VESÎLETÜ ’N-NECÂT; YAYILIŞI VE ETKİLERİ
Klâsik Türk
Edebiyatımızda “siyer-i nebi” olarak bilinen Hz. Peygamberin hayatını
konu edinen birçok edebi türler bulunmaktadır. Mevlid de, bu edebi türler
arasında önemli bir yere sahiptir. Mevlid, Hz. Muhammed sevgisinin insanlık
âleminde muhteşem bir şekilde açığa çıkışının bir törenidir. Mevlid, bizi ilk
yaratılışa götüren bir siyer kitabıdır. Anadolu'da meydana gelen ve halk arasında
rağbet görmüş dinî içerikli edebiyat, XV. asırda büyük bir gelişme göstererek,
kıymetli eserler vermiştir.
Hz. Peygamber’in
hayatını manzum olarak kaleme alan Süleyman Çelebi (ö.1422) Mevlid Kitabı’nı, Ulu Cami imamlığı sırasında
vuku bulan bir olaya çok üzüldüğü için yazmıştır. Süleyman Çelebi’nin mevlidini
kaleme almasıyla ilgili yaygın rivayet şöyledir: Onun Ulucami’de imamlık
yaptığı yıllarda bir vaiz Bakara suresinin 285. ayetini açıklarken peygamberler
arasında bir fark bulunmadığını, bu sebeple Hz. Muhammed’in Hz. İsa’dan ve
diğer peygamberlerden üstün olmadığını söyleyince cemaatten bazıları vaize
karşı çıkmış, tartışmalar büyümüş, bu arada Süleyman Çelebi, “Ölmeyip Îsâ
göğe bulduğu yol / Ümmetinden olmak için idi ol” beytini söylemiş, halkın
çok beğendiği bu beyti, daha sonra büyük bir aşkla Hz. Peygamber’in sevgisini
terennüm edecek ve onun hayatının bazı bölümlerini içine alacak şekilde
geliştirerek eserini tamamlamıştır. (Necla Pekolcay, 2004) Âlî’nin anlattığına
göre Süleyman Çelebi, eserini Hz. Peygamber’in kendisinden öncekilerden “efdal”
olduğunu ispat etmek maksadıyla yazmıştır. Mevlid türünün en güzel örneklerinden
biridir. Birçok Batı ve Doğu diline de çevrilen ve Müslümanların birtakım özel
merasimlerinde güzel sesli şahıslar tarafından icra edilen eserin orijinal adı Vesîletü ’n-Necât ’tır. (AKDAĞ, Soner,
2008)
Süleyman Çelebi
Mevlid’ini Anadolu’nun siyasî birlik ve bütünlükten yoksun olduğu bir dönemde
kaleme almıştır. Süleyman Çelebi’nin yaşadığı dönem; Yıldırım dönemine kadar
ortaya çıkan olumlu gelişmelerin yanında olumsuz gelişmelerin de yaşandığı
hareketli bir dönemdir. (YEDİYILDIZ, 2007)
Edebi bir metnin
olan mevlid, ve mevlid cemiyetleri kaynağını Hz. Muhammed (SAV)’e duyulan
mahşeri muhabbetten almıştır. Bu metin, metne hayat veren müellifin tarihi
şahsiyetinin eseridir. Süleyman Çelebi’nin dini ilimlere ve tasavvufa
vukûfiyeti aşikârdır. Mevlid’in ilk beytinden itibaren bu kültürün etkisi görülmektedir.
Buradan hareketle üzerinde mahşeri mutabakat teessüs eden bu esere, toplumun
zihninde ve gönlünde yer alan bir medeniyet beyannamesi diyebiliriz. (Ökten,
Sadettin, 2010)
Süleyman
Çelebi’nin dinî ve edebî bir şaheseri olan Mevlid’inin duygulu ve içli bir
şairin eseri olduğu kadar belli bir inanç, fikir, zihniyet ve dünya görüşünün de
ürünüdür. Burada sözü edilen dünya görüşü, inanç tarzı, düşünce şekli Süleyman
Çelebi’den asırlar önce oluşmuştur. Süleyman Çelebi’nin böyle bir geleneğin ve
dünya görüşünün vârisi, mensubu ve bu ananenin halkalarından birisi olduğunu
görmekteyiz. Eserindeki temel kavramlar ve bunları ifade için kullanmış olduğu
dil, üslup ve terimler de o geleneğe aittir. (ULUDAĞ, 2007)
Metnin müellifi, içinde bulunduğu sosyal ve
kültürel hayatından beslenmiştir. Vesîletun-Necât’ın
şair, mekân ve zaman nokta-i nazarından tahlilini yapacak olursak; fetret
döneminin hemen akabinde telif edilen Mevlidin yazılmasındaki asıl sebebin
dimağlara Hakikat-ı Muhammediyye’yi nakşederek Peygamberin manevî şahsiyeti
etrafında derlenip toparlanmayı amaçladığını ve amacına da ulaştığını ifade
edebiliriz.
Vesîletun-Necât
edebiyatımızın şaheseri zamana hatta mekâna meydan okuyarak asırlardır bu
milleti bir araya toplamıştır. Süleyman Çelebi’nin inşa ettiği kültür örf,
gelenek zamana direnerek hizmetine devam emektedir. (KEMİKLİ, 2010)
Bu süreklilikte;
Süleyman Çelebi’nin eserinde ulvî hislerini samimî ve inandırıcı bir tarzda
ifade etmiş olması, ayrıca hem kültürlü zümreye, hem de halka hitap edebilecek
bir eser meydana getirmesinin büyük payı vardır.
Latifî, Anadolu’da “Mevlûd-i
Nebevî”yi konu alan ilk eserin Süleyman Çelebi’nin kitabı olduğunu
vurgulamaktadır. (Latifî, 1313) Fuat Köprülü de Latifî’ninkine benzer
şekilde görüş beyan ederek maddi bir kaygı taşımaksızın samimi bir havada
yazıldığını söylediği, Vesîletü’n-Necat’ın Osmanlı Devleti’nde yazılmış
ilk manzum Siyer Kitabı olduğuna dikkat çekmektedir. (Köprülü, 1981)
Hz. Peygamber’le
ilgili kaleme alınan manzum eserlerin yazımı Süleyman Çelebi’nin mevlidinden
sonra bir gelenek halini almıştır. Süleyman Çelebinin açtığı bu çığırdan sonra;
onlarca Mevlid Kitabı yazılmış; ancak
hiçbiri halk tarafından onunki kadar samimi bulunmamış ve meşhûr olmamıştır.
Cumhuriyet döneminde de durum değişmemiş, hatta bu dönemde Süleyman Çelebi’nin eserinin
kutsal bir hüviyet kazandığı söylenebilir.
Süleyman Çelebi’nin
şaheseri olan Vesîletun-Necât’ın halk
tarafından bu denli sevilmesi ve benimsenmesinin, Süleyman Çelebi’nin sade ve
güçlü anlatımı, Hz. Peygamber’e duyduğu coşkun sevginin samimi ifadesi yanında
esere hâkim olan na‘t muhtevasına bağlı olduğunu unutmamak gerekir. (Yeniterzi, 2010)
Osmanlı Toplumunda, Hz. Peygambere (s.a.v.)
duyulan hislerin açığa vurulmasının en güçlü yöntemlerinden birinin, Süleyman
Çelebi tarafından kaleme alman Mevlid’in okunması olmuştur. Mevlid, daha
yazıldığı tarihlerden başlamak üzere Osmanlı Devleti’nde bestelenmiştir.
Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere Osmanlı ülkesinde mübarek gün ve
gecelerde ibadet anlayışı içinde okutulmuştur. Bu amaçla çok sayıda mevlid
vakfı’nın kurulduğunu, böylece insanların mevlid okutma işini kendi
hayatlarıyla sınırlı kılmadan ebedîleştirmek istediklerini görmekteyiz. (KARATAŞ,
2008)
Süleyman Çelebi’nin
ve eseri Vesîletun- Necât’ın Türk kültürü içerisindeki yeri, edebî ve kültürel
geleneğe etkileri, dile olan katkıları, yayıldığı coğrafya ve buralardaki
uygulamaları calibi dikkattir.
Şöyle ki; Mevlid
Arapça dâhil olmak üzere imparatorluk dâhilinde ve başka yerlerde konuşulan on
civarındaki dile tercüme edilmiştir. Arap dünyasında özellikle Kâhire, Şam ve
Medine’de mevlid okutulmuştur. Mısırlı meşhur âlim Prof. Dr. Hüseyin Mucîb
Mısrî’nin Mevlid tercümesi en güzel örneklerdendir. (AKKUŞ,
Mehmet, 2016)
Komünizm döneminde
Gürcistan’da neredeyse bütün namazların cemaatle kılınmasının yasaklandığını ve
camilerin kapatıldığını düşünürsek, bu durumda sadece mevlid okutulması
milletin dinini korunmasında çok önemli rol oynadığını görürüz. Her ne kadar
gizli yapılsa da her aile en az yılda bir kez mevlid okutturmuştur. Kur’an
bilgisi olmayan insanların, zamanla İslâm’ı sadece mevlidle yaşar hale
geldiklerini görmekteyiz. komünizm döneminde ve bugün, Acara-Batum bölgesinde
mevlid olmasa İslâm’ı anlatma fırsatının çok az olacağını da ifade edebiliriz.
(ATEŞOĞLU,
2007)
Rumeli’de mevlit
törenlerinin önemli gün ve gecelerde icra edilmektedir. XIX. yüzyılın ikinci
yarısına kadar Türkçe okunan mevlidin, bu tarihlerde Boşnakça ve Arnavutçaya
tercüme edildiğini ve benzer mevlidler kaleme alınmıştır. Balkanlarda bugün de
mevlid geleneğinin yaygın olmasının burada yaşayan toplumun Hz. Peygambere verdiği
yüksek değerle ve ona karşı duyduğu sevgiyle ilgili olduğu düşünülmektedir.
Bulgaristan’daki
Müslüman topluluğunun Osmanlı-Türk kültürüne bağlılığını korumasında mevlid okuma,
okutma geleneklerinin çok önemli bir etkisinin olduğu bir gerçektir. Bütün
ibadetlerin yasaklandığı ateist-komünist dönemde Müslüman halkın İslâm ile
bağlılığını büyük ölçüde değişik vesilelerle okuttuğu mevlitlerle devam
ettirmiştir.
Mevlid, Kırım’da
dini duygu ve yaşantıyı besleyen önemli bir eserdir. Ölüm doğum ve nikâh gibi
önemli zamanlarda tören havası içinde okunur. Kırımlıların Süleyman Çelebi ve Vesîletun-Necât hakkında bilgileri
olmamasına rağmen yıllar boyu mevlid olarak bilmişler ve okumuşlardır. Bugün
Kırım’da dini hayattaki canlanmayı, cami ve medreselerin yeniden kurulmasını
mevlide borçludurlar. Din adına her şeyin yasak olduğu dönemlerde insanların
mevlide sımsıkı sarılmışlar ve mevlid sayesinde kim olduklarını
unutmamışlardır.
Vesiletü’n-Necad asırlarca ülkemizde Kur’andan sonra belki de en çok okunan kitaplar arasındaydı. Hatta sadece okunan değil, aynı zamanda dinlenen kitaplardandı.
Bu eserin çok okunması ve dinlenmesi, halk tarafından sevilmesinin pek çok neden sıralayabiliriz.
Ancak bu sebeplerin en önemlisi metinlerin özünün halkımızın özüyle bütünleşmiş olmasıdır. Milletimizin özünü, halkımızın mayasını Allah ve Peygamber aşkı oluşturmuş. Bugünde, bu aşk halkımızın kimlik ve kişiliğinin başlıca ögesidir.
Bir zamanlar Batılaşma adına konferans salonlarında, miting meydanlarından okullarda hatta camilerde yozlaşma ve yozlaştırma, özden uzaklaştırma uzaklaştırma çabaları bir devlet politikası haline geldi.
Toplumun şahit olduğu öz değerleri yok etmeye yönelik baskılar ve yasaklamalarda mevlid-i şerif de nasibini aldı.
Halk için kitaplar basan Maarif Kütüphanesi 1945 yılında bir Hikaye-i Mevlid yayınladı. Ancak kitap hemen yasaklanarak toplatıldı. ( Özalp , 2014)
Bu metinler 500 yıldır halkımızla birlikte var olmuş. Onunla karşılıklı etkileşim içinde varlığını sürdürmüştür.
Bu metinler sadece halk edebiyatımızın değil, aynı zamanda dil, kültür ve tarihimiz açısından da önem taşımaktadır.
Mevlidin belkide en önemli özelliği birleştirici
olmasıdır. Fetret döneminde kaleme alınmakla birlikte, milleti derleyip
toparlayan bilinçli bir eser olmuştur. Bu yönüyle mevlid; fetretten birliğe ve
dirliğe giden bir sürecin önemli kaynaklarından biridir. Toplum olarak
yaşadığımız fetretleri, dağılmaları, kopuşları, unutuşları bir kenara bırakıp,
derlenip toparlanmanın, bir ve beraber olmanın yollarını aramalıyız. Bunun için
de dil nehrinin beslenmesi gerektir. Dili besleme aynı zamanda düşünceyi
tefekkürü de beslemek anlamına gelir.
Bu sebeptendir ki;
Mevlid, Bursa’da telif edildiği halde, yerel bir metin olarak kalmayıp geniş
bir coğrafyaya yayılmıştır; bilhassa Balkanlar’da Kafkasya’da ve Arapların
yaşadıkları bölgelerde yıllar boyu icra edilmiştir. Son zamanda eserin,
yukarıda izah edildiği gibi Arnavutça,
Boşnakça gibi bazı balkan dillerine, Gürcüce’ye ve Arapçaya çevirilerinin yapıldığı gibi, Almanca ve İngilizceye
çevrilerek üzerinde akademik çalışmalar gerçekleştirildiği, ülkemizde de
doktora seviyesinde bir çalışmaya konu olacak kadar akademik ilgi gördüğü
izahtan varestedir.
Allah âlemi müzeyyen
kılmak için Âdem (as)'i yaratmış ve melekler de Âdem (as)'e secde ile emir olunmuşlardır. Bu olay Âdemoğlunun yaratılış sebebini ve
varlığının değerini ifade etmektedir.
İnsan Allah'ı ancak
Hz. Peygamber (sav)'in tebliği ve irşadıyla tanıyabilir. Hz. Peygamber (sav)'in
getirdiklerine tabi olmalı ve aşk ile onun rızasını talep etmelidir. Onun
rızasını kazanmak ve bu suretle azabından kurtulmak için ona salat ü selam
getirmek tavsiye edilmiştir. O peygamber yeni doğmuş bir sabi iken ve Miraç'ı
sırasında Allah'tan ümmetinin bağışlanmasını niyaz etmiştir. O halde onun
ümmetine yakışan Hz. Peygamber (sav)'in bütün getirdiklerine gönülden tabi
olmak ve onu her daim salat ü selam ile anmaktır.
Mevlid toplum
nazarında Hz. Muhammed (sav)e duyulan ona karşı hissedilen bağlılık ve saygının
tezahürü olmuştur.
İnsanlar kederli ve
huzurlu anlarında, neşe ve sürur zamanlarında mevlidden teselli bulmuşlar, onu
aynı zamanda bir şükür borcunun edası olarak değerlendirmişlerdir.
Bu gaye ile toplumu
her katmanında bir cenaze vuku bulduğunda mevlid merasimi düzenlendiği gibi,
sürur zamanlarında da mevlid ile sevinçlerine sevinç katmışlardır.
Mevlid ;“Allah birdir ve O’nun birliğine zerre
miktar şüphe yoktur.” İfadesiyle insanı tevhide davet etmiş, Allah’ın
varlığını ve birliğini, peygamberine olan sevgisinin önemini her kesime
anlayacağı bir dille anlatmıştır.
Mevlid metnine göre;
Allah cümle mahlûkattan
önce Hz. Muhammed (sav)’in nurunu yaratmış onu sevmiştir. Onu bütün
yaratılmışlardan faziletli kılmıştır.
Allah’a itaat etmek
ona vasıl olmak isteyen Müslümanlar mutlaka onu rehber edinmelidir.
Hz. Peygamberin
vasıfları;
İlm-i Ledun sultanı,
tevhid ve irfan kaynağı, Kur’an’ın sırrı, her derde derman, Allah’a âşina olan
çaresizlerin şefaatçisi, âşıklara rehber, her haceti kabul edilen olarak
sıralanmıştır.
Hz. Peygamber yeni
doğmuş çocukluk anından itibaren birçok mucizeler göstermiş hep ümmetini
düşünmüş, ümmeti için bağışlanma dilemiştir.
O kırk yaşında
Risâlet tacını giymiş, Kur’an kendisine ayet ayet indirilmiştir. Bu arada birçok
mucizelerde zahir olmuştur ki, Hz. Peygamberin bilinmesine de sadece akıl
yetmez aşka ve duygusallığa da ihtiyaç vardır.
