemeler hala tamamlanmış
değildir.
Nasreddin Hoca fıkralarının ilk olarak nerede ve nasıl derlendiği konusuna
kesin bir cevap vermekte oldukça zordur. Öyle ki ülkemizde bulunan yazmalar bile son 300 yıla aittir.
3-
Yazmaların Sayısı
Nasredin Hoca Yazma
nüshaları hakkında son yıllarda yapılan derli toplu incelemelerden biri A. Esat
Bozyiğit tarafından “Nasreddin Hoca
Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme” adlı eserle ortaya konmuştur. Eserde, o tarihe
kadar tespit edilen 33 Nasreddin Hoca yazma nüshası hakkında bilgi
verilmektedir. Bu eserin ardından Günay Kut, “Nasreddin Hoca Hikâyeleri Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme”
adlı çalışmasında söz konusu yazmaların sayısını 37’ye çıkarmış, ayrıca
yazmaların kollarına ve akrabalık ilişkilerine dair önemli tespitlerde
bulunmuştur. Pertev Naili Boratav da yazma Nasreddin Hoca nüshalarına ilişkin
32 nüsha sayısını vermektedir (Boratav, 1996: 41). Günay Kut, “Nasreddin Hoca Hikâyeleri: İran-Şiraz Millî
Kütüphanesi No. 70/7H” adlı diğer bir çalışmasında da Nasreddin Hoca
hikâyelerine dair yazmaların sayısını o güne kadarki yeni tespitlerle 41 olarak
belirlemiştir . Konu üzerindeki çalışmalarıyla tanınan diğer bir araştırmacı da
Mustafa Duman’dır. Mustafa Duman, Nasreddin Hoca yazmalarına ilişkin “Nasreddin Hoca Kitapları Açıklamalı
Bibliyografyası (1480-2004)”nda, “Nasreddin
Hoca ve 1555 Fıkrası” adlı kitabında da 9 nüsha ilavesiyle Türkiye ve
farklı ülkelerdeki toplam 68 yazma nüshanın künyelerini kaydetmektedir .
Yazmalarının Türkiye ve
Türkiye dışında, geniş bir sahada yayılım gösterdiği görülmektedir. Nasreddin
Hoca yazmalarının yer aldığı ülkeler ve
nüsha sayıları şöyledir: Almanya (4), Avusturya (2), Bosna-Hersek (1), Hollanda
(2), Fransa (14), İngiltere (12), İran (1), Kazakistan (1), Macaristan (3),
Polonya (3), Özbekistan (2), Rusya (3).
Bugüne kadar
ele geçen belgelerden hareketle en eski yazmanın içinde 43 fıkranın bulunduğu,
1571 Tarihli “Hikayat-i Kitap-ı
Nasreddin” adlı eser olduğu söylenmektedir. Oxford’da bulunan bu eser
Hüseyin isimli bir kişi tarafından istinsah edilmiştir.
Fıkra
sayısı günümüze gelindikçe -özellikle taş baskı döneminde- üçer beşer
çoğalmakta, hurufat/matbaa teknolojisi devreye girdiğinde ise sayı yüzlerle
ifade edilir hale gelmektedir. Bu gün bu sayı -Mustafa Duman'ın "Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası"
kitabında olduğu gibi- binleri geçmiş durumdadır.
Bazı letaif ve mecmuaların içinde geçen Nasredin Hoca fıkraları da
vardır. Bunlardan tespit edile bilenleri şunlardır;
1 – Nasreddin Hoca’dan söz eden en eski
yazma eser Ebu’l_Hayr er-Rumi tarafından yazılan ve Fatih’in oğlu Cem Sultan’a
sunulan Saltukname’dir. Bu eserde iki fıkra vardır. Ebu’l-Hayr er-Rumi, Saltukname, 889 H.
(1473),449 Sayfa, Edirne’de abadi kâğıda nesih hatla yazılmış, Kütüphane memuru
Rakıp Önen tarafından Bor kütüphanesine bağışlanmış olan kitap şimdi Konya
Yazma Bölge Müdürlüğü kütüphanesinde bulunmaktadır. Daha önce Topkapı sarayı
kütüphanesi Türkçe yazmalar bölümünde 1612 envanter numaralı yazma bilinmekteydi.
