TÜRKİYE KÜTÜPHANELERİNDE BULUNAN

TÜRKİYE KÜTÜPHANELERİNDE BULUNAN ABDULLAH BOSNEVÎ’YE ATFEDİLEN YAZMA ESERLERİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ Bekir ŞAHİN Abdullah Bosnevî, yazdığı eserler ile “velûd” bir yazar olarak kabul edilmektedir. Bu eserlerindeki entelektüel birikim ve derinliğinin yanında özellikle İslâm medeniyetinin üç önemli dilinde, Arapça, Farsça, Türkçe yazmış olmakla bütün İslâm coğrafyasına hitap edebilme şansını elde eden ender mutasavvıflardandır. Bosnevî, o döneme dek nispeten ahlâk ve ilmihâl düzeyinde eserlerle tanışık olan Türk toplumuna özellikle yüksek tasavvuf kültürünün yaygınlaşmasının gereğine dikkât çekerek "velûd" bir yazar olmasını duyarlı bir aydın olma vasfıyla birleştirmiştir. Tartıştığı ve gündeme getirmek istediği konular açısından son derece önemli bir misyon yüklenmiştir. Eserlerinde; "Bosnevî", "Şârihu'l-Fusûs", "Abdî Efendi" ve"Gâibî" lakapları kullanılmıştır. Bosnevî, genç sayılabilecek bir dönemden itibaren yazmaya başladığı eserlerinden ortaya koyduğu derin birikim ve geniş perspektiften hareket ederek bu döneminde felsefe, kelâm ve tasavvufî düşünce disiplinlerini hakkiyle tahsîl etmiştir. Konya’da kaldığı süre içerisinde Mevlevî olduğu ve bundan dolayı "Rumî" şeklinde çağırıldığı düşünülmektedir. Bunlara ilave olarak Bosnevî’nin mesneviden 360 beyti şerhettiği “Cezîre-i Mesnevi” isimli bir eser kaleme aldığı düşünülürse en azından Mevlana'ya ilgi duyduğu söylenebilir. Daha sonra Konya'da bulunduğu esnâda hastalanır ve 1054 yılında vefat eder. Vasiyeti üzerine üstâdı Konevî'nin hemen yakınına defnedilir. Entelektüel kimliği ve Melami kişiliği açısından oldukça önemli bir kişi olmasına rağmen hayatı ile ilgili kaynaklarda oldukça sınırlı bilgiler bulunmaktadır. Özellikle eserleriyle ilgili yapılan çalışmalar İstanbul kütüphaneleriyle sınırlı kalmıştır. Anadolu’nun pek çok kütüphanesinde Bosnevî’nin eserleri bulunmaktadır. Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü, Yusufağa, Kayseri Raşit Efendi, Diyarbakır Ziya Gökalp, Manisa Yama Eser kütüphanelerinde Bosnevî’ye isnat edilen pek çok eser bulunmaktadır. Bu makale ile tespit edilebilen pek çok eserden bazılarının özet künye bilgilerini vererek kısaca muhtevalarından bahsetmeye gayret edeceğiz. Abdullah Bosnevî’nin Eserleri Farklı hacimlerde ve zengin bir yelpazede olmak üzere, Abdullah Bosnevî’nin takriben 60’ın üzerinde eseri bulunmaktadır. Eserlerinde derin anlam inceliği bulunan ve hacim bakımından farklı olan yaklaşık altmışın üzerindeki eserleri şu başlıklarda toplanabilir: A- Tasavvufî Eserleri B- Tefsir ve Hadisle İlgili Eserleri C- Edebi Eserleri 1. “Tecelliyâtü arâisi'n-nusûs fî manassâti hikemi'l-fusûs”: Bosnevî’nin eserlerinden en önemlisi ve muhtemelen ilki olan bu eser, sonraki döneminde kendisine "Şârihu'l-Fusûs" ünvânını kazandırmış