MEVLEVİLERDE ZİKİR ve EVRÂD



                                                                                   Bekir ŞAHİN

“Başımı koyduğum heryerde secde ettiğim O'dur; altı yönde ve altı yönün dışında tapılan O'dur; bağ, gül, bülbül, sema, sevgili, hepsi bahanedir, aranılan O'dur.”

 

Hz. Mevlâna

 

 

“Evrâd” sözlükte; “gelmek, çeşmeye varmak, suya gelen topluluk, akan su ve dere” gibi anlamlar taşıyan “vird” kelimesinin çoğuludur. Istılahta ise; Sık sık ve devamlı okunan, dilden düşmeyen ve düşürülmeyen dua[1], Kur’an-ı Kerimden her gün okunmasını vazife bilinen kısım[2], Okunması adet olunan dualar[3],dervişlere tarafından özellikle sabah namazından sonra okunan dua ve esma[4] anlamını anlamına gelir.

Tasavvuf ile ilgili kaynaklara göre; ilk sufiler vird kelimesi ile her gün okudukları belli ayetleri kasdetmişlerdir. Ayrıca virdi nafile namaz kılma, belli dualar okuma ve tefekkür anlamına da kullanmışlardır.(Kuşeyri sayfa 291-298)

            11.y.y dan itibaren oluşmaya başlayan tarikatlar evrad geleneğine farklı bir boyut kazandırmışlardır. Tarikatın kurucuları tarafından bizzat tertip edilen dualar ve tespihlerle evrad

Virdler daha ziyade maneviyat yolunda ilerlemek, Hakk’a yakınlık kazanmak için okunur. Vird, vecdin meydana gelmesine ve vâridelere yani kalbe doğan mânalara vesiledir. Bu yüzden “virdi olmayanın vâridi[5] olmaz” denmiştir. Evrâd ve ezkâr, imanı kuvvetlendirir.  Hz Peygamber farklı zaman ve mekanlarda zikir ve dua ile meşkul olmuş, Müslümanlara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur.İmandaki sağlamlık Hak Teâla’nın o kul üzerindeki lütfunu çoğaltır; zühd, takva, ihlâs, vera’ gibi makamların kazanılmasına sebep olur. Mânasını bilip bunlar üzerinde düşünerek dua etmek imanı artırır, duanın amacına ulaşmasını temin eder.

 

Her tarikatin hususî bir virdi bulunur. Mevlevîlerin de bir evrâdı vardır.Mevlevî evradı, Mevlânâ’nın ve Mevlevî büyüklerinin sürekli okudukları, an’âmı şerif gibi bir dua mecmuası olup surelerden, dua âyetlerden, Hz. Peygamberin mübarek dualarından , esmâu’l-Hüsnadan,Salavat-ı Şerifelerden Hz. Mevlâna’nın devamlı okuduğu dualardan oluşmaktadır.[6]

 

Asıl Mevlevî zikri olan “İsm-i Celâl” şöyle okunurdu:

 

Sabah namazından sonra ve «ihya geceleri» denilen pazar ve perşembe akşamları, kandil geceleri, yatsı namazlarından sonra, mihrabın önüne, arkası kıbleye gelmek üzere, şeyhin postu bu işe memur bir derviş tarafından, serilir, şeyh postuna geçer, sağına ve soluna mertebelerine ve teşrifat sıralarna göre, dedeler ve canlar sıralanarak kapalı bir halka vücuda getirilir ve hep beraber diz çökelerek ve yer öpülerek oturulurdu. Bazı dergâhlarda bu halkaların genişliğine nispetli ve iri taneli tesbihler de kullanılırdı. Oturulur oturulmaz, şeyhin tam karşısındaki noktadan kalkan ve halkanın tam ortasından ilerleyen bir derviş, kollarında taşıdığı tesbihin imamesini ve püskülünü öperek şeyhe verir, tesbihi de sağdaki ve soldaki kimselere yayardı, herkes tesbihin kendi önüne gelen kısmını öperek eline alırdı. Şeyh, yalnız başına ve yüksek sesle, tecvid kaidelerine uyarak, uzun bir “e'ûz-ü besmele” çeker, ondan sonra, yine yüksek sesle ve nefesinin tahammülü nisbetinde her heceyi uzatarak “Allah” der ve kısa fasılalarla bu lafzı tekrarlardı. Halkada tesbih varsa sağdan sola doğru çevrilmeğe başlanır ve üç defa “Allah” denilinceye kadar, püskül ve imamenin bütün halkayı dolaşarak tekrar şeyhin eline gelmesi sağlanırdı.