2 – Mehmed Gazalî ve Eseri: Bursalı
müellifin Dariü’l-Gumûm Raifu’l Humûm adlı eserinde bir kısmı müstehcen
Nasreddin Hoca fıkraları vardır.[10]
3 – Nasreddin Hoca’dan söz eden eski
kaynaklardan birisi de Güvahi’nin 1527 yılında yazdığı “Rendname” de Nasreddin Hoca adı verilerek üç fıkrası
anlatılmaktadır. Ye kürküm ye…” ve “Peşin parayı gördün de...” Diye başlayan
fıkralar Hoca’ya ait olmamakla beraber onunla ünlenmişlerdir.[11]
Adı geçen eser sadece atasözlerimizin en zengin kaynaklarından biri değil, aynı
zamanda Nasreddin Hoca fıkralarını içeren bir kaynak durumundadır. Bu kaynak
16.yy.’ da Nasreddin Hoca fıkralarının halk arasında yaşadığını göstermektedir.[12]
4 – Basîrî ve Eseri: Letaif adlı
eserinde 2 fıkra yer alır.
5 – Lâmiî ve Oğlu Abdullah’ın Eseri:
Mecmuâü’l-Letaif’te 5 fıkra metni vardır.
6 – Bayburtlu Osman ve Eseri: Kitab-ı
Mir’at-ı Cihan adlı eserinde 784 veli arasında Nasreddin Hoca’dan da bahseder.
Eserde fıkra yer almaz.
7 – Taşlıcalı Yahya’nın Eserleri:
Gencine-i Râz’da bir fıkraya yer verir.Usul-nâme adlı eserinde de yine bir
fıkra yer alır.
8 – Muhyî-i Gülşenî ve Eseri: Menakıb-i
İbrahim-i Gülşeni adlı eserde bir fıkra yer alır.
9 – Nev’izade Atayî ve Eseri:
Sohbetü’l-Ebkâr adlı mesnevisinde bir fıkraya yer verir.
10 – Evliya Çelebi ve Eseri: Akşehir’i
anlatırken Hoca ve mezarı hakkında bilgi verip bir de fıkraya yer verir.
11 – Kaygusuz Abdal ve Budalname: İki
fıkraya yer verir.
12 – Niyazi Mısrî: Hatıralarını anlattığı yazmada bir
fıkra yer alır.
13 – Riyazî Mehmed Efendi: Riyâzü’şu’arâ
adlı tezkirede Nasreddin Hoca’dan bahseder.
14 – Yusuf Nâbi: Tuhfetü’l-Haremeyn’de
Hoca’dan söz eder.
15 – Âşık Çelebi: Meşâirü’ş-Şuara adlı
eserinde Timur’la ilgili peştamal fıkrasının Ahmedî ile Timur arasında
geçtiğinden söz eder.[13]
Lami-i
Çelebi’nin (Ö1.1532) “Letaif” inde Nasreddin Hoca’nın adı verilerek 3 fıkrası,
adı verilmeden de 10 fıkrası anlatılmaktadır[14].
Nasreddin Hoca’nın fıkraları 11.yy.dan sonra yazılı kaynaklara geçmiş 16.yy. da
ise Hocanın fıkraları derlenmiş ve yazma kitaplar haline getirilmiştir.
Bu yazmaların
sayısı; en son tespitlere göre 59’dur.[15] Son görüşmelerimizde Sabri Koz ve Mustafa
Duman yazma sayısının 70’ i bulduğunu
ifade etmişlerdir.
Yazma Eser
Geleneği Açısından Değerlendirilmesi:
El yazması eserlerde bir gelenek haline
gelmiş olan birebir istinsah Nasreddin Hoca yazmalarında görülmemektedir.
Nasreddin hoca yazmalarında eserin unvan
sayfasında geleneksel yapıya uygun olarak , besmele, hamdele salvele ve sebebi
telife pek rastlanmamaktadır.
Ancak Nasreddin Hoca
fıkralarının derlendiği yazma eserlerden
Floransa Riccardiana Kütüphanesi 204 numarada kayıtlı olan nüsha
istisnadır:
Kalın, beyaz kâğıt
kapaklı bir cilt içerisinde bulunan nüsha, toplam 15 varaktır. Harekeli nesih
hatla, her yaprağı 17 satır olarak, siyah mürekkeple kaleme alınmıştır. Başlık,
“Hikâyet” adı altındaki alt
başlıklar, bazı özel isimler ve vurgulanmak istenen kimi kelimeler kırmızı
mürekkeple yazılmıştır. Cilt kapakları ve hikâyelerin yazıldığı yapraklar aynı
kağıt özelliğindedir. Nüshada müstensih(derleyen) adı ve istinsah tarihine
ilişkin herhangi bir kayıt yoktur.
