RİŞVAN, REŞVANLILAR, REŞİ, RIŞAN, RIŞİ AŞİRETİNİN KÖKENLERİ HAKKINDA TETKİK




Rişvan aşireti Doğu Anadolu’nun önemli aşiretlerinden biridir. Bu aşiretin diğer önemli bir özelliği ise Türkiye’nin doğusundan batısına kadar her yerde bir bakiyesinin olmasıdır. Bu açıdan aşiretler hakkında yapılacak çalışmalarda ilk önce ele alınması gereken konuma sahiptir.

 XVI. yüzyılda Malatya ve Maraş arasındaki bölgede yaşamlarını sürdüren Rişvan Aşireti’ne bağlı cemaat sayısı 15 iken, daha sonraki yüzyıllarda bu sayı daha da artmıştır. Aşiret mensupları Doğu Anadolu’dan Rumeli’ye kadar olan geniş bir alana yayılmıştır. Günümüzde büyük çoğunluğu Gurmanc lehçesini konuşan Aşiret mensuplarının tüm asırlar boyunca cemaat, köy ve kişi adları daima Türkçe olup, Türklüğe ait özelliklerini korumuşlardır.

Günümüzde de bu aşiret mensuplarının sayısı hayli kabarıktır. Suriye (Rakka, Halep), Şanlıurfa (Birecik, Siverek), Kilis, Diyarbakır, Gaziantep, Erzurum, Mardin, Malatya, Ankara, Kırşehir, Çorum, Tokat, Kastamonu (Tosya), Kahramanmaraş, Adıyaman, Sivas, Yozgat, Elazığ, Konya, Kırşehir ve Ankara illerinin sınırları içinde[1], daha çok kırsal kesimde yerleşik hayat yaşamaktadırlar. İç Anadolu’daki Rişvanlılar bu bölgede Şeyhbızın ve Canbeg aşiretlerinin yanında nüfus itibarıyla en kalabalık grubu oluşturmaktadırlar. Rişvanlılar buralara Besni, Kâhta (Adıyaman), Nizip, Kilis (Antep), Malatya ve Kahramanmaraş yörelerinden gelmişlerdir. Danimarkalı Seyyah Carsten Niebuhr 1766’da bölgede bulunduğu zamanda bunların 12 bin çadır olduklarını, Suriye’de kışlayıp Sivas bölgesinde yayladıklarını ifade etmiştir[2].

Osmanlı Hükümdarlarından III. Murat Han döneminde Malatya Beyi’ne gönderilen 1578 tarihli bir fermanda, Malatya’da Şah İsmail adına (Şah İsmail adıyla) ortaya çıkan birinden söz edilmektedir. Onu destekleyen Malatya livasına bağlı İzolu, Rişvanlı, Eşkanlı, Solaklı, Şah Hüseyinli, Soydanlı (Seydanlı olsa gerek), Eğirbüklü, Adaklı, Kalaçaklı (Kolu Açıklı), Bezki, Çakalı, Mihriman, Karasaz ve Kömürlü adlı toplulukların yola getirilmesi buyruğu verilmektedir[3]

Yavuz Sultan Selim zamanda Rişvan Aşireti’nin Kars, Van ve Ağrı taraflarında oturdukları rivayet edilmektedir. Osmanlı Şikâyet ve Maliye Defterleri'nde 1677'de doğudan gelen Rişvanzade İbrahim yönetiminde 800 kişilik Rişvan aşiret mensubunun Adıyaman’ın Besni kazasına bağlı Sığraz Köyü'ne zorla yerleştirildiği ve daha sonra bu bölgede bulunan diğer Türkmen boyları arasında yaşanan çatışmalardan dolayı bölgeden çıkarılmaları için 1688'de Müfettiş Paşa'ya ve Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kadısına buyruk verildiği yazılıdır. Bu belgede yazılı olan Doğu’yla hangi bölgelerin kastedildiği belirtilmemekle birlikte Kars ve Van bölgeleri olma ihtimali üzerinde duruluyor.

Bir bölüm çıkarıldı
1696 tarihli Osmanlı Tapu Tahrir Defterlerine göre Hısnı Mansur’da (Adıyaman) yaşayan Rişvanlı Cemaati Bozkoyunlulardan Beydili Aşiretine, Yozgat`da yaşayan Rişvanlı Cemaati Çapanoğlu Aşiretine, Antep’de bulunan Rişvanlı Cemaati ise Karakeçeli Türkmenlerine tabidirler.

1700’lü yılların başında Rişvan Aşireti’nin bazı kollarının eşkıyalık yapmaları neticesinde sürgüne tabi tutulmuşlardır. Bunlardan Halikanlıların da içinde bulunduğu Rişvanların bir kısmı kuzeye sürgün edilir. Başka bir Osmanlı tahrir defterinde ise 17. asırdan itibaren Adıyaman, Malatya ve Antep'ten gelip Yozgat, Kırşehir ve Sivas bölgelerine gönderilen aşiretlerin olduğu yazılıdır.

1706 yılında ise Rişvan Aşireti’nden bazı haneler Torunluk iddiasından dolayı Rakka’ya sürülmüşlerdir. Torunluk, Türklerde hükümdar aileden gelen topluluklara verilen bir addır. Torun kökenliler Türk aşiretleri içerisinde üst konumda bulunduklarından imtiyaz sahibidirler[4]. Bu nedenle bazı dönemlerde Torunluk iddiasıyla birtakım aşiretlerin huzursuzluk çıkardığı ve diğer aşiretleri baskı altında tuttukları görülmüştür.

1713 yılındaki kayıtlara göre Rişvan Aşireti’nin tıpkı Oğuz Türkleri gibi 12 aşiretten meydana geldiğini biliyoruz. 1734’te Maraş Beylerbeyi Rişvanlılardan Rişvanzade Süleyman Paşa’dır[5].

II. Mahmut zamanında Anadolu’da bulunmuş (1837'de) Feldmareşal Helmut Von Moltke, Maraş yöresinde bir süre kalarak bölgedeki aşiretlerle ilgilenmiş ve değerli notlar bırakmıştır. Moltke eserinde özetle şunlar yazıyor; ''Pazarcık ovasında üç Türkmen kabilesi Atmalı, Sineminili, Kılıçlar konaklamıştır. Bu üç kabile 2000 çadırdan oluşmaktadır. Reşit Paşa, nüfuzlu beylerin akıllarını başlarına getirdikten sonra bu Türkmenler de hükümete karşı bağlılıklarını duyurdular. 400 kese (20 bin florin ) salyane ödüyorlardı. Kılıçlı kabilesinin 600 atlısı var. Hepsi de iyi savaşçı, demir uçlu ve bunun altında devekuşu tüyünden yuvarlak bir top bulunan bambu kamışlardan birer kargı taşıyorlar, atları da mükemmel. Bizi misafir eden Sineminili Ağası, tıpkı ötekileri gibi kıl bir çadırda oturuyordu. Kabileler daima ormana yakın konaklıyorlar ve şiddetli kışları bol odun sayesinde atlatabiliyorlar. Ağanın idaresi ataerkil sistemde. Hiçbir tarafta, iktidar ve hâkimiyetten eser yok... Oysa bu adam, 500 ailenin reisidir. Hükümlerinin temyizi mümkün değildir. Birisinin suçluluğuna hükmederse onu idama mahkûm edebilir ''[6]

Ankara ve Konya salnamelerinde de Cihanbeyli yöresine yerleştirilen Rişvanların ismi geçmektedir. 1855 Ankara salnamesinde Aşiret-i Cihanbeyli geçerken, 1868 Konya salnamesinde ise Aşireti Rişvan-Esb Keşan olarak kayıt mevcuttur.

