VESÎLETÜ ’N-NECÂT; YAYILIŞI VE ETKİLERİ


                                                                                                                    Bekir ŞAHİN[1]

Klâsik Türk Edebiyatımızda “siyer-i nebi” olarak bilinen Hz. Peygamberin hayatını konu edinen birçok edebi türler bulunmaktadır. Mevlid de, bu edebi türler arasında önemli bir yere sahiptir. Mevlid, Hz. Muhammed sevgisinin insanlık âleminde muhteşem bir şekilde açığa çıkışının bir törenidir. Mevlid, bizi ilk yaratılışa götüren bir siyer kitabıdır. Anadolu'da meydana gelen ve halk arasında rağbet görmüş dinî içerikli edebiyat, XV. asırda büyük bir gelişme göstererek, kıymetli eserler vermiştir.

Hz. Peygamber’in hayatını manzum olarak kaleme alan Süleyman Çelebi (ö.1422)  Mevlid Kitabı’nı, Ulu Cami imamlığı sırasında vuku bulan bir olaya çok üzüldüğü için yazmıştır. Süleyman Çelebi’nin mevlidini kaleme almasıyla ilgili yaygın rivayet şöyledir: Onun Ulucami’de imamlık yaptığı yıllarda bir vaiz Bakara suresinin 285. ayetini açıklarken peygamberler arasında bir fark bulunmadığını, bu sebeple Hz. Muhammed’in Hz. İsa’dan ve diğer peygamberlerden üstün olmadığını söyleyince cemaatten bazıları vaize karşı çıkmış, tartışmalar büyümüş, bu arada Süleyman Çelebi, “Ölmeyip Îsâ göğe bulduğu yol / Ümmetinden olmak için idi ol” beytini söylemiş, halkın çok beğendiği bu beyti, daha sonra büyük bir aşkla Hz. Peygamber’in sevgisini terennüm edecek ve onun hayatının bazı bölümlerini içine alacak şekilde geliştirerek eserini tamamlamıştır. (Necla Pekolcay, 2004) Âlî’nin anlattığına göre Süleyman Çelebi, eserini Hz. Peygamber’in kendisinden öncekilerden “efdal” olduğunu ispat etmek maksadıyla yazmıştır. Mevlid türünün en güzel örneklerinden biridir. Birçok Batı ve Doğu diline de çevrilen ve Müslümanların birtakım özel merasimlerinde güzel sesli şahıslar tarafından icra edilen eserin orijinal adı Vesîletü ’n-Necât ’tır. (AKDAĞ, Soner, 2008)

Süleyman Çelebi Mevlid’ini Anadolu’nun siyasî birlik ve bütünlükten yoksun olduğu bir dönemde kaleme almıştır. Süleyman Çelebi’nin yaşadığı döne­m; Yıldırım dönemine kadar ortaya çıkan olumlu gelişmelerin yanında olum­suz gelişmelerin de yaşandığı hareketli bir dönemdir. (YEDİYILDIZ, 2007)

Edebi bir metnin olan mevlid, ve mevlid cemiyetleri kaynağını Hz. Muhammed (SAV)’e duyulan mahşeri muhabbetten almıştır. Bu metin, metne hayat veren müellifin tarihi şahsiyetinin eseridir. Süleyman Çelebi’nin dini ilimlere ve tasavvufa vukûfiyeti aşikârdır. Mevlid’in ilk beytinden itibaren bu kültürün etkisi gö­rülmektedir. Buradan hareketle üzerinde mahşeri mutabakat teessüs eden bu esere, toplumun zihninde ve gönlünde yer alan bir medeniyet beyannamesi diyebiliriz.  (Ökten, Sadettin, 2010)

 Sü­leyman Çelebi’nin dinî ve edebî bir şaheseri olan Mevlid’inin duygulu ve içli bir şairin eseri olduğu kadar belli bir inanç, fikir, zihniyet ve dünya görüşünün de ürünüdür. Burada sözü edilen dünya görüşü, inanç tarzı, düşünce şekli Süleyman Çelebi’den asırlar önce oluşmuştur. Süleyman Çelebi’nin böyle bir geleneğin ve dünya görüşünün vârisi, mensubu ve bu ananenin halkalarından birisi olduğunu görmekteyiz. Ese­rindeki temel kavramlar ve bunları ifade için kullanmış olduğu dil, üslup ve terimler de o geleneğe aittir. (ULUDAĞ, 2007)

 Metnin müellifi, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel hayatından beslenmiştir. Vesîletun-Necât’ın şair, mekân ve zaman nokta-i nazarından tahlilini ya­pacak olursak; fetret döneminin hemen akabinde telif edilen Mevlidin yazılma­sındaki asıl sebebin dimağlara Hakikat-ı Muhammediyye’yi nakşederek Pey­gamberin manevî şahsiyeti etrafında derlenip toparlanmayı amaçladığını ve amacına da ulaştığını ifade edebiliriz.