Nüshanın 1b-15b yaprakları arasında 48
hikâye yer almakta ve başında “Hâzâ
Kitâb-ı Nasreddîn Hoca Rahmetullâh” (1b) başlığı bulunmaktadır. Başlığın
devamında sözlerine “besmele” ve “Elhamdü li’llâhi ‘alâ külli hâl [havvil]
hâlenâ ilâ ahseni’l-hâl ve’s-salâtü ve’s-selâmü ‘alâ nebiyyihi Muhammedin ve
âlihi ve ashâbihî ecma’în” dua cümlesiyle başlayan müstensih, hikâyelere
geçmeden önce bazı bilgiler vermektedir. İlk olarak: “İşbu kitâb merhûm ve magfûrun leh Hoca Nasreddîn rahmetu’llâhi
‘aleyh rahmeten vâsi’aten hazretlerinün makbûl hikâyelerin ve ma’kûl
letâiflerin bildürür.” (1b) sözleriyle eserde Nasreddin Hoca latifelerinin
derlendiği belirtilmektedir.
Yazmaların Kitap
Sanatları Açısından İncelenmesi:
Hikayat-ı
Nasreddin Hoca, Diyanet İşleri Bakanlığı kütüphanesinde bulunan eser; no:
731’de kayıtlıdır. 1212 H (1797-98),tarihinde istinsah edilmiştir. 24 yaprak
olan yazma. 20x14,5 ve 15,5x10cm. Ebadındadır. Yazmada 60 fıkra vardır.
Nasrettin Hoca konulu
el yazmalarından sadece bir tanesi tezhipli olup bu yazma 18. Yüzyıl sonu ve
19. Yüzyıl başı olarak tarihlenmiştir.
Nesih hattını
çevreleyen tezhip geç dönem özelliklerini göstermektedir. Hat sanatının zirve
yaptığı 19. Yüzyılda tezhip sanatı gerileme göstermiş birçok eser müzehhipler
tarafından tezhiplenmemiştir. Ancak yazmaların zahriye hatime gibi gereken
kısımları bu dönemde çoğunlukla alelade tezyin edilmiştir.
Nasrettin Hoca
fıkralarıyla ilgili bu eserde mihrabiye şeklinde olan bu tezhip renk ve
kompozisyon açısından sanatsal bir gayeden çok bir formun devamı için
yapılmıştır. ( Geleneği devamı için)
Eserde bakır oranı
yüksek düşük kaliteli altın kullanılmış ve bu zamanla yeşil bir renk almasına
neden olmuştur. Cedvel, iplik ve kuzudan oluşan çerçevenin üst kısmında
dendanlarla pafta oluşturulmuş, tığlar gelişi güzel yapılmıştır. Hemen altında
arasuyu yapılan kısımda kalın fırça darbeleriyle V şeklinde doldurulmuştur.
Kullanılan renkler yine dönem özellikleni gösterir durumdadır. Altın üzerine
kırmızı ve siyah fırça darbeleriyle iptidai bir desen oluşturulmuştur.
Hat
Sanatı Bakımından Değerlendirilmesi:
1- Tezhipli Eser:
Eserin yazı cinsi nesihtir. Eser açık
zemin üzerine metin kısmı siyah mürekkep kullanılarak ve söz başlıklarında
yer yer
kırmızı (lâl) mürekkep kullanılarak yazılmıştır.
Nesih
yazı hattının başlangıcı 9.
Yy başlarında. İbn-i
Mukle , İbn-i Bevvab ve Yakut- El Mustasîmi ile nesih yazı hattı gelişmiştir. Osmanlı
dönemi hattatı Şeyh Hamdullah ile nesih yazı hattının gelişmesi devam etmiş ve
günümüze kadar gelmesi sağlanmıştır. Nesih yazı daha çok Mushaflarda
kullanılırken levhalarda ve yazma eserlerde de kullanılmıştır. Eser de
kullanılan nesih yazı hattı nesih yazı ölçülerine çok bağlı kalınmayarak dönem
özelliklerine göre çok titizlikle
yazılmamıştır.
Eserin yazı cinsi
nesihtir. Eser açık zemin üzerine metin
kısmı siyah mürekkep kullanılarak yazılmıştır. Eserin 1707 yılında yazıldığı tespit edilmiştir.
Dönem özelliklerine göre kıyaslanacak
olursa yazı kurallarına çok bağlı kalınmaksızın bozuk bir yazı hattı ile
yazılmıştır.