Rişvan Aşireti ile ilgili diğer bir kayıt da 1842 yılına aittir. Bu fermanda aşiretlerin yaylak ve kışlaklarına gitmeyip köylere yerleştirilmeleri kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda Amasya, Sivas, Konya ve Kayseri sancaklarına dağınık olarak iskânları gerçekleştirilen aşiretler içerisinde Yeni İl, Rişvan, Reyhanlı ve Avşar Aşiretlerinin adı geçmektedir.

Başka bir Osmanlı belgesinde de Antep (Pancarlı Köy-Merkez) yakınlarında "Kabir Gediği" ya da "Rişvan Gediği" olarak bilinen bir mezarlık bulunmaktadır. Buradaki Rişvanlıların bir kısmı ise sonradan kuzeye yani Yozgat ve Sivas bölgelerine gönderilmiştir.

Dr. Mahmut Rişvanoğlu’nun araştırmasına göre ise Rişvanlar, Oğuz boyundan Çiğil ve Çepni Türkmenleridir. Rişvan Aşireti’ne bağlı Atmalı Aşiretine ait köy adları hiç değiştirilmemiş olup, tamamı Türkçedir. Bunlardan bazıları; Tilkiler, Haydarlı, Sadakalar, Karahasanlar, Ağcalar, Kabalar, Kizirli, Kızkapanlı, Ketiler, Karalar, Turuçlu, Mahkanlı şeklindedir[7]. Rivayete göre Rişvan adı, güneyden kuzeybatıya doğru her yıl ilkbaharda hareket eden göçebe Türkmenler için kullanılan genel bir addır.

Sosyolog Mehmet Eröz Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik adlı kitabında; "Kendilerinin de, komşularının da kabul ettiği gibi, Pazarcık Kurmançları Türkmen asıllı olup, içlerinde Çiğil Türkleri de vardır. Burada iki uruk (boy-aşiret) vardır... Bu iki boy Atmalı ve Sinemilli boyudur” diyor. Daha sonra ise; Atma Aşiretini Rişvan Aşireti’ne bağlı bir boy sayıyor Sinemilli Mustafa Buyrukcan'dan edindiği bilgilerden; Sinemillilerin Horasan'dan gelen bir Türkmen boyu olduklarını, dedelerinin Türkçe konuştuklarını, Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail çatışmasında Elazığ Keban'da olduklarını, o olaydan sonra dağıldıklarını daha sonra Maraş taraflarına yerleştiklerini anlatıyor.

Silahdar Fındıklılık Mehmet Ağa’nın Nusretname’sinde Rişvan Aşireti ile ilgili önemli bir kayıt vardır. Buna göre; “Rakka'ya iskân edilen Türkmen ve Kürdler, bu sıcak çölleri bırakarak Anadolu'ya kaçtılar. Rakka Beylerbeyi Kürd Ahmed Paşa, bunlarla baş edemeyince, Bozok ve Çorum sancakbeyliğine getirildi. Rakka Valiliğine, başbuğlukla, Anadolu Müfettişi Yusuf Paşa tayin edildi. Yusuf Paşa, Kılıçlı boyunu yanına alarak, büyük bir askerî birlikle yerlerini terk eden cemaatleri Rakka'ya yeniden göndermek için harekete geçti. Yusuf Paşa, yanında bulunan İlbeyi Kılıçlı Bektaş Bey’in oğlunu ayaklananların yanına gönderip, kendilerine, ‘Rakka'ya iskân giderler ise ne gözel ve illâ kılıçtan geçmeleriyçün Padişahtan ferman geldiği… haberini duyurdu. Onlar, hayvanlarımıza yetecek ot yok, kendimüz ve bu kadar bin davarımız mahvoldu. Rakka'ya gitmek mümkün değildir. Mumbuc’a gidüb yerleşebiliriz’ cevabı ile Hacı Mustafa ve Hacı İvaz oğullarını Paşanın yanına gönderdiler. Yusuf Paşa bu dilekleri kabul edip, yirmi gün içinde kalkmalarını söyledi.

 Yirmi beş gün geçtiği halde, yerlerinden kıpırdamayınca, yeni haber gönderdi. Bu kere yeni bir yurt istediler. Sonunda, kışkırtmalarla savaş oldu. Türkmen reislerinden Hacı Mustafa ve Hacı İvaz oğulları gelerek kendi havalarına uyan bazı kötü kişilerin aldatması ile Padişah emrinden aykırı olarak yurtlarından dışarıya çıktıklarını, Padişaha bağlı kullardan olarak onun emri uyarınca Rakka'da yerleşeceklerini ve bir daha da başkaldırmayacaklarını ve yurtlarını terk etmeyeceklerini bildirerek aman dilediler. Türkmen beylerinden Rişvanoğlu Halil Bey, İlbeyli Şahin Bey,   Koyunoğlu İbrahim Bey, Çobanoğlu ve Kürdlerden Kılıçlı Bektaş Bey Yusuf Pasa'nın kumandası altında, askerleri ve oymaklarıyla toplandılar. Türkmen Ağası Pehlivanoğlu İsmail Bey de atlı ve yayalarla katıldı. Türkmen ve Kürdlerin geçit yeri olan Arslanlı beli tutuldu. Otuz elebaşı asıldı. Yusuf Paşa, kendilerine bütün mal, yiyecek ve davarlarıyla birlikte aman vererek, her il, her oymağa yeniden baş ve buğlar getirip önünde her birine kaftan giydirerek hepsini ordusu önüne katıp, yeni yurtlarına götürüp yerleştirdi.” (Silahdar Fındıklılık Mehmet Ağa, Nusretname, c-I, Fas.II, İstanbul, 1963, s.246.)

Yukarıdaki Osmanlı kaynağında, Türkmenlerle Kürtlerin bir sayıldığı görülüyor. Gene aynı kaynakta, Rişvanlardan, Türkmen diye söz ediliyor. Diğer bir Osmanlı vesikasında da, Deveci Ali adındaki Bölükbaşının, üç yüz kadar adamı ile Konya ileri gelenlerinden beylik vergiler toplaması karşısında, üzerine birlikler gönderilmiş ve bu birliklere, Mamalu Türkmenleri de katılmıştı. Bu durum karşısında, Deveci Ali, Rişvan Türkmenlerine sığınmak zorunda kaldı ise de, Rişvan Ağası Halil onu bir yerde bastırarak 17 adamı ile birlikte öldürmüştü. Bu olay karşısında öteki eşkıya da dağılıp birer köşeye sınmışlardı (Nusretname 266).