Vesîletun-Necât edebiyatımızın şaheseri zamana hatta mekâna meydan okuyarak asırlardır bu milleti bir araya toplamıştır. Süleyman Çelebi’nin inşa ettiği kültür örf, gelenek zamana direnerek hizmetine devam emektedir. (KEMİKLİ, 2010)

Bu süreklilikte; Süleyman Çelebi’nin eserinde ulvî hislerini samimî ve inandırıcı bir tarzda ifade etmiş olması, ayrıca hem kültürlü zümreye, hem de halka hitap edebilecek bir eser meydana getirmesinin büyük payı vardır.

Latifî, Anadolu’da “Mevlûd-i Nebevî”yi konu alan ilk eserin Süleyman Çelebi’nin kitabı olduğunu vurgulamaktadır. (Latifî, 1313) Fuat Köprülü de Latifî’ninkine benzer şekilde görüş beyan ederek maddi bir kaygı taşımaksızın samimi bir havada yazıldığını söylediği, Vesîletü’n-Necat’ın Osmanlı Devleti’nde yazılmış ilk manzum Siyer Kitabı olduğuna dikkat çekmektedir. (Köprülü, 1981)

Hz. Peygamber’le ilgili kaleme alınan manzum eserlerin yazımı Süleyman Çelebi’nin mevlidinden sonra bir gelenek halini almıştır. Süleyman Çelebinin açtığı bu çığırdan sonra;  onlarca Mevlid Kitabı yazılmış; ancak hiçbiri halk tarafından onunki kadar samimi bulunmamış ve meşhûr olmamıştır. Cumhuriyet döneminde de durum değişmemiş, hatta bu dönemde Süleyman Çelebi’nin eserinin kutsal bir hüviyet kazandığı söylenebilir.

Süley­man Çelebi’nin şaheseri olan Vesîletun-Necât’ın halk tarafından bu denli se­vilmesi ve benimsenmesinin, Süleyman Çelebi’nin sade ve güçlü anlatımı, Hz. Peygamber’e duyduğu coşkun sevginin samimi ifadesi yanında esere hâkim olan na‘t muhtevasına bağlı olduğunu unutmamak gerekir. (Yeniterzi, 2010)

 Osmanlı Toplumunda, Hz. Peygambere (s.a.v.) duyulan hislerin açığa vurulmasının en güçlü yöntemlerinden birinin, Süleyman Çelebi tarafından kaleme alman Mevlid’in okunması olmuştur. Mevlid, daha yazıldığı tarihlerden başlamak üzere Osmanlı Devleti’nde bestelenmiştir. Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere Osmanlı ülkesinde mübarek gün ve gecelerde ibadet anlayışı içinde okutulmuştur. Bu amaçla çok sayıda mevlid vakfı’nın kurulduğunu, böylece insanların mevlid okutma işini kendi hayatlarıyla sınırlı kılmadan ebedîleştirmek istedik­lerini görmekteyiz.  (KARATAŞ, 2008)

Süleyman Çelebi’nin ve eseri Vesîletun- Necât’ın Türk kültürü içerisindeki yeri, edebî ve kültürel geleneğe etkileri, dile olan katkıları, yayıldığı coğrafya ve buralardaki uygulamaları calibi dikkattir.