3- Elmalı Nühası
Eserin yazı cinsi rik’a
dır. Eser açık zemin üzerine metin kısmı
siyah mürekkep kullanılarak yazılmıştır.
Rik’a
yazısı 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlılar'da Divan-ı Hümayun'da belli
kurallara bağlanmış ve ana çizgileriyle beliren bir karakter kazanmış bir yazı olarak bilinmektedir. Eserin 1876 yılında yazıldığı tespit
edilmiştir. Dönem özelliklerine göre kıyaslayacak olursak dönem özelliklerini
çok yansıtmayan eser , rik’a yazı hattı
kurallarına çok bağlı kalınmadan yazılmıştır. Bu yazı çinisinin rik’a olduğunu
anlamamıza etken sebeplerden biri hareke kullanılmadan yazılmış olması ve diğer
unsur ise harf bünyelerinin bağlanma şekli bize bu yazının rik’a olduğunu
kanıtlamaktadır.
4-Süleymaniye Nüshası:
Eserin Yazı cinsi
divani yazı hattıyla yazılmıştır. Eser açık zemin üzerine metin kısmı siyah mürekkep
kullanılarak yazılmıştır.
Divani yazı 11.-12. yüzyıllarda İran’da doğmuş ve 16.
yüzyıla kadar divanlarda kullanılmış olan ta‘lik yazısından alınan ilham
üzerine Türk hattatları tarafından icat edildiği bilinmektedir. Osmanlı idari
teşkilatında özellikle resmi yazışmalar, fermanlar, beratlar bu yazı çeşidi ile yazılmıştır. Eserin divani
yazı çeşidi olduğunu anlamamızı çanaklı harfler ve harf birleşimlerinin kendine
has kuralları ispat etmektedir. Talik yazısını andıran tavır da yazıda mevcuttur.
Sonuç olarak;
Medeniyetimizin gülen ve güldüren yüzü
Nasreddin Hocayla ilgili, yazmaların daha fazla olduğunu düşünüyoruz. Ancak
bunların bir kısmının şahısların ellerinde bulunduğunu tahmin etmekteyiz.
Nasreddin Hoca zamanında ve ya ölümünden kısa süre sonra yazılan “ külliyat ”
mahiyetindeki eserlere bu güne kadar rastlanmamıştır. Akşehir’in Timur
tarafından işgali sırasında ortadan kaldırıldığı sanılmaktadır.[16]
Bu görüşte çok kabul edilir görülmemektedir. Böyle önemli bir şahsiyetinin
kitaplarının Akşehir’le sınırlı kalması düşünülemez.
Yazmalarda hocayla alakası olmayan birçok hikâye yer almaktadır. Daha önce de
bahsettiğimiz gibi en eski yazma Hocanın ölümünden yaklaşık 300 yıl sonra
kaleme alınmıştır. Bu da yazmalarda geçen fıkraların titiz bir şekilde
ayaklanmasını gerektirmektedir.
Genelde yazmaların tarihi ve
müstensihi belli değildir.
Nasreddin Hoca
yazmalarının kayda değer sayıdaki kısmının yurtdışında bulunması ve farklı
ülkelere dağılmış olması dikkat çekici
Kimi nüshalarda göze
çarpan müstehcen içerikli fıkralar yanında fıkraların başındaki ve sonundaki
kimi farklılaşmalar ile fıkra birleşmeleri ve ayrışmaları bu nüshada da
mevcuttur.
Nasreddin Hoca
yazmalarının bugüne kadar ortaya konan nüshalarla sınırlı kalmayacağı
kuşkusuzdur. Bu durum, Türkiye dışında daha fazla sayıda Nasreddin Hoca
yazmasının bulunmasından hareketle, konuya ilişkin çalışmaların yurtdışındaki
kütüphanelerde titizlikle sürdürülmesinin gereğini ortaya koymaktadır. Ayrıca,
Nasreddin Hoca araştırmalarına katkısı bakımından yazma eserler kadar
Türkiye’de ve Türkiye dışında yayımlanmış eski harfli basma eserlerin de göz
ardı edilmemesi gerekmektedir.[17]
Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü Kütüphanesi’nde “ Nasreddin Hoca Belleği ”
adı altında bir bölüm açılmış olup ülkemizde ve değişik ülkelerde bulunan
Nasreddin Hoca’yla ilgili yazma eserlerin dijital kopyaları toplanmaya
başlanmıştır. Bunların araştırmacılar tarafından günümüz Türkçesine
çevrileceğini ümit ediyoruz.