Osmanlı arşiv kaynakları Tosya'daki ve Alacahan'daki (Sivas) Rişvanlılar için “Yörükân taifesinden” deniyor. Aynı şekilde Yörüklerden sayılan Rişvanlar arasında: Rişvanağaları (Düşenbe Kazâsı-Alâiye Sancağı), Rişvançakallusu  (Zülkadiriye Kazâsı-Meraş Eyaleti), Rişvansakallu (Malatya Sancağı) cemaatlerinin isimleri sayılarak Yörük taifesinden oldukları belirtilmiştir.

Diğer taraftan Rişvanlılar için “Türkman Ekrâdı” (Türkmen Kürtleri) taifesinden şeklinde kayıtlara da rastlıyoruz. Bunların Rakka, Meraş (Maraş) ve Bozok Sancakları, Hısnı-ı Mansur, Behismi (Besni) ve Harput kazalarına yerleşik veya kışlamaya geliyorlar, Konar-göçer. Türkmân Ekrâdı taifesindendirler şeklinde var olan kayıtlarda Rişvanların açıkça Türkmen olduklarını ifade etmektedir.
 
Urfa yöresinde ise iki önemli boydan birisi Bozulus gruplarından olup, bu bölgelere yerleşmiş olanlar Çakallı, Döğerli, Kılınçlu, Artuk gibi aşiretler iken, Karaulus dediğimiz grupta ise yine Döğerli veya Döğer Cemaati, Rişvanlı, Halitli, Salarlı, Baykanlı, Bayrambeyli gibi cemaatler yer almışlardır. Bunlara ait bazı köyler ise Kesmeköy, Şemsviranı, Arapönü, Karapınarlı, Küçükhisar, Çöknüz, Soyluca, Harran, Sallı gibi Türkçe adları taşıyan nahiyeler bulunmaktadır. Urfa yöresine yerleşen aşiretleri genel olarak topladığımız zaman aşağı yukarı 562 aşiret adı ortaya çıkmaktadır. Bu aşiretlerin en büyüklerinden Karakeçili kökeninden 160 aşiret mevcuttur.(Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da İskan Ve Urfa Çevresi Adlı Makale) Diğer bazı illerde ise Rişvanlıların Beydili/Badıllılara bağlı olduğu görülmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Faruk Söylemez’in Rişvan Aşireti üzerine yaptığı detaylı araştırma, aşireti daha iyi tanımada en önemli kaynak durumundadır. Bu çalışmada öncelikli olarak XVI. yüzyılda Rişvan Aşireti’ni oluşturan cemaat, köy ve şahıs adları üzerinde durulmuştur. Buna göre:

XVI. yüzyılda Malatya sancağına bağlı Kâhta ile Maraş Eyaletine bağlı Hisn-i Mansur  (Adıyaman) kazasında bulunan Rişvan Aşireti’nin cemaat, şahıs ve yer adları bu döneme ait Osmanlı Tapu Tahrir defterlerinde ayrıntılı olarak yer almıştır. Faruk Söylemez’in başvurduğu başlıca üç defter vardır. Bu defterlerin en eskisi Yavuz Sultan Selim dönemine ait olup, Malatya Sancağı’na bağlı Besni, Kâhta, Gerger ve Hisn-i Mansur kazalarının mufassal kayıtlarını içeren 1519 tarihli ve Başbakanlık Osmanlı arşivinde 71 numarada kayıtlı tahrir defteridir. Diğer iki defter ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında yazılmış olup mufassal defterleri durumundadır. 1524 tarihli ve 123 numaralı defter ve 1536 tarihli 181 numaralı defter konar-göçer aşiretler ve bu aşiretlerle ilgili kayıtları ihtiva etmektedir.

Rişvan Aşireti’ne mensup cemaatler, Tahrir Defterlerinde kaydedildikleri sıraya ve cemaat mensuplarının isimlerine göre şöylece sıralanabilir:
         Hacı Ömer (Hacı Ömerlü) Cemaati: Tahrir Defterinde Rişvan cemaatlerinin ilk sırasında kaydedilen bu cemaat, “Cemaat-i Ahmet veled-i Hacı Ömer” şeklinde yazılmış ve hanelerin bitiminde “Cemaat-i Hacı Ömerlü” ifadesiyle zikredilmiştir. Yine adı geçen cemaat Kaytanlı olarak da zikredilmiştir. Daha sonra,
         Hızır (Hizir) Sorani Cemaati;
Kellelü Cemaati;
         Celikanlu Cemaati;
         Mülıkanlu Cemaati;
         Mendubali (Mendollu) Cemaati;
         Zerukanlu Cemaati;
         Bograsi Cemaati;
         Rumaiyan Cemaati;
         Mansur Cemaati;
         İzdeganlı Cemaati,
         Mansurganlu Cemaati;
         Karlu Cemaati;
         Rişvan Cemaati;
         Çakallu Cemaati’nin adları zikredilmektedir.

         Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre XVI. yüzyılın ilk yarısında Rişvan Aşireti toplam on beş cemaatten oluşmakta idi. Doğal olarak sonraki yıllarda mevcut cemaatlerin nüfuslarının artması ile bazı yeni cemaatler ortaya çıkmıştır. Nitekim daha sonraki yıllara ait kayıtlarda Rişvan Aşireti’ne mensup Bereketli, Bektaşlı, Belikanlı, Benamlı, Cudikanlı, Dalyanlı, Dimişklı, Heycabanlu (Hacabanlı), Hıdıranlı, Hosnisin, Mahyanlı, Nasırlı, Okçuyanlı, Sevirli, Sinkanlı, Şeyh Balanlı, Terziyanlı cemaatlerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Yukarıda belirtilen cemaatlerin yanı sıra Yine Rişvan Aşireti’nden olan Hamidlu ve Hacılar adıyla iki cemaatten bahsedilmekte ve başta İzmir olmak üzere Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerinde bu cemaatlerin adlarını taşıyan köylerin mevcudiyeti belirtilmektedir.

         Yukarıda kısaca tanıttığımız 71, 123, 181 numaralı defterlerde kayıtlı bulunan Rişvan Konar-Göçer Aşireti cemaatlerine mensup şahıs isimlerine baktığımızda, genelde Türkçe isimler görmekteyiz. Doğan, Okçu, Bayındır, Korkmaz, Köse, Tatar, Mintas, Bayram, Mendol, Kaya, Küplü, Öztemur, Gülek, Başak, Karaca, Kunduz, Banu, Karaman, Menteş, Orhan, Pars, Boğa, Sarim, Cengiz, Paralu, Sancar, Ayas, Budak, Çoban, Çelikan, Pir Bali, Satı, Gürol v.b. gibi. Türkçe adların yanı sıra, Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte gerek bey ve hükümdarlar gerek halk arasında çok yaygın olarak kullanılmış ve günümüzde dahi kullanılmaya devam eden, bu sebeple de Türkçe isimler olarak değerlendireceğimiz: Ömer, Osman, Bekir, Beyazid, Murad, Ali, Fakih, Hasan, Hüseyin, Mehmet, Mahmut, Ahmet, Minnet, Hamza, Abdullah, Seyfettin, İlyas, Yusuf, Halil, Recep, Kasım, Sinan, Şemsettin, İzzeddin ve benzeri adlara da çokça rastlanmaktadır. Diğer yandan bugün PKK örgütü ve diğer siyasal Kürtçü çevrelerce KOD ad olarak kullanılan ve Kürt isimleri şeklinde lanse edilmeye çalışılan adlara hiç rastlanılmamaktadır.