olan, Türkçe "Fusûs" şerhidir. Bu eseri ne zaman yazmaya başladığı tespit edilememiştir. Abdullah Bosnevi’nin “Şârihu'l-Fusûs” ünvânını almasına sebep olan Fusûs şerhi bilinen ilk Türkçe Fusûs şerhlerinden birisidir. Bosnevî, eseri H. 1019 yılında tamamladığını belirtmektedir. Şârihu'l-Fusûs’un diğer eserlerinin yazılış târihini dikkate aldığımızda bu eseri çok genç denebilecek bir yaşta yazmış olduğunu ve Fusûs şerhinin ilk eseri olduğu söylenebilir. Zira diğer eserlerinden hiç birisi H. 1019 târihinden önce yazılmamıştır. Bosnevî, Fusûs'u "intifâ-ı nâs ve ızhâr-ı ma'rifet-i hak" için Türkçe şerhetmeyi düşündüğünü, "kitâbın hakikatlerini anlaşılır kılmak ve gizli ma'nâlara işâret etmek üzere" vahdet-i vücûdun çeşitli meselelerini on iki bölümde incelemeyi uygun gördüğünü belirtir. Bu bölümlere 23 varak ayırmıştır. Bosnevî, önce cümle cümle kırmızı mürekkeple Fusûs'un metnini yazıp daha sonra şerhetmiştir. Birinci müellif yazmasında bazı cümleler karalanmış, çeşitli yerlerde derkenâra çoğunluğunu numalaralandırmak sûretiyle açıklamalar koymuştur. Eserin sonunda bütün kemâlât'ın Hz. Muhammede âit olduğuna dâir bir Türkçe kasîde yazmıştır. Eserin iki müellif yazması vardır. 1019 tarihinde ilk olarak yazdığı nüshanın kütüphâne numarası şöyledir: Şehit Ali Paşa nr. 1244, 541 vr., 21 st., H. 1019. Bu nüsha ta'lîk'le yazılmıştır. Eserin tespit edilebilen diğer nüshaları ise şunlardır: a- Halef Efendi, nr. 267, 511 vr. 27 st. Ta'lîk, b- Şehit Ali Paşa, nr. 1245, 548 vr. Ta'lîk, c- Hamidiye. nr, 630, 469 vr. 23 st. Ta'lîk, d- Nuruosmaniye nr, 2043. 2. Şerh-i Fusûs: Fusûs adlı eserin Türkçe şerhinin Arap topraklarında meşhur olması üzerine Arap alimleri bu eseri bir de Arapça şerh etmesi için Bosnevi’ye müracaatta bulunmuşlardır. Bosnevi, bunun üzerine Fusûs’u Arapça olarak şerh etmiştir. Bosnevî, bu hususu mukaddime de şöyle açıklamaktadır. “İçinde yaşadığımız milletin dili olan Türkçe ile Fusûs’u şerhettiğimizde bu şerh, Arap beldelerinde ma'rifet ehli arasında iştihâr (tanındı) etti. Bizden Fusûs’u ikinci kez lisânların tümünü câmi' olan Arapça ile şerhetmemizi istediler. Bizde İmâm Muhyiddîn İbnü'l-Arabî’nin zevki üzere tekrâr Arapça olarak şerhettik.” Arapça şerh Türkçe şerhin yaklaşık bir tercümesi mâhiyetindedir. Türkçe şerhte olduğu gibi mukaddimeyi on iki bölüme ayırmış ve aynı konuları açıklamıştır. Arapça Fusûs şerhinin 1024 yılında tamamladığını belirten Bosnevî, Türkçe şerhte olduğu gibi bütün kemâlâtın Hz. Muhammede âit olduğuna dâir bu kez Arapça bir kasîde yazmıştır. Müellif yazması ve yarım kalmış bir cild olmak üzere eserin iki nüshası vardır. Müellif nüshası, Şehit Ali Paşa, nr. 1247, 538 vr. ve 27 satırdır. Yarısı bulunmayan diğer nüsha ise, Nâfiz Paşa nr. 536, 1270 sahife, 19 satır ve nesih hattı ile yazılmıştır. 