Bütün yazmalar incelenerek
şecereleri çıkartılıp akrabalık bağları ortaya konulmalıdır.
Bu yazmaların çoğunluğu menakıpname
oluşturma gayretiyle derlendiği kanaatine varılmıştır.
Dinleme zahmetinde bulunduğunuz için teşekkürlerimi
arz ederim.
[1] Saim
SAKAOĞLU, Nasreddin Hoca fıkralarından
seçmeler, AKÇAĞ Yayınları, Ankara 2005,s.13.
[2]
Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yazma Eserler
Terminolojisi, İstanbul 2007,s.17.
[3]
Hasan Özdemir, ”1 Nasreddin Hoca’yla ilgili İki Latife
Mecmuası”, I.Milletler arası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, HAKAD
Yayını, Ankara, 1990, s. 287-302.
[4]
Günay Kut, “ Nasreddin Hoca Hikayeleri
Yazmalarının Kolları Üzerine Bir Deneme ”, IV. Milletlerarası Türk Halk
Kültürü Kongresi Bildirileri, II. Cilt Halk Edebiyatı, HAGEM Yayını, Ankara,
1992, s.153-189 Yazmanın tanıtımı için bkz.: M. Sabri Koz, “ İncelenmiş Bir Nasreddin Hoca Yazması ve Buradaki Fıkraların Üç Eski
Basma ile Karşılaştırılması ”, I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu
Bildirileri, HAKAD Yayını, Ankara, 1990, s.209-224.
[5]Şükrü Elçin, “ Nasreddin Hoca’nın Latifeleri: Letaif-i
Hace Nasreddin Aleyhirrahme ”, Türk Dili, s.533 (Mayıs 1996), Ankara,
s.1233-1239.
[6]
Köprülüzade Mehmet Fuat, Nasreddin Hoca
Naşiri, İlyas,1918, İstanbul s.338.
[7]
Yazmanın tanıtımı ve 1837 İstanbul baskısı Letaif ile karşılaştırılması için
bkz.: Mustafa Duman, “ Yeni Tespit edilen bir Nasreddin Hoca Yazması:
Menakıb-ı Nasreddin Efendi ” Pertev Naili Boratav’a Armağan, (Hazl: Metin Turan
). Ankara, 1998,s.192.
[8]
Hasan Özdemir, “Nasreddin Hocayla İlgili
İki Letaif Mecmuası”, 1. Milletler Arası Nasreddin Hoca Sempozyumu
Bildirileri ,Ankara 1990, s.209-224.
[9]
Günay Kut,Acâibü’l-Mahlûkât-Eski
Türk Edebiyatı Araştırmaları II (Yay. Haz. Fatma
Büyükkarcı Yılmaz),
İstanbul 2010. XXX+482 s.21.
[10]
http://www.acikogretimedebiyat.com/4-doenem-2/halk-masallar%C4%B1/647-halk-masallar%C4%B1-4-%C3%BCnite-%C3%B6zeti.html
[11]
Mustafa DUMAN Tarih ve Toplum, Cilt 11 s
143-144 İstanbul 1989.
[12]
DİA, cilt: 32; sayfa: 410.
[13]
http://www.acikogretimedebiyat.com/4-doenem-2/halk-masallar%C4%B1/647-halk-masallar%C4%B1-4-%C3%BCnite-%C3%B6zeti.html.
[14]
Lami Çelebi, Letâif, 232x150-152x100mm ebadında, sarı renkli ipek kâğıt üzerine
rika hat ile Ahmet Remzi Dede el- Mevlevi tarafından yazılmıştır. Teklif tarihi
953 H. (1546)dır. Sırtı gri renkli cilt bezi ile kâğıt kaplı karton cilt içerisinde
12 satır,232 sayfadır. Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğer Kütüphanesinde,
Prof. Dr. Nazif UZLUK koleksiyonu içerisinde yer almaktadır.
[15]
Mustafa DUMAN Nasreddin Hoca Kitapları Açıklamalı Bibliyografya (1480-2004),
İstanbul 2005,s.13-21.
[16]
Köprülüzade Mehmet Fuat, Nasreddin Hoca Naşiri, İlyas, İstanbul
1918, s.338.
[17]
Süleyman Eroğlu,”Floransa Riccardiana
Kütüphanesi’nde Elyazma Bir Nasreddin Hoca Kitabı”, Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt:13, Sayı:1, Mart 2015, s.468-481.
Yorumlar