Şöyle ki; Mevlid Arapça dâhil olmak üzere imparatorluk dâhi­linde ve başka yerlerde konuşulan on civarındaki dile tercüme edilmiştir. Arap dünyasında özellikle Kâhire, Şam ve Medine’de mevlid oku­tulmuştur. Mısırlı meşhur âlim Prof. Dr. Hüseyin Mucîb Mısrî’nin Mevlid tercümesi en güzel örneklerdendir. (AKKUŞ, Mehmet, 2016)

Komünizm döneminde Gürcistan’da neredeyse bütün namazların cemaatle kılınmasının yasaklandığını ve camilerin kapatıldığını düşünürsek, bu durumda sadece mevlid okutulması milletin dinini korunmasında çok önemli rol oynadığını görürüz. Her ne kadar gizli yapılsa da her aile en az yılda bir kez mevlid okutturmuştur. Kur’an bilgisi olmayan insanların, zamanla İslâm’ı sadece mevlidle yaşar hale geldiklerini görmekteyiz. komünizm döneminde ve bugün, Acara-Batum bölgesinde mevlid olmasa İs­lâm’ı anlatma fırsatının çok az olacağını da ifade edebiliriz.  (ATEŞOĞLU, 2007)

Rumeli’de mevlit törenlerinin önemli gün ve gecelerde icra edilmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkçe okunan mevlidin, bu tarihlerde Boşnakça ve Arnavutçaya tercüme edildiğini ve benzer mevlidler kaleme alınmıştır. Balkanlarda bugün de mevlid geleneğinin yaygın olmasının burada yaşayan toplumun Hz. Peygambere ver­diği yüksek değerle ve ona karşı duyduğu sevgiyle ilgili olduğu düşünülmektedir.

Bulgaristan’daki Müslüman topluluğunun Osmanlı-Türk kültürüne bağlılığını korumasında mevlid oku­ma, okutma geleneklerinin çok önemli bir etkisinin olduğu bir gerçektir. Bütün ibadetlerin yasaklandığı ateist-komünist dönemde Müslüman halkın İslâm ile bağlılığını büyük ölçüde değişik vesilelerle okuttuğu mevlitlerle devam ettirmiştir.

Mevlid, Kırım’da dini duy­gu ve yaşantıyı besleyen önemli bir eserdir. Ölüm doğum ve nikâh gibi önemli zamanlarda tören havası içinde okunur. Kırımlıların Sü­leyman Çelebi ve Vesîletun-Necât hakkında bilgileri olmamasına rağmen yıllar boyu mevlid olarak bilmişler ve okumuşlardır. Bugün Kırım’da dini hayattaki canlanmayı, cami ve medreselerin yeniden kurulmasını mevlide borçludurlar. Din adına her şeyin yasak olduğu dönemlerde insanların mevlide sımsıkı sarılmışlar ve mevlid sayesinde kim olduklarını unutmamışlardır.

 Vesiletü’n-Necad asırlarca ülkemizde Kur’andan sonra belki de en çok okunan kitaplar arasındaydı. Hatta sadece okunan değil, aynı zamanda dinlenen kitaplardandı.
Bu eserin çok okunması ve dinlenmesi, halk tarafından sevilmesinin pek çok neden  sıralayabiliriz.
Ancak  bu sebeplerin en önemlisi  metinlerin özünün halkımızın özüyle bütünleşmiş olmasıdır. Milletimizin özünü, halkımızın mayasını Allah ve Peygamber aşkı oluşturmuş. Bugünde, bu aşk halkımızın kimlik ve kişiliğinin  başlıca ögesidir.
Bir zamanlar Batılaşma  adına konferans salonlarında, miting meydanlarından okullarda hatta camilerde yozlaşma ve yozlaştırma, özden uzaklaştırma uzaklaştırma çabaları bir devlet politikası haline geldi.
Toplumun şahit olduğu öz değerleri yok etmeye yönelik baskılar ve yasaklamalarda mevlid-i şerif de nasibini aldı.
Halk için kitaplar basan Maarif Kütüphanesi 1945 yılında bir Hikaye-i Mevlid yayınladı. Ancak kitap hemen yasaklanarak toplatıldı. ( Özalp , 2014)
Bu metinler  500 yıldır halkımızla birlikte var olmuş. Onunla karşılıklı etkileşim içinde varlığını sürdürmüştür.

Bu metinler sadece halk edebiyatımızın değil, aynı zamanda dil, kültür ve tarihimiz açısından da önem taşımaktadır.

 Mevlidin belkide en önemli özelliği birleştirici olmasıdır. Fetret döneminde kaleme alınmakla birlikte, milleti derleyip toparlayan bilinçli bir eser olmuştur. Bu yönüyle mevlid; fetretten birliğe ve dirliğe giden bir sürecin önemli kaynaklarından biridir. Toplum olarak yaşadığımız fetretleri, dağılmaları, kopuşları, unutuşları bir kenara bırakıp, derlenip toparlanmanın, bir ve beraber olmanın yollarını aramalıyız. Bunun için de dil nehrinin beslenmesi gerektir. Dili besleme aynı zamanda düşünceyi tefekkürü de beslemek anlamına gelir.

