Hatun Kentleri: Kadınhanı*
Malazgirt Zaferi’nden (1071) sonra Selçuklular yerleştikleri şehirleri birer birer Türk–İslam beldesine dönüştürmüşler; şehirleri kendi medeniyet tasavvurlarına göre geliştirdikleri yapılarla donatmışlardır. Bu dönemde cami, medrese, han, bedesten, kervansaray, hamam ve türbe gibi yapı türleriyle ihya edilen şehir dokuları yeni bir kimliğe kavuşmuştur. Böylece Erzurum, Sivas, Kayseri ve Konya gibi yerleşimler Selçuklu kültürünü ve İslam medeniyetini temsil eden şehirler olmuştur.
Anadolu’da şehirlerarası ticaret yollarının artması; yol ağları üzerinde kafilelerin güvenli bir şekilde seyahat etmesine imkân sağlayan hanlar ve kervansarayların yapılması Selçuklu Devleti’nin ticarete verdiği önemle birlikte bu anlamda yakaladıkları başarıyı da göstermektedir. Anadolu’da inşa edilen hanlar ve kervansaraylar, insanların her türlü ihtiyaçlarını karşılayabileceği adeta küçük bir şehri hatırlatır. Kale surları gibi beden duvarlarıyla korunan kervansaraylarda mescit, hamam, yatak odaları, mutfak ve yemek salonlarının dışında at, deve ve katır gibi hayvanların dinlenmesine elverişli geniş ahırlar da mevcuttu. Yolcuların konaklama ve yeme içme ihtiyaçlarıyla beraberindeki hayvanlarının yemlenmesi ve bakımlarının yapılmasına kadar her şeyin temini vakıflar tarafından sağlanırdı. Türkiye Selçuklu Devleti’nin ülkede sağlamış olduğu güven sayesinde halk, huzur ve barış içinde hayatını sürdürür ve her türlü yöne serbest biçimde seyahat ederdi. Bu sayede çevre ülke ve beldelerden farklı maksatlarla gelenler, ticari ve sanatsal faaliyetlerini yürütmek amacıyla hayatlarını Anadolu topraklarında sürdürürlerdi. Şehirler, cami, medrese, darüşşifa, imaret, çarşı, bedesten ve pazarların etrafında kümelenen mahallelerin oluşmaya başlamasıyla gelişmelerini sürdürmüştür.
Yerleşmeleri teşvik eden bu yeni mimari eserler, Anadolu şehirlerinin en belirgin anıtları olmuşlardır .
Konya’da yönetim ve ticaretten kaynaklı bir zenginlik ve dinî referanslara bağlı infak duygusundan hareketle çok sayıda vakıf kurulmuştur. Yapılan çalışmalara göre göre 1650–1910 yılları arasındaki 311 vakıftan 24’ü (%7,72), XIII–XX. yüzyıl arasındaki 1538 vakıftan 57’si (%3,70) kadınlar tarafından tesis edilmiştir. Konya’da vakıf kuran kadınlar Osmanlı genelinde olduğu gibi hanedan ve ümera ailelerine mensuptular. Üst tabakaya ait gibi görünen bu özellik, zamanla tabana doğru yayılma eğilimi gösteriştir. Kadınlar başlangıçta mescit, medres, zaviye, darülhuffaz, han, kervansaray, türbe gibi bina vakıflarına, bilhassa darülhuffazlara yönelirken, sonraki dönemlerde mevcut vakıflara akar tahsis etme yoluna gitmişlerdir.
Anadolu’daki şehirler, İslam şehirlerinin oluşumunda görüldüğü gibi cami etrafında şekillenmiştir. Dolayısıyla Anadolu’ya intikal eden dervişlerin yanında sultanlar ve üst düzey devlet erkânı vakıflar kurarak cami, medrese, zaviye, han, kervansaray gibi birçok yapılarla yerleşmiş oldukları şehirleri ihya ve imar etmişlerdir. Anadolu şehirlerinin kuruluşunda dervişlerin rolü olduğu gibi kurulan vakıfların tesis edilen yapıların ve o şehrin sakinlerinin nitelik ve nicelik dağılımı tarihi, kültürel, fiziki, siyasi ve ekonomik yapıyla doğrudan ilişkilidir. Bu vakıfların pek çoğunun banisi hanımlardır.