 

Ondan sonra, gövdeler biraz sağa eğilerek (al...) ve sonra biraz sola eğilerek (...lah) demek suretiyle ve yüksek sesle “ism-i celâl” tekrarlanırdı. Bunun sayısı şeyhin arzusuna bağlıydı. Zikrederken, boyun biraz sağa meylettirilerek, gözlerin kalb nahiyesine yarı kaplı çevrilmiş bulunması müstahsen sayılırdı.

 

Zikre şeyh ve dervişler resmî kıyafetleriyle iştirak ederlerdi. Bununla beraber, halkaya sivil cematten de isteyen dâhil olabilirdi. Zikir sırasında aşka, şevke gelmek, «vecd ve heyecan» göstermek, yani açıkçası, bağırıp çağırmak, na'ra atmak Mevlevî tarikatında yasaktı. Zikir vekârlı bir edâ ile fasih ve vazıh olarak yapılırdı.

 

Şeyh efendi artık zikre son vermek isteyince, hazırûnu ikaz ve sükûta davet eder tarzda, yüksek sesle şu duayı okurdu:

 

(Hamden kesîrâ. Ve sübhan-Allahü bükraten ve asîlâ. Ve sallallâhü âlâ eşref-i nur-i cemi’al-enbiyâ ve’l-mürselîn. Ve’l-hamdü lillahi rabbi’l-âlemîn).

 

Bunun üzerine, halkadaki güzel seslilerden biri bir aşr-ı şerîf okur, şeyh efendi şu gülbengi çekerdi:

 

(Vakt-i şerifler hayri ve şerler def'i ve niyazlar kabuli ve muradat husuli ve padişah-ı islâm nusreti ve kâf-fe-i ehl-i imân selâmeti için ve güzeştegân-i mü’minîn ve müminât ervâhı için ve hasseten aziz, şerif, lâtif cenab-ı vacib-ül-vücûdun rıza-yi kerîmi için, celle ve âlel-Fâtiha).

 

Şeyh bu gülbengi okurken «ve hasseten» ibaresinden sonrasını gizli okur ve açıktan (Fatiha) derdi; bir de son devirlerde «padişah» yerine «asâkir-i muvahhidîn» denilir olmuştu... Herkes, içinden Fatiha’yı tamamlayınca, ve bir müddet murakabede kalındıktan sonra, şeyh şu gülbengi okurdu:

 

(Sabah-i şerifler [veya akşam-ı şerifler] hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def' ü ref ola, Allah-u azimü’ş-şan ism-i zatının nuri ile kalblerimizi münevver eyleye, demler ve safâlar ziyade ola, dem-i Hazret-i Mevlâna Hû diyelim, Hû...)

 

Hazırûn derhal, şeyhle birlikte ve yüksek sesle uzun bir (Hû) çekerler ve yeri öperek ayağa kalkarlardı. Şeyh yerinden hareketle halkanın ortasına kadar gelir, orada niyaz vaziyeti alarak cemaati selâmlardı, halkadaki en yüksek zabit, yüksek sesle, “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetu’İlahi ve berakâtühü” der ve bu selâmı şeyhin caminin veya mescidin dış kapısına varmasına kadar uzatırdi; bu noktada şeyh yüzünü tekrar halkaya çevirerek (baş keserdi) yani selâm verirdi, hazırûn da aynı suretle mukabele eder ve dağılırdı.