Hz. Peygamberin
doğumunu Asiye ve Meryem Hatun müjdelemiş ve Âmin’e annemizi kutlamışlardır. Bu
husus mevlit metnine göre; Musa (as) ve İsa (as) ümmetlerinin Hz. Peygamber
(sav) tabi olmalarına dair bir imandır. Bu tabi oluş Hz. Peygamber (sav) in
Mescidi Aksa’da bütün nebilerin ruhlarına imam olması ile ispatlanmıştır.
Mevlid metnine göre;
Ümmetin miracı namazdır. Beş vakit namaz sıdk ile eda olunca elli vaktin
ecrinin ihsan edileceği müjdelenir.
Hz. Peygamber (sav)'
e gönülden tabi olunduğu zaman insanda Kabe’nin karşılığı olan kalp her türlü
kötülükten temizlenir. Ancak böyle temiz bir kalp yaratılışın gayesine erişme
imkânına sahiptir
Kâinatta, olağan ve olağanüstülük
yan yanadır. Sadece olağan bir kâinat anlayışı ile hayata bakmak, insanı ve
hayatı sadece akılla anlamaya çalışmak ve bu sebeple de insan ve hayattaki
sırları ve güzellikleri görecek ve takdir edecek anlamına gelir. Mevlid metni,
Velâdet ve Miraç fasıllarında bu konuya kuvvetli atıflar yapmaktadır. Ayrıca
Allah, Hz. Peygamber (sav) ve insan hakkındaki tespit ve tarifleri ve bunların
arasındaki ilişkiler de kısaca, edebî bir üslupla anlatılmaktadır.
Mevliddeki anlatılan bu muhteva ve üslup; toplum nezdinde büyük ilgi görmüş, nesilden nesile aktarılarak, insanların kaynaşmasına, birlik ve beraberliğin oluşmasına, erdemli fertlerden oluşan faziletli toplumların tesisine katkı sağlamıştır.
KAYNAKÇA
·
AKDAĞ, Soner. (2008). Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Dergisi( 36), 81.
·
AKKUŞ, Mehmet. (2016). Edebiyatımızda Mevlid Türü ve
Mevlidler. Mevlid Külliyatı (Cilt, I;II). Ankara: DİB.
·
ATEŞOĞLU, K. E. (2007). “Gürcistan’da
(Acara-Batum’da) Mevlid Geleneğinin, İslam’ı Koruma ve Yaşatma Açısından Rolü”.
Süleyman Çelebi ve Mevlid-Yazılışı, Yayılışı ve Etkileri (s. 394). Bursa: Osman
Gazi Belediyesi.
·
KARATAŞ, A. İ. (2008). Osmanlı toplumunda Hz.
Peygamber Sevgisinin Tezahürü Olarak Kurulan Mevlid Vakıfları. İstem, 47-77.
·
KEMİKLİ, B. (2010). Tespitler ve Teklifler.
Yazılışının 600. Yılında Bir Kutlu Doğum Şaheseri Uluslararası Mevlid
Sempozyumu (s. 555-558). Ankara: TDV.
·
KÖPRÜLÜ, F. (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul.
·
LATİFÎ. (1313). Tezkere-i Şuarâ. İstanbul.
·
PEKOLCAY, Necla. (2004). Mevlid. DİA (Cilt XXXIX, s.
485-486) içinde Ankara.
·
ÖKTEN, Sadettin. (2010). Mevlid veya Bir Medeniyet
Beyannamesi. Yazılışının 600. Yılında Bir Kutlu Doğum (s. 38). Ankara: TDV.
(N. Ahmet Özalp Hikâye-i Mevlidin-Nebi İst. 2014)
· Özalp, N. Ahmet Hikâye-i Mevlidin-Nebi İst. 2014(N. Ahmet Özalp Hikâye-i Mevlidin-Nebi İst. 2014)
·
ULUDAĞ, S. 1.-2.-2. (2007). Süleyman Çelebi’nin
İnanç ve Fikir Dünyası. Süleyman Çelebi ve Mevlid Yazılışı, Yayılışı ve
Etkileri (s. 182-209). Bursa: Osmangazi Belediyesi.
·
YEDİYILDIZ, M. A. (2007). Süleyman Çelebi Döneminde
Anadolu’da Siyasi Durum. Uluslararası Süleyman Çelebi ve Mevlid-Yazılışı,
Yayılışı ve Etkileri- Sempozyumu (s. 13-16). Bursa: Osmangazi Belediyesi.
·
YENİTERZİ, E. (2010). Bir Edebi Tür Olarak Na’tlar.
(s. 89-103). Ankara: TDV.
Yorumlar