Türk tarihinde hatunlar, devletin sevk ve idaresinde, siyasî ve sosyal hayatta önemli roller üslenmişlerdir. Hatunların özellikle siyasî yönden öne çıkmaları, sayısız eserlerin ortaya çıkmasına ve günümüze kadar gelmesine imkân sağlamıştır. Türkiye Selçukluları döneminde Raziye Devlet Hatun da bunlardan biridir. Konya’da günümüze kadar gelmiş imaret ve mescit ile Kadınhanı ilçesine adını veren han onun tarafından yaptırılmıştır. Bu eserlere ait 1210 ve 1223 tarihli iki vakfiye mevcuttur .
Kent Kurucu Hatun: Raziye Devlet Hatun ve Eserleri
Türkiye Selçukluları döneminde Konya ve Kadınhanı’nda birçok vakıf eserleri bırakan Raziye Devlet Hatun (ö. 627/1230), Nizameddin Yağıbasan’ın oğlu Muzafferüddin Mahmud’un kızıdır. Hem Kadınhanı’ndaki han hem de Konya’da Hatuniye Mescidi’nde bulunan kitabeler de bunu desteklemektedir. Mescidin minaresinin doğusundaki açık türbede Devlet Hatun’un gömülü bulunduğu rivayet edilmektedir. Burada kardeşi Bedreddin’in de medfun olduğu rivayeti vardır. Bun görea mümkündür, iki kardeş bir araya gömülmüş olmalıdır.
Devlet Hatun o dönemde Saideli adıyla anılan ilçeye bir kervansaray yaptırmış; bundan sonra şehir Kadınhanı adını almıştır. Taştan yapıldığı için “Taşhan” olarak da bilinen bu kervansaraya gelir sağlayabilmek için Saideli, Seyrekviran, Kalamıça ve Meydanlı’daki çiftlikleriyle birlikte Konya Esediye (Hatuniye) Mahallesi’ndeki köşkünü vakfetmiştir. Hanın Devlet Hatun adına yapıldığı hem vakfiyelerinden hem de arşiv vesikalarından öğrenilmektedir. Ayrıca kapısında yer alan kitabesinde hanı yaptıranın “Mahmud kızı Raziyye Hatun” olduğu görülmektedir. Bu durumda Devlet Hatun’un adı Raziye’dir. Han, 620/1223 tarihinde yapılmıştır .
Türk geleneğine göre birçok vakfiye ve kitabelerde bilhassa hükümdar ailesine mensup kadınların isimleri yerine, sitti, devlet, hant gibi umumî kelimeler kullanılır . Raziye Hatun’un 1213 tarihli vakfiyede geçen “Devlet Hâtun el-Arûsî min Âl-i Selçûk” ifadesinden onun Selçuklu sarayının gelini olduğunu anlıyoruz .
Ardında bıraktığı eserlerle Türkiye Selçukluları döneminin önemli isimlerinden olan Raziye Hatun, “Devlet” adını Selçuklu hükümdarlarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1205-1211)’in hasekilerinden olması vesilesiyle almıştır.
Veliler listesinde de yer alan Devlet Raziye Hatun, Hz. Mevlâna’nın müridelerindendir. 627/1230’da vefat eden Devlet Raziye Hatun, vasiyeti üzerine kendi yaptırdığı Hatuniye Mescidi’ne defnedilmiştir.
Raziye Devlet Hatun’un babası Muzafferüddin Mahmud ile kardeşleri Zahirüddin İliğ ve Bedreddin Yusuf; çöken Danişmendli Beyliği’nin askerleri idi. Bunlar, çok büyük nüfusa sahip Danişmendli göçerleri ile Selçuklu hizmetine girmiştir . Raziye Devlet Hatun’un vakfiyesinden çocuklarının olduğunu biliyoruz. Ancak çok küçük olmalılar ki ikinci vakfiyede mescidinin yenilenmesini kardeşi Bedreddin Biremoni yapmıştır. Ağabeyi, adını Danişmendoğullarından bir kolun idare merkezi niteliğindeki, o dönem Malatya’nın Kâhta kazasına bağlı Bireman’dan alan, Bedreddin Ahmet Biremani’dir. Muzaffereddin Mahmud’un Raziye Devlet Hatun’dan başka yukarıda bahsettiğimiz bir kızı daha vardır. O da, Adsız (Etsüz) Elti Hatun’dur. Bu hanımı, Kayseri’de Danişmendliler döneminde inşa edilen Kölük Camii’nin 607/1210 tarihli tamir kitabesinden tanıyoruz . Raziye Hatun’un mescidin bahçesinde bulunan kabri üzerindeki 1223 tarihi sonradan, büyük ihtimalle vakfiye tarihi düşünülerek yazılmıştır. Çünkü Konyalı, kitabında mescidin bütün özelliklerini anlatır, ancak böyle bir mezar taşından bahsetmez. Bu çerçevede, Raziye Devlet Hatun’un 1230’da ölmüş olabileceği değerlendirilmektedir.