 

Zikir halkasında büyük tesbih kullanılmış ise, aşır okunurken, evvelce tesbihi yaymış olan derviş, oturduğu yerden, sağdan ve soldan çekmek suretiyle, tesbihi toplar, kollarına alırdı; şeyh son gülbengi okurken bu derviş kollarında tesbih olduğu halde yerinden kalkar, halkanın merkezine kadar ilerileyerek orada (niyaz vaziyeti) alırdı ve şeyh cami kapısına giderken umuma selâmı bu derviş yanında verirdi.

 

Niyaz vaziyeti, hem karşısında bulunulan zata karşı hürmet idi, hem de bir tevazu gösterisi idi. Mevlevîler günlük hayatta da karşılaşınca, birbirlerini ve hatta yabancıları «baş keserek» selâmlarlardı ve aynı zamanda sağ ellerini göğüslerine basarlardı.

 

“İsm-i Celâl”, bir kandil gecesinde okunulmuş ise, şeyh efendiler, gecenin şerafeti hakkında, gülbenklere bazı cümleler ilâve ederlerdi.

 

 

 

Virdleri Okuma Adâbı:

 

Büyük şeyhlerin ve velilerin vird ve hiziblerini okumak isteyenlerin bilip uymaları gereken bazı şartları şu şekilde sıralana bilir. Bu virdler, hizibler ve duaları evliyanın kendileri düzenlemiş değildir. Bunlar amellerinin meyvesidir, kerametlerinin eseri ve varis oldukları peygamber ilimlerinin neticeleridir. Mesnevi’de şöyle buyrulur:

 

İn ne necmest ve ne remlest ve ne hab / Vahy-i Hak vallahi a’lem bi’s savab

 

(Bu yüzden başka sözlerle kıyas edilmesin. Bu dualar din ve dünyaya ait büyük faydalar ve hassalar taşır. Bunları böyle inanarak okumak lazımdır.)

 

Bu virdleri okumak isteyenler belirtilen zamanlarda, hulûs-i kalb ile okumaya başlamalıdır. Düşüncelerini toplayarak, halis niyet ve tam temizlikle, kıbleye yönelip, bir şeye dayanmadan okumalıdır ki, sırlarından perdelenip, nurlarından mahrum kalmasın.

 

Okumadan önce kelimelerin harekelerini düzeltip doğru okumaya özen göstermelidir.

 

Okuduğunun mânasını öğrenip sonra okumalıdır. Zira duanın mânalarını anlayarak okumak, kıraatın güzel olmasının edeplerindendir. Hem de anlamların bilinerek okunması şevk ve muhabbetin artmasına sebep olur. Kesin ve kuvvetli bir inançla, sağlam bir ihlâs ve sıdk ile Cenab-ı Hakk’ın istediklerini vereceğini ummalıdır. Zira duanın kabul edilmesi ihlâsa, içtenliğe bağlıdır. Hızlı ve acele okuyarak kelime ve harfleri bozup değiştirmekten sakınılmalıdır.

 

 

 

Mevlevilerin Yaptıkları Bazı dualar:

 

Duâ-gu duası

 

(Post Duası)

 

 

 

Bârekâllâh ve berekât-ı Kelâmullâhrâ.

 

Semâ'râ, safârâ, vefârâ, vecdü hâlât-ı merdân-ı Hudârâ.

 

Evvel azamet-i buzurgî-i Huda ve risâlât-ı rûh-ı pâk-i

 

Hazret-i Muhammed Mustafârâ.

 

Ve Çhâr Yâr-ı güzîn-i Habîbullâhrâ.

 

Ve Hazret-i İmâm Hasan-ı Alî ve

 

Hazreti İmâm Huseyn-i Velî ve Şühedâ-yı deşt-i Kerbelârâ.

 

Ve evliyâ-yı agâh ve ârifân-ı billâh, alel husus

 

Hazret-İ Sultânel-ûlemâ ve Hazret-i Seyyid Burhâneddîn-i Muhakkık-i Tirmizî, Kutbül-ârifîn, gavsül-vâsılîn Hazret-i Hudâvendgârrâ .

 

Ve Hazret-i Şeyh Şemseddin-i Tebrîzî ve Çelebi Husâmeddîn

 

ve Şeyh Salâhaddîn-i Zer-kûb-ı konevî

 

ve Şeyh Kerîmüddîn, Sultân ibni Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi

 

ve Vâlide-i Sultânrâ.

 

Ve Hazret-i Ulu Arif Çelebi ve sair Çelebiyân-i Kiram

 

ve Zevi'l ihtiram meşayih-i hulefâ, dedegân, dervîşan, muhibban ve fukarâ-i mazi râ.

 

Ve selameti Çelebi efendi ve Dede efendi râ

 

Devam-ı ömr-ü devlet-i Cumhuriyeti Türkiye

 

ve selâmet-i reis-i devlet ve selâmet-i hükümet

 

ve vükelâ.-yı millet râ.

 

Ve Safâ-yı vakt-i dervîşân, hâzırân, gaaibân, dûstân, muhibbân,

 

ez şark-ı âlem tâ be gârb-ı âlem

 

ervâh-ı güzeştegân-ı kâffe-i ehl-i amânrâ.

 

Ve rızâ-yı Hudârâ Fâtihatül Kitâb berhânîm azîzan.

 

(içten Fatiha okunur)

 

 

 

"Azamet-i Hudârâ tekbîr:

 

Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber,

 

Allâhu ekber ve lillâhil hamd.

 

essalâtu vesselâmu aleyke yâ Rasulallâh,

 

essalâtu vesselâmu aleyke yâ Habîballâh,

 

essalâtu vesselâmu aleyke yâ nûre Arşillâh,

 

essalâtu vesselâmu aleyke yâ Seyyidel evveline vel âhırin

 

ve şefî'-al müznibîn ve selâmûn alel mürselîn

 

vel hamdü lillâhi rabbil-âlemînnn".

 

 

 

GÜLBANG[7]:

 

 

 

İnayet-i Yezdân, himmet-i merdân ber mâ hâzır nâzır bâd.

 

(Allah'ın yardımı ve erlerin himmeti üstümüzde hazır nazır olsun)

 

 

 

Vakt-i şerifler hayrola, Hayırlar fethola, Şerler defola

 

Kulüb-ı âşıkan güşâd ola. Demler, safâlar ziyâde ola,

 

Dem-i Hazret-i Mevlâna, sırr-ı cenâb-ı Şems-i Tebrizi ,

 

kerem-i İmâm-ı Ali Şefaâti Muhammed-i nebi

 

hu diyelim huuuuuu

 

 

 

Ya Habiballah resul-i halık-ı yekta tüyi,

 

Ber güzin-i Zülcelali pak-ü bihemta tüyi;

 

Nazenin-i Hazret-i Hak sadr-ü bedr-i kainat,

 

Nur-i çeşm-i Enbiya çeşm-i çerağ-i ma tuyi;

 

Der şeb-i Mi'rac bude Cebrail ender rikab,

 

Pa nihade ber ser-i nüh künbedi hazra tüyi;

 

Ya resulallah tü dani ümmetanet acizend,

 

Rehnüma-yi acizani bi ser-ü bi pa tüyi;

 

Servi bostan-i risalet nev behar-i ma'rifet,

 

Gülbün-i bağ-ı şeriat sünbül-i bala tüyi;

 

Şemsi Tebrizi ki dared na'ti Peygamber ziber,

 

Mustafa vü Mücteba an seyyid-i ala tüyi.

 

 

 

 

 

 Türkçesi:

 

 

 

Ey Allah'ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı'nın Elçisi sensin,

 

Allah'ın kulları arasından seçtiği pak ve benzeri olmayan sensin;

 

Ulu Allah'ın nazlısı, kainatın yüksek derecelisi ve tekemmül etmişi

 

Peygamberlerin gözünün nuru bizim gözlerimizin ışığı sensin;

 

Miraç gecesi "Cebrail" rikabında olduğu halde,

 

Dokuz kat yeşil kubbenin üstüne ayak basan sensin;

 

Ey Allah'ın Elçisi! Bilirsin ki ümmetlerin acizdirler,

 

Başsız, ayaksız acizlerin yol göstericisi sensin;

 

Peygamberlik bostanının selvisi, ma'rifet dünyasının ilk baharı,

 

Şeriat bağının gül fidanı, yüce sünbül sensin;

 

Şemsi Tebrizi Peygamberin methini ezberlemiştir,

 

Mustafa vü Mücteba, o yüksek Ulu sensin.