Bu sebeptendir ki; Mevlid, Bursa’da telif edildiği halde, yerel bir metin olarak kalmayıp geniş bir coğrafyaya yayılmıştır; bilhassa Balkanlar’da Kafkasya’da ve Arapların yaşadıkları bölgelerde yıllar boyu icra edilmiştir. Son zamanda eserin, yukarıda izah edildiği gibi  Arnavutça, Boşnakça gibi bazı balkan dillerine, Gürcüce’ye ve Arapçaya çevirilerinin  yapıldığı gibi, Almanca ve İngilizceye çevrilerek üzerinde akademik çalışmalar gerçekleştirildiği, ülkemizde de doktora seviyesinde bir çalışmaya konu olacak kadar akademik ilgi gördüğü izahtan varestedir.

Allah âlemi müzeyyen kılmak için Âdem (as)'i yaratmış ve melekler de Âdem (as)'e secde ile emir olunmuşlardır.  Bu olay Âdemoğlunun yaratılış sebebini ve varlığının değerini ifade etmektedir.

İnsan Allah'ı ancak Hz. Peygamber (sav)'in tebliği ve irşadıyla tanıyabilir. Hz. Peygamber (sav)'in getirdiklerine tabi olmalı ve aşk ile onun rızasını talep etmelidir. Onun rızasını kazanmak ve bu suretle azabından kurtulmak için ona salat ü selam getirmek tavsiye edilmiştir. O peygamber yeni doğmuş bir sabi iken ve Miraç'ı sırasında Allah'tan ümmetinin bağışlanmasını niyaz etmiştir. O halde onun ümmetine yakışan Hz. Peygamber (sav)'in bütün getirdiklerine gönülden tabi olmak ve onu her daim salat ü selam ile anmaktır.

Mevlid toplum nazarında Hz. Muhammed (sav)e duyulan ona karşı hissedilen bağlılık ve saygının tezahürü olmuştur.

İnsanlar kederli ve huzurlu anlarında, neşe ve sürur zamanlarında mevlidden teselli bulmuşlar, onu aynı zamanda bir şükür borcunun edası olarak değerlendirmişlerdir.

Bu gaye ile toplumu her katmanında bir cenaze vuku bulduğunda mevlid merasimi düzenlendiği gibi, sürur zamanlarında da mevlid ile sevinçlerine sevinç katmışlardır.

Mevlid ;“Allah birdir ve O’nun birliğine zerre miktar şüphe yoktur.” İfadesiyle insanı tevhide davet etmiş, Allah’ın varlığını ve birliğini, peygamberine olan sevgisinin önemini her kesime anlayacağı bir dille anlatmıştır.

Mevlid metnine göre;

Allah cümle mahlûkattan önce Hz. Muhammed (sav)’in nurunu yaratmış onu sevmiştir. Onu bütün yaratılmışlardan faziletli kılmıştır.

Allah’a itaat etmek ona vasıl olmak isteyen Müslümanlar mutlaka onu rehber edinmelidir.

Hz. Peygamberin vasıfları;

İlm-i Ledun sultanı, tevhid ve irfan kaynağı, Kur’an’ın sırrı, her derde derman, Allah’a âşina olan çaresizlerin şefaatçisi, âşıklara rehber, her haceti kabul edilen olarak sıralanmıştır.

Hz. Peygamber yeni doğmuş çocukluk anından itibaren birçok mucizeler göstermiş hep ümmetini düşünmüş, ümmeti için bağışlanma dilemiştir.

O kırk yaşında Risâlet tacını giymiş, Kur’an kendisine ayet ayet indirilmiştir. Bu arada birçok mucizelerde zahir olmuştur ki, Hz. Peygamberin bilinmesine de sadece akıl yetmez aşka ve duygusallığa da ihtiyaç vardır.

Hz. Peygamberin doğumunu Asiye ve Meryem Hatun müjdelemiş ve Âmin’e annemizi kutlamışlardır. Bu husus mevlit metnine göre; Musa (as) ve İsa (as) ümmetlerinin Hz. Peygamber (sav) tabi olmalarına dair bir imandır. Bu tabi oluş Hz. Peygamber (sav) in Mescidi Aksa’da bütün nebilerin ruhlarına imam olması ile ispatlanmıştır.

Mevlid metnine göre; Ümmetin miracı namazdır. Beş vakit namaz sıdk ile eda olunca elli vaktin ecrinin ihsan edileceği müjdelenir.

Hz. Peygamber (sav)' e gönülden tabi olunduğu zaman insanda Kabe’nin karşılığı olan kalp her türlü kötülükten temizlenir. Ancak böyle temiz bir kalp yaratılışın gayesine erişme imkânına sahiptir

Kâinatta, olağan ve olağanüstülük yan yanadır. Sadece olağan bir kâinat anlayışı ile hayata bakmak, insanı ve hayatı sadece akılla anlamaya çalışmak ve bu sebeple de insan ve hayattaki sırları ve güzellikleri görecek ve takdir edecek anlamına gelir. Mevlid metni, Velâdet ve Miraç fasıllarında bu konuya kuvvetli atıflar yapmaktadır. Ayrıca Allah, Hz. Peygamber (sav) ve insan hakkındaki tespit ve tarifleri ve bunların arasındaki ilişkiler de kısaca, edebî bir üslupla anlatılmaktadır.
             Mevliddeki anlatılan bu muhteva ve üslup; toplum nezdinde büyük ilgi görmüş, nesilden nesile aktarılarak, insanların kaynaşmasına, birlik ve beraberliğin oluşmasına, erdemli fertlerden oluşan faziletli toplumların tesisine katkı sağlamıştır.
KAYNAKÇA

·         AKDAĞ, Soner. (2008). Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi( 36), 81.

·         AKKUŞ, Mehmet. (2016). Edebiyatımızda Mevlid Türü ve Mevlidler. Mevlid Külliyatı (Cilt, I;II). Ankara: DİB.

·         ATEŞOĞLU, K. E. (2007). “Gürcistan’da (Acara-Batum’da) Mevlid Geleneğinin, İslam’ı Koruma ve Yaşatma Açısından Rolü”. Süleyman Çelebi ve Mevlid-Yazılışı, Yayılışı ve Etkileri (s. 394). Bursa: Osman Gazi Belediyesi.

·         KARATAŞ, A. İ. (2008). Osmanlı toplumunda Hz. Peygamber Sevgisinin Tezahürü Olarak Kurulan Mevlid Vakıfları. İstem, 47-77.

·         KEMİKLİ, B. (2010). Tespitler ve Teklifler. Yazılışının 600. Yılında Bir Kutlu Doğum Şaheseri Uluslararası Mevlid Sempozyumu (s. 555-558). Ankara: TDV.

·         KÖPRÜLÜ, F. (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul.

·         LATİFÎ. (1313). Tezkere-i Şuarâ. İstanbul.

·         PEKOLCAY, Necla. (2004). Mevlid. DİA (Cilt XXXIX, s. 485-486) içinde Ankara.

·         ÖKTEN, Sadettin. (2010). Mevlid veya Bir Medeniyet Beyannamesi. Yazılışının 600. Yılında Bir Kutlu Doğum (s. 38). Ankara: TDV.
(N. Ahmet Özalp Hikâye-i Mevlidin-Nebi  İst. 2014)

               ·   Özalp, N. Ahmet  Hikâye-i Mevlidin-Nebi  İst. 2014


·         ULUDAĞ, S. 1.-2.-2. (2007). Süleyman Çelebi’nin İnanç ve Fikir Dünyası. Süleyman Çelebi ve Mevlid Yazılışı, Yayılışı ve Etkileri (s. 182-209). Bursa: Osmangazi Belediyesi.

·         YEDİYILDIZ, M. A. (2007). Süleyman Çelebi Döneminde Anadolu’da Siyasi Durum. Uluslararası Süleyman Çelebi ve Mevlid-Yazılışı, Yayılışı ve Etkileri- Sempozyumu (s. 13-16). Bursa: Osmangazi Belediyesi.

·         YENİTERZİ, E. (2010). Bir Edebi Tür Olarak Na’tlar. (s. 89-103). Ankara: TDV.

         




[1] Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü, bekirsahi@gmail.com.

Yorumlar

Popüler Yayınlar