Raziye Devlet Hatun’un önemli eserlerinden birisi, 1223 (h.620) yılında Saideli Seyrekviran’daki kışlık kervansaraydır. Kervansarayın kitabesinde; “Allah’ım, 620 yılında bu hanı yaptıran sahibesi olan Mahmut kızı Raziye Hatun’a rahmet eyle” yazılıdır . Bu handan dolayı zamanla bölge Kadınhanı ismini almıştır. Devlet Hatun, kervansaraya gelir sağlamak maksadıyla Saideli (Seyrek–viran), Kalamıça (Gelemiş), Meydanlı çiftliklerinin dışında Konya Esediye Mahallesi’ndeki sekiz odalı, iki sofa ve iki ahır ile samanlığı bulunan muazzam köşkünü vakfetmiştir . Hanın birçok yerinde devşirme antik parçalardaki süslemeler özellikle cephelerde dikkati çekmektedir . Bir başka eseri ise Alaeddin Tepesi’nin doğusunda, vakfiyede Esediye, şerʻiyye sicil kayıtlarında Biremonî olarak geçen, şimdiki Mihmandar Mahallesi’ndeki mesciddir. Vakfiyesinden mescidin 1213’te inşa edildiği bilinmektedir. 10 yıl sonra yazılan vakıfnâmede Raziye Hatun’un kardeşi Bedreddin Biremonî tarafından 1230 tamir kitabesinde minarenin yenilendiği, buraya imaret inşa edildiği belirtilmektedir . Ayrıca caminin yanında yer alan Hatuniye Medresesi 1936’da yıkılmıştır. Minarenin doğu tarafı bitişiğinde basit bir mezar mevcuttur. Mezarın başucuna sonradan yerleştirilen mezar taşında, Latin Alfabesiyle yazılmış “Hüvelbaki, merhume Mahmud kızı Raziye Hatun, ruhuna Fatiha 620/1223” yazısı okunmaktadır. Raziye Hatun’a ait mezar taşı da burada inşa edilen imaret gibi tahrip olmuş, mezar taşı sonradan eklenmiştir.
Hatun Şehri Olarak Kadınhanı: Kuruluş ve Gelişimi
Kadınhanı, yerleşim yeri olarak tarih öncesi dönemlere uzanan bir geçmişe sahiptir. Şehir merkezinin çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular arasında pek çok antik çağ kalıntılarına rastlanmaktadır. İlk Çağlardan günümüze kadar özellikle ticaret amaçlı İpek ve Kral yolları ve hem askerî hem de hac yolu olarak kullanılan anayollar üzerinde yer alması Kadınhanı’nın tarih boyunca önemli bir yerleşim Yeri olmasını sağlamıştır. Selçuklu döneminde Anadolu’da yol güzergâhı üzerinde bulunan hanlar, halkın rahat şekilde seyahat etmesi, aynı zamanda asayişin sağlanması amacıyla yapılmıştır. Önemli yol güzergâhında olmasından dolayı Kadınhanı da Selçuklu derbent teşkilatı içindedir. Daha sonraki dönemlerde de hac yolu üzerinde olmasından dolayı Kadınhanı’nın önemi artmıştır.
Orta Anadolu Bölgesi’nin Konya Bölümü’nde konumlanan ilçe, idari olarak Konya’ya bağlı olup, şehir merkezinin 58 km kuzeybatısındadır. Konya–Afyonkarahisar devlet karayolu kenarındadır. Şehir, iklim şartları bakımından cazip bir yerde bulunmayan Kadınhanı’nın en önemli özelliği, İstanbul’u Çukurova, Suriye ve Hicaz’a bağlayan yol üzerinde bulunmasıdır. İskân konusunda sıkıntılar yaşanmasına rağmen Kadınhanı, etrafında cami, hamam, aşevileri, mektep, medrese, ârasta, şadırvan ve çeşmeler bulunan Raziye Hatun hanının etrafında kurulmuştur. Zamanla yeni mahallelerle gelişen şehir, günümüzde Kadınhanı ilçesinin merkezi olarak işlevini sürdürmektedir.
Kadınhanı yerleşmesinin nüvesini, Raziye Hatun’un 1223’te yaptırdığı kervansaray oluşturmuştur. Yerleşme, kervansaray etrafında 1256’dan itibaren gelişmeye başlamıştır. Türkiye Selçukluları Döneminde “Saideli” adı ile anılan bölge, özellikle Selçuklulardan sonra Kadınhanı olarak anılmaya başlanmıştır. Karamanoğulları Beyliği ile Osmanlı Devleti arasında farklı tarihlerde hâkimiyet kavgasına sahne olan Kadınhanı, 1467’de Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girmiş, idari taksimatta “nahiye merkezi” hâline getirilmiştir .
Osmanlı Döneminde Karaman bölgesindeki vakıflar ve mülkler aynen geçerli kılınmış, fakat vergi gelirlerinin bir kısmına devlet el koymuştur. Buna göre vergilerin öşür hisseleri vakıf ve mülklere giderken, örfi hisseler tımar sahiplerine aktarılmıştır. Hatun köyünün öşür ve örfi gelirleri 1476 tarihli vakıf defterinde: “Vakf-ı zâviye-i Hâtûn der karye-i Hâtûn tâbi’-i vilâyet-i Sa’id meşîhât be-nâm-ı Derviş İbrâhim mukarrer be-hükm-i vâcibü’l-iz’ân” şeklinde geçmiş, vâkıfı “Ömer Beğ bin Turgud Beğ”, vakfiyesinin yer aldığı deftere derkenar hâlinde yazılmıştır .
1476’da Hatun köyünün sadece vakfa aktarılan 1.420 akçelik öşür gelirleri görülmekte, örfi vergilerin miktarının ne kadar olduğu ise bilinememektedir. 1483’te toplam 2.423; 1500’de toplam 4.817; 1518’de toplam 4.900; toplam 4.235; 1584’te toplam 5.400 akçelik bir vergi hâsılına sahiptir. Öşür hisseler vakıf, örfi hisseler de tımar gelirlerini oluşturmaktadır. 1500’de 51 nefer, 29 hanelik nüfusu olan Hatun köyünün, 1518 ve nüfusu 37 nefer, 28 haneye düşmüş, 1539’da nüfus 42 nefer ve 27 hane ile bir önceki tahrir düzeylerinde seyretmiş, 1584’te ise, 50 nefer, 28 hane ile yüzyılın başındaki nüfus değerlerini yakalamıştır. Hatun köyü veya bir başka deyişle Kadınhanı, Anadolu’nun sağ kolu üzerinde bulunması sebebiyle hac ve ticaret kervanlarının uğrak yeri olmuş, şark seferleri esnasında orduların, iaşe ve ikmal temin etmek için konakladıkları askerî menzil noktalarından biri hâline gelmiştir. Bu durum Kadınhanı’na aynı zamanda derbent olma vasfını da kazandırmıştır.
XVIII. yüzyılın başlarından itibaren derbentlere yeniden düzen vermek için birtakım tedbirler almıştır. Bir taraftan köylerini terk eden derbent reayasını eski topraklarına yerleştirmek için çalışmalar yapılırken, diğer taraftan yollar üzerindeki harap ve boş hanlar tamir ettirilerek müstahkem hâle getirilmiştir. Tamir ettirilen bu yerlere derbentçi olarak yeni ahali nakledilmiş ve böylece çevre güvenliğinin sağlanması yoluna gidilmiştir. Harap yerler, içinde oturacakların bütün ihtiyaçlarını karşılamak üzere cami, mektep, mahkeme binası, hamam, suyolları gibi sosyal tesislerin yapılması ile bir iskân merkezi hâline getirilmiştir .
Kadınhanı ahalisinin zamanla yerlerini terk ederek dağılmaları ve perişan olmalarının yanında, bahsedilen mevkiin korkulu ve tenha olması sebebiyle, harap düşen kervansarayın, yeniden imarı için 1720’de teşebbüse geçilmiş, yanısıra bir cami ile hamam inşasına başlanılmıştır. Ayrıca bölgenin şenlendirilmesine yönelik olarak çevredeki başıboş reayanın iskân edilmesi hususunda çalışmalar başlatılmıştır . Bu amaçla, Karaman sakini Bozulus Türkmenlerinden Karamanlı, Derbenli, Hacılı, Abdurrahmanlı, Sarılı, Kara Halilli, Çavundurlu ve Bekirli cemaatleri eski yerlerinden kaldırılıp buraya yerleştirilerek, derbentçi kaydedilmişlerdir .