 

 

 

 

 

Mevlevi Ayinlerinde Okunan Na't:

 

 

 

"Yâ Hazret-i Mevlana Hak dost,

 

Ya Habiballah resul-i halık-ı yekta tüyi,

 

Ber güzin-i Zülcelali pak-ü bihemta tüyi

 

Dost Sultanım,

 

Nazenin-i Hazret-i Hak sadr-ü bedr-i kainat,

 

Nur-i çeşm-i Enbiya çeşm-i çerağ-i ma tuyi

 

Ya Mevlana hak dost

 

Şemsi Tebrizi ki[8] dared na'ti Peygamber ziber,

 

Mustafa vü Mücteba an seyyid-i ala tüyi

 

Ya tabibel gulub ya Veliyallah Allah dost.

 

 

 

 

 

 

Türkçesi:

 

 

 

"Ya Hazreti Mevlânâ Hak Dostu,

 

Ey Allah'ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı'nın Elçisi sensin,

 

Allah'ın kulları arasından seçtiği pak ve benzeri olmayan sensin;

 

Ulu Allah'ın nazlısı, kainatın yüksek derecelisi ve tekemmül etmişi

 

Peygamberlerin gözünün nuru bizim gözlerimizin ışığı sensin;

 

Şemsi Tebrizi Peygamberin methini ezberlemiştir,

 

Mustafa vü Mücteba, o yüksek Ulu sensin.

 

EVRÂD-I MEVLÂNA’NIN ÖZELLİKLERİ

 

 

 

S.Ü. Selçuklu Araştırma Merkezi Kütüphanesi, No:12.

 

Dijital kopyası, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürlüğü.

 

Ketebe Kaydı : Ketebe el-fakir el-hac Mustafa Hilmi, el-maruf, bi muallim, el-hüsi’l-hattı fî Sanayi’i Nefîsi’l-Akademiyye Gaffera-Allâhü lehû.

 

İstinsah Tarihi : 1382 /1966-67

 

Ebatları : 225 x 165 – 135 x 80 mm.

 

Hattı : Nesih

 

Yaprak Sayısı : 27

 

Yazım Yeri : İstanbul

 

Özellikleri:

 

Eserin başlangıç sayfasında bulunan tezhip iki kısımdan oluşmaktadır. Üstte taç şeklindeki kısım mavi ve altın ağırlıklıdır. 1/2 ekseninde hazırlanmış olan desen 18. yüzyıl özelliklerini yansıtmaktadır. Aralarda beyaz hatla ayrılmış renk ayırımları mevcut olup bunların orta eksenindeki pafta içerisinde bir Mevlevi sikkesi mevcuttur. Motifler hatayi kıvrımlarından oluşmuş ve zemin renklerinin üzerine üçlü küçük noktacıklar halinde konulmuştur. Tezhibin üst tarafı zarif tığlarla tamamlanmıştır.

 

Alttaki yatık dikdörtgen kısımda ise rûmî ve hatayî karışımlı bir desen uygulanmış orta kısmı ise boş bırakılmıştır. Dikdörtgenin çevresi altın cetvel ve kenar suyu ile çevrelenmiş ve dış kısmına da yine altın cetvel çekilmiştir. Bu bölümün altına nesih hattı ile ok’lu “besmele” yazılmış “sin” harfinin keşidesinin üzerine bir sapa bağlanmış olan hatayî ve yaprak motiflerinden oluşan bitkisel bir bezeme tezyin edilmiştir.