Rişvan Aşireti mensuplarının kullandığı ve yukarıda örnekleri verilen bu isimlerden başka Farsça İskender ve Arapça Ebu Talip adına da sıkça rastlanılmıştır. Bundan başka Türklerin Tolunoğlu Devletinin (868-905) bir hükümdarı olan Hümaraveyh’ın adı Rişvan Aşireti içerisinde Hümaraveh şeklinde sıkça kullanılmıştır. Bu adın Türklerce terkedilmiş olmasına rağmen Rişvan Aşireti içerisinde o dönem halen yaşıyor olması oldukça manidardır. Rişvan Aşireti içerisinde kullanılan diğer ilginç bir isim de “Çerkes”dir.

Türkmen aşiretlerinin, isimlerini bazen boy beylerinden, bazen de Kethüdalarından veya cemaat ileri gelenlerinden aldıkları tarihi bir gerçektir. Nitekim Halep Türkmenleri arasında yer alan İnallı boyunun 1520’de İnal-oğlu Hamza Bey idaresinde olması boyun adını ya Hamza Bey’in babası İnal’dan ya da daha önce yaşamış aynı isimli başka bir atasından, 1519’da Ramazanlu ulusu arasında yaşayan Ulaş boyunun ismini daha önce bu boyu idare etmiş Ulaş Bey’den, yine Halep Türkmenlerine dahil olan Toktemürlü boyunun ismini 1525-1530 tarihleri arasında boy beyi olan Toktemür Bey’den aldığı belirtilmektedir. Diğer bazı Türk boy ve aşiretleri arasında görülen bu husus Rişvan Aşireti’ni oluşturan cemaatlerde de görülür. Nitekim Yavuz Sultan Selim devrinde, 1519 yılında yapılan tahrirde, Hacı Ömer isminin yer alması, bu cemaat isminin, Mehmed’in bası Hacı Ömer’den veya aynı adı taşıyan dedelerinden birinden geldiği yolundaki kanaati güçlendirmektedir. Bu zatın mezkûr cemaatin ileri geleni olduğu tahmin edilmektedir. 181 numaralı Tahrir Defterinde Mendol, Mansur ve Çelikan şahıs isimlerine rastlanılması daha önce zikrettiğimiz Mendubali (Mendollu), Mansur, Çelikanlu cemaatlerinin de Hacı Ömerli cemaati gibi cetlerinden birinin adının aldığını düşündürmektedir.
        
Rişvan Aşireti’nde adların başına gelen sıfatların da Türkçe olduğu görülmektedir. Bunlardan yaygın olarak kullanılanlar, Kara ve Köse sıfatlarıdır. Kara Hasan, Kara Halil, Kara Bekir, Kara Mehmet, Kara Yusuf, Kara Ali, Kara Ömer, Koç Mehmet, Köse Ömer, Köse Hacı isimleri Osmanlı kayıtlarında geçen bazı adlardan bir kısmıdır. Nitekim Rişvan Aşiret mensupları arasında Sarı Faki ve Sarı Yusuf gibi isimleri taşıyan kimseler vardır.
        
Şahıs adları konusunda dikkati çeken diğer bir husus da Zülkadir, Zeynettin, Halil, Sadaka, Budak ve Şahruh gibi Dulkadirli Türklerine ait bey ve şehzade isimlerinin, Rişvan Aşiret mensupları arasında yaygın olmasıdır. Bu hususun, Dulkadirli/Zulkadirli bölgesinin Osmanlı Devlet’ine ilhakından önce, Rişvan konar-göçerlerinin, adı geçen beyliğin sınırları dâhilinde yaylayıp kışlamalarından, yani bir nevi Dulkadirlilere tabi olmalarından kaynaklanma ihtimali yüksektir. Zira Rişvan konar-göçerlerinin meskûn olduğu Kâhta ve çevresinin Osmanlı fütuhatına kadar Dulkadirlilerin hâkimiyetinde olduğu bilinmektedir. Bu havaliye Türk oymaklarının iskân edilmesi çok daha önceden başlamış olmakla beraber, XIV. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Dulkadirlilerin Elbistan çevresinde kuvvet kazanmasından sonra bölgeye, bu beyliğe mensup muhtelif Türkmen boy ve oymakların yerleştiği de ifade edilmektedir. Uzun süren Dulkadirli Beyliği’nin idaresi altında kaldığı anlaşılan Kâhta ve çevresinde yerleşmiş bulunan Rişvan Aşireti’nin mezkûr beyliğin sosyokültürel yapısıyla aynılık gösterdiği görülmektedir.
        
Rişvan konar-göçer aşiretinin kullandığı adlarla ile ilgili diğer bir tespit ise belirli bir dönemde ve az da olsa kişi isimlerinin başına “Şah” sıfatının getirilmiş olmasıdır. Gerek 1519 gerek 1524 tarihli tahrirlerde “Şah”’lı isimlere rastlanılmazken, 1536 tarihli tahrir kayıtlarının bulunduğu 181 numaralı defterde Şah Veli, Şah Kulu ve Minnet Şah gibi isimlere rastlamaktayız. Bu değişimde, muhtemelen Safevi devletinin başına geçtikten sonra Şah İsmail’in, Osmanlı ülkesinde özellikle Güney Anadolu’da Türkmen aşiretlerini kazanmak amacıyla giriştiği faaliyetlerin meydana getirdiği kültürel tahribat etkili olmuştur. Rişvan Aşireti’nde de bu isimlere rastlanılmış olması, Şah İsmail’in XVI. yüzyılın başlarında giriştiği bu mezhepsel görünümlü siyasi hareketin, Türk toplumunda meydana getirdiği kültürel etkinin yüzeysel olmadığını, şahıs adları ve gündelik yaşantıya kadar girdiğini göstermektedir.   
  
Malatya sancağı’nın 1560 yılındaki idari yapılanmasına göre Kâhta kazası’na bağlı olan Kâhta, Turus ve Paginik nahiyelerindeki muhtelif köy ve mezralarda Rişvan Aşireti’nden bazı kimselerin yerleşip, ziraatla uğraştıkları tahrir defterinden tespit edilmektedir. Kâhta nahiyesi Asker Baba karyesine bağlı Kozkenar, Hartut ve İncurlu mezralarında ziraat yapıldığı yine Kâhta nahiyesi Tiginkar karyesi Korkmaz mezrasında Rişvan taifesinden Hamza Ağa’nın değirmen işlettiği belirtilmektedir. Aynı nahiyeye bağlı Karye-i Gun-i Kenar’a tabi Günez ve Güllük mezralarında, Samek Bala karyesine tabi Til mezrasında ve Kâhta kazası Paginik nahiyesi’ne bağlı Zerni karyesinde Rişvan taifesinin ziraatla uğraştığı belirtilmiştir.