Kadınhanı’na bağlı köy sayısında XIX. yüzyıl sonlarında artış olduğu görülmektedir. Kadınhanı’nda 1882–1883’te nahiye merkezi dışında, 11 köyde 1625 hane olduğu anlaşılmaktadır . 1871 Konya Vilayet Salnamesi’nde Konya merkez sancağına bağlı “Saidili” ismiyle kayıtlı “nahiye merkezi” statüsünde olduğu görülür. 1880 yılında belediye teşkilatı kurulan Kadınhanı’nda, 1892 yılı kayıtlarına göre bağlı köy sayısı 20 olarak kaydedilmiştir.
İlçenin farklı bir özelliği de Malazgirt Zaferi’nden sonra Oğuz ve Afşar boyları başta olmak üzere pek çok Türk boyuna iskân alanı olmasıdır. Çeşitli sebeplerle nüfusu azalan ilçenin mahalle ve köylerine 1889–90 yıllarında Rumeli ve Kafkasya muhacirlerinin yerleştirilmiştir. Aslında Kadınhanı köylerinin, bir kısmı Osmanlı döneminde dışarıdan gelen göçlerle, bir kısmı daha önce yayla olarak kullanılan yerlerin büyüyerek köye dönüşmesiyle meydana gelmiştir.
Kadınhanı merkezli Saidili 1844 tarihli temettüat ve nüfus defterlerinde kaza olarak geçerken, 1868–1870 tarihli Konya vilayet salnamelerinde Ilgın kazasına, 1871–1881 tarihlilerinde ise Konya kazasına tabi bir nahiye olarak gösterilmiştir. Ancak 1914’ten itibaren kaza merkezi statüsüyle idare edilmeye başlanmıştır. Osmanlı–Rus Savaşı’ndan (1877–1878) sonra Balkanlar ve Kafkaslardan kitleler hâlinde Anadolu’ya göçmenler gelmiş, bu insanlar Anadolu’nun farklı yerlerine iskân edilmişlerdir. Bunlardan bir kısmı da Saidili’nin köy ve mahallelerine yerleştirilmişlerdir. Sarayini köyüne 172 hane, Mesudiye köyüne 29 hane, Lâdik köyüne de üç hane Rumeli; Mahmudiye köyüne 185 hane, Çürüksu (Ertuğrul) köyüne 32 hane, Eşme köyüne ise 87 hane Kafkas muhaciri yerleştirilmiştir.
Kadınhanı’na 1891 Mayıs ayında gelen C. Huart, buranın büyük bir köyü andırdığından bahsetmekte ve yerleşim merkezine adını veren hanın hantal bir yapı olduğundan, binanın eski mezar taşları ve yazılar taşıyan stellerle örülü olduğunu kaydetmiştir. Friedrich Sarre ise yöredeki diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi çoğunlukla kerpiç duvarlı, alçak ve düz damlı evleriyle hazin bir manzara sergilediğini ifade etmekle, haftalık pazar kurulmasına dayalı olarak sosyal yaşamın canlılığına dikkat çekmiştir. Devamla, pazar hakkında birçok evin önündeki açık tezgâhlara ilaveten caminin giriş katında bile pazarcılara ait tezgâhların bulunduğunu belirtmiştir. Sarre, bir Ermeni’nin iki katlı ahşap bir evde işlettiği gösterişli bir handa konakladığını, hanın cumbası ve yüksek pencereleriyle ihtişamlı görünümünü betimlemiştir
Kadınhanı, özellikle Anadolu’nun fethi ve Selçuklu Devleti’nin kurulması ile başkent Konya’nın kuzeyinde Konya–Konstantinopolis güzergâhı olarak bilinen kervan yolu üzerindeki stratejik konumu ile önemli bir konaklama merkezi olmuştur. Şüphesiz, bu notada, Raziye Devlet Hatun tarafından vakıf olarak inşa edilen kervansarayın rolü büyüktür. Kervansaray, Kadınhanı yerleşiminin gelişmesinde temel dinamik olurken, kervansarayın sağladığı ekonomik etkinlik–canlılık, yakın çevresindeki kırsal alanlar/köyler için çekim–cazibe alanı haline gelmesini, süreç içinde belli orana nüfusun birikmesi ile şehirleşmesine sebep olmuştur. Nitekim stratejik konumu ve sosyal–ekonomik kapasitesi ile Osmanlı döneminde “nahiye merkezi”, Cumhuriyet döneminde ise Konya İline bağlı “ilçe merkezi” olmuştur.
Yorumlar