 

İç sayfalarda fazlaca süsleme yoktur. Duraklar için küçük motifler yapılmıştır. Dua başlangıcındaki “Besmele” hattının üzerlerinde de halkar tarzında hatayî kıvrımlı motifleri bulunmaktadır.

 

Eserin hatime sayfasında yine halkar tarzında yapılmış 1/2 ölçüsünde sade bir tezhip bulunmaktadır. Ayrıca “gülbank”ın bulunduğu sayfada iki adet iri rozet vardır. Eserin bütün sayfalarına da altın cetvel çekilmiştir. Eser nesih hatla yazılmış olup sonunda icazet hattıyla da hattatın künyesi vardır.

 

 

 

EVRÂD-I MEVLEVÎYE’NİN KÜTÜPHANELERDEKİ DEĞİŞİK NÜSHALARI

 

1. Evrâd-ı Mevlevîye, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi (Murat Buharî) 230 / 185 x 130-150 x 85 mm. 30 yk. 11 st. Nesih, miklepli, sırtı ve kenarları meşin, şirazeli, ebru kağıt kaplı cilt, (Arapça)

 

2. Evrâd-ı Mevlevîye, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi (Türbedar Hasan Hayri / Hacı Mahmud Efendi) 202 / 155 x 105 - 100 x 60 mm. 13 st. Nesih, sırtı ve kenarları meşin, kağıt kaplı cilt. (Arapça)

 

3. Evrâd-ı Mevlevîye (Evrâd-ı Kebir-i Mevlâna), Konya S.Ü. Selçuklu Araştırmalar Merkezi Kütüphanesi 10 / 150 x 104 - 75 x 41 mm. 8-9 bb. 48 yk. Mukavva üzerine yeşil meşin ile kaplı ciltli. (Arapça)

 

4. Evrâd-ı Mevlevîye, Konya S.Ü. Selçuklu Araştırmalar Merkezi Kütüphanesi 9 / 183 x 117 - 119 x 55 mm. 13st. 22 yk. Kahverengi bez kaplı, salbekli, bordürlü, mikllepli, sertablı, altın yaldızlı cetvel içerisinde siyah mürekkeble yer yer kenarlarına haşiyeler düşülmüştür. (Arapça)

 

5. Evrâd-ı Mevlevîye, Konya S.Ü. Selçuklu Araştırmalar Merkezi Kütüphanesi 13/ 90 x 70-65 x 41 mm. 11 st. bb 34 yk. Siyah kaplı, dağınık cilt içinde. (Arapça)

 

6. Evrâd-ı Mevlevîye, Konya S.Ü. Selçuklu Araştırmalar Merkezi Kütüphanesi 11 / 132 x 86-87 x 48 mm. 11 st. 31 yk. Kahverengi meşin ciltli, altın cetvel içerinde siyah mürekkeble yazılmış, duraklar altın suyuyla işlenmiş. (Arapça)

 

7. Evrâd-ı Şerîf, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4690 / 170 x 155 - 129 x 79 mm. 31 yk. 11 st. Nesih, sayfa kenarları altın cetvelli, başta kötü bir başlık üzerinde destarlı bir Mevlevî sikkesi resmi var. Yeni cilt. (Arapça)

 

8. Evrâd-ı Şerîf, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4694 / 130 x 90 - 90 x 47 mm. 29 yk. 11 st. Nesih. Bez kaplı mukavva ciltlidir. (Arapça)

 

9. Evrâd-ı Şerîf, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 5119 / 160 x 100 - 115 x 66 mm. 36 yk. Nesih, bb. st. İlk iki sayfada altın yaldızla kötü tarzda müzehheb bir başlık mevcut. Tamir görmüş, meşin ciltli. (Arapça)

 

10. Evrâd-ı Mevlâna, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 6088 / Hanya-102 H., Nesih, 102 yk. Hat: Seyyid Ali Sururi. (Arapça)

 

11. Evrâd-ı Mevlâna, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 6090 / Hanya-1291, Nesih, 80 yk. Süleyman Şemseddin Dede hattı. (Arapça)

 

12. Evrâd-ı Mevlâna, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 6091 / Hanya, Nesih, 70 yk. (Arapça)

 

13. Evrâd-ı Mevlâna Lafızlarının Türkçe Tercümesi, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 4807, Talik, 50 yk.