3. Şerh-i Cezire-i Mesnevi: Abdullah Bosnevî’nin bir ahlak ve tasavvuf eseri olan Şerh-i Cezire-i Mesnevi'si, edebiyatımızda bir gelenek halini almış olan şerh edebiyatının güzel örneklerindendir. Klasik mesnevi tarzında tertip edilmiş olan eser, otuz üç bölümden oluşmaktadır. Abdullah Bosnevî, Yusuf-ı Sine-Çak’in kitabına “Cezıre-i Mesnevi” adını verdiğini, Mesnevi’nin “derya”, seçtiği üç yüz altmışaltı beyte de onun “ada”sı; yine Mesnevi’nin “ney”, eserin, onun “seda”sı olduğunu belirtmektedir. Eserdeki "sebeb-i te'lif bölümü on ikinci beyide başlar. Hicri 1038 (M. 1629)'de IV. Murat döneminde yazılmış olan "Şerh-i Cezire-i Mesnevı"nin nüshası, Beyazıt Devlet Kütüphanesi 9262 numarada kayıtlıdır. 260X100 ebadında olan ve 239 varaktan oluşan bu nüsha, güzel bir talik yazıyla yazılmıştır. Eserde konu başlıkları ve orijinal beyitler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Bu tercih müellifin kendi beyitleriyle, Mesnevî' den alınan beyitlerin birbirine karışmasının önlemiştir. Şerh-i Cezıre-i Mesnevı, mesnevı nazım türünde en çok kullanılan aruz vezninin failatiin/ ffıilatün/ fflilün kalıbıyla yazılmıştır. Şair, eserine gelenek gereğince hamdele ile başlamıştır: otuz üç bölümden sonra eser, 8646.beyitten başlayıp 8673 beyte kadar 28 beyitlik bir "hatime" ile son bulur. Şair, sonuç bölümünde "Mesnevi'nin şerhinden sonra ağız" açmadığını, "Mesnevi'nin üçüncü cildinin şerhinden sonra da hiçbir şey" yazmadığını, fakat "bir sevgilinin önayak olmasının" kendisine "şevk verdiğini ve zevk aldığını" bu teşvikten sonra, (IV. Murat) saltanatında "cezıre" eserini kaleme aldığını ifade eder. Dua bölümünde, o zamanın sultanı olan "Han Murad'a", dünya durdukça mutlu olması dileği ile birlikte gün geçtikçe yüceliği ve büyüklüğünün artması, düşman elinden bir "afet görmemesi" için duada bulunmaktadır. Son üç beyitte de şair, okuyuculardan kendisine dua etmelerini rica etmekte, kendisi de kim kendisini hayırla yad ederse "iki cihanda" mutlu olmaları için duada bulunmaktadır. Abdullah Bosnevi'nin Şerh-i Cezire-i Mesilevi'si, hem dil hem de edebiyat açısından önemli bir eserdir. Eserin tespit edilebilen nüshaları şunlardır: Abdullah Bosnevi, Şerh-i Cezire-i Mesnevi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, nr. 9262. Hacı Mahmut Efendi,3417, rik'a, Beyazıt Kütüphanesi, 9262, ta 'lik, Süleymaniye, 528, rik'a. 4. “Kurratü ayni'ş-şühûd ve mir'âtü arâyisi meâni'l-gaybi ve'l-cûd”; Bosnevî’nin en hacimli eserlerinden birisidir. İbnü'l-Arabînin en önemli eseri olan Fusûs'un şiirdeki kardeşi olduğunu ifâde ederek, Üstâdına duyduğu sevgi sebebiyle kalbine şerhetme arzusunun doğduğunu ve bunun üzerine şerhettiğini söyler. Şiirin şerhine geçmeden önce vahdet-i vücûdun önemli mes'elelerini dokuz bölüme ayırarak açıklama yoluna gitmiştir. Eserin tespit edilebilen nüshaları şunlardır: Şehit Ali Paşa nr. 1226, 139 vr. 29 