Yine Turus nahiyesine bağlı Fahrettin karyesine tabi Ali Tas, Turali Burcu, Çakal, Gül Bahari, Keferkeros, Akpınar, Vakıf, Kuyucak ve Kepirli mezralarında Rişvan Aşireti’nden bir grubun yerleşik olduğu ve ziraatla uğraştıkları belirtilmektedir.

         Yukarıda adı geçen nahiyelerden olan “Turus” adı M.Ö. dönemlerde Adıyaman ve Maraş kesimlerine yerleşmiş ve burada bir uygarlık kurmuş olan Kimmer Türkleri ile ilgilidir. Bu zamanda Anadolu’da yaşamış olan diğer milletler Kimmerleri “Turushalar” şeklinde isimlendirmiştir. XVI. asırda halen bu adın bölgede yaşadığını görmek hayli ilginçtir. Diğer bir ad olan Pağinik adı ise Ermenice olup, bölgenin Türklerden önceki sahipleri olan bu millete aittir. Tahrir Defterlerinde Rişvan Aşireti’nin yaşadığı köy adlarının nerdeyse tamamının Türkçe olması da Rişvanların Türklüklerini gösteren diğer bir kanıt durumundadır. 

         1560 tarihli tahrirde Rişvan konar-göçer taifesinin yaylak ve kışlaklarının Malatya sancağı dâhilinde olduğu belirtilmiştir. Ancak bu sancağın kazaları arasında yer alan Hısn-ı Mansur, 1563 tarihindeki idari yapılanmada önce Elbistan’a, sonra da Maraş Sancağı’na bağlanmıştır. Rişvan Aşireti’nden bazı kimselerin bu kazanın muhtelif köy ve mezralarında da yerleşmiş oldukları ve ziraatla uğraştıkları görülmektedir.

         Maraş eyaletinin 1563 tarihli idari taksimatına göre Rişvan taifesinin meskun oldukları ve ziraat yaptıkları yer adları şöyledir: Maraş sancağına bağlı Hısn-ı Mansur Kazası, Mermer Karyesine tabi Meshedi ve Kargilyüce Mezraları, Köprülü karyesine bağlı İnabluca Mezrası, Gerani Karyesi, Hoster-i Küçük Karyesi, Güyez Karyesi, Eğdir Karyesi, Taşbudak Karyesi, Numan Karyesi’dir. Bu taife buralarda kışlayıp ziraatla uğraştıkları gibi, İki-Dam Karyesine tabi Boş Viran Mezrası’nda da ziraatla uğraşmaktaydılar.

         Konar-göçer aşiret ve cemaatlerin bir kısmı, isimlerini boy beyleri veya bir ileri gelenin isminden aldıkları gibi, yurt edindikleri yerlere de kendi adlarını vermişlerdir. Böylece kendi adlarının da hayatiyet kazanmasını sağlamışlardır. Dağlara, yaylalara, göllere ırmaklara, geçitlere, köy ve kentlere anlamlı isimler vermişlerdir. Rişvan konar-göçer aşireti de, gerek yaylak ve kışlakları olan mekânlara ve gerek yerleşik hayata geçip ziraatla uğraştıkları köy ve mezralara, ya kendi cemaatlerinin ismini vermişler veya mensubu bulundukları Türk kültüründen bir ad seçmişlerdir.

Rişvan Aşireti’nin XVI. yüzyıl sonlarından itibaren meskûn bulundukları Zülkadiriyye Eyaleti’nin sınırları dışına çıktıkları ve tarihi süreç içerisinde iskân ve benzeri nedenlerle Anadolu’da, Halep’ten Kastamonu’ya, Antalya’dan İzmir’e; Rumeli’de, Edirne ve Varna’ya kadar olan sahalarda yaylayıp kışladıkları belirtilmektedir. Böylece Osmanlılar döneminde çok geniş bir sahaya yayılan aşirete mensup cemaatler, bulundukları yerlerde köyler kurarak buralara kendi adlarını vermişlerdir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, Rişvan Aşireti’nin Hamidli cemaatinin adını taşıyan köylere Malkara, Akçekizanlık, Edirne, Saruhan’da Kırkağaç, İzmir ve Kastamonu’da rastlamaktayız.  

Hacılar ismini taşıyan köyler Rumeli’de Edirne ve Varna’da; Anadolu’da Kayseri; İzmir Bergama’da iki köy; Konya, Kırıkkale ve Hatay’dan Ordu’ya kadar 22 vilayetimizde bulunmakta ve bu köylerin isimlerini Rişvan Aşireti’nin Hacılar cemaatinden almış oldukları ifade edilmektedir. 

         Bektaşlı cemaatinin adını alan köylere Kayseri ve Hatay’da rastlamaktayız. Yine Konya’nın Dumanlı köyü de adını bu aşiretin Dumanlı cemaatinden almış olmalıdır. Aşiret ve cemaat adını alan köylerin yanı sıra mahallelere de rastlamak mümkündür.  Kayseri’de mahalleler arasında Rumyan adıyla bir mahalle zikredilmektedir. Bu mahallenin ismini Rişvan Aşireti’nin Rumyanlı cemaatinden aldığı tahmin edilmektedir. Türklerin Ortadoğu’ya gelerek Bizanslıların topraklarını ele geçirmesinden sonra Müslüman halklar ve diğer bölgelerdeki Türkler bu grup Türklere Rumi veya Rumyan adlarını vermişlerdir. Bu durum şahıs adları için de geçerlidir. Mevlana Celaleddin-i Rumi buna bir örnektir.

         Cumhuriyet döneminden önce küçük bir köy olan Çelikan, cumhuriyetten sonra 1954 yılına kadar “Çelikan” adıyla Malatya ya bağlı bucak merkezi idi. Bugün Adıyaman iline bağlı bir ilçe merkezi olan Çelikan, ismini Rişvan Aşireti’nin yukarıda bahsettiğimiz Çelikanlı cemaatinden almıştır. Yine ilçe merkezine bağlı Köseuşağı, Samsad nahiyesine bağlı Köseler Karyesi, Kâhta ilçesine bağlı Köseler, Besni Çakırhöyük Bucağı’na bağlı Kösyanlı ve Köseceli köyleri, yine Besni kazası Tut nahiyesine tabi Köseli köyü de isimlerini Rişvan Aşireti’ne tabi Köseyan (Köseyanlı) cemaatinden almış olup, yerleşim yerlerinin adları Türkçe olarak isimlendirilmişlerdir.

Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesine bağlı Çakallı-Çullu ve Çakallı Hasan Ağa, Adıyaman merkez ilçeye bağlı Çalak, Besni merkez nahiyesine bağlı Çakallı köyleri adlarını Rişvanların Çakallı cemaatinden aldıkları ortadadır. Zira bu köylerde halen meskûn bulunanlar, adı geçen cemaate mensup olduklarını söylemektedirler. Şüphesiz bunun gibi ismini aşiretten alan köylerle ilgili örnekleri daha da arttırmak mümkündür.
 
         Bölgede Rişvan Aşireti’nin izlerini taşıyan bir takım kültürel unsurlara da rastlamak mümkündür. Bu cümleden hareketle, adı geçen aşiretin XVII. yüzyıldan itibaren belli başlı yaylakların biri olan Uzunyayla’da, bir mevki adı, halen yörede konup göçen Yörük ve yerleşik halk tarafından “Rişvan Yurdu” olarak bilinmektedir. Yine Malatya’nın Arapkir yöresinde günümüze kadar düğün ve şenliklerde “Rişvan Oyunu” olarak bilinen bir oyun oynanmaktadır. Bütün bunlar göstermektedir ki Rişvan Aşireti, tarihi süreç içerisinde kaybolmamış, birçok Türk aşireti gibi varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir. 

Günümüzde ise Rişvan Aşireti’nin belli başlı cemaatleri şöyle sıralanabilir:

1-Atmalı
2-Hocabanlı-Hacavanlı
3-Çakallı
4-Hevidi
5-Molikanlılar
6- Zürekvan
7-Helikanlılar

1-Atma/Atmi/Atmalı Aşireti: 12 oymaklı boya ayrılan Atmalar, Sünni ve Alevidirler. Genel kanı bu aşiretin Türkmen kökenli olduğu şeklindedir. Boylar topluluğundan mürekkep bir konfederasyon olduğu anlaşılan Rişvan Aşireti’ne bağlı olan Atmalar Gurmanc lehçesinde konuşurlar.

Osmanlı yönetiminde on iki köyün adet, gelenek ve görenekleri itibariyle bir gurup oluşturmasına aşiret denirdi. Bu aşiretlerden biri de Atmi Aşireti’dir. Atmi Aşireti’nin son reisi Yakup Paşa’dır.

Atmalar dünyada sadece Oğuzlara mahsus sosyal bir yapılanma sistemi olan 12’li sistemle oluşturulmuştur. Atmalar Konfederasyon’u içerisinde yer alan 12 boy; 1-Tilkiler 2-Kizirli (Bolu yöresinde de bir kolu vardır)  3-Haydarlı 4-Ketiler 5-Sadakalar 6-Kızkapanlı 7-Karahasanlılar 8-Karalar 9-Ağcalar 10-Turuçlu 11-Kabalar 12-Mahkanlı şeklinde olup, tamamı da Türkçe adlar taşımaktadırlar.

Bu Türk aşiretinin bir kısmı yaşadıkları Malatya Arapkir’den Sivas Kangal ve Hasan Çelebi arasındaki Alaca Han’a iskân edilmişlerdir. (18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Yusuf Halaçoğlu, TTK,s,131)

Dr. Mahmut Rişvanloğlu Saklanan Gerçek isimli kitabının 502. sayfasında Atmalı Aşireti ile ilgili şu bilgileri verir :

Rişvan topluluğuna bağlı bir oymaklar birliğini teşkil eden bir aşirettir. Osmanlı Tahrir defterlerinde Kars, Trabzon, Konya, Maraş ve Rakka arasındaki bölgelerde “konar-göçer” olarak, bazen “Ekrat”, bazen de “Türkmen-Ekradı” olarak geçmektedir.

Buradaki “Atma”, belki de “Atmaca” isminden bozulmuş olabilir. Çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi, Eski Türklerde “Boy ve Oymak” ismi olarak bir nevi motif karakterinde ve “Totem” olarak bu tip hayvan isimlerinin verildiğini biliyoruz. Nitekim Danışmendlü Türkmenleri arasında bir oymak beyinin adı da Atmaca’dır.

Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Horasan bölgesinden Anadolu’ya gelmeye başlamışlar ve Selçuklu Devleti tarafından önce Elazığ bölgesine daha sonraları ise Malatya (Arguvan) ve Elbistan yöresine yerleşmişlerdir. Şu anda bir kısmı Kahramanmaraş ve Malatya arasındaki dağlık kesimlerde yaşamaktadırlar. Atmiler bugünkü yerlerine 250-300 yıl önce Harput yakınlarındaki Gümüşmaden’den göç ederek gelmişlerdir.

Atmalı Aşireti’nin bulunduğu kazalar ve yaşadıkları köy sayısı; Pazarcık 10 köy, Besni 7 köy, Elbistan 11 köy, Akçadağ 2 köy, Gölbaşı 2 köy şeklindedir.

Pazarcık’ta bulunan Atmiler önceleri yaz aylarında yaylalara göç eder, kış aylarında ise tekrar kışlaya dönerlerdi. Göç ettikleri yaylalar Sırıklı ve Nurhak dağlarıdır. Kışlık yurdundan yaylalara ulaşmak için uzun bir yolculuk gerekirdi.

Aşiret 1960’lı yıllara kadar göçebe hayat yaşarken, günümüzde ekonomik koşullar nedeniyle yerleşik hayata geçilmiş, tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlamıştır.

Aşiretin başlıca köyleri; Ganidağı, Ketiler, Kızkapanlı, Karahasanlar                            Mahkanlı, Sadakalar, Haydarlı, Kizirli, Turunçlu, Tilkiler, Kabalar, Akçalar,                                     Karalar şeklindedir.

Bu köylerden Haydarlı ve Kabalar, Adıyaman-Gölbaşı sınırları içerisindedir. Aşiretin Harput-Gümüş, Maden, Arapkir, İslâhiye, Kilis ve Maraş’ta yaşayan kesimleri de vardır. Ancak bunlar aşiretin asıl gövdesinden bağımsızdırlar.

Aşiretin kendine özgü bir giyim kültürü vardır. Yazın şalvar, zubun (uzun gömlek), saku (Avrupa modeli çeket); kışın ise şal, sepik, kırmızı fes ya da küllik giyilir. Kadınlar özellikle şar bağlar. Geçmişten günümüze Atmi Aşireti’nin reisleri sırasıyla; Kara Hasan Muhammed Ağa, İbrahim Ağa, Bozo Ağa, Asaf Ağa, Süleyman Ağa ve Paşa Yakup’tur.

a) Kızkapanlı Aşireti: "Kethüda Obası" adıyla da anılan Kızkapanlı Aşireti, Osmanlı Tahrir Defterlerinde "Türkman Yörükanı Taifesinden" gösterilmişlerdir.

2-Çakallı Aşireti: Adıyaman ilinin batı kısmında yaşarlar. Bir süredir kendilerinin Rişvanlara bağlı olduklarını kabul etmeyip, ayrı aşiret davası gütmüşlerdir.

3-Hocabanlı -Hacavanlı Aşireti:     Konya, Ankara, Diyarbakır, Kırşehir, Kayseri, Sivas, Şanlıurfa, Erzurum, Gümüşhane ve Giresun bölgelerinde yaşarlar.

4-Hevidi Aşireti: Bunlar da kendilerini Türkmen olarak ifade ederler ve Azazlı Türkmenleriyle de yakın ilişkileri vardır.

5-Molikanlı Aşireti: Rişvan Aşireti’nin bir kolu olan Molikanlılar Haymana'dan önce Malatya'ya, oradan da Adıyaman'a göç etmişlerdir. Halen Haymana'da Molikanlılara rastlanmaktadır. Türkmen kökenli olup batıdan doğuya göç etmişlerdir.

6-Zürekvan Aşireti: AK Parti milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da bu aşiret mensubu olduğu söylenmektedir. Aşiret mensupları Adıyaman ve Mersinde yaşamaktadırlar.

7-Helikanlı Aşireti: Azerbaycan’da Reşvendlar, Loristan’da Reşvend, Çemişgezek’te Raşikan, Muş-Malazgirt’te Helikan, Van’da Mam Reşan, Reşi, Halikani, Haso Halikan, Patnos’ta Helki, Iğdır’da Helkan, Antep’te Rışvanlar, Hasankeyf’te Reşiler, Adıyaman’da Reşi ve Helkan, Malatya’da Helikan, Yozgat’ta Rişvan, Halekanlı, Sivas’ta Reşiler ve Zaho’ya bağlı Helikan beldesinde Helikanlıların yaşadığı bilinmektedir. Muhtemelen Halil adlı bir atadan türemiş oldukları rivayet edilse de elimize net bir veri yoktur.

        
         Osmanlı Şeciye Sicillerine Göre Rişvanlar:

Aşiretlerin kökenlerini anlamada önemli bir kaynak da Osmanlı Şeceriye Sicilleri/Şeri mahkeme sicilleridir. Bunlardan Gaziantep vilayetimize ait Şeriye sicil defteri incelendiğinde, Kürt olarak Türklerden ayrı olduğu söylene gelmiş birçok aşiretin Türk kökenli olduğu açıkça görülmektedir. Şeriye sicillerinde Gaziantep’in batısında yaşamakta olan Çakallı aşiretinden Ekrad, bilinen anlamı ile “Kürd” olarak bahsedilmektedir. Günümüzde de varlığını devam ettiren bu aşirete mensup, Türkçeden başka dil bilmeyen ve konuşamayan oldukça kalabalık bir cemaatin varlığı söz konusudur. Keza aynı aşiretin Maraş Türkoğlu taraflarında yaşayanları arasında hem Türkiye Türkçesi hem Gurmanc Türkçesi konuşanlar vardır. Enteresan olan taraf şudur ki bu aşiret mensupları sadece Türklere mahsus olup, halen Türkistan’da devam eden bir gelenek olan “on iki hayvanlı Türk takvimi”ni bilmekte, ziraat ve hayvancılıkla ilgili işlerde bu takvimi kullanmaktadırlar.

Çakallı oymağı, Şeriye sicillerinde “Besni toprağından Kürd taifesinden…” olarak zikredilmektedir. Burada bahsedilen Çakallular, Rişvan Aşireti’ne mensup olup, Ege ve Kocaeli bölgesinde yaşayan Çakallılar ise Türkmen oymağı olarak zikredilmektedir. Gaziantep’te Çakallı Aşireti’nin yaşadığı Çakallı köyü sakinleri halen Türkiye Türkçesinden başka bir dil bilmemektedirler. Ekrad olarak zikredilen bu aşiretin kişi isimleri Türkçe olduğu gibi,  “Reşi Ekrad’ından Bozlu oymağı” şeklinde var olan kayıtlar da bu aşiretin kökenlerini göstermesi açısında hayli önemlidir.

Birçok Türkmen oymağı Ekrad yani sonradan türetilen şekliyle Kürt olarak nitelendirilmiştir. Bunun gibi Alayuntlu, Karayağmurlu, Dünbüllü oymağı, Musabeyli Ekradından Karacalı Türkmenleri, Koşlu, Çombahadırlısı, Reyhanlı Ekradından Coşlu, Sarıcalı cemaatleri ile Kıllı, Bektaşlı, Mandorlu, Vetecirli Eşkıyası, Bozdoğanlı oymağının Kılluğ cemaati gibi birçok Türk zümrelerine ait aşiretler Ekrad olarak zikredilmiştir. Dolayısı ile Ekrad kelimesinin aslında Kürt kelimesini karşılamadığı, sadece göçebe aşiretleri anlatmakta kullanıldığı ortadadır. (Doç.Dr. Mehmet Eröz, Doğu Anadolu’nun Türklüğü, s.24-43.) İşte bu örneklerde olduğu gibi her şeyi ile Türk aşiret sisteminin bir ürünü olan Rişvan Aşireti de bu sınıflandırmaya girmekten kurtulamamıştır.

Osmanlı resmi kaynaklarında Türkmen’le Kürt’ün aynı manaya geldiğini belirten Mehmet Eröz şu örneği verir: 1800 yıllarında Rakka'ya iskân edilenlerden Rişvanoğulları Türkmen, Kılıçlılar Kürt olarak belirtilir. Bugün Urfa'da yaşayan Rişvanoğulları Kürt, Gaziantep ve Çukurova'da yaşayan Rişvanoğulları ile Kılıçlılar Türkmen olarak bilinir. Osmanlı arşivlerinde sık sık bir aşiret bir yerde Ekrad, bir başka yerde ise Etrak veya ayrı bölgedeki aşiretin bir kısmı Ekrad, bir kısmı ise Etrak olarak ifade edilir.

Yine Gaziantep Şeriyye sicillerinde başka bir çarpıcı örnek daha Abdulhaluk Çay tarafından tespit ediliştir. Mehmatlı Aşireti genellikle “Kürt Mehmatlı” olarak söylenmekte ve köken olarak Kürt kabul edilmektedir. Ama Şeriye sicillerinde bu aşiretten bahsedilirken “Türkmen taifesinden Kürt Mehmatlı” denilmektedir. Yine “Beğdelli” Oğuz boyunun Bekmişli oymağının bir obasının adı da Mihranlıdır. Kaynağımızda Mihmanlı ya da Mihmatlı oymaklarından bir yandan “Rişvan aşiretlerinden Kürt Mehmadlı ve Mahmanlı…”olarak, diğer yandan “…Mihmanlı Türkmanı…” şeklinde belirtilmektedir. Yine Kürd Mahmutlu oymakları Boz Ulus Türkmenlerine mensupturlar. Bunlardan bir grup 18. yüzyılda Aydın’ın Kuşadası ilçesine yerleşmişlerdir ve burada bir mahalle kurmuşlardır ki bu mahalle “Türkmen mahallesi” adını taşımaktadır. Aynı Mihmadlu oymakları Afyon-Dinar arasında yerleştirilen Danişmendlü Türkmenleri arasında görülmektedir.

Buna benzer bir aşiret de “Baziki”dir. Gaziantep Şeriye defterinde Hicri 3 Recep 1153 tarihli bir olayla ilgili düşülen kayıtta; “Baziki Türkmen’inden Abdullah oğlu Ali Bey…” görülmektedir. Baziki Aşireti günümüzde Şanlıurfa’da bir Kürt aşireti olarak bilinmektedir. Kayseri’ye iskân ettirilen aşiretlerle ilgili kayıtların incelenmesinde de aynı örnekleri görmek mümkündür. Mesala “Karakürd/Karacakürlü” Aşireti konar-göçer Türkmen taifesi olarak belirtilmektedir. Yine Lek Ekradı /Lek Kürtleri Aşireti göçebe Türkman taifesi, Hacılı Aşireti Türkmen Ekrad’ı taifesi olarak, yine Hacılı Ekrad’ı Aşireti konar-göçer Ekrad Yörükan’ı taifesi, Milli Aşireti’nin bir kolu olan Hesananlı Aşireti konar-göçer Ekrad Yörükanı, Rişvanlar konar-göçer Türkman Ekrad’ı taifesi olarak zikredilmiştir.

Bu konu ile alakalı diğer bir örnek de Osmanlı arşivlerinde geçen Kürne Aşireti’dir. Bu aşiret Osmanlı arşivlerinde Yörükan taifesi olarak zikredilmiştir. Ben anne tarafından bu aşiret mensubuyumdur. Cevdet Türkay’ın Oymak, Aşiret ve Cemaatler adlı eserinde bu aşiretin Yörükan taifesi olarak, Malatya-İzol, Elazığ-Baskil, Diyarbakır-Ergani civarlarında ikamet ettikleri zikredilmiştir. Osmanlı kayıtlarına göre adı geçen aşiret, Türk milletinin önemli bir parçası olan Yörüklerin bir koludur. Dedem ve onun tüm geçmiş ceddi Gurmanc’tır ve Türkiye Türkçesini sonradan öğrenmişlerdir. Anne tarafımın tamamı Gurmanc lehçesini konuşurlar, rahmetli ninem ölünceye kadar Türkiye Türkçesini öğrenmediği gibi teyzem halen Türkçesini konuşmakta zorlanmaktadır.

Diğer önemli bir konu da şudur; ailem Kürt kelimesine yabancı olup, bana aktardıklarına göre Kürt adını sonradan duymuşlardır. Bizim ailemizde her zaman Gurmanclar ve Kürtler iki ayrı taife olarak algılanmıştır. Bu canlı örnek Gurmancların milliyet meselesini tartışmaya bile fırsat vermeden net bir şekilde ortaya koymaktadır. Gurmanc lehçesi bir Türk dili lehçesi olup, Türklere aittir.

         Rişvanların Kültürel Unsurları:

Rişvan Aşireti’nin Türk kökenli olduğu yönündeki deliller sadece arşiv belgeleri ve Türkçe aşiret adlarının yanında yaşadıkları örf ve adetleriyle de ortaya konmuş bir gerçekliktir. Türk kültüründe yaşayan ve hatta Türkiye’nin batı illerinde unutulmaya yüz tutmuş bazı Türk adet ve gelenekleri Rişvan Aşireti’nde varlığını devam ettirmektedir. Bunlardan biri de Albastı-Alkarası kültürüdür.

Yakşa kelimesi Uygur ve Sanskirt dillerinde “Şeytan” anlamına gelir. Eski Türkçede ise Şeytana Albıs adı verilmektedir.
        
Türk halk kültüründe görülen “Albastı veya Alkarası” kültürü, yani yeni doğmuş çocukların dışarıya çıkarılmaması, Albastı ve Alkarası’ndan korunması kültürüdür. Albastı veya Alkarası, doğum sırasında ve sonrasında gerek anne gerek çocuk için en büyük tehlike olarak kabul edilen kötü ruhtur.  Bunla ilgili inanç, Türklerin çok eski devirlerden günümüze kadar gelen, halen Anadolu ve Anadolu dışındaki Türkler arasında yaşayan önemli bir inanç unsurudur.

         Karakteristik bir Türk motifi olan Al, Albastı ruhu, Alkarası; Osmanlı metinlerinde Albız, Urenha ve Tuba Türklerinde Albıs, Altay Türklerinde Almıs, Yakut Türklerinde Abası olarak bilinir. Kazak ve Kırgız Türklerinde Sarı ve Kara olmak üzere iki türlü Albastı vardır. Bazen kadın, bazen tilki, bazen keçi şeklinde görüldüğüne inanılmamaktadır. Bu inanç en çok da Başkurd Türklerinde ve Başkurdistan’da görülmektedir.

         İşte bu eski Türk inancı, bugün Anadolu’nun doğu kesiminde yoğun olarak yaşamaktadır. Nitekim mevzuumuzun da konusu olan Gaziantep ve Maraş bölgesinde yaşayan aşiretlerden Rişvanlarda da Alkarası inancı hâkimdir. Rişvanlar loğusa kadının yastığının altına bir demir parçası veya bıçak koyarlar. Çünkü Alkarası demirden korkar, ayrıca bunun yanında dualar yazılı “betik veya muskalar da” bulundurulur. Yine loğusa kadının üstünde veya başında mutlaka kırmızı renkli bir yaşmak (bu örtüye Gurmanclar “yazma” der) veya kumaşın bulunması ve kocasının da elbisesinden bir parçanın bulunması, Alkarasına karşı koruyucu bir tesiri olduğuna inanılır. Loğusa, kırkıncı gününü tamamlayıncaya kadar yalnız bırakılmaz. Ayrıca yeni doğan çocuk kırkı çıkınca yıkanır. Anne hamilelik sırasında bir şeyi arzulayıp da yiyemediyse ve hamilelikte yatır ziyaret edilmişse ve anne yatıra ait kabrin neresine dokunmuşsa, o yere denk gelen yerde çocukta ben ya da leke olacağına inanılmakta, hamilenin ölüye bakması men edilmektedir.

 Çocuğu olmayanlar ve dilekte bulunanlar yatırlara ve kırsal alanda tek bulunan ağaçlara giderek dua eder ve bez bağlayarak dileklerinin kabul edileceğini düşünürler. Rişvan aşiretlerinde görülen Kırk olayı, yatır, bez bağlama ve leke hadisesi tamamen Türki bir inanç olup sadece Tük kültüründe mevcuttur. Bu inançların hiç biri Arap, İran, Ermeni, Gürcü v.b. ülkelerin kültürlerinde mevcut değildir.

XVI. yüzyılda Türk kökenli olmasına rağmen Fars (İran) kültürü ile donanmış Safevi Devlet etkisi Tüm Mezopotamya ve günümüz Doğu Anadolu’sunu etkisi altına almış, bu etki daha sonra Osmanlıların etkisi ile daha da belirgin hale gelmiştir. Bu durum tüm doğu aşiretlerini etkilediği gibi Rişvan Aşireti’ni de etkilemiştir. Yine de yaptığımız incelemeler, Fars kültür ve dil etkilenmesinden en az yara alan aşiretlerden birinin de Rişvanlılar olduğunu ortaya çıkarmaktadır. 

         Ortaya koyduğumuz yüzlerce veri Rişvanlıların kökenlerini anlatmaya kâfi gelecek boyuttadır. Her toplumun kendi kökenlerini bilme ve atalarını tanımaya hakkı vardır. Bazı kesimlerce Rişvanlar yıllardır asimile edilmeye ve özlerinden koparılmaya çalışılmaktadırlar. Buna son vermek de öncelikle Bu aşiret mensuplarına düşmektedir.



[1] Türkay, a.g.k., s.139,141.
[2] Halaçoğlu Y.,  XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyaseti Ve Aşiretlerin Yerleştirlmesi, Ankara, 1997, s.112.
[3] Birdoğan N., Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, İstanbul, 1992, s.289
[4] Halaçoğlu, a.g.k., s.113.
[5] Halaçoğlu, a.g.k., s.108.
[6] Moltke M.V., Moltke’nin Türkiye Mektupları, (çev: Hayrullah ÖRS), İstanbul, 1992,  s.156.



Yorumlar

Popüler Yayınlar