 

14. Evrâd-ı Mevlâna Metni, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 681-690. (Arapça)

 

15. Evrâd-ı Mevlâna, Konya-Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 1069 / 17 x 12 - 12 x 7.3 mm. 20 yk. 11st. Miklepli, kenarları üç adet bordürlü, hendesi çiçekli altın yaldızlı cetvelle çerçeveli, kapağının içerisinde yaprak ve çiçek motifleri, ortada destarlı sikke ve altın yaldızla yapılmış çiçek demeti resmi var. Miklebinde yarım şemse yerine aynı tezyinat yapılmış. Meşin ciltli. (Arapça)

 

16. Evrâd-ı Kebir-i Mevlâna, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi 278, İstanbul-1879, 33 yk., Nesih, Müstensih: Osman Hamdi es-Sillevî. (Arapça).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Niyaz Penceresi:

            Türbelerde yatırların sandukalarını görecek şekilde türbelerin ayak veya yantarafına yapılan pencerelere “niyaz penceresi” denilir. Türbeye girilmeden dışardan bu pencerelerden dualar okunulur dilekte bulunulduğu için bu adı almıştır.

            Hz. Mevlana türbesinin güneyinde yer alan Hz. Mevlana’nın, çelebilerinin ve  Mevlevi büyüklerinin mezarlarının bulunduğu yerlerin göründüğü pencereye niyaz penceresi denilmiştir. Bu pencerenin bulunduğu oda dikdörtgen forumludur. Uzun süre şehlere mahsus kabul salonu olarak kullanılmıştır. Niyaz penceresinin üzerinde sikke motifi içerisinde Farsça şurubai bulunmaktadır:

            Ya Hazreti Mevlana

            Derha heme beste-end illa der-i tü

            Ta reh neberet garib illa ber-i tü

            Ey der kerem-i’izzet-i nur-efşani

            Hoşid u meh u sitaregan şaker-i tü

                                                           Mevlana

 

            Türkçesi

            Ya hazreti Mevlana

Ey keremde yücelikte ışık saçmada güneşinde ayında yıldızlarında kendisine kul-köle kesildiği güzel garip aşıklar senin kapından gayri yol bulamasınlar diye bütün kapılar kapatılmış yalnız senin kapın açık bırakılmıştır.

                                                                                  Mevlana



[1] -H.Hüseyin Top,Mevlevî Usul ve Adabı,Ötüken 2001, s.172.
[2] -Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik sözlük
[3] -Ferit DEVELİOĞLU, Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik lügat.
[4] Top,age,s.173.
[5] -Vârid: Allah’tan gelen feyz ve ilham anlamına gelir.
[6] Top,age,s.173.
[7] -GÜL-BANK: Gül sesi anlamına gelen bu Farsça terkip, bülbül çilemesine denilir. Bütün tasavvuf yollarında umumi bir terimdir. éGülbenk” tarzında söylene gelmiştir. Tertiplenmiş dualara denilir. Mevlevilikte her iş için ayrı bir gül-bank vardır.
[8] - Bu Na'tin «makta» beytine bakarak bunu söyleyenin, Mevlana Celaleddin-i Rûmi'nin en samimî dostu Şemsi Tebriz'i olduğu zannedilmemelidir. Mevlâna, kendisi ile Şemsi Tebrizi arasında ayrılık ve gayrılık bulunmadığını göstermek için olmalı ki şiirlerinde hep Şemsi Tebrizi mahlasını kullanmıştır.
Türk musikisinin dâhi üstatlarından ITRİ'nin cidden emsalsiz bir şaheseri olan bu Na't bestesinin Mevlevî âyinleri esnasında her zaman bu güfte ile okunması şart değildi; (Divanı Mevlâna) dan intihap edilmiş başka Na'tler ve gazeller de bu beste ile okunurdu.
 
 

Yorumlar

Popüler Yayınlar