st. Nesih, Âşir Efendi, nr. 161, 181 vr. 25 st. 5. “Risâle fi beyân-i temessül-i Cibrîl fi sûrati'l-beşeri's-seviy”; Abdullah Bosnevî tarafından kaleme alınan: “er-Risâle fi temessüli Cibrîl” adlı bu risâle, tasavvufî kavram ve açıklamaların yoğun bir şekilde kullanıldığı, genellikle anlaşılır ve akıcı bir üslûba sahiptir. Müellif, konuları işlerken sık sık âyetlerden, hadislerden, kelâm-ı kibârdan ("A'yân ademiyyet üzeredir" sözü gibi) ve Muhyiddîn İbn Arabî ve İbn Fârız gibi önemli mutasavvıfların görüşlerinden istifâde etmektedir. Bu açıdan onun, engin tasavvuf bilgisinin yanı sıra geniş bir İslâmî kültüre de sahip olduğu açıkça müşâhede edilmektedir. Abdullah-ı Bosnevî’nin bu risâlesinin en sonunda, eş-Şeyh el-Muhakkik el-Ârif el-Müdakkik Fusûsu'l-hikem Şârihi dullah Efendi el-Bosnevî’ye (kuddise sirruh) ait Cibrîl’in temessülü ile ilgili bu risâlenin 1260 senesinde yazıldığı kaydedilmektedir. Bosnevînin Cebrâîl'in Meryem'e ve Hz. Peygamber'e beşer sûretinde görünmesinin ontolojik açıklamasını yaptığı risâlenin şu nüshaları tespit edilebilmiştir. a- Carullah Efendi, nr. 2129/36, 189b-191a. b- Nâfiz Paşa nr. 509, 6 vr. 21 st. Y. Tarihi 1260 H. 6. “Metâliu'n-nûri's-seniyyi an tahâreti'n-nebiyyi'I-arabiyyi”; Bosnevî’nin, bu eseri muhtemelen döneminde Kâdızâdeler-Sivâsîler arasında geçen tartışmalardan birisi olan Hz. Peygamber'in ebeveyninin müşrik olup olmadığı meselesine entelektüel bir cevap vermek için yazılmıştır. Hz. Peygamber'in ebeveyninin müslüman olduğu görüşünü temellendirmek üzere risâleyi bir kaç bölüme ayırıp ilk olarak Hz. Peygamber'in merâtib-i vücûd doktrinindeki ontolojik yerini tespit ederek verdiği cevaplarında en tâli meselelerde bile ârif- âlim kimliğini kaybetmediğini görüyoruz. Eserin tespit edilebilen nüshaları şunlardır: a- Ayasofya nr, 2077/1, 1-44 vr., 19 st. Ta'lîk. b- Es'ad Efendî nr, 326 44 vr, 21 st. Ta'lîk, B. boy. c- Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî, 4649. 7. “Kitâbü'l-kurâ'r-rûhiyyi'l-memdüd li'l-ezyâfi'l-vâridîne min merâtibi'l-vücûd” Bu risâlenin müellif hattı Carullah Efendi 2129'da bulunan ve tümü Bosnevînin yazması olan 37 risâlenin birincisi "-Kitâbu'l-Kurâ'r-rûhiyyi'l-memdûd li'l-ezyâfı'l-vâridîne min merâtibi'l-vücûd \ lb-27a varaklar arasında ta'lîk 23 sat., ve büyük boydur. Mecmuânın müellif yazması olduğuna dâir kitabın zahriye kısmında ifâde şöyledir: "Müellif Şârih-i Fusûs, fâzıl, kâmil ve ârif Abdî Efendi'nin hattıyladır. Risâle adedi 37'dir." Diğer taraftan Bosnevînin bu risâleleriyle Şehit Ali Paşa nr. 1244'te bulunan Bosnevınin Türkçe "Fusûs şerhi"nin müellif yazması karşılaştırıldığında bu iki yazı karakterinin aynı müellife âit olduğu anlaşılmaktadır. Bosnevî, "Kitâbu'l-Kurâ"da Şeyh Garseddîn'in manzûmesinin beyitlerinin altını kırmızı ile çizmiştir. Bosnevî, eserin sonunda yazım tarihi hakkında bize şu bilgiyi vermektedir: "Tahrîri 1036 yılında tamamlanan bu risâle 1044 yılında bir kez daha gözden geçirilmiştir". Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Bosnevî, risâleyi yazdıktan bir süre sonra tekrar incelemiştir. Zira risâlenin kenarında bulunan açıklamalar muhtemelen ikinci incelemesinde yapılmıştır. 8. “Kitâbu müntehâ mekâsıdı'I-kelimât ve mübtegâ teveccüh-i vücühi't- taayyunât fî beyân-i ekmeli'n-neş'ât”; Bosnevî, müridlerinden bazılarının Futûhâtın yedinci bölümünde geçen "Bilki, neş'et-i insaniyyenin en mükemmeli bu dünyâdaki neş'ettir." sözünün anlamını sormaları üzerine, bu sözü açıklayarak neş'et-i insâniyyenin bu dünyâda Hakk'ın bütün özellikleriyle tecellîsine mazhar olduğu için en mükemmel olduğunu bir çok delil ile ortaya koymaktadır. Eserin tespit edilebilen nüshaları şunlardır: a- Carullah Ef., nr. 2129/4, 43b-47. b- HaşimPaşa, nr. 21/12, 78-80, rik'a c- Hacı Mahmut Ef., 2396/6, 61-77 vr. rik'a 9. “Kitâbu'l-mufâzaletü'l-ismiyyi beyne efzali'l-beşer ve'l-melei'l-a'lâ”; Bosnevinin bu risâleyi Hz. Peygamber'in mele-i a'lâ'dan daha üstün olup olmadığı mes'elesini "Onun daha üstün olduğu" şeklinde ortaya koymak için vücûda getirdiğini görüyoruz. 1027 yılında yazdığını belirttiği risâlenin iki nüshası vardır. a- Carullah Ef. nr. 2129/3, 35b-41b b- Hacı Mahmut Ef. 2396/5, 48-60 vr. 15 st. rik'a Sonuç Bosnevî’nin eserlerinden bir kısımı hacimli kitaplar iken bir kısmı da küçük hacimli risaleler şeklindedir. Risalelerden ekseriyeti müritlerinin bazılarının sorularına tatmin edici cevaplar niteliğindedir. Fusus şerhinde geçen bazı muğlak cümleleri açıklamak amacıyla yazdığı risaleler de vardır. Bosnevî geleneğin kurucusu olarak gördüğü İbnü'l-Arabi'nin büyük te'sîrinde kalmış O’ndan pek çok yerde istifâde etmek üzere alıntılar yapmıştır. Daha çok Futûhâtı kaynak göstermekle birlikte "Fusûs"tan da bâzı alıntılar yapmıştır. Bosnevî, kendisine çokça atıfla bulunduğu Sadreddin Konevi’nin özellikle Miftâhu'l-Gayb ve Tefsîru'l-Fâtihâ isimli eserlerinden faydalanmıştır. Övgüyle bahsettiği Konevî’ye sâdece bir yerde; yedi semâdaki yedi Peygamber'in ruhlarının "gayr-ı mütehayyiz" (yer kaplamayandır) olduğu şeklindeki görüşüne karşı çıkarak bu peygamberlerin ruhlarının yer kapladığını savunmuştur. Bosnevî, bu eserlerle birlikte görüşlerini temellendirmek amacıyla âyet ve hadisleri de sıkça referans olarak kullanmaktadır. Bursa’daki Hasan Kabâdûz ve Şeyh Abdülmecid Halvetî' den istifâde etmiştir. Bosnevî, kaynaklardan nakil yaparken sahîfe numarası ve genellikle bölümü belirtmemiştir. Bosnevî’nin 60 kadar eserinden sadece bir tanesi Türkçe’ye bir tanesi de Boşnakça’ya çevrilmiştir. Bu kitaplardaki bilgiye günümüz insanı çok muhtaçtır. Çünkü bütün bu kitaplar bir "Kitab"ı daha iyi anlamanın yolunu açacaktır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar